Vol. 7, Issue 19 by Tahsin Hazırbulan
BALKAN GÖÇLERİ: TARİHTEN GÜNÜMÜZE BİR YOLCULUK, 2024
Tahrir defterlerine göre Yenişehir Yörükleri’nin ayrıntılı analizi verilmiştir. Bu bölümde fetihl... more Tahrir defterlerine göre Yenişehir Yörükleri’nin ayrıntılı analizi verilmiştir. Bu bölümde fetihler sonrasında yörüklerin ilk planda askerî unsur olarak değerlendirildiğine, dirlik ve devşirme sisteminin yaygınlaşmasıyla birlikte yörüklerden askeri anlamda doğrudan faydalanmak yerine geri hizmet olarak nitelendirilebilecek alanlarda değerlendirme yoluna gidildiğine ve yörüklerle ilgili birçok konuya değinilmiştir
II. Mahmud’un saltanat zamanı Osmanlı Devleti’nin ayanlar karşısında merkezileşme, batı karşısınd... more II. Mahmud’un saltanat zamanı Osmanlı Devleti’nin ayanlar karşısında merkezileşme, batı karşısında modernleşmenin başladığı bir dönemdir. İdarî anlamda ayanların taşrada, Yeniçeri Ocağı’nın merkezdeki hâkimiyeti bu dönemde sonlandırılmıştır. Daha önce Yeniçeri Ocağı’na bağlı subay ve askerlerin kontrolünde yapılan genel güvenlik ve beledi hizmetler, ocağın kapatılması sonrasında yeni idari yapıların teşekkülünü zorunlu kılmıştır. Bu nedenle bu türden hizmetlerin sorunsuz ve kesintisiz bir şekilde devam ettirilmesi isteği, 1829’da Galata, Eyüp ve Üsküdar’da ilk muhtarlık teşkilatının oluşturulmasına neden olmuştur. İstanbul’da sağlanan başarı, muhtarlık kurumunun taşra içerisinde de uygulanmasına imkân sağlamıştır.
Selanik’e ait 19 Şubat 1835 tarihli bir deftere göre, muhtarlık teşkilatının Selanik’te kurulduğu ve merkezde bulunan Müslüman, Hristiyan ve Musevi mahallelere muhtar ve kâhya atamaları yapıldığı görülmektedir. Çalışmada merkezî bir teşkilatın taşradaki ilk örneklerinden birisi ortaya koymaya çalışılacaktır. Selanik’e bağlı mahallelerde görev yapan ilk muhtar ve kâhyaların isim ve künye bilgileri verilecektir.
Osmanlı İstanbulu Sempozyumu VII, 2021
Bu çalışmanın konusu sadaka ile ilgili tutulan bir defterin verilerinden elde edilmiştir. Çalışma... more Bu çalışmanın konusu sadaka ile ilgili tutulan bir defterin verilerinden elde edilmiştir. Çalışmanın ana kaynağı olan 1277/1860 tarihli sadaka defteri, Osmanlı Sultanlarının “sadaka” anlayışlarının bir yansımasını ortaya koymaktadır. Defterde, Payitaht’ta bulunan
ve bugün de semt olarak varlığını sürdüren Kumkapı, Topkapı, Yedi Kule, Balat ve Cebe Ali / Cibali gibi semtlere bağlı 275 mahallede sadaka verilen şahısların isimleri kaydedilmiştir. Çalışmada, sur içi mahallerindeki sadaka tahsis edilen ihtiyaç sahipleri hakkında
bilgiler verilecektir.
Proceedings of the International The Ottoman World During The Reign of Fatih Sultan Mehmed Symposium (Ideology - Diplomacy - Warfare - Conquest), 2021
Vakıf kitaplar için oluşturulmuş olan 968/1561 tarihli kütüphane defterine göre Fatih Sultan Mehm... more Vakıf kitaplar için oluşturulmuş olan 968/1561 tarihli kütüphane defterine göre Fatih Sultan Mehmed’in kurucusu olduğu Sahn-ı Semân Medreseleri Kütüphanesine Hatibzâde,
Kadızâde vd. vâkıflar tarafından yapılan vakıf kitapların, türü, içeriği ve kitap özellikleri hakkında bilgiler verilmiştir.
Erzurum Teknik Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, 2021
Öz Tanıtımını yapacağımız eser Erciyes Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü'nde görev ya... more Öz Tanıtımını yapacağımız eser Erciyes Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü'nde görev yapmakta olan Prof. Dr. Mehmet İnbaşı'ya ait kısa sürede 2. baskısını yapan Osmanlı İdaresinde Tortum Sancağı adlı kitabıdır. Kitap 2008 yılında hazırlanmış olsa da geçen süre içerisinde aynı bölgeye/yere ait yeni bir çalışmanın yapılmaması ve şehir tarihi üzerine araştırma yapanların eserden haberdar olup istifade etmelerini sağlamak amacıyla tanıtılacaktır.
Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerifi Sempozyumu, 2021
29 Mayıs 1453’te Bizans İmparatorluğunun başkenti olan Konstantinapol fethedilmiş ve bu fethin se... more 29 Mayıs 1453’te Bizans İmparatorluğunun başkenti olan Konstantinapol fethedilmiş ve bu fethin sembolü olması açısından Ayasofya Kilisesi Sultan Fatih tarafından camiye tahvil edilmiştir. Fetih sonrası yeni başkentin şekillenmesinde Ayasofya Camii merkez olarak seçilmiş, camii kısa sürede bir külliye haline dönüştürülerek bu kurumlar için büyük vakıflar yapılmıştır.
Sultan Fatih’in ilk şükür namazıyla, fethe katılanların ilk Cuma namazını burada kılması bütün camiiler içinde Ayasofya’yı farklı bir statüye eriştirmiştir. Bu nedenle Ayasofya Camii, fethin sembolü olmasının dışında Osmanlı hanedanı ve toplumu tarafından sadece ibadethane olarak değil bir protokol camii olarak da kullanılmıştır. Bununla birlikte Topkapı sarayına olan yakınlığı, seremoni halinde icrâ edilen Cuma ve Bayram Selamlıkları, Kadir Gecesi alayı vb. gibi doğrudan “Sultan”la ilgili olan törenler için de genellikle Ayasofya Camii tercih edilmiştir.
Sultanlar bu tür ibadet, tören, gezi ve kutlamalarda gerek yönetici zümre gerekse tebaasına yönelik oldukça cömert bağış ve ihsanlarda bulunmuştur. Hanedân üyeleri içinde sadaka, ihsân, zekât, fitre vb. gibi birçok yardımın ilk yapıldığı yerler arasında Ayasofya Camii her zaman daha ayrıcalıklıdır. Bilindiği üzere yöneticinin toplumsal statüsünün belirlen¬mesinde yaptırdığı hayrî eserler ile yaptığı aynî ve nakdî yardımlar belirleyici bir yer tutar. Osmanlı hanedanı ve üst düzey bürokratlar bu anlayış nedeniyle toplumsal bir yardımlaşma aracı olarak vakıfları ve sadakayı kullanmışlardır.
Ayasofya’da yapılan bu tür bağışlar için hususi defterler ve belge örnekleri bulunmaktadır. Bildirimizde arşiv kaynaklarından hareketle “Sultanların”, Ayasofya Camiinde katıldığı namaz ve törenlerden ve bu törenler nedeniyle yapmış olduğu ihsân, sadaka ve bağışlardan bahsedilecektir. Ayrıca, bildirimizde ilk defa kullanılacak olan belge ve defter örnekleriyle Ayasofya Camisinin hanedan ve protokol açısından da özel bir statüde olduğu da ortaya konulmaya çalışılacaktır.
