Books by Ensar Kılıç
Betik, 2020
Öz: İnsanın dil edinimi sürecinin en önemli besleyicisi dış dünyadır. Bu yönüyle insanlar, sonsuz... more Öz: İnsanın dil edinimi sürecinin en önemli besleyicisi dış dünyadır. Bu yönüyle insanlar, sonsuz veri akışını örtük ya da açık bağlamlarda bilişsel olarak depolayan ve elde ettikleri bu deneyimleri davranış ya da söyleme dönüştüren canlılardır. Aslına bakılırsa her insan, isteyerek veya istemeyerek maruz kaldığı uyaranların algoritmik sonuçlarını hayatı boyunca yaşamaktadır. Nitekim son yarım asırda makinelerin de öğrenebileceğinin keşfedilmesi, dil bilimi alanında önemli bir paradigma değişikliğine yol açmıştır. Böylelikle dilin istatistiksel bir alan olduğunu
savunan yeni yaklaşımlar, onlarca yıldır dilin kökeni tartışmalarının en
büyük açıklayıcılarından biri olan “evrensel dil bilgisini” de derinden
sarsmıştır. Çünkü evrensel dil bilgisi, dil edinimini doğuştan getirilen bir
yeti olarak görmektedir. Kısacası, öğrenme ve dil edinimini yoğun veri
akışına bağlayan istatistiksel öğrenme kuramı, çocukların örtük veya
doğrudan uyaranlardan elde ettikleri bilgilerin çok daha zengin öğrenmeler inşa ettiğinin saptanmasıyla, dil bilimi alanında 21. yüzyılın başat aktörü hâline gelmiştir.İşte bu makalede, zamanla etki alanını genişleterek “dil edinimi ve dilin kökeni” tartışmalarının yeni bir boyutu hâline gelen istatistiksel öğrenme kuramı, evrensel dil bilgisi ile karşılaştırmalı olarak tartışılmaktadır.
DEFINING NATURAL LANGUAGE IN THE ARTIFICIAL
INTELLIGENCE UNIVERSE: STATISTICAL LEARNING AND LANGUAGE ACQUISITION
The outside world is the most important feeder of human
language acquisition process. In this respect, human are a living being that cognitively store the endless stream of data in implicit or explicit contexts and transform these experiences into behavior or discourse. In fact, every person experiences the algorithmic consequences of the stimuli they are exposed to throughout their life. As a matter of fact, the discovery that machines can learn in the last half century has led to an important paradigm change in the field of linguistics. Thus, the new approaches that defend language as a statistical field have deeply shaken the "universal grammar" which is one of the biggest explanations of the debate on the origin of language for decades. Because universal grammar sees language acquisition as an innate skill. The statistical learning theory, which connects learning and language acquisition to intensive data flow, has become the leading actor of the 21st century in the field of linguistics, with the determination that the information obtained by children from implicit or direct stimuli builds much richer learning. In this article, the statistical learning theory, which has become a new dimension of the "language acquisition and the origin of language" discussions by expanding its domain over time, is discussed in comparison with universal grammar.
Papers by Ensar Kılıç
International Journal of Volga - Ural and Turkestan Studies, 2024
The emergence of the modern Uzbek language is closely linked to the migratory of Turk communities... more The emergence of the modern Uzbek language is closely linked to the migratory of Turk communities towards present-day Uzbekistan. Turks who reached this area encountered sedentary city dwellers of the Transoxiana cultural axis with a relatively high intellectual level. This situation meant that the Turks, who had a nomadic tradition, were strongly influenced by the culture and language of the sedentary population. However, the political and social power of the Turks prevented this influence from reaching the level of assimilation. Especially after the Timurid period, the influence of the Turks on the local folk culture gradually increased. In this article, the interaction between the Turks and the Indo-European settlers was interpreted using the hermeneutic technique, taking into account historical, sociological, ethnographic and folkloristic data. Phylogenetic studies, which provide more objective data than other methods, were used to confirm the information interpreted using this technique, and the reasons for the common phonemic and grammatical standardisation between Uzbek and Tajik were highlighted. In addition, the distinguishing features between Uzbek and other Turk languages resulting from these grammatical events are discussed along with their historical reasons. In this way, the general effects of the linguistic composition of present-day Uzbekistan on the Uzbek language are determined.
Bu makale, Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde Serpil Ersöz'ün danışma... more Bu makale, Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde Serpil Ersöz'ün danışmanlığında Ensar Kılıç tarafından yazılan “Ana Türkçedeki fonemik yarılmaların eski Türkçedeki yardımcı seslerin oluşumundaki etkisi” adlı yüksek lisans tezinden yararlanılarak üretilmiştir.Altay dillerindeki, 3. kişi kategorisiyle alakalı zamir ve iyelik çekimlerinin bağlantı noktalarında görülen zamir /n/’sinin kökeni hakkında bugüne dek birçok çalışma yapılmıştır. Zamir /n/’si, Türk lehçelerinde [n, n̪, ŋ] alofonlarıyla sesletilmekte veya /n/>/n̪/>/Ø/ gelişimiyle eriyerek yüzey yapıda kaybolmaktadır. Yapılan çalışmalarda zamir /n/’sinin eskicil 3. kişi zamiriyle ilişkili bir morfolojik kalıntı olduğu konusunda iddialar ortaya atılmış, ayrıca zamir /n/’sinin yardımcı ses olduğuna dair görüşler dile getirilmiştir. Bununla birlikte zamir /n/’sinin Altay dilleri ve Türk lehçelerindeki fonetik varlığına dair araştırmaların sayısı oldukça azdır. İşte bu makalede, zamir /n/’si; yalnızca ...
Aksaray Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2020
SARS-CoV-2 virüsünün (şiddetli akut solunum yolu sendromu koronavirüsü 2) damlacık yoluyla bulaşm... more SARS-CoV-2 virüsünün (şiddetli akut solunum yolu sendromu koronavirüsü 2) damlacık yoluyla bulaşması sonucunda meydana gelen 2019 Covid-19 küresel salgını, konuşma seslerinin bu virüsün yayılmasında ne denli etkili olduğunu tartışmaya açmıştır. Bu konuda özellikle İngilizcedeki konuşma sesleri üzerine çalışmalar yapılmış olsa da Türkçe konuşmanın damlacıkların yayılımına etkisi hususunda herhangi bir bilimsel yayın yoktur. İşte bu makalede Türkçenin hece ve fonolojik sisteminin en önemli sesletim parçalarından olan ünlüler, İngilizcedeki ünlülerle daha önce yapılmış bilimsel çalışmalardan elde edilen veriler kullanılarak F1 ve F2 frekans değerleri bakımından fonolinguistik bir yaklaşımla karşılaştırılmıştır. Ayrıca ana dili Türkçe olmakla birlikte Amerikan veya Britanya İngilizcesini sonradan öğrenip yabancı dil olarak konuşan kişilerin ünlüleri boğumlarken kullandığı frekans değerleri, Türkçedeki ve İngilizcedeki ünlü fonemlere ait değerlerle mukayese edilmiştir. Aynı zamanda ünsüz...
Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi (HÜTAD), 2021
Çatışan fonem birliklerini onarmak amacıyla kullanılan uyum sesleri, dillerin yapısına göre farkl... more Çatışan fonem birliklerini onarmak amacıyla kullanılan uyum sesleri, dillerin yapısına göre farklı işlevleriyle ön plana çıkmaktadır. Nitekim sondan eklemeli bir dil olan Türkçede yerlileştirme amacıyla kullanılan uyum seslerinden ziyade bağlayıcı seslerin hususiyetlerine yoğunlaşılmıştır. Yarı ünlü olması ve iki ünlü arasında rahatlıkla boğumlanabilmesi nedeniyle /-y-/, Batı Oğuz lehçelerinde ünlüler arasındaki sesletim zorluğunun giderilmesinde kullanılan en yaygın fonemdir. Eski Türkçede az sayıda örnekte de olsa ünlü çatışmasını önlemek için kullanılan /-y-/, özellikle ünlü çatışmasından ve uzun ünlülerden kaçınma eğilimindeki bu lehçelerde ek girişlerindeki /ḳ, k/ > /ġ, g/ > [ɣ (>ɰ) ~ ɰ ̟ ] > [-Ø-] ~ /y/ gelişimiyle hızlı bir şekilde kullanım alanını genişletmiştir. Ayrıca Batı Oğuz lehçelerinde ek girişlerindeki /ḳ, k, ġ, g/ sesleri ünsüzle biten kelimelerle bağlandığında erimiştir. Ancak bu sesler, ünlü çatışması olan yerlerde /-y-/ koruyucusuyla ortaya çıkmıştır. Bu durum /-y-/'nin eke ait bir ses olarak değil bir bağlayıcı ünsüz olarak algılanmasına sebep olmuştur. Böylelikle /-y-/ dildeki ünlü çatışması yaşanan diğer yapılara da bulaşmış olmalıdır. İşte bu makalede Türkiye Türkçesindeki bağlayıcı /-y-/ sesinin gelişimi, diğer lehçelerdeki örneklerin de yardımıyla ses unsurlarının birbiri ile ilişkisine yoğunlaşan fonotaktik yöntem kullanılarak incelenmiştir. Böylelikle bağlayıcı yarı ünlünün art zamanlı gelişimi, analojik geçmişi ve umumileşme süreci hakkında yeni önerilerin getirilmesi amaçlanmıştır.
Prof. Dr. Hulya AŞKIN BALCI tarafindan kaleme alinan “Metindilbilimin ABC’si”, Say Yayinlari tara... more Prof. Dr. Hulya AŞKIN BALCI tarafindan kaleme alinan “Metindilbilimin ABC’si”, Say Yayinlari tarafindan 2018 yilinda yayimlanmistir. Kitap, 344 sayfadan olusmaktadir. Calisma, cumle ustu dil birimleri ve bu birimlerin cozumlenmesine dair metindilbilimsel yaklasimlari kapsamli bir sekilde ele almaktadir. Metindilbilim, insanlarin karsilikli iliskilerini ve urettikleri varsayilan metin uzerindeki calismalara agirlik vermekte, tek tek cumlelerle degil metnin butunu ile iliskili baglantilari incelemektedir. Nitekim dille ilgili sorunlarin cozumunde cumle parcalarini incelemek cogu zaman gercekleri ortaya cikarmaya yetmemektedir. Bu nedenle, en buyuk dilsel birimin cumle degil, metin oldugunu soyleyen dil bilimciler metni esas alarak dile daha genis bir perspektiften bakmanin mumkun oldugunu dile getirmistir.
Muhtelif sebepleri olan /b-/>/m-/ degisimi, dunya dillerinde sik yasanan bir ses hadisesidir. ... more Muhtelif sebepleri olan /b-/>/m-/ degisimi, dunya dillerinde sik yasanan bir ses hadisesidir. Sonuclari itibariyla hava basincinin burun kanalina yonelmesiyle olusan bu hadise, dil bilimi literaturundeki genizsillesme ve burun uyumu gibi kavramlarla ifade edilen fonolojik genislemenin icerisinde degerlendirilmektedir. /b-/>/m-/ gelisimi, lehce calismalarinda genellikle yuzeysel olarak incelenen, Turk lehceleri icin karsilastirmali ve kapsayici calismalarin yapilmadigi bir alandir. Iste bu makalede /b-/>/m-/ degisimi, fonolojik ve anatomik acidan degerlendirilmis; olusturulan ortak kelime ornekleminin de yardimiyla degisimin lehcelerdeki fonemik egilimleri saptanmistir. Ayrica fonemlerin burunsallik degerleri uzerine yapilan calismalardan yararlanilarak /b-/ sesiyle diger seslerin analojik etkilesimi tartisilmistir. Calismada, bu degisime ait Turk lehcelerindeki temel etkilesim ses birimleri /(ḍ>) y, ġ, g, (s>ʝ>) j, ḳ, k, l, m, n, ŋ, n, r, z/ olarak tespit edilmisti...
Söylem Filoloji Dergisi, 2019
Dilsel ögelerin gücü, toplumsal kurumların ve hegemonyanın anlamsal bütünlüğünü sağlayan vesayet ... more Dilsel ögelerin gücü, toplumsal kurumların ve hegemonyanın anlamsal bütünlüğünü sağlayan vesayet odakları ile yakın bir ilişki içerisindedir. Asırlarca bireyin hayal gücünün yetmediği sınırlar; kutsal doktrinler yoluyla, ontolojik ve ezoterik sırlarla çevrili tehlikeli bölgeler olarak addedilmiştir. Bu kanıksanmışlığın doğurduğu dogmalar, Orta Çağ’da skolastik düşünceyi beslemiş; kutsal sayılan kelama, sorgusuz bir masumiyet yüklemiştir. Böylelikle kilise, kendi kurduladığı masumiyet oyununun saç ayakları üzerinde yükselmiştir. Oysaki masumiyetin altında yatan paradigma, hâlihazırda var olan söylemin dinsel ve araçsal olan söz dizimiyle sınırlandırılması, böylelikle bireylere ait katıksız düşüncenin belirli kalıpların içerisine hapsedilmesidir. Umberto Eco'nun “Gülün Adı” adlı romanı, Orta Çağ'ın karanlığını temsil eden, söz dizimsel reflekslere duyarlı ve aydınlanma yolundaki zihinsel kodlar karşısında özenle korunan bir kütüphanede, çağın zihniyetine dayanan göstergelerle ...
Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, Jan 31, 2020
Altay dillerindeki, 3. kişi kategorisiyle alakalı zamir ve iyelik çekimlerinin bağlantı noktaları... more Altay dillerindeki, 3. kişi kategorisiyle alakalı zamir ve iyelik çekimlerinin bağlantı noktalarında görülen zamir /n/'sinin kökeni hakkında bugüne dek birçok çalışma yapılmıştır. Zamir /n/'si, Türk lehçelerinde [n, n̪ , ŋ] alofonlarıyla sesletilmekte veya /n/>/n̪ />/Ø/ gelişimiyle eriyerek yüzey yapıda kaybolmaktadır. Yapılan çalışmalarda zamir /n/'sinin eskicil 3. kişi zamiriyle ilişkili bir morfolojik kalıntı olduğu konusunda iddialar ortaya atılmış, ayrıca zamir /n/'sinin yardımcı ses olduğuna dair görüşler dile getirilmiştir. Bununla birlikte zamir /n/'sinin Altay dilleri ve Türk lehçelerindeki fonetik varlığına dair araştırmaların sayısı oldukça azdır. İşte bu makalede, zamir /n/'si; yalnızca barındırdığı sesin morfolojisi açısından değil fonem teorisinin imkânlarından da faydalanılarak fonolojik geçmişi yönüyle ele alınmaktadır. Ayrıca önceki çalışmalardan farklı olarak zamir /n/'si kullanıldığı konumlar için ayrı ayrı değerlendirilmiş; üretken-dönüşümlü dil bilgisi bağlamında zamir /n/'si ve Ana Altaycada bulunan eskicil teklik kategorisi eki *+n, yapı bakımından karşılaştırılmıştır. Böylelikle zamir /n/'sinin fonemorfolojik tarihi hakkında yeni bilgilerin elde edilmesi amaçlanmıştır.
