BEN KİMİM...
İbrahim Selman COŞGUN
Hazırlayanlar:
Adem KOÇ - Burcu COŞGUN
BEN KİMİM...
İbrahim Selman COŞGUN
Kitapta bulunan 120 şiiri bazı imla ve noktalama
eksikliklerini düzeltmek dışında hiçbir şekilde
müdahaleye maruz bırakılmadan yayımlanmıştır.
Bu kitaptaki şiirlerin tüm hakları İbrahim Selman
Coşgun’un yasal varisine aittir. Her türlü yolla
kopyalanması ve çoğaltılması ve dağıtılması
kesinlikle yasaktır. Kaynak gösterilerek alıntı
yapılabilir.
Hazırlayanlar
Adem KOÇ - Burcu COŞGUN
Görsel Tasarım
Burcu COŞGUN
ISBN
978-605-62004-0-3
Baskı
Sistem Ofset Basım Yayın San. ve Tic. Ltd. Şti
Strazburg Caddesi No : 7/A Sıhhiye - ANKARA
Tel: 0 (312) 229 18 81 - 231 32 57
1. Basım, 1000 adet, Mart 2011
www.selmancoskun.com
[email protected]
BEN KİMİM...
İbrahim Selman COŞGUN
Hazırlayanlar:
Adem KOÇ - Burcu COŞGUN
İÇİNDEKİLER
Sunuş
6-8
56
Çelişki
Ön Söz
9-13
57
Gece Yarısı Dostluğu
Âşık Demli ve Oğlu Ali Said Coşgun 14-25
58
Davet
İlk Şiir
28
59
Yalnızlıkla Sohbet
Arayış
29
60
Süheyla’ya
143. Gün
30
61
Tavşanın Gözü
Ümit
31
62
01 Kasım 1982
22 Aralık 1976
32
63
Eski Zaman Sevdaları
03 Mart 1977
33
64
Bencillik
Sen
34
65
12 Ocak 1983
Zamansız Ölüm
35
66
Dilekçe I
Çaresizlik
36
67
Bir Şey Var
Yokluk
37
68
Yardım
Yanımdasın Ya!
38
69
28 Mart 1983
29 Aralık 1980
39
70
16 Nisan 1983
Hüsran
40
71
12 Haziran 1983
Kuyu
41
72
Zararsız Deli
Ölüme Dair
42
73
Öğretmenler Günü
Doğum Günü
43
74
Anlamaya Başlamak
Düşünebilmek
44
75
Başucumdaki Korku
Irgarın Akşamı
45
76
Yaş Otuzyedi
Çaresizlik Şiiri
46
77
İmdat
24 Ocak 1982
47
78
Korunmak İsteyenler
Doğum Günü
48
79
29 Temmuz 1991
Şiirin Ustasına
49
80
29 Temmuz 1991
03 Nisan 1982
50
81
12 Haziran 1983
Sıkıntı
51
82-84 Yolculuk
Belirsizlik
52
85
Son Yağış
53
86-87 Nevzat Coşgun’a
Pazarlık
54
88-89 Karabayram
Tek Dost
55
90
Kaderi Kim Çizer
Çocuklar
Alaturka
91
128
5 Aralık Yaprağı
Akşam Üstü Hayalleri
92-93
129
Çocuklarım
Gönül Bahçesi
94
130-131 Sevginin Gücü
Dilekçe II
95
132
Arz-u Hal
Vasiyet
96
133
Zorunlu Karar
18 Nisan 1994
97
134
17 Haziran 2007
Hayat Bir Uğraşıdır
98
135
Son Talep
Denemek Gerek
99
136-137 Özür Dilerim
Toprak
100
138-139 Türküler
Zorunlu Veda
101
140-141 Türküler (Koşma)
20 Aralık 1995
102
142
Yaz Kelebeği
19 Ocak 1993
103
143
Dilekçe
Ne Çıkar !
104
144-145 Güneydoğu Çocuklarına
İkinci Dünya
105
146
Çocuklarıma, Arkadaşlarıma
Yeni Yıla Girerken
106
147
03 Kasım 2007
Cemal’e
107
148
Muhasebe
Süheyla’ya
108
149
09 Haziran 2008
Nasihat
109
150
İnsanlık
Eleştiri ve Özeleştiri 110-111
151
05 Ağustos 2008
En Zor An
112
152
Çocuklar
Ülkemin İnsanı 113-115
153
Muhasebe
Benim Doğduğum Yer 116-117
154
15 Kasım 2008
Sayime’ye
118
155
Savaş Türküleri
Kim Duyar
119
156
17 Mart 2009
22 Ekim 2006
120
157-158 Çocukluk Gençlik Olgunluk I.
Bayramlar
121
159
Çocukluk Gençlik Olgunluk II.
Ata’ya Şikayet 122-123
160
Ramazan Ayı
Çıkar
124
161
Ömrüm
25 Kasım 2006
125
162
23 Nisan 2010
Ben Kimim
126
163-165 Çocukluk, Gençlik Orta Yaşlılık
Papatya
127
166-167 Özgeçmiş
BEN KİMİM...
SUNUŞ
Bu kitabın düzenlemesi yapılırken, İ. Selman Coşgun’un şiirleri, gönlüne
göre yazmış olduğu sıralamaya dikkat edilmiş ve şiirlerde hiçbir müdahalede
bulunulmamıştır.
İ. Selman Coşgun 27 Kasım 1953 yılında Yozgat’ın Yerköy ilçesinde
doğdu. Memur bir ailenin en küçük çocuğuydu. Küçük yaşta babasının vefatı
ve ailenin maddi imkânsızlıkları nedeniyle kısa yoldan meslek sahibi olmak
için Tokat İlköğretmen Okulu’na girdi ve kazandı.
“Küçük yaşta öksüz kalmıştım
Ne olduğunu da anlayamamıştım
“Okumalısın” dediler bana
Okudum, öğrendim, başardım
Ailenin malumdu durumu
Kısa yoldan meslek sahibi olunmalıydı
Kazandım, başardım Yetmiş İkide öğretmendim”
Konya’nın Beyşehir ilçesi Çiçekler Köyü’ne ilkokul öğretmeni olarak
atandı. Daha sonra Gazi Eğitim Enstitüsü Müzik Öğretmenliği sınavlarına
girdi ve kazandı. 1977’de Gazi Eğitim Enstitüsü Müzik Bölümü’nü bitirdi.
İlk görev yeri Gökçeada Atatürk Öğretmen Lisesi (Çanakkale) oldu. 1980
yılında da Kütahya Kılıçarslan Anadolu Lisesi’ne atandı.
6
İbrahim Selman COŞGUN
18 Ekim 2010 tarihinde zamansız bir vedayla hakkın rahmetine kavuştu.
Bu şiir kitabını derlemek çok zor oldu benim için. Mürekkebinin aktığı
her bir cümle, yüreğine ektiği sevgi ve 58 senelik hayatını göz önüne getirip,
hem yazıp hem de o zaman diliminde yaşamak kolay olmadı.
İ. Selman Coşgun, yarım kalan sevgilerini, yaşanmamış çocukluğunu,
yalnızlığını; mesleğiyle ve öğrencileriyle bütünleştirip unuturken, kendi
dünyasındaki yansımalarını mısralara dökülüyor:
“İki dünya var bende
Herkesin bildiğini sandığı,
Fakat yanıldığı
Biri oldukça kalabalık, çok sesli,
Diğeri tek düşünceli tek nefesli”
Penceresinden giren kelebekten, Güneydoğu’daki çocuklara, dağdaki
papatyadan, asırlık ormanlara kadar içindeki insan sevgisini büyütüp besleyip,
müthiş bir lirizmi bizlere yaşatıyor:
“İnsanlık, Artvin’de dikenli tellere takılıp
Köylülerce taşlanarak öldürülen
Ayı yavrusuna üzülmektir
İnsanlık, ağlayan bir çocuğu güldürebilmektir.
İnsanlık asırlarda büyümeye çalışan ormanın
Cayır cayır yandığını görüp, gözyaşı dökmektir.”
Bir başka açıdan, Türkülerin dilini, halkın dilini yayıyor mısralarına.
Dadaloğlu’ndan, Pir Sultan Abdal’a, Karacaoğlan’dan, Mahsuni’ye götürüyor.
Duygu sağanağını imgeler halinde sıra sıra mısralarla çoğaltıp içimize
bırakıyor:
“Çoşgun der ki, hem ağladım, hem güldüm.
Bir ömrümü türkülerime gömdüm
Türkülerde parçalandım, bölündüm.
Bu nedenle beni yakar türküler.”
7
BEN KİMİM...
İ. Selman Coşgun’un eğitimciliğin yanında, yeri geldiğinde ebeveyn, yeri
geldiğinde dost olmuştur. Herkesin rahatlıkla kapısını çalıp, bütün sırlarını
paylaşıp omzunda ağlamış, gövdesine yaslanıp, gölgesinde dertlerine merhem
bulmuştur. Birçok insanı meslek sahibi etmiş, birçoğuna da rehberlik etmiştir.
Arkasında bıraktığı kocaman yüreklere el vermiş, hayatlarına bir şeyler
katmıştır. 58 yıllık hayatına aslında çok şey sığdırdı, hani derler ya “önemli
olan çok yaşamak değil, yaşadığın müddetçe çok şey yapabilmektir’’. Hayatta
insanın sadece gözlerini kapattığı zaman aklına gelen şeyler vardır. Aklından
hiç çıkartmadıkları ve bir de kalbinden çıkartamayacakları... O ne aklımızdan,
ne de kalbimizden çıkartamayacak derin izler bıraktı.
Evveliyatında Annemle Kütahya’da geçirdiğimiz süre zarfında,
paylaştığımız dostluklarda teselli ararken, yaşanan her olayda hayır vardır
dedik ve hayatta önüne geçemediğimiz tek şeyin kader olduğuna bir kez daha
inandık. “Kaybettiğin her şey başka bir surette geri döner.” (Hz. Mevlana) İ.
Selman Coşgun’da öyle olmasını isterdi.
“Ben ölürsem yasım tutulmasın
Tutulacak yasın, mezarımda yararı yok”
Annemin ikriyle bu şiir kitabını yakınlarımıza, öğrencilerine ve dostlarına
armağan etmeye karar verdik. Daha öncesinde Yrd. Doç. Dr. Adem Koç’la da
geçen sene babamın (dayımın) evinde bir aradayken şiirlerinin yayımlanması
üzerinde konuşmuş, üzerinde durmuştuk. Kısmet bugüneymiş.
Kapağı ne yapsam diye düşünürken kendi mısralarındaki gibi solmuş bir
fotoğraf geçti elime arkasını çevirdim… Her şey planlanmıştı sanki… Adem
Koç’un da destekleriyle birlikte ortak ve çok değerli bir çalışma çıktı ortaya.
Kendisine teşekkürlerimi sunuyorum.
Hayatımız berrak su gibidir, onu merak edenler üstüne eğilirse dibini
görebilirler. Ana düşünce diptedir. Her zaman belirli ama sakin durur.
Uzun lafın kısası ailem kadar, bugünlere gelmemde emeği ve hak sahibi
olan, babişkoma, sevgi, özlem ve şükranlarımı sunuyor, rahmetle anıyorum.
Bu kitabı İbrahim Selman Coşgun’un yüreğinin sesinden tüm sevenlerine
armağan ediyoruz.
8
B C
urcu
OŞGUN
İbrahim Selman COŞGUN
ÖN SÖZ
Elinizdeki bu kitap; Yozgat’ın Yerköy ilçesinde doğan, Âşık Demlî’nin
torunu ve Ali Said Coşgun’un oğlu, bu iki âşıktan ve doğduğu coğrafyanın
bereketli edebî muhitinden beslenen değerli müzik adamı ve öğretmen
İbrahim Selman Coşgun’un yaşamını, duygularını, yalnızlığını, en önemlisi
sevgisini aktardığı kara bir defterin kitaplaştırılmış şeklidir. Bu defterde
bulunan 120 şiiri bazı imla ve noktalama eksikliklerini düzeltmek dışında
hiçbir şekilde müdahaleye maruz bırakmadan yayımlıyoruz.
Tüm duygu coşkunluklarının yanında zaman zaman siyasi/ikri
düşüncelerini de aktardığı bazı dizeleri de toprağına ve insanına olan sevgisi,
bağlılığı, duyarlılığının yansımaları olduğundan hiçbir yargıya varmadan
aktarıyoruz.
Âşık Demlî (Hasan Coşgun, Deli Molla), âşıklık yönü çok güçlü olan
ve çevresince sayılan, sevilen biri olmakla birlikte Kurtuluş Savaşı’nda
askerlere verdiği hutbelerle, daha sonraki yıllarda görev yaptığı yerlerdeki
nasihatleriyle çok tanınan bir şahsiyettir. Bizim ve Selman Coşgun Beyin en
büyük arzularımızdan biri de Âşık Demlî’nin yaşarken not aldığı şiirlerini
topladığı defterini bulabilmek ve yayımlayabilmekti. Ancak bugüne kadar
yaptığımız araştırmalarda sonuca ulaşamadık. Siz değerli okuyucuların ve
araştırmacıların dikkatine sunuyoruz.
Ayrıca Ali Said Coşgun, bazı araştırmacılar tarafından babası Âşık
Demlî’den çok daha güçlü bir şairlik yönü bulunduğu vurgulansa da henüz
şiirleri bulunabilmiş ve de yayımlanabilmiş değildir. Tarafımızca hazırlanan
9
BEN KİMİM...
ve 2000 yılında Milli Folklor Dergisi’nin 47. sayısında yayımlanan “Âşık
Demlî ve Oğlu Ali Said Coşgun” adlı makaleden başka Ali Said Coşgun’un
şiirlerine ve hakkında yazılanlara bir iki çalışma dışında rastlayamıyoruz.
Kitabın sonraki başlığında bu makaleyi de okuyuculara sunuyoruz.
İbrahim Selman Coşgun, yaşadığı dönemde ön plana çıkmayı sevmeyen
mütevazı bir kişiliğe sahipti. Bu nedenle yaşadıklarının ve şiirlerinin
hayattayken yayımlanmasına da bu yüzden razı gelmemişti. Özellikle
ölümünün beklenmesini istemişti. İşte beklenen ve beklediği son kendisini
buldu. Selman Coşgun Hocamızın gönlünden dökülenleri sevenleriyle bir an
önce buluşturmak için kızı gibi sevdiği yeğeni Burcu Coşkun’la kolları sıvayıp
bu kitabı hazırlamaya çalıştık.
Yozgat, bulunduğu coğrafya itibariyle bozkır diye nitelendirilse de bu
diyar âşıklık geleneğimiz açısından son derece önemli edebî bir muhittir.
Hüznî, Nazî, Fennî, Zarî, Terkî, Derunî, Mehmet Nuri, Sıdkî gibi halk
şairlerinin divan ve divançeleri birçok araştırmacı tarafından incelenmiş ve
gün yüzüne çıkarılmıştır. Bu muhitin oluşumunda medreselerin, tekkelerin,
âşıklık geleneğin ve sözlü kültürün çok büyük etkisi olmuştur. Yozgat ilinin
merkeziyle birlikte Sorgun, Yerköy gibi ilçelerle birlikte köyleri de âşıklık
geleneği açısından önemlidir.
Bu yöredeki âşıkların bir kısmı medrese ve tekkelerin etkisiyle ya
da yeteneğinin olmamasıyla herhangi bir müzik aleti çalmadan âşıklık
geleneğini sürdürmektedirler. Âşık Demlî saza ve müziğe yönelmemiş, hatta
karşı çıkmıştır. Oğlu Ali Said Coşgun yanından hiç ayırmadığı ve zaman
zaman kavgalarda kullandığı kavalı çok iyi çalardı. İbrahim Selman Coşgun
ise Gazi Eğitim Enstitisü’nde aldığı müzik eğitimi nedeniyle başta ney, ud,
bağlama, piyano gibi birçok müzik aletini çalabilmekteydi. Bu yönüyle de
birçok talebe yetiştirmiştir. Müzik yönü çok kuvvetli olması ve türkülere
yeni bir nefes kazandırmak için yaptığı çoksesli düzenlemeleri dikkate değer
birkaç yönünden biridir. Türkülerin çalınırken de söylenirken de aslına uygun
olarak icra edilmesi onun gelenekçi yönlerinden biriydi.1 Bir ağıtın, oyun
havası olarak seslendirilmesi onu adeta çıldırtırdı. Çalışmalarında son derece
titizdi. En ufak bozuk bir sese tahammül edemezdi. Bu nedenle her yıl mayıs
ayında düzenlediği ve Kılıçarslan Lisesi Türk Halk Müziği Korusu’nun
seslendirdiği türküler binlerce kişinin ve öğrencinin ilham kaynağı olmuştur.
10
1.İbrahim Selman Coşgun’un müzik yönünün anlaşılması için bkz. Türkmen Uğur, Adar Çağhan, Ney’in
Akordu Bozuk, Kütahya: Kütahya Güzel Sanatlar Derneği Yayınları-2, 2010
İbrahim Selman COŞGUN
TRT repertuarından öyle türküler bulurdu ve öğrencilere seslendirirdi ki
dinleyenler şaşardı. Bu, kendisinin ve yetiştirdiği öğrencilerin azmiydi. Bu
şekilde birçok gönle halk müziği sevisini aşılamıştır.
Özellikle Dumlupınar Üniversitesi’nde 1997-2000 yılları arasında görev
yaptığımız sırada Selman Coşgun Hocamızla çok yakın görüşmelerimiz
olmuştu. Birçok defa korusunda, halk müziği ve halk oyunları yarışmalarında
bir ekip olarak bağlama çalma şansımız olmuştu. Yarışmaya gireceğimiz üç
türküyü bir yıl boyunca nota nota çalışırdık. Yine çalışmalarımızın birinde
ara verdik ve başka bir bağlamayı akort edecektik. Benden bağlamamla La
sesi vermemi istedi. Ben de aceleyle perdeye tam basamadan bir ses verdim.
Cevap: “O ne biçim La, lan!” Hepimiz gülmekten yerlerdeyiz.
Evet, çok titizdi. Ancak bu titizliği mesleğine olan saygısındandı. Kendi
şahsınaydı. Bu titizliği kimseyi kırmazdı. Sanatına gelecek en ufak bir olumsuz
eleştiriyi duymak istemediğinden hep çok çalışırdı ve çalıştırırdı. Bu nedenle
yetiştirdiği öğrencilerin başarısız olmak gibi bir durumu yoktu. Bu kadar
başarılı olmasına rağmen Kütahya’da halk müziği adına beklediği şahlanmayı
bulamaması onu son derece üzmekteydi. Kendi adına bilinmek istediğinden
değil, Kütahya’nın ön plana çıkan bir şehir olmasını istemesi nedeniyleydi.
Gökçeada’da başlayan ve Kütahya’da son bulan müzik yaşamı onun
binlerce öğrenci yetiştirmesine vesile oldu. Akademisyen Uğur Türkmen,
Neyzen Ahmet Yarlıgaş, Udî İsmail Hakkı Fencioğlu, Çiğdem Kırankaya
Gürdal, Murat Çiftkardeş gibi müziğe gönül veren birçok önemli şahsiyetin
beslendiği kaynaklardan biri de İbrahim Selman Coşgun’dur.
Evlilik yaşamı olmaması nedeniyle tüm sevgisini öğrencilerine ve
etrafındaki insanlara aktarmıştır. Zaman zaman yalnızlığını evindeki
kuşuyla (Recai), köpeğiyle, duvardaki resimle, odasına giren bir kelebekle,
dağda gezerken rastladığı bir papatyayla ve en önemlisi de kara defteriyle
paylaşmıştır. Çok seveninin olmasına rağmen akşam olup herkes evine
çekilince o da yalnızlığı yaşıyor ve bunu şiirlerinde sık sık dile getiriyordu.
Anlaşılmamaktan ya da yanlış anlaşılmaktan, insanların acımasızca
uygulamalarından, zamanın dönekliğinden, insanların ikiyüzlülüğünden,
riyadan, çocukların iyi yetiştirilmemesinden hep şikâyet ederdi. Bunları da
mısralarına dökerdi.
