OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA
ÇEVRE VE ŞEHİR
Bu kitap,
T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve
İstanbul İstanbul Medeniyet Üniversitesi
arasında imzalanan protokol
çevçevesinde hazırlanmıştır.
Kasım, 2015
© Bu kitapta yayınlanan yazı ve resimlerin
tüm hakları saklıdır; tamamı ya da bir bölümü
izin alınmadan fotokopi dahil optik, elektronik
ya da mekanik herhangi bir yol ile kopyalanamaz,
çoğaltılamaz, basılamaz, yayımlanamaz.
Proje Baş Danışmanı
Mehmet GENÇ
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA
ÇEVRE VE ŞEHİR
Proje Yürütücüsü
Doç. Dr. Fehmi YILMAZ
Proje Koordinatörü
Orhan IŞIK
ISBN
978-605-86168-1-3
Bölüm Yazarı ve Danışmanlar
Prof. Dr. Erol Özvar, Marmara Üniversitesi
Doç. Dr. Fehmi Yılmaz, İstanbul Medeniyet Üniversitesi
Doç. Dr. Recep Karacakaya, İstanbul Medeniyet Üniversitesi
Doç. Dr. Selim Karahasanoğlu, İstanbul Medeniyet Üniversitesi
Doç. Dr. Zekai Mete, İstanbul Medeniyet Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Ekrem Tak, İstanbul Medeniyet Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. M. Mert Sunar, İstanbul Medeniyet Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Yunus Uğur, İstanbul Şehir Üniversitesi
Kemal Gurulkan, T.C. Başbakanlık Osmanlı Arşivi
Makale Yazarları
Mehmet Genç, İstanbul Şehir Üniversitesi
Prof. Dr. Ahmet Cihan, İstanbul Medeniyet Üniversitesi
Prof. Dr. Ahmet Taşağıl, Yeditepe Üniversitesi
Doç. Dr. Adem Ölmez, İstanbul Medeniyet Üniversitesi
Doç. Dr. Ahmet Arslantürk, İstanbul Medeniyet Üniversitesi
Doç. Dr. Cihan Piyadeoğlu, İstanbul Medeniyet Üniversitesi
Doç. Dr. Muharrem Kesik, İstanbul Üniversitesi
Doç. Dr. Müjgan Çakır, Mimar Sinan Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Adnan Eskikurt, İstanbul Medeniyet Üniversitesi
Kenan Yıldız, İSAM Kütüphanesi
Burçin Topal, İstanbul Kadın Eserleri Kütüphanesi
Orhan Işık, İstanbul Medeniyet Üniversitesi
Araştırmacılar
Abdussamed Geçer, İstanbul Medeniyet Üniversitesi
Bedriye Uzuner, İstanbul Medeniyet Üniversitesi
Canan Torlak, İstanbul Şehir Üniversitesi
Esma Vildan Türkan, İstanbul Medeniyet Üniversitesi
Fuat Uçar, İstanbul Medeniyet Üniversitesi
4
Murathan Küçükali, İstanbul Medeniyet Üniversitesi
Okan Büyüktapu, İstanbul Medeniyet Üniversitesi
Osman Özkan, İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi
Recep Kankal, İstanbul Medeniyet Üniversitesi
Turgay Koçak, İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi
Yusuf Emre Bayer, İstanbul Medeniyet Üniversitesi
5
Osmanlı İmparatorluğunda Çevre ve Şehir
Büyük Selçuklular’da Şehircilik Faaliyetleri
Hakkında Bir Değerlendirme
Cihan Piyadeoğlu *
Selçuklu Devleti’ne adını veren Selçuk Bey’in
Cend’e gelmesiyle birlikte (961), Türkler’in şehircilik tarihinde yeni bir dönem de açılmış oldu.
Aslına bakıldığında 1040 tarihine kadar Selçuklular’ın şehir yaşamıyla doğrudan bağlantılarının
olduğunu söylemek çok da mümkün görünmez.
Yaklaşık seksen yıl süren bu dönemde, daha ziyade hayvancılıkla ilgilenen Selçuklu toplulukları,
zaman zaman Sâmânîler daha sonra Karahanlılar’ın hanedan içi taht mücadelelerinde taraf olsalar da, şehir ve şehir hayatından uzak bir yaşam
tarzı benimsemişlerdi. Dandanakan Savaşı’nı
kazanarak bağımsızlıklarını elde etmiş olmaları,
şehircilik alanında onlar için en önemli dönüm
noktasını teşkil etti. Bundan sonra merkezi bir
otoriteleşmeye giden Selçukluklar için şehir ve
şehircilik, büyük bir önem kazanmaya başladı.
