Academia.eduAcademia.edu

Ben Kimim... İbrahim Selman Coşgun (Haz. Adem Koç - Burcu Coşgun) - 2011

BEN KİMİM... İbrahim Selman COŞGUN Hazırlayanlar: Adem KOÇ - Burcu COŞGUN BEN KİMİM... İbrahim Selman COŞGUN Kitapta bulunan 120 şiiri bazı imla ve noktalama eksikliklerini düzeltmek dışında hiçbir şekilde müdahaleye maruz bırakılmadan yayımlanmıştır. Bu kitaptaki şiirlerin tüm hakları İbrahim Selman Coşgun’un yasal varisine aittir. Her türlü yolla kopyalanması ve çoğaltılması ve dağıtılması kesinlikle yasaktır. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. Hazırlayanlar Adem KOÇ - Burcu COŞGUN Görsel Tasarım Burcu COŞGUN ISBN 978-605-62004-0-3 Baskı Sistem Ofset Basım Yayın San. ve Tic. Ltd. Şti Strazburg Caddesi No : 7/A Sıhhiye - ANKARA Tel: 0 (312) 229 18 81 - 231 32 57 1. Basım, 1000 adet, Mart 2011 www.selmancoskun.com [email protected] BEN KİMİM... İbrahim Selman COŞGUN Hazırlayanlar: Adem KOÇ - Burcu COŞGUN İÇİNDEKİLER Sunuş 6-8 56 Çelişki Ön Söz 9-13 57 Gece Yarısı Dostluğu Âşık Demli ve Oğlu Ali Said Coşgun 14-25 58 Davet İlk Şiir 28 59 Yalnızlıkla Sohbet Arayış 29 60 Süheyla’ya 143. Gün 30 61 Tavşanın Gözü Ümit 31 62 01 Kasım 1982 22 Aralık 1976 32 63 Eski Zaman Sevdaları 03 Mart 1977 33 64 Bencillik Sen 34 65 12 Ocak 1983 Zamansız Ölüm 35 66 Dilekçe I Çaresizlik 36 67 Bir Şey Var Yokluk 37 68 Yardım Yanımdasın Ya! 38 69 28 Mart 1983 29 Aralık 1980 39 70 16 Nisan 1983 Hüsran 40 71 12 Haziran 1983 Kuyu 41 72 Zararsız Deli Ölüme Dair 42 73 Öğretmenler Günü Doğum Günü 43 74 Anlamaya Başlamak Düşünebilmek 44 75 Başucumdaki Korku Irgarın Akşamı 45 76 Yaş Otuzyedi Çaresizlik Şiiri 46 77 İmdat 24 Ocak 1982 47 78 Korunmak İsteyenler Doğum Günü 48 79 29 Temmuz 1991 Şiirin Ustasına 49 80 29 Temmuz 1991 03 Nisan 1982 50 81 12 Haziran 1983 Sıkıntı 51 82-84 Yolculuk Belirsizlik 52 85 Son Yağış 53 86-87 Nevzat Coşgun’a Pazarlık 54 88-89 Karabayram Tek Dost 55 90 Kaderi Kim Çizer Çocuklar Alaturka 91 128 5 Aralık Yaprağı Akşam Üstü Hayalleri 92-93 129 Çocuklarım Gönül Bahçesi 94 130-131 Sevginin Gücü Dilekçe II 95 132 Arz-u Hal Vasiyet 96 133 Zorunlu Karar 18 Nisan 1994 97 134 17 Haziran 2007 Hayat Bir Uğraşıdır 98 135 Son Talep Denemek Gerek 99 136-137 Özür Dilerim Toprak 100 138-139 Türküler Zorunlu Veda 101 140-141 Türküler (Koşma) 20 Aralık 1995 102 142 Yaz Kelebeği 19 Ocak 1993 103 143 Dilekçe Ne Çıkar ! 104 144-145 Güneydoğu Çocuklarına İkinci Dünya 105 146 Çocuklarıma, Arkadaşlarıma Yeni Yıla Girerken 106 147 03 Kasım 2007 Cemal’e 107 148 Muhasebe Süheyla’ya 108 149 09 Haziran 2008 Nasihat 109 150 İnsanlık Eleştiri ve Özeleştiri 110-111 151 05 Ağustos 2008 En Zor An 112 152 Çocuklar Ülkemin İnsanı 113-115 153 Muhasebe Benim Doğduğum Yer 116-117 154 15 Kasım 2008 Sayime’ye 118 155 Savaş Türküleri Kim Duyar 119 156 17 Mart 2009 22 Ekim 2006 120 157-158 Çocukluk Gençlik Olgunluk I. Bayramlar 121 159 Çocukluk Gençlik Olgunluk II. Ata’ya Şikayet 122-123 160 Ramazan Ayı Çıkar 124 161 Ömrüm 25 Kasım 2006 125 162 23 Nisan 2010 Ben Kimim 126 163-165 Çocukluk, Gençlik Orta Yaşlılık Papatya 127 166-167 Özgeçmiş BEN KİMİM... SUNUŞ Bu kitabın düzenlemesi yapılırken, İ. Selman Coşgun’un şiirleri, gönlüne göre yazmış olduğu sıralamaya dikkat edilmiş ve şiirlerde hiçbir müdahalede bulunulmamıştır. İ. Selman Coşgun 27 Kasım 1953 yılında Yozgat’ın Yerköy ilçesinde doğdu. Memur bir ailenin en küçük çocuğuydu. Küçük yaşta babasının vefatı ve ailenin maddi imkânsızlıkları nedeniyle kısa yoldan meslek sahibi olmak için Tokat İlköğretmen Okulu’na girdi ve kazandı. “Küçük yaşta öksüz kalmıştım Ne olduğunu da anlayamamıştım “Okumalısın” dediler bana Okudum, öğrendim, başardım Ailenin malumdu durumu Kısa yoldan meslek sahibi olunmalıydı Kazandım, başardım Yetmiş İkide öğretmendim” Konya’nın Beyşehir ilçesi Çiçekler Köyü’ne ilkokul öğretmeni olarak atandı. Daha sonra Gazi Eğitim Enstitüsü Müzik Öğretmenliği sınavlarına girdi ve kazandı. 1977’de Gazi Eğitim Enstitüsü Müzik Bölümü’nü bitirdi. İlk görev yeri Gökçeada Atatürk Öğretmen Lisesi (Çanakkale) oldu. 1980 yılında da Kütahya Kılıçarslan Anadolu Lisesi’ne atandı. 6 İbrahim Selman COŞGUN 18 Ekim 2010 tarihinde zamansız bir vedayla hakkın rahmetine kavuştu. Bu şiir kitabını derlemek çok zor oldu benim için. Mürekkebinin aktığı her bir cümle, yüreğine ektiği sevgi ve 58 senelik hayatını göz önüne getirip, hem yazıp hem de o zaman diliminde yaşamak kolay olmadı. İ. Selman Coşgun, yarım kalan sevgilerini, yaşanmamış çocukluğunu, yalnızlığını; mesleğiyle ve öğrencileriyle bütünleştirip unuturken, kendi dünyasındaki yansımalarını mısralara dökülüyor: “İki dünya var bende Herkesin bildiğini sandığı, Fakat yanıldığı Biri oldukça kalabalık, çok sesli, Diğeri tek düşünceli tek nefesli” Penceresinden giren kelebekten, Güneydoğu’daki çocuklara, dağdaki papatyadan, asırlık ormanlara kadar içindeki insan sevgisini büyütüp besleyip, müthiş bir lirizmi bizlere yaşatıyor: “İnsanlık, Artvin’de dikenli tellere takılıp Köylülerce taşlanarak öldürülen Ayı yavrusuna üzülmektir İnsanlık, ağlayan bir çocuğu güldürebilmektir. İnsanlık asırlarda büyümeye çalışan ormanın Cayır cayır yandığını görüp, gözyaşı dökmektir.” Bir başka açıdan, Türkülerin dilini, halkın dilini yayıyor mısralarına. Dadaloğlu’ndan, Pir Sultan Abdal’a, Karacaoğlan’dan, Mahsuni’ye götürüyor. Duygu sağanağını imgeler halinde sıra sıra mısralarla çoğaltıp içimize bırakıyor: “Çoşgun der ki, hem ağladım, hem güldüm. Bir ömrümü türkülerime gömdüm Türkülerde parçalandım, bölündüm. Bu nedenle beni yakar türküler.” 7 BEN KİMİM... İ. Selman Coşgun’un eğitimciliğin yanında, yeri geldiğinde ebeveyn, yeri geldiğinde dost olmuştur. Herkesin rahatlıkla kapısını çalıp, bütün sırlarını paylaşıp omzunda ağlamış, gövdesine yaslanıp, gölgesinde dertlerine merhem bulmuştur. Birçok insanı meslek sahibi etmiş, birçoğuna da rehberlik etmiştir. Arkasında bıraktığı kocaman yüreklere el vermiş, hayatlarına bir şeyler katmıştır. 58 yıllık hayatına aslında çok şey sığdırdı, hani derler ya “önemli olan çok yaşamak değil, yaşadığın müddetçe çok şey yapabilmektir’’. Hayatta insanın sadece gözlerini kapattığı zaman aklına gelen şeyler vardır. Aklından hiç çıkartmadıkları ve bir de kalbinden çıkartamayacakları... O ne aklımızdan, ne de kalbimizden çıkartamayacak derin izler bıraktı. Evveliyatında Annemle Kütahya’da geçirdiğimiz süre zarfında, paylaştığımız dostluklarda teselli ararken, yaşanan her olayda hayır vardır dedik ve hayatta önüne geçemediğimiz tek şeyin kader olduğuna bir kez daha inandık. “Kaybettiğin her şey başka bir surette geri döner.” (Hz. Mevlana) İ. Selman Coşgun’da öyle olmasını isterdi. “Ben ölürsem yasım tutulmasın Tutulacak yasın, mezarımda yararı yok” Annemin ikriyle bu şiir kitabını yakınlarımıza, öğrencilerine ve dostlarına armağan etmeye karar verdik. Daha öncesinde Yrd. Doç. Dr. Adem Koç’la da geçen sene babamın (dayımın) evinde bir aradayken şiirlerinin yayımlanması üzerinde konuşmuş, üzerinde durmuştuk. Kısmet bugüneymiş. Kapağı ne yapsam diye düşünürken kendi mısralarındaki gibi solmuş bir fotoğraf geçti elime arkasını çevirdim… Her şey planlanmıştı sanki… Adem Koç’un da destekleriyle birlikte ortak ve çok değerli bir çalışma çıktı ortaya. Kendisine teşekkürlerimi sunuyorum. Hayatımız berrak su gibidir, onu merak edenler üstüne eğilirse dibini görebilirler. Ana düşünce diptedir. Her zaman belirli ama sakin durur. Uzun lafın kısası ailem kadar, bugünlere gelmemde emeği ve hak sahibi olan, babişkoma, sevgi, özlem ve şükranlarımı sunuyor, rahmetle anıyorum. Bu kitabı İbrahim Selman Coşgun’un yüreğinin sesinden tüm sevenlerine armağan ediyoruz. 8 B C urcu OŞGUN İbrahim Selman COŞGUN ÖN SÖZ Elinizdeki bu kitap; Yozgat’ın Yerköy ilçesinde doğan, Âşık Demlî’nin torunu ve Ali Said Coşgun’un oğlu, bu iki âşıktan ve doğduğu coğrafyanın bereketli edebî muhitinden beslenen değerli müzik adamı ve öğretmen İbrahim Selman Coşgun’un yaşamını, duygularını, yalnızlığını, en önemlisi sevgisini aktardığı kara bir defterin kitaplaştırılmış şeklidir. Bu defterde bulunan 120 şiiri bazı imla ve noktalama eksikliklerini düzeltmek dışında hiçbir şekilde müdahaleye maruz bırakmadan yayımlıyoruz. Tüm duygu coşkunluklarının yanında zaman zaman siyasi/ikri düşüncelerini de aktardığı bazı dizeleri de toprağına ve insanına olan sevgisi, bağlılığı, duyarlılığının yansımaları olduğundan hiçbir yargıya varmadan aktarıyoruz. Âşık Demlî (Hasan Coşgun, Deli Molla), âşıklık yönü çok güçlü olan ve çevresince sayılan, sevilen biri olmakla birlikte Kurtuluş Savaşı’nda askerlere verdiği hutbelerle, daha sonraki yıllarda görev yaptığı yerlerdeki nasihatleriyle çok tanınan bir şahsiyettir. Bizim ve Selman Coşgun Beyin en büyük arzularımızdan biri de Âşık Demlî’nin yaşarken not aldığı şiirlerini topladığı defterini bulabilmek ve yayımlayabilmekti. Ancak bugüne kadar yaptığımız araştırmalarda sonuca ulaşamadık. Siz değerli okuyucuların ve araştırmacıların dikkatine sunuyoruz. Ayrıca Ali Said Coşgun, bazı araştırmacılar tarafından babası Âşık Demlî’den çok daha güçlü bir şairlik yönü bulunduğu vurgulansa da henüz şiirleri bulunabilmiş ve de yayımlanabilmiş değildir. Tarafımızca hazırlanan 9 BEN KİMİM... ve 2000 yılında Milli Folklor Dergisi’nin 47. sayısında yayımlanan “Âşık Demlî ve Oğlu Ali Said Coşgun” adlı makaleden başka Ali Said Coşgun’un şiirlerine ve hakkında yazılanlara bir iki çalışma dışında rastlayamıyoruz. Kitabın sonraki başlığında bu makaleyi de okuyuculara sunuyoruz. İbrahim Selman Coşgun, yaşadığı dönemde ön plana çıkmayı sevmeyen mütevazı bir kişiliğe sahipti. Bu nedenle yaşadıklarının ve şiirlerinin hayattayken yayımlanmasına da bu yüzden razı gelmemişti. Özellikle ölümünün beklenmesini istemişti. İşte beklenen ve beklediği son kendisini buldu. Selman Coşgun Hocamızın gönlünden dökülenleri sevenleriyle bir an önce buluşturmak için kızı gibi sevdiği yeğeni Burcu Coşkun’la kolları sıvayıp bu kitabı hazırlamaya çalıştık. Yozgat, bulunduğu coğrafya itibariyle bozkır diye nitelendirilse de bu diyar âşıklık geleneğimiz açısından son derece önemli edebî bir muhittir. Hüznî, Nazî, Fennî, Zarî, Terkî, Derunî, Mehmet Nuri, Sıdkî gibi halk şairlerinin divan ve divançeleri birçok araştırmacı tarafından incelenmiş ve gün yüzüne çıkarılmıştır. Bu muhitin oluşumunda medreselerin, tekkelerin, âşıklık geleneğin ve sözlü kültürün çok büyük etkisi olmuştur. Yozgat ilinin merkeziyle birlikte Sorgun, Yerköy gibi ilçelerle birlikte köyleri de âşıklık geleneği açısından önemlidir. Bu yöredeki âşıkların bir kısmı medrese ve tekkelerin etkisiyle ya da yeteneğinin olmamasıyla herhangi bir müzik aleti çalmadan âşıklık geleneğini sürdürmektedirler. Âşık Demlî saza ve müziğe yönelmemiş, hatta karşı çıkmıştır. Oğlu Ali Said Coşgun yanından hiç ayırmadığı ve zaman zaman kavgalarda kullandığı kavalı çok iyi çalardı. İbrahim Selman Coşgun ise Gazi Eğitim Enstitisü’nde aldığı müzik eğitimi nedeniyle başta ney, ud, bağlama, piyano gibi birçok müzik aletini çalabilmekteydi. Bu yönüyle de birçok talebe yetiştirmiştir. Müzik yönü çok kuvvetli olması ve türkülere yeni bir nefes kazandırmak için yaptığı çoksesli düzenlemeleri dikkate değer birkaç yönünden biridir. Türkülerin çalınırken de söylenirken de aslına uygun olarak icra edilmesi onun gelenekçi yönlerinden biriydi.1 Bir ağıtın, oyun havası olarak seslendirilmesi onu adeta çıldırtırdı. Çalışmalarında son derece titizdi. En ufak bozuk bir sese tahammül edemezdi. Bu nedenle her yıl mayıs ayında düzenlediği ve Kılıçarslan Lisesi Türk Halk Müziği Korusu’nun seslendirdiği türküler binlerce kişinin ve öğrencinin ilham kaynağı olmuştur. 10 1.İbrahim Selman Coşgun’un müzik yönünün anlaşılması için bkz. Türkmen Uğur, Adar Çağhan, Ney’in Akordu Bozuk, Kütahya: Kütahya Güzel Sanatlar Derneği Yayınları-2, 2010 İbrahim Selman COŞGUN TRT repertuarından öyle türküler bulurdu ve öğrencilere seslendirirdi ki dinleyenler şaşardı. Bu, kendisinin ve yetiştirdiği öğrencilerin azmiydi. Bu şekilde birçok gönle halk müziği sevisini aşılamıştır. Özellikle Dumlupınar Üniversitesi’nde 1997-2000 yılları arasında görev yaptığımız sırada Selman Coşgun Hocamızla çok yakın görüşmelerimiz olmuştu. Birçok defa korusunda, halk müziği ve halk oyunları yarışmalarında bir ekip olarak bağlama çalma şansımız olmuştu. Yarışmaya gireceğimiz üç türküyü bir yıl boyunca nota nota çalışırdık. Yine çalışmalarımızın birinde ara verdik ve başka bir bağlamayı akort edecektik. Benden bağlamamla La sesi vermemi istedi. Ben de aceleyle perdeye tam basamadan bir ses verdim. Cevap: “O ne biçim La, lan!” Hepimiz gülmekten yerlerdeyiz. Evet, çok titizdi. Ancak bu titizliği mesleğine olan saygısındandı. Kendi şahsınaydı. Bu titizliği kimseyi kırmazdı. Sanatına gelecek en ufak bir olumsuz eleştiriyi duymak istemediğinden hep çok çalışırdı ve çalıştırırdı. Bu nedenle yetiştirdiği öğrencilerin başarısız olmak gibi bir durumu yoktu. Bu kadar başarılı olmasına rağmen Kütahya’da halk müziği adına beklediği şahlanmayı bulamaması onu son derece üzmekteydi. Kendi adına bilinmek istediğinden değil, Kütahya’nın ön plana çıkan bir şehir olmasını istemesi nedeniyleydi. Gökçeada’da başlayan ve Kütahya’da son bulan müzik yaşamı onun binlerce öğrenci yetiştirmesine vesile oldu. Akademisyen Uğur Türkmen, Neyzen Ahmet Yarlıgaş, Udî İsmail Hakkı Fencioğlu, Çiğdem Kırankaya Gürdal, Murat Çiftkardeş gibi müziğe gönül veren birçok önemli şahsiyetin beslendiği kaynaklardan biri de İbrahim Selman Coşgun’dur. Evlilik yaşamı olmaması nedeniyle tüm sevgisini öğrencilerine ve etrafındaki insanlara aktarmıştır. Zaman zaman yalnızlığını evindeki kuşuyla (Recai), köpeğiyle, duvardaki resimle, odasına giren bir kelebekle, dağda gezerken rastladığı bir papatyayla ve en önemlisi de kara defteriyle paylaşmıştır. Çok seveninin olmasına rağmen akşam olup herkes evine çekilince o da yalnızlığı yaşıyor ve bunu şiirlerinde sık sık dile getiriyordu. Anlaşılmamaktan ya da yanlış anlaşılmaktan, insanların acımasızca uygulamalarından, zamanın dönekliğinden, insanların ikiyüzlülüğünden, riyadan, çocukların iyi yetiştirilmemesinden hep şikâyet ederdi. Bunları da mısralarına dökerdi. Klasik Türk Musikisi’ne çok ayrı bir zevki olmakla birlikte yetiştiği toprağın özelliğinden ve dedesi Âşık Demlî ile babası Ali Said Coşgun’dan 11 BEN KİMİM... 