Klasik Türk Musikisi’ne çok ayrı bir zevki olmakla birlikte yetiştiği
toprağın özelliğinden ve dedesi Âşık Demlî ile babası Ali Said Coşgun’dan
11
BEN KİMİM...
12
beslenen şairlik damarından olacak halk edebiyatına ve şiire de merakı vardı.
Şiirlerinde yer yer halk kültürü unsurlarına rastlarız. Babadan kalma bahçeyi
belleyip karıklara ideler diken, sökün ayında Bedir Baba’ya sarı çiğdem
toplamaya giden, sapanıyla kuş avlayan ancak ilerleyen yıllarda bir kelebeği
kovalayamayan ve serçenin korkup uçmasından çekinen bir sevgi insanıdır.
Sevginin gücüne inanır ve sevgi onun için çok değerlidir. Şiirlerinin
çoğunda özellikle son yıllara doğru zamandan ve yalnızlıktan şikâyet etse de
her an ölümü beklese/istese de o kendini hep öğrencilerine, tabiata, hayvanlara
tam anlamıyla sevgiye adamıştır. Ülkesini, insanını ve doğayı çok sevmiştir.
Öldürülen köpeklere, tele takılan ayı yavrusuna, yanan ormanlara gözyaşı
döker. “İnsanlık”ın ne olduğunu tartışan dostlarına “sevmek” diye cevap verir.
Öğrencileri onun için tek yaşam kaynağıydı. Onlarla ağlar, onlarla sevinirdi.
Hiç gitmediği Güneydoğu’daki öğrencilere bile televizyondaki haberleri
görerek gözyaşlarıyla şiir yazar, onlarla dertleşirdi. Televizyondaki bir haberle
yüreği dağlanır. Doğduğu Yozgat topraklarının sert olması ile yüzünün
asık olmasını birleştirdiği gibi Güneydoğu’daki çetin coğrafyada yaşayan
çocukların da bir gün yüzlerinin güleceğine yürekten inanırdı. Öğrencileri
daha doğrusu çocuklar; onun için ümittir, geleceğe atılan bir tohumdur.
Emekliliği hiç düşünmedi. Zaman zaman bunu dile getirirdi. Mesleğini
icra ederken ölmeyi, “Zeki Müren gibi sahnede ölmeyi isterim.” derdi.
Şiirlerinde de bunu dile getirir, emeklilikle değil takdir-i ilahi ile görevinden
ayrılmayı isterdi.
15 Eylül 2007’de yazmış olduğu Türküler isimli koşması onun halk şiirine
ve müziğine olan sevgisini, beslendiği ustalara olan saygısını açıkça ortaya
koyar. Gönlünü yakan ve tarihe not düşen türküleri de Savaş Türküleri
şiirinde dile getirir.
Yaşadığı dönemin sıkıntılarını, ülkenin içinde olduğu durumu da zaman
zaman şiirlerinde dile getirir. Bazen bir Anadolu insanının saf düşüncesiyle
bazen aydın bir öğretmen edasıyla sorgular ve cevaplar bulmaya çalışır, çoğu
zaman da cevapsız bırakır.
Yalnızlık ve hastalıklar onu son yıllarında yıldırmıştır. Kendini “okyanus
ortasında küreksiz kalmış bir sandal”a benzetir. Hayatı akışına bırakıp yaşar,
günlük işler ona sıkıcı gelir ve kaçınılmaz sonunu bekler. Artık gençliğindeki
kuvvetinin kalmadığını, kimseye muhtaç olmak istemediğini, son yolculuğa
hazır olduğunu, bunun bir an önce gerçekleşmesini şiirlerinde dillendirir.
Özellikle yalnızlıktan usandığı, kapısının çalınmadığı anlarda yazdığı
İbrahim Selman COŞGUN
Dilekçe’lerinde son yıllarında hastalıkların da verdiği ıstırap nedeniyle
Allah’tan acısız ve çabuk bir ölüm ister. Yaşamının her anında taşıdığı gururu
ölürken de saklar ve kimseye muhtaç olmadan ölmek ister.
Ancak hepiniz aynı soruyu sorabilirsiniz: Bu kadar seveni olan bir öğretmen,
sevgi dolu bir yürek neden yalnızdı? Neden yalnızlık çekiyordu? Aslında
gelen gideni de yok değildi. Şiirlerinde yer yer söylediği gibi çocukluğunda
sırtına binen yükten dolayı bir güzeli sevmeyi öğrenememiş, buna fırsatı da
olmamış, kendine istediği gibi bir hayat arkadaşı bulamamış, bulunanla da
yapamamıştı. Zaman zaman bir hayat arkadaşının yokluğundan şikâyetini
dile getirse de, evde bir ses arasa da ona göre böyle bir kişinin varlığı için
de zaman çok geçti. Ona göre yalnızlığını paylaşacağı bir kişinin olması bu
mısraların dökülmesini de engellerdi.
Türküler adlı şiirinde dile getirdiği gibi “Onun da ömrü yetmedi türküye”
biz de doyamadık kendisine. Yaşarken hep kapısını çalacağımız yüce bir
insanın varlığı bize yetiyordu.
Kütahya’dan böyle yüce gönüllü, mesleğini, öğrencilerini, halk müziğini
çok seven, sevdiren, yetiştiren önemli bir şahsiyet geldi ve geçti. Dileriz ki
şiirleri onu anlamanıza, onsuz geçecek yıllarda yaprakları çevirerek onunla
buluşmanıza vesile olur.
Bu kitabın hazırlanmasında gece gündüz çalışan Burcu Coşgun’a
teşekkürlerimi sunarım.
Biz yaz kelebeği gördüğümüz her an seni anacağız, yeni bir hayatta da
yine seni bekleyeceğiz.
Dedem Korkud’un bir duasıyla:
Hani dediğim yeğ erenler,
Dünya benim diyenler?
Ecel aldı, yer gizledi.
Fani dünya kime kaldı?
Gelimli gidimli dünya,
Ahir ucu ölümlü dünya!
Allah’ın verdiği umudun üzülmesin!
Yığıştırsın, dürüştürsün,
Günahların adı görklü Muhammed Mustafa
Yüzü suyuna bağışlasın!
Yerin uçmak olsun!
A K
dem
OÇ
Eskişehir, 27 Ocak 2011
13
BEN KİMİM...
ÂŞIK DEMLİ VE OĞLU ALİ SAİD COŞGUN
Adem KOÇ1
Âşıklarımız ve onların şiirleri edebiyatımızın kaynaklarındandır.
Halkımızın sevincini, üzüntüsünü, kahramanlıklarını, aşklarını, gurbet acısını
ve sıla hasretini âşıklarımızın şiirlerinde tadarız. Deli Molla Hasan Coşgun
Kurtuluş Savaşı’nda yaptığı kahramanca hareketlerle askerimizi coşturur,
onlara nasihatler verir. Coşgun mahlasını oradan alır. Arkasında kalabalık
ve mahlasına yakışır bir nesil bırakan Deli Molla Hasan Coşgun ve oğlu Ali
Said Coşgun’un bugüne kadar gün ışığına çıkmayan şiirleri ve aralarındaki
diyalog ilim âlemine sunulmuştur..
Âşık Demlî, 1887 yılında Yozgat’ın Sorgun ilçesine bağlı Ahmet Fakılı
köyünde doğmuştur. Asıl adı Hasan Coşgun’dur. İlk dini derslerini köyünde
aldıktan sonra eğitimini devam ettirmek üzere Kayseri’ye gitti ve orada
medrese eğitimini tamamladı. Askerliğini yedek subay olarak yaptı ve Kurtuluş
Savaşı’nda Garp Cephesi’nde görev aldı. Askerin moralini yükseltmek ve
onları coşturmak için şiirler söyledi. İsyanlara karşı nasihatler verdi. Ateşli bir
hatip olduğunu verdiği hutbelerle göstermiştir. Bu nedenle kendisine “Deli
Molla” denilmiştir.
14
1. Yrd. Doç. Dr. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Türk Halk Edebiyatı Anabilim Dalı öğretim üyesi. Bu yazı Milli Folklor, C.6, S.47, Güz, 2000, ss.8084’te yayımlanmıştır. www.millifolklor.com
İbrahim Selman COŞGUN
Yozgat, Çorum, Amasya, Tokat, Sivas illerinde nasihat memuru olarak
görev yapmış ve nasihatleri ve hutbeleri çoğaltılarak halka dağıtılmıştır. Sorgun
Müftülüğü’ne atanmış ve oradan da Kars’a müftü olarak tayini çıkmıştır.
Başta rıza göstermese de Diyanet İşleri Başkanı’nın görüşmesiyle görevine
gitmiş ve halkı irşad etmiştir. Kars’tan sonra Polatlı’ya oradan da Eskişehir’e
tayini çıkmıştır. Eskişehir müftülüğü yaparken Yozgat’tan milletvekili
olması istenilmiş ancak yaşının geçtiğini belirterek bunu geri çevirmiştir.
Emekliliğini hemşehrilerinin ısrarı üzerine Sorgun’da iki yıl görev yaptıktan
sonra istemiştir. Eskişehir’de emekliliği sırasında vaiz ve nasihatlerine devam
etmiştir. 20 Ocak 1965 yılında da hakkın rahmetine kavuşmuştur. Son nefesini
teslim ederken söylediği şu dörtlük mezar taşına işlenmiştir:
Yaşım yetmiş dokuz oldu ne Hasan kaldı ne Coşgun,
Hayatın doldu miadı kamu âzâ heman yorgun.
Sarılmış bab-ı güfrana geliniz emrini bekler,
Bütün ahbab-ı yarâna saadetler... Selâmetler!
Hakiki ve sade Müslümanlığı benimseyen Demlî, muska yazmak gibi işleri
de sevmezdi. İlmi, fenni, medeniyeti desteklerdi. Aslen Nakşibendî tarikatına
bağlı iken döneminde bu tarikatla bazı görüşleri ters düşünce Mevleviliğe
gönül vermiştir. Çok iyi derecede Arapça ve Farsça bildiği için talebeler de
yetiştirmiştir.
Başından iki evlilik geçen Demlî’nin ilk eşinin adı Ayşe’dir. Bu hanımından
Ali Said ve Ali İhsan adında iki oğlu dünyaya gelmiştir. Ali Said, Sorgun
Mal Müdürlüğü’nde memurluk yapmıştır. Ali İhsan (Müftüoğlu)2 binbaşı
emeklisi olup CHP’den iki dönem Sorgun Belediye Başkanlığı görevinde
bulunmuştur. Demlî’nin diğer hanımı Hatice Naime’den Mehmet Macid,
Veliye, Didar, Mehmet Vedat isimlerinde dört çocuğu olmuştur. Alevi-Sünni
kardeşliğine örnek olması için ilk hanımından olan çocuklarına Ali, ikinci
hanımından olan çocuklarına Mehmet isimlerini vermiştir. Şu anda sadece
Vedat hayattadır. Diğer çocukları vefat etmiştir. Çok sevdiği kızı Veliye lise
tahsilini yaparken veremden ölmüştür. Ona yazdığı şiiri Verem Haftası’nda
okunmuştur. Demlî’nin şiirlerini Arap harleriyle yazdığı defteri, torunu
Nevzat Coşgun vefat ettikten sonra evinin çatı katında kaybolmuştur.
2. Babası müftü olduğu için mahkeme kararıyla soyadını Coşgun’dan Müftüoğlu’na çevirtmiştir.
15
BEN KİMİM...
Bu yazımızda Demlî’nin ilk hanımından olan Ali Said’i tanıtacağız, Demlî
ve Ali Said arasında geçen mektup türündeki şiirleri sunacağız. Demlî’nin şair
ruhlu oğlu Ali Said’e geçmiş ve halk tarafından Ali Said’in şairliği Demlî’den
daha güçlü bulunmuştur.
Ali Said, 1911 yılında Sorgun’da doğmuş ve yine burada 1962 yılında
babasından evvel dünyaya veda etmiştir. İlkokul mezunu olan Ali Said,
Sorgun Mal Müdürlügü’nde vazife yapmıştır. Küçük yaşta ölen beş çocuğuyla
beraber toplam on bir çocuğu vardır. Bunlardan Halet, Yurdagül, Nevzat,
Türkan, Süheyla, İbrahim Selman hayatlarını idame ettirmişlerdir.
Ali Said yaratılış olarak müziğe, saza, kavala, ava ve içki âlemine
düşkündür. Bu durum babasını her zaman rahatsız etmiştir. Ancak Ali Said,
bu alışkanlıklarını bırakmamıştır. Çok heyecanlı bir fıtrata sahip olan Ali
Said, sinirlenince her an patlamaya hazır bir barut fıçısı gibidir. Çok güzel
kaval çalan Ali Said, demir kavalıyla bir kızgınlık anında arkadaşını bile
dövmüştür.
Memur olan Ali Said, maddi zorluklar içinde çırpınırken kardeşi Ali
İhsan’dan yardım ister. Ancak, Ali İhsan onun içki âleminden korktuğu
için yardım talebini geri çevirir. Yerköy’de bulunan Ali Said, kardeşine olan
sitemini şöyle dile getirir:
İHSAN COŞGUN’A
Bin türlü mihnet çekerek emek vermiştim sana
Yazık kıymetim yokmuş talih körlenir gider
Otuzüç yıldan beri ne ihsanın var bana
Geçen gün unutulur, yıllar fırlanır gider.
Bir gönül ki kırılsa kolay kolay yapılmaz
Alın yazısı çekilir, takdirden de kaçılmaz
Para lüzumlu şeydir, mabut diye tapılmaz
Dağılır, toplanır, harcanır gider.
16
Hayat öyle bir yol ki, düşe kalka alınır
Kimi içten kan ağlar, kimi zevkle salınır
Bir gülüstan içinde yüz bin çiçek bulunur
Benim al sandığım güller, gayrı morlanır gider.
İbrahim Selman COŞGUN
Düşenin dostu olmazmış, çünkü geldi başıma
Billahi güvenim yok, bugün öz kardeşime
O da alayla baktı çağlayan gözyaşıma
Yüzbaşı oldum diye keyle pürlenir gider.
Hey Allah’ım muhtaç etme beni namert ellere
Hayatta iş düşürme kirli berbat ellere
Ne babaya, ne kardeşe, ne de bir yâd ellere
Kolumdan tutanım yok, yolum zorlanır gider.
Bir kardeşse aramazsa dar günlerde kardeşi
Yarasına merhem vurup, olmaz ise dert eşi
Sahte sözlerle söner mi tutuşan iç ateşi
Sessiz zerreler halinde yanar, korlanır gider.
Diyorlar ki ana bağrı yanar, tutuşur imiş,
Başa bir iş gelince, kardeş yetişir imiş
Uzanınca şefkat eli, dertler yatışır imiş
Ben bunlardan mahrumum, yaram korlanır gider.
Said sözün beyhude kime söylen, kim duyar
Kardeş diye güvendiğin, döner gözünü oyar
Dünyada hasis olanın sanma ki gözü doyar
İhsan bundan ibret almaz hala torlanır gider.
Ali Said Coşgun 31/1/1955-Yerköy
Asi yapısı ve içkiye olan düşkünlüğü nedeniyle Çekerek ilçesine sürgün
gider. Ailesini Sorgun’da bırakmıştır ve onlara hasret kalmıştır. Yalnızlığını
şöyle dile getirir:
Benden selam olsun gülyüzlü yâre
Beyhude yanmasın ah çekerekten
Sakın gamlanıpta düşmesin zâre
Sıkmasın canını vah çekerekten.
17
BEN KİMİM...
Üç damla gözyaşı döktü veda da,
Kalbimi deliyor geldikçe yâda
Ben mi gurbetteyim, o mu sılada,
Gönül diyor ayrıl kalk çekerekten.
Baboşun3 hayali gözüm de tüter
Ayrılık kor bana, ölümden beter
Günleri saymakla gurbet mi biter
Düşenler kurtulmaz cah çekerekten.
Ey Said sabreyle fütara düşme
Fazlaca coşup ta kendini aşma
Maziyi düşünüp derdini deşme
Elbet bir gün aşar râh çekerekten.
Ali Said Coşgun 20/4/1956-Çekerek
İçki âlemine, ava ve saza meraklı olan Ali Said işyerine alkollü gidince
işten uzaklaştırılır ve açığa alınır. Demlî, bu sıralarda Eskişehir Müftüsü’dür.
Görevine hararetli bir şekilde devam etmektedir. Demlî, Sorgun’da sözü geçen
bir zattır. Ali Said iyice zor durumda kalınca babasına yardım etmesi ve işe
geri döndürülmesi için mektup yazar. İsteklerini şöyle dile getirir:
OĞUL SAİD COŞGUN’DAN BABA HASAN COŞGUN’A SİTEM
Ferhad’ın mezarına bırakılmış kundağım,
Soyumuz Coşgun imiş, bense bir yanardağım.
Mirasım bir kırık saz, çalmadan geçti çağım,
Onun için yanarım, Neron’un dağı4 gibi,
Sürünerek yaşarım, kağnı dayağı gibi.
18
3. Bababoş: İbrahim Selman Coşgun
4. Destek çubuğu. Kağnı boşta beklerken öküzlerin yorulmaması için iki öküzün arasına, boyunlukları
havada kalacak şekilde yerleştirilir. Kağnı yürüdüğü zaman o kendiliğinden düşer. Bir iple boyunluğa bağlı
olduğu için yerde sürünerek gider.
İbrahim Selman COŞGUN
Cehaletin beşiği, hicranın anasıyım,
Sefalet mevhumunun, bütün yüz karasıyım.
Doğduğuma pişmanım, Yaradan’a asiyim,
Onun için yanarım, keremin bağı gibi,
Sürünerek yaşarım, kağnı dayağı gibi.
Ömrümün yarısını, geçirdim yalın ayak,
Elde bir kambur asa, alnım açık yüzüm ak.
Garip bir yolcu gibi, yıllarca dolaşarak,
Bir gülistan ararım, İrem’in bağı gibi,
Sürünerek yaşarım, kağnı dayağı gibi.
Demlî, oğluna güvenmediği için isteğini reddeder. İçkinin, sazın
kendilerine hiçbir dedesinden miras olmadığını, insanın kendisini yine
kendisinin yakacağını söyler ve mektuba şöyle cevap verir:
BABA HASAN COŞGUN’DAN OĞLU SAİD COŞGUN’A CEVAP
Kafa bir üzüm küpü, Çorum’un bağı gibi
Fitillenmiş yanıyor, İtalyan dağı gibi.
Nefsin koka dursun, haşhaş bıçağı gibi,
Gençlik çöküp erirken, Urfa’nın yağı gibi,
Sürünmez de ne yaparsın, kağnı dayağı gibi.
Zerre düşerse zekayı, yorar değil mi oğlum,
Huysuzluğun notunu, kırar değil mi oğlum.
Keskin sirke küpüne zarar, değil mi oğlum,
İnsan olan tepişmez, katır ayağı gibi,
Sürünerek yaşamaz kağnı dayağı gibi.
Girdiği her mesleği, ifsat eden bir adam,
Vazife hak tanımaz, çekiştirir demadem.
Çilingir sofrasında her yerde, aynı âlem,
Rızkını kendi keser, ekmek bıçağı gibi,
Sürünmede haklıdır, kağnı dayağı gibi.
19
BEN KİMİM...
Hangi dedenden kaldı, içki, bağlama çalma,
Kaç defa ihtar aldın, düşün kendini anla.
Masada iş beklerken, sen dağlarda kuş avla,
Terlerin morin saçar, Afyon’un yağı gibi,
Elbette sürünürsün, kağnı dayağı gibi.
Bütün vücut alkolik, vazife aşkı ölmüş,
Efradı ayalinin, benzi sararıp solmuş,
Aşı çanağı gibi, damarların zift dolmuş,
İçini yakan odur, keremin bağı gibi,
Takılacak yer arar, çalı budağı gibi.
Benim sana son sözüm, yalan söyleme oğlum,
Yuttuğun zehir, haramı yeme oğlum.
Senin olmayan şeyi, koynuna koyma oğlum,
Bulursun gülistanı, İrem’in bağı gibi,
Ufuklarda gezersin, keşif uçağı gibi.