Çok geniş bir coğrafyaya hâkim olan Büyük Selçuklular’ın bütün şehirlerdeki imar faaliyetleri,
hemen hemen aynı planlamayla uygulamaya sokulmuştu. Özellikle büyük ve önemli şehirlerde
Selçuklu izleri, açık şekilde kendini göstermişti.
Selçuklu hakimiyet altındaki bütün şehirleri tek
bir makalede incelemek de mümkün olmadığından makalemizde devletin ilk başkenti Nîşâbûr,
daha sonraki başkentler Rey, Isfahân ve Merv
şehri üzerinden bir örnekleme çalışması yapmayı uygun görmekteyiz. Ayrıca bu şehirlere Abbâsî
Devleti’nin başkenti olup, 1055 tarihinden itibaren Selçuklu hâkimiyetine girmiş olan Bağdad’ı
da eklemek yerinde bir karar olsa gerektir.
Büyük Selçuklular, bağımsız olduktan sonra
devlet mekanizması da dâhil olmak üzere hemen
her konuda mevcut düzene ayak uydurmuşlardır. Şehir yapılanmasında da bu durum geçerlidir. Nitekim Selçuklular’ın ilk hâkimiyet bölgesi
olan Horasan, her alanda yüzyıllardır süregelen
bir kültür birikimine sahiptir. İlk zamanlarda ele
geçirilmiş olan şehirler, yerleşik hayatın bütün
özelliklerini haiz en önemli örneklerdir. Dolayısıyla bu şehirlerde yeni bir şehircilik anlayışını
hayata geçirmek çok da mümkün olamadığından, sadece ihtiyaca göre düzenlemeler yapmak
daha kolay, bir o kadar da mantıklı bir seçimdir.
Hatta ele geçirilen şehirlerdeki mevcut düzen,
küçük değişiklikler haricinde aynı şekilde devam
ettirilmiştir. Nitekim Tuğrul Bey, 1038 tarihinde
Nîşâbûr’a girdiğinde şehrin düzenine ayak uydurmuş, muhtemelen Sultan Mesûd’un sarayında
onun tahtına oturmak suretiyle Mezâlim Divanı
kurdurmuştu. Selçuklular’ın devletlerini kurduktan sonra da Tuğrul Bey’in “Kendime ev (saray)
yapıp yanında Allah’ın evini (mescit) inşa etmezsem
utanırım.” ifadesine uygun şekilde hareket ettikleri görülmektedir.
Büyük Selçuklular’ın ana hâkimiyet bölgesi
olan İran coğrafyasındaki şehirler, genel olarak
üç karakteristik kısımdan oluşmaktadır. Bu plan
hemen hemen bütün şehirlerde tekrarlanır. Buna
* İstanbul Medeniyet Üniversitesi,
Doç. Dr.
380
381
Osmanlı İmparatorluğunda Çevre ve Şehir
göre şehirler, kuhendiz (erk kale/iç kale/hisar),
ana surlarla çevrilmiş olup merkez durumunda bulunan şehristân ve surun dışındaki bölgeyi
kapsayan rabazdan (rabad/birûn/dış) meydana
gelir. Bazı durumlarda Cuma Mescidi, hükümet
ile ilgili binalar, darphane ve hapishane kuhendiz
içinde yer alır. Ana surların içinde ikinci bir surla çevrili olan bu hisar, kapılar vasıtasıyla Cuma
Mescidi, medreseler, hamamlar, yönetici ve zenginlere ait evlerin bulunduğu hayatın tüm canlılığını barındıran şehrin merkezi durumundaki
şehristana açılır. Şehrin üçüncü kısmını ise esnaf ve zanaatkârlara ait mekânlar, imalathaneler,
pazar yeri, köy, tarla, bahçe ve bağlardan oluşan
rabaz oluşturmaktadır. Büyük Selçuklular için en
önemli gelişme mekânları, hiç kuşkusuz rabazlar olmuştur. Ana plana bağlı kalmak suretiyle
şehirlerin büyümesi bu şekilde gerçekleştirilmiştir. Selçuklu şehir modelinde de esas olan, Cuma
Mescidi etrafında bir yapılanmaya gitmektir. Bu