ULUSLARARASI ORHAN GAZİ VE KOCAELİ TARİHİ-KÜLTÜRÜ SEMPOZYUMU V, 2019
19.yüzyılda meydana gelen savaşlar, ayaklanmalar ve ekonomik krizler devleti zor durumda bırakmak... more 19.yüzyılda meydana gelen savaşlar, ayaklanmalar ve ekonomik krizler devleti zor durumda bırakmaktaydı. Bu sebeplerden dolayı devlet, her alanda köklü değişiklikler yapmayı düşünüyordu. Yeniliklerin önünde ki en büyük engel olan Yeniçeri Ocağının kapatılması bu çalışmaların daha kolay bir zeminde yapılmasını sağlayabilirdi.
II. Mahmud, bu sebeple kendisinden önce yapılan, ancak padişahların ömrüyle sınırlı olan ıslahat çalışmalarını daha köklü bir hale getirmek amacıyla, idari teşkilattan, ordu ve maliyeye kadar bütün devlet kurumlarında büyük bir değişiklik gerçekleştirdi. Bu çalışmaları organize hale getirmek amacıyla Ragıp Paşa tarafından layihalar hazırlandı. Hazırlanan bu layihaya göre, idari anlamda, beylerbeylik ve sancak beylikleri
yerine vali, mutasarrıf gibi yeni tanımlanmış idari yapı kuruldu.
Merkezi otoritenin, taşrada ki temsilcileri, tapu, vakıflar, cizye, salyaneler, örfi ve şer’i vergilerin toplanması, boş toprakların işletilmesi, halkın refah ve huzurunun sağlanması vb. gibi görevleri üstleneceklerdi. Bu amaç doğrultusunda nüfus tespit çalışması olarak nitelendirilebilecek 1828-1829 yılında ki ilk çalışmalar, yapılan Rus harbi neticesinde aksamış ve istenilen çalışmaların yapılması gecikmiştir
VII. ULUSLARARASI BALKAN TARİHİ ARAŞTIRMALARI SEMPOZYUMU, 2019
Osmanlı Devleti’nin siyasî bir güç olarak ortaya çıkmasında Balkan/Rumeli Fetihleri büyük bir öne... more Osmanlı Devleti’nin siyasî bir güç olarak ortaya çıkmasında Balkan/Rumeli Fetihleri büyük bir öneme sahiptir. Fetihler sonrasında ise bölgede alan hâkimiyetini kurmak ve sürdürmek, İslâm inancını yaymak, tarımsal gelirlerini artırmak ve Yörük-Türkmen taifelerine yurt yapmak amacıyla, kuruluştan itibaren Anadolu’daki konar-göçer grupları planlı ve organize bir şekilde Rumeli’ye, Akdeniz adalarına iskân etmiştir. Balkanlar’da
tedrici olarak Türk-İslâm hâkimiyeti imar, ihya, inşa ve iskân uygulamaları ile
sağlanmıştır.
Rumeli’de, II. Viyana bozgunu ile başlayan ve II. Balkan Savaşı ile biten toprak kayıpları, iskân uygulamalarını tersine çevirmiştir. Balkan uluslarının millî devletlerini kurmaları,
Rusların Panslavizm politikaları, kaybedilen savaşlar, işgaller vb. nedeniyle Rumeli’de ve Kafkaslarda bulunan Türk-İslâm gruplarına baskı artmış ve bu bölgelerden, Anavatan’a yoğun ve zorunlu göçler gerçekleşmiştir. Osmanlı Devleti gelen göçmenlerin iskân ve ihtiyaçlarının çözümü için Muhacirin Komisyonları oluşturmuştur.
Rumeli’de ilk fetih yerlerinden birisi olan Varna,1828’de Ruslar tarafından işgal edilmiş ve burada bulunan Türk-İslam grupları da Payitaht’a muhacir olarak göç etmek zorunda kalmıştır. Varna’dan gelen önce 654 muhacir, daha sonra gelenlerin de dâhil edilmesiyle toplam 1040 muhacir aile, Galata, Eyüb Sultan, Kasımpaşa, Üsküdar’da bulunan ahalinin evlerine sığınmacı/muhacir olarak yerleştirilmiştir. Muhacirlerin, künye
bilgileri, aile fertleri ile birlikte hangi semt ve mahallelerde kimin evine konulduğu ile ilgili bilgiler müstakil bir deftere kaydedilmiştir. Bu çalışmada, 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı neticesinde Payitahta gelen Varna Muhacirlerine ait defterde yer alan künye bilgileri ile hangi semt ve mahallelere iskân edildiği hakkında bilgiler verilmeye çalışılacaktır.
Tarihî ve Kültürel Yönleriyle Bitlis, 2019
Uluslararası Orhan Gazi ve Kocaeli Tarihi-Kültürü Sempozyumu V, 2019
Osmanlı İstanbulu VI, 2019
İstanbul’un fethini müteakip Fatih Sultan Mehmed’in bugünkü Fatih semtinde inşa ettirmiş olduğu ... more İstanbul’un fethini müteakip Fatih Sultan Mehmed’in bugünkü Fatih semtinde inşa ettirmiş olduğu Fatih Külliyesi çeşitli birimlerden oluşmuştur. Külliyenin müştemilatında iki minareli ve bir şerefeli cami ile iki tarafında Sahn-ı Semân veya Semâniye Medreseleri
ismiyle sekiz medrese yaptırılmış, ayrıca bu medreselere talebe yetiştirmek için de medreselerin arkasında “Tetimme” ismi verilen sekiz medrese daha inşa edilmiştir. Kurulmuş olan bu medrese ile Osmanlı ilim ve eğitim tarihi içinde bir dönüm noktası başlamıştır. Sahn-ı Semân medreseleri için de önemli bir akar sağlayan Fatih, maddi
olarak yapmış olduğu bu hizmetlerden başka, medrese kütüphanesi için çok sayıda kitabı(nı) da vakfetmiştir. Vakfetmiş olduğu kitaplar arasında dini ilimler, tıp, astronomi, tarih, edebiyat vb. gibi alanlarda yazılmış 839 adet kitap bulunmaktadır.
LALE DEVRİ’NDE OSMANLI DEVLETİ ve NEVŞEHİR, 2018
Lale Devri’nin sembol ismi olan Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın
sadareti zamanında Muşkara/Nevş... more Lale Devri’nin sembol ismi olan Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın
sadareti zamanında Muşkara/Nevşehir Anadolu’nun talihi açık bir yerleşim yeri
olmuştur. Ürgüb sancağına bağlı küçük bir karye olan Muşkara, Nevşehirli
Damat İbrahim’in gayret ve destekleri neticesinde yeni bir şehir statüsüne
kavuşmuştur. Damat İbrahim Paşa tarafından yaptırıldığı/tamir edildiği ifade
edilen Nevşehir-i Dilara Kalesi içinde paşanın büyük bir gayret ve desteği
olmuştur. 1730 yılında kalede, kale dizdarı, cebehanei topçu neferatının ve yanı
sıra bir mehter takımının bulunması buranın aktif bir durumda olduğunu gösterir.
Terim olarak stratejik bir yeri, veya geçidi korumak gayesiyle inşâ edilen askerî
yapılara "kale" denmektedir. Daha çok, düşman saldırılarının gelebileceği yollar
üzerinde, askerî bir önem taşıyan şehirlerde, geçitlerde ve dar boğazlarda inşa
edilen kaleler umumiyetle kalın duvarlı, burçlu, mazgallı yapılardır. Osmanlılar,
hâkimiyet tesis ettikleri yerlerde pek çok yeni kaleler inşâ etmiş, stratejik olarak
önemli gördüğü yerlerdeki bir takım eski kaleleri de onararak veya yeni ilaveler
yaparak ya da birçok durumda tamamıyla tekrardan inşa ederek mevcut kaleleri
birer "Osmanlı kalesi" haline getirmişlerdir. Muşkara’ya böyle bir kalenin
yapılmasının amacı ise bölgeye “şehir/kent” hüviyeti kazandırmaktır. Nitekim
mimari çalışmalar sonrasında Muşkara, Nev-Şehir olmuştur.
Kalenin yapımı neticesinde Osmanlı Devleti’nin hâkimiyet sembollerinden
birisi olan mehterhâne de Nevşehir-i Dilara Kalesi’ne gönderilmiştir.