Aksaray Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergis, 2020
Özet: SARS-CoV-2 virüsünün (şiddetli akut solunum yolu sendromu koronavirüsü 2) damlacık yoluyla ... more Özet: SARS-CoV-2 virüsünün (şiddetli akut solunum yolu sendromu koronavirüsü 2) damlacık yoluyla bulaşması sonucunda meydana gelen 2019 Covid-19 küresel salgını, konuşma seslerinin bu virüsün yayılmasında ne denli etkili olduğunu tartışmaya açmıştır. Bu konuda özellikle İngilizcedeki konuşma sesleri üzerine çalışmalar yapılmış olsa da Türkçe konuşmanın damlacıkların yayılımına etkisi hususunda herhangi bir bilimsel yayın yoktur. İşte bu makalede Türkçenin hece ve fonolojik sisteminin en önemli sesletim parçalarından olan ünlüler, İngilizcedeki ünlülerle daha önce yapılmış bilimsel çalışmalardan elde edilen veriler kullanılarak F1 ve F2 frekans değerleri bakımından fonolinguistik bir yaklaşımla karşılaştırılmıştır. Ayrıca ana dili Türkçe olmakla birlikte Amerikan veya Britanya İngilizcesini sonradan öğrenip yabancı dil olarak konuşan kişilerin ünlüleri boğumlarken kullandığı frekans değerleri, Türkçedeki ve İngilizcedeki ünlü fonemlere ait değerlerle mukayese edilmiştir. Aynı zamanda ünsüzlerin damlacık yayılımı konusundaki etkileri, ünlü seslerle olan ses birleşimlerine dair münasebetleri bağlamında tartışılmış; günlük hayatta sıkça yüksek sesle telaffuz edilen temel seslenme ve esenlik sözlerinin fonolojik varlığı ve bu kelimelerin damlacık yayma potansiyelleri-ses sıklık listelerinin de yardımıyla-değerlendirilmiştir. Bu karşılaştırma ve değerlendirmeler neticesinde ünlülerin birçoğunun boğumlanması esnasında Türkçenin İngilizceden oransal olarak daha düşük frekans değerleri ürettiği sonucuna varılmıştır. Ancak Türkçedeki "merhaba, anne, baba" gibi temel seslenme ve esenlik sözlerinin yüksek oranda damlacık yayılımı oluşturan fonemlerden oluştuğu anlaşılmıştır. Yine damlacık yayılımı yüksek birçok sesin Türkçede en sık kullanılan fonemlerden olduğu ve bu seslerden gündelik konuşma sırasında sıkça faydalanıldığı görülmüştür. Bu nedenle ünlülerin frekans değerleri bakımından Türkçe, birçok kez İngilizceden daha düşük değerlere ihtiyaç duysa da bu durum Türkçenin İngilizceden daha az damlacık yayan bir dil olduğu yönünde kesin bir kanıt sağlamamaktadır.
Anahtar Kelimeler: SARS-CoV-2, Covid-19 ve Türkçe, damlacık yoluyla bulaşma, konuşma sırasında bulaşma.
Abstract: As with many other respiratory diseases, SARS-CoV-2 is transmitted by micro-droplets produced in the airway from an infected person; these droplets are expelled from the body during coughing, sneezing and normal speech. Studies are using laser lights on the subject revealed that intense droplet spread occurred during loud speech and it took 8 to 14 minutes to disappear in closed environments. Indeed, research in the context of the effect of sounds on disease propagation has shown that the droplet propagation capacity of each voice is not equal during speech. This ratio is also related to the density of the particles scattered around the environment, the way the person making the sound uses the sound and the speed of the articulation of the sound. The Covid19 pandemic, which expands with the transmission of the SARS-CoV-2 virus through droplets, has opened up the discussion of the effects of speech sounds on the pandemic. Although there are many studies on English in this regard, there is no Turkish-based study yet. However, some reports in the Turkish press, have made claims that Turkish emits fewer droplets than many other languages, including English. In this article, vocals, one of the most important parts of the syllable and phonological system of Turkish, were compared with the vowels in English using the data obtained from previous scientific studies in terms of F1 and F2 frequencies. The vowel frequencies in English and Turkish have been checked against with the frequencies they use when speaking English of people who grows up speaking Turkish and then learns English. Also, the effects of consonants on droplet propagation are discussed in the context of consonants' relationships with vowels. The phonological existence of the basic calling and meet words that are frequently used in daily life were evaluated in terms of their droplet spread potential. Comparing the droplet spread of vowels during Turkish speech with English, the following conclusions were reached: 1. In Turkish speeches, vowels produce lower frequency values compared to American English. The sounds of /a/, /i/ and /u/ at the ends of the triangle forming the maximal void space field in the F1 and F2 formant plane are the “main vowels” in almost all languages. The fact that these vowels have the highest droplet spread is common to English and Turkish. 2. The vowels used by individuals who speak American or British English with a Turkish accent have slightly higher frequencies than the vowels they use when speaking their mother tongue. 3. Turkish, which produces lower frequencies than English in terms of celebrities, needs less pressure than English to discharge the air to the outside environment. Although the effect of this situation on the number of emitted droplets is hypothetical, it is understood that English vowels have at least the ability to spread the droplets over a larger area due to the power of the frequency. However, it is unclear whether this effect would result in a significant difference to the extent of the outbreak. Because 66% of the sounds used during Turkish speaking are phonemes with high droplet spread. In addition, there are voices that show intense droplet dispersion during loud artikulation in the content of the words loudly used, such as merhaba "hello", anne "mother", baba "father", gel "come on", git "go". 4. The vowels are the most determinant parts of the acoustic structure in a language and are the feet of the general resonance system of the languages. In this respect, consonants gain importance in the context of their interaction with vowels in resonance based comparison. In short, in evaluations about consonants, findings obtained with modern imaging systems come to the fore rather than formant analysis. Compared to English and Turkish consonants, the general consonant existence is similar except for the voices specific to both languages. Research with statistical methods in this regard, contrary to popular belief, revealed that voiced consonants spread more droplets than voiceless consonants. Again, in these studies, it was understood that explosive consonants had more intense droplet release than fricative consonants. In addition, nasal consonants, which show close characteristics with vowels, have been found to increase the risk of infection. 5. It has been evaluated that Turkish has some advantages in terms of droplet spread compared to English, but because of these advantages, Turkish cannot be interpreted as an ideal language in terms of not expanding the epidemic. There are many different factors for droplet propagation to occur while speaking a language. The fact that one tongue is less stressed than the other or evacuates sounds with less pressure will not alone determine the ability of the virus to spread. In this regard, other factors such as the high volume of droplet density in the vocabulary of languages, the extent of the loud speaking habit in humans and whether the exhaled air comes directly from the lung are also effective.
Keywords: SARS-CoV-2, Covid-19 and Turkish, droplet transmission, transmission during speech.