da, şehrin fiziki durumuna göre iki farklı kent
modelinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. İlk
plana göre Cuma Mescidi, genellikle şehristanın
merkezinde yer alır. Mescidin hemen yakınında
büyük bir çarşının yer aldığı bu planın küçük
modelleri, şehrin farklı mahallelerinde de uygulamaya sokulmuştur. Özellikle mezheplere göre
farklı mekânlarda yerleşme isteği, fiziki anlamda
da bir ayrılığa neden olmuştur. Bunun neticesinde mahalleler, duvarlarla birbirinden ayrılarak
günlük ihtiyacın karşılanabileceği ölçekte küçük
şehir modelleri oluşturulmuştur. İkinci plan ise,
şehristanda yerleşim planına uygun mekân bulunamadığında, zorunlu olarak rabaza yönelme
şeklinde kendini göstermektedir. Araplar’ın uyguladıklarından farklı olarak, Türk-İslâm şehir
modelinde birden fazla Cuma Mescidi’ne izin
382
Büyük Selçuklular’da Şehircilik Faaliyetleri
verildiğinden, başta Cuma Mescidi olmak üzere
ihtiyaç duyulan idari yapıların, şehrin rabazına
inşa edilmesi suretiyle farklı bir genişleme modeli
takip edilmiştir. Buradaki yerleşim, zamanla daha
da genişletilerek etrafı surlarla çevrilmek suretiyle,
mevcut şehre dâhil edilmiş veya ana surlardan
bağımsız şekilde bir surla çevrelenmiştir. Selçuklular’ın son başkenti Merv, bu plana uygun bir
model olarak karşımıza çıkar. İnşa malzemesi
olarak genellikle pişmiş tuğla, kerpiç ve balçık
kullanılmaktadır. Bahsetmiş olduğumuz bölgenin
kil bakımından zengin bir toprağa sahip olması
tuğla yapımını kolaylaştırmış, ayrıca balçığın bir
dolgu malzemesi (harç) olarak kullanılmasına da
imkân sağlamıştır. Bununla birlikte sivil mimari daha ziyade kerpiç ağırlıklıdır. Daha dayanıklı
olan tuğla ise, önem verilen yapılarda kaplama
amaçlı olarak kullanılmıştır. Diğer bir ifadeyle kalın şekilde örülen kerpiç duvarların üzeri,
daha sonra tuğlaların dekoratif şekilde örülmesi
suretiyle kaplanmıştır. Kerpicin kullanıldığı diğer
alan ise, başta kale surları olmak üzere, koruma
amaçlı diğer duvarlardır. Ahşap, taş, mermer, çini
ve alçı az miktarda da olsa kullanılmış olan diğer
ürünlerdir.
Selçuklular’ın ilk başkenti, bölgenin en önemli
şehri durumunda bulunan Nîşâbûr’dur. Nîşâbûr
şehri, yukarıda bahsetmiş olduğumuz şekilde
kuhendiz, şehristân ve rabazdan oluşan bir plana sahiptir. Ancak Selçuklular’ın burayı merkez
olarak kullanmaları çok uzun sürmemiştir. Aslına
bakıldığında ilk defa 1038 tarihinde Nîşâbûr’a
hâkim olan Tuğrul Bey, şehrin rabazında bulunan Bağ-ı Şâdyâh’a inerek burada konaklamıştı.
Bu süre zarfında Gazneli Sultan Mesûd’a ait sarayı ve tahtı kullanmış olduğu aşikârdır. Nitekim
Sultan Mesûd, bir sonraki sene şehre tekrar hâ-
kim olduğunda, Tuğrul Bey’in oturduğu taht ve
yerde serili bulunan halıyı parça parça ettirerek,
dervişlere verilmesini emretmiştir. Ayrıca Tuğrul
Bey’in yaptırmış olduğu ufak tefek bazı şeyler
de, yıktırılarak yeniden inşa edilmişti. Devletin
bağımsızlığını kazanmasından sonraki dönemde,
Nîşâbûr’da ne gibi imar faaliyetlerinin bulunduğuna dair kesin bir bilgi bulunmamaktadır.