12 beslenen şairlik damarından olacak halk edebiyatına ve şiire de merakı vardı. Şiirlerinde yer yer halk kültürü unsurlarına rastlarız. Babadan kalma bahçeyi belleyip karıklara ideler diken, sökün ayında Bedir Baba’ya sarı çiğdem toplamaya giden, sapanıyla kuş avlayan ancak ilerleyen yıllarda bir kelebeği kovalayamayan ve serçenin korkup uçmasından çekinen bir sevgi insanıdır. Sevginin gücüne inanır ve sevgi onun için çok değerlidir. Şiirlerinin çoğunda özellikle son yıllara doğru zamandan ve yalnızlıktan şikâyet etse de her an ölümü beklese/istese de o kendini hep öğrencilerine, tabiata, hayvanlara tam anlamıyla sevgiye adamıştır. Ülkesini, insanını ve doğayı çok sevmiştir. Öldürülen köpeklere, tele takılan ayı yavrusuna, yanan ormanlara gözyaşı döker. “İnsanlık”ın ne olduğunu tartışan dostlarına “sevmek” diye cevap verir. Öğrencileri onun için tek yaşam kaynağıydı. Onlarla ağlar, onlarla sevinirdi. Hiç gitmediği Güneydoğu’daki öğrencilere bile televizyondaki haberleri görerek gözyaşlarıyla şiir yazar, onlarla dertleşirdi. Televizyondaki bir haberle yüreği dağlanır. Doğduğu Yozgat topraklarının sert olması ile yüzünün asık olmasını birleştirdiği gibi Güneydoğu’daki çetin coğrafyada yaşayan çocukların da bir gün yüzlerinin güleceğine yürekten inanırdı. Öğrencileri daha doğrusu çocuklar; onun için ümittir, geleceğe atılan bir tohumdur. Emekliliği hiç düşünmedi. Zaman zaman bunu dile getirirdi. Mesleğini icra ederken ölmeyi, “Zeki Müren gibi sahnede ölmeyi isterim.” derdi. Şiirlerinde de bunu dile getirir, emeklilikle değil takdir-i ilahi ile görevinden ayrılmayı isterdi. 15 Eylül 2007’de yazmış olduğu Türküler isimli koşması onun halk şiirine ve müziğine olan sevgisini, beslendiği ustalara olan saygısını açıkça ortaya koyar. Gönlünü yakan ve tarihe not düşen türküleri de Savaş Türküleri şiirinde dile getirir. Yaşadığı dönemin sıkıntılarını, ülkenin içinde olduğu durumu da zaman zaman şiirlerinde dile getirir. Bazen bir Anadolu insanının saf düşüncesiyle bazen aydın bir öğretmen edasıyla sorgular ve cevaplar bulmaya çalışır, çoğu zaman da cevapsız bırakır. Yalnızlık ve hastalıklar onu son yıllarında yıldırmıştır. Kendini “okyanus ortasında küreksiz kalmış bir sandal”a benzetir. Hayatı akışına bırakıp yaşar, günlük işler ona sıkıcı gelir ve kaçınılmaz sonunu bekler. Artık gençliğindeki kuvvetinin kalmadığını, kimseye muhtaç olmak istemediğini, son yolculuğa hazır olduğunu, bunun bir an önce gerçekleşmesini şiirlerinde dillendirir. Özellikle yalnızlıktan usandığı, kapısının çalınmadığı anlarda yazdığı İbrahim Selman COŞGUN Dilekçe’lerinde son yıllarında hastalıkların da verdiği ıstırap nedeniyle Allah’tan acısız ve çabuk bir ölüm ister. Yaşamının her anında taşıdığı gururu ölürken de saklar ve kimseye muhtaç olmadan ölmek ister. Ancak hepiniz aynı soruyu sorabilirsiniz: Bu kadar seveni olan bir öğretmen, sevgi dolu bir yürek neden yalnızdı? Neden yalnızlık çekiyordu? Aslında gelen gideni de yok değildi. Şiirlerinde yer yer söylediği gibi çocukluğunda sırtına binen yükten dolayı bir güzeli sevmeyi öğrenememiş, buna fırsatı da olmamış, kendine istediği gibi bir hayat arkadaşı bulamamış, bulunanla da yapamamıştı. Zaman zaman bir hayat arkadaşının yokluğundan şikâyetini dile getirse de, evde bir ses arasa da ona göre böyle bir kişinin varlığı için de zaman çok geçti. Ona göre yalnızlığını paylaşacağı bir kişinin olması bu mısraların dökülmesini de engellerdi. Türküler adlı şiirinde dile getirdiği gibi “Onun da ömrü yetmedi türküye” biz de doyamadık kendisine. Yaşarken hep kapısını çalacağımız yüce bir insanın varlığı bize yetiyordu. Kütahya’dan böyle yüce gönüllü, mesleğini, öğrencilerini, halk müziğini çok seven, sevdiren, yetiştiren önemli bir şahsiyet geldi ve geçti. Dileriz ki şiirleri onu anlamanıza, onsuz geçecek yıllarda yaprakları çevirerek onunla buluşmanıza vesile olur. Bu kitabın hazırlanmasında gece gündüz çalışan Burcu Coşgun’a teşekkürlerimi sunarım. Biz yaz kelebeği gördüğümüz her an seni anacağız, yeni bir hayatta da yine seni bekleyeceğiz. Dedem Korkud’un bir duasıyla: Hani dediğim yeğ erenler, Dünya benim diyenler? Ecel aldı, yer gizledi. Fani dünya kime kaldı? Gelimli gidimli dünya, Ahir ucu ölümlü dünya! Allah’ın verdiği umudun üzülmesin! Yığıştırsın, dürüştürsün, Günahların adı görklü Muhammed Mustafa Yüzü suyuna bağışlasın! Yerin uçmak olsun! A K dem OÇ Eskişehir, 27 Ocak 2011 13 BEN KİMİM... ÂŞIK DEMLİ VE OĞLU ALİ SAİD COŞGUN Adem KOÇ1 Âşıklarımız ve onların şiirleri edebiyatımızın kaynaklarındandır. Halkımızın sevincini, üzüntüsünü, kahramanlıklarını, aşklarını, gurbet acısını ve sıla hasretini âşıklarımızın şiirlerinde tadarız. Deli Molla Hasan Coşgun Kurtuluş Savaşı’nda yaptığı kahramanca hareketlerle askerimizi coşturur, onlara nasihatler verir. Coşgun mahlasını oradan alır. Arkasında kalabalık ve mahlasına yakışır bir nesil bırakan Deli Molla Hasan Coşgun ve oğlu Ali Said Coşgun’un bugüne kadar gün ışığına çıkmayan şiirleri ve aralarındaki diyalog ilim âlemine sunulmuştur.. Âşık Demlî, 1887 yılında Yozgat’ın Sorgun ilçesine bağlı Ahmet Fakılı köyünde doğmuştur. Asıl adı Hasan Coşgun’dur. İlk dini derslerini köyünde aldıktan sonra eğitimini devam ettirmek üzere Kayseri’ye gitti ve orada medrese eğitimini tamamladı. Askerliğini yedek subay olarak yaptı ve Kurtuluş Savaşı’nda Garp Cephesi’nde görev aldı. Askerin moralini yükseltmek ve onları coşturmak için şiirler söyledi. İsyanlara karşı nasihatler verdi. Ateşli bir hatip olduğunu verdiği hutbelerle göstermiştir. Bu nedenle kendisine “Deli Molla” denilmiştir. 14 1. Yrd. Doç. Dr. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Türk Halk Edebiyatı Anabilim Dalı öğretim üyesi. Bu yazı Milli Folklor, C.6, S.47, Güz, 2000, ss.8084’te yayımlanmıştır. www.millifolklor.com İbrahim Selman COŞGUN Yozgat, Çorum, Amasya, Tokat, Sivas illerinde nasihat memuru olarak görev yapmış ve nasihatleri ve hutbeleri çoğaltılarak halka dağıtılmıştır. Sorgun Müftülüğü’ne atanmış ve oradan da Kars’a müftü olarak tayini çıkmıştır. Başta rıza göstermese de Diyanet İşleri Başkanı’nın görüşmesiyle görevine gitmiş ve halkı irşad etmiştir. Kars’tan sonra Polatlı’ya oradan da Eskişehir’e tayini çıkmıştır. Eskişehir müftülüğü yaparken Yozgat’tan milletvekili olması istenilmiş ancak yaşının geçtiğini belirterek bunu geri çevirmiştir. Emekliliğini hemşehrilerinin ısrarı üzerine Sorgun’da iki yıl görev yaptıktan sonra istemiştir. Eskişehir’de emekliliği sırasında vaiz ve nasihatlerine devam etmiştir. 20 Ocak 1965 yılında da hakkın rahmetine kavuşmuştur. Son nefesini teslim ederken söylediği şu dörtlük mezar taşına işlenmiştir: Yaşım yetmiş dokuz oldu ne Hasan kaldı ne Coşgun, Hayatın doldu miadı kamu âzâ heman yorgun. Sarılmış bab-ı güfrana geliniz emrini bekler, Bütün ahbab-ı yarâna saadetler... Selâmetler! Hakiki ve sade Müslümanlığı benimseyen Demlî, muska yazmak gibi işleri de sevmezdi. İlmi, fenni, medeniyeti desteklerdi. Aslen Nakşibendî tarikatına bağlı iken döneminde bu tarikatla bazı görüşleri ters düşünce Mevleviliğe gönül vermiştir. Çok iyi derecede Arapça ve Farsça bildiği için talebeler de yetiştirmiştir. Başından iki evlilik geçen Demlî’nin ilk eşinin adı Ayşe’dir. Bu hanımından Ali Said ve Ali İhsan adında iki oğlu dünyaya gelmiştir. Ali Said, Sorgun Mal Müdürlüğü’nde memurluk yapmıştır. Ali İhsan (Müftüoğlu)2 binbaşı emeklisi olup CHP’den iki dönem Sorgun Belediye Başkanlığı görevinde bulunmuştur. Demlî’nin diğer hanımı Hatice Naime’den Mehmet Macid, Veliye, Didar, Mehmet Vedat isimlerinde dört çocuğu olmuştur. Alevi-Sünni kardeşliğine örnek olması için ilk hanımından olan çocuklarına Ali, ikinci hanımından olan çocuklarına Mehmet isimlerini vermiştir. Şu anda sadece Vedat hayattadır. Diğer çocukları vefat etmiştir. Çok sevdiği kızı Veliye lise tahsilini yaparken veremden ölmüştür. Ona yazdığı şiiri Verem Haftası’nda okunmuştur. Demlî’nin şiirlerini Arap harleriyle yazdığı defteri, torunu Nevzat Coşgun vefat ettikten sonra evinin çatı katında kaybolmuştur. 2. Babası müftü olduğu için mahkeme kararıyla soyadını Coşgun’dan Müftüoğlu’na çevirtmiştir. 15 BEN KİMİM... Bu yazımızda Demlî’nin ilk hanımından olan Ali Said’i tanıtacağız, Demlî ve Ali Said arasında geçen mektup türündeki şiirleri sunacağız. Demlî’nin şair ruhlu oğlu Ali Said’e geçmiş ve halk tarafından Ali Said’in şairliği Demlî’den daha güçlü bulunmuştur. Ali Said, 1911 yılında Sorgun’da doğmuş ve yine burada 1962 yılında babasından evvel dünyaya veda etmiştir. İlkokul mezunu olan Ali Said, Sorgun Mal Müdürlügü’nde vazife yapmıştır. Küçük yaşta ölen beş çocuğuyla beraber toplam on bir çocuğu vardır. Bunlardan Halet, Yurdagül, Nevzat, Türkan, Süheyla, İbrahim Selman hayatlarını idame ettirmişlerdir. Ali Said yaratılış olarak müziğe, saza, kavala, ava ve içki âlemine düşkündür. Bu durum babasını her zaman rahatsız etmiştir. Ancak Ali Said, bu alışkanlıklarını bırakmamıştır. Çok heyecanlı bir fıtrata sahip olan Ali Said, sinirlenince her an patlamaya hazır bir barut fıçısı gibidir. Çok güzel kaval çalan Ali Said, demir kavalıyla bir kızgınlık anında arkadaşını bile dövmüştür. Memur olan Ali Said, maddi zorluklar içinde çırpınırken kardeşi Ali İhsan’dan yardım ister. Ancak, Ali İhsan onun içki âleminden korktuğu için yardım talebini geri çevirir. Yerköy’de bulunan Ali Said, kardeşine olan sitemini şöyle dile getirir: İHSAN COŞGUN’A Bin türlü mihnet çekerek emek vermiştim sana Yazık kıymetim yokmuş talih körlenir gider Otuzüç yıldan beri ne ihsanın var bana Geçen gün unutulur, yıllar fırlanır gider. Bir gönül ki kırılsa kolay kolay yapılmaz Alın yazısı çekilir, takdirden de kaçılmaz Para lüzumlu şeydir, mabut diye tapılmaz Dağılır, toplanır, harcanır gider. 16 Hayat öyle bir yol ki, düşe kalka alınır Kimi içten kan ağlar, kimi zevkle salınır Bir gülüstan içinde yüz bin çiçek bulunur Benim al sandığım güller, gayrı morlanır gider. İbrahim Selman COŞGUN Düşenin dostu olmazmış, çünkü geldi başıma Billahi güvenim yok, bugün öz kardeşime O da alayla baktı çağlayan gözyaşıma Yüzbaşı oldum diye keyle pürlenir gider. Hey Allah’ım muhtaç etme beni namert ellere Hayatta iş düşürme kirli berbat ellere Ne babaya, ne kardeşe, ne de bir yâd ellere Kolumdan tutanım yok, yolum zorlanır gider. Bir kardeşse aramazsa dar günlerde kardeşi Yarasına merhem vurup, olmaz ise dert eşi Sahte sözlerle söner mi tutuşan iç ateşi Sessiz zerreler halinde yanar, korlanır gider. Diyorlar ki ana bağrı yanar, tutuşur imiş, Başa bir iş gelince, kardeş yetişir imiş Uzanınca şefkat eli, dertler yatışır imiş Ben bunlardan mahrumum, yaram korlanır gider. Said sözün beyhude kime söylen, kim duyar Kardeş diye güvendiğin, döner gözünü oyar Dünyada hasis olanın sanma ki gözü doyar İhsan bundan ibret almaz hala torlanır gider. Ali Said Coşgun 31/1/1955-Yerköy Asi yapısı ve içkiye olan düşkünlüğü nedeniyle Çekerek ilçesine sürgün gider. Ailesini Sorgun’da bırakmıştır ve onlara hasret kalmıştır. Yalnızlığını şöyle dile getirir: Benden selam olsun gülyüzlü yâre Beyhude yanmasın ah çekerekten Sakın gamlanıpta düşmesin zâre Sıkmasın canını vah çekerekten. 17 BEN KİMİM... Üç damla gözyaşı döktü veda da, Kalbimi deliyor geldikçe yâda Ben mi gurbetteyim, o mu sılada, Gönül diyor ayrıl kalk çekerekten. Baboşun3 hayali gözüm de tüter Ayrılık kor bana, ölümden beter Günleri saymakla gurbet mi biter Düşenler kurtulmaz cah çekerekten. Ey Said sabreyle fütara düşme Fazlaca coşup ta kendini aşma Maziyi düşünüp derdini deşme Elbet bir gün aşar râh çekerekten. Ali Said Coşgun 20/4/1956-Çekerek İçki âlemine, ava ve saza meraklı olan Ali Said işyerine alkollü gidince işten uzaklaştırılır ve açığa alınır. Demlî, bu sıralarda Eskişehir Müftüsü’dür. Görevine hararetli bir şekilde devam etmektedir. Demlî, Sorgun’da sözü geçen bir zattır. Ali Said iyice zor durumda kalınca babasına yardım etmesi ve işe geri döndürülmesi için mektup yazar. İsteklerini şöyle dile getirir: OĞUL SAİD COŞGUN’DAN BABA HASAN COŞGUN’A SİTEM Ferhad’ın mezarına bırakılmış kundağım, Soyumuz Coşgun imiş, bense bir yanardağım. Mirasım bir kırık saz, çalmadan geçti çağım, Onun için yanarım, Neron’un dağı4 gibi, Sürünerek yaşarım, kağnı dayağı gibi. 18 3. Bababoş: İbrahim Selman Coşgun 4. Destek çubuğu. Kağnı boşta beklerken öküzlerin yorulmaması için iki öküzün arasına, boyunlukları havada kalacak şekilde yerleştirilir. Kağnı yürüdüğü zaman o kendiliğinden düşer. Bir iple boyunluğa bağlı olduğu için yerde sürünerek gider. İbrahim Selman COŞGUN Cehaletin beşiği, hicranın anasıyım, Sefalet mevhumunun, bütün yüz karasıyım. Doğduğuma pişmanım, Yaradan’a asiyim, Onun için yanarım, keremin bağı gibi, Sürünerek yaşarım, kağnı dayağı gibi. Ömrümün yarısını, geçirdim yalın ayak, Elde bir kambur asa, alnım açık yüzüm ak. Garip bir yolcu gibi, yıllarca dolaşarak, Bir gülistan ararım, İrem’in bağı gibi, Sürünerek yaşarım, kağnı dayağı gibi. Demlî, oğluna güvenmediği için isteğini reddeder. İçkinin, sazın kendilerine hiçbir dedesinden miras olmadığını, insanın kendisini yine kendisinin yakacağını söyler ve mektuba şöyle cevap verir: BABA HASAN COŞGUN’DAN OĞLU SAİD COŞGUN’A CEVAP Kafa bir üzüm küpü, Çorum’un bağı gibi Fitillenmiş yanıyor, İtalyan dağı gibi. Nefsin koka dursun, haşhaş bıçağı gibi, Gençlik çöküp erirken, Urfa’nın yağı gibi, Sürünmez de ne yaparsın, kağnı dayağı gibi. Zerre düşerse zekayı, yorar değil mi oğlum, Huysuzluğun notunu, kırar değil mi oğlum. Keskin sirke küpüne zarar, değil mi oğlum, İnsan olan tepişmez, katır ayağı gibi, Sürünerek yaşamaz kağnı dayağı gibi. Girdiği her mesleği, ifsat eden bir adam, Vazife hak tanımaz, çekiştirir demadem. Çilingir sofrasında her yerde, aynı âlem, Rızkını kendi keser, ekmek bıçağı gibi, Sürünmede haklıdır, kağnı dayağı gibi. 19 BEN KİMİM... Hangi dedenden kaldı, içki, bağlama çalma, Kaç defa ihtar aldın, düşün kendini anla. Masada iş beklerken, sen dağlarda kuş avla, Terlerin morin saçar, Afyon’un yağı gibi, Elbette sürünürsün, kağnı dayağı gibi. Bütün vücut alkolik, vazife aşkı ölmüş, Efradı ayalinin, benzi sararıp solmuş, Aşı çanağı gibi, damarların zift dolmuş, İçini yakan odur, keremin bağı gibi, Takılacak yer arar, çalı budağı gibi. Benim sana son sözüm, yalan söyleme oğlum, Yuttuğun zehir, haramı yeme oğlum. Senin olmayan şeyi, koynuna koyma oğlum, Bulursun gülistanı, İrem’in bağı gibi, Ufuklarda gezersin, keşif uçağı gibi. Babasından ve kardeşinden hiçbir yardım göremeyen Ali Said, durumu son olarak Yozgat valisine bir dilekçeyle bildirir ve aman diler: YOZGAT VALİSİNE Ey Muhterem Valimiz, Ne olacak halimiz; Çekerek’te kan ağlar, Evlad-ı âyâlimiz. Soyadımız Coşgun’dur Zeka biraz taşkındır. Bu hal başa geleli Bir şey bilmez, şaşkındır. 