Görevlendirilen mehterân takımı on kişiden oluşmaktadır. Mehter kelimesi
Farsça'da “daha büyük, en büyük” anlamına gelmektedir. Osmanlı saray
teşkilatında mehterhâne de denilen musikî takımından başka yüksek rütbeli
hizmetkârlara, kavasa, Bâb-ı âli çavuşuna, rütbe ve nişan müjdecisine (çaylak), at
uşağı ve çadıruşağında" görevli sınıfları için de bu unvan kullanılmıştır.
Osmanlı mehterhâne teşkilatının ne zaman kurulduğu hakkında kesin bilgi
yoktur. Ancak, Anadolu Selçuklu Sultanı’nın Osman Gazi'ye yaptığı fetihler
neticesinde hâkimiyet sembolü olarak bilinen tabl ve âlem göndermesiyle
başlatıldığı yaygın bir kanaattir. İlk dönem Osmanlı kaynaklarında verilen bilgiye
göre Osman Gazi'ye hâkimiyet alametleri Söğüt'te bir ikindi vakti ulaşmıştır.
Selçuklu Sultanı’na gösterilen saygı neticesinde nevbet vurduğunda Osman Gazi
ve yoldaşları nevbeti ayakta dinlemişlerdir. Bu sebepten dolayı nevbet/mehter
vurduğunda ayakta dinlemek kanun olmuştur. Barış zamanlarında, av partilerinde
vb. zamanlarda dahi mehterhânede her gün ikindi vakti nevbet vurulmuştur.
Mehterhâne payitahtın haricinde beylerbeylik merkezlerinde, kalelerde, önemli
palangalarda ve hanlarda da bulunmaktadır. Tabi devletlerden olan Kırım
Hanlığı, Eflak, Erdel ve Boğdan’da merkezden gönderilmiş olan ve hâkimiyet
telakkisi olarak adlandırabileceğimiz mehterhâneler olduğunu kayıtlardan
öğrenmekteyiz.
Topkapı Sarayı evrak katalogları içerisinde III. Ahmed’in hükümdarlığında ve Damat İbrahim Paşa’nın sadareti yıllarında adı geçen Nevşehir-i Dilara Kalesi’ne görevlendirilen mehter takımı ve mehterân üyelerinin görevlendirilmesiyle ilgili berat ve fermanlar bulunmaktadır. Bildirimizde bu berat ve fermanlardan hareketle Mehterhâne-i Hümayun, Dilara Kalesi mehterânı ve görevlendirilen mehterân üyelerinin kimler olduğunu hangi şart ve koşullarda görevlendirildiğiyle ilgili bilgiler vereceğiz.
ETÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (ETÜSBED), 2019
Nevrekop, günümüzde Goce Delcev olarak bilinmekte olup, Bulgaristan’ın güneybatısında yer almakta... more Nevrekop, günümüzde Goce Delcev olarak bilinmekte olup, Bulgaristan’ın güneybatısında yer almaktadır. Nevrekop kasabası “Nikopolis ad Mestum” isimli antik yerleşimin mirasçısı olarak ortaya çıkmış, isminin de Nikopolis’ten geldiği ileri sürülmektedir. Osmanlı fetihleriyle birlikte bir Hristiyan köyü olmaktan çıkan Nevrekop, bu dönemden sonra İslâm-Türk yerleşimi olmuş ve bölgedeki önemli bir dinî merkez haline gelmiştir.
Osmanlı idaresi altına Gazi Evrenos Bey’in Siroz ve Drama yakınlarındaki önemli kaleleri ele geçirmesi sırasında 776-785 (1374-1383) yılları arasında girmiş olmalıdır. Nevrekop ovası ve biraz yukarısında bulunan Razlog vadisinin ele geçirilmesiyle Osmanlılar Filibe ve Çepino vadisi yoluyla Trakya ovası arasında bağ kurmuş oldular. Osmanlı Devleti döneminde Serez Sancağı’na bağlı bir kaza olan Nevrekop ile ilgili ilk kayıtlara 1445 tarihinde rastlanmaktadır. Tahrir defterleri adı verilen bu kayıtların sonrasında XVI. yüzyıl boyunca da tutulduğu bilinmektedir. Bu dönemden sonra Osmanlı Devleti’nde XVII. yüzyılda tutulmaya başlanan avârız defterleri de tahrir defterleri nispetinde olmasa da tutulduğu yerin nüfusu ile ilgili önemli bilgiler içerir.
Bu çalışmada Serez Sancağı’na bağlı olan Nevrekop kazasının mahalle ve köyleri, aynı avârız defterinde yer alan mufassal ve icmal bilgiler esas alınarak incelenecektir. Böylece 1723 tarihinde Nevrekop’un nüfus yapısı hakkında bilgi sahibi olunacaktır. Söz konusu defterin incelenmesiyle kaza merkezinde bulunan mahalleler ve şehre bağlı köyler tespit edilmiş olacaktır. Ayrıca bu yerleşim birimlerinde yaşayan Müslümanlar ve gayrimüslimler arasında nüfus açısından bir oranlama imkânı hâsıl olacaktır. Nevrekop’ta ikamet eden nüfus reaya ve reaya harici nüfus şeklinde ayrıma tabi tutularak değerlendirmeye tabi olacaktır. 1723 tarihli avârız defterinin incelenmesi ve sonucunda yapılan değerlendirmeler ile avârız defterleri incelenerek yapılan Osmanlı demografi çalışmalarına Nevrekop ölçeğinde küçük bir katkı sağlaması amaçlanmaktadır.
Journal of History and Future, 2020
Gerçek ve doğruluk anlamlarına karşılık olarak kullanılabilen “sıdk” kökünden türetilen
“sadaka” ... more Gerçek ve doğruluk anlamlarına karşılık olarak kullanılabilen “sıdk” kökünden türetilen
“sadaka” kelimesi, dinî bir vecibeye yüklenmiş yardım, yardımlaşma, gönüllü bağış vb. olarak nitelendirilebilecek davranışların geneli için kullanılmaktadır. İslam inancı, toplumda görülen yoksulluk ve düşkünlüğün ortadan kaldırılması için gerek ferdî gerekse toplumsal olarak mücadele etmeyi bir görev olarak görmüştür. Bu anlayış nedeniyle yoksula ve ihtiyaç sahiplerine yardım etmek, fakirleri ve yolda kalmışları doyurmak ve barındırmak ibadet olarak nitelendirilmiştir.
Osmanlı Devleti idaresinde kurulan vakıflarda söz konusu amaçları gerçekleştirme amacıyla kurulmuştur. Bununla birlikte imparatorluğun her noktasında bulunan tekke ve zaviyelerde bu gruplarla ilgilenmeyi kendileri için bir görev olarak kabul etmişlerdir. Osmanlı Sultanları ve hanedanın diğer üyeleri de kurduğu vakıflarla bu tür organizasyonlara destek vermiştir.
Vakıfların haricinde Osmanlı sultanları bayram, düğün, cenaze, sefer, zafer vb. gibi durumlarda özellikle İstanbul halkına bağış veya ihsanlarda bulunmuştur. Özellikle sultanların çıktıkları ilk seferlerde saray efradına ve fakirlere dağıtılmak üzere sadaka ve ihsanlarda bulunması belgelere yansımıştır.
1240/1825 tarihli defter Sultanların “sadaka” anlayışlarının bir yansımasıdır. Çalışmamızda da bu anlayış doğrultusunda payitaht’ın üç beldesinden birisi ve önemli bir dinî merkez olarak bilinen Eyüb Sultan sınırlarında ki mahalle, kasaba ve köylerinde sadaka verilen şahısların künye bilgileri ile “Osmanlı İmparatorluğunda Sadaka” ve “Sultan Sadakaları” hakkında bilgiler verilecektir.