Muhtemelen şehirdeki mevcut düzen Tuğrul Bey
tarafından devam ettirilmiştir. Bununla birlikte,
sonraki dönemdeki bazı imar faaliyetleri hakkında kayıtlar da yok değildir. Nitekim Sultan Alp
Arslan’ın oğlu Melikşah ve gelini Terken Hatun
için büyük bir kasır inşa ettirdiği, bu yapının da
Şâdyâh olarak adlandırıldığını bilmekteyiz. Ayrıca
Sultan Melikşah’ın dönemin ünlü âlimi İmâmü’lHaremeyn el-Cüveynî’yi saraya davet etmiş olduğu bilgisi ve İmâmü’l-Haremeyn’in Nîşâbûr’da
yaşamış olduğu gerçeği, şehirde bir saray da inşa
edildiğini göstermektedir. Ayrıca şehirde Ribât-ı
Zaferânî, bizzat Tuğrul Bey tarafından inşa ettirilen Sultaniye Medresesi, Nizamiye Medresesi, pek
çok çarşı ve mescit gibi yapılar, Nîşâbûr şehrine
kazandırılmıştır. Bununla birlikte şehirdeki imar
faaliyetleri, mevcut olana yeni yapılar eklemek suretiyle gerçekleştirilmiş, diğer bir ifadeyle şehrin
planı üzerinde bir değişikliğe gidilmemiştir.
Büyük Selçuklular’ın ikinci başkenti olan
Rey, Gazneliler hâkimiyetinin en batı noktası
durumundaydı. Sultan Mahmûd, oğlu Mesûd’u
buraya vali olarak göndermiş, ölümünden önce
de onun hâkimiyetine bırakmıştı. Hem valiliği
döneminde hem de sultan olduktan sonra, Rey’in
kontrol altında tutulması konusunda bir hayli
zorlanan Mesûd, pek çok kez savaşmak zorunda
kalmıştı. Bu sebeple Rey, Selçuklular’ın kurulduğu ilk dönemde kargaşa içindeydi. Bu kargaşa,
şehrin neredeyse bir harabeye dönmesine neden
olmuştu. Bu esnada Selçuklu hanedanından Tuğrul Bey’in anne bir kardeşi İbrahim Yınal, Rey’i ele
geçirmiş, Tuğrul Bey’in fetih planlarına daha uygun bir konumda bulunduğu için de yeni başkent
tayin edilmişti. Bununla birlikte, devlete yakışır
nitelikte bir başkent olabilmesi için eksikliklerin
tamamlanması gerekmekteydi. Yukarıda da belirttiğimiz gibi şehir zaten harap haldeydi. Özellikle
şehre hâkim bir noktada bulunan Taberek Kalesi’nin ele geçirilmesiyle birlikte, imar faaliyetleri
için ilk adım atılmış oldu. Burada bulunan eski
sarayı yıktıran Tuğrul Bey, yeni bir sarayın inşa
edilmesi emrini verdi. İmar faaliyetleri sarayın
inşasından ibaret kalmadı. Ayrıca medreseler,
farklı mezheplere mensup kişilerin ibadet edebileceği camiler ve mescitler de inşa edilmişti. Hatta 20 bin kişinin vaaz dinleyebileceği büyüklükte
olan Mescid-i Tuğrul, Hanefî mezhebi mensupları için inşa edilmişti. Hanefî mezhebinin birden
fazla Cuma Mescidi’ne izin vermesi Rey’de kendini göstermiş, bu sayede şehirde farklı mezheplere
hitap eden pek çok cami ve mescit inşa edilmişti.
Ayrıca Nizâmiye Medresesi yanında Sultan Melikşah ve özellikle de Sultan Muhammed Tapar
dönemlerinde şehirde pek çok medresenin inşa
edildiği bilinmektedir. İnşa edilen medreseler, camiler gibi bütünün merkez noktasını teşkil ettiğinden, zamanla burada yeni bir yerleşim mekânı
oluşmasına sebebiyet vermesi, şehircilik açısından büyük önem taşımaktaydı. İran’ın pek çok
yerinde olduğu gibi, Rey’de de evler kerpiç, kil ve
pişmiş topraktan inşa edilir, az da olsa bazı durumlarda tuğla kullanıldığı da olurdu.