20 İbrahim Selman COŞGUN Yirmi iki yıl hizmetim, Pek az kaldı müddetim. Lütfen şefkat buyurun, İntihar akıbetim. Oğlum Nevzat lisede, Metelik yok kesede, Said’i af buyurun, Velev suçlu ise de. Bağışla pür kusurum, Kalmamıştır huzurum. Mağdur olduğum için Bozuluyor şuurum. Kaçar talihim gülmez, Elimden bir şey gelmez, Yüksek malumlarınız Güller dikensiz olmaz. Yokluk her şey doğurur, Beni kasar, kavurur, Sekiz nüfus ailem Allah diye bağırır. İşte böyle halimiz, Söner istikbalimiz, Maruzatım bu kadar Ey kıymetli Valimiz. Ali Said Coşgun 17/11/1958 Vali, böyle sanatçı ruha sahip bir insanın devlet dairesinden uzaklaştırılmasının zarar vereceğini düşünerek Ali Said’i geri işe çağırır. Ali Said, Demokrat Parti’ye gönül vermiştir. Ancak 1950’li yıllarda Demokrat Parti’nin yanlış siyasetinden rahatsız olmuştur. 1959 yılında Sorgun’da yapılan CHP Halk Kongresi’ne ziyarete gider. Onu gören 21 BEN KİMİM... arkadaşları çok şaşırır ve kendisini böyle bir toplantıda beklemediklerini söylerler. Ali Said, müsaade ederlerse bir şiir okumak istediğini söyler ve Demokrat Parti’ye olan sitemini şöyle dile getirir: DEMİR KIRATIM Ben senin sahibindim severdim canım diye Bakar, biner, beslerdim, kendi hayvanım diye Her gün tımar ederdim artacak şanım diye Bir eşek yarışını kurtaramadın kıratım Koşuda geri kaldın, kara ettin suratım. Babam seni alırken gözü para görmedi Demir kırat cins diye, aslını hiç sormadı Babamın umdukları hiç yerini bulmadı Bir eşek yarışını kurtaramadın kıratım Koşuda geri kaldın, kara ettin suratım. Seni satın alınca sanki düldül gibiydin Boyun uzun, bel kısa, kusursuz gül gibiydin. Yanık kişneyişinle, dertli bülbül gibiydin Ne yazık ki koşuda geri kaldın kıratım Her zaman el içinde kara ettin suratım Tam iki yıl tay diye besledim, sana baktım Saf kanlar aç dururken seni çayıra çaktım Huzur yüzü görmedim başında çıra yaktım Belki koşu kurtarır diye demir kıratım Ne yazık ki her zaman kara ettin suratım. Üçüncü yıl hileyle kazıktan içe girdin Zira peşinden gelen pamuk kırı bilirdin Adanalı Gümüş’ten bütün yıldın delirdin Böyle koşu vurulmaz benim demir kıratım Her yerde, her devrede kara ettin suratım. 22 İbrahim Selman COŞGUN Amerikan, İngiliz, kanında dahi olsan Artık gözümden düştün her gün koşu da alsan Kötü huylar yıkanmaz, bahr-i muhite dalsan Hiç darılıp gücenme satacağım kıratım Yoksa senin yüzünden batacağım kıratım. Kara damak olduğun esasen apaçıktı Nalın yetmiş kuruştan, on beş liraya çıktı Sen bize bir yük oldun, çoluk çocuk hep bıktı Artık seni beslemem satacağım kıratım Zira uğursuz çıktın, batacağım kıratım. Nalın on beş olunca, yedi buçuk ayarın Son günlerde kalmadı hiç düzenin ayarın Ne boyunun isterim, ne de Celal Bayar’ın Onları da jokeylikten atacağım kıratım Seni de satmaz isem batacağım kıratım. Menderes’ten geçemez kıratların aksisi Dillere destan oldu Koraltan’ın taksisi Yalan mı bu sözlerim bre millet kürsüsü İşte pazar yerinde satıyorum kıratım Yoksa senin yüzünden batıyorum kıratım Atalarımdan kalan emektar yeter bana İşlerimi o görür ihtiyacım yok sana Bir gün olup şahlanır yürüdü mü meydana İşte o gün alırım, ben de işimden murat Kalplığın sonu budur, duydun mu demir kırat. Ali Said Coşgun 12/12/1959 Sorgun Halk Partisi Kongresi Bu şiiri okuduktan sonra ayakta alkışlanır ve CHP’ye kaydını yaptırarak Demokrat Parti’den ayrılır. 5 5. Kaynak kişi, Ali Said Coşgun’un en küçük oğlu İbrahim Selman Coşgun; Müzik Öğretmeni, Kütahya, 2000. 23 BEN KİMİM... 24 İbrahim Selman COŞGUN Hasan COŞGUN Aşık Demli Ali Said COŞGUN İhsan MÜFTÜOĞLU (COŞGUN) İbrahim Selman COŞGUN 25 BEN KİMİM... 26 İbrahim Selman COŞGUN Baboş’a... 27 BEN KİMİM... İ Ş lk İİr Anlatılır mı sanırsın, bir cümleyle geçen yıllar; Şöyle dön de, maziye bak, neler söyler hatıralar. Kalbimizde yanmaz ateş, küle döndü yanan korlar, Şöyle dön de maziye bak; neler söyler hatıralar. Duymaz olur kulağımız, gençlikteki o sesi. O içimizi yakan son şarkının bestesi, Gençlik yıllarındaki yanık sevda hevesi, Hatırayı aşk olur, yüreğimizi dağlar. 23 Mart 1973 - Çiçekler 28 İbrahim Selman COŞGUN A rAYıŞ Yıllardır aradığım… Bir sıcak sevgi, bir tatlı gülüş. Hiçbir dudakta tadamadığım öpüş, Aradım, bu yaşa kadar, Onu buluncaya kadar. Ey! İnsanların Tanrısı! Göster adaletini. Yirmi üç yıldır aradığım sevgiyi… Benden uzaklara atıp Beni bu denli mutsuz etme. 21 Eylül 1976 29 BEN KİMİM... 143. G üN Sen, bilirsin gülüm. Bilmen gerekir, Hasretliği, ayrılığı… Mutlu bir rüyanın uyanışını… Ve için sızlayarak uyandığın sabahları Sen, bilirsin gülüm. Bilmen gerekir. Gidişinin 143. günü Sensiz, bir asır gibi hissederken dünü… Seni 143 asır beklemenin güçlüğünü, Sen bilirsin gülüm. Bilmen gerekir 12 Kasım 1976 - Ankara 30 İbrahim Selman COŞGUN Ü Mİt Ayrıldık Bir nehrin kolları gibi. Ben bir başka ovayı… Sen bir başka platoyu sulamaya çalıştık. Ama yine de Umut yok olmuyor insanda. Kim bilir, belki de… Aynı denize dökülürüz. 22 Aralık 1976 - Ankara 31 BEN KİMİM... “20. yüzyılda en fazla bir yıl sürer ölüm acısı” Diyorsun Nazım Ağabey Söyler misin bana Aynı yüzyılda Ayrılık acısı ne kadar sürer? Bana bitecek gibi gelmiyor da. 22 Aralık 1976 - Ankara 32 İbrahim Selman COŞGUN Düşünebilir misiniz? Sessizliğin verdiği korkuyu? Yalnızlığın verdiği garipliği Hissedebilir misiniz? Gözlerin, dalıp gitmesini Boşlukta, bir noktada, sürekli. Tarif edebilir misiniz? Geceleri, karanlığın kör gözlerine bakarak Saatlerce düşünmekten Kaçar mı uykunuz? İçinizden, bir şeylerin koptuğunu Tahmin edebilir misiniz? Boğazınıza saplanıp da bir yumruk, Doyasıya ağlamak geldiği halde içinizden Gülmek zorunda kalır mısınız? Geçen yılları düşündüğünüz zaman O gün gibi heyecanlanır mısınız? Aldatır mısınız, çoğu kez kendinizi bahanelerle? Duygusuz olmak ister misiniz bir taş gibi? Konuşur musunuz hiç aynalarla? Her akşamüzeri ölmeyi deneyip Sabah doğabilir misiniz yeniden? Sevebilir misiniz bundan sonra… Yaşadıklarınızı düşünmeden 03 Mart 1977 – Ankara 33 BEN KİMİM... S EN Sen… Senden uzak, Sen, bana yakın Sen, kuşkulu bir sabah, Sen, kıpkızıl bir gurup gurub, Sen, ufka uzanan deniz, Sen, hüzünlü bir şarkı, birlikte dinlediğimiz Sen, karlı dağlar gibi, ufka yaslanan, Sen, çocukluk hayallerimdeki, sultan, Sen, yıllardır gönlümde taht kuran, Sen, her bakışta kalbimi durduran, Sen, bütün gün, yollarda aradığım, Sen, mütevazi bir meyhane her akşam uğradığım, Sen, bir kadeh, boş olunca, hiç olan, Sen, aralık bir kapı arkası bilinmeyen, Sen, ilk alfabem hafızamdan silinmeyen, Sen, aranışımın susuzluğunda gördüğüm, Sen, düşündükçe kördüğüm, Sen, tanıdıkça bir umman, Sen, seni yaşadıkça, anlaşılmayan 12 Kasım 1977 – Ankara 34 İbrahim Selman COŞGUN Z AMANsız Ö lüM Bir dostum vardı (sizden iyi olmasın) Düşünürken, burnunu karıştırırdı. Bu yüzden hep tenhaları severdi Ayıp olmasın diye Burnuna gittiği zaman eli Anlardım düşünceye dalacak. Saatlerce oturduğu olurdu masada Şarabı varsa, değmeyin hiç. Mezesiz içerdi çoğu zaman. Ağlamadığı günler hariç Kimseyle konuşmazdı Şarabını içerdi Sonra çeker giderdi Bir gün, gece bekçisi ölü bulmuş… Bir sokak lambasının altında Bir elinde bir resim, solmuş. Bir eli burnunda... 14 Kasım 1977 – Ankara 35 BEN KİMİM... Ç ArEsİzlİk Umutsuz umutlarım Gözlerimden akan yaşım suskun Tesellisine bir dostun muhtacım. Çaresiz gönlüm ezik, Çare bile olamıyor artık müzik! Anadan, yardan ayrı Takatim tükendi gayrı Ciğerime iniyor, kurşun misali rüzgâr Zaten yaralıydı, parçalanır aşikâr Dağılsa da dört bir yana zerrelerim Ben, yine de ümit ederim. Bende inanç sonsuz Bende ümit Gökçe… Burası hudut gülüm Duyulur sesimiz Yunan’a, öksürdükçe Yuvadan atılan yavru gibi kendi halinde… Burada özlemi sonsuz herkesin, yârine Burada, ne sinema, tiyatro ne de konser… Ne disko, ne de içki muhabbeti barda Mahkûmlar yaşar burada, Mezar olur mahkûmlara Gökçeada. 16 Kasım 1977 36 İbrahim Selman COŞGUN Y OklUk Tan ağarıncaya kadar bekle başımda Günün ilk ışıklarıyla, bak gözlerime Dinle soluğumu, soluğunu keserek İçinde, her zamanki ümit olmasın Belki, son sabahtır, başımda beklediğin Yıllar boyu arkadaşın sevdiğin Senin için unutulmaz olmasın Acını bağrında eritmeye çalış Bundan böyle alışmalısın bensizliğe Yeni bir yaşam için çalış. Dolu gözlerle bakma gözlerime Üzme beni, son nefesimde Bırak, son yokluğum huzurlu olsun. Sana söyleyebileceğim, son kelime “Seni sevdiğim” olsun. Bir gelecek hazırlayamadım sana, kısa ömrümde Fakat; bir huzur var gönlümde. Sana, beni hatırlatacak En değerli mirası bırakabildim. Benden bahsetme ona… “Bıraktı, gitti” de baban Düşünerek, büyütmesin zihninde kördüğümü Bilmesin, babasının yoksulluktan öldüğünü 05 Mart 1978 - Gökçeada 37 BEN KİMİM... Y ANıMDAsıN Y A! Kızamıyorum sana Ne kadar uğraşsan da, bunun için. Susmaktan başka bir şey yapamam. Sen de, bunu bildiğin için İyice geliyorsun üzerime. Dünya yıkılsa başıma Yer yarılsa, boylu boyuca Sesini duyunca… Bakınca gözlerime gözlerin Bir şeyler arar gibi, Sanki; “Niçin” der gibi. Sevmesen de, Bilmesen de, sevildiğini Umurumda değil Dünya, Yanımdasın ya! 20 Kasım 1980 - Kütahya 38 İbrahim Selman COŞGUN Gün, batıyor penceremde Akşam ve şehir üzerime geliyor sanki Tek kişilik otel odasında… Yalnızım. Rakım, leblebim ve anılarımla, Son noktasındayım yalnızlığımın Dokunsalar, ağlayabilirim. Hele, son mektubun yok mu güzelim Üstüne, tuz biber oluyor. Gözüm dalıyor, penceremdeki akşama Dışarı soğuk, içerisi soğuk Rakım da olmasa, donarım Böyle zamanlarda hep geçmişi anımsarım. İki gün sonra, yeni bir yıl başlayacak Geçen yıla girerken Daha mutluydum sanırım Kim bilir, yeni yıl beni yanıltır Tahminlerimde yanılırım Yeni yılda, hediyeler getirirmiş Noel Baba Bir isteğim olsa senden Noel Baba… Yapabilir misin? Noel Baba… Bana geçmişimi getirebilir misin? 29 Aralık 1980 - Kütahya 39 BEN KİMİM... H üsrAN “1979 yılının, Şubat’ın on biri Sular ortasında bir devir Anladım, içinde öldüğümü Bir ışık belirdi, karanlık dünyama Kara bahtımın düşünmesin diye Deniz mavisi gözlerin, Aydınlatmıştı gözlerimi Geleceğe, dolu dolu bakıyordum Gönlüm yıllardır unuttuğu sıcaklığı… Yeniden bulmaya başlamıştı sende Fakat; bir gece Ucu kanlı bir bıçak gibi, saplanan göğsüme iki kelime. Gözlerinden akan iki damla yaş Bıçaktan damlayan kanlardı sanki Konuşamadım, ağlayamadım Dilim tutuldu, anlatamadım Yıllar sonra, kara bahtıma yanan ışık sönmüştü. Her şeye yeniden başlamak için, Yeniden unutmak gerekecekti. Satılmıştı… Satılmıştı yok pahasına gönlüm. Yar! Yar! Gönlümde sıcak, taze bir yara var. Belki kapanacak yıllar sonra Ama; neye yarar yaralanan benim Senin için ne çıkar! 11. Şubat 1979 – Gökçeada 40 İbrahim Selman COŞGUN K UYU Karanlık ve gizemli. Dibinde var mıdır, yok mudur suyu? İnsanoğlu, kim bilir kaç kez Dibi görünmez kuyulara girmiştir. Sonuçta, pişman mıdır, mutlu mudur kuyudan? Benim umutsuzlum Kuyunun karanlığından! 20 Temmuz 1980 - Gökçeada 41 BEN KİMİM... Ö lüME D Aİr Ölmek istiyorum Azrail! Beni duy! Ve beni kendi yerine koy. Son nefesini verecek bir insan gibi Duyuyor musun Azrail! Öldür beni Al cehennemin ateşleri arasına Sana yoldaş olayım Tanı beni Azrail Tanımadıysan, Azrail’in olayım 02 Ekim 1980 42 İbrahim Selman COŞGUN D OğUM G üNü Doğum günüm kutlu olsun Yirmi yedi yıl önce doğmuşum, bugün Acılarımı, kaygılarımı unutmadan dün Bugün, mutlu olmalıyım Yeniden doğmalıyım Doğum günüm kutlu olsun! Gelin, siz de katılın bugüne acılarım Sızlasın kalbim derinden, yine. Başım ağrısın sabaha dek. Geçmiş gelecek karışsın bir birine Neden, niçin, nasıl soruları sormayın, Düşünmeye fırsatım yok, Bugün mutlu olmalıyım. Doğum günüm kutlu olsun! Karakış, kara bulutlar, Acımasız rüzgâr ve sabah ayazı. Bugün yine paltosuz ve şemsiyesiz çıktım dışarı. Sakın beni yabancılamayın Bugün doğum günüm Beni hastalandırmayın Doğum günüm kutlu olsun! Oduncular; kömürcüler Mesai ve sayın müdürüm Sabah kahvaltısında yanımda bir dürüm Ve ılık bir çay var, akşamdan kalma. N’olur! Beni hoşgörün Bugün doğum günüm Doğum günüm kutlu olsun! Kırmızı kiremitli çatılar, sıcak… Ve sıcak olmaya çalışan damlar Her gün üstünüze gelen zamlar Bana daha sıcak davranın bugün N’olur bugün eşref gününüz olsun, Doğum günüm kutlu olsun. 