Babasından ve kardeşinden hiçbir yardım göremeyen Ali Said, durumu
son olarak Yozgat valisine bir dilekçeyle bildirir ve aman diler:
YOZGAT VALİSİNE
Ey Muhterem Valimiz,
Ne olacak halimiz;
Çekerek’te kan ağlar,
Evlad-ı âyâlimiz.
Soyadımız Coşgun’dur
Zeka biraz taşkındır.
Bu hal başa geleli
Bir şey bilmez, şaşkındır.
20
İbrahim Selman COŞGUN
Yirmi iki yıl hizmetim,
Pek az kaldı müddetim.
Lütfen şefkat buyurun,
İntihar akıbetim.
Oğlum Nevzat lisede,
Metelik yok kesede,
Said’i af buyurun,
Velev suçlu ise de.
Bağışla pür kusurum,
Kalmamıştır huzurum.
Mağdur olduğum için
Bozuluyor şuurum.
Kaçar talihim gülmez,
Elimden bir şey gelmez,
Yüksek malumlarınız
Güller dikensiz olmaz.
Yokluk her şey doğurur,
Beni kasar, kavurur,
Sekiz nüfus ailem
Allah diye bağırır.
İşte böyle halimiz,
Söner istikbalimiz,
Maruzatım bu kadar
Ey kıymetli Valimiz.
Ali Said Coşgun 17/11/1958
Vali, böyle sanatçı ruha sahip bir insanın devlet dairesinden
uzaklaştırılmasının zarar vereceğini düşünerek Ali Said’i geri işe çağırır.
Ali Said, Demokrat Parti’ye gönül vermiştir. Ancak 1950’li yıllarda
Demokrat Parti’nin yanlış siyasetinden rahatsız olmuştur. 1959 yılında
Sorgun’da yapılan CHP Halk Kongresi’ne ziyarete gider. Onu gören
21
BEN KİMİM...
arkadaşları çok şaşırır ve kendisini böyle bir toplantıda beklemediklerini
söylerler. Ali Said, müsaade ederlerse bir şiir okumak istediğini söyler ve
Demokrat Parti’ye olan sitemini şöyle dile getirir:
DEMİR KIRATIM
Ben senin sahibindim severdim canım diye
Bakar, biner, beslerdim, kendi hayvanım diye
Her gün tımar ederdim artacak şanım diye
Bir eşek yarışını kurtaramadın kıratım
Koşuda geri kaldın, kara ettin suratım.
Babam seni alırken gözü para görmedi
Demir kırat cins diye, aslını hiç sormadı
Babamın umdukları hiç yerini bulmadı
Bir eşek yarışını kurtaramadın kıratım
Koşuda geri kaldın, kara ettin suratım.
Seni satın alınca sanki düldül gibiydin
Boyun uzun, bel kısa, kusursuz gül gibiydin.
Yanık kişneyişinle, dertli bülbül gibiydin
Ne yazık ki koşuda geri kaldın kıratım
Her zaman el içinde kara ettin suratım
Tam iki yıl tay diye besledim, sana baktım
Saf kanlar aç dururken seni çayıra çaktım
Huzur yüzü görmedim başında çıra yaktım
Belki koşu kurtarır diye demir kıratım
Ne yazık ki her zaman kara ettin suratım.
Üçüncü yıl hileyle kazıktan içe girdin
Zira peşinden gelen pamuk kırı bilirdin
Adanalı Gümüş’ten bütün yıldın delirdin
Böyle koşu vurulmaz benim demir kıratım
Her yerde, her devrede kara ettin suratım.
22
İbrahim Selman COŞGUN
Amerikan, İngiliz, kanında dahi olsan
Artık gözümden düştün her gün koşu da alsan
Kötü huylar yıkanmaz, bahr-i muhite dalsan
Hiç darılıp gücenme satacağım kıratım
Yoksa senin yüzünden batacağım kıratım.
Kara damak olduğun esasen apaçıktı
Nalın yetmiş kuruştan, on beş liraya çıktı
Sen bize bir yük oldun, çoluk çocuk hep bıktı
Artık seni beslemem satacağım kıratım
Zira uğursuz çıktın, batacağım kıratım.
Nalın on beş olunca, yedi buçuk ayarın
Son günlerde kalmadı hiç düzenin ayarın
Ne boyunun isterim, ne de Celal Bayar’ın
Onları da jokeylikten atacağım kıratım
Seni de satmaz isem batacağım kıratım.
Menderes’ten geçemez kıratların aksisi
Dillere destan oldu Koraltan’ın taksisi
Yalan mı bu sözlerim bre millet kürsüsü
İşte pazar yerinde satıyorum kıratım
Yoksa senin yüzünden batıyorum kıratım
Atalarımdan kalan emektar yeter bana
İşlerimi o görür ihtiyacım yok sana
Bir gün olup şahlanır yürüdü mü meydana
İşte o gün alırım, ben de işimden murat
Kalplığın sonu budur, duydun mu demir kırat.
Ali Said Coşgun 12/12/1959
Sorgun Halk Partisi Kongresi
Bu şiiri okuduktan sonra ayakta alkışlanır ve CHP’ye kaydını yaptırarak
Demokrat Parti’den ayrılır. 5
5. Kaynak kişi, Ali Said Coşgun’un en küçük oğlu İbrahim Selman Coşgun; Müzik Öğretmeni, Kütahya,
2000.
23
BEN KİMİM...
24
İbrahim Selman COŞGUN
Hasan COŞGUN
Aşık Demli
Ali Said COŞGUN
İhsan MÜFTÜOĞLU
(COŞGUN)
İbrahim Selman COŞGUN
25
BEN KİMİM...
26
İbrahim Selman COŞGUN
Baboş’a...
27
BEN KİMİM...
İ Ş
lk
İİr
Anlatılır mı sanırsın, bir cümleyle geçen yıllar;
Şöyle dön de, maziye bak, neler söyler hatıralar.
Kalbimizde yanmaz ateş, küle döndü yanan korlar,
Şöyle dön de maziye bak; neler söyler hatıralar.
Duymaz olur kulağımız, gençlikteki o sesi.
O içimizi yakan son şarkının bestesi,
Gençlik yıllarındaki yanık sevda hevesi,
Hatırayı aşk olur, yüreğimizi dağlar.
23 Mart 1973 - Çiçekler
28
İbrahim Selman COŞGUN
A
rAYıŞ
Yıllardır aradığım…
Bir sıcak sevgi, bir tatlı gülüş.
Hiçbir dudakta tadamadığım öpüş,
Aradım, bu yaşa kadar,
Onu buluncaya kadar.
Ey! İnsanların Tanrısı!
Göster adaletini.
Yirmi üç yıldır aradığım sevgiyi…
Benden uzaklara atıp
Beni bu denli mutsuz etme.
21 Eylül 1976
29
BEN KİMİM...
143.
G
üN
Sen, bilirsin gülüm. Bilmen gerekir,
Hasretliği, ayrılığı…
Mutlu bir rüyanın uyanışını…
Ve için sızlayarak uyandığın sabahları
Sen, bilirsin gülüm. Bilmen gerekir.
Gidişinin 143. günü
Sensiz, bir asır gibi hissederken dünü…
Seni 143 asır beklemenin güçlüğünü,
Sen bilirsin gülüm.
Bilmen gerekir
12 Kasım 1976 - Ankara
30
İbrahim Selman COŞGUN
Ü
Mİt
Ayrıldık
Bir nehrin kolları gibi.
Ben bir başka ovayı…
Sen bir başka platoyu sulamaya çalıştık.
Ama yine de
Umut yok olmuyor insanda.
Kim bilir, belki de…
Aynı denize dökülürüz.
22 Aralık 1976 - Ankara
31
BEN KİMİM...
“20. yüzyılda en fazla bir yıl sürer ölüm acısı”
Diyorsun Nazım Ağabey
Söyler misin bana
Aynı yüzyılda
Ayrılık acısı ne kadar sürer?
Bana bitecek gibi gelmiyor da.
22 Aralık 1976 - Ankara
32
İbrahim Selman COŞGUN
Düşünebilir misiniz?
Sessizliğin verdiği korkuyu?
Yalnızlığın verdiği garipliği
Hissedebilir misiniz?
Gözlerin, dalıp gitmesini
Boşlukta, bir noktada, sürekli.
Tarif edebilir misiniz?
Geceleri, karanlığın kör gözlerine bakarak
Saatlerce düşünmekten
Kaçar mı uykunuz?
İçinizden, bir şeylerin koptuğunu
Tahmin edebilir misiniz?
Boğazınıza saplanıp da bir yumruk,
Doyasıya ağlamak geldiği halde içinizden
Gülmek zorunda kalır mısınız?
Geçen yılları düşündüğünüz zaman
O gün gibi heyecanlanır mısınız?
Aldatır mısınız, çoğu kez kendinizi bahanelerle?
Duygusuz olmak ister misiniz bir taş gibi?
Konuşur musunuz hiç aynalarla?
Her akşamüzeri ölmeyi deneyip
Sabah doğabilir misiniz yeniden?
Sevebilir misiniz bundan sonra…
Yaşadıklarınızı düşünmeden
03 Mart 1977 – Ankara
33
BEN KİMİM...
S
EN
Sen…
Senden uzak,
Sen, bana yakın
Sen, kuşkulu bir sabah,
Sen, kıpkızıl bir gurup gurub,
Sen, ufka uzanan deniz,
Sen, hüzünlü bir şarkı, birlikte dinlediğimiz
Sen, karlı dağlar gibi, ufka yaslanan,
Sen, çocukluk hayallerimdeki, sultan,
Sen, yıllardır gönlümde taht kuran,
Sen, her bakışta kalbimi durduran,
Sen, bütün gün, yollarda aradığım,
Sen, mütevazi bir meyhane her akşam uğradığım,
Sen, bir kadeh, boş olunca, hiç olan,
Sen, aralık bir kapı arkası bilinmeyen,
Sen, ilk alfabem hafızamdan silinmeyen,
Sen, aranışımın susuzluğunda gördüğüm,
Sen, düşündükçe kördüğüm,
Sen, tanıdıkça bir umman,
Sen, seni yaşadıkça, anlaşılmayan
12 Kasım 1977 – Ankara
34
İbrahim Selman COŞGUN
Z
AMANsız
Ö
lüM
Bir dostum vardı (sizden iyi olmasın)
Düşünürken, burnunu karıştırırdı.
Bu yüzden hep tenhaları severdi
Ayıp olmasın diye
Burnuna gittiği zaman eli
Anlardım düşünceye dalacak.
Saatlerce oturduğu olurdu masada
Şarabı varsa, değmeyin hiç.
Mezesiz içerdi çoğu zaman.
Ağlamadığı günler hariç
Kimseyle konuşmazdı
Şarabını içerdi
Sonra çeker giderdi
Bir gün, gece bekçisi ölü bulmuş…
Bir sokak lambasının altında
Bir elinde bir resim, solmuş.
Bir eli burnunda...
14 Kasım 1977 – Ankara
35
BEN KİMİM...
Ç
ArEsİzlİk
Umutsuz umutlarım
Gözlerimden akan yaşım suskun
Tesellisine bir dostun muhtacım.
Çaresiz gönlüm ezik,
Çare bile olamıyor artık müzik!
Anadan, yardan ayrı
Takatim tükendi gayrı
Ciğerime iniyor, kurşun misali rüzgâr
Zaten yaralıydı, parçalanır aşikâr
Dağılsa da dört bir yana zerrelerim
Ben, yine de ümit ederim.
Bende inanç sonsuz
Bende ümit Gökçe…
Burası hudut gülüm
Duyulur sesimiz Yunan’a, öksürdükçe
Yuvadan atılan yavru gibi kendi halinde…
Burada özlemi sonsuz herkesin, yârine
Burada, ne sinema, tiyatro ne de konser…
Ne disko, ne de içki muhabbeti barda
Mahkûmlar yaşar burada,
Mezar olur mahkûmlara Gökçeada.
16 Kasım 1977
36
İbrahim Selman COŞGUN
Y
OklUk
Tan ağarıncaya kadar bekle başımda
Günün ilk ışıklarıyla, bak gözlerime
Dinle soluğumu, soluğunu keserek
İçinde, her zamanki ümit olmasın
Belki, son sabahtır, başımda beklediğin
Yıllar boyu arkadaşın sevdiğin
Senin için unutulmaz olmasın
Acını bağrında eritmeye çalış
Bundan böyle alışmalısın bensizliğe
Yeni bir yaşam için çalış.
Dolu gözlerle bakma gözlerime
Üzme beni, son nefesimde
Bırak, son yokluğum huzurlu olsun.
Sana söyleyebileceğim, son kelime
“Seni sevdiğim” olsun.
Bir gelecek hazırlayamadım sana, kısa ömrümde
Fakat; bir huzur var gönlümde.
Sana, beni hatırlatacak
En değerli mirası bırakabildim.
Benden bahsetme ona…
“Bıraktı, gitti” de baban
Düşünerek, büyütmesin zihninde kördüğümü
Bilmesin, babasının yoksulluktan öldüğünü
05 Mart 1978 - Gökçeada
37
BEN KİMİM...
Y
ANıMDAsıN
Y
A!
Kızamıyorum sana
Ne kadar uğraşsan da, bunun için.
Susmaktan başka bir şey yapamam.
Sen de, bunu bildiğin için
İyice geliyorsun üzerime.
Dünya yıkılsa başıma
Yer yarılsa, boylu boyuca
Sesini duyunca…
Bakınca gözlerime gözlerin
Bir şeyler arar gibi,
Sanki; “Niçin” der gibi.
Sevmesen de,
Bilmesen de, sevildiğini
Umurumda değil Dünya,
Yanımdasın ya!
20 Kasım 1980 - Kütahya
38
İbrahim Selman COŞGUN
Gün, batıyor penceremde
Akşam ve şehir üzerime geliyor sanki
Tek kişilik otel odasında…
Yalnızım.
Rakım, leblebim ve anılarımla,
Son noktasındayım yalnızlığımın
Dokunsalar, ağlayabilirim.
Hele, son mektubun yok mu güzelim
Üstüne, tuz biber oluyor.
Gözüm dalıyor, penceremdeki akşama
Dışarı soğuk, içerisi soğuk
Rakım da olmasa, donarım
Böyle zamanlarda hep geçmişi anımsarım.
İki gün sonra, yeni bir yıl başlayacak
Geçen yıla girerken
Daha mutluydum sanırım
Kim bilir, yeni yıl beni yanıltır
Tahminlerimde yanılırım
Yeni yılda, hediyeler getirirmiş Noel Baba
Bir isteğim olsa senden Noel Baba…
Yapabilir misin?
Noel Baba…
Bana geçmişimi getirebilir misin?
29 Aralık 1980 - Kütahya
39
BEN KİMİM...
H
üsrAN
“1979 yılının, Şubat’ın on biri
Sular ortasında bir devir
Anladım, içinde öldüğümü
Bir ışık belirdi, karanlık dünyama
Kara bahtımın düşünmesin diye
Deniz mavisi gözlerin,
Aydınlatmıştı gözlerimi
Geleceğe, dolu dolu bakıyordum
Gönlüm yıllardır unuttuğu sıcaklığı…
Yeniden bulmaya başlamıştı sende
Fakat; bir gece
Ucu kanlı bir bıçak gibi, saplanan göğsüme iki kelime.
Gözlerinden akan iki damla yaş
Bıçaktan damlayan kanlardı sanki
Konuşamadım, ağlayamadım
Dilim tutuldu, anlatamadım
Yıllar sonra, kara bahtıma yanan ışık sönmüştü.
Her şeye yeniden başlamak için,
Yeniden unutmak gerekecekti.
Satılmıştı…
Satılmıştı yok pahasına gönlüm.
Yar! Yar!
Gönlümde sıcak, taze bir yara var.
Belki kapanacak yıllar sonra
Ama; neye yarar yaralanan benim
Senin için ne çıkar!
11. Şubat 1979 – Gökçeada
40
İbrahim Selman COŞGUN
K
UYU
Karanlık ve gizemli.
Dibinde var mıdır, yok mudur suyu?
İnsanoğlu, kim bilir kaç kez
Dibi görünmez kuyulara girmiştir.
Sonuçta, pişman mıdır, mutlu mudur kuyudan?
Benim umutsuzlum
Kuyunun karanlığından!
20 Temmuz 1980 - Gökçeada
41
BEN KİMİM...
Ö
lüME
D
Aİr
Ölmek istiyorum Azrail!
Beni duy! Ve beni kendi yerine koy.
Son nefesini verecek bir insan gibi
Duyuyor musun Azrail! Öldür beni
Al cehennemin ateşleri arasına
Sana yoldaş olayım
Tanı beni Azrail
Tanımadıysan, Azrail’in olayım
02 Ekim 1980
42
İbrahim Selman COŞGUN
D
OğUM
G
üNü
Doğum günüm kutlu olsun
Yirmi yedi yıl önce doğmuşum, bugün
Acılarımı, kaygılarımı unutmadan dün
Bugün, mutlu olmalıyım
Yeniden doğmalıyım
Doğum günüm kutlu olsun!
Gelin, siz de katılın bugüne acılarım
Sızlasın kalbim derinden, yine.
Başım ağrısın sabaha dek.
Geçmiş gelecek karışsın bir birine
Neden, niçin, nasıl soruları sormayın,
Düşünmeye fırsatım yok,
Bugün mutlu olmalıyım.
Doğum günüm kutlu olsun!
Karakış, kara bulutlar,
Acımasız rüzgâr ve sabah ayazı.
Bugün yine paltosuz ve şemsiyesiz çıktım dışarı.
Sakın beni yabancılamayın
Bugün doğum günüm
Beni hastalandırmayın
Doğum günüm kutlu olsun!
Oduncular; kömürcüler
Mesai ve sayın müdürüm
Sabah kahvaltısında yanımda bir dürüm
Ve ılık bir çay var, akşamdan kalma.
N’olur! Beni hoşgörün
Bugün doğum günüm
Doğum günüm kutlu olsun!
Kırmızı kiremitli çatılar, sıcak…
Ve sıcak olmaya çalışan damlar
Her gün üstünüze gelen zamlar
Bana daha sıcak davranın bugün
N’olur bugün eşref gününüz olsun,
Doğum günüm kutlu olsun.
27 Kasım 1980 - Eskişehir
43
BEN KİMİM...
D
üŞüNEBİlMEk
Sana sesleniyorum, yaşlı, koca Dünya
Yaşadım yirmi sekiz yıl toprağında.
Güldüm, ağladım, üzüldüm, sevindim
Çizdim toprağını, karelere böldüm
Seksek oynadım.
Çiğnedim çamurunu lastiklerimle,
Eşeğinden, trenine kadar
Ulaşım araçları gördüm, bindim
Hastalandım, güçsüz düştüm
Elim, kolum, ayağım yaralandı.
Tutamadım, basamadım.
Her derdi yaşattın bana
Tüm derdi yaşattın bana.
Tüm azam şikâyetçi senden
Fakat unuttuğun bir şey var…
Hâlâ, düşünebiliyorum ben
19 Aralık 1980 - Kütahya
44
İbrahim Selman COŞGUN
I
rGAtıN
A
kŞAMı
Kavruk akşamüzeri dönerken,
Tarladan, bostandan, harman yerinden
Tozlu saçlarını karıştırırken nasırlı elleriyle
Evdeki yer sofrasında bir baş soğan
Ve bulgur aşını düşünür
Yamaçtan iniyor, eşeğinin yularından tutmuş
Kısılı gözleri, batan güne karşı
Sırtını verip dağlara,
Haykırmak ister türküsünü
Dağlar ötesindeki sılasına
Dolar gözleri, yüreğine dolar
Yanık akşam üzerleri geceye yüz tutar
Tozlu saçlarında, nasırlı parmakları
Evdeki, bulgur aşıyla, bir baş soğan gelir aklıma
Güneş yanığı yüzünde
Acı bir gülümseme, tutar yolunu
Akşam üstüne bakına bakına
Kendi kendine gider ayakları
Şubat 1981 – Ankara / Telsizler
45
BEN KİMİM...
Ç
ArEsİzlİk
Ş
İİrİ
Sana, şarkı yapmak istedim,
Tutuldu dilim.
Anlatamadım, güzelliğini.
Sana;
Şiir yazmak istedim.
Durdu kalem, tutuldu ellerim.