Sultan Melikşah döneminden itibaren Büyük
Selçuklular’ın başkenti Isfahân’a taşınmıştı. Isfahân, Rey’e oranla daha güneydedir. Bakıldı-
383
Osmanlı İmparatorluğunda Çevre ve Şehir
ğında Rey’in konumu doğu ve batıya yönelik
faaliyetlerde daha avantajlı konumdaydı. İran’ın
güneyindeki Selçuklular’a siyasî anlamda sorun
teşkil edebilecek bir mesele mevcut değildi. Buna
rağmen kurulu başkentin taşınması isteği, önemli
bir sebebe bağlı olmalıydı. Bize göre bu, tamamen
su kaynaklarıyla ilgili bir durumdu. Bilindiği üzere Rey, Kâşân ve Kum bölgesinden çıkan kuyu
suları tuzludur. Sultan Melikşah zamanında devlet organizasyonunu tam manasıyla sağlamış olan
Selçuklular’ın ihtiyaçlarını karşılamak için, Rey’de
kalmak sorun teşkil etmiş olmalıdır. Bu durumda
Isfahân tercihi anlam kazanmaktadır. Nitekim Isfahân’ın suyu, Altın nehir anlamına gelen Zâyende rûd’dan karşılanmaktadır. Hafif, tatlı ve berrak
olan nehrin suyunu tadan Abbâsîler’den Muvaffak Billâh, bu suyun Dicle’nin suyundan daha iyi
olduğunu belirtmişti. Ayrıca Düceyl nehri de, şehirden çıkan bir diğer su kaynağıdır. Isfahân, Sultan Melikşah tarafından başkent ilan edilmesine
rağmen, 1051 tarihinde şehre giren Tuğrul Bey’in
çok beğendiği şehri, bir süre başkent olarak kullandığı bilgisi de bulunmaktadır. Öyle ki, Tuğrul
Bey, şehirde saray, ev ve mescit inşa edilmesi için
500 bin dinar vermişti. Muhtemelen Selçuklular
tarafından şehre eklenmiş olan Mahalle-i Gulbar
bu dönemde yapılmıştır. Tuğrul Bey dönemindeki Isfahân, İran coğrafyasının en kalabalık ve en
bayındır şehirlerinden biri olarak kaydedilmektedir. Ancak şehir, en parlak dönemini Sultan Melikşah zamanında yaşamıştır. Melikşah ile birlikte
şehrin çehresi tamamen değişmiş, suyun bolluğu
sebebiyle başkente yakışır şekilde çok sayıda bağ
inşa edilerek köşklerle donatılmıştı. Bunlar arasında bizzat Melikşah’ın ve eşi Terken Hatun’ua
ikamet ettiği köşkler de bulunmaktadır. Şehirde
yapılan pek çok bağ ve buralarda inşa edilen kasır-
384
Büyük Selçuklular’da Şehircilik Faaliyetleri
lar sayesinde Isfahân, bir çiçek bahçesi haline getirilmişti. Buna imkân sağlayan ise, hiç kuşkusuz
bol miktardaki su olmuştu. Bunun haricinde başkente yakışır binalar ve düzenlemeler da hızla gerçekleştirildi. Dini, idari ve sosyal amaçlı binalar
Isfahan’ın dört bir tarafını süslemişti. Başta pek
çok cami, Nizâmiye Medresesi, diğer medreseler,
Sultan Melikşah zamanında inşa edilen rasathane,
şehrin önemli yapıları arasında gösterilebilir. Yaklaşık elli yıl Büyük Selçuklular’a başkentlik yapmış olan Isfahân, başkent olma özelliğini Merv’e
kaptırmış olsa da, önemini uzun yıllar boyunca
devam ettirmişti.
Büyük Selçuklular’ın imzasını attığı bir diğer
şehir, Abbâsîler Devleti’nin başkentliğini yapmış
olan Bağdad idi. Selçuklular’ın Bağdad’a girişi
1055 tarihinde gerçekleşmişti. İlk olarak şehrin
önüne gelerek konaklayan Tuğrul Bey, şehirde çıkan kargaşayı bastırdıktan sonra saraya yerleşmiş,
askerler de Büveyhîler’in boşalttığı mekânlara yerleştirilmişti. Genel olarak bakıldığında asker, halkın evlerine dağıtılarak iskân edilir, bu da halk ile
askerler arasında sorunlara neden olurdu. Dolayısıyla büyük bir ordunun konaklayacağı mekânlara ihtiyaç duyulmaktaydı. Bağdad’da kalıcı olmayı planlayan Tuğrul Bey’in, hem kendisinin hem
de askerlerinin kalabileceği bir yere ihtiyacı bulunuyordu. Bu sebeple şehirde imar faaliyetlerinin
başlatılmasına karar verildi. İlk olarak Bağdad’ın
doğusunda Dicle’nin kenarına bir Cuma Mescidi
inşa edildi. Bu mescit, yeni şehrin merkezi konumunda olduğundan, etrafına Türkler’in yaşayabileceği evler, hamam, çarşı ve bir saray inşa ettirerek Dârülimâre genişletildi ve etrafı duvarlarla
çevrildi. Adına da Medinetü Tuğrul Bey (Tuğrulî)
denilmişti. 1058’de yanan Dârü’l-imâre, daha
sonra tekrar inşa edilmiş ve Dârülmemleke adıy-
la meşhur olmuştu. Sultan Melikşah, 1091 tarihinde sarayın yakınındaki Muharrim Camii’nin
genişletilmesini emretmek suretiyle yeniden inşa
ettirince, burası Sultan Camii olarak adlandırılmıştı. Dârülimâre’nin farklı sebeplerden dolayı
yenilenmesi 1115 ve 1121 yılında tekrarlanmış,
buraya yeni bir saray da yaptırılmıştı.