Osmanlı Mirası Araştırmaları Dergisi, 2020
Hunting, which emerged as a means of subsistence, turned into a military training, sport and ente... more Hunting, which emerged as a means of subsistence, turned into a military training, sport and entertainment for the state and dynasties in parallel with the development of humancentered civilization. In the social and cultural lives of the Turkish States and their communities, which have a steppe tradition, hunting and hunting cult have a great influence as a philosophy of life? Birds of prey (receptive birds), which have a very important place in the military and social life of the Turks, have also been the symbol of the Oghuz tribes. Birds of prey names such as Cakir (Cagri), Tugrul, Aksungur, Dogan, Sahin and Atmaca were also given names to Turkish children. As a matter of fact, there are sultans and lords such as Tugrul, Cagri (Cakir), Sahin, Balaban, Dogan, Zaganos and Atmaca known with these names in history. With the spread of Islam, a different hunting cult emerged with the tradition albow, arrow, and traps as well as hunting birds, hunting dogs and other rituals in Arab hunting, which has shown a cultural development. In the palace administration of the Umayyad, Abbasi, Andalusia Umayyads, Timur, Harzemshah and Mukluks, the shikar administration level continued with various names such as Barscian, Bâzdâr, Emîru's-say, Emîr-i şikâr, Hârisü’ttayr, Sakkar and similar names. In the early periods of the Ottoman Principality, this organization was a continuation of the states established before it. Osman Gazi used to go hunting with the Alps from time to time to distant lands. The fact that Murad I also have dogs and falcons with silverrings shows the importance given to the organization. It is also known that Sekbans and Turnacis were established during this period. It is seen that in the Ottoman Empire, especially during the times of Murad I and Yıldırım Bayezid, hunting businesses developed and some of the high-ranking officers of the Janissaries such as saxoncubasi, zagarcibasi, turnacibasi, and avcibasi were called with hunting titles. There were people with the titles of sahinci and cakirci in then tour age of Sultan Murad II. In the Ottomans, the Shikar Agaligi gained its classical organization in the period of Sultan Mehmed the Conqueror. While the common name of the hunting officers of the foreign servants’ part of the Ottoman palace called birun was Shikar Agalari, Dogancıbasi was the patron of the dogancis in enderun. All of those working under their command were known as the people of shikar. The Shikar Aga was at a high level in terms of protocol and was considered to be among the members of the Rikab-i Humayun because they were the closes to the sultan. The hunting, which was organized in groups of cakirci, sahinci, atmacaci and doganci, also had officers in the provinces. Those in the centre are salaried, the rural one share timar (fiefs). Besides these official hunting bird breeders with military status, the provincial organization of the organization has been named and organized with special names according to the work of the personnel related to hunting birds. The sayyads, who are a kind of hunter who handed over the skins of the animals they hunted in the provincial organization to the palace lords, the gorenccis who were responsible for the care and training of the hunting birds, the goturucus who were responsible for bringing the hunting birds to the palace, the tuzakcis who set up traps for hunting birds and other game animals, there are kumecis, who collect the off spring of game birds in the region, dideban and yuvacis who watch the hunter bird nests, and tulekcis and yavrucus who take care of they young birds until they protect their nests by protecting their nests. These people were primarily responsible for hunting birds in the rural part of the organization. In addition to the timar given military in the Ottoman Empire, timar allocation was all so made to meet the needs of various units. One of thenon-military timar is the bazdaran timar. The bazdars, who were responsible for hunters and hunting birds in the Ottoman Empire, collected the nests in the mountains and rock bottoms in the area located to them, raised them for hunting, and too these birds to the palace. Those people who raised and brought hunting birds such as hawks and hawks to the palace and those who awaited their nests were assigned by the sultan ate with a certificate and they would save the timar in return for these services. In return for this service, the bashers would be exempt from customary taxes, drudgery services and avarız type of taxes. Hunting was an occupation that was also done by the people. For this reason, the public would provide hunting animals and other hunting equipment that they needed for hunting during hunting. In the ammunition records, it is recorded that some hunters hunt with falcons, hounds, hawks, and rifles. Free hunters sometimes hunted by entering state lands and took possession of state-owned game animals. Since care was taken to protect “Hassa” gardens, groves and places where Shikari Humayun would be held, these people were prohibited from hunting in the provinces and especially in Hassa-i Humayun gardens and groves. The materials of the hunters who did not obey the ban were confiscated. In the Topkapi Palace Museum Archive, there is a notebook in which the Kocaili Sancak Cakircilar registered with the code D. 00660 are recorded. This undated book is registered with a leafand is 10 sheets. In the book in question, there are information showings bazdaran timar given in Kocaili, Biga, Karesi, Saruhan, Sultanönü, Karahisar-ı Sahib, Mentese, Kastamonu, Hüdavendigâr Sancaks and Imrahor, İnegöl, Yenisehir, Mihalic, Tuzhisar and Aydincik towns and by whom they were assigned. In the introduction part of the book, there is a heading that says, “Cemaati Cakırciyan who will save the farm by seeing the farm”. After that, the names of the timar owners and the names of the villages, farms and hamlets, their affiliation and the amount of the timar were recorded separately. The fact that the Western Anatolia region was among the first conquered places and suitable for hunting animals and hunting caused it to be in the fore ground among the place sussed for shikar. This reveals the importance of places in this region among the regions that catch and feed birds. Western Anatolia has an important place in the supply and breeding of cakir, hawk, bittern, hawk and goose for Shikarı Hümayun. It is note worthy that timar was given in the name of “Ser Kazcilik” in Toyhisar sub-district within the shikar organization in the region. From this point of view, we can say that every creature used for hunting and hunting forms sub-units according to the possible regions. The fact that the “Avarız Exemptions” in the important and certificate records are written based on the timar books is an important issue. The reason for the high number of timars in the region can be explained by their low income.
Papers by Tahsin Hazırbulan
Osmanlı Devleti’nin siyasî bir güç olarak ortaya çıkmasında Balkan/Rumeli Fetihleri büyük bir öne... more Osmanlı Devleti’nin siyasî bir güç olarak ortaya çıkmasında Balkan/Rumeli Fetihleri büyük bir öneme sahiptir. Fetihler sonrasında ise bölgede alan hâkimiyetini kurmak ve sürdürmek, İslâm inancını yaymak, tarımsal gelirlerini artırmak ve Yörük-Türkmen taifelerine yurt yapmak amacıyla, kuruluştan itibaren Anadolu’daki konar-göçer grupları planlı ve organize bir şekilde Rumeli’ye, Akdeniz adalarına iskân etmiştir. Balkanlar’da tedrici olarak Türk-İslâm hâkimiyeti imar, ihya, inşa ve iskân uygulamaları ile sağlanmıştır. Rumeli’de, II. Viyana bozgunu ile başlayan ve II. Balkan Savaşı ile biten toprak kayıpları, iskân uygulamalarını tersine çevirmiştir. Balkan uluslarının millî devletlerini kurmaları, Rusların Panslavizm politikaları, kaybedilen savaşlar, işgaller vb. nedeniyle Rumeli’de ve Kafkaslarda bulunan Türk-İslâm gruplarına baskı artmış ve bu bölgelerden, Anavatan’a yoğun ve zorunlu göçler gerçekleşmiştir. Osmanlı Devleti gelen göçmenlerin iskân ve ihtiyaçlarının çözümü için Muhacirin Komisyonları oluşturmuştur. Rumeli’de ilk fetih yerlerinden birisi olan Varna,1828’de Ruslar tarafından işgal edilmiş ve burada bulunan Türk-İslam grupları da Payitaht’a muhacir olarak göç etmek zorunda kalmıştır. Varna’dan gelen önce 654 muhacir, daha sonra gelenlerin de dâhil edilmesiyle toplam 1040 muhacir aile, Galata, Eyüb Sultan, Kasımpaşa, Üsküdar’da bulunan ahalinin evlerine sığınmacı/muhacir olarak yerleştirilmiştir. Muhacirlerin, künye bilgileri, aile fertleri ile birlikte hangi semt ve mahallelerde kimin evine konulduğu ile ilgili bilgiler müstakil bir deftere kaydedilmiştir. Bu çalışmada, 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı neticesinde Payitahta gelen Varna Muhacirlerine ait defterde yer alan künye bilgileri ile hangi semt ve mahallelere iskân edildiği hakkında bilgiler verilmeye çalışılacaktır.
