Papers by Prof. Dr. Evrim Ölçer Özünel
Milli Folklor, 2022
Sözleşmesi'nin 2003 yılında kabulünün üzerinden neredeyse yirmi yıl geçmiştir. Bu süre içerisinde... more Sözleşmesi'nin 2003 yılında kabulünün üzerinden neredeyse yirmi yıl geçmiştir. Bu süre içerisinde Sözleşme ile ilgili pek çok değişim ve dönüşüm yaşanmış ve tartışma alanları açılmıştır. Sözleşme'nin aktörleri işleyiş, uygulama ve geliştirme konusunda sürekli bilgi ve belge üretmektedirler. Bunun da ötesinde çözüm odaklı bir yaklaşımla bütünsel koruma stratejileri geliştirmektedirler. Bu alanlardan biri de Sözleşme'nin temel ilkelerinden biri olan devresel raporlama (periodical reporting) sistemleri ile ilgilidir. Ülkelerin bu raporları hazırlamaları ve karar verici mekanizmalara sunmaları ülke içi koruma planlarının Sözleşme'nin öngördüğü çerçeveyle uyumlu yürüyüp yürümediğinin görünebilmesi açısından da önem taşır. Sözleşme'nin sağlıklı bir biçimde işlemesini sağlayan başat mekanizmalardan olan Hükûmetlerarası Komite, Taraf Devletler'in her altı yılda bir sundukları devresel raporları inceleyerek geri bildirimde bulunur. Bu bildirimler ülkelerin iç dinamiklerini gözden geçirmeleri için iyi bir fırsat yaratmaktadır. Ancak söz konusu devresel raporların tam olarak gerçeği yansıtıp yansıtmadığı uzmanlar ve değerlendirme organı tarafından sık sık gündeme getirilmiştir. Ancak eski raporlama sistemin kontrol edilmesi her zaman mümkün olmamıştır. Bu da Sözleşme'nin ulusal ve uluslararası alanda layıkıyla uygulanamadığını düşündürmektedir. Sıralanan sebeplerden ötürü Sözleşme bünyesinde çalışan aktörler Sözleşme'nin işleyişi ile ilgili değişiklikler yapma yoluna gitmişlerdir. Bu değişikliklerden biri de 2020 yılında uygulanmaya başlanan devresel raporlama sistemidir. Bu nedenle makalede, Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi'nin işleyiş biçimini doğrudan etkileyen devresel raporlama sistemleri incelenmiştir. Söz konusu devresel raporlama sistemi hem ülkelerin kendilerine uluslararası alanda tuttukları bir ayna hem de kültürel miras araştırmacılar için önemli bir kaynak olarak görülmelidir. Bu nedenle devresel raporlama sistemleri hakkında yazılan bu makalede öncelikle söz konusu raporlama sisteminin genel özellikleri irdelenmiş, ardından Sözleşme yürürlüğe girdiğinden beri devresel raporlama sistemlerinin nasıl işlediği ve dönüştüğü ele alınmıştır. Bunun yanı sıra söz konusu değişim ve dönüşümün ulusal ve uluslararası alana nasıl yansıdığı da değerlendirilmiştir. Kurumsal ve insani kapasite, aktarım ve eğitim, envanter ve araştırma, politikalar, stratejiler, mevzuat, somut olmayan kültürel mirasın toplumdaki rolü ve yansıması, farkındalık arttırma, STK, grup ve birey katılımı ve uluslararası entegrasyon gibi sekiz tematik alan ve yirmi altı gösterge etrafında şekillenen yeni raporlama sisteminin işleyişi hakkında bilgi verilmiştir. Yeni uygulanmaya başlanan devresel raporlama sisteminin eski sistemden farklarından biri de rapor teslimlerinin bölgesel olmasıdır. Yeni sisteme göre hazırlanan ilk raporlar 2020 yılında Latin Amerika ve Karayipler bölgesine ait devletlerce teslim edilmiştir. Ardından 2021 Aralık'ta Türkiye'nin de bulunduğu Avrupa grubu raporlarını teslim etmiştir. Bölgesel olarak teslim edilen raporların uluslararası iş birlikleri açısından da verimli olması beklenmektedir. Tüm bunların ayrıntılı olarak tartışıldığı makalede ayrıca bu sistemin bütünsel koruma yaklaşımları ve Birleşmiş Milletler 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri'yle ilişkisi gündeme getirilmiştir. Anahtar Kelimeler Somut olmayan kültürel miras, UNESCO, devresel raporlar, kültürel miras, yaşayan miras.
Economic Botany, Jun 1, 2013
ABSTRACT Acute gastrointestinal illness is a common, life-threatening complication for rural vill... more ABSTRACT Acute gastrointestinal illness is a common, life-threatening complication for rural villagers in developing countries such as Turkey. Our study identifies and describes the classification schemes surrounding acute gastrointestinal illness, or diarrhea, and its folk treatments among Central Anatolian villagers. We conducted informal small group interviews with rural Turkish villagers in the spring of 2009, using scenarios, recall, free-listing and ranked saliency techniques to amass information on knowledge and beliefs about diarrhea and its treatments. We also compared treatments from published ethnobotanical studies with eight of 44 plants still used today. Foods available in the home as well as nearby wild plants were used by 96% of villagers to treat diarrhea. Species in Rosaceae, Lamiaceae, and Asteraceae were used most frequently. Villagers blended folk and biomedical concepts to explain their preferences for botanical remedies and to explain the perceived treatment efficacy.