Büyük Selçuklular’ın şehircilik faaliyetleri bakımından zirve şehri, hiç kuşkusuz Sultan Sencer
tarafından başkent ilan edilen Merv olmuştur.
Merv, Selçuklular tarafından ele geçirildiğinde zaten önemli bir şehirdi. Yukarıda bahsetmiş olduğumuz şehir planının tipik bir örneği olan Merv’in
şehristanı Gavurkale kuhendizi de Erkkale olarak
anılmaktadır. Çağrı Bey tarafından ele geçirilen
şehir, daha sonra onun hâkimiyet merkezi tayin
edildiği için, en başından itibaren imar faaliyetleri gerçekleştirilmişti. Ancak Gavurkale’nin yeni
yerleşimcileri barındırabilecek bir yapıda olmaması, şehrin rabazına doğru genişlemeyi gerektirmekteydi. Muhtemelen Çağrı Bey, daha sonra
Sencer’in idarî merkezi olan Şehriyârkale’nin (iç
kale) bulunduğu bölgeyi ihtiyaca göre düzenlemiş ve burada imar faaliyetlerinde bulunmuştu.
Dandanakan Savaşı’ndan (1040) sonra Çağrı
Bey’in idaresi altındaki Horasan’ın merkezi olan
Merv, onun ölümünden (1059) sonra oğlu Alp
Arslan’ın hâkimiyetine geçmiş ve bu süreç, Alp
Arslan’ın Büyük Selçuklu Sultanı oluşuna kadar
devam etmiştir (1063). Bununla birlikte Merv’in
çok önemli bir şehir haline gelmesi, Sultan Melikşah’ın Sultankale’yi inşa ettirmesiyle başlatılmaktadır. Sultan Melikşah, farklı zamanlarda Merv’e
gelerek Gavurkale’nin rabazına yerleşen nüfusun
yaşadığı bölgeyi bir surla çevirerek Sultankale’nin
temellerini atmıştır. Nitekim coğrafyacı Hamdullah Müstevfî, Sultan Melikşah’ın rabazda kalan
beş köyün çevresine duvar inşa ettirmek suretiyle
uzunluğu 12.300 adım olan bir surla çevrelediğini belirtmektedir.
İnşasından kısa süre sonra tahrip edilen
kale, daha sonra yeniden onarılmış ve Selçuklu
başkentini çevreleyen sur duvarları halini almıştır.
Kale, doğu-batı yönünde 1.700, kuzey-güney yönünde 2.200 metreye ulaşan duvarlarla çevrilmiş
dikdörtgen bir yapıdır. Kerpiçten inşa edilen sur
duvarlarının yüksekliği sekiz-on metreye ulaşabilmektedir. Surların etrafını hem sulama hem de
güvenlik amaçlı bir hendek çevrelemektedir. Kalenin içindeki mahalleler duvarlarla birbirinden
ayrılmıştır. Selçuklu saray ve diğer hükümet binalarının içinde bulunduğu merkez konumunda
olan Şehriyârkale, Sultankale’nin kuzeyinde yer
almaktadır. Kale duvarları Horasan’a özgü yapı
malzemelerinden olan kerpiçten inşa edilmiş, dolgu malzemesi olarak balçık kullanılmıştır. Mevcut
surların kalınlığı yaklaşık üç metreyi bulmaktadır.
Özellikle Sultan Sencer’in Merv’i kendisine başkent tayin etmesinden sonra, şehirdeki gelişme
en üst noktasına ulaşmıştır. Şehirde kuzey-güney,
doğu-batı eksenindeki iki büyük caddenin kesiştiği noktada çarşı bulunmaktadır. Merv’in merkezinde yer alan bu çarşının üstü kubbelerle örtülmüştü. Çarşı haricindeki diğer binalar ise düz
damlıdır. Kuyumcular, dokumacılar, bakırcılar ve
çömlekçilerin dükkânları belli noktalarda toplanmış, Cuma Mescidi ile Nizâmiye Medresesi, şehrin tam merkezinde inşa edilmişti. Halen ayakta
olan Sultan Sencer’in meşhur türbesi de caminin
yanında konumlanmıştır.