Söylem Filoloji Dergisi, 2019
Dilsel ögelerin gücü, toplumsal kurumların ve hegemonyanın anlamsal bütünlüğünü sağlayan vesayet ... more Dilsel ögelerin gücü, toplumsal kurumların ve hegemonyanın anlamsal bütünlüğünü sağlayan vesayet odakları ile yakın bir ilişki içerisindedir. Asırlarca bireyin hayal gücünün yetmediği sınırlar; kutsal doktrinler yoluyla, ontolojik ve ezoterik sırlarla çevrili tehlikeli bölgeler olarak addedilmiştir. Bu kanıksanmışlığın doğurduğu dogmalar, Orta Çağ’da skolastik düşünceyi beslemiş; kutsal sayılan kelama sorgusuz bir masumiyet yüklemiştir. Böylelikle kilise, kendi kurguladığı masumiyet oyununun saç ayakları üzerinde yükselmiştir. Oysaki masumiyetin altında yatan paradigma, hâlihazırda var olan söylemin dinsel ve araçsal olan söz dizimiyle sınırlandırılması, böylelikle bireylere ait katıksız düşüncenin belirli kalıpların içerisine hapsedilmesidir. Umberto Eco'nun Gülün Adı adlı romanı, Orta Çağ'ın karanlığını temsil eden, söz dizimsel reflekslere duyarlı ve aydınlanma yolundaki zihinsel kodlar karşısında özenle korunan bir kütüphanede, çağın zihniyetine dayanan göstergelerle yüklüdür. Skolastik düşüncenin dil bilimsel açıdan irdelendiği bu makalede ele alınan göstergelerin çözümlenmesi, anlatıya ait derin yapıdaki semiyotik ağın görünür kılınmasıyla mümkündür. Buradan yola çıkarak, makale boyunca bahsedilen roman ile toplumsal dil bilimi arasındaki yakın ilişki hermenötik teknikle incelenecektir. Kısacası, çalışma boyunca, anlatıya ait derin yapıdaki göstergesel kodlar söylem bazında çözümlenecek, metindeki dil bilimsel unsurlar, anlatının geneline hâkim olan postmodern yaklaşım ve üretici dil bilgisiyle uyumlu bir şekilde analiz edilecektir.
THE INVESTIGATION OF THE NOVEL THE NAME OF THE ROSE IN THE CONTEXT OF SOCIAL LINGUISTICS
Abstract
The power of linguistic elements is closely linked to the tutelage focal points that provide the semantic integrity of social institutions and hegemony. For centuries, the borders that the imagination of individual cannot reach, are considered by the sacred doctrines as dangerous areas surrounded by ontological and esoteric secrets. The dogmas caused by this unconditional acceptance nurtured the scholastic darkness of the Middle Ages; it attributed an unquestioned innocence to sacred words. Hence, the church was raised on the trivet of the game of innocence, which it created. However, the underlying paradigm is to limit the existing discourse via religious and instrumental syntax, thereby pure individual ideas are confined into set boundaries. Umberto Eco's novel titled "The Name of the Rose" is loaded with the indicators based on the mentality of the era in a library that represents the darkness of the Middle Ages, sensitive to the syntactic reflexes and carefully protected against the mental codes in the path of enlightenment. In this article that scholastic thought is examined based on linguistics, the analysis of the mentioned indicators is possible by making the semiotic network in the deep structure of the narrative visible. In the light of this information, in this article, the close relationship between the novel and social linguistics will be examined with the hermeneutic tecnique. In brief, during this study, the indicative codes in the deep structure of the narrative will be examined on the basis of discourse and the linguistic elements in the text will be harmoniously analyzed through the postmodern approach and generative grammar that dominates the narrative.
Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi,, 2020
Altay dillerindeki, 3. kişi kategorisi ile alakalı zamir ve iyelik çekimlerinin bağlantı noktalar... more Altay dillerindeki, 3. kişi kategorisi ile alakalı zamir ve iyelik çekimlerinin bağlantı noktalarında görülen [m, ɱ, n, n̪, ŋ] alofonlarının kökeni hakkında bugüne dek birçok çalışma yapılmıştır. Türk lehçelerinde [n, n̪, ŋ] alofonlarıyla sesletilen veya /n/>/n̪/>/Ø/ gelişimine tabi olarak eriyen bu alofon, Türkolojide zamir /n/’si olarak bilinmektedir. Yapılan çalışmalarda zamir /n/’sinin eskicil 3. kişi zamiri ile ilişkili bir morfolojik kalıntı olduğu konusunda iddialar ortaya atılmış, ayrıca zamir /n/’sinin yardımcı ses olduğuna dair görüşler de dile getirilmiştir. Bununla birlikte zamir /n/’sinin Altay dilleri ve Türk lehçelerindeki fonetik varlığını ele alan araştırmaların sayısı oldukça azdır. İşte bu makalede, zamir /n/’si; yalnızca barındırdığı sesin morfolojik tarihi açısından değil fonem teorisinin getirdiği imkânlardan faydalanılarak fonolojik geçmişi yönüyle de ele alınmaktadır. Ayrıca bundan önce yapılan çalışmalardan farklı olarak zamir /n/’si kullanıldığı muhtelif konumlar için ayrı ayrı değerlendirilmiş; üretken-dönüşümlü dil bilgisi bağlamında zamir /n/’si ve Ana Altaycada bulunan eskicil teklik kategorisi eki *+n, yapı bakımından mukayese edilmiştir. Böylelikle zamir /n/’sinin morfolojik ve fonolojik tarihi hakkında yeni bilgilerin elde edilmesi amaçlanmıştır.
Anahtar kelimeler: zamir /n/’si, eskicil teklik kategorisi eki, yardımcı ses, Altay dilleri, fonem teorisi
Phono-morphological Development of Pronominal /N/ in the Turkish
ABSTRACT
Much work has been done about the origin of [m, ɱ, n, n̪, ŋ] alofons seen in the connection points with case suffixes of third-person possessive suffix and third-person pronoun in Altaic languages. This alophone, which is voiced by [n, n̪, ŋ] alophones in Turkish dialects or elisioned subject to development of /n/>/n̪/>/Ø/, is known as pronominal /n/ in Turkology. In studies conducted, claims have been made that pronominal /n/ is a morphological relic associated with archaic third-person pronoun. There were also ideas that the prominal /n/ was an auxiliary phoneme. However, there are very few researches on the phonetic existence of pronominal /n/ in Altaic languages and Turkish dialects. Here in this article, pronominal /n/ was examined not only in terms of the morphological history of the sound it contains but also its phonological background by utilizing the opportunities of phoneme theory. In addition, the pronominal /n/ was evaluated separately for the various locations where it was used. Thus, in the context of generative grammar, the prominal /n/ and the archaic uniqueness category suffix (*+n) in the Main Altai Era were compared in terms of structure. Thus, it is aimed to obtain new information about the morphological and phonological history of the pronominal /n/.