Uploads
Vol. 7, Issue 19 by Tahsin Hazırbulan
Selanik’e ait 19 Şubat 1835 tarihli bir deftere göre, muhtarlık teşkilatının Selanik’te kurulduğu ve merkezde bulunan Müslüman, Hristiyan ve Musevi mahallelere muhtar ve kâhya atamaları yapıldığı görülmektedir. Çalışmada merkezî bir teşkilatın taşradaki ilk örneklerinden birisi ortaya koymaya çalışılacaktır. Selanik’e bağlı mahallelerde görev yapan ilk muhtar ve kâhyaların isim ve künye bilgileri verilecektir.
ve bugün de semt olarak varlığını sürdüren Kumkapı, Topkapı, Yedi Kule, Balat ve Cebe Ali / Cibali gibi semtlere bağlı 275 mahallede sadaka verilen şahısların isimleri kaydedilmiştir. Çalışmada, sur içi mahallerindeki sadaka tahsis edilen ihtiyaç sahipleri hakkında
bilgiler verilecektir.
Kadızâde vd. vâkıflar tarafından yapılan vakıf kitapların, türü, içeriği ve kitap özellikleri hakkında bilgiler verilmiştir.
Sultan Fatih’in ilk şükür namazıyla, fethe katılanların ilk Cuma namazını burada kılması bütün camiiler içinde Ayasofya’yı farklı bir statüye eriştirmiştir. Bu nedenle Ayasofya Camii, fethin sembolü olmasının dışında Osmanlı hanedanı ve toplumu tarafından sadece ibadethane olarak değil bir protokol camii olarak da kullanılmıştır. Bununla birlikte Topkapı sarayına olan yakınlığı, seremoni halinde icrâ edilen Cuma ve Bayram Selamlıkları, Kadir Gecesi alayı vb. gibi doğrudan “Sultan”la ilgili olan törenler için de genellikle Ayasofya Camii tercih edilmiştir.
Sultanlar bu tür ibadet, tören, gezi ve kutlamalarda gerek yönetici zümre gerekse tebaasına yönelik oldukça cömert bağış ve ihsanlarda bulunmuştur. Hanedân üyeleri içinde sadaka, ihsân, zekât, fitre vb. gibi birçok yardımın ilk yapıldığı yerler arasında Ayasofya Camii her zaman daha ayrıcalıklıdır. Bilindiği üzere yöneticinin toplumsal statüsünün belirlen¬mesinde yaptırdığı hayrî eserler ile yaptığı aynî ve nakdî yardımlar belirleyici bir yer tutar. Osmanlı hanedanı ve üst düzey bürokratlar bu anlayış nedeniyle toplumsal bir yardımlaşma aracı olarak vakıfları ve sadakayı kullanmışlardır.
Ayasofya’da yapılan bu tür bağışlar için hususi defterler ve belge örnekleri bulunmaktadır. Bildirimizde arşiv kaynaklarından hareketle “Sultanların”, Ayasofya Camiinde katıldığı namaz ve törenlerden ve bu törenler nedeniyle yapmış olduğu ihsân, sadaka ve bağışlardan bahsedilecektir. Ayrıca, bildirimizde ilk defa kullanılacak olan belge ve defter örnekleriyle Ayasofya Camisinin hanedan ve protokol açısından da özel bir statüde olduğu da ortaya konulmaya çalışılacaktır.
II. Mahmud, bu sebeple kendisinden önce yapılan, ancak padişahların ömrüyle sınırlı olan ıslahat çalışmalarını daha köklü bir hale getirmek amacıyla, idari teşkilattan, ordu ve maliyeye kadar bütün devlet kurumlarında büyük bir değişiklik gerçekleştirdi. Bu çalışmaları organize hale getirmek amacıyla Ragıp Paşa tarafından layihalar hazırlandı. Hazırlanan bu layihaya göre, idari anlamda, beylerbeylik ve sancak beylikleri
yerine vali, mutasarrıf gibi yeni tanımlanmış idari yapı kuruldu.
Merkezi otoritenin, taşrada ki temsilcileri, tapu, vakıflar, cizye, salyaneler, örfi ve şer’i vergilerin toplanması, boş toprakların işletilmesi, halkın refah ve huzurunun sağlanması vb. gibi görevleri üstleneceklerdi. Bu amaç doğrultusunda nüfus tespit çalışması olarak nitelendirilebilecek 1828-1829 yılında ki ilk çalışmalar, yapılan Rus harbi neticesinde aksamış ve istenilen çalışmaların yapılması gecikmiştir
tedrici olarak Türk-İslâm hâkimiyeti imar, ihya, inşa ve iskân uygulamaları ile
sağlanmıştır.
Rumeli’de, II. Viyana bozgunu ile başlayan ve II. Balkan Savaşı ile biten toprak kayıpları, iskân uygulamalarını tersine çevirmiştir. Balkan uluslarının millî devletlerini kurmaları,
Rusların Panslavizm politikaları, kaybedilen savaşlar, işgaller vb. nedeniyle Rumeli’de ve Kafkaslarda bulunan Türk-İslâm gruplarına baskı artmış ve bu bölgelerden, Anavatan’a yoğun ve zorunlu göçler gerçekleşmiştir. Osmanlı Devleti gelen göçmenlerin iskân ve ihtiyaçlarının çözümü için Muhacirin Komisyonları oluşturmuştur.
Rumeli’de ilk fetih yerlerinden birisi olan Varna,1828’de Ruslar tarafından işgal edilmiş ve burada bulunan Türk-İslam grupları da Payitaht’a muhacir olarak göç etmek zorunda kalmıştır. Varna’dan gelen önce 654 muhacir, daha sonra gelenlerin de dâhil edilmesiyle toplam 1040 muhacir aile, Galata, Eyüb Sultan, Kasımpaşa, Üsküdar’da bulunan ahalinin evlerine sığınmacı/muhacir olarak yerleştirilmiştir. Muhacirlerin, künye
bilgileri, aile fertleri ile birlikte hangi semt ve mahallelerde kimin evine konulduğu ile ilgili bilgiler müstakil bir deftere kaydedilmiştir. Bu çalışmada, 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı neticesinde Payitahta gelen Varna Muhacirlerine ait defterde yer alan künye bilgileri ile hangi semt ve mahallelere iskân edildiği hakkında bilgiler verilmeye çalışılacaktır.
ismiyle sekiz medrese yaptırılmış, ayrıca bu medreselere talebe yetiştirmek için de medreselerin arkasında “Tetimme” ismi verilen sekiz medrese daha inşa edilmiştir. Kurulmuş olan bu medrese ile Osmanlı ilim ve eğitim tarihi içinde bir dönüm noktası başlamıştır. Sahn-ı Semân medreseleri için de önemli bir akar sağlayan Fatih, maddi
olarak yapmış olduğu bu hizmetlerden başka, medrese kütüphanesi için çok sayıda kitabı(nı) da vakfetmiştir. Vakfetmiş olduğu kitaplar arasında dini ilimler, tıp, astronomi, tarih, edebiyat vb. gibi alanlarda yazılmış 839 adet kitap bulunmaktadır.
sadareti zamanında Muşkara/Nevşehir Anadolu’nun talihi açık bir yerleşim yeri
olmuştur. Ürgüb sancağına bağlı küçük bir karye olan Muşkara, Nevşehirli
Damat İbrahim’in gayret ve destekleri neticesinde yeni bir şehir statüsüne
kavuşmuştur. Damat İbrahim Paşa tarafından yaptırıldığı/tamir edildiği ifade
edilen Nevşehir-i Dilara Kalesi içinde paşanın büyük bir gayret ve desteği
olmuştur. 1730 yılında kalede, kale dizdarı, cebehanei topçu neferatının ve yanı
sıra bir mehter takımının bulunması buranın aktif bir durumda olduğunu gösterir.