Ortaçağ İran şehirlerinin diğer bir karakteristik özelliği olan dört büyük kapı, Merv’de de
mevcuttu. Gavurkale ve Sultankale’deki yerleşim,
385
Osmanlı İmparatorluğunda Çevre ve Şehir
su kanallarına göre şekillenmiştir. Buna göre Gavurkale’nin doğusundan geçen Es‘adî, Gavurkale
ile Sultankale’nin arasından geçen Râzîk, Sultankale’yi baştanbaşa kat eden Mâcân ve Sultankale’nin batısından geçen Hürmüzferre kanalı,
şehirdeki yapılaşmanın en önemli planlayıcısı
durumundadır. Sıradan halkın yaşadığı normal
evler yanında, daha zengin kişilere hitap eden büyük evler de sur içinde yer alır. Bu evler, genel
olarak kerpiçten inşa edilse de, duvarları renkli sıvalar ve resimlerle donatılmıştır. Selçuklular
dönemindeki büyük gelişme, sur içinde yer alan
mahallelerin rabazda da kurulmasına neden olmuş, bu da nüfusun artması anlamına gelmişti. O dönemdeki Merv’in nüfusu, rivayetlerden
birine göre 150 bin, diğerine göre ise 700.0001.300.000 kişi arasındadır. Bunun sonucu olarak
şehirde pek çok mescit ve medrese inşa edilmiştir.
Merv’i pek çok şehirden farklı kılan özelliklerinden biri, rasathaneye sahip olmasıdır. Rasathane,
imparatorluklara özgü bir kurum olduğundan
bir hayli önem taşımaktadır. Merv’de yer alan on
büyük kütüphane de şehrin ne kadar geniş bir
alanda konumlandığını göstermesi açısından da
önemlidir. Ayrıca kurulan büyük pazar ve çarşılar sayesinde şehri ziyaret edenlerin sayısında artış
sağlamak mümkün olabilmekteydi. Diğer taraftan inşa edilen medrese, ribât ve hânkâhlar da
şehrin ekonomik, sosyal ve kültürel yaşantısına,
dolayısıyla gelişmişliğine büyük katkı sağlayan
unsurlardı.
Sonuç olarak Büyük Selçuklular, hâkim
oldukları bölgelerde yeni bir şehir yapılanmasına
gitmeden mevcut yapıya ayak uydurmuşlardı.
Bununla birlikte şehirlerin gelişimine büyük katkı
sağlamışlardı. Her şeyden evvel şehrin ekonomik,
sosyal ve kültürel yapısına yapmış oldukları katkı,
386
Büyük Selçuklular’da Şehircilik Faaliyetleri
şehrin imar durumuna da yansımış, böylece pek
çok şehir eskisinden daha önemli ve zengin bir
hale gelmiştir. Yukarıda örneklerini verdiğimiz şehirler yanında birçok şehir, Selçuklular döneminde en güçlü zamanlarını yaşama şansı bulmuştur.
Kısaca Selçuklular, mevcut düzeni değiştirmekten
ziyade, onun bir parçası olarak onu geliştirmeyi
daha çok benimsemiş ve bunda da büyük başarı
elde etmişlerdi.
Kaynakça
Agacanov, Sergey Grigoreviç, Selçuklular, çev. Ekber N. Necef-Ahmed Annaberdiyev, Ötüken, İstanbul 2006.
Ahmed b. Mahmûd, Selçuknâme, haz. E. Merçil, Bilge Kültür Sanat, İstanbul
2011.
Akbaş, Murat, XI. ve XII. Yüzyılda Nişabur, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, Konya 2011.
Aslanapa, Oktay, Türk Sanatı, İstanbul 1999.
Bayramob, Kakacan, “Merv Mimarlık Mektebi’ne Bağlı Bazı Önemli Anıtlar
Üzerine”, IV. Millî Selçuklu Kültür ve Medeniyeti Semineri Bildirileri, Konya 1995.
Beyhakî, Ebu’l-Fazl Muhammed b. Hüseyin, Tarih-i Beyhakî, nşr. Ali Ekber
Feyyaz, Tahran 2536 şehinşahi.
Bundârî, Zübdetü’n-nusra ve nuhbetü’l-usra, çev. Kıvameddin Burslan, Irak ve
Horasan Selçukluları Tarihi, TTKY, Ankara 1999.
Cahen, Cl., “Tribes, Cities and Social Organization”, he Cambridge History of
Iran, Cambridge 1975.