Key words: pronominal /n/, archaic singular category suffix, auxiliary phoneme, Altaic languages, phoneme theory
Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, 2020
Muhtelif sebepleri olan /b-/>/m-/ değişmesi, dünya dillerinde sık yaşanan bir ses hadisesidir. So... more Muhtelif sebepleri olan /b-/>/m-/ değişmesi, dünya dillerinde sık yaşanan bir ses hadisesidir. Sonuçları itibarıyla hava basıncının burun kanalına yönelmesiyle oluşan bu hadise, dil bilimi literatüründeki genizsilleşme ve burun uyumu gibi kavramlarla ifade edilen fonolojik genişlemenin içerisinde değerlendirilmektedir. /b-/>/m-/ gelişmesi, lehçe çalışmalarında genellikle yüzeysel olarak incelenen, Türk lehçeleri için karşılaştırmalı ve kapsayıcı çalışmaların yapılmadığı bir alandır. İşte bu makalede /b-/>/m-/ değişmesi, fonolojik ve anatomik açıdan değerlendirilmiş; oluşturulan ortak kelime örnekleminin de yardımıyla değişmenin lehçelerdeki fonemik eğilimleri saptanmıştır. Ayrıca fonemlerin burunsallık değerleri üzerine yapılan çalışmalardan yararlanılarak /b-/ sesiyle diğer seslerin analojik etkileşimi tartışılmıştır. Çalışmada, bu değişmeye ait Türk lehçelerindeki temel etkileşim ses birimleri /(ḍ>) y, ġ, g, (ş>ʝ>) j, ḳ, k, l, m, n, ŋ, ń, r, z/ olarak tespit edilmiştir. Değişmeyi tetikleyen beş fonolojik nedenin yanında, semantik kaçınmanın da /b-/>/m-/ değişmesi üzerinde etkili olduğu belirlenmiş; etkileşim seslerinden /n, ŋ, ń/ fonemlerinin bu ses hadisesine neden olan en güçlü belirleyiciler olduğu ortaya koyulmuştur.
Anahtar kelimeler: /b-/>/m-/ değişmesi, genizsilleşme, dudak ünsüzleri, fonosemantik kaçınma, formant uyumsuzluğu.
Abstract
The /b-/>/m-/ change is a frequent phonemic evolution in languages. This change causes the air pressure to be directed towards the epipharynx. This phonemic expansion-based change is known as nasalization in linguistics. The /b-/>/m-/ change is an area that is generally examined superficially in dialectal studies, where comparative studies aren’t done for Turkish dialects. In this article, the /b-/>/m-/ change is evaluated phonologically and anatomically with the help of the lexical sample group. Also the assimilations and phonemic tendencies impressing the /b-/ in Turkish was discussed by using the studies on the nasalance values. This change is caused by five phonological triggers, as well as phono-semantic avoidance. In the study, fundamental phonemic triggers in Turkish dialects of this change were determined as /(ḍ>) y, ġ, g, (ş>ʝ>) j, ḳ, k, l, m, n, ŋ, ń, r, z/. Also, the phonemes that trigger this voice change most are /n, ŋ, ń/.
Keywords: Phonemic development of /b-/>/m-/, nasalisation, labial consonants, phono-semantics avoidance, formant mismatch
Simit Çay Betik, 2020
Öz: Dil, insan zihninde biçimlendirilen bilişsel ve toplumsal bir araçtır. Bu açıdan bakıldığında... more Öz: Dil, insan zihninde biçimlendirilen bilişsel ve toplumsal bir araçtır. Bu açıdan bakıldığında dil, insanoğlunun soyut düşünebilme yetisiyle ilişkili bir tarihî gelişimin ürünüdür. Bununla birlikte, son dönemde yapılan nörolojik araştırmalar dille ilgili birçok gizemin aydınlatılmasını sağlasa da bu çalışmalarda dilin ortaya çıkışıyla ilgili kesin bir yargı ortaya koyulamamıştır.
Anahtar kelimeler: Dilin kökeni, dilin nörolinguistik yönü, dil-düşünce ilişkisi, dil-anlam ilişkisi, seslerin anlam ile ilişkisi.
NEUROLOGICAL AND PSYCHOLOGICAL ORIGIN OF THE LANGUAGE
Abstract: Language is a cognitive tool created in the human mind. From this point of view, it is clear that language is related to the ability of human beings to think abstractly. Although recent neurological research has provided many enlightenment related to the language, no definitive judgment about the emergence of the language has been made.
2018 Uluslararası Türk Kültürü ve Medeniyetleri Kongresi Bildiri Kitabı, 2018
Çin tarihinin VII. yüzyıldan X. yüzyılın başına kadarki bölümünü temsil eden Tang Hanedanlığı, ço... more Çin tarihinin VII. yüzyıldan X. yüzyılın başına kadarki bölümünü temsil eden Tang Hanedanlığı, çok uluslu bir ordu teşkilatını benimsemiştir. Tang ordusunda, muhtelif Asya kavimlerinin yanında, önemli miktarda Türk kökenli asker de istihdam edilmiştir. Türkler ve Çinliler arasındaki münasebetler, Orhun Yazıtları’nda da belirtildiği üzere, Türk beylerinin lüks yaşam tarzına yönelmeleri, Türklerin; Türkçe isimleri bırakıp Çince isimler edinmeleri ve bir dönem Çinlilerin emrinde Tang Hanedanlığı’na hizmet etmeleri gibi birtakım kültürel ve siyasi olumsuzluklara yol açmıştır. Tang ordusunda görev yapan Türk birlikleri, özellikle İpek Yolu’nun güvenliğinin sağlanmasında etkin görev almış; yaptıkları hizmetler karşılığında birçok Türk beyine Tang ordusunda generallik rütbesi verilmiştir. Tüm bunların yanında, Tang ordusunda Çin imparatoruna hizmet eden Türkler, Çin kültüründen ve Budizm’den etkilenseler de Çinlileşmeyip millî kimliklerini büyük ölçüde korumayı başarmıştır. Hatta bu orduya mensup olan Türkler; savaş kültürleri ve yaşam tarzlarıyla, Çinliler ve Orta Asya’da yaşayan Hint-Avrupa kavimleri üzerinde büyük tesirler bırakmıştır. Kuzeye ve Tarım Havzası’na yapılan seferlerde ele geçirilen topraklardaki Soğdaklar ve Toharlar gibi Hint-Avrupa kavimleri, ordudaki Türk varlığının tesiriyle hızlı bir Türkleşme sürecine girmiş; Tang sarayındaki bazı prensler Türkçe öğrenip Türk kıyafetleri giymeye başlamış; bu sayede Türkçe ve Türk kültürü geniş bir coğrafyada yayılma fırsatı bulmuştur. Nitekim bu makalede, Tang ordusundaki Türklerin, Türkçenin yayılması yönündeki etkileri ile Orta Asya ve Uzak Doğu’daki evrensel kültüre yaptıkları katkılar ele alınmaktadır. Böylelikle Türklerin Çin ve diğer Asya kavimleriyle kurduğu ilişkilerinin tek yönlü olmadığı, Türk kültürü ve dilinin de Çin ve diğer Asya kavimleri üzerinde derin tesirler bıraktığı gerçeği dile getirilmektedir. Çalışmada, Türk boyları ve diğer Asya kavimleri arasındaki ilişkiyi ortaya koyan maddi ve manevi kültür ürünleri ortaya koyulmakta; bu ilişki tüm boyutlarıyla kronolojik metotla değerlendirilmektedir.