Terim olarak stratejik bir yeri, veya geçidi korumak gayesiyle inşâ edilen askerî
yapılara "kale" denmektedir. Daha çok, düşman saldırılarının gelebileceği yollar
üzerinde, askerî bir önem taşıyan şehirlerde, geçitlerde ve dar boğazlarda inşa
edilen kaleler umumiyetle kalın duvarlı, burçlu, mazgallı yapılardır. Osmanlılar,
hâkimiyet tesis ettikleri yerlerde pek çok yeni kaleler inşâ etmiş, stratejik olarak
önemli gördüğü yerlerdeki bir takım eski kaleleri de onararak veya yeni ilaveler
yaparak ya da birçok durumda tamamıyla tekrardan inşa ederek mevcut kaleleri
birer "Osmanlı kalesi" haline getirmişlerdir. Muşkara’ya böyle bir kalenin
yapılmasının amacı ise bölgeye “şehir/kent” hüviyeti kazandırmaktır. Nitekim
mimari çalışmalar sonrasında Muşkara, Nev-Şehir olmuştur.
Kalenin yapımı neticesinde Osmanlı Devleti’nin hâkimiyet sembollerinden
birisi olan mehterhâne de Nevşehir-i Dilara Kalesi’ne gönderilmiştir.
Görevlendirilen mehterân takımı on kişiden oluşmaktadır. Mehter kelimesi
Farsça'da “daha büyük, en büyük” anlamına gelmektedir. Osmanlı saray
teşkilatında mehterhâne de denilen musikî takımından başka yüksek rütbeli
hizmetkârlara, kavasa, Bâb-ı âli çavuşuna, rütbe ve nişan müjdecisine (çaylak), at
uşağı ve çadıruşağında" görevli sınıfları için de bu unvan kullanılmıştır.
Osmanlı mehterhâne teşkilatının ne zaman kurulduğu hakkında kesin bilgi
yoktur. Ancak, Anadolu Selçuklu Sultanı’nın Osman Gazi'ye yaptığı fetihler
neticesinde hâkimiyet sembolü olarak bilinen tabl ve âlem göndermesiyle
başlatıldığı yaygın bir kanaattir. İlk dönem Osmanlı kaynaklarında verilen bilgiye
göre Osman Gazi'ye hâkimiyet alametleri Söğüt'te bir ikindi vakti ulaşmıştır.
Selçuklu Sultanı’na gösterilen saygı neticesinde nevbet vurduğunda Osman Gazi
ve yoldaşları nevbeti ayakta dinlemişlerdir. Bu sebepten dolayı nevbet/mehter
vurduğunda ayakta dinlemek kanun olmuştur. Barış zamanlarında, av partilerinde
vb. zamanlarda dahi mehterhânede her gün ikindi vakti nevbet vurulmuştur.
Mehterhâne payitahtın haricinde beylerbeylik merkezlerinde, kalelerde, önemli
palangalarda ve hanlarda da bulunmaktadır. Tabi devletlerden olan Kırım
Hanlığı, Eflak, Erdel ve Boğdan’da merkezden gönderilmiş olan ve hâkimiyet
telakkisi olarak adlandırabileceğimiz mehterhâneler olduğunu kayıtlardan
öğrenmekteyiz.
Topkapı Sarayı evrak katalogları içerisinde III. Ahmed’in hükümdarlığında ve Damat İbrahim Paşa’nın sadareti yıllarında adı geçen Nevşehir-i Dilara Kalesi’ne görevlendirilen mehter takımı ve mehterân üyelerinin görevlendirilmesiyle ilgili berat ve fermanlar bulunmaktadır. Bildirimizde bu berat ve fermanlardan hareketle Mehterhâne-i Hümayun, Dilara Kalesi mehterânı ve görevlendirilen mehterân üyelerinin kimler olduğunu hangi şart ve koşullarda görevlendirildiğiyle ilgili bilgiler vereceğiz.
Osmanlı idaresi altına Gazi Evrenos Bey’in Siroz ve Drama yakınlarındaki önemli kaleleri ele geçirmesi sırasında 776-785 (1374-1383) yılları arasında girmiş olmalıdır. Nevrekop ovası ve biraz yukarısında bulunan Razlog vadisinin ele geçirilmesiyle Osmanlılar Filibe ve Çepino vadisi yoluyla Trakya ovası arasında bağ kurmuş oldular. Osmanlı Devleti döneminde Serez Sancağı’na bağlı bir kaza olan Nevrekop ile ilgili ilk kayıtlara 1445 tarihinde rastlanmaktadır. Tahrir defterleri adı verilen bu kayıtların sonrasında XVI. yüzyıl boyunca da tutulduğu bilinmektedir. Bu dönemden sonra Osmanlı Devleti’nde XVII. yüzyılda tutulmaya başlanan avârız defterleri de tahrir defterleri nispetinde olmasa da tutulduğu yerin nüfusu ile ilgili önemli bilgiler içerir.
Bu çalışmada Serez Sancağı’na bağlı olan Nevrekop kazasının mahalle ve köyleri, aynı avârız defterinde yer alan mufassal ve icmal bilgiler esas alınarak incelenecektir. Böylece 1723 tarihinde Nevrekop’un nüfus yapısı hakkında bilgi sahibi olunacaktır. Söz konusu defterin incelenmesiyle kaza merkezinde bulunan mahalleler ve şehre bağlı köyler tespit edilmiş olacaktır. Ayrıca bu yerleşim birimlerinde yaşayan Müslümanlar ve gayrimüslimler arasında nüfus açısından bir oranlama imkânı hâsıl olacaktır. Nevrekop’ta ikamet eden nüfus reaya ve reaya harici nüfus şeklinde ayrıma tabi tutularak değerlendirmeye tabi olacaktır. 1723 tarihli avârız defterinin incelenmesi ve sonucunda yapılan değerlendirmeler ile avârız defterleri incelenerek yapılan Osmanlı demografi çalışmalarına Nevrekop ölçeğinde küçük bir katkı sağlaması amaçlanmaktadır.
“sadaka” kelimesi, dinî bir vecibeye yüklenmiş yardım, yardımlaşma, gönüllü bağış vb. olarak nitelendirilebilecek davranışların geneli için kullanılmaktadır. İslam inancı, toplumda görülen yoksulluk ve düşkünlüğün ortadan kaldırılması için gerek ferdî gerekse toplumsal olarak mücadele etmeyi bir görev olarak görmüştür. Bu anlayış nedeniyle yoksula ve ihtiyaç sahiplerine yardım etmek, fakirleri ve yolda kalmışları doyurmak ve barındırmak ibadet olarak nitelendirilmiştir.
Osmanlı Devleti idaresinde kurulan vakıflarda söz konusu amaçları gerçekleştirme amacıyla kurulmuştur. Bununla birlikte imparatorluğun her noktasında bulunan tekke ve zaviyelerde bu gruplarla ilgilenmeyi kendileri için bir görev olarak kabul etmişlerdir. Osmanlı Sultanları ve hanedanın diğer üyeleri de kurduğu vakıflarla bu tür organizasyonlara destek vermiştir.
Vakıfların haricinde Osmanlı sultanları bayram, düğün, cenaze, sefer, zafer vb. gibi durumlarda özellikle İstanbul halkına bağış veya ihsanlarda bulunmuştur. Özellikle sultanların çıktıkları ilk seferlerde saray efradına ve fakirlere dağıtılmak üzere sadaka ve ihsanlarda bulunması belgelere yansımıştır.
1240/1825 tarihli defter Sultanların “sadaka” anlayışlarının bir yansımasıdır. Çalışmamızda da bu anlayış doğrultusunda payitaht’ın üç beldesinden birisi ve önemli bir dinî merkez olarak bilinen Eyüb Sultan sınırlarında ki mahalle, kasaba ve köylerinde sadaka verilen şahısların künye bilgileri ile “Osmanlı İmparatorluğunda Sadaka” ve “Sultan Sadakaları” hakkında bilgiler verilecektir.
