Papers by Şevkiye Kazan Nas
Strong female leader" in Azerbaijani social-political history; In literature, Hurşîd Bânû Nâtevân... more Strong female leader" in Azerbaijani social-political history; In literature, Hurşîd Bânû Nâtevân, who is considered the "female poet" who continued the Fuzulî school, lived in the 19th century. Hurşîd Bânû, known by the nicknames "Khan's daughter" and "dürr-i yekta", is a Turkish woman who, as the granddaughter of the khan and the last her of the Karabakh Khanate, has set an example for those around her with her philanthropy, her interest in poetry, literature, painting and music, and her lifestyle. She was influenced by artists such as Nizâmî and Fuzûlî; she wrote her first poems under the pseudonym "Hurşîd" and the later ones under the pseudonym "Nâtevân". Due to some reasons such as the unrest in her private life and the longing and pain of a child as a mother, she expressed her sadness, helplessness and helplessness in her ghazals in the style of hasb-i hal. Most of the studies on Hurşîd Bânû Nâtevân and her works are in Baku and in Azerbaijani Turkish. It has not been introduced sufficiently in the field of classical Turkish literature and unlike what is known, there has not been much study on it. The aim of our study is to introduce Hurşîd Bânû Nâtevân, who has a place in Azerbaijani Turkish literature under the name of Nâtevân, but who is not well known in classical Turkish literature and does not take place in literary history, and her ghazals written under the influence of tradition. In our article, the life and literary aspects of Azerbaijani Hurşîd Bânû Nâtevân are briefly explained. Then, the poems in the book named "Natevan", published in Arabic alphabet by Eli Abbas Müznib in Baku in 1928, were examined. The poems in the book titled "Xurşidbanu Natəvan, Əsərləri", prepared in Azerbaijani Turkish by İslam Qəribli and published in Baku in 2022 by the Institute of Literature in the name of Nizâmî Gencevî of the Azerbaijan National Academy of Sciences, have been translated into the Turkish alphabet by us. The ghazals that Nâtevân wrote in despair were tried to be discussed and evaluated.
Sak›nan, uzak duran. 10 Huzura getirme, mahkemeye davet olunma. 11 Hizmetçiler. 12 Sa¤lam. 13 Baf... more Sak›nan, uzak duran. 10 Huzura getirme, mahkemeye davet olunma. 11 Hizmetçiler. 12 Sa¤lam. 13 Bafltan aya¤a kadar.
Hamîdî-zâde Celîlî (d. 893/1487-ö. 977/1569), siyasî ve coğrafî bakımından yükselişe paralel olar... more Hamîdî-zâde Celîlî (d. 893/1487-ö. 977/1569), siyasî ve coğrafî bakımından yükselişe paralel olarak fikir ve sanatın geliştiği, şiir ve şairin değerinin bilindiği XVI. yüzyılda hak ettiği şöhreti ve makamı yakalayamamış talihsiz şairlerden birisidir. Husrev ü Şîrîn ile Leylâ vü Mecnûn'undan sonra "üç genc" ilavesiyle "Penc-Genc"ini tamamlayamamış; ancak Hecr-nâme, Mehek-nâme, Şeh-nâme Tercümesi mesnevilerinin yanı sıra farklı isimler altında oluşturduğu "Gül-i Sad-berg" ile "Bahâr-nâme" adlı şiir seçkilerinden oluşan Divan'ının da eklenmesiyle hamse/külliyat sahibi olarak kabul edilmiştir. Celîlî, Divan'ındaki hasb-i hâl tarzında yazılmış gazellerinde kendini ve aşk anlayışını anlatmış; mesnevilerinde "hasb-i hâl" veya "der sebeb-i nazm-ı kitâb" başlığı altında ya da başlıksız manzumelerinde ise eserini yazma sebebini, padişahtan ya da devlet adamlarından beklentilerini dile getirmiştir. Bunlar Celîlî'nin hayatı ve edebî kişiliği hakkında bilgi vermesi, duygu ve düşüncelerini etkileyici ve gerçekçi bir biçimde yansıtması bakımından önemlidir. Çalışmamızda Celîlî'nin hamsesi hasb-i hâl açısından değerlendirilecek, bazen bu başlık altında bazen hikâye kahramanlarının ağzından ya da benzetme yoluyla kişileştirilmiş varlıklar tarafından aktarılan duygu ve düşüncelerin yer aldığı metinler incelenecektir. Böylece eserlerin yazıldığı dönemin toplum hayatı, değer yargıları, toplumda görülen aksaklıklar, toplumun ve insanın hayata bakışı, şairin yaşantısı ve hayatındaki dönüm noktaları tespit edilmeye çalışılacaktır.
Klasik Türk edebiyatında ilk hamse XII. yüzyılda Nizâmî-i Gencevî tarafından kaleme alınmış ve şa... more Klasik Türk edebiyatında ilk hamse XII. yüzyılda Nizâmî-i Gencevî tarafından kaleme alınmış ve şairin "Penc Genc" adını verdiği bu külliyata yazılan nazireler bir hamse geleneğinin oluşmasına zemin hazırlamıştır.