Yazamadım gözlerinin güzelliğini
Sana ulaşmak istedim
Yolları kapadılar, ulaşamadım, gelemedim.
Seni sarmak istedim
Kollarımı kırdılar, çaresiz kaldım.
Seni haykırmak istedim
Çıkmadı sesin içimde kaldı
12 Ekim 1981 - Kütahya
46
İbrahim Selman COŞGUN
Güldün yüzüme dedin ki… “seviyorum seni ben”
“Üzme dedim”… üzülürken bile sevdim seni ben.
Lakin anlayamadın bu kalbin feryadını
Bil ki duyarsın yıllarca, o vicdan azabını.
Eğer sanıyorsan ki, döndüğümde bulurum…
Neş’en, hüzne dönüşür, bulamazsın beni sen!
24 Ocak 1982 - Kütahya
47
BEN KİMİM...
D
OğUM
G
üNü
Bugün doğum günüm çocuklarım
Dünyaya ilk bakışım
Yirmi yedi yıl önce ilk ağlayışım
Bugün olmuş.
İlk defa doğa sesimi duymuş,
İlk defa fark etmişim sıcağı, soğuğu
İlk defa kulaklarım ses duymuş.
Yirmi yedi yıl, dile kolay
Göz açıp kapayıncaya kadar geçmiş
Öğrenmeye insan ömrü yetmezmiş
Ama, öğrendiklerim vardır yarısı kadar
Bir evim, bir masa, iki sandalyem var.
Bir de okulum sizler varsınız.
Daha ne’m olsun bu ölümlü dünyada
Bu kadar mutluluk yetmez mi insana?
Bugün, doğum günüm çocuklarım
Ne ana-baba, ne de yâr var.
Evde tek başınayım
Ne bir ses; ne de nefes var
Şükür ki, hayattayım.
27 Kasım 1981
48
İbrahim Selman COŞGUN
Ş U
İİrİN
stAsıNA
Sen büyük adamsın usta
Özellikle bu hususta
Ne zaman senden bir iki dize okusam
Yazmak isteği doğuyor içimde
Hep sana özenmek istiyorum
İstiyorum ki hemen olsun
Vurduğum gibi mızrabımı sazıma
Ama, şiirde erişilmiyor Nazım’a
03 Nisan 1982 - Kütahya
49
BEN KİMİM...
Benim gönlüm eskidi güzelim
Yeni bir kontenjana dayanamaz
Emekli bir memurun paltosu gibi
Son yamayı vurunca
Bakarsın dağılıverir
03 Nisan 1982
50
İbrahim Selman COŞGUN
S
ıkıNtı
Bir şey var içimde. Korku belki,
Bunalımdan öte, yılgınlık belki
Şüphe mi, endişe mi? Belli değil
Belli olan rahatsızım
Sıkılıyorum
Ne olduğunu bilmiyorum
14 Nisan 1982
51
BEN KİMİM...
B
Elİrsİzlİk
Uyuyamadım
Neden, bilmiyorum.
Kalktım, oturdum sandalyeme.
Rakımı yudumluyorum.
Yazmaya başladım kendi kendime.
Bilinçsizce dökülüverdi bu satırlar.
Neden, bilmiyorum.
Çok mu ağır sorunlarım var?
Sevda mı, sosyal, siyasal, ekonomik mi?
Bilmiyorum
Tıpkı dün akşamki gibi geldim eve
Yemeğimle birlikte, iki yudum rakımı içtim
Uykum geldi sanmıştım, yatmıştım.
Uyuyamadım.
Neden, bilmiyorum
Aradığım bir şeyler mi var?
Yeni bir şeyler mi olmalı yaşantımda?
Yoksa son anları mı ömrümün?
Ölecek miyim yoksa?
Yaşıyor muydum ki daha önce?
Bilmiyorum.
19 Haziran 1982
52
İbrahim Selman COŞGUN
S Y
ON
AğıŞ
Öylesine doluyum ki her şeyle
Nasıl oldu, anlamadım inan ki
Belki bu, yılların birikimiydi
Son günlerde yoğunlaşan
Son bulutla döküldüler, yağışla
Unut bunları, lütfen beni bağışla
Hani, yaşamayanlara denizleri sormak gibi
Saçmalıktı yaptıklarım.
Aşkları, çelişkilerim, günahlarım
Alkolle birlikte, dökülüverdiler yağışla
Sarhoşluğa say, lütfen beni bağışla
Yıllar önce, söyleyemediklerim sana
İçimde kalanlar, bir taş yığını gibi
Ama; yalan değil, biliyorsun
Yıllar öncesindeki gibi…
Yine kutsal, saygılı, temiz
Büyüklüğü ağır geldi sonunda
Son buluttan söküldü, son yağışla
İlk ve son yürekliliğimi bağışla
03 Ağustos 1982 - Ankara
53
BEN KİMİM...
P
AzArlık
Anlatılması güç bir olayın çaresizliği gibi
Çaresizim.
Biliyor musun?
Gün yirmi dört saat seni düşünüyorum
Düşünebiliyor musun?
Sana;
Sensin desem.
Sen, sen olduğunu anlayabiliyor musun?
Bir ışık oldun desem, geleceğime…
Aydınlatabilir misin beni?
Her şeyimi göz ardı ederek
Ben olduğum için
Sevebilir misin beni?
18 Ağustos 1982
54
İbrahim Selman COŞGUN
T D
Ek
Ost
Gel, benim dostum!
Gel, iki gözüm, sultanım
Hayatta tek dert ortağım
Alkolüm benim.
Gel…
Dol bardağıma
Yayıl kanıma, ılık ılık
Geçici de olsa
Rahatlığını duyayım, benliğimde.
Yalan da olsa
Rahatlatıyorsun beni.
Kendini dost gösterenlerden
Daha yakınsın bana
Sen, her şeye kadirsin
Sen, dostum diyen, birçok dosttan
Daha değerlisin.
03 Ağustos 1982- Ankara
55
BEN KİMİM...
Ç
ElİŞkİ
Sorunlarım, çırılçıplak ortada
Ben yalnızım.
Bekleşir dururuz, ben ve sorunlarım
Yalnızlığa çareyi.
Çare, bizlerden çok uzakta…
Veya, uzak bırakılmış.
Görünenle, kavgadayım sürekli,
Çünkü sorunlara…
Yalnızlığa çareyi o biliyor.
Ama; sürekli görünmeyen yeniliyor
Bu yüzden, yalnızlığım sürekli,
Sorunlarım, çırılçıplak ortada,
Ve…
Çare benden çok uzakta
04 Eylül 1982 – Kütahya
56
İbrahim Selman COŞGUN
G Y D
EcE
Arısı
OstlUğU
Gece yarısını, bir hayli geçti vakit
Düşünceler sonsuz ve karmaşık
Ve sürekli sessizlik
Bir tabaka kâğıdı
İmzalayarak doldurdum, sıkıntıdan.
Kalemin sesiyle öyle dost oldum,
Öylesine alıştım ki o sese…
Tam, koyulaşmıştı dostluğum,
Birkaç kâğıt daha sürecekti…
Mürekkep bitti.
04 Eylül 1982 - Kütahya
57
BEN KİMİM...
D
AvEt
Madem bıraktın, gittin beni,
Hani…
Daha önce almıştın ya benden
Bana, geri ver beni!
Ben, sevdamı sokaklarda diyemem!
Bir gün gel de…
Geceleri gör beni!
04 Eylül 1982 – Kütahya
58
İbrahim Selman COŞGUN
Y
AlNızlıklA
S
OHBEt
Seni unutur muyum?
Kütahya’daki bekârlık evim
Barbaros Sokak 3 Numara
Seni unutur muyum, kırmızı, perde,
Etekleri yerde, kornişleri eski.
Seni, unutur muyum çamaşır ipi…
Uçları sarkık, çividen.
Seni, unutur muyum, derme çatma abajur,
Duvardaki ekmek torbası, 82’nin takvimi
Seni unutur muyum?
Tek malımsın dâr-ı dünyada suskun radyon
Yarım sigara paketi, tıraş takımları,
Tahta masam, çoban kolonyası,
Seni unutur muyum,
Geç ve yalnız saatlerin tek dostu,
Rakı şişesi, bardağım, naylon sürahi.
Sizleri unutur muyum, duvardaki iki resim
Dostlarım, unutamadıklarım, özlediklerim.
Seni, nasıl unuturum kara terliklerim?
Sizleri, çok sevdim, benimsedim;
Sizler de beni unutmazsınız dilerim!
04 Eylül 1982 - Kütahya
59
BEN KİMİM...
S
üHEYlA’YA
Bugün bir yalnızlık sardı gönlümü
Yağmurda ıslanmış, kuşlar gibiyim.
Düşündükçe dostun üzüldüğünü
Gözlerde biriken yaşlar gibiyim
Caddeler, sokaklar ve yaşayanlar,
Sorunları, başlarından aşanlar
“Bu kim?” diye bana bakıp şaşanlar
Toprağa gömülü, taşlar gibiyim.
Ne bugün bir başka, ne dün değişik,
Ne kapı yükseldi, ne düştü eşik,
Bugüne dek, bulamadım bir ışık,
Çaresiz eğilmiş başlar gibiyim
Çaresizim, uzaktayım saadetten,
Ne bir yardım gördüm bize devletten,
Bu yüzden uzaklaştım ibadetten,
Bir yerde Tanrı’yı suçlar gibiyim
Yazdıkça artıyor, efkarım, derdim
Kimi günler bundan daha beterim
Bugün bile ben kendime yeterdim
Ama; ağlamaya başlar gibiyim
26 Eylül 1982 - Kütahya
60
İbrahim Selman COŞGUN
T
AvŞANıN
G
özü
Beni,
Ben yapmakta,
Benim suçum yok!
Alın yazısı, kader-kısmet,
Hadi, onlar bir yana,
Artık,
Camın buğuları silinmeli.
Beni…
Ben olarak tanımayan yakınlarım,
Sizlere ne demeli.
09 Kasım 1982 - Kütahya
61
BEN KİMİM...
Ağlattın bunca kez gönlü, gözyaşını sil güzelim.
Aldın gittin benden beni,
Kıymetini, bil güzelim.
Bir ören bıraktın geride.
Hasretinle dolu, bitkin
Sanma hep, sevileceksin…
Sevmesini bil güzelim.
01 Kasım 1982
62
İbrahim Selman COŞGUN
E Z
skİ
AMAN
S
EvDAlArı
Ah! Eski zaman sevdaları,
Karşılık beklemeden bir büyük sevgi,
Yürek dolusu bir sevgi ki…
Çölleri aştırıyor, dağları deldiriyor.
Şimdiki zaman sevgileri
Güven vermiyor insana
Zaman, Mecnun’un zamanı mı?
Çağlar, kovalıyor çağları
Öğrenseydi Ferhat aldattığını
Yine deler miydi dağları?
28 Aralık 1982 - Kütahya
63
BEN KİMİM...
B
ENcİllİk
Bugüne dek hep sevdim
Sevilmesi gerekenleri
İyiyi, doğruyu, güzellikleri.
Bulamayacakları kadar
Büyük bir sevgiyle sevdim
Çünkü, ben sevince
Her şeyimle severim.
Kendimi seviyorum
Böylesine büyük bir sevgiye aday bulamadım
Kendime adadım.
28 Aralık 1982
64
İbrahim Selman COŞGUN
Bitmeyen gecelerde,
Korkulu düşler gördüğüm
Karanlıkla süren uzun, dostluğum
Acımasız yalnızlığım
Uykusuz gözlerimden, atamadıklarım
Dinlenemeyen beynimden, kovamadıklarım
Benim sırlarım…
Tüm kara geceleri doyurur,
Benimle uğraşmayın
Yorulur, güçsüz kalırsınız.
Varsın, beni güçsüz tanısın diğerleri
En büyük güçlülüğü gösteriyorum
Sizlere rağmen direniyorum.
12 Ocak 1983
65
BEN KİMİM...
D
İlEkçE ı
Bir evim olsaydı gözlerden ırak
Kimsenin aklına gelmediği bir yerde
Kuşlar, toprak ve kendimle yaşayarak.
Ekmeğim olsa yeterdi, bitmeyen
Biraz da yanında katık, lüksüm olarak!
Bir sazım olsaydı
Çalmaktan usanmayacağım
Ve bir de sevgili…
Beni dinleyecek…
Sevdalı, sesiyle, bana eşlik edecek
Sabahlara dek, benimle yorulacak
Ve sabah sevgiyle uyanacak
-Tanrım!
-Bu kulun
-Yalnızca yukarıda yazılanları ister
-Saygıyla arz ederim
-Aç gözlüler gelirse huzuruna
-Sen gereğine bakarsın
-Sana havale ederim.
14 Haziran 1984
66
İbrahim Selman COŞGUN
B Ş V
İr
EY
Ar
Bir şey var, anlayamadığım,
Bir şey var göğsümde,
İşte, tam şuramda
Sanki hazır patlamaya.
Bir şey var biliyorum
Ne zaman başladı bilmiyorum.
Bildiğim kadarıyla üzülüyorum.
Bir şey var…
Gözümle göremiyorum
Elimle boğulacak gibi de değil
Sanki;
Bir yıldır düştü göğsümün üzerine
Tutamıyorum, göremiyorum
Ama;
Bir şey var biliyorum.
03 Ocak 1983
67
BEN KİMİM...
Y
ArDıM
Dostlarım!
Anılarım!
Lütfen sessiz durmayın!
Yalnızım.
Sıkılıyorum.
Ses duymak istiyorum.
12 Ocak 1983
68
İbrahim Selman COŞGUN
Yalnızlığımı sana versem,
Çıldırırsın.
Mutsuzluğumu yaşasan…
Mahvolursun
Çaresizliğime şahit olsan…
İsyan edersin
Beni yine, bildiğin gibi tanı sen
Ben olmaya kalkma
Yapamazsın.
28 Mart 1983
69
BEN KİMİM...
Bana,
Yalanlarınla değil,
“Sevmiyorum diye gel”
Haykır yüzüme karşı
Göreyim, yiğitliğini.
Ağlama,
Zayıf düşme gözümde,
Anlayayım sevmediğini.
16 Nisan 1983
70
İbrahim Selman COŞGUN
Kimse anlamıyor beni.
Hatta kimse anlayamaz.
Belki ben bile
Aslında haklı onlar…
Onlar ben değil ki
12 Haziran 1983
71
BEN KİMİM...
Z
ArArsız
D
Elİ
Gözlerime bakıp durma, boş boş,
Bu adamın anlaşılmazlığını gören,
İlk sen değilsin.
Şaşırma, davranışlarımın garipliğinden
Korkma, zararım dokunmaz sana
Kaçma benden
Çünkü;
Zararsız bir deliyim ben.
01 Temmuz 1983
72
İbrahim Selman COŞGUN
Ö
ğrEtMENlEr
G
üNü
Ben, bir öğretmenim.
Türkiye’deki, binlerce öğretmenden biriyim.
Öğrencilerim, benim tüm dünyam,
Okulum yuvam…
Başkasını neyleyim.
Ben bir öğretmenim .
Bekârım.
‘Evlen’ diyorlar bana.
‘Çoluğun çocuğun olur.’
Diyorum ki ‘benim yüzlerce çocuğum var’!
Beni anlamıyorlar.
Ben bir öğretmenim.
Belki, çorbam olmaz akşama. Yarı doyar karnım.
Lüksüm yoktur zaten,
Sadelikten hoşlanırım.
Ben bir öğretmenim.
Sorunlarım vardır, her insan gibi,
Fakat; meraklı, umutlu,
Zeki bakışlı çocuklarımın gözlerinde,
Sorunlarımı unuturum.
Ben bir öğretmenim.
Senede bir günüm var benim
Her Yirmi Dört Kasım’da,
Göklere çıkarılır, ilâh olurum.
Ama; 364 gün unutulurum.
24 Kasım 1983
73
BEN KİMİM...
A
NlAMAYA
B
AŞlAMAk
Yaşamın anlamına yeni varıyorum
Günün bir saatinde güneşin, ufuktaki renkleri,
Anlatamadığım duyguların kıpırdanmasını sağlıyor,
Anlıyorum.
Yaşamın anlamına yeni varıyorum
Bir yığın sorunlar arasında,
Hayvancasına saldırılan bir tabak yemeğin,
Rahatlığını duyabiliyorum.
Çocuklarla yaşayıp,
Gülümsemelerin, en güzellerini yaşayarak
Çocukların, ne denli güzel olduklarını anlıyorum
Yaşamın anlamına yeni varıyorum.
20 Ocak 1984
74
İbrahim Selman COŞGUN
B
AŞUcUMDAkİ
K
OrkU
Bir gariplik görüyorum, bu gece kendimde
Düşünceler anlamsız, beynim bulanık
Kafamdan geçenler korkutuyor beni
Yalnızlığım bile, dert değildi daha önce
Şimdi, o bile beni endişelendiriyor.
Okuduğum satırların, notaların
Tanıdığım perdelerin yararı yok.
Her eşya ve herkes bana sanki
Hüzünle bakıyor.
Sanki ölüm, başucumda yatıyor.
14 Haziran 1984
75
BEN KİMİM...
Y O Y
AŞ
tUz
EDİ
Yaş otuz yedi
Ara sıra gelen sırt ağrıları
Gözler altındaki torbacıklar,
Ve üçüncü kattan sonra
Nefes alışımdan belli
Anlıyorum ki elden gitmiş
Gençlikteki o cevher
Böyle zamanlarda hastalanmamaya
Daha çok özen gösteriyor,
Enderde olsa ölümü düşünüyor insan
Ölüm dediniz de aklıma geldi
Geçenlerde veda etti Hikmet hanımefendi.
“Başımız sağ olsun” dedim kalanlara
“Zaten bekliyordu” dediler
Yaş otuz yedi
Sırt ağrıları, yorgunluk emareleri
Ve soluk soluğa kalmak, üçüncü katta
Bir gün bize de…
“Toparlan”! emri çıkacak
O zaman, kimileri…
“Daha dün görüştük”…veya
“Zaten bekleniyordu” diyecekler.
Ekim 1990
76
İbrahim Selman COŞGUN
İ
MDAt
Saatim çalıyor duvarda
Tık-tak, tik-tak, tik-tak.
Geceyi geçti vakit, artık yat!
Yat artık, yat!
Yorma kafanı geçmişinle,
Berbat, berbat, berbat.
Haydi, işin gücün yoksa,
Düşünceye dal, bu saatten sonra
Kafa patlat.
Eskiye rağbet olsaydı
Nur yağardı bitpazarına
At kafandan, bu yersiz sorgulamaları
Fırlat at!
Geceyi dinliyorum, sessiz,
Sanki dünya yıkılmış ve beni dinliyor, nefessiz.
Kendi solumalarımdan endişeleniyorum
Yoksa geldi mi, gelmesinden korktuğum o an?
An bu andır. Tırlat artık, tırlat!
Sorgusuz, sualsiz heyecansız…
Nefesimin tutulduğunu hissediyorum
Bir nefes arıyorum çevremde, yardımcı
İmdat, imdat, imdat!
29 Temmuz 1991 - 01.45
77
BEN KİMİM...
K
OrUNMAk
İ
stEYENlEr
İnsanları severim
Sevmesini bilsinler yeter.
Hümanizmi savundum her zaman
Öğrenebilsinler, yeter.
“Savaşa hayır” demek yetmiyor
Savaşı engellesinler, yeter.
Çevreyi ve hayvanları
Koruma uğraşı
Vermesinler boş yere.
Korunacak hayvan kaldı mı ki?
Aynaya baksınlar, yeter.
29 Temmuz 1991 - 02.10
*Biz çevreciliği, zarar verdiğimiz çevre, bize zarar vermeye başladığında
öğrendik. (İ. Selman COŞGUN)
78
İbrahim Selman COŞGUN
Sen, senden vazgeçemedin
Ben de, benden
Sen, doğrularınla yaşamışsın bunca yıl.
Bende, yalnızlık, yaşama biçimi oldu.
Bir olmaya yeltendik, bunca işten sonra
Sen ve ben
Ne güzel dost olmak varken
Nereden çıktı bu saçmalık Allasen1!
29 Temmuz 1991 - 02.30
1.Allahını Seversen.
79
BEN KİMİM...