27 Kasım 1980 - Eskişehir 43 BEN KİMİM... D üŞüNEBİlMEk Sana sesleniyorum, yaşlı, koca Dünya Yaşadım yirmi sekiz yıl toprağında. Güldüm, ağladım, üzüldüm, sevindim Çizdim toprağını, karelere böldüm Seksek oynadım. Çiğnedim çamurunu lastiklerimle, Eşeğinden, trenine kadar Ulaşım araçları gördüm, bindim Hastalandım, güçsüz düştüm Elim, kolum, ayağım yaralandı. Tutamadım, basamadım. Her derdi yaşattın bana Tüm derdi yaşattın bana. Tüm azam şikâyetçi senden Fakat unuttuğun bir şey var… Hâlâ, düşünebiliyorum ben 19 Aralık 1980 - Kütahya 44 İbrahim Selman COŞGUN I rGAtıN A kŞAMı Kavruk akşamüzeri dönerken, Tarladan, bostandan, harman yerinden Tozlu saçlarını karıştırırken nasırlı elleriyle Evdeki yer sofrasında bir baş soğan Ve bulgur aşını düşünür Yamaçtan iniyor, eşeğinin yularından tutmuş Kısılı gözleri, batan güne karşı Sırtını verip dağlara, Haykırmak ister türküsünü Dağlar ötesindeki sılasına Dolar gözleri, yüreğine dolar Yanık akşam üzerleri geceye yüz tutar Tozlu saçlarında, nasırlı parmakları Evdeki, bulgur aşıyla, bir baş soğan gelir aklıma Güneş yanığı yüzünde Acı bir gülümseme, tutar yolunu Akşam üstüne bakına bakına Kendi kendine gider ayakları Şubat 1981 – Ankara / Telsizler 45 BEN KİMİM... Ç ArEsİzlİk Ş İİrİ Sana, şarkı yapmak istedim, Tutuldu dilim. Anlatamadım, güzelliğini. Sana; Şiir yazmak istedim. Durdu kalem, tutuldu ellerim. Yazamadım gözlerinin güzelliğini Sana ulaşmak istedim Yolları kapadılar, ulaşamadım, gelemedim. Seni sarmak istedim Kollarımı kırdılar, çaresiz kaldım. Seni haykırmak istedim Çıkmadı sesin içimde kaldı 12 Ekim 1981 - Kütahya 46 İbrahim Selman COŞGUN Güldün yüzüme dedin ki… “seviyorum seni ben” “Üzme dedim”… üzülürken bile sevdim seni ben. Lakin anlayamadın bu kalbin feryadını Bil ki duyarsın yıllarca, o vicdan azabını. Eğer sanıyorsan ki, döndüğümde bulurum… Neş’en, hüzne dönüşür, bulamazsın beni sen! 24 Ocak 1982 - Kütahya 47 BEN KİMİM... D OğUM G üNü Bugün doğum günüm çocuklarım Dünyaya ilk bakışım Yirmi yedi yıl önce ilk ağlayışım Bugün olmuş. İlk defa doğa sesimi duymuş, İlk defa fark etmişim sıcağı, soğuğu İlk defa kulaklarım ses duymuş. Yirmi yedi yıl, dile kolay Göz açıp kapayıncaya kadar geçmiş Öğrenmeye insan ömrü yetmezmiş Ama, öğrendiklerim vardır yarısı kadar Bir evim, bir masa, iki sandalyem var. Bir de okulum sizler varsınız. Daha ne’m olsun bu ölümlü dünyada Bu kadar mutluluk yetmez mi insana? Bugün, doğum günüm çocuklarım Ne ana-baba, ne de yâr var. Evde tek başınayım Ne bir ses; ne de nefes var Şükür ki, hayattayım. 27 Kasım 1981 48 İbrahim Selman COŞGUN Ş U İİrİN stAsıNA Sen büyük adamsın usta Özellikle bu hususta Ne zaman senden bir iki dize okusam Yazmak isteği doğuyor içimde Hep sana özenmek istiyorum İstiyorum ki hemen olsun Vurduğum gibi mızrabımı sazıma Ama, şiirde erişilmiyor Nazım’a 03 Nisan 1982 - Kütahya 49 BEN KİMİM... Benim gönlüm eskidi güzelim Yeni bir kontenjana dayanamaz Emekli bir memurun paltosu gibi Son yamayı vurunca Bakarsın dağılıverir 03 Nisan 1982 50 İbrahim Selman COŞGUN S ıkıNtı Bir şey var içimde. Korku belki, Bunalımdan öte, yılgınlık belki Şüphe mi, endişe mi? Belli değil Belli olan rahatsızım Sıkılıyorum Ne olduğunu bilmiyorum 14 Nisan 1982 51 BEN KİMİM... B Elİrsİzlİk Uyuyamadım Neden, bilmiyorum. Kalktım, oturdum sandalyeme. Rakımı yudumluyorum. Yazmaya başladım kendi kendime. Bilinçsizce dökülüverdi bu satırlar. Neden, bilmiyorum. Çok mu ağır sorunlarım var? Sevda mı, sosyal, siyasal, ekonomik mi? Bilmiyorum Tıpkı dün akşamki gibi geldim eve Yemeğimle birlikte, iki yudum rakımı içtim Uykum geldi sanmıştım, yatmıştım. Uyuyamadım. Neden, bilmiyorum Aradığım bir şeyler mi var? Yeni bir şeyler mi olmalı yaşantımda? Yoksa son anları mı ömrümün? Ölecek miyim yoksa? Yaşıyor muydum ki daha önce? Bilmiyorum. 19 Haziran 1982 52 İbrahim Selman COŞGUN S Y ON AğıŞ Öylesine doluyum ki her şeyle Nasıl oldu, anlamadım inan ki Belki bu, yılların birikimiydi Son günlerde yoğunlaşan Son bulutla döküldüler, yağışla Unut bunları, lütfen beni bağışla Hani, yaşamayanlara denizleri sormak gibi Saçmalıktı yaptıklarım. Aşkları, çelişkilerim, günahlarım Alkolle birlikte, dökülüverdiler yağışla Sarhoşluğa say, lütfen beni bağışla Yıllar önce, söyleyemediklerim sana İçimde kalanlar, bir taş yığını gibi Ama; yalan değil, biliyorsun Yıllar öncesindeki gibi… Yine kutsal, saygılı, temiz Büyüklüğü ağır geldi sonunda Son buluttan söküldü, son yağışla İlk ve son yürekliliğimi bağışla 03 Ağustos 1982 - Ankara 53 BEN KİMİM... P AzArlık Anlatılması güç bir olayın çaresizliği gibi Çaresizim. Biliyor musun? Gün yirmi dört saat seni düşünüyorum Düşünebiliyor musun? Sana; Sensin desem. Sen, sen olduğunu anlayabiliyor musun? Bir ışık oldun desem, geleceğime… Aydınlatabilir misin beni? Her şeyimi göz ardı ederek Ben olduğum için Sevebilir misin beni? 18 Ağustos 1982 54 İbrahim Selman COŞGUN T D Ek Ost Gel, benim dostum! Gel, iki gözüm, sultanım Hayatta tek dert ortağım Alkolüm benim. Gel… Dol bardağıma Yayıl kanıma, ılık ılık Geçici de olsa Rahatlığını duyayım, benliğimde. Yalan da olsa Rahatlatıyorsun beni. Kendini dost gösterenlerden Daha yakınsın bana Sen, her şeye kadirsin Sen, dostum diyen, birçok dosttan Daha değerlisin. 03 Ağustos 1982- Ankara 55 BEN KİMİM... Ç ElİŞkİ Sorunlarım, çırılçıplak ortada Ben yalnızım. Bekleşir dururuz, ben ve sorunlarım Yalnızlığa çareyi. Çare, bizlerden çok uzakta… Veya, uzak bırakılmış. Görünenle, kavgadayım sürekli, Çünkü sorunlara… Yalnızlığa çareyi o biliyor. Ama; sürekli görünmeyen yeniliyor Bu yüzden, yalnızlığım sürekli, Sorunlarım, çırılçıplak ortada, Ve… Çare benden çok uzakta 04 Eylül 1982 – Kütahya 56 İbrahim Selman COŞGUN G Y D EcE Arısı OstlUğU Gece yarısını, bir hayli geçti vakit Düşünceler sonsuz ve karmaşık Ve sürekli sessizlik Bir tabaka kâğıdı İmzalayarak doldurdum, sıkıntıdan. Kalemin sesiyle öyle dost oldum, Öylesine alıştım ki o sese… Tam, koyulaşmıştı dostluğum, Birkaç kâğıt daha sürecekti… Mürekkep bitti. 04 Eylül 1982 - Kütahya 57 BEN KİMİM... D AvEt Madem bıraktın, gittin beni, Hani… Daha önce almıştın ya benden Bana, geri ver beni! Ben, sevdamı sokaklarda diyemem! Bir gün gel de… Geceleri gör beni! 04 Eylül 1982 – Kütahya 58 İbrahim Selman COŞGUN Y AlNızlıklA S OHBEt Seni unutur muyum? Kütahya’daki bekârlık evim Barbaros Sokak 3 Numara Seni unutur muyum, kırmızı, perde, Etekleri yerde, kornişleri eski. Seni, unutur muyum çamaşır ipi… Uçları sarkık, çividen. Seni, unutur muyum, derme çatma abajur, Duvardaki ekmek torbası, 82’nin takvimi Seni unutur muyum? Tek malımsın dâr-ı dünyada suskun radyon Yarım sigara paketi, tıraş takımları, Tahta masam, çoban kolonyası, Seni unutur muyum, Geç ve yalnız saatlerin tek dostu, Rakı şişesi, bardağım, naylon sürahi. Sizleri unutur muyum, duvardaki iki resim Dostlarım, unutamadıklarım, özlediklerim. Seni, nasıl unuturum kara terliklerim? Sizleri, çok sevdim, benimsedim; Sizler de beni unutmazsınız dilerim! 04 Eylül 1982 - Kütahya 59 BEN KİMİM... S üHEYlA’YA Bugün bir yalnızlık sardı gönlümü Yağmurda ıslanmış, kuşlar gibiyim. Düşündükçe dostun üzüldüğünü Gözlerde biriken yaşlar gibiyim Caddeler, sokaklar ve yaşayanlar, Sorunları, başlarından aşanlar “Bu kim?” diye bana bakıp şaşanlar Toprağa gömülü, taşlar gibiyim. Ne bugün bir başka, ne dün değişik, Ne kapı yükseldi, ne düştü eşik, Bugüne dek, bulamadım bir ışık, Çaresiz eğilmiş başlar gibiyim Çaresizim, uzaktayım saadetten, Ne bir yardım gördüm bize devletten, Bu yüzden uzaklaştım ibadetten, Bir yerde Tanrı’yı suçlar gibiyim Yazdıkça artıyor, efkarım, derdim Kimi günler bundan daha beterim Bugün bile ben kendime yeterdim Ama; ağlamaya başlar gibiyim 26 Eylül 1982 - Kütahya 60 İbrahim Selman COŞGUN T AvŞANıN G özü Beni, Ben yapmakta, Benim suçum yok! Alın yazısı, kader-kısmet, Hadi, onlar bir yana, Artık, Camın buğuları silinmeli. Beni… Ben olarak tanımayan yakınlarım, Sizlere ne demeli. 09 Kasım 1982 - Kütahya 61 BEN KİMİM... Ağlattın bunca kez gönlü, gözyaşını sil güzelim. Aldın gittin benden beni, Kıymetini, bil güzelim. Bir ören bıraktın geride. Hasretinle dolu, bitkin Sanma hep, sevileceksin… Sevmesini bil güzelim. 01 Kasım 1982 62 İbrahim Selman COŞGUN E Z skİ AMAN S EvDAlArı Ah! Eski zaman sevdaları, Karşılık beklemeden bir büyük sevgi, Yürek dolusu bir sevgi ki… Çölleri aştırıyor, dağları deldiriyor. Şimdiki zaman sevgileri Güven vermiyor insana Zaman, Mecnun’un zamanı mı? Çağlar, kovalıyor çağları Öğrenseydi Ferhat aldattığını Yine deler miydi dağları? 28 Aralık 1982 - Kütahya 63 BEN KİMİM... B ENcİllİk Bugüne dek hep sevdim Sevilmesi gerekenleri İyiyi, doğruyu, güzellikleri. Bulamayacakları kadar Büyük bir sevgiyle sevdim Çünkü, ben sevince Her şeyimle severim. Kendimi seviyorum Böylesine büyük bir sevgiye aday bulamadım Kendime adadım. 28 Aralık 1982 64 İbrahim Selman COŞGUN Bitmeyen gecelerde, Korkulu düşler gördüğüm Karanlıkla süren uzun, dostluğum Acımasız yalnızlığım Uykusuz gözlerimden, atamadıklarım Dinlenemeyen beynimden, kovamadıklarım Benim sırlarım… Tüm kara geceleri doyurur, Benimle uğraşmayın Yorulur, güçsüz kalırsınız. Varsın, beni güçsüz tanısın diğerleri En büyük güçlülüğü gösteriyorum Sizlere rağmen direniyorum. 12 Ocak 1983 65 BEN KİMİM... D İlEkçE ı Bir evim olsaydı gözlerden ırak Kimsenin aklına gelmediği bir yerde Kuşlar, toprak ve kendimle yaşayarak. Ekmeğim olsa yeterdi, bitmeyen Biraz da yanında katık, lüksüm olarak! Bir sazım olsaydı Çalmaktan usanmayacağım Ve bir de sevgili… Beni dinleyecek… Sevdalı, sesiyle, bana eşlik edecek Sabahlara dek, benimle yorulacak Ve sabah sevgiyle uyanacak -Tanrım! -Bu kulun -Yalnızca yukarıda yazılanları ister -Saygıyla arz ederim -Aç gözlüler gelirse huzuruna -Sen gereğine bakarsın -Sana havale ederim. 14 Haziran 1984 66 İbrahim Selman COŞGUN B Ş V İr EY Ar Bir şey var, anlayamadığım, Bir şey var göğsümde, İşte, tam şuramda Sanki hazır patlamaya. Bir şey var biliyorum Ne zaman başladı bilmiyorum. Bildiğim kadarıyla üzülüyorum. Bir şey var… Gözümle göremiyorum Elimle boğulacak gibi de değil Sanki; Bir yıldır düştü göğsümün üzerine Tutamıyorum, göremiyorum Ama; Bir şey var biliyorum. 03 Ocak 1983 67 BEN KİMİM... Y ArDıM Dostlarım! Anılarım! Lütfen sessiz durmayın! Yalnızım. Sıkılıyorum. Ses duymak istiyorum. 12 Ocak 1983 68 İbrahim Selman COŞGUN Yalnızlığımı sana versem, Çıldırırsın. Mutsuzluğumu yaşasan… Mahvolursun Çaresizliğime şahit olsan… İsyan edersin Beni yine, bildiğin gibi tanı sen Ben olmaya kalkma Yapamazsın. 28 Mart 1983 69 BEN KİMİM... Bana, Yalanlarınla değil, “Sevmiyorum diye gel” Haykır yüzüme karşı Göreyim, yiğitliğini. Ağlama, Zayıf düşme gözümde, Anlayayım sevmediğini. 16 Nisan 1983 70 İbrahim Selman COŞGUN Kimse anlamıyor beni. Hatta kimse anlayamaz. Belki ben bile Aslında haklı onlar… Onlar ben değil ki 12 Haziran 1983 71 BEN KİMİM... Z ArArsız D Elİ Gözlerime bakıp durma, boş boş, Bu adamın anlaşılmazlığını gören, İlk sen değilsin. Şaşırma, davranışlarımın garipliğinden Korkma, zararım dokunmaz sana Kaçma benden Çünkü; Zararsız bir deliyim ben. 01 Temmuz 1983 72 İbrahim Selman COŞGUN Ö ğrEtMENlEr G üNü Ben, bir öğretmenim. Türkiye’deki, binlerce öğretmenden biriyim. Öğrencilerim, benim tüm dünyam, Okulum yuvam… Başkasını neyleyim. Ben bir öğretmenim . Bekârım. ‘Evlen’ diyorlar bana. ‘Çoluğun çocuğun olur.’ Diyorum ki ‘benim yüzlerce çocuğum var’! Beni anlamıyorlar. Ben bir öğretmenim. Belki, çorbam olmaz akşama. Yarı doyar karnım. Lüksüm yoktur zaten, Sadelikten hoşlanırım. Ben bir öğretmenim. Sorunlarım vardır, her insan gibi, Fakat; meraklı, umutlu, Zeki bakışlı çocuklarımın gözlerinde, Sorunlarımı unuturum. Ben bir öğretmenim. Senede bir günüm var benim Her Yirmi Dört Kasım’da, Göklere çıkarılır, ilâh olurum. Ama; 364 gün unutulurum. 24 Kasım 1983 73 BEN KİMİM... A NlAMAYA B AŞlAMAk Yaşamın anlamına yeni varıyorum Günün bir saatinde güneşin, ufuktaki renkleri, Anlatamadığım duyguların kıpırdanmasını sağlıyor, Anlıyorum. Yaşamın anlamına yeni varıyorum Bir yığın sorunlar arasında, Hayvancasına saldırılan bir tabak yemeğin, Rahatlığını duyabiliyorum. Çocuklarla yaşayıp, Gülümsemelerin, en güzellerini yaşayarak Çocukların, ne denli güzel olduklarını anlıyorum Yaşamın anlamına yeni varıyorum. 20 Ocak 1984 74 İbrahim Selman COŞGUN B AŞUcUMDAkİ K OrkU Bir gariplik görüyorum, bu gece kendimde Düşünceler anlamsız, beynim bulanık Kafamdan geçenler korkutuyor beni Yalnızlığım bile, dert değildi daha önce Şimdi, o bile beni endişelendiriyor. Okuduğum satırların, notaların Tanıdığım perdelerin yararı yok. Her eşya ve herkes bana sanki Hüzünle bakıyor. Sanki ölüm, başucumda yatıyor. 14 Haziran 1984 75 BEN KİMİM... Y O Y AŞ tUz EDİ Yaş otuz yedi Ara sıra gelen sırt ağrıları Gözler altındaki torbacıklar, Ve üçüncü kattan sonra Nefes alışımdan belli Anlıyorum ki elden gitmiş Gençlikteki o cevher Böyle zamanlarda hastalanmamaya Daha çok özen gösteriyor, Enderde olsa ölümü düşünüyor insan Ölüm dediniz de aklıma geldi Geçenlerde veda etti Hikmet hanımefendi. “Başımız sağ olsun” dedim kalanlara “Zaten bekliyordu” dediler Yaş otuz yedi Sırt ağrıları, yorgunluk emareleri Ve soluk soluğa kalmak, üçüncü katta Bir gün bize de… “Toparlan”! emri çıkacak O zaman, kimileri… “Daha dün görüştük”…veya “Zaten bekleniyordu” diyecekler. Ekim 1990 76 İbrahim Selman COŞGUN İ MDAt Saatim çalıyor duvarda Tık-tak, tik-tak, tik-tak. Geceyi geçti vakit, artık yat! Yat artık, yat! Yorma kafanı geçmişinle, Berbat, berbat, berbat. Haydi, işin gücün yoksa, Düşünceye dal, bu saatten sonra Kafa patlat. Eskiye rağbet olsaydı Nur yağardı bitpazarına At kafandan, bu yersiz sorgulamaları Fırlat at! Geceyi dinliyorum, sessiz, Sanki dünya yıkılmış ve beni dinliyor, nefessiz. Kendi solumalarımdan endişeleniyorum Yoksa geldi mi, gelmesinden korktuğum o an? An bu andır. Tırlat artık, tırlat! Sorgusuz, sualsiz heyecansız… Nefesimin tutulduğunu hissediyorum Bir nefes arıyorum çevremde, yardımcı İmdat, imdat, imdat! 29 Temmuz 1991 - 01.45 77 BEN KİMİM... K OrUNMAk İ stEYENlEr İnsanları severim Sevmesini bilsinler yeter. Hümanizmi savundum her zaman Öğrenebilsinler, yeter. “Savaşa hayır” demek yetmiyor Savaşı engellesinler, yeter. Çevreyi ve hayvanları Koruma uğraşı Vermesinler boş yere. Korunacak hayvan kaldı mı ki? Aynaya baksınlar, yeter. 29 Temmuz 1991 - 02.10 *Biz çevreciliği, zarar verdiğimiz çevre, bize zarar vermeye başladığında öğrendik. (İ. Selman COŞGUN) 78 İbrahim Selman COŞGUN Sen, senden vazgeçemedin Ben de, benden Sen, doğrularınla yaşamışsın bunca yıl. Bende, yalnızlık, yaşama biçimi oldu. Bir olmaya yeltendik, bunca işten sonra Sen ve ben Ne güzel dost olmak varken Nereden çıktı bu saçmalık Allasen1! 