YENİ HÜMANİZM VE KIRILGAN MİRASLAR: KÜRESEL KÖYÜN YENİ SOYLU VAHŞİLERİ VE SOMUT OLMAYAN KÜLTÜREL MİRASIN KORUNMASI SÖZLEŞMESİ, 2018
ABSTRACT
Although globalization is a frequently used cliché concept dominates many areas of our ... more ABSTRACT
Although globalization is a frequently used cliché concept dominates many areas of our life day by day instead of losing its validity. It is therefore difficult to maintain a new discussion around this concept by avoiding clichés. The discourse of globalization, which has been debated from so many different perspectives so far, is less discussed than it deserves in cultural heritage issues. However, many challenges such as the cultural industry, cultural tourism, and migration under the influence of globalization are related to cultural heritage. For this reason, it is necessary to face again with this concept within the frame of the Convention on the Safeguarding of the Intangible Cultural Heritage (UNESCO, 2003). The Convention, which aims to safeguard the local on a global scale, has to consider the balance between implementation, evaluation, audit and governance mechanisms, and global perspectives. The Convention frequently emphasizes that heritage belonging to the community, group and in some cases individuals, and cannot be safeguarded without their active participation and contribution. Therefore, it is a human-centered balance that needs to be set up. However, it is difficult to sustain this balance in a highly globalized and fastened world. For this reason, in this article, the globalization approach of the 2003 Convention on the Safeguarding of Intangible Cultural Heritage and the meaning of globalization
ÖZET Kültür turizmi günümüzde öne çıkan kavramlar arasındadır. Turizmin bacasız bir sanayi kolu o... more ÖZET Kültür turizmi günümüzde öne çıkan kavramlar arasındadır. Turizmin bacasız bir sanayi kolu olduğu fikri yaygınlaştığından beri bu alana yönelen dikkat yoğunlaşmıştır. Ne var ki eski zamanların gittiği yerle geldiği yer arasında köprüler kuran seyyahlarının yerini bugün gittiği yeri bir tüketim nesnesine dönüştüren turistler almıştır. Günümüzde modern seyahat anlayışı eskisine göre oldukça farklılaşmıştır. Makalede öncelikli olarak çağdaş turizm anlayışının çıkmazları, çözüm odaklı bir yaklaşımla yeniden ele alınacaktır. Güneş-deniz kum üçgenine sıkıştırılmış Türk turizmini içinde bulunduğu buhrandan çıkartmak için özellikle halkbiliminin son dönem tartışmalarının odak olarak görülmesi önemlidir. Bu nedenle çözüm odaklı yaklaşımların merkezine öncelikle " somut olmayan kültürel miras " kavramı yerleştirilecektir. Ek olarak çağdaş turizm algısının mekânsal ve içsel tüketim alanlarının yeniden inşası sorunu, merkeze alınan bu kavramla ilişkilendirilerek çözüm önerileri getirilmiştir. Bunu yaparken de John Urry, George Ritzer'in kuramsal çözümlemelerinden faydalanılmıştır. ABSTRACT There appears a big difference between the voyagers of ancient times and the travellers of today. The concept of modern travelling is far more steps beyond from the voyagers that builds cultural bridges between civilizations. Today, the global concept of " modern " tourism sector's menthality focuses rather different from the ancient voyagers culture. Most of the developing countries perceives tourism as an industurial brunch. In fact, some of them canalize their investments to touristic areas and regard it as a life saver. So this clearly shows us that modern tourism concept existance depends on the triology of packing, marketing and consuming. This triology of modenization brougt new 1 Bu makale 25-26-27 Haziran 2009 tarihinde Ġstanbul " da gerçekleĢtirilen Uluslar Arası Kültürel ve Sanatsal Organizasyonlarda Geleneksel Kültürlerin Korunması ve Tanıtılması Açısından Sorunlar ve Çözüm Yolları Sempozyumu'nda sunulan " Turistik " Yöre " lerde Sunulan Hizmetin Somut Olmayan Kültürel Miras Bağlamında ZenginleĢtirilmesi ve Mekânları Tüketmek Üzerine " baĢlıklı, özeti ve tam metni basılmamıĢ bildiri metninin gözden geçirilmiĢ ve büyük bir kısmı değiĢtirilerek yeni bakıĢ açılarıyla geliĢtirilmiĢ biçiminden oluĢturulmuĢtur.
Selling Ice-cream to Eskimos: Can Communities Sustain without Sustainable Development Goals?
Since 1970’s the sustainable development has been an important subject for UNESCO. Several expert... more Since 1970’s the sustainable development has been an important subject for UNESCO. Several expert meetings and gatherings organized and declarations and reports written. The 2030 Agenda for Sustainable Development Goals, which foresees a paradigmatic shift in development strategies, has come onto the agenda of many different institutions. Although the concept of culture is weak within the development texts, for the first time, cultural studies have also been taken onto this agenda as the subject of interest. Therefore, it is significant to evaluate all actors in a manner interrelated with each other and to identify the gaps in the big picture with this holistic approach. However, after the establishing of the post-2015 Agenda for Sustainable Development, various sectors of UNESCO begun to deal with the issue in concerning with community participation, environmental sustainability, inclusive social cohesion and economic aspects of sustainable development. Especially for the 2003 Convention (Convention for the Safeguarding of the Intangible Cultural Heritage), sustainable development became essential. Among other interrelated aspects of sustainable development, environmental sustainability is the core of intangible cultural heritage. As it is stress in reports of UNESCO-ICH, environmental sustainability requires ensuring a stable climate, sustainably managing natural resources and protecting biodiversity. These in turn depend on improved scientific understanding and knowledge sharing about climate change, natural hazards, the space environment and natural resource limits. Strengthening resilience among vulnerable populations in the face of climate change and natural disasters is essential to limiting their human, social and economic costs. The abovementioned lines show us how environmental sustainability is important for intangible cultural heritage studies. We know that traditional knowledge, values and practices accumulated and renewed across generations as part of intangible cultural heritage have guided human societies in their interactions with the surrounding natural environment for millennia. As it is put forwarded in many researches today, the contribution of intangible cultural heritage to environmental sustainability is recognized in many fields such as biodiversity conservation, sustainable natural resource management and natural disaster preparedness and response. However, it is not always possible to align local knowledge with those set out in theory. Often local practices remain in the shadow of fancy theories especially concerning with the local traditional knowledge. In this context we will discuss modern theories of environmental sustainability, together with the problems arise in local practices. We will try to reveal contradictions between modern sustainable development discourses and local traditional knowledge with examples from the intangible cultural heritage lists.