Bir gülüm vardı,
Sıktılar, sıktılar
Suyunu çıkardılar
Elalemin ellerinde döküldü,
Mevlitlerde, kandillerde
Güle mi yanayım,
Gülün suyuna mı yanayım,
Gülsüz kaldım, ona mı yanayım?
29 Temmuz 1991 - 02.32
80
İbrahim Selman COŞGUN
Açma sayfayı sakın!
İstemiyorum geçmişi görmeyi
Acılarımı, hüzünlerimi
Zaten silmiştim beynimde
Aklımda, ikrimde, düşüncelerimde.
Açma sayfayı sakın!
Orada kalsın anılarım
Mutlu muyum mutsuz muyum, bilemiyorum.
Damarlarımda alkolün sıcaklığı
Shirley Bassey’yi dinliyorum.
12 Haziran 1983
81
BEN KİMİM...
Y
82
OlcUlUk
Bir başkadır gece yolculuğu
Gün batarken çıktın mı hiç yola?
Kararan havada
Kara yılan gibi uzanan yola bakarak?
Garip bir heyecandır,
Farların yoldaki parıltısı
Ve bir yalnızlık duygusudur,
Yol dışında, uzaklarda yanan bir ışık
Otobüsün monoton gürültüsü,
Birkaç olay hariç, sürüp gider
Arada bir teybin veya radyonun
Sesi karışır, motorun gürültüsüne
“Bilsen uzaklarda kimler ağlıyor,
Gelemem sevgilim, felek koymuyor”
Kim bu felek?
Kim bilir kaç insanın yaktı başını
Ben,
Yeryüzünde, karıncayı bile incitmem.
Elime geçirsem feleği…
Tüm insanların âhını alırdım.
Ama, felek ne yapsın…
Felek içinde insanların.
Yine askerle ve birkaç polis, tutmuşlar yolu
Hiç şakaları yoktur, burada yapılmaz rol…
Lütfen, kimlik kontrol!
İki pırpırlı astsubay
Kimliğini unutmuş, yaşlının birini…
En etkileyici bakışlarını dikerek
Sanki Allah mübarek…
-Amca kimliğin nerede?
İbrahim Selman COŞGUN
Donsuz gez, kimliksiz gezme, bu düzende
Diyerek…
Öyle kararlı ve inatçı ki başı…
Sanırsın başladı üçüncü Dünya savaşı
O güzelim duygular bırakıyor yerini
Tasaya, kaygıya, kedere
Düşünüyorsun, sürgünleri,
Sıcak yatağında bıraktığın sevgilileri
Mahkumları,
İşkence görenleri, işkencede ölenleri
Ülkeye sahip çıkma ayaklarıyla
Tüm ülkeye sıkıntılarını kusanlar
Yıllardır hiç yere ölenlerin kurumadan kanı,
Düşünürsün yirmi gündür içerde yatan Erkan’ı
Otobüs sert ve uzun bir viraj dönüşünde,
Sende, dönersin yavaş yavaş gerçeğe
Bir süre sonra, muavinin sesi
-20 dakika mola, bulunduğumuz yer v.s tesisi.
Genellikle 20 dakikadır.
Ama, bu süre uzatılır.
Anonsun devamı…
“Lavabo, tuvalet içerde”
Lütfen süre bittiğinde, oturun, oturduğunuz yerde”
Mola biter, yola çıkılır,
Farların pırıltısında, kara yılan gibi uzanan yol
Gözlerine çakılır.
Bitmek üzere yolculuk.
Bir heyecan, sabırsızlık vardır yüreğinde
Sonra, şehrin gürültüsüne girersin
Burada, başlangıç ve son bir aradalar
Hüzün, ayrılık ve kavuşmanın birleştiği yer otogar!
Koşuşan, bağıran, telaşlı ve meraklı insanlar.
-Hamal lazım mı beyim hamal!
83
BEN KİMİM...
-Taksi lazım mı gardaş!
-Hemen Adana; Adana Kahramanmaraş
-İzmir, hemen kalkıyor
-Afyon, Uşak, İzmir!
-Bursa Bandırma Çanakkale
Ben yeni geldim yoldan
-Gidenlere güle güle
10 Ekim 1980 - Kütahya, Eskişehir, Ankara
84
İbrahim Selman COŞGUN
K
ADErİ
K Ç
İM
İzEr
Bombalar yağıyor, dünyanın her yanına
Ölüm, kol geziyor dünyada
Bebelerin, yarınları varmış
Umutları, beklentileri varmış insanların
Ne gerek!
İki dudak kapanmaya gerek
İki insanın pervasız kararı, yok yararı
Savaş bu, ölmek, öldürmek gerek.
Bahara ulaşmış papatyaların üzerinden
Tank paletleri geçiyor
Komünizmi, faşizmi bilmeden, tanımadan
Çocuklar ölüyor.
Bırakın, yaşasınlar
Bir papatyanın ömrü bir mevsim sürmez
İnsan ömrünü, Tanrı bilir
Savaşa karar veren birkaç kişidir
Savaşmak istemeyen
Çiçekler ekin, kuşlar, çocuklar
Yüz binlercedir
02 Kasım 1992
85
BEN KİMİM...
N
EvzAt
C
OŞGUN’A
Dünyaya gelişinden, belliydi çilen
Çocukluğunu yaşayamadan
Olgunlaşmak zorunda bırakıldın.
Adın Nevzad’tı
(İlk erkek olduğundan bu adı almıştın)
Coşgun’du soyadın
Coşmak istesen de coşamadın
Susmak zorunda kaldın.
Hayatının baharındaydın
Baban geridekileri sana bıraktığı zaman
Onun yokluğuna yanamadan,
Dünyanın yükünü yığdılar omzuna,
Yılmadın.
Onurlu, yürekli mücadelemizi sürdürdün.
Tüm olumsuzluklara karşın,
İbrahim Selman en küçüktü
Süheyla yatılı okula gittiği zaman
“Bir de bunlar kendilerini kurtarsaydı”
Diye düşünürdün zaman zaman
Yaşadın insanca, dürüst onurlu
Geçmişten ses, geleceğe nefes olmak istedin
Sonunda, seni de buldu ecel
“Hipokrat yemini etmiş doktorların elinde”
Geride iki çocuk, yaslı bir eş…
Bir elin parmakları kadar kardeş, bıraktın.
Gözün kalmasın geride
Rahat ol yattığın yerde
Seni unutturmayacaklar
Zeynep Ayla ve Ali Said Coşgun
Ruhun Şad olsun
Büyük oğlun İ. Selman Coşgun
86
07 Mart 1992 Kütahya
İbrahim Selman COŞGUN
87
BEN KİMİM...
K
ArABAYrAM
88
Ezanla birlikte son top sesi
Dün akşam duyuldu
Sabah, bir telaş, koşuşturma…
Baharın ilk günleri, toprak uyandı.
Dallar, çiçekler tomurcuğa döndü
Kuşlar bile, topluca katılıyorlar bayrama
Bayram sabahı ama
İçimde bir burukluk var
Evde bir ben, bir de Recai var
“Günaydın” dedi, ya da bana öyle geldi
Aklıma eski bayramlar geldi
Çocukluğumda elime sıkıştırılan
25-50 kuruşlar, mendiller çoraplar.
Bir akşam önce, yatak altında ütülenmiş
Pantolonum
Kolalı gömleğim
Sonra küçükten büyüğe bayramlaşma
İlk ben başlardım, en küçük olduğumdan
Gözlerim doldu evin en küçüğü Recai
İlk onun başlaması gerekir, hâlâ niyeti yok
Evde zaten bir ben, bir de Recai
Pencereleri açtım, odayı havalandırdım
Şekerleri, kolonyayı hazırladım
Kulağım kapı zilinde
Bir beklediğim mi var? Sanmıyorum
Ama; en azından
Mahallenin çocukları gelirdi.
Ellerinde naylon şeker torbalarıyla
Sürekli sesiz bir bayram, ölüm gibi
Evde bir ben, bir de Recai
Telefonla aramak istedim büyüklerimi
İbrahim Selman COŞGUN
Açılan, her yerden hıçkırık sesi geldi
Bu, alıştığımız bir bayram değildi
Kahrediyordu bizi
Alıştığımız bir sesin eksikliği
Telefonlar, ağlamaklı ya da ağlıyor
“İyi bayramlar” demeye dilim varmıyor
Onların, hıçkırıklarına ortak olanlar var
Yanında, ağlayanları, duyabiliyorlar
Ben de ağlamak istiyorum haykırır gibi
Evde bir ben bir de Recai
04 Nisan 1992
89
BEN KİMİM...
Ç
OcUklAr
Hepsi gerçek hepsi yalın
Onlara bırakılacak yarın
Gördüğüm, tüm çocukların
Hepsi güzel, hepsi güzel
Büyüdükçe sorun başlar
Alınır kirpikler kaşlar
Bazen dolar gözde yaşlar
Çağında özel, yaşında güzel
Zamanla akil baliğ olur
Kendince bir yol tutturulur
Gâh tökezler, gâh doğrulur
Yolunda özel, işinde özel
Benim işim bu insanlar
İyi ve kötü olsalar
Keşke, hep çocuk kalsalar
Ah ne güzel, ah ne güzel!
18 Aralık 1992
90
İbrahim Selman COŞGUN
A
lAtUrkA
Ben, alaturkayım beyler!
Hamurum öyle
Kuru fasulyeyi severim.
Yanında kelek turşusu varsa,
Her milli maça futbolcudan önce hazırlanırım
Ama, yenilgi olursa
Hırsımı Recai’den alırım.
İçkiyi severim. Her türünü içerim,
Ama, beyaz peynir, kavun ve rakıyı
Sanmayın birçok şeye değişirim
Ben alaturkayım beyler!
Bir çiftetelli, gönlümü şen eyler
Garip dinlediğimde, aklıma gelir yalnızlar
Bozlak’ta, burnumun damarı sızlar
Sultaniyegah’ta ve Hicazkar’da
Hüzünlü bir coşku duyar yüreğim
Rast’a geldiğimde, bir ağırlık çöker
Hüzzam’da hüzünlenirim
Saba’da, Sağah’da Tanrı’ya secde durur
Kürdil-i hicazkar’da, ağlamaklı olurum
Ben, alaturkayım beyler!
Benim insanım gini
Arabesk’te, saçımı başımı yolar
Annemin ninnisinde gözlerim dolar
Maykılla büyüyen çocuklar benim değil
Modonnanın cazibesi değil benim keyim
Kınalı ellerde dokunan bir kilim
Santim santim içime dökülür
Tenis kortlarını bilmez benim çocuklarım
Bezden bağlama topa vurur ayakları kurban olduğum
24 Aralık 1992
91
BEN KİMİM...
A Ü H
kŞAM
92
stü
AYAllErİ
Gündüzün son saatlerindeyim
Sırlarımın ortağı, dört duvar arasında
Gözlerim, karşı binanın çatısına dikili,
İki bacası, ortasında televizyon anteni
Bol pencereli, kocaman bir bina
O kocaman binaya rağmen
Üzerinde parıldayan,
Haif kızıla çalan ışık huzmelerinden
İleride, uzakta bir yerlerde
Güneşin denizle öpüştüğünü görebiliyorum
Bu vakitlerde orada olmak vardı
Artık, sona yaklaşmış kızıllığı izlerken,
Dalgaların sesini dinlemek vardı
Ayaklarının ucuna kadar gelen suların
Fısıltılı köpüklerine dalmış,
Minik taşlar atmak vardı
Uzaklarda, bir yerlerde Yanni çalmalıydı
Hele de, yanımda suskun …
Arada bir omuzlarıma yaslanan
Haif rüzgârla dağılan saçlarını yüzümde
Ve sıcaklığını, bedenimde hissettiğim…
Güzel olmak zorunda değil
Tüm hayallerim
Bazen, hayallerimden de utanırım
Bu kadar hayal, yeterlidir sanırım.
Orada da yaşıyor insanlar
Bir kısmı boş boş ufka bakarak,
Bir kısmı alışkanlığın tembelliğiyle,
Bu güzelim akşam saatlerini
Sıradan bir gün gibi sayarak, yaşayanlar
İbrahim Selman COŞGUN
Biz de yaşamaya çalışıyoruz, Allah’a şükür!
Hayal kurmayı, suç saymazsanız
Ve yine de,
Bana sorarsanız…
Özellikle bu saatlerde
Orada olmak vardı
Kıyıya kadar ulaşabilmiş dalgaların
Okşayıcı serinliğini,
Çıplak ayaklarında hissetmek vardı
21 Eylül 1993
93
BEN KİMİM...
G
öNül
B
AHçEsİ
Bir gül diktim gönül bahçeme
Sevgiyle besledim ezgiyle suladım
Dallandı saçaklandı
Serpildi gitti, günden yana
Büyüdü, çiçeğe durdu
Domur domur açtı her yana
Büyüdü içimde dal dal, çiçek çiçek
Ben koklamaya kıyamazken
El masalarına süs oldu
Yazık oldu güle,
Yazık oldu sevgiler, ezgilere
Yazık oldu sevgiyle suladığım
Gönül bahçeme
Aralık 1993
94
İbrahim Selman COŞGUN
D
İlEkçE ıı
Ey gece!
Niyetleniyorum gene uyumaya
Karanlığın yardımcısı olsun, uyumama
Ey sabah!
Sakın beni yanıltma n’olursun
Geçen sabah bıraktım yerde…
Bulmak istiyorum seni…
Haberin olsun!
21 Aralık 1993
95
BEN KİMİM...
V
AsİYEt
Ben ölürsem,
Tabutumdan herkes tutmasın.
Dostlarıma bıraksınlar bu işi.
Ben ölürsem,
Yasım tutulmasın.
Tutulacak yasın, mezarımda yararı yok.
Üç günlük dünyada
Dostlarımı kırmadan gidersem
Bu bana yeter.
Ben ölürsem,
Mezar taşı ilan istemem.
Atın bir çukura gelişi güzel.
Derin olsun, yeter.
Gömdükten sonra beni,
Başucumda dualar okunmasın.
Bir bozlak, bir saz semaisi,
Bir türkü yeter!
28 Aralık 1993
96
İbrahim Selman COŞGUN
Bugün yaşadım mı?
Ölü müydüm yoksa?
Yaşıyor muydum ki daha önce?
Yaşantım böyle geçti
Sorularım yanıtsız kaldı
Şimdi, ne haldeyim dostlar?
Topluma ne yararın var?
Öl de kurtul, git zıbar
Ölümden sonra ne var?
Evlen diyorlar bana
Keramet vardır bunda
Ya yoksa ne yaparım?
Ölüp gidersem n’olur?
Dünya bir musibetten kurtulur
Ben nelerden kurtulurum?
Öldün gittin haydi yallah!
Saçmalama sabah sabah
Bu kadar sağır mı Allah?
18 Nisan 1994 - 04.30
97
BEN KİMİM...
H B U
AYAt
İr
ğrAŞıDır
Onlu yıllarda, oyuncaklarınla
Yirmili yıllarda, eşin ve çocuklarınla
Kırklı yıllarda, hastalıklarla
Ellili yıllarda, torunlarınla
Altmışlı yıllarda, ameliyatlarla
Henüz yaşıyorsan eğer
Kalan ömründe, Azrail’le uğraşırsın.
08 Nisan 1998
98
İbrahim Selman COŞGUN
D
ENEMEk
G
ErEk
Vurulsan da yüreğinden
Yaralansan da gönlün derinden
Bu hayat sen…
Gülmeyi denemek gerek
Kimileri bahçeye, kimileri saksıya diker çiçekleri
Kimileri de gönüllere
Dermeyi bilmek gerek
Bencildir insanlar, çok veya az
Herkes ister, hep bahar, hep yaz
İçinden gelmese de biraz
Vermeyi denemek gerek
Rakı masalarında vatan kurtarılır
Kimileri duvarlara veya
Tuvalet kapılarına yazar isyanını
Adam gibi sövmeyi, denemek gerek
Bu insanlar bu kuşlar
Ve bu dikenli güller bizim
Herkes ister cenneti
Ölmeyi denemek gerek
08 Nisan 1998
99
BEN KİMİM...
T
OprAk
Yağmur yağar, emer suyu,
İliklerine kadar, toprak
Tohum atılır, yeşerir, ekin olur toprak
Çamur olur, kerpiç olur, duvar olur
Ev olur, bizi korur toprak
Fidan dikilir, ağaç olur, çiçek açar
Meyve olur, soframıza konulur toprak
Şehirler kurulur, medeniyetler, kültürler
Zamanla yıkılırlar. Korur onları toprak
Ondan geldik, ona gideceğiz derler
Vade gelir, süre dolar
Son çabasındadır vücuttaki tüm organ
O zaman üstümüze bir yorgan
Olur toprak
30 Mart 1999
100
İbrahim Selman COŞGUN
Z
OrUNlU
V
EDA
Sonbahar rengi gözlerindeki,
Gizemli bakışların
Bazen umut dolu, bazen korkunç
Değişmesin sakın, hep öyle kal!
Oyuncağı alınmış çocuk gibi küskün
İyi karneli çocuklar gibi sevinçli
Tavırların değişmesin sakın
Hep öyle kal!
Beklenmedik anlardaki duygusallığın
Çocuksu davranışların
Değişmesin sakın, hep öyle kal!
Keyin yerindeyken
Bir çocuk gibi neşeli
Dünyayı tamamen sevgiyle düşünen
O güzel beyin, değişmesin sakın
Hep öyle kal!
Kendine göre bir dünyam vardı
Evimle, işimle, düşümle dolu
Kafam karıştı mantığım çelişti
Seninle bir dakika
Mutluluktan çok eziyet oldu.
Sen, baharda ilizlenen bir idan,
Ben gamlı hazan
Gönlün hoş olsun, sevgilerle dolsun
Değişmesin hoş, sade, çocuksu tavırların
Hep öyle kal!
Sana dileğim, mutluluğun olsun
Hoşça kal!
15 Ağustos 1996
101
BEN KİMİM...
Okula ilk geldiğinde çocuğum,
Ürkek ve çelişkiliydi bakışların
Çok uzun sürmedi bana alışman
Biraz da, kararsızdın
Kimi zaman, yanıma gelmeye cesaret edemedin
Kimi zaman soru sormaktan bile çekindin
Zamanla tanıdın
Yavaş yavaş yakınlaştın
Ben sana yaklaştıkça
Sen şaşırdın kaldın
Sonra cesaret geldi sana
Tüm yüreğinle geldin bana
Parıldayan gözlerinde,
Geleceği sundum sana
Sen üzülme, ben ağlarım
Bakan o gözlerde
Sevgilerin en güzelini yakalarım
Bir ağlarım bir gülerim
Eksilmez benim kaderim
Bir insan kazanmak için
Bir cihanı feda ederim
20 Aralık 1995
102
İbrahim Selman COŞGUN
Bir boşluk denizindeyim
Suyun tadı bile garip
Yüzmeye gücüm yok
Zar zor uyanıyor kulaçlarım
Henüz sahile çok varken
Su bitiyor
Kumları kucaklıyorum
Önceleri özellikle geceleri
Gökyüzü gülümserdi bana
Hepsini tanırdım, bilirdim huylarını
Ayın, yıldızların
Onlara bakmak hoşuma giderdi
Bıkmadan usanmadan
Halime yanmadan, onların yalnızlığına yanardım
Anlamadım gitti
Neden karardı gökyüzü
Neden bu dostluk bitti
Aslında pek bir şey fark etmedi
Onlar güneşe daha yakındılar
Bense uzun kış geceleri
Uzaklarda, bir yanıp bir sönen
Bazen hiç fark edilmeyen
Dünyama döndüm
19 Ocak 1993
103
BEN KİMİM...
N Ç
E
ıkAr!
Ne çıkar!
Gözlerin kapanacaksa bir gün güzelliklere
Ne çıkar,
Yaşamadıysan o güzellikleri
Ne çıkar!
Bir güzeli sevip koklamadan
Bir çiçeği büyütmeden toprağında
Mutluluktan uzak, en güzel çağında
Yaşamadınsa… Ne çıkar!
Bir çocuğu, bağrına basmadan
Büyüdüğünü görmeden gün be gün
“Baba” sözcüğünü duymamışsan
Ne çıkar!