29 Temmuz 1991 - 02.30 1.Allahını Seversen. 79 BEN KİMİM... Bir gülüm vardı, Sıktılar, sıktılar Suyunu çıkardılar Elalemin ellerinde döküldü, Mevlitlerde, kandillerde Güle mi yanayım, Gülün suyuna mı yanayım, Gülsüz kaldım, ona mı yanayım? 29 Temmuz 1991 - 02.32 80 İbrahim Selman COŞGUN Açma sayfayı sakın! İstemiyorum geçmişi görmeyi Acılarımı, hüzünlerimi Zaten silmiştim beynimde Aklımda, ikrimde, düşüncelerimde. Açma sayfayı sakın! Orada kalsın anılarım Mutlu muyum mutsuz muyum, bilemiyorum. Damarlarımda alkolün sıcaklığı Shirley Bassey’yi dinliyorum. 12 Haziran 1983 81 BEN KİMİM... Y 82 OlcUlUk Bir başkadır gece yolculuğu Gün batarken çıktın mı hiç yola? Kararan havada Kara yılan gibi uzanan yola bakarak? Garip bir heyecandır, Farların yoldaki parıltısı Ve bir yalnızlık duygusudur, Yol dışında, uzaklarda yanan bir ışık Otobüsün monoton gürültüsü, Birkaç olay hariç, sürüp gider Arada bir teybin veya radyonun Sesi karışır, motorun gürültüsüne “Bilsen uzaklarda kimler ağlıyor, Gelemem sevgilim, felek koymuyor” Kim bu felek? Kim bilir kaç insanın yaktı başını Ben, Yeryüzünde, karıncayı bile incitmem. Elime geçirsem feleği… Tüm insanların âhını alırdım. Ama, felek ne yapsın… Felek içinde insanların. Yine askerle ve birkaç polis, tutmuşlar yolu Hiç şakaları yoktur, burada yapılmaz rol… Lütfen, kimlik kontrol! İki pırpırlı astsubay Kimliğini unutmuş, yaşlının birini… En etkileyici bakışlarını dikerek Sanki Allah mübarek… -Amca kimliğin nerede? İbrahim Selman COŞGUN Donsuz gez, kimliksiz gezme, bu düzende Diyerek… Öyle kararlı ve inatçı ki başı… Sanırsın başladı üçüncü Dünya savaşı O güzelim duygular bırakıyor yerini Tasaya, kaygıya, kedere Düşünüyorsun, sürgünleri, Sıcak yatağında bıraktığın sevgilileri Mahkumları, İşkence görenleri, işkencede ölenleri Ülkeye sahip çıkma ayaklarıyla Tüm ülkeye sıkıntılarını kusanlar Yıllardır hiç yere ölenlerin kurumadan kanı, Düşünürsün yirmi gündür içerde yatan Erkan’ı Otobüs sert ve uzun bir viraj dönüşünde, Sende, dönersin yavaş yavaş gerçeğe Bir süre sonra, muavinin sesi -20 dakika mola, bulunduğumuz yer v.s tesisi. Genellikle 20 dakikadır. Ama, bu süre uzatılır. Anonsun devamı… “Lavabo, tuvalet içerde” Lütfen süre bittiğinde, oturun, oturduğunuz yerde” Mola biter, yola çıkılır, Farların pırıltısında, kara yılan gibi uzanan yol Gözlerine çakılır. Bitmek üzere yolculuk. Bir heyecan, sabırsızlık vardır yüreğinde Sonra, şehrin gürültüsüne girersin Burada, başlangıç ve son bir aradalar Hüzün, ayrılık ve kavuşmanın birleştiği yer otogar! Koşuşan, bağıran, telaşlı ve meraklı insanlar. -Hamal lazım mı beyim hamal! 83 BEN KİMİM... -Taksi lazım mı gardaş! -Hemen Adana; Adana Kahramanmaraş -İzmir, hemen kalkıyor -Afyon, Uşak, İzmir! -Bursa Bandırma Çanakkale Ben yeni geldim yoldan -Gidenlere güle güle 10 Ekim 1980 - Kütahya, Eskişehir, Ankara 84 İbrahim Selman COŞGUN K ADErİ K Ç İM İzEr Bombalar yağıyor, dünyanın her yanına Ölüm, kol geziyor dünyada Bebelerin, yarınları varmış Umutları, beklentileri varmış insanların Ne gerek! İki dudak kapanmaya gerek İki insanın pervasız kararı, yok yararı Savaş bu, ölmek, öldürmek gerek. Bahara ulaşmış papatyaların üzerinden Tank paletleri geçiyor Komünizmi, faşizmi bilmeden, tanımadan Çocuklar ölüyor. Bırakın, yaşasınlar Bir papatyanın ömrü bir mevsim sürmez İnsan ömrünü, Tanrı bilir Savaşa karar veren birkaç kişidir Savaşmak istemeyen Çiçekler ekin, kuşlar, çocuklar Yüz binlercedir 02 Kasım 1992 85 BEN KİMİM... N EvzAt C OŞGUN’A Dünyaya gelişinden, belliydi çilen Çocukluğunu yaşayamadan Olgunlaşmak zorunda bırakıldın. Adın Nevzad’tı (İlk erkek olduğundan bu adı almıştın) Coşgun’du soyadın Coşmak istesen de coşamadın Susmak zorunda kaldın. Hayatının baharındaydın Baban geridekileri sana bıraktığı zaman Onun yokluğuna yanamadan, Dünyanın yükünü yığdılar omzuna, Yılmadın. Onurlu, yürekli mücadelemizi sürdürdün. Tüm olumsuzluklara karşın, İbrahim Selman en küçüktü Süheyla yatılı okula gittiği zaman “Bir de bunlar kendilerini kurtarsaydı” Diye düşünürdün zaman zaman Yaşadın insanca, dürüst onurlu Geçmişten ses, geleceğe nefes olmak istedin Sonunda, seni de buldu ecel “Hipokrat yemini etmiş doktorların elinde” Geride iki çocuk, yaslı bir eş… Bir elin parmakları kadar kardeş, bıraktın. Gözün kalmasın geride Rahat ol yattığın yerde Seni unutturmayacaklar Zeynep Ayla ve Ali Said Coşgun Ruhun Şad olsun Büyük oğlun İ. Selman Coşgun 86 07 Mart 1992 Kütahya İbrahim Selman COŞGUN 87 BEN KİMİM... K ArABAYrAM 88 Ezanla birlikte son top sesi Dün akşam duyuldu Sabah, bir telaş, koşuşturma… Baharın ilk günleri, toprak uyandı. Dallar, çiçekler tomurcuğa döndü Kuşlar bile, topluca katılıyorlar bayrama Bayram sabahı ama İçimde bir burukluk var Evde bir ben, bir de Recai var “Günaydın” dedi, ya da bana öyle geldi Aklıma eski bayramlar geldi Çocukluğumda elime sıkıştırılan 25-50 kuruşlar, mendiller çoraplar. Bir akşam önce, yatak altında ütülenmiş Pantolonum Kolalı gömleğim Sonra küçükten büyüğe bayramlaşma İlk ben başlardım, en küçük olduğumdan Gözlerim doldu evin en küçüğü Recai İlk onun başlaması gerekir, hâlâ niyeti yok Evde zaten bir ben, bir de Recai Pencereleri açtım, odayı havalandırdım Şekerleri, kolonyayı hazırladım Kulağım kapı zilinde Bir beklediğim mi var? Sanmıyorum Ama; en azından Mahallenin çocukları gelirdi. Ellerinde naylon şeker torbalarıyla Sürekli sesiz bir bayram, ölüm gibi Evde bir ben, bir de Recai Telefonla aramak istedim büyüklerimi İbrahim Selman COŞGUN Açılan, her yerden hıçkırık sesi geldi Bu, alıştığımız bir bayram değildi Kahrediyordu bizi Alıştığımız bir sesin eksikliği Telefonlar, ağlamaklı ya da ağlıyor “İyi bayramlar” demeye dilim varmıyor Onların, hıçkırıklarına ortak olanlar var Yanında, ağlayanları, duyabiliyorlar Ben de ağlamak istiyorum haykırır gibi Evde bir ben bir de Recai 04 Nisan 1992 89 BEN KİMİM... Ç OcUklAr Hepsi gerçek hepsi yalın Onlara bırakılacak yarın Gördüğüm, tüm çocukların Hepsi güzel, hepsi güzel Büyüdükçe sorun başlar Alınır kirpikler kaşlar Bazen dolar gözde yaşlar Çağında özel, yaşında güzel Zamanla akil baliğ olur Kendince bir yol tutturulur Gâh tökezler, gâh doğrulur Yolunda özel, işinde özel Benim işim bu insanlar İyi ve kötü olsalar Keşke, hep çocuk kalsalar Ah ne güzel, ah ne güzel! 18 Aralık 1992 90 İbrahim Selman COŞGUN A lAtUrkA Ben, alaturkayım beyler! Hamurum öyle Kuru fasulyeyi severim. Yanında kelek turşusu varsa, Her milli maça futbolcudan önce hazırlanırım Ama, yenilgi olursa Hırsımı Recai’den alırım. İçkiyi severim. Her türünü içerim, Ama, beyaz peynir, kavun ve rakıyı Sanmayın birçok şeye değişirim Ben alaturkayım beyler! Bir çiftetelli, gönlümü şen eyler Garip dinlediğimde, aklıma gelir yalnızlar Bozlak’ta, burnumun damarı sızlar Sultaniyegah’ta ve Hicazkar’da Hüzünlü bir coşku duyar yüreğim Rast’a geldiğimde, bir ağırlık çöker Hüzzam’da hüzünlenirim Saba’da, Sağah’da Tanrı’ya secde durur Kürdil-i hicazkar’da, ağlamaklı olurum Ben, alaturkayım beyler! Benim insanım gini Arabesk’te, saçımı başımı yolar Annemin ninnisinde gözlerim dolar Maykılla büyüyen çocuklar benim değil Modonnanın cazibesi değil benim keyim Kınalı ellerde dokunan bir kilim Santim santim içime dökülür Tenis kortlarını bilmez benim çocuklarım Bezden bağlama topa vurur ayakları kurban olduğum 24 Aralık 1992 91 BEN KİMİM... A Ü H kŞAM 92 stü AYAllErİ Gündüzün son saatlerindeyim Sırlarımın ortağı, dört duvar arasında Gözlerim, karşı binanın çatısına dikili, İki bacası, ortasında televizyon anteni Bol pencereli, kocaman bir bina O kocaman binaya rağmen Üzerinde parıldayan, Haif kızıla çalan ışık huzmelerinden İleride, uzakta bir yerlerde Güneşin denizle öpüştüğünü görebiliyorum Bu vakitlerde orada olmak vardı Artık, sona yaklaşmış kızıllığı izlerken, Dalgaların sesini dinlemek vardı Ayaklarının ucuna kadar gelen suların Fısıltılı köpüklerine dalmış, Minik taşlar atmak vardı Uzaklarda, bir yerlerde Yanni çalmalıydı Hele de, yanımda suskun … Arada bir omuzlarıma yaslanan Haif rüzgârla dağılan saçlarını yüzümde Ve sıcaklığını, bedenimde hissettiğim… Güzel olmak zorunda değil Tüm hayallerim Bazen, hayallerimden de utanırım Bu kadar hayal, yeterlidir sanırım. Orada da yaşıyor insanlar Bir kısmı boş boş ufka bakarak, Bir kısmı alışkanlığın tembelliğiyle, Bu güzelim akşam saatlerini Sıradan bir gün gibi sayarak, yaşayanlar İbrahim Selman COŞGUN Biz de yaşamaya çalışıyoruz, Allah’a şükür! Hayal kurmayı, suç saymazsanız Ve yine de, Bana sorarsanız… Özellikle bu saatlerde Orada olmak vardı Kıyıya kadar ulaşabilmiş dalgaların Okşayıcı serinliğini, Çıplak ayaklarında hissetmek vardı 21 Eylül 1993 93 BEN KİMİM... G öNül B AHçEsİ Bir gül diktim gönül bahçeme Sevgiyle besledim ezgiyle suladım Dallandı saçaklandı Serpildi gitti, günden yana Büyüdü, çiçeğe durdu Domur domur açtı her yana Büyüdü içimde dal dal, çiçek çiçek Ben koklamaya kıyamazken El masalarına süs oldu Yazık oldu güle, Yazık oldu sevgiler, ezgilere Yazık oldu sevgiyle suladığım Gönül bahçeme Aralık 1993 94 İbrahim Selman COŞGUN D İlEkçE ıı Ey gece! Niyetleniyorum gene uyumaya Karanlığın yardımcısı olsun, uyumama Ey sabah! Sakın beni yanıltma n’olursun Geçen sabah bıraktım yerde… Bulmak istiyorum seni… Haberin olsun! 21 Aralık 1993 95 BEN KİMİM... V AsİYEt Ben ölürsem, Tabutumdan herkes tutmasın. Dostlarıma bıraksınlar bu işi. Ben ölürsem, Yasım tutulmasın. Tutulacak yasın, mezarımda yararı yok. Üç günlük dünyada Dostlarımı kırmadan gidersem Bu bana yeter. Ben ölürsem, Mezar taşı ilan istemem. Atın bir çukura gelişi güzel. Derin olsun, yeter. Gömdükten sonra beni, Başucumda dualar okunmasın. Bir bozlak, bir saz semaisi, Bir türkü yeter! 28 Aralık 1993 96 İbrahim Selman COŞGUN Bugün yaşadım mı? Ölü müydüm yoksa? Yaşıyor muydum ki daha önce? Yaşantım böyle geçti Sorularım yanıtsız kaldı Şimdi, ne haldeyim dostlar? Topluma ne yararın var? Öl de kurtul, git zıbar Ölümden sonra ne var? Evlen diyorlar bana Keramet vardır bunda Ya yoksa ne yaparım? Ölüp gidersem n’olur? Dünya bir musibetten kurtulur Ben nelerden kurtulurum? Öldün gittin haydi yallah! Saçmalama sabah sabah Bu kadar sağır mı Allah? 18 Nisan 1994 - 04.30 97 BEN KİMİM... H B U AYAt İr ğrAŞıDır Onlu yıllarda, oyuncaklarınla Yirmili yıllarda, eşin ve çocuklarınla Kırklı yıllarda, hastalıklarla Ellili yıllarda, torunlarınla Altmışlı yıllarda, ameliyatlarla Henüz yaşıyorsan eğer Kalan ömründe, Azrail’le uğraşırsın. 08 Nisan 1998 98 İbrahim Selman COŞGUN D ENEMEk G ErEk Vurulsan da yüreğinden Yaralansan da gönlün derinden Bu hayat sen… Gülmeyi denemek gerek Kimileri bahçeye, kimileri saksıya diker çiçekleri Kimileri de gönüllere Dermeyi bilmek gerek Bencildir insanlar, çok veya az Herkes ister, hep bahar, hep yaz İçinden gelmese de biraz Vermeyi denemek gerek Rakı masalarında vatan kurtarılır Kimileri duvarlara veya Tuvalet kapılarına yazar isyanını Adam gibi sövmeyi, denemek gerek Bu insanlar bu kuşlar Ve bu dikenli güller bizim Herkes ister cenneti Ölmeyi denemek gerek 08 Nisan 1998 99 BEN KİMİM... T OprAk Yağmur yağar, emer suyu, İliklerine kadar, toprak Tohum atılır, yeşerir, ekin olur toprak Çamur olur, kerpiç olur, duvar olur Ev olur, bizi korur toprak Fidan dikilir, ağaç olur, çiçek açar Meyve olur, soframıza konulur toprak Şehirler kurulur, medeniyetler, kültürler Zamanla yıkılırlar. Korur onları toprak Ondan geldik, ona gideceğiz derler Vade gelir, süre dolar Son çabasındadır vücuttaki tüm organ O zaman üstümüze bir yorgan Olur toprak 30 Mart 1999 100 İbrahim Selman COŞGUN Z OrUNlU V EDA Sonbahar rengi gözlerindeki, Gizemli bakışların Bazen umut dolu, bazen korkunç Değişmesin sakın, hep öyle kal! Oyuncağı alınmış çocuk gibi küskün İyi karneli çocuklar gibi sevinçli Tavırların değişmesin sakın Hep öyle kal! Beklenmedik anlardaki duygusallığın Çocuksu davranışların Değişmesin sakın, hep öyle kal! Keyin yerindeyken Bir çocuk gibi neşeli Dünyayı tamamen sevgiyle düşünen O güzel beyin, değişmesin sakın Hep öyle kal! Kendine göre bir dünyam vardı Evimle, işimle, düşümle dolu Kafam karıştı mantığım çelişti Seninle bir dakika Mutluluktan çok eziyet oldu. Sen, baharda ilizlenen bir idan, Ben gamlı hazan Gönlün hoş olsun, sevgilerle dolsun Değişmesin hoş, sade, çocuksu tavırların Hep öyle kal! Sana dileğim, mutluluğun olsun Hoşça kal! 15 Ağustos 1996 101 BEN KİMİM... Okula ilk geldiğinde çocuğum, Ürkek ve çelişkiliydi bakışların Çok uzun sürmedi bana alışman Biraz da, kararsızdın Kimi zaman, yanıma gelmeye cesaret edemedin Kimi zaman soru sormaktan bile çekindin Zamanla tanıdın Yavaş yavaş yakınlaştın Ben sana yaklaştıkça Sen şaşırdın kaldın Sonra cesaret geldi sana Tüm yüreğinle geldin bana Parıldayan gözlerinde, Geleceği sundum sana Sen üzülme, ben ağlarım Bakan o gözlerde Sevgilerin en güzelini yakalarım Bir ağlarım bir gülerim Eksilmez benim kaderim Bir insan kazanmak için Bir cihanı feda ederim 20 Aralık 1995 102 İbrahim Selman COŞGUN Bir boşluk denizindeyim Suyun tadı bile garip Yüzmeye gücüm yok Zar zor uyanıyor kulaçlarım Henüz sahile çok varken Su bitiyor Kumları kucaklıyorum Önceleri özellikle geceleri Gökyüzü gülümserdi bana Hepsini tanırdım, bilirdim huylarını Ayın, yıldızların Onlara bakmak hoşuma giderdi Bıkmadan usanmadan Halime yanmadan, onların yalnızlığına yanardım Anlamadım gitti Neden karardı gökyüzü Neden bu dostluk bitti Aslında pek bir şey fark etmedi Onlar güneşe daha yakındılar Bense uzun kış geceleri Uzaklarda, bir yanıp bir sönen Bazen hiç fark edilmeyen Dünyama döndüm 19 Ocak 1993 103 BEN KİMİM... N Ç E ıkAr! Ne çıkar! Gözlerin kapanacaksa bir gün güzelliklere Ne çıkar, Yaşamadıysan o güzellikleri Ne çıkar! Bir güzeli sevip koklamadan Bir çiçeği büyütmeden toprağında Mutluluktan uzak, en güzel çağında Yaşamadınsa… Ne çıkar! Bir çocuğu, bağrına basmadan Büyüdüğünü görmeden gün be gün “Baba” sözcüğünü duymamışsan Ne çıkar! Gece yatıp sabah uyanmışsın Kendini bir işe yarar sanmışsın Yeter! Demek zamanı, sanırım geldi artık Kendini daha fazla aldatmadan Zıbar git bu dünyadan Ha yaşamışsın, ha yaşamamışsın, Ne çıkar! 