Academia.eduAcademia.edu

GÜNDELİK HAYATA FOLKLORİK BAKIŞLAR-1

2020, Türkay Dergi

GÜNDELİK HAYATA FOLKLORİK BAKIŞLAR–1 Ergün VEREN Türk Halkbilimi Uzmanı Rüşdünü İspat Eden Ayva Fidanı “Ayva dalda asilsin Güzel yarim nasilsin? İkimizin sevdası Dilden dile yayilsin” (Karadeniz yöresi) Rüşdünü ispat etmiş bir ayva fidanı. Erginlenme sürecini tamamlamış, meyveye durmuş; ayva ağacı olmuş. Haydi hayırlısı... Gayri: Çiçek açışına yaz gelecek. Bolluğunda kar beklenecek. Yenilecek, ehl-i sünnet’in yüreğine ferahlık verecek. Reçel/komposto edilecek. 1 Sürgüne, pekliğe, mideye, bağırsağa şifa denilecek. Anavatanı İran-Hazar-Anadolu’dan çıkıp Antik Yunan’a kadar gittiği dillendirilecek ve dahi altına döşek serilecek, türküleşecek: “Ayva dibi aman Serin olur yatmaya Kızlar gelir aman Saklı gizli bakmaya” (Burdur türküsü) Folklorik Algıyla Yumurta Bardak Ayvası, Demir Ayvası, Eşme Ayvası, Limon Ayvası ve de Ekmek Ayvası deyu çeşitlenecek. TÜRKAY Yumurta; film ismi. Başrollerini Nejat İşler ile Saadet Işıl Aksoy’un paylaştığı, 2007 yapımı bir film. Semih Kaplanoğlu’nun yönettiği Süt-Yumurta-Bal üçlemesinin ilk filmi. Olay örgüsü ve motiflerin ortamı ise İzmir'in Tire ilçesi. Algıda seçicilik tercihtir. “Yumurta” filmine kurgusu, çekim tekniği, oyuncu/görüntü kalitesi, başarısı, gişesi vd. ötesinde folklorik algıyla bakıldığında gelenekler (pazar yeri duası), inanışlar/ritüeller (vasiyet adağı, 2020 / OCAK YIL: 4 SAYI: 29 kurban, türbe ziyareti), halk ekonomisi (kendirden ip yapımı, su kuyusu açma tekniği), halk oyunları (Kafkas dansı), halk hekimliği (sara nöbetine soğanlı müdahale) pratikleri dikkatlerden kaçmamaktadır. Sinema önemli bir kültür taşıyıcısı ve aktarıcısıdır. Türkiye’de bu misyonunun farkında olan sinema sektörü nice filmler üretecektir. Anadolu İnsanı Gelenekleri Her Yerde Yaşatır: “Hayrımız Var, Buyurun” Aydın yöresinde bir sahil sitesinde “yazlıkçı” olarak konaklıyorsanız herhangi bir kuşluk vakti, site sakinlerinden bir hanım evinizin önünde durup “Bugün hayrımız var, buyurun!” şeklinde seslenebilir ve “Hayır yeri”ni de tarif edebilir. 2 Sorduğunuzda öğrenirsiniz ki, o yörede insanlar ölmüş yakınlarına ithafen “hayır yaparlar”. Bu herhangi bir isteğin veya dileğin gerçekleştiği durumlarda da olur. “Hayır”, genellikle “lokma dökülerek” veya “kar helvası” dağıtılarak yapılır. Davet edilsin, edilmesin “hayır var” ilanını işiten, gören herkes “hayır yeri”ne gider. İkram edilenden yer, içer ve yanında götürdüğü kaba da bolca alarak, evine götürür. Bu sırada dua yapar, teşekkür eder. “Hayır yeri”ne gittiğinizde genelde iki kadının büyük kaplarda hamur mayalarken diğer yanda da kazanda yağ kaynatıldığını görürseniz anlarsınız ki, lokma dökülecektir. Çevresinde insanlar bekliyordur. Bir süre sonra hazırlık yapan kadınlardan biri hamurdan küçük parçalar koparıp pişirilecek şekle getirmeye diğeri de kızgın yağda pişirmeye başlar. “Pişen [dökülen] lokma”lar, bekleyenlere ikram edilir. Kimi