Gece yatıp sabah uyanmışsın
Kendini bir işe yarar sanmışsın
Yeter! Demek zamanı, sanırım geldi artık
Kendini daha fazla aldatmadan
Zıbar git bu dünyadan
Ha yaşamışsın, ha yaşamamışsın,
Ne çıkar!
06 Mayıs 1996
104
İbrahim Selman COŞGUN
İ
kİNcİ
D
üNYA
İki dünya var bende
Herkesin bildiğini sandığı,
Fakat yanıldığı.
Biri oldukça kalabalık, çok sesli;
Diğeri tek düşünceli tek nefesli.
İki dünya var bende.
İlkinde kendimin dışında her şeyi düşünürüm;
Diğerinde, sabahı iple çeker, ölürüm.
Birinde Ayşeler, Mehmetler var,
Bakmayın çocuk olduklarına
Büyüdüklerini gün be gün yaşar, görürüm.
Sıradan üzüntülerini, sabırla dinler,
Sevinçlerini paylaşırım.
Aşklarını hüsranlarını anlatırlar,
Onlarla birlikte üzülürüm.
Dün “zayıf aldım” diye üzülenlerin
Bir gün düğün davetlerini görürüm.
Çocuklarını getirirler dedeyle tanıştırmaya
Severim, öperim okşarım, güldürürüm.
Evliliklerini, mutluluk ya da mutsuzluklarını
Anlatırlar bana.
Dinlerim öneride bulunur, ikir yürütürüm.
Sonra yeni Ayşeler, Mehmetler gelir,
Onların mutluluklarıyla sevinir,
Onların gözyaşlarında üzülürüm.
Bakmayın sıradan öğretmen maaşıma
Çalıp, çırpıp büyüyenler adileşirken
Ben büyürüm.
Ama ikinci dünyam
Değişmedi yıllardır;
Zil çalar, ders biter, dükkânı kilitler,
Kahrolası yalnızlığıma bürünürüm.
13 Haziran 2000
105
BEN KİMİM...
Y Y G
ENİ
ılA
İrErkEN
Bir yılı daha devirdik.
Acıları, sevinçleri, hüzünleriyle.
Yeni yılı, dünya kutladı.
Ama, ömür…
Bir yıl daha katladı.
Nice yeni yıllar yaşadım.
Ne Noel baba, ne de hediye gördüm.
Sadece, biraz daha yakınlaştı, ölüm.
Yeni yıllarda şansımızı da denedik,
Çekilişe kadar sürdü hayallerimiz.
Neticede, çıkmayacaktı, malum
Gönlümüz zengin, amortiye de itiz.
Yeni yılla birlikte, birçok çocuk,
Dünyaya ilk bakışını gönderdi.
Birçok insanda, yeni yılı dahi görmedi.
Ölenleri, kurtuldu sayıyor,
Doğanlar için üzülüyorum.
Dünyaya gelmiş bir kere,
Gerisi naile…
01 Ocak 2006
106
İbrahim Selman COŞGUN
C
EMAl’E
Tesadüfen geldin bu ile
Yoksa tanışmamız da zordu
Hayat tesadüfen
Bizleri iki ayrı konuma koydu
Sen, iyi bir öğrenciydin
Uysal, çalışkan, yetenekli,
Bense işinde kuralcı bir öğretmen
Yerinde sevecen, yerinde sinirli
Hayat, bizi bıraktı farklı kulvarlara
Önceleri fark etmiyordu, bir yıl önce, bir yıl sonra
Zaman onu da gösterdi
Organizmadaki farklılıklarla
Yıllar sonra buluştuk yine, tesadüfen
Sen, yetenekli bir doktor alanında
Ben yaşı geçkin bir hasta
Tanıdığım doktorların hepsi
Hipokrat yemini ettiler
Yanlış anlama, birçokları
Kazandıklarını hak etmediler
Müziğin hasını kulaktan
Adamın hasını yürekten bilirim
Ben, çok uğraştırdım seni,
Sağol Cemal, doktorum, dostum, kardeşim
Allah’tan sana uzun ömür,
Ve sağlık dilerim.
07 Ocak 2006
107
BEN KİMİM...
S
üHEYlA’YA
Söylesem sana duygularımı,
Anlarsın biliyorum.
Bu nedenle duygularımı
Seninle paylaşmak istiyorum
Anlatsam sana sıkıntılarımı
Paylaşırsın biliyorum
Bildiğim bir şey var ki
Seni de sıkıntıya sokarım
Bu nedenle susuyorum
Anlatsam sana hastalıklarımı
Benden çok hasta olursun
İki elin kanda olsa
İki çocuğunu ortada bırakır gelirsin
Bu yüzden anlatmıyorum
Bu yüzden susuyorum
Seni çok seviyorum
06 Şubat 2006
108
İbrahim Selman COŞGUN
N
AsİHAt
Ben de bir zamanlar gençtim
Zaman geçti, ömür doldu
Şimdi artık tükendim.
Bir zamanlar, ben de sizler gibi,
“Bitmeyecek bu güç” sanırdım
Zaman aksini kanıtladı
Geç de olsa anladım
Geçmişte benim de vardı,
Düşlerim, beklentilerim
Yapabildiklerim de oldu,
Ama çoğunlukla harcadığım zamana yandım
O zamanlar, bana da büyüklerim derdi
“Gençliğine yazık etme
Boşa geçirme zamanı!”
Anlayamadık ya da anlatamadılar
Hatasıyla günahıyla
Geçti bugüne dek yaşantım
Şimdi sizlere aynı şeyleri söylesem
Sonra başınızı alıp gidersiniz
Gelecek, hayat ve sağlık sizin
Siz bilirsiniz
16 Temmuz 2006
109
BEN KİMİM...
E
110
lEŞtİrİ
VÖ
E
zElEŞtİrİ
Dünyaya gelmeyi ben istemedim
Onlar istediler
Büyütmeye çalıştırlar beni
Ben büyümek istemedim
Onlar karar verdiler
Kıt kanaat geçinen bir aile idik
“Kısa yoldan iş sahibi olsun” dediler
Ben çocukluğumu yaşayamadan
Dünya dolusu sorumluluk yüklediler
Ben istemedim, onlar karar verdiler
(O yüzden çizgi ilmleri severim,
Bunu da, sonradan öğrendim)
“Evlen” dediler. “Bunda keramet vardır”
“Bir düzenin, evin, yurdun olur
Akşama sıcak bir çorban olur” dediler
Ben çorba istemedim
Onlar karar verdiler
İnadına boşandım (Desem de yalan olur)
Güya, onlara ders verdim.
Ben istemedim.
“Mesleğinde yükselirsin çalış!
Biraz girişken olmaya alış” dediler
Ben, bana göre doğru olanı denedim
Öğretmen olmak istedim
“Tamam istediğin olsun
Yine de evliliği düşün” dediler
Ben, önerileri reddettim,
Yalnızlığı tercih ettim
Gençtim, yerindeydi gücüm kuvvetim
Uzun bir süre, bununla idare ettim
Zamanla evde bir sesin,
İbrahim Selman COŞGUN
Bir nefesin ihtiyacını hissettim
Anladım ki çok şey kaybettim
Sıfıra yakın bir yerden, çevrilebilecekken hayatımı
Belki, daha iyi bir geleceği
Kendi ellerimle teptim
Belki de iyi ettim
Yoksa sabahın bu saatinde
Nasıl dizilecekti bu satırlar
Bu boş sayfalara
Dolu dolu yaşadım hayatımı
Sevgiyle heyecanla dolu
Ya, gerçekten oldu,
Ya da öyle olmasını istedim
Bazen yüreğimin bir köşesinde
Bir eksiklik hissediyorum
O zaman kendi kendime
“Ben ne halt ettim” diyorum.
07 Eylül 2006 - 06.40
111
BEN KİMİM...
EZ A
N
Or
N
Sevgi çarpan bir yürek
Damarda akan kandır
Sevgi yaşadığının
En güzel anlamıdır
Onunla birlikte mutlu
Onunla birlikte suskun
Onunla hayata küskün, olduğun zamandır
Kanadı kırık kuşa, gözlerinin dolduğu
Ağlayan bir çocuğu, güldürebildiğin andır
Neşenin, üzüntünün
Onsuz geçen bir günün
Özlemin güçlülüğünün
Hissedildiği andır
Gözlerine bakarken ellerine uzanırken,
“N’olur söylesem?” derken
Susup kaldığın andır
Ne çare, hal yamandır
Çare, her zaman zamandır
İnsanın en zor anı…
Yüreğinin “EVET”
Mantığının “HAYIR” dediği andır
01 Eylül 2006
112
İbrahim Selman COŞGUN
Ü
lkEMİN
İ
NsANı
Yıllardır hep savaştı
Dört kıtaya ulaştı
Sonuçta bu inançtı,
İnandı ülkemin insanı
On beşinde Yemen’de
Yirmisinde Trablus’taydı
Aklı, hep sılada kaldı
Özledi ülkemin insanı
Savaştan fırsat bulamadı
Yavuklusuna kavuşmaya
En son Çanakkale’de savaştı
Benim ülkemin insanı
Sonra bir lidere kavuştu
Belki de son umuduydu
“Haydi savunalım” dedi.
Koştu ülkemin insanı
Yeni sıfırdan bir ülke
Kalkıyordu yükselişe
Savaş bitince işine
Döndü ülkemin insanı
Artık son buldu gaile
Bütün ulus el ele
Tüm ülkeye kolay gele
Dedi, ülkemin insanı
113
BEN KİMİM...
Sonra geldi ikinci savaş
Yeniden başladı uğraş
Yine büyükleri vardı
Güvendi ülkemin insanı
Amerikan, Fransız, İngiliz
Biz hepimiz mütteikiz
Savaş bu ne yapabiliriz?
İnandı ülkemin insanı
Savaş bitti işine gitti
Bu gidişe anlam veremedi
Yıllar önceki dirilişi
Anlayamadı, ülkemin insanı
Zamanla bir şeyler anladı
Anladı ki, aldatıldı
Yine de “Olmaz” sandı…
Güvendi ülkemin insanı
Dediler. “Efendidir Köylü”
Gelecek daha da büyüdü
Koklayamadan bir gülü
Soldu ülkemin insanı
Araya darbeler girdi
Hepsinden, yeni şeyler bekledi
Sonuçta hep hüzünlendi…
Benim ülkemin insanı
Hükümetler, çeşit çeşit
Hepsi önerdi bir geçit
Dağ yüksekti, dardı geçit
Aşamadı ülkemin insanı
114
İbrahim Selman COŞGUN
Giderek farklılaştı, ortam
Ülke oldu sanki İran
Kafasını kurcalayan
Fikri anlayamadı, ülkemin insanı
Katlandı tüm zorluklara
İmkansızlığa yokluğa
Evde horanta çokluğuna
Dayandı ülkemin insanı
Her yeni oluşuma sarıldı
Değişiklikte keramet vardı
Yine sükut-u hayale uğradı
Benim ülkemin insanı
Oysa o neler bekledi
Beklediğini göremedi
En son Allah’a yöneldi
Ve de açlıktan geberdi
Benim ülkemin insanı
5 Eylül 2006 - 21.35
115
BEN KİMİM...
B D
ENİM
116
OğDUğUM
Y
Er
Benim doğduğum yerde,
Sular gür akardı
Güneş sönüktü az yakardı
O nedenle duygularım coştukça
Sular gibi çağlarım
Benim doğduğum yerde
O tarihlerde…
Bilinmeyen konular, hep Allah’a havale edilirdi.
Eski bir alışkanlık olsa gerek
Ben de gücümün yetmediği konuları
En son Allah’a bağlarım
Benim doğduğum yerde
Kış çok yaman geçerdi
Yollar asfalt olmadan önceydi
O nedenle hep çamurluydu ayakkabılarım
Oralarda, içinden geçirsen de
Sevdalanmak zor olaydı
Kısa yoldan hayata atılmak
Ekmek parası kazanmak hesaplanırdı
Bu nedenle sevdalanmaya, fırsat bulamadım
Zar zor geçen bir çocukluk,
Başımızın belasıydı yokluk
Demek ki, o zamandan kaldı bu alışkanlık
Har vurup, harman savuramadım
Yokluk, o kadar koymadı
Sonuçta doydu karnımız
Sevmek sevgiyi belirtmek de yanlıştı
O nedenle sevgiyi kutsadım
Sevenleri kutladım
O yüzden çok sevdim çocuklarımı
Onlarla güldüm, onlarla ağladım
İbrahim Selman COŞGUN
Yaşayamadığım tüm sevgileri
Onlara adadım
Kısaca özetledim
Bugünlere böyle geldim
Doğduğum yerin iklimi gibi
Genellikle soğuktur suratım
O nedenle çok zor güler
Çok kolay ağlarım
12 Ekim 2006 23.00
117
BEN KİMİM...
S
AYİME’YE
Önceleri bulanık bakıyordu
Dünyaya gözlerim
Sana geldim.
“Evet” dedin.
Penceremi aydınlattı, ellerin
O elleri öperim
Doktorum, öğretmenim
Arkadaşım, kardeşim
Her ne’m olursan, öyle kabul et
Ben seni çok sevdim.
12 Ekim 2006 - 23.20
118
İbrahim Selman COŞGUN
K D
İM
UYAr
Ne güzel sözler bunlar, Livaneli…
Söylediklerinde, derin anlam var
“Bir merhabaya aç yüreğini,
Kardeşin duymaz, eloğlu duyar”
Bir hayatın her etabı bir değil,
Elinden geldiğince, sev ve sevil
Bir gün zorluklara düştüğün zaman
Kardeşin seyreder, eloğlu koşar
Sanma bu dünyada tek sen sonsuzsun
Gençsin, tümüyle enerji dolusun
Bir gün gelir, o enerjiyi korursun!
Yakınların duymaz, eloğlu duyar
Bu hayat kimseye kalmaz payidar,
Mezarın, boyu uzun, eni dar
Sonuçta herkese bulunur bir mezar
Kardeşin bulunmaz, eloğlu gömer
16 Ekim 2006
119
BEN KİMİM...
Bir gün gelecek, bütün kuşlar susacak
Suların, derelerin şırıltısı duyulmayacak
Sabahın olduğu, fark edilmeyecek
Tüm dünya konuşacak,
Ben susacağım
O gün geldiğinde
Sağ elim kalem tutmayacak
Yazamayacağım, içimden gelen satırları
Kalem duracak, kâğıt boş kalacak
O gün geldiğinde,
Başıma toplanacak birileri veya birçokları
Bazıları gerçekten üzülecekler
Bazıları da (Ayıp olmasın diye)
Üzülmüş görünecek
O gün geldiğinde
Benim, onları görmediğimi sanacaklar
Aslında ben onları önceden görmüştüm
Hepsinin notunu verip, ölçmüştüm
İnsanların ikiyüzlülüğünü görmüş
Ondan sonra ölmüştüm
22 Ekim 2006 - 02.05
120
İbrahim Selman COŞGUN
B
AYrAMlAr
Her zamanki gibi bir sabah
Uyandım, bugün de yaşıyorum
Bugünün bir özelliği var sanki…
Diye düşünüyorum
Sonradan anımsadım, bugün bayram
Tıraş oldum, hazırlandım
Şekeri kolonyayı hazırladım
Kulağım kapı zilinde ve telefon sesinde ikisinde de tık yok
Zaman geçtikçe, hüzünlendim, duygulandım, ağladım
Eski bayramlar geldi aklıma
Çocukluğumun bayramları
Bir gün öncesinden hazırlanan bayramlıkları
Uzun süredir ziyaret edemedim, mezarlıkları
O yüzden bir suçluluk duyuyorum
Boğazıma tıkanan bir yumruk var
Yutkunamıyorum
Kulağım kapı zilinde, telefon sesinde
Bugün bir kez daha andım
Geride bıraktıklarımı
Nefret ediyorum
Sevmiyorum bayramları
23 Ekim 2006 - 15.25
121
BEN KİMİM...
A Ş
tA’YA
122
İkAYEt
Bugün bir kez daha andık seni
Seni anlatmak istedik öğrencilerimize
Çoğunluğu dinlemedi, anlatamadık seni
Özür dilerim Atam!
Yapamadık görevimizi
Çoğu kişiler On Kasımları
Matem günü diye algıladılar
Ama o gün, seni anlayabilme günüydü
Anlayamadılar veya anlatamadık
Kusurumuza bakma artık
Sen, bir kez olsun ayırmadın insanlarını
Ama yıllar sonra, onlar seni ayırdılar
On Kasımlarda, bir dakika bile
Kımıldamadan duramadılar
Eminim, tasarladıklarının birçoğu
Yapamadan gittin cennete
Sanırım şu an ki hali görmek istemezdin
Pırıl, pırıl mavi gözlerinle
Bir Kubilay olayında,
Çok kişi ceza aldı
Yaşasaydın eğer ki…
Ülkede insan kalmazdı
Dedin ki yıllar önce
“Dahili ve harici bedhahların olacak”
Haricileri bırak Atam!
Dahili bedhahlar yetti bize
Senin zeki, çalışkan, dediğin insanlar
Üç kağıtçı, riyakâr ve kapkaççı oldular
Dediklerin bir bir çıkıyor bugün
“İktidara sahip olanlar
Galet, dalalet ve hıyanet içinde” oldular
İbrahim Selman COŞGUN
Kısacası böyle ülkenin hali
Anlatmak istedim, kendimce ahvali
Anlaşılan o ki, ülkenin hali bitik
Dünyaya bedel değil artık, bir Türk
Mümkün olsa da, tekrar gelebilsen
Çünkü, doğmadı daha, yeni bir ATATÜRK
11 Kasım 2006 - 02.50
123
BEN KİMİM...
Ç
ıkAr
Çıkar,
Bir gün bütün gerçekler ortaya çıkar
Devlet adına yapılan yanlışlar
Bir gün ortaya çıkar, ama…
Zaman aşımına uğrar
Çıkar…
Hiç ummadığın kişiler
Hiç beklemediğin mevkilere çıkar
Çıkar için adileşmelerin
Gerçek kimlikleri ortaya çıkar
Çıkar!
Kardeşi kardeşten ayırır
Dostlukları yıkar
Bir gün başı dara düştüğünde
Çevresinde bir dost arar
Ama, ne çıkar!
02 Kasım 2006 - 01.30
124
İbrahim Selman COŞGUN
Ey İnsan! Yaşadığın sürece ne yaptın!
Kendin dışında, bir insan mı yarattın!
Yaladığın kıçlar dışında
Yapabildiğin (Veya yapamadığın) işlerden dolayı
Sana verilen ihsan,
Uykularından, uyandırmıyor mu seni!
Üç günlük ömre
Dünyayı sığdırmak varken
Bunca kepazeliğe değer mi?
Bilmiyorsun ki düzen böyle gidecek
Bu dünya fani
Bir gün herkes gibi
Senin de
Boğazına sarılacak, Azrail’in eli
Bir gün başucuna dikildiğinde taş
Ne ayak kalacak ne de baş
O zaman senden daha değerli olacak
Alnını okşadığım karabaş
Ey insan!
Makam, mevkii ve para hırsı…
Ömrünce taşıdığın boş bir çuvaldır
Sonuçta kazancın….
“Allah rahmet eylesin” veya
Ardından okunacak bir Fatihadır
25 Kasım 2006 - 04.00
125
BEN KİMİM...
B K
EN
İMİM
Sarhoşluğu, boşvermişliği, babamdan almışım.
Başarma azmini, inancı,
İnandığı yolda savaşmayı
Dedemden almışım.
Zorluklara, meşakkate dayanmayı,
Sabretmeyi, beklemeyi...
Annemden almışım.
Babamın, kavalıyla bekçi dövmesinden,
Dedemin Kurtuluş Savaşı’nda
İlahi bestelemesinden,
Anamın, Neriman Altındağ’a olan
Büyük sevgisinden,
Müzik ve şairlik yeteneğimi almışım.
Bir insan üzerinde genlerin,
Bu kadar farklılaşmasına
Ben de, şaşırıp kalmışım.
Bu nedenle…
Dedem gibi hırslı, inatçı
Annem gibi sabırlı, dirençli
Olamadığımdan
Babam gibi boşvermiş ve sarhoş kalmışım.