06 Mayıs 1996 104 İbrahim Selman COŞGUN İ kİNcİ D üNYA İki dünya var bende Herkesin bildiğini sandığı, Fakat yanıldığı. Biri oldukça kalabalık, çok sesli; Diğeri tek düşünceli tek nefesli. İki dünya var bende. İlkinde kendimin dışında her şeyi düşünürüm; Diğerinde, sabahı iple çeker, ölürüm. Birinde Ayşeler, Mehmetler var, Bakmayın çocuk olduklarına Büyüdüklerini gün be gün yaşar, görürüm. Sıradan üzüntülerini, sabırla dinler, Sevinçlerini paylaşırım. Aşklarını hüsranlarını anlatırlar, Onlarla birlikte üzülürüm. Dün “zayıf aldım” diye üzülenlerin Bir gün düğün davetlerini görürüm. Çocuklarını getirirler dedeyle tanıştırmaya Severim, öperim okşarım, güldürürüm. Evliliklerini, mutluluk ya da mutsuzluklarını Anlatırlar bana. Dinlerim öneride bulunur, ikir yürütürüm. Sonra yeni Ayşeler, Mehmetler gelir, Onların mutluluklarıyla sevinir, Onların gözyaşlarında üzülürüm. Bakmayın sıradan öğretmen maaşıma Çalıp, çırpıp büyüyenler adileşirken Ben büyürüm. Ama ikinci dünyam Değişmedi yıllardır; Zil çalar, ders biter, dükkânı kilitler, Kahrolası yalnızlığıma bürünürüm. 13 Haziran 2000 105 BEN KİMİM... Y Y G ENİ ılA İrErkEN Bir yılı daha devirdik. Acıları, sevinçleri, hüzünleriyle. Yeni yılı, dünya kutladı. Ama, ömür… Bir yıl daha katladı. Nice yeni yıllar yaşadım. Ne Noel baba, ne de hediye gördüm. Sadece, biraz daha yakınlaştı, ölüm. Yeni yıllarda şansımızı da denedik, Çekilişe kadar sürdü hayallerimiz. Neticede, çıkmayacaktı, malum Gönlümüz zengin, amortiye de itiz. Yeni yılla birlikte, birçok çocuk, Dünyaya ilk bakışını gönderdi. Birçok insanda, yeni yılı dahi görmedi. Ölenleri, kurtuldu sayıyor, Doğanlar için üzülüyorum. Dünyaya gelmiş bir kere, Gerisi naile… 01 Ocak 2006 106 İbrahim Selman COŞGUN C EMAl’E Tesadüfen geldin bu ile Yoksa tanışmamız da zordu Hayat tesadüfen Bizleri iki ayrı konuma koydu Sen, iyi bir öğrenciydin Uysal, çalışkan, yetenekli, Bense işinde kuralcı bir öğretmen Yerinde sevecen, yerinde sinirli Hayat, bizi bıraktı farklı kulvarlara Önceleri fark etmiyordu, bir yıl önce, bir yıl sonra Zaman onu da gösterdi Organizmadaki farklılıklarla Yıllar sonra buluştuk yine, tesadüfen Sen, yetenekli bir doktor alanında Ben yaşı geçkin bir hasta Tanıdığım doktorların hepsi Hipokrat yemini ettiler Yanlış anlama, birçokları Kazandıklarını hak etmediler Müziğin hasını kulaktan Adamın hasını yürekten bilirim Ben, çok uğraştırdım seni, Sağol Cemal, doktorum, dostum, kardeşim Allah’tan sana uzun ömür, Ve sağlık dilerim. 07 Ocak 2006 107 BEN KİMİM... S üHEYlA’YA Söylesem sana duygularımı, Anlarsın biliyorum. Bu nedenle duygularımı Seninle paylaşmak istiyorum Anlatsam sana sıkıntılarımı Paylaşırsın biliyorum Bildiğim bir şey var ki Seni de sıkıntıya sokarım Bu nedenle susuyorum Anlatsam sana hastalıklarımı Benden çok hasta olursun İki elin kanda olsa İki çocuğunu ortada bırakır gelirsin Bu yüzden anlatmıyorum Bu yüzden susuyorum Seni çok seviyorum 06 Şubat 2006 108 İbrahim Selman COŞGUN N AsİHAt Ben de bir zamanlar gençtim Zaman geçti, ömür doldu Şimdi artık tükendim. Bir zamanlar, ben de sizler gibi, “Bitmeyecek bu güç” sanırdım Zaman aksini kanıtladı Geç de olsa anladım Geçmişte benim de vardı, Düşlerim, beklentilerim Yapabildiklerim de oldu, Ama çoğunlukla harcadığım zamana yandım O zamanlar, bana da büyüklerim derdi “Gençliğine yazık etme Boşa geçirme zamanı!” Anlayamadık ya da anlatamadılar Hatasıyla günahıyla Geçti bugüne dek yaşantım Şimdi sizlere aynı şeyleri söylesem Sonra başınızı alıp gidersiniz Gelecek, hayat ve sağlık sizin Siz bilirsiniz 16 Temmuz 2006 109 BEN KİMİM... E 110 lEŞtİrİ VÖ E zElEŞtİrİ Dünyaya gelmeyi ben istemedim Onlar istediler Büyütmeye çalıştırlar beni Ben büyümek istemedim Onlar karar verdiler Kıt kanaat geçinen bir aile idik “Kısa yoldan iş sahibi olsun” dediler Ben çocukluğumu yaşayamadan Dünya dolusu sorumluluk yüklediler Ben istemedim, onlar karar verdiler (O yüzden çizgi ilmleri severim, Bunu da, sonradan öğrendim) “Evlen” dediler. “Bunda keramet vardır” “Bir düzenin, evin, yurdun olur Akşama sıcak bir çorban olur” dediler Ben çorba istemedim Onlar karar verdiler İnadına boşandım (Desem de yalan olur) Güya, onlara ders verdim. Ben istemedim. “Mesleğinde yükselirsin çalış! Biraz girişken olmaya alış” dediler Ben, bana göre doğru olanı denedim Öğretmen olmak istedim “Tamam istediğin olsun Yine de evliliği düşün” dediler Ben, önerileri reddettim, Yalnızlığı tercih ettim Gençtim, yerindeydi gücüm kuvvetim Uzun bir süre, bununla idare ettim Zamanla evde bir sesin, İbrahim Selman COŞGUN Bir nefesin ihtiyacını hissettim Anladım ki çok şey kaybettim Sıfıra yakın bir yerden, çevrilebilecekken hayatımı Belki, daha iyi bir geleceği Kendi ellerimle teptim Belki de iyi ettim Yoksa sabahın bu saatinde Nasıl dizilecekti bu satırlar Bu boş sayfalara Dolu dolu yaşadım hayatımı Sevgiyle heyecanla dolu Ya, gerçekten oldu, Ya da öyle olmasını istedim Bazen yüreğimin bir köşesinde Bir eksiklik hissediyorum O zaman kendi kendime “Ben ne halt ettim” diyorum. 07 Eylül 2006 - 06.40 111 BEN KİMİM... EZ A N Or N Sevgi çarpan bir yürek Damarda akan kandır Sevgi yaşadığının En güzel anlamıdır Onunla birlikte mutlu Onunla birlikte suskun Onunla hayata küskün, olduğun zamandır Kanadı kırık kuşa, gözlerinin dolduğu Ağlayan bir çocuğu, güldürebildiğin andır Neşenin, üzüntünün Onsuz geçen bir günün Özlemin güçlülüğünün Hissedildiği andır Gözlerine bakarken ellerine uzanırken, “N’olur söylesem?” derken Susup kaldığın andır Ne çare, hal yamandır Çare, her zaman zamandır İnsanın en zor anı… Yüreğinin “EVET” Mantığının “HAYIR” dediği andır 01 Eylül 2006 112 İbrahim Selman COŞGUN Ü lkEMİN İ NsANı Yıllardır hep savaştı Dört kıtaya ulaştı Sonuçta bu inançtı, İnandı ülkemin insanı On beşinde Yemen’de Yirmisinde Trablus’taydı Aklı, hep sılada kaldı Özledi ülkemin insanı Savaştan fırsat bulamadı Yavuklusuna kavuşmaya En son Çanakkale’de savaştı Benim ülkemin insanı Sonra bir lidere kavuştu Belki de son umuduydu “Haydi savunalım” dedi. Koştu ülkemin insanı Yeni sıfırdan bir ülke Kalkıyordu yükselişe Savaş bitince işine Döndü ülkemin insanı Artık son buldu gaile Bütün ulus el ele Tüm ülkeye kolay gele Dedi, ülkemin insanı 113 BEN KİMİM... Sonra geldi ikinci savaş Yeniden başladı uğraş Yine büyükleri vardı Güvendi ülkemin insanı Amerikan, Fransız, İngiliz Biz hepimiz mütteikiz Savaş bu ne yapabiliriz? İnandı ülkemin insanı Savaş bitti işine gitti Bu gidişe anlam veremedi Yıllar önceki dirilişi Anlayamadı, ülkemin insanı Zamanla bir şeyler anladı Anladı ki, aldatıldı Yine de “Olmaz” sandı… Güvendi ülkemin insanı Dediler. “Efendidir Köylü” Gelecek daha da büyüdü Koklayamadan bir gülü Soldu ülkemin insanı Araya darbeler girdi Hepsinden, yeni şeyler bekledi Sonuçta hep hüzünlendi… Benim ülkemin insanı Hükümetler, çeşit çeşit Hepsi önerdi bir geçit Dağ yüksekti, dardı geçit Aşamadı ülkemin insanı 114 İbrahim Selman COŞGUN Giderek farklılaştı, ortam Ülke oldu sanki İran Kafasını kurcalayan Fikri anlayamadı, ülkemin insanı Katlandı tüm zorluklara İmkansızlığa yokluğa Evde horanta çokluğuna Dayandı ülkemin insanı Her yeni oluşuma sarıldı Değişiklikte keramet vardı Yine sükut-u hayale uğradı Benim ülkemin insanı Oysa o neler bekledi Beklediğini göremedi En son Allah’a yöneldi Ve de açlıktan geberdi Benim ülkemin insanı 5 Eylül 2006 - 21.35 115 BEN KİMİM... B D ENİM 116 OğDUğUM Y Er Benim doğduğum yerde, Sular gür akardı Güneş sönüktü az yakardı O nedenle duygularım coştukça Sular gibi çağlarım Benim doğduğum yerde O tarihlerde… Bilinmeyen konular, hep Allah’a havale edilirdi. Eski bir alışkanlık olsa gerek Ben de gücümün yetmediği konuları En son Allah’a bağlarım Benim doğduğum yerde Kış çok yaman geçerdi Yollar asfalt olmadan önceydi O nedenle hep çamurluydu ayakkabılarım Oralarda, içinden geçirsen de Sevdalanmak zor olaydı Kısa yoldan hayata atılmak Ekmek parası kazanmak hesaplanırdı Bu nedenle sevdalanmaya, fırsat bulamadım Zar zor geçen bir çocukluk, Başımızın belasıydı yokluk Demek ki, o zamandan kaldı bu alışkanlık Har vurup, harman savuramadım Yokluk, o kadar koymadı Sonuçta doydu karnımız Sevmek sevgiyi belirtmek de yanlıştı O nedenle sevgiyi kutsadım Sevenleri kutladım O yüzden çok sevdim çocuklarımı Onlarla güldüm, onlarla ağladım İbrahim Selman COŞGUN Yaşayamadığım tüm sevgileri Onlara adadım Kısaca özetledim Bugünlere böyle geldim Doğduğum yerin iklimi gibi Genellikle soğuktur suratım O nedenle çok zor güler Çok kolay ağlarım 12 Ekim 2006 23.00 117 BEN KİMİM... S AYİME’YE Önceleri bulanık bakıyordu Dünyaya gözlerim Sana geldim. “Evet” dedin. Penceremi aydınlattı, ellerin O elleri öperim Doktorum, öğretmenim Arkadaşım, kardeşim Her ne’m olursan, öyle kabul et Ben seni çok sevdim. 12 Ekim 2006 - 23.20 118 İbrahim Selman COŞGUN K D İM UYAr Ne güzel sözler bunlar, Livaneli… Söylediklerinde, derin anlam var “Bir merhabaya aç yüreğini, Kardeşin duymaz, eloğlu duyar” Bir hayatın her etabı bir değil, Elinden geldiğince, sev ve sevil Bir gün zorluklara düştüğün zaman Kardeşin seyreder, eloğlu koşar Sanma bu dünyada tek sen sonsuzsun Gençsin, tümüyle enerji dolusun Bir gün gelir, o enerjiyi korursun! Yakınların duymaz, eloğlu duyar Bu hayat kimseye kalmaz payidar, Mezarın, boyu uzun, eni dar Sonuçta herkese bulunur bir mezar Kardeşin bulunmaz, eloğlu gömer 16 Ekim 2006 119 BEN KİMİM... Bir gün gelecek, bütün kuşlar susacak Suların, derelerin şırıltısı duyulmayacak Sabahın olduğu, fark edilmeyecek Tüm dünya konuşacak, Ben susacağım O gün geldiğinde Sağ elim kalem tutmayacak Yazamayacağım, içimden gelen satırları Kalem duracak, kâğıt boş kalacak O gün geldiğinde, Başıma toplanacak birileri veya birçokları Bazıları gerçekten üzülecekler Bazıları da (Ayıp olmasın diye) Üzülmüş görünecek O gün geldiğinde Benim, onları görmediğimi sanacaklar Aslında ben onları önceden görmüştüm Hepsinin notunu verip, ölçmüştüm İnsanların ikiyüzlülüğünü görmüş Ondan sonra ölmüştüm 22 Ekim 2006 - 02.05 120 İbrahim Selman COŞGUN B AYrAMlAr Her zamanki gibi bir sabah Uyandım, bugün de yaşıyorum Bugünün bir özelliği var sanki… Diye düşünüyorum Sonradan anımsadım, bugün bayram Tıraş oldum, hazırlandım Şekeri kolonyayı hazırladım Kulağım kapı zilinde ve telefon sesinde ikisinde de tık yok Zaman geçtikçe, hüzünlendim, duygulandım, ağladım Eski bayramlar geldi aklıma Çocukluğumun bayramları Bir gün öncesinden hazırlanan bayramlıkları Uzun süredir ziyaret edemedim, mezarlıkları O yüzden bir suçluluk duyuyorum Boğazıma tıkanan bir yumruk var Yutkunamıyorum Kulağım kapı zilinde, telefon sesinde Bugün bir kez daha andım Geride bıraktıklarımı Nefret ediyorum Sevmiyorum bayramları 23 Ekim 2006 - 15.25 121 BEN KİMİM... A Ş tA’YA 122 İkAYEt Bugün bir kez daha andık seni Seni anlatmak istedik öğrencilerimize Çoğunluğu dinlemedi, anlatamadık seni Özür dilerim Atam! Yapamadık görevimizi Çoğu kişiler On Kasımları Matem günü diye algıladılar Ama o gün, seni anlayabilme günüydü Anlayamadılar veya anlatamadık Kusurumuza bakma artık Sen, bir kez olsun ayırmadın insanlarını Ama yıllar sonra, onlar seni ayırdılar On Kasımlarda, bir dakika bile Kımıldamadan duramadılar Eminim, tasarladıklarının birçoğu Yapamadan gittin cennete Sanırım şu an ki hali görmek istemezdin Pırıl, pırıl mavi gözlerinle Bir Kubilay olayında, Çok kişi ceza aldı Yaşasaydın eğer ki… Ülkede insan kalmazdı Dedin ki yıllar önce “Dahili ve harici bedhahların olacak” Haricileri bırak Atam! Dahili bedhahlar yetti bize Senin zeki, çalışkan, dediğin insanlar Üç kağıtçı, riyakâr ve kapkaççı oldular Dediklerin bir bir çıkıyor bugün “İktidara sahip olanlar Galet, dalalet ve hıyanet içinde” oldular İbrahim Selman COŞGUN Kısacası böyle ülkenin hali Anlatmak istedim, kendimce ahvali Anlaşılan o ki, ülkenin hali bitik Dünyaya bedel değil artık, bir Türk Mümkün olsa da, tekrar gelebilsen Çünkü, doğmadı daha, yeni bir ATATÜRK 11 Kasım 2006 - 02.50 123 BEN KİMİM... Ç ıkAr Çıkar, Bir gün bütün gerçekler ortaya çıkar Devlet adına yapılan yanlışlar Bir gün ortaya çıkar, ama… Zaman aşımına uğrar Çıkar… Hiç ummadığın kişiler Hiç beklemediğin mevkilere çıkar Çıkar için adileşmelerin Gerçek kimlikleri ortaya çıkar Çıkar! Kardeşi kardeşten ayırır Dostlukları yıkar Bir gün başı dara düştüğünde Çevresinde bir dost arar Ama, ne çıkar! 02 Kasım 2006 - 01.30 124 İbrahim Selman COŞGUN Ey İnsan! Yaşadığın sürece ne yaptın! Kendin dışında, bir insan mı yarattın! Yaladığın kıçlar dışında Yapabildiğin (Veya yapamadığın) işlerden dolayı Sana verilen ihsan, Uykularından, uyandırmıyor mu seni! Üç günlük ömre Dünyayı sığdırmak varken Bunca kepazeliğe değer mi? Bilmiyorsun ki düzen böyle gidecek Bu dünya fani Bir gün herkes gibi Senin de Boğazına sarılacak, Azrail’in eli Bir gün başucuna dikildiğinde taş Ne ayak kalacak ne de baş O zaman senden daha değerli olacak Alnını okşadığım karabaş Ey insan! Makam, mevkii ve para hırsı… Ömrünce taşıdığın boş bir çuvaldır Sonuçta kazancın…. “Allah rahmet eylesin” veya Ardından okunacak bir Fatihadır 25 Kasım 2006 - 04.00 125 BEN KİMİM... B K EN İMİM Sarhoşluğu, boşvermişliği, babamdan almışım. Başarma azmini, inancı, İnandığı yolda savaşmayı Dedemden almışım. Zorluklara, meşakkate dayanmayı, Sabretmeyi, beklemeyi... Annemden almışım. Babamın, kavalıyla bekçi dövmesinden, Dedemin Kurtuluş Savaşı’nda İlahi bestelemesinden, Anamın, Neriman Altındağ’a olan Büyük sevgisinden, Müzik ve şairlik yeteneğimi almışım. Bir insan üzerinde genlerin, Bu kadar farklılaşmasına Ben de, şaşırıp kalmışım. Bu nedenle… Dedem gibi hırslı, inatçı Annem gibi sabırlı, dirençli Olamadığımdan Babam gibi boşvermiş ve sarhoş kalmışım. 