Cezar, Mustafa, Anadolu Öncesi Türklerde Şehir ve Mimarlık, İstanbul 1977.
Cûzcânî, Tabakât-ı Nâsırî yâ Tarih-i İrân ve’l-İslâm, nşr. Abdülhayy Habîbî,
Tahran 1363 hş.
ed-Dûrî, Abdülazîz, “Bağdat”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi.
Finster, Barbara, “he Saljūqs as Patrons”, he Art of the Saljūqs in Iran and
Anatolia, ed. Robert Hillenbrand, Costa Mesa 1994.
Hamdullah el-Müstevfî, Nüzhetü’l-kulûb, nşr. Muhammed Debîr Siyâkî, Tahran 1336 hş.
İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-tarih, çev. Abdülkerim Özaydın, İstanbul 1987, IX-XI.
Köymen, Mehmet Altay, Tuğrul Bey ve Zamanı, Kültür Bakanlığı Yayınları, İstanbul 1976.
Köymen, Mehmet Altay, Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi, I. Kuruluş Devri,
TTKY, Ankara 1993.
Küçükaşçı, Mustafa Sabri, “Şehir”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi.
Lambton, A. K. S., Continuity and Change in Medieval Persia, London 1988.
Merçil, Erdoğan, Gazneliler Devleti Tarihi, TTKY, Ankara 1989.
Merçil, Erdoğan, -Sevim, Ali, Selçuklu Devletleri Tarihi, TTKY, Ankara 1995.
Merçil, Erdoğan, “Büyük Selçuklular Devri Kütüphaneleriyle İlgili Bir Deneme”, Hakkı Dursun Yıldız Armağanı, Ankara 1995.
Müneccimbaşı Ahmed b. Lütfullah, Cami‘u’d-düvel: Selçuklular Tarihi, yay, A.
Öngül, İzmir 2000.
Nâsır-ı Husrev, Sefernâme, Tahran 1351 hş./çev. Abdülvehhab Tarzî, MEB Yayınları, İstanbul 1994.
Özcan, Koray, “Orta Asya Türk Kent Modelleri Üzerine Bir Tipoloji Denemesi
(VIII. Yüzyıldan XIII. Yüzyıla Kadar)”, Gazi Üniversitesi Mühendislik ve Mimarlık
Fakültesi Dergisi, sayı: 20, (2005).
Özgüdenli, Osman G., Selçuklular, İSAM Yayınları, İstanbul 2013.
Özgüdenli, Osman G., “İsfahan”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi.
Özgüdenli, Osman G., “Merv”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi.
Özgüdenli, Osman G., “Nîşâbur”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi.
Özgüdenli, Osman G., “Rey”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi.
Piyadeoğlu, Cihan, Güneş Ülkesi Horasan, Bilge Kültür Sanat, İstanbul 2012.
Râvendî, Rahatü’s-sudûr ve âyetü’s-sürûr, çev. Ahmed Ateş, TTKY, Ankara
1957.
Sadreddîn el-Hüseynî, Ahbârü’d-Devleti’s-Selcukiyye (Zübdetü’t-tevârih), çev.
Necati Lugal, TTKY, Ankara 1999.
Sayan, Yüksel, Türkmenistan’daki Mimari Eserler (XI-XVI. Yüzyıl), Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1999.
Sayan, Yüksel, “Merv (Mimari)”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi.
Schnyder, Rudolf, “Political Centres and Artistic Powers in Saljūq Īrān”, Islamic
Civilisation 950-1150, ed. D. S. Richards, London 1973.
Şeşen, Ramazan, “Selçuklular Devrinde İlme Genel Bir Bakış”, III. Uluslararası
Mevlâna Kongresi, Bildiriler, Konya 2003.
Sevim, Ali-Merçil, Erdoğan, Selçuklu Devletleri Tarihi, TTKY, Ankara 1995.
Turan, Nurullah, Selçuklu Başkenti Rey (Kuruluşundan 1157’ye Kadar), İstanbul
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2013.
Turan, Osman, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslâm Medeniyeti, İstanbul 1996.
Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemü’l-büldân, nşr. Ferdinand Wüstenfeld, Tahran 1965.
Yûsufîfer, Şehrâm, Monasebet-i Şehr ve Şehrneşînî der Dovre-yi Selcûkîyân, Tahran 1390 hş.
Yüksel, Tuba, “Selçuklu Başkenti İsfahan (Kuruluşundan Moğol İstilasına Kadar)”,
İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2013.
387