25 Kasım 2006 - 04.30
126
İbrahim Selman COŞGUN
P
ApAtYA
Seni çok seviyorum papatya
İnsanın, duygularını kamçılayan mevsimi
Baharın geldiğini…
Senden öğreniyorum
Dağda, kırda, keyimce dolaşırken,
Her çiçeği incelerken….
Sana rastladığımda ayak değiştiriyorum
Seni, kimseler ekmedi toprağa,
Kimseler, sulamadı seni
Sen zamanı geldiğinde…
Kendiliğinden çıkabiliyorsun yeryüzüne
Saksıda beslenen çiçeklere inat
“Ben de varım” diyorsun yeryüzünde
Biliyorum, kısacık bir ömrün var
Yaz sonunda terk edeceksin dünyayı
O küçük beden ve lepiska saçlarını özleyecek
Bekleyeceğim, önümdeki dokuz ayı
Seni, çok seviyorum papatya
Dokunmak, koklamak istiyorum
Yaşlandım, eğilip bükülmek zor geliyor
Çok, hem de çok istesem de seni koparmak istemiyorum.
25 Kasım 2006 - 05.00
127
BEN KİMİM...
5
A
rAlık
Y
AprAğı
Yaşının gereği, duyguların yoğun
Aşkı, henüz yaşamadığın belli
Ama, güzel bir şey olduğunu düşünüyorsun
Sevmek ve sevilmek isteğiyle dolusun
Karşılıklı konuşmaya yok cesaretin
O yüzden duygularını
Takvimdeki “5 Aralık” sayfasına döküyorsun
Aşk, sevmek, o kadar basit değil
Ha deyince âşık olunamıyor
Bir insanı, çok beğenebilirsin,
Ama;
Bu âşık olduğun anlamına gelmiyor
Boş ver uğraşma. Takvim yapraklarıyla
Gel otur karşıma
Anlat, delikanlı gibi
Sabırla, sonuna kadar dinlerim
Sevmeyi de, dinlemeyi de iyi bilirim
Çünkü ben öğretmenim.
27 Aralık 2006
128
İbrahim Selman COŞGUN
Ç
OcUklArıM
Sizleri çok seviyorum çocuklarım
Çocuğum olmadığını sanıyorlar
Ama, benim yüzlerce, binlerce çocuğum var
Beni anlamıyorlar
Annelerinizle konuşamadıklarınızı
Benimle paylaşıyorsunuz
Ertesi gün, üzüntüden eser kalmıyor
Koşup, oynuyorsunuz
Çünkü; sizler çocuksunuz
Çabuk unutursunuz
Sizleri, çok seviyorum çocuklarım
Evde yok, evlad-ı ayalım
Ve de pişmiş aşım
Yine de yok şikâyetim
Çocuklarım benim yoldaşım, arkadaşım
Sizler anlatırken, ağlarsınız
Benim yüreğime dökülür gözyaşım
Elimden geldiğince,
Çaresine bakmaya çalışırım
Bu benim uğraşım
Çözüm üretemezsem, kusura bakmayın
Çaresiz, eğilir başım
Bu, benim yaşantım çocuklarım
Sizlerle başladım, sizlerle biteceğim
Ama, ben sizleri döneminizle,
Hatta isimlerinizle bileceğim
Ne zaman, sizleri unutmuş, ya da
Karıştırıyor olursam;
Ya emekli, ya bunamış
Ya da yaşamıyor olacağım.
27 Aralık 2006
129
BEN KİMİM...
S
130
EvGİNİN
G
ücü
Ne olduğunu anlayamadan
Altmışlı yıllarda, açıldı gözlerim
Altmış birin, sonbaharıydı
İlk defa…
Bir yakınımın cenazesinin yıkandığını izledim
Küçük yaşta öksüz kalmıştım
Ne olduğunu da anlayamamıştım
“Okumalısın” dediler bana
Okudum, öğrendim, başardım
Ailenin malumdu durumu
Kısa yoldan, meslek sahibi olunmalıydı
Kazandım, başardım
Yetmiş ikide, öğretmendim
Mesleğe başladım, çocuk yaşta
Silinmeyen bir cümle vardı kafamda
“Öğretmen, bir köyün her şeyidir!”
Elimden geldiğince, her şey değilse bile
En azından, bir şey olamaya çalıştım
Zamanla, her günün muhasebesini
Eleştirisini yapar oldum
Kızdım bazen kendime
Kimi zaman da davranışımla mutlu oldum
Bakmayın yazdıklarıma
Yılların öğretmeniyim ben
Özel yaşantımda, bir lükse rastlanmamıştır
Okuldaki kimliğim ise…
Çok başkadır, evdeki benden
Benim için bitmez bu meslek
Pazartesi sıkıntılı, diğer günler düğün
Mutluyum ben ey analar babalar
İbrahim Selman COŞGUN
Sizin çocuk diye nitelendirdiğiniz insanlar
Benim; arkadaşım, dostum, hatta büyüğüm
Ben onlarla sevdim hayatı
Onlarla yaşadım sevgiyi, gün be gün
Anlayamadıysanız, biraz düşünün
Neler yapabileceğini sevgi gücünün
13 Haziran 2007 - 01.40
131
BEN KİMİM...
A H
rz-U
Al
Bunca yıl yaşadım, apak yüz ile
Kimseye bakmadım, bir yan göz ile
Bir kem söz etmedim inan, saz ile
Yine de sürüldüm, illerden ile
Maruzatım vardır dedim; olmadı
Sözlerimi duyanlar da… duymadı
Yasa dedim, hakkım dedim, saymadı
Haksız diye yolladılar, tez ile
Kime derdim diyecektim, bilmedim
Derdim neydi? Devlet dedim, can dedim
Deli diye bağladılar, bez ile
İşim budur, sevdim, hep insanları
Onların gönlünde, var yarınları
Onlar da yaşamaz, umarım bu anları
Yürekleri kanamasın zâr ile
Diyeceğim bitti, neler söyleyim
Hangi daldan, hangi gül arz eyleyim
Artık vaktim doldu, ben emekliyim
Kâtip, arzuhalim yaz şâha böyle
12 Şubat 2007
132
İbrahim Selman COŞGUN
Z
OrUNlU
K
ArAr
Ben bir öğretmenim
Her mesleğin bir malzemesi vardır
Çocuklar olmadan ben bir hiçim
Kime, ne öğretebilirim
Kime, ne gösterebilirim
Ben, bir öğretmenim
Otuz dört yılımı verdim bu mesleğe
Onca yılı hiçe saydılar
Beni, sınavlara saldılar
Ben, bunu hak etmedim
Ben bir öğretmenim
Kader kısmet bir yana
Ben işimi sevdim
Ben çocuklarımı sevdim
Yetmez miydi, öğretmen olmak için bu sevgim
Benim, vefalı çocuklarım
Sizler olmasanız, ben ne yaparım
Zaman, öyle gösteriyor ki…
Sizleri mezun eder, sonra bu defteri kapatırım!
07 Haziran 2007 - 03.00
133
BEN KİMİM...
Bu defteri, bir deftere aktardım
Aktarırken, düşündüm, daldım
Geçmişteki pişmanlıklarımı yaşadım.
Öfkeyi, kızgınlığı gördüm.
O satırlarda, yaşadım
Çaresizliği, hüsranı okudum, yazdım
Bir defteri, bir deftere aktardım
Nostalji yaşadım
Hayretlere düştüm kendi kendime
Bunları, ben mi yaşadım? Ben mi yazdım?
Meğer geçen yıllar bana neler etmiş
Ve neler bahşetmişse…
Ben anlayamadım, yararlanamadım
Hayat, ender veriyor herkese fırsat
Gün o gündür. Değerlendir yaşat!
Yaşatamadıysan da, üzülme boş yere
Hey had! Geçen zaman geri gelmez
Boşuna etme feryat!
Bir defteri bir deftere aktardım
Sanmayın ki burada noktaladım
Bu ülkede yaşıyor, bu duyguları taşıyorum
Merak etmeyin dostlarım
Ben hâlâ beyin olarak yaşıyorum
Sizleri üzmeyecek, kendime bakacağım
Ve bu deftere daha çok şiirler yazacağım
17 Haziran 2007 - 03.45
134
İbrahim Selman COŞGUN
S T
ON
AlEp
Bunca yıl yaşadım
Kimseye muhtaç olmadan
Sorunlarım oldu, savaştım
Yenildim görünse de aslında
Üstesinden gelebildim
Kimseye yalvarmadım
Pes etmedim, yılmadım, ayakta kaldım
Gençlik vardı o zamanlar serde…
Heyecanlı kararlıydım
Ödün vermedim, prensiplerimden
Zaman;
Her şeyi böyle gösterdi
Yaş geçti, azaldı gücüm
Yıllar sonra ilk defa…
“Bir Yüce” ye talebim oldu
Sıkıntısız ve sakin bir ölüm…
11 Temmuz 2007 - 03.40
135
BEN KİMİM...
Ö D
zür
136
İlErİM
Çocukluğumdan kalan anılarımda
Evimizin küçük bahçesinin de
Azımsanamayacak yeri vardır
İlkbahar geldiğinde babam,
O öldükten sonra da ben “beller”dim.
Annem, küçük “karık”lara ayırırdı
Soğan, domates, fasulye, biber ekilirdi
Sonra bol bol sulanırdı o karıklar
Çocukluğumda, kışın
Damlardan, çatılardan
Devasa buzlar sarkardı
Korkardık altından geçmeye
Çocukluğumda, ilkbaharda
“Bedir Baba”ya
Çiğdem toplamaya giderdik
Hiçbir yardım görmeden
“Sökün” ayında çıkıverirdiler
Kendi kendinden
Sarı yapraklar, rüzgârda dalgalanırdı
Bizim derdimiz onun “kökü’ndeydi
Kökünü yer, yaprakları kaldırıp atardık
Çocukluğumda
Kuş avlamaya özendim “sapanla”
Kötü bir olay yaşadım
Sonra da avlanmadım
Çocukluğumda, ilkokulda
Öğretmenimden öğrendim “Atatürk’ü
Öğretmenimin anlatışıyla
Bir masal kahramanı gibi gelmişti bana
Her On Kasımlarda
Siyah, yakasız önlüklerle dizilir
Öğretmenimiz görev verirse şiir okur
Veya konuşmalar yapardık
Çocukluk ya da duygusallıktan olsa gerek
İbrahim Selman COŞGUN
Hatta bazen ağlardık
Yıllar geçti, sevgililerim oldu
Kimileri güzel yüzlü
Kimileri bedenen güzeldiler
Anlayamadılar beni ya da
Anlamak istemediler. Olmadı
Özür dilerim sular!
Yıllardan sonra küresel ısınmayı
Ben hesap edemezdim.
Özür dilerim,
Çatılardan sarkan buzlar
Bu değişiklik benim suçum değil
Sizleri özledim
Özür dilerim
Sarı çiğdem
Senin, ne güzel olduğunu
Sonradan öğrendim
Saksılarda, sulanan çiçeklere inat
Her ilkbaharda “Bedir Baba” da biterdin
Özür dilerim! Küçük serçe
Çocukluk işte, bağışla beni
Şimdi yaş kemale erdi
Yaklaştığımda ürkmeyesin diye
Durup bekliyorum seni.
Özür dilerim Atam!
Seni yıllar sonra ancak anlamaya başladık
Bırak anlamayı, seni anlatamadık
Laikliğin değişti anlamı
Kaldırdılar Anayasadan inkılâplarını
Altı Ok’un anlamını da değiştirdiler
Ata sevgisini, putperestlik saydılar
Senin sayende bu ülkede özgür yaşayanlar
Seni sevmeyi sana tapmakla özdeştirdiler
Sanma ki, sıkıştığım zaman seni yâd ederim
Kusura bakma Atam…
Yapamadıklarım için özür dilerim…
03 Eylül 2007 - 02.40
137
BEN KİMİM...
T
ürkülEr
Türkülerin dili, halkın dili,
Birçok şeyi bize döker türküler.
Çanakkale, Antep ve de Yemeni
Dinleyin anlatır, söyler türküler.
Çay başına oturmuş, tüfek çatmış,
Al yazması kırık dala takılmış,
Yürek acısından türküler yakmış,
Ölümlerin öyküsüdür türküler.
Bazen bahar olur, bazen ise yaz,
Türkü denilince elden düşmez saz,
Kazım öldü mezarını derin kaz,
Söz deyince halka döner türküler.
Yakup yola düşer Yusuf ’u arar,
Evlat acısıyla yüreği yanar,
Yusuf ’u Kenan’da bir hüzün sarar,
Olanı biteni söyler türküler.
Kimi Ayşe olur, kimi de Memet,
Türkü ise konu, aşk gelir elbet.
Kimi üç aylıktır, kimi müebbet,
Halkın dertlerini söyler türküler.
Ahmet’e Ümmü’yü vermez babası,
Arşa çıkar Ümmü kızın sevdası,
Çaya atlar çünkü ağır yarası,
Ahmet efkârından yakar türküler.
138
İbrahim Selman COŞGUN
Türkü dinleyince sakın utanma,
Bu halkın sesidir bunu unutma,
Gökyüzüne, haykırınca buluta,
Yağmur olup yere düşer türküler.
Çoşgun der ki, hem ağladım, hem güldüm,
Bir ömrümü türkülerime gömdüm,
Türkülerde parçalandım, bölündüm,
Bu nedenle beni yakar türküler.
06 Mayıs 2003
139
BEN KİMİM...
T
ürkülEr (kOŞMA)
Türküler, insanla, sevgiyle dolu
Sana anlatıyor erkânı, yolu
Ders al, ne söylüyor bak DADALOĞLU
Onun da yetmedi ömrü türküye
Baharda çiçekler, ağaçlar dal dal
Beğendiğin çiçekleri al da yâre sal
Sivas’ta asıldı PİR SULTAN ABDAL
Onun da yetmedi ömrü türküye
Hazanda sen misin dalında solan
Ömrünce güzeli arayıp soran…
Sevdalanamadan KARACAOĞLAN
Onun da sığmadı ömrü türküye
Ömrün yarısını türküyle süzen
Verdi türkülere tertip ve düzen
Toprağın bol olsun ey SARISÖZEN
Senin de yetmedi ömrün türküye
Yozgat illerinden geldi bir elçi
Mızrabı gür, sözü hakiki, gerçekçi
Sürmeliyle yaşayacak TÜFEKÇİ
Onun da yetmedi ömrü türküye
Türkülerle duydu bu halk ismini
Doğru dürüst ve de o gür sesini
Sürgünlerde geçti ömrün MAHSUNÎ,
Senin de yetmedi ömrün türküye
140
İbrahim Selman COŞGUN
Hayat yalan, herkes bir gün ölecek
Gerçek âleme göçünü edecek
Haydarın ustası ALİ EKBER ÇİÇEK
Senin de yetmedi ömrün türküye
Türkü sevmeyenin bir gözü görmez
Türkü söyleyen de yakan da ölmez
Ustalar yanında SELMAN bir çömez
Zaten, yetmeyecek ömrü türküye
15 Eylül 2007- 01:22
141
BEN KİMİM...
Y K
Az
ElEBEğİ
Penceremden girdin
Işığa koştun
Dolandın, dolandın
Koltuğa kondun
Kovamadım, kıyamadım sana
Bu yalnız yaz akşamında
Kelebek de olsa
Birileriyle konuşma ihtiyacım vardı
Sağ olasın kelebeğim
Şayet, ömrün yeterse
Yarın akşam yine beklerim.
26 Temmuz 2007 - 02.30
142
İbrahim Selman COŞGUN
D
İlEkçE
Günlerdir kapının zili çalmadı
Telefonlar suskun açılmadı
Yakınlarım, dostlarım
Bir kez aramadı.
Yığıldım yalnızlığımın karanlığına
Oyalanmaya çalıştım…
Günlük işlerin dışındaki işlerle
Belki? Dedim hani?
Eski yeni öğrencilerim çalar kapımı
Olmadı, çalınmadı.
Bir an sessiz kalsa dünya
Gözlerim görmese hiçbir şeyi
Acı duymadan
Öldüğümü hissetmeden
Ve kimseye muhtaç olmadan
Bir gün alacaksın beni bu dünyadan
Uzatma bu işi,
Gerçekten samimi
Sözümden döndüğüm yoktur.
Senin hükmün yüce, hidayetin çoktur.
Alacaksan bir gün beni yanına
Uğraştırma acı çektirme bana
Bütün dileğim budur.
27 Eylül 2007
143
BEN KİMİM...
G
144
üNEYDOğU
Ç
OcUklArıNA
Öğretmeninize ulaşmak için
Kilometrelerce yürüyorsunuz
Terör nedir? Bilmiyorsunuz
Çünkü siz çocuksunuz
Asker ağabeyleriniz eşlik ediyor size
Onlarla sohbet etmeye çalışıyorsunuz
O, susuyor, siz soruyorsunuz.
Anlam veremiyorsunuz suskunluğuna
Çünkü siz çocuksunuz
Öğretmeniniz okul girişinde bekliyor sizi
“Hoş geldiniz diyor, okşuyor seviyor
Öğretmeninizin beynindeki “öldürülme ihtimalini”
Sizler bilmiyorsunuz.
Belki tüm olup bitenleri
Bir oyun kabul ediyorsunuz
Çünkü patlamalardan, silah seslerinden
Oyuna fırsat bulamadınız
Küçük dünyanızda.
Savaşa teröre anlam veremediniz
Mutlaka idealleriniz vardı
Kardelenler gibi, toprağı delip
Doktor vs. ve illaki öğretmen olmak
Küçücük yüreğinizde gizli kaldı umutlarınız
Tank paletleri, uçak sesleriyle
Uyumaya çalıştınız
Asker ağabeylerinizle
Okula gitmeye alıştınız
Kafanızdaki soru işaretleriyle
Yanıt bulamadınız
Sizler bu ülkenin
En talihsiz ve çaresiz çocuklarısınız
İbrahim Selman COŞGUN
Tabii ki böyle sürmeyecek
Sizin de parlayacak güneş alnınızda
Yaşadığınız coğrafyaya benzeyen
Asık suratlarınız bir gün gülecek
İmkânsız sansanız da
Sizlere yakın olmasa da
Sizleri düşünen binlerce öğretmen var
Bizden uzak olsanız da.
28 Ekim 2007
145
BEN KİMİM...
Ç
OcUklArıMA,
A
rkADAŞlArıMA
Kaçınılmaz son geldi artık
Artık misairsiniz bu çatının altında
Bilmiyorum, unutulmayacak sanıyorsunuz
Hayat çok şeyleri öğretecek, unutmayı da.
Yaşadıklarınız genç yüreklerinizde
Size acı verebilecek
Ama yaşam bu, bunlar bir gün gerçekleşecek
Bu yaşlarda sizleri üzen olayları
İleride belki gülümseyerek anımsayacaksınız
Hayat böyledir güzellerim
Sizler de unutacaksınız
Geleceğin başka bir dönemi başlıyor simdi.
Var olma, ayakta kalabilme savaşı
Yürekten istiyor, inanıyorum buna, başaracaksınız.
Geleceğe çeşitli meslek grubunda başlayabilirsiniz
Belki de iyi bir anne-baba olacaksınız
Çok isterdim öğretmen olmanızı
Çünkü “kesin” bildiğim bir şey var.
Öğretmen olursanız eğer…
Hepiniz, birer Selman Hoca olacaksınız!
02 Kasım 2007
146
İbrahim Selman COŞGUN
Sizler, tertemiz duygularınızı…
Gelip, dökersiniz bana
Ben, susar dinlerim sabırla
Akşam olur sizler dönersiniz evlerinize
Ben sizin yanınızda anlatamadıklarımı
Gecenin, en sesiz zamanında
Dökerim satır satır
Boş kalan defter yapraklarına
03 Kasım 2007 - 01.45
147
BEN KİMİM...
M
UHAsEBE
Geçtin ömrün yarısını
Üste daha ne istersin?
Çektiklerin yetmedi mi?
Dahasını ne istersin?
Hayat sana vermedi mi?
Doğruları yanlışları?
Yanlışı görüp de hâlâ
Neden doğru derdindesin?
Hayalleri bir kenara
Bırakıp, atmak varken
Hâlâ gerçeğin peşindesin
Neden koşturmak istersin?