Book Reviews by Ensar Kılıç
ULUSLARARASI BEŞERİ BİLİMLER VE EĞİTİM DERGİSİ , 2019
Prof. Dr. Hülya AŞKIN BALCI tarafından kaleme alınan “Metindilbilimin ABC’si”, Say Yayınları tara... more Prof. Dr. Hülya AŞKIN BALCI tarafından kaleme alınan “Metindilbilimin ABC’si”, Say Yayınları tarafından 2018 yılında yayımlanmıştır. Kitap, 344 sayfadan oluşmaktadır. Çalışma, cümle üstü dil birimleri ve bu birimlerin çözümlenmesine dair metindilbilimsel yaklaşımları kapsamlı bir şekilde ele almaktadır. Metindilbilim, insanların karşılıklı ilişkilerini ve ürettikleri varsayılan metin üzerindeki çalışmalara ağırlık vermekte, tek tek cümlelerle değil metnin bütünü ile ilişkili bağlantıları incelemektedir (s. 11). Nitekim dille ilgili sorunların çözümünde cümle parçalarını incelemek çoğu zaman gerçekleri ortaya çıkarmaya yetmemektedir. Bu nedenle, en büyük dilsel birimin cümle değil, metin olduğunu söyleyen dil bilimciler metni esas alarak dile daha geniş bir perspektiften bakmanın mümkün olduğunu dile getirmiştir (s. 34).
Uploads
Books by Ensar Kılıç
savunan yeni yaklaşımlar, onlarca yıldır dilin kökeni tartışmalarının en
büyük açıklayıcılarından biri olan “evrensel dil bilgisini” de derinden
sarsmıştır. Çünkü evrensel dil bilgisi, dil edinimini doğuştan getirilen bir
yeti olarak görmektedir. Kısacası, öğrenme ve dil edinimini yoğun veri
akışına bağlayan istatistiksel öğrenme kuramı, çocukların örtük veya
doğrudan uyaranlardan elde ettikleri bilgilerin çok daha zengin öğrenmeler inşa ettiğinin saptanmasıyla, dil bilimi alanında 21. yüzyılın başat aktörü hâline gelmiştir.İşte bu makalede, zamanla etki alanını genişleterek “dil edinimi ve dilin kökeni” tartışmalarının yeni bir boyutu hâline gelen istatistiksel öğrenme kuramı, evrensel dil bilgisi ile karşılaştırmalı olarak tartışılmaktadır.
DEFINING NATURAL LANGUAGE IN THE ARTIFICIAL
INTELLIGENCE UNIVERSE: STATISTICAL LEARNING AND LANGUAGE ACQUISITION
The outside world is the most important feeder of human
language acquisition process. In this respect, human are a living being that cognitively store the endless stream of data in implicit or explicit contexts and transform these experiences into behavior or discourse. In fact, every person experiences the algorithmic consequences of the stimuli they are exposed to throughout their life. As a matter of fact, the discovery that machines can learn in the last half century has led to an important paradigm change in the field of linguistics. Thus, the new approaches that defend language as a statistical field have deeply shaken the "universal grammar" which is one of the biggest explanations of the debate on the origin of language for decades. Because universal grammar sees language acquisition as an innate skill. The statistical learning theory, which connects learning and language acquisition to intensive data flow, has become the leading actor of the 21st century in the field of linguistics, with the determination that the information obtained by children from implicit or direct stimuli builds much richer learning. In this article, the statistical learning theory, which has become a new dimension of the "language acquisition and the origin of language" discussions by expanding its domain over time, is discussed in comparison with universal grammar.
Papers by Ensar Kılıç
Anahtar Kelimeler: SARS-CoV-2, Covid-19 ve Türkçe, damlacık yoluyla bulaşma, konuşma sırasında bulaşma.
Abstract: As with many other respiratory diseases, SARS-CoV-2 is transmitted by micro-droplets produced in the airway from an infected person; these droplets are expelled from the body during coughing, sneezing and normal speech. Studies are using laser lights on the subject revealed that intense droplet spread occurred during loud speech and it took 8 to 14 minutes to disappear in closed environments. Indeed, research in the context of the effect of sounds on disease propagation has shown that the droplet propagation capacity of each voice is not equal during speech. This ratio is also related to the density of the particles scattered around the environment, the way the person making the sound uses the sound and the speed of the articulation of the sound. The Covid19 pandemic, which expands with the transmission of the SARS-CoV-2 virus through droplets, has opened up the discussion of the effects of speech sounds on the pandemic. Although there are many studies on English in this regard, there is no Turkish-based study yet. However, some reports in the Turkish press, have made claims that Turkish emits fewer droplets than many other languages, including English. In this article, vocals, one of the most important parts of the syllable and phonological system of Turkish, were compared with the vowels in English using the data obtained from previous scientific studies in terms of F1 and F2 frequencies. The vowel frequencies in English and Turkish have been checked against with the frequencies they use when speaking English of people who grows up speaking Turkish and then learns English. Also, the effects of consonants on droplet propagation are discussed in the context of consonants' relationships with vowels. The phonological existence of the basic calling and meet words that are frequently used in daily life were evaluated in terms of their droplet spread potential. Comparing the droplet spread of vowels during Turkish speech with English, the following conclusions were reached: 1. In Turkish speeches, vowels produce lower frequency values compared to American English. The sounds of /a/, /i/ and /u/ at the ends of the triangle forming the maximal void space field in the F1 and F2 formant plane are the “main vowels” in almost all languages. The fact that these vowels have the highest droplet spread is common to English and Turkish. 2. The vowels used by individuals who speak American or British English with a Turkish accent have slightly higher frequencies than the vowels they use when speaking their mother tongue. 3. Turkish, which produces lower frequencies than English in terms of celebrities, needs less pressure than English to discharge the air to the outside environment. Although the effect of this situation on the number of emitted droplets is hypothetical, it is understood that English vowels have at least the ability to spread the droplets over a larger area due to the power of the frequency. However, it is unclear whether this effect would result in a significant difference to the extent of the outbreak. Because 66% of the sounds used during Turkish speaking are phonemes with high droplet spread. In addition, there are voices that show intense droplet dispersion during loud artikulation in the content of the words loudly used, such as merhaba "hello", anne "mother", baba "father", gel "come on", git "go". 4. The vowels are the most determinant parts of the acoustic structure in a language and are the feet of the general resonance system of the languages. In this respect, consonants gain importance in the context of their interaction with vowels in resonance based comparison. In short, in evaluations about consonants, findings obtained with modern imaging systems come to the fore rather than formant analysis. Compared to English and Turkish consonants, the general consonant existence is similar except for the voices specific to both languages. Research with statistical methods in this regard, contrary to popular belief, revealed that voiced consonants spread more droplets than voiceless consonants. Again, in these studies, it was understood that explosive consonants had more intense droplet release than fricative consonants. In addition, nasal consonants, which show close characteristics with vowels, have been found to increase the risk of infection. 5. It has been evaluated that Turkish has some advantages in terms of droplet spread compared to English, but because of these advantages, Turkish cannot be interpreted as an ideal language in terms of not expanding the epidemic. There are many different factors for droplet propagation to occur while speaking a language. The fact that one tongue is less stressed than the other or evacuates sounds with less pressure will not alone determine the ability of the virus to spread. In this regard, other factors such as the high volume of droplet density in the vocabulary of languages, the extent of the loud speaking habit in humans and whether the exhaled air comes directly from the lung are also effective.
Keywords: SARS-CoV-2, Covid-19 and Turkish, droplet transmission, transmission during speech.