Key words: intangible cultural heritage, 2030 sustainable development goals, environmental sustainability, UNESCO
SOKÜM Sözleşmesi Yönelimler Eğilimler ve Eleştiriler
The 2030 Agenda for Sustainable Development Goals generates a productive area of theoretical disc... more The 2030 Agenda for Sustainable Development Goals generates a productive area of theoretical discussion and a significant roadmap for the UNESCO conventions in the culture-related disciplines. This text, which foresees a paradigmatic shift in development strategies, has come onto the agenda of many different institutions. Although the concept of culture is weak within the development texts, for the first time, cultural studies have also been taken onto this agenda as the subject of interest. Therefore, it is significant to evaluate all actors in a manner interrelated with each other and to identify the gaps in the big picture with this integrative approach. Initially, this article discusses the historical background of the sustainable development issue and then critically evaluates the relationship with UNESCO's Convention for the Safeguarding of the Intangible Cultural Heritage, which has established a substantial theoretical basis for the safeguarding-centered theories of UNESCO's sustainable development strategies. Primarily, this article has studied the relationship within the historical development of sustainable development with the concept of cultural heritage, followed by the United Nations 2030 Sustainable Development Goals (SDG's) and intangible cultural heritage relations. Accordingly, the connection between sustainable development goals and the concept of cultural heritage has been questioned and subsequently, the relationship between the 2030 Agenda for Sustainable Development Goals of the United Nations and intangible cultural heritage has been discussed. The link between the goals, such as goal 4 (quality education for all) and goal 11 (sustainable cities and communities) and the fields of top priority and intangible cultural heritage have been examined with examples by considering ethical principles. Firstly, the adaptation process of the Convention with the sustainable development goals has been interpreted. On the other hand, the sustainable development goals have been evaluated together with the Convention's focus on ethical principles and participation. The relation between 1 Turkish version of this article has been published in Milli Folklor, 2017, year, 29, Number, 116, page 18-32
Within this period, 470 elements have been inscribed on the international lists of intangible cul... more Within this period, 470 elements have been inscribed on the international lists of intangible cultural heritage and at the same time, States Parties to the Convention have submitted their periodic reports and national inventories have been formed. Researchers should study the text of the Convention critically with regard to the problems faced in national and international applications. We work to prepare a special issue titled " Studying Intangible Cultural Heritage Critically " for the Millî Folklor in its 120th issue to be published in December 2018. Our expectation is to see articles critically analyzing all national and international processes and mechanisms holistically based on the text of the 2003 Convention. Thus we aim to strengthen and intensify international expertise on intangible cultural heritage. Topics below may be helpful for those who would like to join the special issue as these topics have remained on the agenda in the applications of the Convention, international community and universities:
UNESCO’s Convention for the Safeguarding of the
Intangible Cultural Heritage entered into force i... more UNESCO’s Convention for the Safeguarding of the
Intangible Cultural Heritage entered into force in 2003,
which was ratified by 177 countries ever since. As of
2018, a total of 470 elements from 117 countries have
been inscribed on three separate lists, namely the
Representative List of the Intangible Cultural Heritage
of Humanity, the List of Intangible Cultural Heritage
in Need of Urgent Safeguarding, and the Register of
Good Safeguarding Practices. Although this Convention
entered into force well after the 1972 Convention
Concerning the Protection of the World Cultural and
Natural Heritage, it became as effective as the latter.
Furthermore, integrated approaches to safeguarding of
tangible and intangible cultural heritage have recently
stood out as an important topic. On the other hand,
safeguarding strategies for intangible cultural heritage
are different than those for tangible cultural heritage.
Thus, it has different areas of risk. There is an obvious need
for new safeguarding and awareness-raising activities
involving the integrated involvement of individuals
and the whole community with a multidisciplinary and
multi-stakeholder approach to protect the intangible
cultural heritage without decontextualization, freezing,
or turning it into a merchandise, a display item, or a
nostalgic item. The areas radically defined as “dark sides” in the title of this paper include overcommercialization,
decontextualization, over-nationalization,
touristification, museumification,devastation or
defunctionalization of cultural places, mistakes in
revitalization, attempts at freezing the intangible
cultural heritage, which is a living type of heritage, to
protect it, abuse of natural and environmental resources,
unrealistic aims and expectations, lack of interpersonal
dialogue, and attempted collaboration of many
organizations though it may not always be necessary.
Therefore, the above areas of risk referred to as “dark
sides” are evaluated based on the heritage elements
inscribed on the said lists, the way they are discussed
and addressed in the text of the Convention and in the
Operational Directives, the nomination files submitted
by countries to UNESCO, and the reports from the
organs evaluating the submitted files.
Key Words: Intangible Cultural Heritage, UNESCO,
Touristification, Overcommercialization,
Decontextualization, Nationalization, Authentication
Yemek için mi yaşamak yoksa yaşamak için mi yemek paradoksunu aşmaya çalışmak adeta insanlık tari... more Yemek için mi yaşamak yoksa yaşamak için mi yemek paradoksunu aşmaya çalışmak adeta insanlık tarihini yeni baştan ele almayı gerektirir. İnsanın bu dünyadaki varoluşu-nun temel dinamiklerinden olan beslenme edimi, yeme içme tarihini etkilediği kadar insanın medeniyet yaratma stratejilerini de etkilemiştir. Barthes'ın deyişiyle " Nedir yiye-cek dediğimiz şey? istatiksel açıdan ya da besin içeriği açısından çözümlemeye konu yapılan bir ürünler toplamı değil elbette yalnızca. Aynı zamanda bir iletişim sistemi, im-geler bütünü göreneklere, durumlara ve davranış biçimlerine ilişkin bir sözleşme gibi-dir aslında. Peki imge ve göstergenin katılımıyla kapsamı genişleyen beslenme gerçeği nasıl incelenmeli? " (Aktaran, Bober 13-14) Günümüzde araştırmacılar hala bu sorunun yanıtını arıyor. Aslında yemek tarihi araş-tırmacılarının belirttiği gibi yemek pişirmeye başlayabilmek, insanlık tarihi için tohumu saklayıp tarım yapmak kadar önemli bir beceri devrimidir. Çünkü insan, tohumu sakla-yıp ekmeyi ve o üründen aldığı tohumla yeniden ürün elde etmeyi öğrendiğinde bir anlamda dünya üzerindeki varoluşunu garanti altına almıştır. Ardından gelen pişirme devrimiyle ise yaşam çevrimi için önemli olan bir evrimi daha gerçekleştirmiştir. Bu ev-rimleşme süreciyle insan, yemeklerini uzun süre korumayı başararak kendini dünya üze-rinde daha güvenli bir alana kaydırmıştır. Böylece nihai hedefi bu dünyada zürriyetini devam ettirmek olan insan, temel ihtiyaçlarını karşılamak için coğrafi koşullarına, inanç biçimlerine ve birlikte yaşadığı toplumlara göre kültürel çeşitlilik alanları yaratmıştır. Bu kültürel çeşitlilik alanlarından biri de karşılıklı göç ve etkileşimlerle biçimlenmiş Romanya ve Türkiye ortak kültürüdür. Paylaştıkları ortak tarih, ortak coğrafya, karşılıklı göçler ve kültürel miras nedeniyle bu iki kültür birbiriyle iç içe geçen bir yeme içme alanı yaratmıştır. Bu bağlamda hem Romanya hem de Türkiye mutfaklarını yeme içme jeopolitiği ve stratejileri açısından karşılaştırdığımızda ortaya renkli ve bir o kadar da ahenkli sonuçlar çıkmıştır.