Hâlâ uslanmadın gitti
Anla artık, pilin bitti
Kuru ekmek pilav varken
Hâlâ bal börek istersin
Umut bitmiyor insanda
Yaşlansan da kocasan da
Kendine kondurmasan da
Uyan artık, çok beklersin
Ölüm herkesin başında
Bilinemez kaç yaşında
Gömdüğün her yandaşında
Ölümü de hissedersin.
20 Ekim 2007 – 00.40
148
İbrahim Selman COŞGUN
Okyanus ortasında kalmış
Küreksiz bir sandal gibiyim
İçim dışım bomboş
Akıntıya bırakılmışım, çaresizim
Ne gecenin bir anlamı
Ne gündüzün çekiciliği kalmadı.
Günlük sıradan işlerle uğraşıp
Yaşamı sürdürmeye çalışıyorum
Günün doğumuyla batımı arası işkence
Geceleri ise, alkolle avunuyorum
Doğruyu, yanlışı karıştırdım artık
Sıradan bir çizgide gidemiyorum.
Zaten öyle olmak da istemiyorum
Tanrım! Sen bilirsin işini
Karıştırma gelmişimi geçmişimi
Al benim canımı, ama
Gece yatıp, sabah uyanmak istemiyorum.
09 Haziran 2008 – 00.10
149
BEN KİMİM...
İ
NsANlık
Hep konuşulur rakı masalarında
Eş dost sohbetlerinin değişmez konusudur
Konu açılır herkes ikrini söyler
Genellikle değişmez ikirler
Çünkü insanlığı tarif edemezler
Daha sonraki buluşmalarda
Konu dönüp dolaşıp aynı yere gelir
Herkes onaylar bunu
Ama anlamazlar savunduklarının
Bencillik olduğunu.
İnsanlık sevmektir
Sevilmesi gereken her şeyi sevmektir.
İnsanlık, Antalya’da bir geceden öldürülen
Yüzlerce köpeğe üzülmektir.
İnsanlık, Artvin’de dikenli tellere takılıp
Köylülerce taşlanarak öldürülen
Ayı yavrusuna üzülmektir
İnsanlık, ağlayan bir çocuğu güldürebilmektir.
İnsanlık, ağlayan bir çocuğu güldürebilmektir.
İnsanlık asırlarda büyümeye çalışan ormanın
Cayır cayır yandığını görüp, gözyaşı dökmektir.
Fizik olarak insan doğmak yetmiyor
İnsanlık düşünmektir. Yaşamak, yaşatmaktır.
Sevmektir.
23 Haziran 2008 - 00.15
150
İbrahim Selman COŞGUN
Biliyorum, bir gün geleceksin
Bu geliş sürpriz de olabilir.
Ya da, sinyalini de verebilirsin
Belki de, beklemediğim bir anda
Kapımı çalabilirsin
Mevsim yaz. Felaket bir sıcak var
Sıcağı terlemeyi sevmiyorum
Seninle birlikte, serinliğin de gelecek
Ve terlemeyeceğim biliyorum
Soğuktan şikâyetim olmadı, bugüne kadar
Zaman zaman üşüdüğüm olsa da
Sen geldiğinde, üşümeyeceğim, sanmıyorum
Senden tek dileğim var
Sessiz ve yavaş olmasın bu geliş
Ya çat kapı gel,
Ya da uzamasın bu iş.
05 Ağustos 2008 – 01.10
151
BEN KİMİM...
Ç
OcUklAr
Onları, çocuk diye dikkate almazsınız.
Oysa, onlar birçok şeyi
Sizden önce düşünmeseler de
Sizlerden önce sezebilirler
Fark edemezsiniz
Aslında onlar büyümüşlerdir
Bakmayın, çocuk yaşlarına
Düşünürler, planlarlar ve yorumlarlar
Ama; yine de bir büyüğün
Deneyimine ihtiyaç duyabilirler
Bırakmayın onları, bir başlarına
Sevgileri yalındır, gizli kapaklı değil
Güveni varsa size
Anlatırlar düşüncelerini, endişelerini
Sıkıntı ve problemlerini aşamazlar da
En fazla, ağlarlar
Tutamam kendimi, ben de ağlarım onlarla
Dayanamam hayat dolu gözlerden dökülen
Gözyaşlarına
10 Ağustos 2008 – 03.10
152
İbrahim Selman COŞGUN
M
UHAsEBE
Dünya mı değişti?
Yoksa biz mi yerimizde kaldık
Bir lokma ekmek değil miydi paylaştığımız
Sonraları, onu da kıskandık
Kan bağımız insanlar vardı
Yardım istedik, bulamadık
Sonra eloğlu uzattı elini
Öylesine bozulmuştu ki, kimyamız…
Arkasından bir şeyler çıkar sandık
Sevgileri kıskandık.
Bir insanın, yalnız bizi sevmesini istedik
Ama o insanın sevgisini
Birçok insanla paylaşabileceğini düşünemedik
Doğrularımızla yaşadık bunca yıl
Onlar için savaş verdik, hasar gördük
Uğrunda savaşılan her doğrunun
Karşı doğrusu da olabileceğini anlayamadık
Yıllar farklı kulvarlara sürükledi
Uğraştık, didindik yorulduk
Geçmişimiz bırakmadı bizi
Okyanus ortasında
Yelkeni yırtık bir tekne gibi
Kalakaldık...
17 Temmuz 2008 - Gökçeada
153
BEN KİMİM...
Sabahı görebileceğim
Ya da, sabah olmayacak
Başımda dolanıp duruyorsun, biliyorum
Bir açığımı bekliyorsun sürekli
Şimdilik sana açık vermiyorum
Henüz aklım başımda bunamadım.
Ayaklarım da beni kaldırabiliyor
Emekliliğim de çoktan doldu
Ama sana hâlâ direnebiliyorum
Şimdilik benden bir işaret bekleme
Ayaklarımın beni taşıyamadığı,
Ellerimin tutmadığı zamanda gel
Fazla da geç kalma
Onun bunun elinde kalmak istemiyorum
15 Kasım 2008 – 01.25
154
İbrahim Selman COŞGUN
S T
AvAŞ
ürkülErİ
Yaşamak bir türküdür.
Yaşanmayan türkü zaten olmaz
Her dilden ayrı dökülür
Bu ülke türküsüz kalmaz
1914-18 yılları arasında
Erzurum’da göç başlar
Göçler yola düzülür
Şehrin son tepesi geçilirken
Ela gözler süzülür
Sarıkamış’ta 90 bin asker şehit olur
Allahuekber Dağları’nı geçerken
Şehitlerin cansız bedenleri ortaya çıkar
Yaz gelip de, güneş karları eritirken
Kimisi eler eler, höllük eler.
Aynalı beşikte bebek beler
Kimisi de Çanakkale’de aynalı çarşıya
Türküler döker
Yakın tarihimize bakarsanız
Kore’de şehit oldu bir tümen asker
Hangi amaçla savaştıklarını bilmeden
Hangi vatanı savunduklarını bilemeden öldüler.
Sanırım onlar da bir türkü bekler
Yemen, Yemen olalı böyle savaş görmedi
1518’de başladı, sonu gelmedi
Kalanların gözyaşları dinmedi
Yemen’e gidenlerin, hiçbiri dönmedi
19 Kasım 2008 – 03.25
155
BEN KİMİM...
İlginç bir ülkede yaşıyoruz
Sudan nedenlerle cezaevinde yatırılan
Sonra vatan haini ilan edilip
Rusya’ya kaçmasına göz yumulan
Nazım Hikmet Ran
Şimdi ulusal şair ilan edilip
Mezarı taşınmak isteniyor sevdiği ülkeye
Yıl 1970 darağacında üç idan
Deniz, Yusuf ve Hüseyin İnan
Mülahazat hanesi kapalı kafalarca
Adam gibi yargılanmadan asılan
Üç idan!
Ve bugün öğrendim
1980 yılında asılan
Ve annesine yazdığı mektubu
Bugün haberlerde okunan
Bu ne biçim mantık!
Bu nasıl bir vicdan!
İdam edilecek bir çocuğun
Annesine yazdığı mektupta
Ne vardı da 29 yıl bekletildi?
Neydi o mektupta sakıncalı olan.
17 Mart 2009
156
İbrahim Selman COŞGUN
Ç
OcUklUk
G
ENçlİk
O
lGUNlUk ı.
Çocukları çocuk gibi görün
Makine gibi değil
Unutmayın sizler de bir zamanlar çocuktunuz
Çocukluk, zor iş
Çocukluk zor iş
Çocukluk kolay değil.
İlkokula başladığımda
Öğretmenimden yediğim sopadan korkup
Evden, okula gidiyorum diye çıkıp
Devamsızlıktan birinci sınıfta çakıp,
Rahmetli babamdan bir araba sopa yedim
Onlara göre ben haksızdım
Onlar haklıydı, devamsızlık yapmıştım
Kimseler beni dinlemedi sormadı
Onlar için geçerli kural buydu
Bense suçlu!
Zaman geldi öğretmenlik bana da nasip oldu
Hâlâ hatırlarım ilk resmi dersimi!
Bir türlü kuramadığım cümleleri
Titremesini engelleyemediğim dizlerimi
Her günün sonunda kendimi sorguladım
İyi bir şeyler yapmışsam o gün
Sorgulamaya gerek kalmazdı
Hiç eski öğretmenlerime özenmedim
“Çocuk gibi yaşayan… Öğretmen gibi düşünen”
Olmak istedim.
Her gün, her ay, her yıl yeni bir şeyler öğrendim
Ve daha öğrenecek çok şey vardı…
Emeklilik geldi çattı.
Sınıfıma girdim, dolaştım her bir yanını
Baktım duvarlarda yılların emeği olan fotoğralara
157
BEN KİMİM...
Geçirdiğim sıkıntılı ama çoğu sevgi dolu mutlu anılarıma
Ve karar verdim
Ben emekli olamazdım
Ayaklarım yürüdükçe ve beynim sulanmadıkça
Bu mesleği sürdürecektim
Ama bir gün yaşanacaktı bu nihayetinde
Ya devlet zoruyla, ya da takdir-i ilahiyle.
23 Temmuz 2009
158
İbrahim Selman COŞGUN
Ç
OcUklUk
G
ENçlİk
O
lGUNlUk ıı
Bir zamanlar ben de sizler gibiydim
Umurumda olanların dışında
Hiçbir olay ya da varlık umurumda olmazdı
Sizlere nasihate söyleve gerek yok
Mucizeler yaratsam da, sizlerin umurunda olmayacak
Zaman çok şeyi yıkıyor
Veya kazandırıyor birçok şeyi farkında olmadan
Sizler, kendinizi değişmedi, sanıyorsunuz
Ama değiştiriyor, insanı zaman
Ankara’nın Pazar durağında otururken
Uçuşup duran serçeleri
Uçsunlar diye bekliyorum sabırla
Gizlerdim duygularımı
Şimdi saklayamıyorum. Dilimden dökülmese de
Gözlerimden anlaşılıyor duygularım
Önceleri gözyaşlarımı gizlerdim
Ağlamak gelse bile içimden
Şimdi en ufak bir olayda
İçim sızlıyor
Çağlıyor gözyaşlarım, gözlerimden
Bugün mü yoksa o zaman mı daha güzel
Her yaş, yaşandığı dönemde özel
Sizlere garip gelse de arkadaşlarım
Bir kuşa, bir kediye, bir köpeğe…
Öksüz yetim bir çocuğa üzülmek
Asırlardır ancak yürüyen bir çınarın
Baltalanmasına içinin sızlaması
Bilmem kaç bin dekar ormanın yanması
Ve bunlar için gözyaşı dökmek
İnsanı, insan yapan duygular bunlar
Gençken düşündüklerinizden (bence)
Çok daha değerli duygular
30 Temmuz 2009
159
BEN KİMİM...
R
AMAzAN
A
Yı
Aylardan Ramazan ayı
Hava kararmaya yüz tuttu
İnsanlarda bir telaş, sokaklar ıssız
Top patladı, ezan okundu
Herkes iftar sofrasında
Ben yine yalnızım bir başıma
Sabahın ilk saatleri 05.11
Sabah ezanı okunuyor saba makamında
Kımıldamadan dinliyorum, sonuna kadar
Tüylerim diken diken, yüreğim hızla atıyor
İnsanlar niyetleniyor Ramazan orucuna
Ben yine yalnızım bir başıma
Sabah ezanı dinledim saba makamından
Gün geliyor tutuluyor nefesim
Giydiriyorlar bana, bayramlıklarımı
Sonra bayramlaşmaya götürüyorlar
Dostlarım, yakınlarım, tanıyanlarım
Küçük bir odaya bırakıyorlar beni
Sonra, onlar evlerine, yakınlarına dönüyorlar
Anlamadığım bir karanlık geliyor üzerime üzerime
Ben yine yalnızım, ben yine bir başıma
Toprağın altında...
18 Eylül 2009 - 05.50
160
İbrahim Selman COŞGUN
Ö
MrüM
Yapılacak işlerim var
Beni bırakma ey ömrüm
Söylenecek sözlerim var
Beni bırakma ey ömrüm
Dünyada çok insanlar var
Ben mi oldum sana zarar
Ben ölürsem neyine yarar
Zamansız bitme ey ömrüm
Hayattan kamı almadan
İşlerim tamamlamadan
Bir çiçeği koklamadan
Beni terk eyleme ömrüm
Yaşarken yoktu varlığım
Tek varlığımdı sanatım
Gel hele, bir konuşalım
Daha sonra düşün ömrüm
Dünyada malı neyleyim
Yeter ki gönlüm şen olsun
Gel sana, türkü söyleyeyim
Dinle de karar ver ömrüm.
05 Ocak 2010
161
BEN KİMİM...
Bugün 23 Nisan
Dünya çocuklar günü
Dünyada hiçbir ülke ve ülke lideri
Hesaplamazken bugünü…
Atatürk armağan etmiş dünyaya
Dünya çocuklar gününü
Bugün cıvıl cıvıl her taraf
Dünyanın en saf, günahsız, art niyetsiz
Kimileri de ağlayan, anlayamadım, nedensiz
Çoğu gülen, çığlıklar atan çocuklarla doluydu
Her şey güzeldi bugün
Ama unutulanlar vardı
Tüm çocukların günüydü bugün
Yaklaşık bir yıl önce yaşanan ve unutulan
Üstelik Mardin’in “bilge” köyünde
Öksüz ve yetim kalan 61 çocuğun da günüydü bugün
Terörün annesini, babasını alıp götüren
Çocukların da günüydü bugün
Anası babası çaresiz kalan
Bir baloncunun peşinde koşan
Çocukların da günüydü bugün
Ağalar, ablalar, beyler, paşalar
Allah bağışlasın tosuncuklarınızı, kraliçelerinizi
Allah uzun ömürler versin gözümüz yok
Yanlış anlaşılmasın hani
Biraz da diğerlerini düşünseniz diyorum
Çünkü onların anaları babaları da yok!
23 Nisan 2010 – 16.35
162
İbrahim Selman COŞGUN
Ç
OcUklUk,
G
ENçlİk
O Y
rtA
AŞlılık
Küçükken, topsuz alanda
Top oynamaktan başka bir şey anlamadığımızdan
Geleceğimiz hakkında
Büyüklerimiz ne derse, o doğruydu
Çocukluk işte
Komşu kızı Neriman’a âşık olduğumu sanmıştım
Ara sıra onların samanlığına giderdik
Orada bir şeyler olurdu ama;
O da ben de ne olduğunu bilmezdik
Oku! Dediler adam olursun
Ve okula kaydettiler beni
Okulun ne olduğunu kısa sürede anladım da
Okumakla adam olmak arasındaki bağlantıyı
Bir türlü kuramadım
Ama, bana “oku” dediler
Okumayı kesinlikle bırakmadım
İnanın, çok iyi okuyordum
Çünkü; adam olmak istiyordum
Zaman o kadar hızlıydı ki
Bir anda üniversiteli oluverdim
Dediler ki okumanın sonu yoktu. Oku!
Benim de bir bok yediğim yoktu zaten
Üniversite hayatım, biraz değişmişti
Okumakla ilgili düşüncelerimi
Okuduklarım sadece ders kitabı değildi
Sonraları sopa bile yedim. Nedenini bilmeden
Dediler; çok okuyorsun! Onun yüzünden
Bana, büyüklerim oku adam olursun! dediler
Okumayı sürdürüp adam mı olsam
Okumayı bırakıp sopadan mı kurtulsam
163
BEN KİMİM...
164
Kavga dövüş bitti üniversite
Ve sonunda öğretmen oldum
İşte! Şimdi “adam” oldun dediler
Adam olmanın verdiği onurla
Göreve başlamaya gittim, ama…
Orada tanıştıklarım
Hiç benzemiyordu okumuş adama
Sonra yazmaya da başladım
Çok güzeldi, hoşlanmıştım
Hem okuyup, hem de yazabiliyordum ki!
Kendimi başka bir ilde buldum
Yeni bir kararnameyle
Dedim ki; ben artık adam oldum
Neden bu tayin? Anlayamıyorum.
Günler, aylar, yıllar geçti
Ahmet geldi Mehmet gitti, sonra başkaları geldi
Ben yine okudum, yine yazmayı sürdürdüm
Ama bu sefer büyüklerimin yönlendirmesiyle değil
Severek, isteyerek yazıp okuyordum.
Zaman çok şeyi değiştirdi
Okumanın yazmanın gücü bitti
Kapkaçtı, holdingçi, şirket sahipleri
Onlar belki hiç okumadılar
Bilmeden, okumadan yorumlayamadan
Halkın inanç ve değerlerini kullandılar
Bunların yardakçılığını yaparak
Köşe değil, köşeleri dönmeye çalışanlar
Yıllar önce “oku” dediler bana adam olursun
Okudum ama adam oldum mu?
Adam olmanın anlamı ortama göre farklılaştı
Okumadan da şayet adam olmak buysa
Adam olunabiliyormuş
Ben hâlâ okuyorum
İbrahim Selman COŞGUN
Onlar için anlamı olmasa da,
Kesem dolmasa da,
Şirketlerim olmasa da,
Ben kendim için okuyorum
Çünkü onlara değil
Kendime saygı duyuyorum
29 Nisan 2010 – 01.30
165
BEN KİMİM...
A K
dem
Oç
1974 yılında Ankara’nın Elmadağ (Asi Yozgat) ilçesinde dünyaya
geldi. İlk ve orta öğrenimini Ankara’da tamamladı. Marmara Üniversitesi,
Atatürk Eğitim Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden 1997 yılında
mezun oldu. Aynı yıl Kütahya Dumlupınar Üniversitesi’nde araştırma
görevlisi oldu ve aynı zamanda yüksek lisansını Dumlupınar Üniversitesi,
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı’nda “Saz
Şiirinde Bektaşi Terimleri” adlı teziyle 2000 yılında tamamladı. Hacettepe
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim
Dalı, Türk Halkbilimi Bilim Dalı’nda “Kütahya Merkezinde Giyim-Kuşam
Kültüründeki Değişmelerin Çözümlenmesi” adlı teziyle 2006 yılında
doktorasını tamamladı. 2008–2009 yılları arasında Giresun Üniversitesi, FenEdebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde çalıştı. 2009 yılında
yavru vatan Kıbrıs’ta Lefkoşa’da vatani görevini tamamladı.
International Organization of Folk Art (IOV) ve Halk Kültürü
Araştırmaları Kurumu üyesidir.
Uluslararası ve ulusal dergilerde yayımlanmış makale ve çevirileri, ayrıca
yurt içi/yurt dışı sempozyum ve kongrelerde sunulmuş bildirileri vardır.
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili
ve Edebiyatı Bölümü, Türk Halk Edebiyatı Anabilim Dalı’nda öğretim üyesi
olarak görev yapmaktadır.
166
İbrahim Selman COŞGUN
B C
urcu
OŞGUN
1982 Ankara Doğumlu. Gazi Üniversitesi, Resim-İş Eğitimi Anabilim
Dalı 2004 mezunu. 2004-2009 yıllarında Ankara ve Bodrum’da Yerel Gazete
ve Graik Ajanslarında; Yazı İşler Müdürü, Görsel tasarım ve Graiker olarak
çalıştı. Eskişehir Valiliği’nde Graiker olarak çalışmaktadır.
167