Papers by Tahsin Hazırbulan
Selanik’e ait 19 Şubat 1835 tarihli bir deftere göre, muhtarlık teşkilatının Selanik’te kurulduğu ve merkezde bulunan Müslüman, Hristiyan ve Musevi mahallelere muhtar ve kâhya atamaları yapıldığı görülmektedir. Çalışmada merkezî bir teşkilatın taşradaki ilk örneklerinden birisi ortaya koymaya çalışılacaktır. Selanik’e bağlı mahallelerde görev yapan ilk muhtar ve kâhyaların isim ve künye bilgileri verilecektir.
ve bugün de semt olarak varlığını sürdüren Kumkapı, Topkapı, Yedi Kule, Balat ve Cebe Ali / Cibali gibi semtlere bağlı 275 mahallede sadaka verilen şahısların isimleri kaydedilmiştir. Çalışmada, sur içi mahallerindeki sadaka tahsis edilen ihtiyaç sahipleri hakkında
bilgiler verilecektir.
Kadızâde vd. vâkıflar tarafından yapılan vakıf kitapların, türü, içeriği ve kitap özellikleri hakkında bilgiler verilmiştir.
Sultan Fatih’in ilk şükür namazıyla, fethe katılanların ilk Cuma namazını burada kılması bütün camiiler içinde Ayasofya’yı farklı bir statüye eriştirmiştir. Bu nedenle Ayasofya Camii, fethin sembolü olmasının dışında Osmanlı hanedanı ve toplumu tarafından sadece ibadethane olarak değil bir protokol camii olarak da kullanılmıştır. Bununla birlikte Topkapı sarayına olan yakınlığı, seremoni halinde icrâ edilen Cuma ve Bayram Selamlıkları, Kadir Gecesi alayı vb. gibi doğrudan “Sultan”la ilgili olan törenler için de genellikle Ayasofya Camii tercih edilmiştir.
Sultanlar bu tür ibadet, tören, gezi ve kutlamalarda gerek yönetici zümre gerekse tebaasına yönelik oldukça cömert bağış ve ihsanlarda bulunmuştur. Hanedân üyeleri içinde sadaka, ihsân, zekât, fitre vb. gibi birçok yardımın ilk yapıldığı yerler arasında Ayasofya Camii her zaman daha ayrıcalıklıdır. Bilindiği üzere yöneticinin toplumsal statüsünün belirlen¬mesinde yaptırdığı hayrî eserler ile yaptığı aynî ve nakdî yardımlar belirleyici bir yer tutar. Osmanlı hanedanı ve üst düzey bürokratlar bu anlayış nedeniyle toplumsal bir yardımlaşma aracı olarak vakıfları ve sadakayı kullanmışlardır.
Ayasofya’da yapılan bu tür bağışlar için hususi defterler ve belge örnekleri bulunmaktadır. Bildirimizde arşiv kaynaklarından hareketle “Sultanların”, Ayasofya Camiinde katıldığı namaz ve törenlerden ve bu törenler nedeniyle yapmış olduğu ihsân, sadaka ve bağışlardan bahsedilecektir. Ayrıca, bildirimizde ilk defa kullanılacak olan belge ve defter örnekleriyle Ayasofya Camisinin hanedan ve protokol açısından da özel bir statüde olduğu da ortaya konulmaya çalışılacaktır.
II. Mahmud, bu sebeple kendisinden önce yapılan, ancak padişahların ömrüyle sınırlı olan ıslahat çalışmalarını daha köklü bir hale getirmek amacıyla, idari teşkilattan, ordu ve maliyeye kadar bütün devlet kurumlarında büyük bir değişiklik gerçekleştirdi. Bu çalışmaları organize hale getirmek amacıyla Ragıp Paşa tarafından layihalar hazırlandı. Hazırlanan bu layihaya göre, idari anlamda, beylerbeylik ve sancak beylikleri
yerine vali, mutasarrıf gibi yeni tanımlanmış idari yapı kuruldu.
Merkezi otoritenin, taşrada ki temsilcileri, tapu, vakıflar, cizye, salyaneler, örfi ve şer’i vergilerin toplanması, boş toprakların işletilmesi, halkın refah ve huzurunun sağlanması vb. gibi görevleri üstleneceklerdi. Bu amaç doğrultusunda nüfus tespit çalışması olarak nitelendirilebilecek 1828-1829 yılında ki ilk çalışmalar, yapılan Rus harbi neticesinde aksamış ve istenilen çalışmaların yapılması gecikmiştir
tedrici olarak Türk-İslâm hâkimiyeti imar, ihya, inşa ve iskân uygulamaları ile
sağlanmıştır.
Rumeli’de, II. Viyana bozgunu ile başlayan ve II. Balkan Savaşı ile biten toprak kayıpları, iskân uygulamalarını tersine çevirmiştir. Balkan uluslarının millî devletlerini kurmaları,
Rusların Panslavizm politikaları, kaybedilen savaşlar, işgaller vb. nedeniyle Rumeli’de ve Kafkaslarda bulunan Türk-İslâm gruplarına baskı artmış ve bu bölgelerden, Anavatan’a yoğun ve zorunlu göçler gerçekleşmiştir. Osmanlı Devleti gelen göçmenlerin iskân ve ihtiyaçlarının çözümü için Muhacirin Komisyonları oluşturmuştur.
Rumeli’de ilk fetih yerlerinden birisi olan Varna,1828’de Ruslar tarafından işgal edilmiş ve burada bulunan Türk-İslam grupları da Payitaht’a muhacir olarak göç etmek zorunda kalmıştır. Varna’dan gelen önce 654 muhacir, daha sonra gelenlerin de dâhil edilmesiyle toplam 1040 muhacir aile, Galata, Eyüb Sultan, Kasımpaşa, Üsküdar’da bulunan ahalinin evlerine sığınmacı/muhacir olarak yerleştirilmiştir. Muhacirlerin, künye
bilgileri, aile fertleri ile birlikte hangi semt ve mahallelerde kimin evine konulduğu ile ilgili bilgiler müstakil bir deftere kaydedilmiştir. Bu çalışmada, 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı neticesinde Payitahta gelen Varna Muhacirlerine ait defterde yer alan künye bilgileri ile hangi semt ve mahallelere iskân edildiği hakkında bilgiler verilmeye çalışılacaktır.
ismiyle sekiz medrese yaptırılmış, ayrıca bu medreselere talebe yetiştirmek için de medreselerin arkasında “Tetimme” ismi verilen sekiz medrese daha inşa edilmiştir. Kurulmuş olan bu medrese ile Osmanlı ilim ve eğitim tarihi içinde bir dönüm noktası başlamıştır. Sahn-ı Semân medreseleri için de önemli bir akar sağlayan Fatih, maddi
olarak yapmış olduğu bu hizmetlerden başka, medrese kütüphanesi için çok sayıda kitabı(nı) da vakfetmiştir. Vakfetmiş olduğu kitaplar arasında dini ilimler, tıp, astronomi, tarih, edebiyat vb. gibi alanlarda yazılmış 839 adet kitap bulunmaktadır.
sadareti zamanında Muşkara/Nevşehir Anadolu’nun talihi açık bir yerleşim yeri
olmuştur. Ürgüb sancağına bağlı küçük bir karye olan Muşkara, Nevşehirli
Damat İbrahim’in gayret ve destekleri neticesinde yeni bir şehir statüsüne
kavuşmuştur. Damat İbrahim Paşa tarafından yaptırıldığı/tamir edildiği ifade
edilen Nevşehir-i Dilara Kalesi içinde paşanın büyük bir gayret ve desteği
olmuştur. 1730 yılında kalede, kale dizdarı, cebehanei topçu neferatının ve yanı
sıra bir mehter takımının bulunması buranın aktif bir durumda olduğunu gösterir.