Özet: Armağan insan hayatında ilk zamanlardan beri bir iletişim aracıdır. Sunulduğu ilk dönemlerd... more Özet: Armağan insan hayatında ilk zamanlardan beri bir iletişim aracıdır. Sunulduğu ilk dönemlerden itibaren armağan ile kutsal arasında kurulan güçlü bağ halk yaşamının pek çok alanına da yansımıştır. Halk yaşamının bu başat öğesinin tarihi oldukça eskiye dayanır. Halk anlatılarının temelinde pek çok türe yansıdığı kabul edilen mitleri görmek mümkündür. Bu nedenle halk anlatılarındaki mitolojik ögeler, hediyeleşme olgusunu anlayabilmek için önemli hâle gelir. Bu çalışmada, masal, halk hikâyesi, destan gibi anlatı türlerinde hem mitik hem de mistik, bir anlamda erginleyici unsur olarak değerlendirilebilecek ‚hediyeleşme‛ motifleri çözümlenmiştir. Bu bağlamda Türk halk anlatısı geleneğinin, mitlerden ödünç alarak içinde taşıdığı hediyeleşmeye ait kodların özgün mitik / mistik yapısı değerlendirilmiştir. İncelenen anlatılarda, imgeler düzleminde dile getirilmiş toplumsal ve bireysel erginleme aşamalarına ilişkin veriler saptanmıştır. Bu verilerin, anlatıların içinde yaşatıldığı toplumun kültürel kodları ve imge dünyası dikkate alınarak değerlendirilmesi, hediyeleşme kültürünün ortaya çıkarılmasına yardım edecektir. Abstract: Presents have had a meaning as a communication tool in people's lives since the early days. From the early period there has been a strong bond between holiness and presents. This bond is the main reason to pay attention to the present-myth bond. When many consider that myths reflect themselves in many areas, the mythological elements in tales become important in understanding the phenomena of presents. In this study, efforts are made to explain the motives of presents as maturing myths and mystical elements in folk narratives. In this context, the specific construction of myths and mystical codes of presents that has been borrowed form Turkish folk narratives are unraveled. In the studied narrations, data has been gathered on the social and individual maturation stages that have been articulated on images. This will help to understand the emergence of the present culture in societies that these cultural codes are kept alive. Аннотация: Приношение это способ коммуникации с первых времжн человечества. Уже с тех времжн прочное взаимоотношение между приношением и посвещжнным повлияло на разное бытьж людей. Начало этого бытия уходит в далжкое прошлое. В фундаменте народных рассказов можно увидеть мифов которые стали предметом подражания многим видам в фольклоре. Исходя из этого можно понять значимость мифологических элементов в разрешении понятия ‚приношения‛. В этой статье рассматриваються 'приношения, подношения' как мифологические и мистические мотивы в народных перессказаниях как сказка, быль, поэма и т.д. которые могут быть предметом посвящения. Исходя из этого анализуруеться оригинальная мифологическая/мистическая структура кодов приношений заимствованных из мифов в культуре народных перессказов. В рассмотренных перессказах выявленны степени общественного и индивидуального ‚посвящения‛ на корпусе воображения. Эти данные выявленные из миров воображения и културных кодов
Gündelik hayatta giyilen kıyafetler zamanla işlevselliklerini yitirir ve nihayetinde birer müze n... more Gündelik hayatta giyilen kıyafetler zamanla işlevselliklerini yitirir ve nihayetinde birer müze nesnesine dönüşürler. Ancak müze nesnesine dönüşürken nasıl korundukları önemlidir. UNESCO Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi bu anlamda miras koruma yaklaşımlarını dönüştürmüştür. Miras koruma algısının değişmesi müzeciliğe de farklı bakış açıları getirilmesine neden olmuştur. ICOM 2007 yılında müzecilik tanımına somut olmayan kültürel mirası ekleyerek bu dönüşüme hız kazandırmıştır. ICOM'un 2004 yılında Seul'de gerçekleşen 21. Genel Kurulu'nda, somut olmayan kültürel mirasın müzelerde korunmasını teşvik eden bir yaklaşım sergilenir. Ardından da 2007 yılında ICOM müze tanımını günceller. Bu yeni tanıma göre müze " Toplumun ve onun gelişiminin hizmetinde olan, topluma açık, araştırma, eğitim ve eğlence amaçlarıyla insanlık ve çevresi hakkındaki somut ve somut olmayan kültür varlıklarını toplayan, koruyan, iletişimini yapan ve sergileyen, kâr amacı gütmeyen, sürekli kurumlardır " (ICOM, 2007). Bu tanımı somut ve somut olmayan kültürel mirası bütünsel bir yaklaşımla korumayı hedefler. Aynı zamanda bu yeni tanım müzelerdeki sergileme ve ziyaretçi yaklaşımlarını değiştirmiştir. Bu yeni yaklaşımlar aracılığıyla müzeler birer eğitim, aktarım ve bellek sürdürülebilirliğini meşrulaştırıcı bir misyon üstlenmiştir. Bu yeni müze algısı müzecileri bu iki unsuru müzede nasıl sergileyecekleri konusunda düşünmeye zorlamıştır. Bu bildiride ise UNESCO Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi temelinde geleneksel kıyafetlerin sergilenme biçimleri üzerinde durulmuştur. Ankara Somut Olmayan Kültürel Miras Müzesi'nde gerçekleştirilen geleneksel kıyafetlerle ilgili sergiler incelenmiş ve bu sergilerin oluşturulmalarının altındaki nedenler tartışılmıştır. Akademik ve teorik bir alt yapısı olan müzenin kültürü aşırı ticarileştirmeden ve yozlaştırmadan geleneksel kıyafetleri birer kostüme dönüştürme yöntemleri anlatılmıştır. Anahtar kelimeler: Ankara Somut Olmayan Kültürel Miras Müzesi, somut olmayan kültürel miras müzeciliği, geleneksel kıyafetler, yeniden canlandırma Abstract: Traditional daily life costumes lose their value due to the daily life practices of global world. And they automatically transform into a museum object to be stored and exhibited in the museums. Since