THE INVESTIGATION OF THE NOVEL THE NAME OF THE ROSE IN THE CONTEXT OF SOCIAL LINGUISTICS
Abstract
The power of linguistic elements is closely linked to the tutelage focal points that provide the semantic integrity of social institutions and hegemony. For centuries, the borders that the imagination of individual cannot reach, are considered by the sacred doctrines as dangerous areas surrounded by ontological and esoteric secrets. The dogmas caused by this unconditional acceptance nurtured the scholastic darkness of the Middle Ages; it attributed an unquestioned innocence to sacred words. Hence, the church was raised on the trivet of the game of innocence, which it created. However, the underlying paradigm is to limit the existing discourse via religious and instrumental syntax, thereby pure individual ideas are confined into set boundaries. Umberto Eco's novel titled "The Name of the Rose" is loaded with the indicators based on the mentality of the era in a library that represents the darkness of the Middle Ages, sensitive to the syntactic reflexes and carefully protected against the mental codes in the path of enlightenment. In this article that scholastic thought is examined based on linguistics, the analysis of the mentioned indicators is possible by making the semiotic network in the deep structure of the narrative visible. In the light of this information, in this article, the close relationship between the novel and social linguistics will be examined with the hermeneutic tecnique. In brief, during this study, the indicative codes in the deep structure of the narrative will be examined on the basis of discourse and the linguistic elements in the text will be harmoniously analyzed through the postmodern approach and generative grammar that dominates the narrative.
Anahtar kelimeler: zamir /n/’si, eskicil teklik kategorisi eki, yardımcı ses, Altay dilleri, fonem teorisi
Phono-morphological Development of Pronominal /N/ in the Turkish
ABSTRACT
Much work has been done about the origin of [m, ɱ, n, n̪, ŋ] alofons seen in the connection points with case suffixes of third-person possessive suffix and third-person pronoun in Altaic languages. This alophone, which is voiced by [n, n̪, ŋ] alophones in Turkish dialects or elisioned subject to development of /n/>/n̪/>/Ø/, is known as pronominal /n/ in Turkology. In studies conducted, claims have been made that pronominal /n/ is a morphological relic associated with archaic third-person pronoun. There were also ideas that the prominal /n/ was an auxiliary phoneme. However, there are very few researches on the phonetic existence of pronominal /n/ in Altaic languages and Turkish dialects. Here in this article, pronominal /n/ was examined not only in terms of the morphological history of the sound it contains but also its phonological background by utilizing the opportunities of phoneme theory. In addition, the pronominal /n/ was evaluated separately for the various locations where it was used. Thus, in the context of generative grammar, the prominal /n/ and the archaic uniqueness category suffix (*+n) in the Main Altai Era were compared in terms of structure. Thus, it is aimed to obtain new information about the morphological and phonological history of the pronominal /n/.
Key words: pronominal /n/, archaic singular category suffix, auxiliary phoneme, Altaic languages, phoneme theory
Anahtar kelimeler: /b-/>/m-/ değişmesi, genizsilleşme, dudak ünsüzleri, fonosemantik kaçınma, formant uyumsuzluğu.
Abstract
The /b-/>/m-/ change is a frequent phonemic evolution in languages. This change causes the air pressure to be directed towards the epipharynx. This phonemic expansion-based change is known as nasalization in linguistics. The /b-/>/m-/ change is an area that is generally examined superficially in dialectal studies, where comparative studies aren’t done for Turkish dialects. In this article, the /b-/>/m-/ change is evaluated phonologically and anatomically with the help of the lexical sample group. Also the assimilations and phonemic tendencies impressing the /b-/ in Turkish was discussed by using the studies on the nasalance values. This change is caused by five phonological triggers, as well as phono-semantic avoidance. In the study, fundamental phonemic triggers in Turkish dialects of this change were determined as /(ḍ>) y, ġ, g, (ş>ʝ>) j, ḳ, k, l, m, n, ŋ, ń, r, z/. Also, the phonemes that trigger this voice change most are /n, ŋ, ń/.
Keywords: Phonemic development of /b-/>/m-/, nasalisation, labial consonants, phono-semantics avoidance, formant mismatch
Anahtar kelimeler: Dilin kökeni, dilin nörolinguistik yönü, dil-düşünce ilişkisi, dil-anlam ilişkisi, seslerin anlam ile ilişkisi.
NEUROLOGICAL AND PSYCHOLOGICAL ORIGIN OF THE LANGUAGE
Abstract: Language is a cognitive tool created in the human mind. From this point of view, it is clear that language is related to the ability of human beings to think abstractly. Although recent neurological research has provided many enlightenment related to the language, no definitive judgment about the emergence of the language has been made.
Book Reviews by Ensar Kılıç
savunan yeni yaklaşımlar, onlarca yıldır dilin kökeni tartışmalarının en
büyük açıklayıcılarından biri olan “evrensel dil bilgisini” de derinden
sarsmıştır. Çünkü evrensel dil bilgisi, dil edinimini doğuştan getirilen bir
yeti olarak görmektedir. Kısacası, öğrenme ve dil edinimini yoğun veri
akışına bağlayan istatistiksel öğrenme kuramı, çocukların örtük veya
doğrudan uyaranlardan elde ettikleri bilgilerin çok daha zengin öğrenmeler inşa ettiğinin saptanmasıyla, dil bilimi alanında 21. yüzyılın başat aktörü hâline gelmiştir.İşte bu makalede, zamanla etki alanını genişleterek “dil edinimi ve dilin kökeni” tartışmalarının yeni bir boyutu hâline gelen istatistiksel öğrenme kuramı, evrensel dil bilgisi ile karşılaştırmalı olarak tartışılmaktadır.
DEFINING NATURAL LANGUAGE IN THE ARTIFICIAL
INTELLIGENCE UNIVERSE: STATISTICAL LEARNING AND LANGUAGE ACQUISITION
The outside world is the most important feeder of human
language acquisition process. In this respect, human are a living being that cognitively store the endless stream of data in implicit or explicit contexts and transform these experiences into behavior or discourse. In fact, every person experiences the algorithmic consequences of the stimuli they are exposed to throughout their life. As a matter of fact, the discovery that machines can learn in the last half century has led to an important paradigm change in the field of linguistics. Thus, the new approaches that defend language as a statistical field have deeply shaken the "universal grammar" which is one of the biggest explanations of the debate on the origin of language for decades. Because universal grammar sees language acquisition as an innate skill. The statistical learning theory, which connects learning and language acquisition to intensive data flow, has become the leading actor of the 21st century in the field of linguistics, with the determination that the information obtained by children from implicit or direct stimuli builds much richer learning. In this article, the statistical learning theory, which has become a new dimension of the "language acquisition and the origin of language" discussions by expanding its domain over time, is discussed in comparison with universal grammar.
Anahtar Kelimeler: SARS-CoV-2, Covid-19 ve Türkçe, damlacık yoluyla bulaşma, konuşma sırasında bulaşma.