Terim olarak stratejik bir yeri, veya geçidi korumak gayesiyle inşâ edilen askerî
yapılara "kale" denmektedir. Daha çok, düşman saldırılarının gelebileceği yollar
üzerinde, askerî bir önem taşıyan şehirlerde, geçitlerde ve dar boğazlarda inşa
edilen kaleler umumiyetle kalın duvarlı, burçlu, mazgallı yapılardır. Osmanlılar,
hâkimiyet tesis ettikleri yerlerde pek çok yeni kaleler inşâ etmiş, stratejik olarak
önemli gördüğü yerlerdeki bir takım eski kaleleri de onararak veya yeni ilaveler
yaparak ya da birçok durumda tamamıyla tekrardan inşa ederek mevcut kaleleri
birer "Osmanlı kalesi" haline getirmişlerdir. Muşkara’ya böyle bir kalenin
yapılmasının amacı ise bölgeye “şehir/kent” hüviyeti kazandırmaktır. Nitekim
mimari çalışmalar sonrasında Muşkara, Nev-Şehir olmuştur.
Kalenin yapımı neticesinde Osmanlı Devleti’nin hâkimiyet sembollerinden
birisi olan mehterhâne de Nevşehir-i Dilara Kalesi’ne gönderilmiştir.
Görevlendirilen mehterân takımı on kişiden oluşmaktadır. Mehter kelimesi
Farsça'da “daha büyük, en büyük” anlamına gelmektedir. Osmanlı saray
teşkilatında mehterhâne de denilen musikî takımından başka yüksek rütbeli
hizmetkârlara, kavasa, Bâb-ı âli çavuşuna, rütbe ve nişan müjdecisine (çaylak), at
uşağı ve çadıruşağında" görevli sınıfları için de bu unvan kullanılmıştır.
Osmanlı mehterhâne teşkilatının ne zaman kurulduğu hakkında kesin bilgi
yoktur. Ancak, Anadolu Selçuklu Sultanı’nın Osman Gazi'ye yaptığı fetihler
neticesinde hâkimiyet sembolü olarak bilinen tabl ve âlem göndermesiyle
başlatıldığı yaygın bir kanaattir. İlk dönem Osmanlı kaynaklarında verilen bilgiye
göre Osman Gazi'ye hâkimiyet alametleri Söğüt'te bir ikindi vakti ulaşmıştır.
Selçuklu Sultanı’na gösterilen saygı neticesinde nevbet vurduğunda Osman Gazi
ve yoldaşları nevbeti ayakta dinlemişlerdir. Bu sebepten dolayı nevbet/mehter
vurduğunda ayakta dinlemek kanun olmuştur. Barış zamanlarında, av partilerinde
vb. zamanlarda dahi mehterhânede her gün ikindi vakti nevbet vurulmuştur.
Mehterhâne payitahtın haricinde beylerbeylik merkezlerinde, kalelerde, önemli
palangalarda ve hanlarda da bulunmaktadır. Tabi devletlerden olan Kırım
Hanlığı, Eflak, Erdel ve Boğdan’da merkezden gönderilmiş olan ve hâkimiyet
telakkisi olarak adlandırabileceğimiz mehterhâneler olduğunu kayıtlardan
öğrenmekteyiz.
Topkapı Sarayı evrak katalogları içerisinde III. Ahmed’in hükümdarlığında ve Damat İbrahim Paşa’nın sadareti yıllarında adı geçen Nevşehir-i Dilara Kalesi’ne görevlendirilen mehter takımı ve mehterân üyelerinin görevlendirilmesiyle ilgili berat ve fermanlar bulunmaktadır. Bildirimizde bu berat ve fermanlardan hareketle Mehterhâne-i Hümayun, Dilara Kalesi mehterânı ve görevlendirilen mehterân üyelerinin kimler olduğunu hangi şart ve koşullarda görevlendirildiğiyle ilgili bilgiler vereceğiz.
Osmanlı idaresi altına Gazi Evrenos Bey’in Siroz ve Drama yakınlarındaki önemli kaleleri ele geçirmesi sırasında 776-785 (1374-1383) yılları arasında girmiş olmalıdır. Nevrekop ovası ve biraz yukarısında bulunan Razlog vadisinin ele geçirilmesiyle Osmanlılar Filibe ve Çepino vadisi yoluyla Trakya ovası arasında bağ kurmuş oldular. Osmanlı Devleti döneminde Serez Sancağı’na bağlı bir kaza olan Nevrekop ile ilgili ilk kayıtlara 1445 tarihinde rastlanmaktadır. Tahrir defterleri adı verilen bu kayıtların sonrasında XVI. yüzyıl boyunca da tutulduğu bilinmektedir. Bu dönemden sonra Osmanlı Devleti’nde XVII. yüzyılda tutulmaya başlanan avârız defterleri de tahrir defterleri nispetinde olmasa da tutulduğu yerin nüfusu ile ilgili önemli bilgiler içerir.
Bu çalışmada Serez Sancağı’na bağlı olan Nevrekop kazasının mahalle ve köyleri, aynı avârız defterinde yer alan mufassal ve icmal bilgiler esas alınarak incelenecektir. Böylece 1723 tarihinde Nevrekop’un nüfus yapısı hakkında bilgi sahibi olunacaktır. Söz konusu defterin incelenmesiyle kaza merkezinde bulunan mahalleler ve şehre bağlı köyler tespit edilmiş olacaktır. Ayrıca bu yerleşim birimlerinde yaşayan Müslümanlar ve gayrimüslimler arasında nüfus açısından bir oranlama imkânı hâsıl olacaktır. Nevrekop’ta ikamet eden nüfus reaya ve reaya harici nüfus şeklinde ayrıma tabi tutularak değerlendirmeye tabi olacaktır. 1723 tarihli avârız defterinin incelenmesi ve sonucunda yapılan değerlendirmeler ile avârız defterleri incelenerek yapılan Osmanlı demografi çalışmalarına Nevrekop ölçeğinde küçük bir katkı sağlaması amaçlanmaktadır.
“sadaka” kelimesi, dinî bir vecibeye yüklenmiş yardım, yardımlaşma, gönüllü bağış vb. olarak nitelendirilebilecek davranışların geneli için kullanılmaktadır. İslam inancı, toplumda görülen yoksulluk ve düşkünlüğün ortadan kaldırılması için gerek ferdî gerekse toplumsal olarak mücadele etmeyi bir görev olarak görmüştür. Bu anlayış nedeniyle yoksula ve ihtiyaç sahiplerine yardım etmek, fakirleri ve yolda kalmışları doyurmak ve barındırmak ibadet olarak nitelendirilmiştir.
Osmanlı Devleti idaresinde kurulan vakıflarda söz konusu amaçları gerçekleştirme amacıyla kurulmuştur. Bununla birlikte imparatorluğun her noktasında bulunan tekke ve zaviyelerde bu gruplarla ilgilenmeyi kendileri için bir görev olarak kabul etmişlerdir. Osmanlı Sultanları ve hanedanın diğer üyeleri de kurduğu vakıflarla bu tür organizasyonlara destek vermiştir.
Vakıfların haricinde Osmanlı sultanları bayram, düğün, cenaze, sefer, zafer vb. gibi durumlarda özellikle İstanbul halkına bağış veya ihsanlarda bulunmuştur. Özellikle sultanların çıktıkları ilk seferlerde saray efradına ve fakirlere dağıtılmak üzere sadaka ve ihsanlarda bulunması belgelere yansımıştır.
1240/1825 tarihli defter Sultanların “sadaka” anlayışlarının bir yansımasıdır. Çalışmamızda da bu anlayış doğrultusunda payitaht’ın üç beldesinden birisi ve önemli bir dinî merkez olarak bilinen Eyüb Sultan sınırlarında ki mahalle, kasaba ve köylerinde sadaka verilen şahısların künye bilgileri ile “Osmanlı İmparatorluğunda Sadaka” ve “Sultan Sadakaları” hakkında bilgiler verilecektir.