2030 Agenda for Sustainable Development generates a theoretical discussion floor and a roadmap r... more 2030 Agenda for Sustainable Development generates a theoretical discussion floor and a roadmap regarding UNESCO conventions in culture-related disciplines. This text, which foresees a paradigm shift in development strategies, has come to the agenda of many different institutions. Although the concept of culture is weak within the development texts, it has been the subject of cultural studies for the first time. Therefore, it is significant to value all actors interrelated and identify the gaps in the big picture. First of all this article discusses the historical background of the sustainable development issue and then evaluates the relationship with UNESCO's Convention on the Conservation of Intangible Cultural Heritage critically, which has established a substantial theoretical basis for the safeguarding-centered theories of heritage studies. The concern of this article is the historical development of sustainable development regarding the concept of cultural heritage, followed by United Nations 2030 Sustainable Development Goals (SKH) and intangible cultural heritage relations. Accordingly, the connection between sustainable development and the concept of cultural heritage questioned, and subsequently, * Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Halk Bilimi Bölümü, Ankara/Türkiye, [email protected]
Today, it has been recognized by many tourism companies that the
imprisonments of tourism in a cu... more Today, it has been recognized by many tourism companies that the
imprisonments of tourism in a culture of sea, sand and sun have
come to an impasse. Turkey which was know as a "modest and
small paradise of cultural tourism", after the 1990's it has started
to be perceived as a "cheap tourist paradise". The tourists that are
being fed with artificial traditional food in so called five-star hotels, in fact, are being starved culturally. As a result of this, many areas in
Turkey that should have been prioritized as cultural tourism areas,
have fallen into crisis. Thus, the wrong tourism policies have managed
to standardize the "uniqueness" and "authenticity" of these
places at a very high speed.
Nevşehir which has the potential to be a capital of tourism has also
been affected by this situation. The cultural heritage of Nevşehir has
an authentic potential which can be effectively utilized in terms of
cultural tourism. Over a period of time, the concept of cultural heritage
has been transformed to an "intangible cultural heritage".
UNESCO which has excluded the concept of Intangible Cultural Heritage
from its Convention Concerning the Protection of the Worlds
Cultural and Natural Heritage in 1972 has paid a great attention
to it in 2003 by developing the Convention for the Safeguarding
of the Intangible Cultural Heritage 2003. The Convention defines the "intangible cultural heritage" as the practices, representations,
expressions, knowledge, skills - as well as the instruments, objects,
artifacts and cultural spaces associated therewith - that communities,
groups and, in some cases, individuals recognize as part of their
cultural heritage. This intangible cultural heritage, transmitted from
generation to generation is constantly recreated by communities
and groups in response to their environment, their interaction with
nature and their history, and provides them with a sense of identity
and continuity, thus promoting respect for cultural diversity and human
creativity. Within the framework of this definition, the concept
of "cultural animation" and "applied folklore sciences" has emerged
as an integrating and important of elements of cultural heritage
and cultural tourism.
This paper focuses on the importance of integration of the concept
of tourism and Intangible Cultural Heritage in Nevşehir area. Therefore,
studies will be carried out to investigate the Intangible Cultural
Heritage of Nevşehir and the data gathered will be analyzed to
develop concrete proposals. Additionally, the research will prioritize
to discussing and presenting practical and workable examples of forming
effective cultural animations making use of the applied folklore
sciences.
Key Words: Fairy Chimneys, Cultural Tourism, Applied Folklore,
Cultural Animation.
Nasreddin Hodja Anecdotes and Wisdom in Collective Unconscious
In this article, Nasreddin Hodja a... more Nasreddin Hodja Anecdotes and Wisdom in Collective Unconscious
In this article, Nasreddin Hodja anecdotes are examined as texts which interpret and produce the wisdom peculiar to Hodja through humor. The understanding of wisdom in the anecdotes is analyzed in regard to its continuity over time, and in relation to the concept of collective unconscious. Furthermore, Hodjas anecdotes are compared to the koan of Zen masters, which is a genre of humorous wise anecdotes. In this way, it is seen that the search for wisdom through humor is widespread in most cultures. As a result, it is demonstratedthat the wisdom of Nasreddin Hodja anecdotes takes an important place in collective unconscious, and thus gains a universal character.
Key Words: Nasreddin Hodja Anecdotes, Zen Koans, Collective Unconscious, Wisdom.