Abstract: As with many other respiratory diseases, SARS-CoV-2 is transmitted by micro-droplets produced in the airway from an infected person; these droplets are expelled from the body during coughing, sneezing and normal speech. Studies are using laser lights on the subject revealed that intense droplet spread occurred during loud speech and it took 8 to 14 minutes to disappear in closed environments. Indeed, research in the context of the effect of sounds on disease propagation has shown that the droplet propagation capacity of each voice is not equal during speech. This ratio is also related to the density of the particles scattered around the environment, the way the person making the sound uses the sound and the speed of the articulation of the sound. The Covid19 pandemic, which expands with the transmission of the SARS-CoV-2 virus through droplets, has opened up the discussion of the effects of speech sounds on the pandemic. Although there are many studies on English in this regard, there is no Turkish-based study yet. However, some reports in the Turkish press, have made claims that Turkish emits fewer droplets than many other languages, including English. In this article, vocals, one of the most important parts of the syllable and phonological system of Turkish, were compared with the vowels in English using the data obtained from previous scientific studies in terms of F1 and F2 frequencies. The vowel frequencies in English and Turkish have been checked against with the frequencies they use when speaking English of people who grows up speaking Turkish and then learns English. Also, the effects of consonants on droplet propagation are discussed in the context of consonants' relationships with vowels. The phonological existence of the basic calling and meet words that are frequently used in daily life were evaluated in terms of their droplet spread potential. Comparing the droplet spread of vowels during Turkish speech with English, the following conclusions were reached: 1. In Turkish speeches, vowels produce lower frequency values compared to American English. The sounds of /a/, /i/ and /u/ at the ends of the triangle forming the maximal void space field in the F1 and F2 formant plane are the “main vowels” in almost all languages. The fact that these vowels have the highest droplet spread is common to English and Turkish. 2. The vowels used by individuals who speak American or British English with a Turkish accent have slightly higher frequencies than the vowels they use when speaking their mother tongue. 3. Turkish, which produces lower frequencies than English in terms of celebrities, needs less pressure than English to discharge the air to the outside environment. Although the effect of this situation on the number of emitted droplets is hypothetical, it is understood that English vowels have at least the ability to spread the droplets over a larger area due to the power of the frequency. However, it is unclear whether this effect would result in a significant difference to the extent of the outbreak. Because 66% of the sounds used during Turkish speaking are phonemes with high droplet spread. In addition, there are voices that show intense droplet dispersion during loud artikulation in the content of the words loudly used, such as merhaba "hello", anne "mother", baba "father", gel "come on", git "go". 4. The vowels are the most determinant parts of the acoustic structure in a language and are the feet of the general resonance system of the languages. In this respect, consonants gain importance in the context of their interaction with vowels in resonance based comparison. In short, in evaluations about consonants, findings obtained with modern imaging systems come to the fore rather than formant analysis. Compared to English and Turkish consonants, the general consonant existence is similar except for the voices specific to both languages. Research with statistical methods in this regard, contrary to popular belief, revealed that voiced consonants spread more droplets than voiceless consonants. Again, in these studies, it was understood that explosive consonants had more intense droplet release than fricative consonants. In addition, nasal consonants, which show close characteristics with vowels, have been found to increase the risk of infection. 5. It has been evaluated that Turkish has some advantages in terms of droplet spread compared to English, but because of these advantages, Turkish cannot be interpreted as an ideal language in terms of not expanding the epidemic. There are many different factors for droplet propagation to occur while speaking a language. The fact that one tongue is less stressed than the other or evacuates sounds with less pressure will not alone determine the ability of the virus to spread. In this regard, other factors such as the high volume of droplet density in the vocabulary of languages, the extent of the loud speaking habit in humans and whether the exhaled air comes directly from the lung are also effective.
Keywords: SARS-CoV-2, Covid-19 and Turkish, droplet transmission, transmission during speech.
THE INVESTIGATION OF THE NOVEL THE NAME OF THE ROSE IN THE CONTEXT OF SOCIAL LINGUISTICS
Abstract
The power of linguistic elements is closely linked to the tutelage focal points that provide the semantic integrity of social institutions and hegemony. For centuries, the borders that the imagination of individual cannot reach, are considered by the sacred doctrines as dangerous areas surrounded by ontological and esoteric secrets. The dogmas caused by this unconditional acceptance nurtured the scholastic darkness of the Middle Ages; it attributed an unquestioned innocence to sacred words. Hence, the church was raised on the trivet of the game of innocence, which it created. However, the underlying paradigm is to limit the existing discourse via religious and instrumental syntax, thereby pure individual ideas are confined into set boundaries. Umberto Eco's novel titled "The Name of the Rose" is loaded with the indicators based on the mentality of the era in a library that represents the darkness of the Middle Ages, sensitive to the syntactic reflexes and carefully protected against the mental codes in the path of enlightenment. In this article that scholastic thought is examined based on linguistics, the analysis of the mentioned indicators is possible by making the semiotic network in the deep structure of the narrative visible. In the light of this information, in this article, the close relationship between the novel and social linguistics will be examined with the hermeneutic tecnique. In brief, during this study, the indicative codes in the deep structure of the narrative will be examined on the basis of discourse and the linguistic elements in the text will be harmoniously analyzed through the postmodern approach and generative grammar that dominates the narrative.
Anahtar kelimeler: zamir /n/’si, eskicil teklik kategorisi eki, yardımcı ses, Altay dilleri, fonem teorisi
Phono-morphological Development of Pronominal /N/ in the Turkish
ABSTRACT
Much work has been done about the origin of [m, ɱ, n, n̪, ŋ] alofons seen in the connection points with case suffixes of third-person possessive suffix and third-person pronoun in Altaic languages. This alophone, which is voiced by [n, n̪, ŋ] alophones in Turkish dialects or elisioned subject to development of /n/>/n̪/>/Ø/, is known as pronominal /n/ in Turkology. In studies conducted, claims have been made that pronominal /n/ is a morphological relic associated with archaic third-person pronoun. There were also ideas that the prominal /n/ was an auxiliary phoneme. However, there are very few researches on the phonetic existence of pronominal /n/ in Altaic languages and Turkish dialects. Here in this article, pronominal /n/ was examined not only in terms of the morphological history of the sound it contains but also its phonological background by utilizing the opportunities of phoneme theory. In addition, the pronominal /n/ was evaluated separately for the various locations where it was used. Thus, in the context of generative grammar, the prominal /n/ and the archaic uniqueness category suffix (*+n) in the Main Altai Era were compared in terms of structure. Thus, it is aimed to obtain new information about the morphological and phonological history of the pronominal /n/.
Key words: pronominal /n/, archaic singular category suffix, auxiliary phoneme, Altaic languages, phoneme theory
Anahtar kelimeler: /b-/>/m-/ değişmesi, genizsilleşme, dudak ünsüzleri, fonosemantik kaçınma, formant uyumsuzluğu.
Abstract
The /b-/>/m-/ change is a frequent phonemic evolution in languages. This change causes the air pressure to be directed towards the epipharynx. This phonemic expansion-based change is known as nasalization in linguistics. The /b-/>/m-/ change is an area that is generally examined superficially in dialectal studies, where comparative studies aren’t done for Turkish dialects. In this article, the /b-/>/m-/ change is evaluated phonologically and anatomically with the help of the lexical sample group. Also the assimilations and phonemic tendencies impressing the /b-/ in Turkish was discussed by using the studies on the nasalance values. This change is caused by five phonological triggers, as well as phono-semantic avoidance. In the study, fundamental phonemic triggers in Turkish dialects of this change were determined as /(ḍ>) y, ġ, g, (ş>ʝ>) j, ḳ, k, l, m, n, ŋ, ń, r, z/. Also, the phonemes that trigger this voice change most are /n, ŋ, ń/.
Keywords: Phonemic development of /b-/>/m-/, nasalisation, labial consonants, phono-semantics avoidance, formant mismatch
Anahtar kelimeler: Dilin kökeni, dilin nörolinguistik yönü, dil-düşünce ilişkisi, dil-anlam ilişkisi, seslerin anlam ile ilişkisi.
NEUROLOGICAL AND PSYCHOLOGICAL ORIGIN OF THE LANGUAGE
Abstract: Language is a cognitive tool created in the human mind. From this point of view, it is clear that language is related to the ability of human beings to think abstractly. Although recent neurological research has provided many enlightenment related to the language, no definitive judgment about the emergence of the language has been made.