25 Kasım 2006 - 04.30 126 İbrahim Selman COŞGUN P ApAtYA Seni çok seviyorum papatya İnsanın, duygularını kamçılayan mevsimi Baharın geldiğini… Senden öğreniyorum Dağda, kırda, keyimce dolaşırken, Her çiçeği incelerken…. Sana rastladığımda ayak değiştiriyorum Seni, kimseler ekmedi toprağa, Kimseler, sulamadı seni Sen zamanı geldiğinde… Kendiliğinden çıkabiliyorsun yeryüzüne Saksıda beslenen çiçeklere inat “Ben de varım” diyorsun yeryüzünde Biliyorum, kısacık bir ömrün var Yaz sonunda terk edeceksin dünyayı O küçük beden ve lepiska saçlarını özleyecek Bekleyeceğim, önümdeki dokuz ayı Seni, çok seviyorum papatya Dokunmak, koklamak istiyorum Yaşlandım, eğilip bükülmek zor geliyor Çok, hem de çok istesem de seni koparmak istemiyorum. 25 Kasım 2006 - 05.00 127 BEN KİMİM... 5 A rAlık Y AprAğı Yaşının gereği, duyguların yoğun Aşkı, henüz yaşamadığın belli Ama, güzel bir şey olduğunu düşünüyorsun Sevmek ve sevilmek isteğiyle dolusun Karşılıklı konuşmaya yok cesaretin O yüzden duygularını Takvimdeki “5 Aralık” sayfasına döküyorsun Aşk, sevmek, o kadar basit değil Ha deyince âşık olunamıyor Bir insanı, çok beğenebilirsin, Ama; Bu âşık olduğun anlamına gelmiyor Boş ver uğraşma. Takvim yapraklarıyla Gel otur karşıma Anlat, delikanlı gibi Sabırla, sonuna kadar dinlerim Sevmeyi de, dinlemeyi de iyi bilirim Çünkü ben öğretmenim. 27 Aralık 2006 128 İbrahim Selman COŞGUN Ç OcUklArıM Sizleri çok seviyorum çocuklarım Çocuğum olmadığını sanıyorlar Ama, benim yüzlerce, binlerce çocuğum var Beni anlamıyorlar Annelerinizle konuşamadıklarınızı Benimle paylaşıyorsunuz Ertesi gün, üzüntüden eser kalmıyor Koşup, oynuyorsunuz Çünkü; sizler çocuksunuz Çabuk unutursunuz Sizleri, çok seviyorum çocuklarım Evde yok, evlad-ı ayalım Ve de pişmiş aşım Yine de yok şikâyetim Çocuklarım benim yoldaşım, arkadaşım Sizler anlatırken, ağlarsınız Benim yüreğime dökülür gözyaşım Elimden geldiğince, Çaresine bakmaya çalışırım Bu benim uğraşım Çözüm üretemezsem, kusura bakmayın Çaresiz, eğilir başım Bu, benim yaşantım çocuklarım Sizlerle başladım, sizlerle biteceğim Ama, ben sizleri döneminizle, Hatta isimlerinizle bileceğim Ne zaman, sizleri unutmuş, ya da Karıştırıyor olursam; Ya emekli, ya bunamış Ya da yaşamıyor olacağım. 27 Aralık 2006 129 BEN KİMİM... S 130 EvGİNİN G ücü Ne olduğunu anlayamadan Altmışlı yıllarda, açıldı gözlerim Altmış birin, sonbaharıydı İlk defa… Bir yakınımın cenazesinin yıkandığını izledim Küçük yaşta öksüz kalmıştım Ne olduğunu da anlayamamıştım “Okumalısın” dediler bana Okudum, öğrendim, başardım Ailenin malumdu durumu Kısa yoldan, meslek sahibi olunmalıydı Kazandım, başardım Yetmiş ikide, öğretmendim Mesleğe başladım, çocuk yaşta Silinmeyen bir cümle vardı kafamda “Öğretmen, bir köyün her şeyidir!” Elimden geldiğince, her şey değilse bile En azından, bir şey olamaya çalıştım Zamanla, her günün muhasebesini Eleştirisini yapar oldum Kızdım bazen kendime Kimi zaman da davranışımla mutlu oldum Bakmayın yazdıklarıma Yılların öğretmeniyim ben Özel yaşantımda, bir lükse rastlanmamıştır Okuldaki kimliğim ise… Çok başkadır, evdeki benden Benim için bitmez bu meslek Pazartesi sıkıntılı, diğer günler düğün Mutluyum ben ey analar babalar İbrahim Selman COŞGUN Sizin çocuk diye nitelendirdiğiniz insanlar Benim; arkadaşım, dostum, hatta büyüğüm Ben onlarla sevdim hayatı Onlarla yaşadım sevgiyi, gün be gün Anlayamadıysanız, biraz düşünün Neler yapabileceğini sevgi gücünün 13 Haziran 2007 - 01.40 131 BEN KİMİM... A H rz-U Al Bunca yıl yaşadım, apak yüz ile Kimseye bakmadım, bir yan göz ile Bir kem söz etmedim inan, saz ile Yine de sürüldüm, illerden ile Maruzatım vardır dedim; olmadı Sözlerimi duyanlar da… duymadı Yasa dedim, hakkım dedim, saymadı Haksız diye yolladılar, tez ile Kime derdim diyecektim, bilmedim Derdim neydi? Devlet dedim, can dedim Deli diye bağladılar, bez ile İşim budur, sevdim, hep insanları Onların gönlünde, var yarınları Onlar da yaşamaz, umarım bu anları Yürekleri kanamasın zâr ile Diyeceğim bitti, neler söyleyim Hangi daldan, hangi gül arz eyleyim Artık vaktim doldu, ben emekliyim Kâtip, arzuhalim yaz şâha böyle 12 Şubat 2007 132 İbrahim Selman COŞGUN Z OrUNlU K ArAr Ben bir öğretmenim Her mesleğin bir malzemesi vardır Çocuklar olmadan ben bir hiçim Kime, ne öğretebilirim Kime, ne gösterebilirim Ben, bir öğretmenim Otuz dört yılımı verdim bu mesleğe Onca yılı hiçe saydılar Beni, sınavlara saldılar Ben, bunu hak etmedim Ben bir öğretmenim Kader kısmet bir yana Ben işimi sevdim Ben çocuklarımı sevdim Yetmez miydi, öğretmen olmak için bu sevgim Benim, vefalı çocuklarım Sizler olmasanız, ben ne yaparım Zaman, öyle gösteriyor ki… Sizleri mezun eder, sonra bu defteri kapatırım! 07 Haziran 2007 - 03.00 133 BEN KİMİM... Bu defteri, bir deftere aktardım Aktarırken, düşündüm, daldım Geçmişteki pişmanlıklarımı yaşadım. Öfkeyi, kızgınlığı gördüm. O satırlarda, yaşadım Çaresizliği, hüsranı okudum, yazdım Bir defteri, bir deftere aktardım Nostalji yaşadım Hayretlere düştüm kendi kendime Bunları, ben mi yaşadım? Ben mi yazdım? Meğer geçen yıllar bana neler etmiş Ve neler bahşetmişse… Ben anlayamadım, yararlanamadım Hayat, ender veriyor herkese fırsat Gün o gündür. Değerlendir yaşat! Yaşatamadıysan da, üzülme boş yere Hey had! Geçen zaman geri gelmez Boşuna etme feryat! Bir defteri bir deftere aktardım Sanmayın ki burada noktaladım Bu ülkede yaşıyor, bu duyguları taşıyorum Merak etmeyin dostlarım Ben hâlâ beyin olarak yaşıyorum Sizleri üzmeyecek, kendime bakacağım Ve bu deftere daha çok şiirler yazacağım 17 Haziran 2007 - 03.45 134 İbrahim Selman COŞGUN S T ON AlEp Bunca yıl yaşadım Kimseye muhtaç olmadan Sorunlarım oldu, savaştım Yenildim görünse de aslında Üstesinden gelebildim Kimseye yalvarmadım Pes etmedim, yılmadım, ayakta kaldım Gençlik vardı o zamanlar serde… Heyecanlı kararlıydım Ödün vermedim, prensiplerimden Zaman; Her şeyi böyle gösterdi Yaş geçti, azaldı gücüm Yıllar sonra ilk defa… “Bir Yüce” ye talebim oldu Sıkıntısız ve sakin bir ölüm… 11 Temmuz 2007 - 03.40 135 BEN KİMİM... Ö D zür 136 İlErİM Çocukluğumdan kalan anılarımda Evimizin küçük bahçesinin de Azımsanamayacak yeri vardır İlkbahar geldiğinde babam, O öldükten sonra da ben “beller”dim. Annem, küçük “karık”lara ayırırdı Soğan, domates, fasulye, biber ekilirdi Sonra bol bol sulanırdı o karıklar Çocukluğumda, kışın Damlardan, çatılardan Devasa buzlar sarkardı Korkardık altından geçmeye Çocukluğumda, ilkbaharda “Bedir Baba”ya Çiğdem toplamaya giderdik Hiçbir yardım görmeden “Sökün” ayında çıkıverirdiler Kendi kendinden Sarı yapraklar, rüzgârda dalgalanırdı Bizim derdimiz onun “kökü’ndeydi Kökünü yer, yaprakları kaldırıp atardık Çocukluğumda Kuş avlamaya özendim “sapanla” Kötü bir olay yaşadım Sonra da avlanmadım Çocukluğumda, ilkokulda Öğretmenimden öğrendim “Atatürk’ü Öğretmenimin anlatışıyla Bir masal kahramanı gibi gelmişti bana Her On Kasımlarda Siyah, yakasız önlüklerle dizilir Öğretmenimiz görev verirse şiir okur Veya konuşmalar yapardık Çocukluk ya da duygusallıktan olsa gerek İbrahim Selman COŞGUN Hatta bazen ağlardık Yıllar geçti, sevgililerim oldu Kimileri güzel yüzlü Kimileri bedenen güzeldiler Anlayamadılar beni ya da Anlamak istemediler. Olmadı Özür dilerim sular! Yıllardan sonra küresel ısınmayı Ben hesap edemezdim. Özür dilerim, Çatılardan sarkan buzlar Bu değişiklik benim suçum değil Sizleri özledim Özür dilerim Sarı çiğdem Senin, ne güzel olduğunu Sonradan öğrendim Saksılarda, sulanan çiçeklere inat Her ilkbaharda “Bedir Baba” da biterdin Özür dilerim! Küçük serçe Çocukluk işte, bağışla beni Şimdi yaş kemale erdi Yaklaştığımda ürkmeyesin diye Durup bekliyorum seni. Özür dilerim Atam! Seni yıllar sonra ancak anlamaya başladık Bırak anlamayı, seni anlatamadık Laikliğin değişti anlamı Kaldırdılar Anayasadan inkılâplarını Altı Ok’un anlamını da değiştirdiler Ata sevgisini, putperestlik saydılar Senin sayende bu ülkede özgür yaşayanlar Seni sevmeyi sana tapmakla özdeştirdiler Sanma ki, sıkıştığım zaman seni yâd ederim Kusura bakma Atam… Yapamadıklarım için özür dilerim… 03 Eylül 2007 - 02.40 137 BEN KİMİM... T ürkülEr Türkülerin dili, halkın dili, Birçok şeyi bize döker türküler. Çanakkale, Antep ve de Yemeni Dinleyin anlatır, söyler türküler. Çay başına oturmuş, tüfek çatmış, Al yazması kırık dala takılmış, Yürek acısından türküler yakmış, Ölümlerin öyküsüdür türküler. Bazen bahar olur, bazen ise yaz, Türkü denilince elden düşmez saz, Kazım öldü mezarını derin kaz, Söz deyince halka döner türküler. Yakup yola düşer Yusuf ’u arar, Evlat acısıyla yüreği yanar, Yusuf ’u Kenan’da bir hüzün sarar, Olanı biteni söyler türküler. Kimi Ayşe olur, kimi de Memet, Türkü ise konu, aşk gelir elbet. Kimi üç aylıktır, kimi müebbet, Halkın dertlerini söyler türküler. Ahmet’e Ümmü’yü vermez babası, Arşa çıkar Ümmü kızın sevdası, Çaya atlar çünkü ağır yarası, Ahmet efkârından yakar türküler. 138 İbrahim Selman COŞGUN Türkü dinleyince sakın utanma, Bu halkın sesidir bunu unutma, Gökyüzüne, haykırınca buluta, Yağmur olup yere düşer türküler. Çoşgun der ki, hem ağladım, hem güldüm, Bir ömrümü türkülerime gömdüm, Türkülerde parçalandım, bölündüm, Bu nedenle beni yakar türküler. 06 Mayıs 2003 139 BEN KİMİM... T ürkülEr (kOŞMA) Türküler, insanla, sevgiyle dolu Sana anlatıyor erkânı, yolu Ders al, ne söylüyor bak DADALOĞLU Onun da yetmedi ömrü türküye Baharda çiçekler, ağaçlar dal dal Beğendiğin çiçekleri al da yâre sal Sivas’ta asıldı PİR SULTAN ABDAL Onun da yetmedi ömrü türküye Hazanda sen misin dalında solan Ömrünce güzeli arayıp soran… Sevdalanamadan KARACAOĞLAN Onun da sığmadı ömrü türküye Ömrün yarısını türküyle süzen Verdi türkülere tertip ve düzen Toprağın bol olsun ey SARISÖZEN Senin de yetmedi ömrün türküye Yozgat illerinden geldi bir elçi Mızrabı gür, sözü hakiki, gerçekçi Sürmeliyle yaşayacak TÜFEKÇİ Onun da yetmedi ömrü türküye Türkülerle duydu bu halk ismini Doğru dürüst ve de o gür sesini Sürgünlerde geçti ömrün MAHSUNÎ, Senin de yetmedi ömrün türküye 140 İbrahim Selman COŞGUN Hayat yalan, herkes bir gün ölecek Gerçek âleme göçünü edecek Haydarın ustası ALİ EKBER ÇİÇEK Senin de yetmedi ömrün türküye Türkü sevmeyenin bir gözü görmez Türkü söyleyen de yakan da ölmez Ustalar yanında SELMAN bir çömez Zaten, yetmeyecek ömrü türküye 15 Eylül 2007- 01:22 141 BEN KİMİM... Y K Az ElEBEğİ Penceremden girdin Işığa koştun Dolandın, dolandın Koltuğa kondun Kovamadım, kıyamadım sana Bu yalnız yaz akşamında Kelebek de olsa Birileriyle konuşma ihtiyacım vardı Sağ olasın kelebeğim Şayet, ömrün yeterse Yarın akşam yine beklerim. 26 Temmuz 2007 - 02.30 142 İbrahim Selman COŞGUN D İlEkçE Günlerdir kapının zili çalmadı Telefonlar suskun açılmadı Yakınlarım, dostlarım Bir kez aramadı. Yığıldım yalnızlığımın karanlığına Oyalanmaya çalıştım… Günlük işlerin dışındaki işlerle Belki? Dedim hani? Eski yeni öğrencilerim çalar kapımı Olmadı, çalınmadı. Bir an sessiz kalsa dünya Gözlerim görmese hiçbir şeyi Acı duymadan Öldüğümü hissetmeden Ve kimseye muhtaç olmadan Bir gün alacaksın beni bu dünyadan Uzatma bu işi, Gerçekten samimi Sözümden döndüğüm yoktur. Senin hükmün yüce, hidayetin çoktur. Alacaksan bir gün beni yanına Uğraştırma acı çektirme bana Bütün dileğim budur. 27 Eylül 2007 143 BEN KİMİM... G 144 üNEYDOğU Ç OcUklArıNA Öğretmeninize ulaşmak için Kilometrelerce yürüyorsunuz Terör nedir? Bilmiyorsunuz Çünkü siz çocuksunuz Asker ağabeyleriniz eşlik ediyor size Onlarla sohbet etmeye çalışıyorsunuz O, susuyor, siz soruyorsunuz. Anlam veremiyorsunuz suskunluğuna Çünkü siz çocuksunuz Öğretmeniniz okul girişinde bekliyor sizi “Hoş geldiniz diyor, okşuyor seviyor Öğretmeninizin beynindeki “öldürülme ihtimalini” Sizler bilmiyorsunuz. Belki tüm olup bitenleri Bir oyun kabul ediyorsunuz Çünkü patlamalardan, silah seslerinden Oyuna fırsat bulamadınız Küçük dünyanızda. Savaşa teröre anlam veremediniz Mutlaka idealleriniz vardı Kardelenler gibi, toprağı delip Doktor vs. ve illaki öğretmen olmak Küçücük yüreğinizde gizli kaldı umutlarınız Tank paletleri, uçak sesleriyle Uyumaya çalıştınız Asker ağabeylerinizle Okula gitmeye alıştınız Kafanızdaki soru işaretleriyle Yanıt bulamadınız Sizler bu ülkenin En talihsiz ve çaresiz çocuklarısınız İbrahim Selman COŞGUN Tabii ki böyle sürmeyecek Sizin de parlayacak güneş alnınızda Yaşadığınız coğrafyaya benzeyen Asık suratlarınız bir gün gülecek İmkânsız sansanız da Sizlere yakın olmasa da Sizleri düşünen binlerce öğretmen var Bizden uzak olsanız da. 28 Ekim 2007 145 BEN KİMİM... Ç OcUklArıMA, A rkADAŞlArıMA Kaçınılmaz son geldi artık Artık misairsiniz bu çatının altında Bilmiyorum, unutulmayacak sanıyorsunuz Hayat çok şeyleri öğretecek, unutmayı da. Yaşadıklarınız genç yüreklerinizde Size acı verebilecek Ama yaşam bu, bunlar bir gün gerçekleşecek Bu yaşlarda sizleri üzen olayları İleride belki gülümseyerek anımsayacaksınız Hayat böyledir güzellerim Sizler de unutacaksınız Geleceğin başka bir dönemi başlıyor simdi. Var olma, ayakta kalabilme savaşı Yürekten istiyor, inanıyorum buna, başaracaksınız. Geleceğe çeşitli meslek grubunda başlayabilirsiniz Belki de iyi bir anne-baba olacaksınız Çok isterdim öğretmen olmanızı Çünkü “kesin” bildiğim bir şey var. Öğretmen olursanız eğer… Hepiniz, birer Selman Hoca olacaksınız! 02 Kasım 2007 146 İbrahim Selman COŞGUN Sizler, tertemiz duygularınızı… Gelip, dökersiniz bana Ben, susar dinlerim sabırla Akşam olur sizler dönersiniz evlerinize Ben sizin yanınızda anlatamadıklarımı Gecenin, en sesiz zamanında Dökerim satır satır Boş kalan defter yapraklarına 03 Kasım 2007 - 01.45 147 BEN KİMİM... M UHAsEBE Geçtin ömrün yarısını Üste daha ne istersin? Çektiklerin yetmedi mi? Dahasını ne istersin? Hayat sana vermedi mi? Doğruları yanlışları? Yanlışı görüp de hâlâ Neden doğru derdindesin? Hayalleri bir kenara Bırakıp, atmak varken Hâlâ gerçeğin peşindesin Neden koşturmak istersin? Hâlâ uslanmadın gitti Anla artık, pilin bitti Kuru ekmek pilav varken Hâlâ bal börek istersin Umut bitmiyor insanda Yaşlansan da kocasan da Kendine kondurmasan da Uyan artık, çok beklersin Ölüm herkesin başında Bilinemez kaç yaşında Gömdüğün her yandaşında Ölümü de hissedersin. 