ÖZ Tarihte yaşadığı varsayılan ancak daha sonra efsaneleştirilen pek çok veli-kahraman vardır. Bu... more ÖZ Tarihte yaşadığı varsayılan ancak daha sonra efsaneleştirilen pek çok veli-kahraman vardır. Bu şahsiyetlerin öz yaşam öyküleri ve eserleri araştırmacılar tarafından tartışılan konular arasındadır. Menakıpnamelerde, velilerin tarihî belgelere dayanan yaşam hikâyeleri ile yaşadıkları dönemden çok sonra müritleri tarafından büyük kısmı halktan derlenerek yazıya aktarıldıkları belirtilen hikâyeler birbirine karışır. Eserlerin kendilerine ait olup olmadığı da incelenecek konuların başındadır. Sözlü kültürden geldiği anlaşılan unsurlarsa kimi zaman bu tartışmaların arasına alınmamış ya da görmez-den gelinmiştir. Oysa sözlü kültürden derlendiği açıkça ifade edilen bu metinlerde, kültürün ürettiği kahraman olgusunu ve kahramanın geçirdiği dönüşüm evrelerini dönemin sosyal, siyasal ve kültürel iktidar alanlarını dikkate alarak takip etmek olasıdır. Hoca Ahmed Yesevi de bu bağlamda ele alına-bilecek bir velidir. 12. yüzyılda yaşadığı varsayılan ve kendisine ait olup olmadıkları bile tartışılan, yazıya geçirilme tarihleri bilinmeyen ''Hikmet''leri üzerinden Ahmed Yesevi'yi anlamlandırmak güçtür. Öte yandan ölümünden çok sonra kendisinin Yesevi'nin müridi olduğunu söyleyen Hazînî'nin derlediği Cevâhirü'l-Ebrâr min Emvâc-ı Bihâr adlı eserde Yesevi'nin menkıbevi hayatı ile kerametlerine yer verilir ve bu eser sözlü kültür ürünlerini içinde barındırır. Yesevi'nin anne ve babasının Hızır tara-fından bir araya getirilmesi, kendisinden 400 yıl önce doğumunun Hz. Muhammed'e müjdelenmesi, yaşamı boyunca Hızır'ın irşad edici bir rehber olarak yanında yer alması, don değiştirebilme yeteneği, Karaçuk Dağı'nı yok ederek ad alması, Hz. Muhammed'e öykünerek onun öldüğü yaşta-altmış üç yaşında-yer altındaki çilehanesinde yaşamaya devam etmesi gibi mitik bir kahramanın yolculuğunu ve erginleme aşamalarını hatırlatan ögeler onun menkıbevi yaşamının olağanüstü kahramanın yol-culuğu bağlamında çözümlenmesine olanak vermektedir. Yesevi olağanüstü bir kahraman olmasının yanı sıra dönemindeki siyasal dönüşümlerin ve göçebe ve yerleşik yaşamın kırılma noktalarının da odağında bir isimdir. Ölümünden çok sonra bile merkezî otorite ve iktidarla ilişkilendirilen hikâyeleri söz konusu olağanüstü yolculuğunun yanında çözümlenmesi gereken bir unsur olarak karşımıza çıkar. Örneğin ölümünden 200 yıl sonra Timur tarafından inşa ettirildiği söylenen Kazakistan'daki türbesi her dönemde bir iktidar ve cazibe merkezî olarak görülmüştür. Bu nedenle makalede Ahmed Yesevi'nin menkıbevi yaşamı, yazıldığı dönemin iktidar anlayışını ve patronajını da hissettiren bir metin olan Cevâhirü'l-Ebrâr min Emvâc-ı Bihâr ve kendisine atfedilen Hikmet'lerden faydalanılarak çözümlenmiş ve Yesevi'nin bir kahraman olarak geçirdiği aşamalara dikkat çekilmiştir. Anahtar Kelimeler Ahmed Yesevi, kahramanın yolculuğu, patronaj, Şamanizm, menakıpname, Hızır ABSTRACT There are many saint-hero characters which were assumed to have lived historically but later made in some way legendary. The biographies of these characters and their works are one of the question of debates among researchers. Biographies based on historical documents and life stories narrated in hagiographies which are said to have been written following the compilation by disciples, made particularly from folk long after these characters' death intermingle. Besides, one of the primary topics of research is whether these works belong to these characters or not. In fact, factors that have been ignored to have roots in oral culture sometimes haven't been included even in these discussions. It is possible to follow the hero phenomenon generated by oral culture and traces of transformation phases experienced by hero in these texts which were clearly referred to have been compiled from oral culture considering the grounds of social, political and cultural power of the period. Khoja Ahmed Yasawi is one of the saints to be discussed in this context. It is difficult to make sense of Ahmed Yasawi who is believed to have lived in 12 th century on the basis of his " Hikmets " which are controversial in terms * Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Halk Bilimi Bölümü Öğretim Üyesi, Ankara/Türkiye,
Seyahat etmek, değişik kültürleri görmek ve yolculuk yapmak günümüz insanı için son derece önemli... more Seyahat etmek, değişik kültürleri görmek ve yolculuk yapmak günümüz insanı için son derece önemlidir. Ancak insanın seyahate karşı bu vazgeçilemez ilgisi günümüzde küreselleşmenin de etkisiyle tek tipleşmiş ve sıradanlaşmıştır. Turizm anlayışının deniz-güneş-kum sacayağına hapsedilmişliğinin bir açmaz olduğu pek çok turizmci tarafından fark edilmiştir. İlk etapta küçük ve mütevazı bir " kültür turizmi cenneti " olarak anılan Türkiye, 1990'lardan sonra " ucuz tatil cenneti " olarak algılanmaya başlamıştır. Turistler fiziksel olarak, sözde beş yıldızlı otellerde, sahte geleneksel yemeklerle donatılmış açık büfelerde ağırlanırken, kültürel anlamda âdeta aç bırakılmışlardır. Bu durum kültür turizmi ile ön plana çıkabilecek diğer pek çok turizm bölgesini de bir buhrana sürüklemiştir. Böylece, yürütülen çarpık turizm politikaları " özgün " ve " biricik " olanı da hızla tek tipleştirmiştir. Turistin olduğu her yerde gerçeğinden uzaklaştırılmış adeta bir simülasyona dönüştürülmüş, sahteleştirilmiş ürünlerle karşılaşmak mümkün hale gelmiştir. Oysaki turizm tüm dünyada yükselen bir değer olarak karşımıza çıkmakta ve bacasız sanayi olarak değerlendirilmektedir. Faruk Pekin, Çözüm: Kültür Turizmi adlı yapıtında turizm ihracatının gelişmişlik düzeyiyle doğru orantılı olarak dünyanın ticari hizmet ihracatının %30 ila %45 arasında olduğunu söyler. Ayrıca dünyada 80 ülkenin turizmden yılda bir 1 milyar dolardan fazla gelir elde ettiğini ve turizmin sektör olarak dünya çapında 75 milyon insana istihdam alanı yarattığını (37) ekler. Bu veriler turizmin yalnızca pazar payını gözler önüne sermekle kalmaz aynı zamanda bu konunun çarpık turizm anlayışıyla ele alınmayacak kadar ciddi olduğunun da altını çizer. Bir kültür turizmi başkenti olabilecek niteliklere sahip Nevşehir bölgesinin de bu durumdan nasibini aldığı söylenebilir. Oysaki bölgenin sahip olduğu kültürel miras, kültür turizmi bağlamında etkin ve özgün bir biçimde kullanılabilecek potansiyeldedir. Tarih boyunca 20'yi aşkın medeniyetin merkezi olmuş, 1985 yılında Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesi'ne alınmış bu bölge 1 Gazi Üniversitesi Türk Halkbilimi Öğretim Üyesi
Uploads
Papers by Prof. Dr. Evrim Ölçer Özünel