oracıkta yer, kimi de TÜRKAY yanında getirdiği kaplara bol miktarda alarak oradan ayrılır. Bu ara lokma alanlar pişirenlere “elinize sağlık” temennisinde bulunurken “hayır sahibi” ne de “Allah kabul etsin, ölmüşlerinizin canına değsin, Allah yerinde dinlendirsin.” biçiminde dualar ederler. “Hayır sahibi” de herkesin bol miktarda alması için müdahil olur. Pişirme görevlilerinin yanında bir de erkek kişi olur. Bu şahıs işi koordine eder. Kendisine sorduğunuzda Aydın şehir merkezinde lokma dökme işini ticari olarak yaptıklarını, bu işin yörede pek çok irili ufaklı firma tarafından icra edildiğini anlatır. Görülüyor ki geleneklerin icra ortamı dar çevre ile sınırlı değildir. Anadolu insanı geleneği her yerde yaşar, yaşatır ve aktarır. Atalar kültü zeminindeki saçı pratiğinin İslâmi motifle bezenerek sunulan “lokma dökme” geleneği de bunlardan biridir. Bir yanda gelenek yaşatılırken diğer tarafta kültür kendi ekonomisini yaratmakta, işletmektedir. 2020 / OCAK 2 YIL: 4 SAYI: 29 Geleneğin Modernizesi İstanbul-Burgazada İskelesi’nde 12.07.2019 günü alınmış bir fotoğraf. Bu fotoğrafı şöyle de okuyabilir miyiz?: İkiyüz yıllık dönemde “semereli hamallık”tan “motorize yükçü”lüğe uzanan modernize sürecinde geleneğin değişmeyen sistematiği: “İskele hamal/yükçü bölüğü aidiyeti”... Onlara Usta Diyorlar! Onlara “Usta” da diyorlar, “Abdal” da... Onlar davul, zurna icra ustaları. Ankara’da; Ulus’un Sokak aralarında, cadde kenarlarında, kaldırımlarında ellerinde zurnaları, tokmakları/çomaklarıyla portatif taburelerinde oturup bekliyorlar; sessiz, ciddi, vakur, mütevazı ve temiz giyimleriyle. Davul, zurna icra ustaları yaygara yapmıyorlar, arsızlık etmiyorlar. Beklerken üflemiyorlar zurnalarına, vurmuyorlar davullarına. Biliyorlar ki orası icra ortamı değil. Performanslarını ortamında icra etmek; istenen havayı kararında üflemek/vurmak için bekliyorlar. Ölçüyü, vurguyu, tonlamayı, müzikle gürültü arasındaki farkı biliyorlar. Ustalarından gördükleri, öğrendikleri gibi davranıyorlar, çıraklarına örnek oluyorlar. Kız almaya gidecez, iki saat kadar çalacanız. Gelin çıkaracanız haa! Allah mübarek etsin. Olur bacım, adresi alırız, telefon numaralarımızı alır veririz, kaporayı keseriz, Allah kısmet ederse o gün gelir çalarız. - Kaça olur? Bacım, davul zurna geliriz, kendi arabamızla geliriz. İki yüz lira alırız. Ellisini araba yakar, kalanı bize. Allah bereket versin, bir ekmek yeriz. - Aşaa olmaz mı? Adam başı yetmişbeş kalır bacım, o gün zaten başka işe gidemeyiz, gitmesi gelmesi gün ölür. - Tamam, usta. - ... Davul, zurna icra ustaları “kültürü” yaşıyorlar, yaşatıyorlar, aktarıyorlar. Onlar icracı, onlar yaşayan kültür hazinesi, onlar kültür aktarıcısı. Ve de o kültürün yarattığı ekonominin parçası. Ancak onlar bütün bunların farkında yahut değiller, lakin kendi ifadeleriyle “ekmeklerinin peşindeler!”... İşte bir “düğüncü-usta” diyalogu: - Hayırlı işler. - Sağ ol bacım. TÜRKAY 2020 / OCAK 3 YIL: 4 SAYI: 29 3