20 Ekim 2007 – 00.40 148 İbrahim Selman COŞGUN Okyanus ortasında kalmış Küreksiz bir sandal gibiyim İçim dışım bomboş Akıntıya bırakılmışım, çaresizim Ne gecenin bir anlamı Ne gündüzün çekiciliği kalmadı. Günlük sıradan işlerle uğraşıp Yaşamı sürdürmeye çalışıyorum Günün doğumuyla batımı arası işkence Geceleri ise, alkolle avunuyorum Doğruyu, yanlışı karıştırdım artık Sıradan bir çizgide gidemiyorum. Zaten öyle olmak da istemiyorum Tanrım! Sen bilirsin işini Karıştırma gelmişimi geçmişimi Al benim canımı, ama Gece yatıp, sabah uyanmak istemiyorum. 09 Haziran 2008 – 00.10 149 BEN KİMİM... İ NsANlık Hep konuşulur rakı masalarında Eş dost sohbetlerinin değişmez konusudur Konu açılır herkes ikrini söyler Genellikle değişmez ikirler Çünkü insanlığı tarif edemezler Daha sonraki buluşmalarda Konu dönüp dolaşıp aynı yere gelir Herkes onaylar bunu Ama anlamazlar savunduklarının Bencillik olduğunu. İnsanlık sevmektir Sevilmesi gereken her şeyi sevmektir. İnsanlık, Antalya’da bir geceden öldürülen Yüzlerce köpeğe üzülmektir. İnsanlık, Artvin’de dikenli tellere takılıp Köylülerce taşlanarak öldürülen Ayı yavrusuna üzülmektir İnsanlık, ağlayan bir çocuğu güldürebilmektir. İnsanlık, ağlayan bir çocuğu güldürebilmektir. İnsanlık asırlarda büyümeye çalışan ormanın Cayır cayır yandığını görüp, gözyaşı dökmektir. Fizik olarak insan doğmak yetmiyor İnsanlık düşünmektir. Yaşamak, yaşatmaktır. Sevmektir. 23 Haziran 2008 - 00.15 150 İbrahim Selman COŞGUN Biliyorum, bir gün geleceksin Bu geliş sürpriz de olabilir. Ya da, sinyalini de verebilirsin Belki de, beklemediğim bir anda Kapımı çalabilirsin Mevsim yaz. Felaket bir sıcak var Sıcağı terlemeyi sevmiyorum Seninle birlikte, serinliğin de gelecek Ve terlemeyeceğim biliyorum Soğuktan şikâyetim olmadı, bugüne kadar Zaman zaman üşüdüğüm olsa da Sen geldiğinde, üşümeyeceğim, sanmıyorum Senden tek dileğim var Sessiz ve yavaş olmasın bu geliş Ya çat kapı gel, Ya da uzamasın bu iş. 05 Ağustos 2008 – 01.10 151 BEN KİMİM... Ç OcUklAr Onları, çocuk diye dikkate almazsınız. Oysa, onlar birçok şeyi Sizden önce düşünmeseler de Sizlerden önce sezebilirler Fark edemezsiniz Aslında onlar büyümüşlerdir Bakmayın, çocuk yaşlarına Düşünürler, planlarlar ve yorumlarlar Ama; yine de bir büyüğün Deneyimine ihtiyaç duyabilirler Bırakmayın onları, bir başlarına Sevgileri yalındır, gizli kapaklı değil Güveni varsa size Anlatırlar düşüncelerini, endişelerini Sıkıntı ve problemlerini aşamazlar da En fazla, ağlarlar Tutamam kendimi, ben de ağlarım onlarla Dayanamam hayat dolu gözlerden dökülen Gözyaşlarına 10 Ağustos 2008 – 03.10 152 İbrahim Selman COŞGUN M UHAsEBE Dünya mı değişti? Yoksa biz mi yerimizde kaldık Bir lokma ekmek değil miydi paylaştığımız Sonraları, onu da kıskandık Kan bağımız insanlar vardı Yardım istedik, bulamadık Sonra eloğlu uzattı elini Öylesine bozulmuştu ki, kimyamız… Arkasından bir şeyler çıkar sandık Sevgileri kıskandık. Bir insanın, yalnız bizi sevmesini istedik Ama o insanın sevgisini Birçok insanla paylaşabileceğini düşünemedik Doğrularımızla yaşadık bunca yıl Onlar için savaş verdik, hasar gördük Uğrunda savaşılan her doğrunun Karşı doğrusu da olabileceğini anlayamadık Yıllar farklı kulvarlara sürükledi Uğraştık, didindik yorulduk Geçmişimiz bırakmadı bizi Okyanus ortasında Yelkeni yırtık bir tekne gibi Kalakaldık... 17 Temmuz 2008 - Gökçeada 153 BEN KİMİM... Sabahı görebileceğim Ya da, sabah olmayacak Başımda dolanıp duruyorsun, biliyorum Bir açığımı bekliyorsun sürekli Şimdilik sana açık vermiyorum Henüz aklım başımda bunamadım. Ayaklarım da beni kaldırabiliyor Emekliliğim de çoktan doldu Ama sana hâlâ direnebiliyorum Şimdilik benden bir işaret bekleme Ayaklarımın beni taşıyamadığı, Ellerimin tutmadığı zamanda gel Fazla da geç kalma Onun bunun elinde kalmak istemiyorum 15 Kasım 2008 – 01.25 154 İbrahim Selman COŞGUN S T AvAŞ ürkülErİ Yaşamak bir türküdür. Yaşanmayan türkü zaten olmaz Her dilden ayrı dökülür Bu ülke türküsüz kalmaz 1914-18 yılları arasında Erzurum’da göç başlar Göçler yola düzülür Şehrin son tepesi geçilirken Ela gözler süzülür Sarıkamış’ta 90 bin asker şehit olur Allahuekber Dağları’nı geçerken Şehitlerin cansız bedenleri ortaya çıkar Yaz gelip de, güneş karları eritirken Kimisi eler eler, höllük eler. Aynalı beşikte bebek beler Kimisi de Çanakkale’de aynalı çarşıya Türküler döker Yakın tarihimize bakarsanız Kore’de şehit oldu bir tümen asker Hangi amaçla savaştıklarını bilmeden Hangi vatanı savunduklarını bilemeden öldüler. Sanırım onlar da bir türkü bekler Yemen, Yemen olalı böyle savaş görmedi 1518’de başladı, sonu gelmedi Kalanların gözyaşları dinmedi Yemen’e gidenlerin, hiçbiri dönmedi 19 Kasım 2008 – 03.25 155 BEN KİMİM... İlginç bir ülkede yaşıyoruz Sudan nedenlerle cezaevinde yatırılan Sonra vatan haini ilan edilip Rusya’ya kaçmasına göz yumulan Nazım Hikmet Ran Şimdi ulusal şair ilan edilip Mezarı taşınmak isteniyor sevdiği ülkeye Yıl 1970 darağacında üç idan Deniz, Yusuf ve Hüseyin İnan Mülahazat hanesi kapalı kafalarca Adam gibi yargılanmadan asılan Üç idan! Ve bugün öğrendim 1980 yılında asılan Ve annesine yazdığı mektubu Bugün haberlerde okunan Bu ne biçim mantık! Bu nasıl bir vicdan! İdam edilecek bir çocuğun Annesine yazdığı mektupta Ne vardı da 29 yıl bekletildi? Neydi o mektupta sakıncalı olan. 17 Mart 2009 156 İbrahim Selman COŞGUN Ç OcUklUk G ENçlİk O lGUNlUk ı. Çocukları çocuk gibi görün Makine gibi değil Unutmayın sizler de bir zamanlar çocuktunuz Çocukluk, zor iş Çocukluk zor iş Çocukluk kolay değil. İlkokula başladığımda Öğretmenimden yediğim sopadan korkup Evden, okula gidiyorum diye çıkıp Devamsızlıktan birinci sınıfta çakıp, Rahmetli babamdan bir araba sopa yedim Onlara göre ben haksızdım Onlar haklıydı, devamsızlık yapmıştım Kimseler beni dinlemedi sormadı Onlar için geçerli kural buydu Bense suçlu! Zaman geldi öğretmenlik bana da nasip oldu Hâlâ hatırlarım ilk resmi dersimi! Bir türlü kuramadığım cümleleri Titremesini engelleyemediğim dizlerimi Her günün sonunda kendimi sorguladım İyi bir şeyler yapmışsam o gün Sorgulamaya gerek kalmazdı Hiç eski öğretmenlerime özenmedim “Çocuk gibi yaşayan… Öğretmen gibi düşünen” Olmak istedim. Her gün, her ay, her yıl yeni bir şeyler öğrendim Ve daha öğrenecek çok şey vardı… Emeklilik geldi çattı. Sınıfıma girdim, dolaştım her bir yanını Baktım duvarlarda yılların emeği olan fotoğralara 157 BEN KİMİM... Geçirdiğim sıkıntılı ama çoğu sevgi dolu mutlu anılarıma Ve karar verdim Ben emekli olamazdım Ayaklarım yürüdükçe ve beynim sulanmadıkça Bu mesleği sürdürecektim Ama bir gün yaşanacaktı bu nihayetinde Ya devlet zoruyla, ya da takdir-i ilahiyle. 23 Temmuz 2009 158 İbrahim Selman COŞGUN Ç OcUklUk G ENçlİk O lGUNlUk ıı Bir zamanlar ben de sizler gibiydim Umurumda olanların dışında Hiçbir olay ya da varlık umurumda olmazdı Sizlere nasihate söyleve gerek yok Mucizeler yaratsam da, sizlerin umurunda olmayacak Zaman çok şeyi yıkıyor Veya kazandırıyor birçok şeyi farkında olmadan Sizler, kendinizi değişmedi, sanıyorsunuz Ama değiştiriyor, insanı zaman Ankara’nın Pazar durağında otururken Uçuşup duran serçeleri Uçsunlar diye bekliyorum sabırla Gizlerdim duygularımı Şimdi saklayamıyorum. Dilimden dökülmese de Gözlerimden anlaşılıyor duygularım Önceleri gözyaşlarımı gizlerdim Ağlamak gelse bile içimden Şimdi en ufak bir olayda İçim sızlıyor Çağlıyor gözyaşlarım, gözlerimden Bugün mü yoksa o zaman mı daha güzel Her yaş, yaşandığı dönemde özel Sizlere garip gelse de arkadaşlarım Bir kuşa, bir kediye, bir köpeğe… Öksüz yetim bir çocuğa üzülmek Asırlardır ancak yürüyen bir çınarın Baltalanmasına içinin sızlaması Bilmem kaç bin dekar ormanın yanması Ve bunlar için gözyaşı dökmek İnsanı, insan yapan duygular bunlar Gençken düşündüklerinizden (bence) Çok daha değerli duygular 30 Temmuz 2009 159 BEN KİMİM... R AMAzAN A Yı Aylardan Ramazan ayı Hava kararmaya yüz tuttu İnsanlarda bir telaş, sokaklar ıssız Top patladı, ezan okundu Herkes iftar sofrasında Ben yine yalnızım bir başıma Sabahın ilk saatleri 05.11 Sabah ezanı okunuyor saba makamında Kımıldamadan dinliyorum, sonuna kadar Tüylerim diken diken, yüreğim hızla atıyor İnsanlar niyetleniyor Ramazan orucuna Ben yine yalnızım bir başıma Sabah ezanı dinledim saba makamından Gün geliyor tutuluyor nefesim Giydiriyorlar bana, bayramlıklarımı Sonra bayramlaşmaya götürüyorlar Dostlarım, yakınlarım, tanıyanlarım Küçük bir odaya bırakıyorlar beni Sonra, onlar evlerine, yakınlarına dönüyorlar Anlamadığım bir karanlık geliyor üzerime üzerime Ben yine yalnızım, ben yine bir başıma Toprağın altında... 18 Eylül 2009 - 05.50 160 İbrahim Selman COŞGUN Ö MrüM Yapılacak işlerim var Beni bırakma ey ömrüm Söylenecek sözlerim var Beni bırakma ey ömrüm Dünyada çok insanlar var Ben mi oldum sana zarar Ben ölürsem neyine yarar Zamansız bitme ey ömrüm Hayattan kamı almadan İşlerim tamamlamadan Bir çiçeği koklamadan Beni terk eyleme ömrüm Yaşarken yoktu varlığım Tek varlığımdı sanatım Gel hele, bir konuşalım Daha sonra düşün ömrüm Dünyada malı neyleyim Yeter ki gönlüm şen olsun Gel sana, türkü söyleyeyim Dinle de karar ver ömrüm. 05 Ocak 2010 161 BEN KİMİM... Bugün 23 Nisan Dünya çocuklar günü Dünyada hiçbir ülke ve ülke lideri Hesaplamazken bugünü… Atatürk armağan etmiş dünyaya Dünya çocuklar gününü Bugün cıvıl cıvıl her taraf Dünyanın en saf, günahsız, art niyetsiz Kimileri de ağlayan, anlayamadım, nedensiz Çoğu gülen, çığlıklar atan çocuklarla doluydu Her şey güzeldi bugün Ama unutulanlar vardı Tüm çocukların günüydü bugün Yaklaşık bir yıl önce yaşanan ve unutulan Üstelik Mardin’in “bilge” köyünde Öksüz ve yetim kalan 61 çocuğun da günüydü bugün Terörün annesini, babasını alıp götüren Çocukların da günüydü bugün Anası babası çaresiz kalan Bir baloncunun peşinde koşan Çocukların da günüydü bugün Ağalar, ablalar, beyler, paşalar Allah bağışlasın tosuncuklarınızı, kraliçelerinizi Allah uzun ömürler versin gözümüz yok Yanlış anlaşılmasın hani Biraz da diğerlerini düşünseniz diyorum Çünkü onların anaları babaları da yok! 23 Nisan 2010 – 16.35 162 İbrahim Selman COŞGUN Ç OcUklUk, G ENçlİk O Y rtA AŞlılık Küçükken, topsuz alanda Top oynamaktan başka bir şey anlamadığımızdan Geleceğimiz hakkında Büyüklerimiz ne derse, o doğruydu Çocukluk işte Komşu kızı Neriman’a âşık olduğumu sanmıştım Ara sıra onların samanlığına giderdik Orada bir şeyler olurdu ama; O da ben de ne olduğunu bilmezdik Oku! Dediler adam olursun Ve okula kaydettiler beni Okulun ne olduğunu kısa sürede anladım da Okumakla adam olmak arasındaki bağlantıyı Bir türlü kuramadım Ama, bana “oku” dediler Okumayı kesinlikle bırakmadım İnanın, çok iyi okuyordum Çünkü; adam olmak istiyordum Zaman o kadar hızlıydı ki Bir anda üniversiteli oluverdim Dediler ki okumanın sonu yoktu. Oku! Benim de bir bok yediğim yoktu zaten Üniversite hayatım, biraz değişmişti Okumakla ilgili düşüncelerimi Okuduklarım sadece ders kitabı değildi Sonraları sopa bile yedim. Nedenini bilmeden Dediler; çok okuyorsun! Onun yüzünden Bana, büyüklerim oku adam olursun! dediler Okumayı sürdürüp adam mı olsam Okumayı bırakıp sopadan mı kurtulsam 163 BEN KİMİM... 164 Kavga dövüş bitti üniversite Ve sonunda öğretmen oldum İşte! Şimdi “adam” oldun dediler Adam olmanın verdiği onurla Göreve başlamaya gittim, ama… Orada tanıştıklarım Hiç benzemiyordu okumuş adama Sonra yazmaya da başladım Çok güzeldi, hoşlanmıştım Hem okuyup, hem de yazabiliyordum ki! Kendimi başka bir ilde buldum Yeni bir kararnameyle Dedim ki; ben artık adam oldum Neden bu tayin? Anlayamıyorum. Günler, aylar, yıllar geçti Ahmet geldi Mehmet gitti, sonra başkaları geldi Ben yine okudum, yine yazmayı sürdürdüm Ama bu sefer büyüklerimin yönlendirmesiyle değil Severek, isteyerek yazıp okuyordum. Zaman çok şeyi değiştirdi Okumanın yazmanın gücü bitti Kapkaçtı, holdingçi, şirket sahipleri Onlar belki hiç okumadılar Bilmeden, okumadan yorumlayamadan Halkın inanç ve değerlerini kullandılar Bunların yardakçılığını yaparak Köşe değil, köşeleri dönmeye çalışanlar Yıllar önce “oku” dediler bana adam olursun Okudum ama adam oldum mu? Adam olmanın anlamı ortama göre farklılaştı Okumadan da şayet adam olmak buysa Adam olunabiliyormuş Ben hâlâ okuyorum İbrahim Selman COŞGUN Onlar için anlamı olmasa da, Kesem dolmasa da, Şirketlerim olmasa da, Ben kendim için okuyorum Çünkü onlara değil Kendime saygı duyuyorum 29 Nisan 2010 – 01.30 165 BEN KİMİM... A K dem Oç 1974 yılında Ankara’nın Elmadağ (Asi Yozgat) ilçesinde dünyaya geldi. İlk ve orta öğrenimini Ankara’da tamamladı. Marmara Üniversitesi, Atatürk Eğitim Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden 1997 yılında mezun oldu. Aynı yıl Kütahya Dumlupınar Üniversitesi’nde araştırma görevlisi oldu ve aynı zamanda yüksek lisansını Dumlupınar Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı’nda “Saz Şiirinde Bektaşi Terimleri” adlı teziyle 2000 yılında tamamladı. Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, Türk Halkbilimi Bilim Dalı’nda “Kütahya Merkezinde Giyim-Kuşam Kültüründeki Değişmelerin Çözümlenmesi” adlı teziyle 2006 yılında doktorasını tamamladı. 2008–2009 yılları arasında Giresun Üniversitesi, FenEdebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde çalıştı. 2009 yılında yavru vatan Kıbrıs’ta Lefkoşa’da vatani görevini tamamladı. International Organization of Folk Art (IOV) ve Halk Kültürü Araştırmaları Kurumu üyesidir. Uluslararası ve ulusal dergilerde yayımlanmış makale ve çevirileri, ayrıca yurt içi/yurt dışı sempozyum ve kongrelerde sunulmuş bildirileri vardır. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Türk Halk Edebiyatı Anabilim Dalı’nda öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. 166 İbrahim Selman COŞGUN B C urcu OŞGUN 1982 Ankara Doğumlu. Gazi Üniversitesi, Resim-İş Eğitimi Anabilim Dalı 2004 mezunu. 2004-2009 yıllarında Ankara ve Bodrum’da Yerel Gazete ve Graik Ajanslarında; Yazı İşler Müdürü, Görsel tasarım ve Graiker olarak çalıştı. Eskişehir Valiliği’nde Graiker olarak çalışmaktadır. 167