Although globalization is a frequently used cliché concept dominates many areas of our life day by day instead of losing its validity. It is therefore difficult to maintain a new discussion around this concept by avoiding clichés. The discourse of globalization, which has been debated from so many different perspectives so far, is less discussed than it deserves in cultural heritage issues. However, many challenges such as the cultural industry, cultural tourism, and migration under the influence of globalization are related to cultural heritage. For this reason, it is necessary to face again with this concept within the frame of the Convention on the Safeguarding of the Intangible Cultural Heritage (UNESCO, 2003). The Convention, which aims to safeguard the local on a global scale, has to consider the balance between implementation, evaluation, audit and governance mechanisms, and global perspectives. The Convention frequently emphasizes that heritage belonging to the community, group and in some cases individuals, and cannot be safeguarded without their active participation and contribution. Therefore, it is a human-centered balance that needs to be set up. However, it is difficult to sustain this balance in a highly globalized and fastened world. For this reason, in this article, the globalization approach of the 2003 Convention on the Safeguarding of Intangible Cultural Heritage and the meaning of globalization
Key words: intangible cultural heritage, 2030 sustainable development goals, environmental sustainability, UNESCO
Intangible Cultural Heritage entered into force in 2003,
which was ratified by 177 countries ever since. As of
2018, a total of 470 elements from 117 countries have
been inscribed on three separate lists, namely the
Representative List of the Intangible Cultural Heritage
of Humanity, the List of Intangible Cultural Heritage
in Need of Urgent Safeguarding, and the Register of
Good Safeguarding Practices. Although this Convention
entered into force well after the 1972 Convention
Concerning the Protection of the World Cultural and
Natural Heritage, it became as effective as the latter.
Furthermore, integrated approaches to safeguarding of
tangible and intangible cultural heritage have recently
stood out as an important topic. On the other hand,
safeguarding strategies for intangible cultural heritage
are different than those for tangible cultural heritage.
Thus, it has different areas of risk. There is an obvious need
for new safeguarding and awareness-raising activities
involving the integrated involvement of individuals
and the whole community with a multidisciplinary and
multi-stakeholder approach to protect the intangible
cultural heritage without decontextualization, freezing,
or turning it into a merchandise, a display item, or a
nostalgic item. The areas radically defined as “dark sides” in the title of this paper include overcommercialization,
decontextualization, over-nationalization,
touristification, museumification,devastation or
defunctionalization of cultural places, mistakes in
revitalization, attempts at freezing the intangible
cultural heritage, which is a living type of heritage, to
protect it, abuse of natural and environmental resources,
unrealistic aims and expectations, lack of interpersonal
dialogue, and attempted collaboration of many
organizations though it may not always be necessary.
Therefore, the above areas of risk referred to as “dark
sides” are evaluated based on the heritage elements
inscribed on the said lists, the way they are discussed
and addressed in the text of the Convention and in the
Operational Directives, the nomination files submitted
by countries to UNESCO, and the reports from the
organs evaluating the submitted files.
Key Words: Intangible Cultural Heritage, UNESCO,
Touristification, Overcommercialization,
Decontextualization, Nationalization, Authentication
imprisonments of tourism in a culture of sea, sand and sun have
come to an impasse. Turkey which was know as a "modest and
small paradise of cultural tourism", after the 1990's it has started
to be perceived as a "cheap tourist paradise". The tourists that are
being fed with artificial traditional food in so called five-star hotels, in fact, are being starved culturally. As a result of this, many areas in
Turkey that should have been prioritized as cultural tourism areas,
have fallen into crisis. Thus, the wrong tourism policies have managed
to standardize the "uniqueness" and "authenticity" of these
places at a very high speed.
Nevşehir which has the potential to be a capital of tourism has also
been affected by this situation. The cultural heritage of Nevşehir has
an authentic potential which can be effectively utilized in terms of
cultural tourism. Over a period of time, the concept of cultural heritage
has been transformed to an "intangible cultural heritage".
UNESCO which has excluded the concept of Intangible Cultural Heritage
from its Convention Concerning the Protection of the Worlds
Cultural and Natural Heritage in 1972 has paid a great attention
to it in 2003 by developing the Convention for the Safeguarding
of the Intangible Cultural Heritage 2003. The Convention defines the "intangible cultural heritage" as the practices, representations,
expressions, knowledge, skills - as well as the instruments, objects,
artifacts and cultural spaces associated therewith - that communities,
groups and, in some cases, individuals recognize as part of their
cultural heritage. This intangible cultural heritage, transmitted from
generation to generation is constantly recreated by communities
and groups in response to their environment, their interaction with
nature and their history, and provides them with a sense of identity
and continuity, thus promoting respect for cultural diversity and human
creativity. Within the framework of this definition, the concept
of "cultural animation" and "applied folklore sciences" has emerged
as an integrating and important of elements of cultural heritage
and cultural tourism.
This paper focuses on the importance of integration of the concept
of tourism and Intangible Cultural Heritage in Nevşehir area. Therefore,
studies will be carried out to investigate the Intangible Cultural
Heritage of Nevşehir and the data gathered will be analyzed to
develop concrete proposals. Additionally, the research will prioritize
to discussing and presenting practical and workable examples of forming
effective cultural animations making use of the applied folklore
sciences.
Key Words: Fairy Chimneys, Cultural Tourism, Applied Folklore,
Cultural Animation.
In this article, Nasreddin Hodja anecdotes are examined as texts which interpret and produce the wisdom peculiar to Hodja through humor. The understanding of wisdom in the anecdotes is analyzed in regard to its continuity over time, and in relation to the concept of collective unconscious. Furthermore, Hodjas anecdotes are compared to the koan of Zen masters, which is a genre of humorous wise anecdotes. In this way, it is seen that the search for wisdom through humor is widespread in most cultures. As a result, it is demonstratedthat the wisdom of Nasreddin Hodja anecdotes takes an important place in collective unconscious, and thus gains a universal character.
Key Words: Nasreddin Hodja Anecdotes, Zen Koans, Collective Unconscious, Wisdom.
Although globalization is a frequently used cliché concept dominates many areas of our life day by day instead of losing its validity. It is therefore difficult to maintain a new discussion around this concept by avoiding clichés. The discourse of globalization, which has been debated from so many different perspectives so far, is less discussed than it deserves in cultural heritage issues. However, many challenges such as the cultural industry, cultural tourism, and migration under the influence of globalization are related to cultural heritage. For this reason, it is necessary to face again with this concept within the frame of the Convention on the Safeguarding of the Intangible Cultural Heritage (UNESCO, 2003). The Convention, which aims to safeguard the local on a global scale, has to consider the balance between implementation, evaluation, audit and governance mechanisms, and global perspectives. The Convention frequently emphasizes that heritage belonging to the community, group and in some cases individuals, and cannot be safeguarded without their active participation and contribution. Therefore, it is a human-centered balance that needs to be set up. However, it is difficult to sustain this balance in a highly globalized and fastened world. For this reason, in this article, the globalization approach of the 2003 Convention on the Safeguarding of Intangible Cultural Heritage and the meaning of globalization
Key words: intangible cultural heritage, 2030 sustainable development goals, environmental sustainability, UNESCO
Intangible Cultural Heritage entered into force in 2003,
which was ratified by 177 countries ever since. As of
2018, a total of 470 elements from 117 countries have
been inscribed on three separate lists, namely the
Representative List of the Intangible Cultural Heritage
of Humanity, the List of Intangible Cultural Heritage
in Need of Urgent Safeguarding, and the Register of
Good Safeguarding Practices. Although this Convention
entered into force well after the 1972 Convention
Concerning the Protection of the World Cultural and
Natural Heritage, it became as effective as the latter.
Furthermore, integrated approaches to safeguarding of
tangible and intangible cultural heritage have recently
stood out as an important topic. On the other hand,
safeguarding strategies for intangible cultural heritage
are different than those for tangible cultural heritage.
Thus, it has different areas of risk. There is an obvious need
for new safeguarding and awareness-raising activities
involving the integrated involvement of individuals
and the whole community with a multidisciplinary and
multi-stakeholder approach to protect the intangible
cultural heritage without decontextualization, freezing,
or turning it into a merchandise, a display item, or a
nostalgic item. The areas radically defined as “dark sides” in the title of this paper include overcommercialization,
decontextualization, over-nationalization,
touristification, museumification,devastation or
defunctionalization of cultural places, mistakes in
revitalization, attempts at freezing the intangible
cultural heritage, which is a living type of heritage, to
protect it, abuse of natural and environmental resources,
unrealistic aims and expectations, lack of interpersonal
dialogue, and attempted collaboration of many
organizations though it may not always be necessary.
Therefore, the above areas of risk referred to as “dark
sides” are evaluated based on the heritage elements
inscribed on the said lists, the way they are discussed
and addressed in the text of the Convention and in the
Operational Directives, the nomination files submitted
by countries to UNESCO, and the reports from the
organs evaluating the submitted files.
Key Words: Intangible Cultural Heritage, UNESCO,
Touristification, Overcommercialization,
Decontextualization, Nationalization, Authentication
imprisonments of tourism in a culture of sea, sand and sun have
come to an impasse. Turkey which was know as a "modest and
small paradise of cultural tourism", after the 1990's it has started
to be perceived as a "cheap tourist paradise". The tourists that are
being fed with artificial traditional food in so called five-star hotels, in fact, are being starved culturally. As a result of this, many areas in
Turkey that should have been prioritized as cultural tourism areas,
have fallen into crisis. Thus, the wrong tourism policies have managed
to standardize the "uniqueness" and "authenticity" of these
places at a very high speed.
Nevşehir which has the potential to be a capital of tourism has also
been affected by this situation. The cultural heritage of Nevşehir has
an authentic potential which can be effectively utilized in terms of
cultural tourism. Over a period of time, the concept of cultural heritage
has been transformed to an "intangible cultural heritage".
UNESCO which has excluded the concept of Intangible Cultural Heritage
from its Convention Concerning the Protection of the Worlds
Cultural and Natural Heritage in 1972 has paid a great attention
to it in 2003 by developing the Convention for the Safeguarding
of the Intangible Cultural Heritage 2003. The Convention defines the "intangible cultural heritage" as the practices, representations,
expressions, knowledge, skills - as well as the instruments, objects,
artifacts and cultural spaces associated therewith - that communities,
groups and, in some cases, individuals recognize as part of their
cultural heritage. This intangible cultural heritage, transmitted from
generation to generation is constantly recreated by communities
and groups in response to their environment, their interaction with
nature and their history, and provides them with a sense of identity
and continuity, thus promoting respect for cultural diversity and human
creativity. Within the framework of this definition, the concept
of "cultural animation" and "applied folklore sciences" has emerged
as an integrating and important of elements of cultural heritage
and cultural tourism.
This paper focuses on the importance of integration of the concept
of tourism and Intangible Cultural Heritage in Nevşehir area. Therefore,
studies will be carried out to investigate the Intangible Cultural
Heritage of Nevşehir and the data gathered will be analyzed to
develop concrete proposals. Additionally, the research will prioritize
to discussing and presenting practical and workable examples of forming
effective cultural animations making use of the applied folklore
sciences.
Key Words: Fairy Chimneys, Cultural Tourism, Applied Folklore,
Cultural Animation.
In this article, Nasreddin Hodja anecdotes are examined as texts which interpret and produce the wisdom peculiar to Hodja through humor. The understanding of wisdom in the anecdotes is analyzed in regard to its continuity over time, and in relation to the concept of collective unconscious. Furthermore, Hodjas anecdotes are compared to the koan of Zen masters, which is a genre of humorous wise anecdotes. In this way, it is seen that the search for wisdom through humor is widespread in most cultures. As a result, it is demonstratedthat the wisdom of Nasreddin Hodja anecdotes takes an important place in collective unconscious, and thus gains a universal character.
Key Words: Nasreddin Hodja Anecdotes, Zen Koans, Collective Unconscious, Wisdom.