Cankaya University Journal of Arts and Sciences, 2004
ÖZET Şiirde ses, ritim, armoni ile anlam arasında uyum, ne kadar güzel olursa kulağa o kadar hoş ... more ÖZET Şiirde ses, ritim, armoni ile anlam arasında uyum, ne kadar güzel olursa kulağa o kadar hoş gelir ve şiir, hem okuyana hem de dinleyene bir musikîyi çağrıştırır. Redif, şiirin bütününde ses ve âhenk açısından önem arz ederken, anlam bakımından da dizelerin birbiriyle olan ilgisini sağlar. Şiirin her beytinin sonunda tekrarlanan aynı anlam ve görevdeki bu ek veya sözcükler, şiirin hem şekil hem âhenk kazanmasına yardımcı olur. Redif, divan şiirinde kafiyenin bütünleyicisi ve zenginleştiricisidir. Farsça bir isim olan “sühan”; sözdür, kelâmdır, lafızdır, şiirdir. “Sühan”, edebiyatın ve şiirin temel malzemesi, bir başka deyişle bedenidir. Divan şâirlerimiz bazen “söz”, bazen de “sühan” kelimesini redif olarak kullanmış; şiirlerinde poetika anlayışı içerisinde semboller ve benzetme unsurlarıyla birlikte anmışlardır. Bu kelimeyi rediflerde de sık sık karşımıza çıkması sebebiyle onu bir leitmotif / bir temel eleman olarak ele almak mümkündür. İncelediğimiz şiirlerde “sühan” redifi, s...
Littera Turca Journal of Turkish Language and Literature, 2021
Human beings have had to deal with various problems about being slandered in every era and in eve... more Human beings have had to deal with various problems about being slandered in every era and in every society and they have always been in a struggle. People did not hesitate to slander, with the influence of their souls, with thoughts such as gaining interest and authority for their own interests and losing their reputation. Slander, which is one of the bad behaviors and major sins prohibited by the Quran, does not belong to any society and is not tolerated by any society. Slander is seen as a moral problem and a spiritual illness in the society because it damages love, friendship and trust among people, increases hostility and causes the order of society to deteriorate. As a member of the society they lived in, the poets of classical Turkish literature were not indifferent to slander; In many of the literary works, especially in the divans and masnavis, they gave advice to people by explaining that slander causes moral collapse in society and the deterioration of unity and integrity among people. In our study, first of all, divans and masnavis belonging to different centuries were scanned; couplets in which the words slander, bühtân and ifk are used have been identified. Based on these couplets, within the boundaries of the article, it is aimed to draw attention to how slander takes place in our classical Turkish poetry, and thus it is aimed to set an example for more comprehensive scientific studies.
Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, 2017
The story of Leylâ vu Mecnûn considered as the most beautiful love story of all time's Leylâ has ... more The story of Leylâ vu Mecnûn considered as the most beautiful love story of all time's Leylâ has been inspired by many poets from classical Turkish poetry to modern Turkish poetry. She has used as mazmun and image in poetry. Turkish poets who benefits from tradition majorly have gived the name Leylâ to woman they describe their poem. Because they have made use of beautiful woman image of female hero Leylâ of the story of Leylâ and Mecnûn in classical Turkish poetry. In this way, they have identified Leylâ with their own life. In this report, after how to handle Leylâ mazmun from classical Turkish poetry to modern Turkish poetry is offered, Mehmet Akif Ersoy's ‚Leylâ‛ poem will be explained and how to used Leylâ image in this poem will be viewed.
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ DERGİSİ, 2016
Redif, siirin butununde ses ve ahenk acisindan onem arz ederken anlam bakimindan da dizelerin bir... more Redif, siirin butununde ses ve ahenk acisindan onem arz ederken anlam bakimindan da dizelerin birbiriyle olan ilgisini saglar ve anlatimi guclendirir. Gelenekte redifi olusturan kelime ya da kelime gruplari bircok sair tarafindan kullanilmistir. Calismamizda Ahmed Pasa, Hâmidi, Cem Sultan, Karamanli Ayni ve Celili’nin “elimden ne gelir” redifli gazelleri incelenmis; divan siiri geleneginde sevgilinin karsisinda âsigin aczi ve caresizligi ele alinmistir. Ayrica icinde bulunduklari ruh hâllerinin daha iyi anlasilabilmesi ve caresizliklerinin nedeninin gorulebilmesi icin sairler, âsik/kul-sevgili/padisah iliskisi icinde degerlendirilmeye calisilmistir. Karsilastirilan gazellerde bir kabullenis icinde gorulen âsik/sair, sevgilinin/padisahin guzellik unsurlarini overek bir taraftan onun karsisinda kendi acizligini, caresizligini dile getirirken bir taraftan da sevgiliyi/padisahi yumusatmaya calismakta ve icinde bulundugu zor durumun ancak sevgilinin/padisahin istegiyle cozulebilecegini dusunmektedir.
Şevkiye KAZAN NAS - Hatice KÖŞGER (2022). Toronto Üniversitesi Kütüphanesinde Kayıtlı “1256 Târîhlerinde Şu‘arâdan” Başlıklı Bir Hiciv Mecmuası. Klasik Türk Edebiyatında Gülmece ve Mizah, Ankara: İKSAD Global Yayıncılık, ss. 328-352., 2022
Mecmua, Arapça "dağınık şeyleri bir araya getirmek, toplamak" anlamındaki "cem'" masdarından türe... more Mecmua, Arapça "dağınık şeyleri bir araya getirmek, toplamak" anlamındaki "cem'" masdarından türeyen ve "mecmû'"dan gelen bir kelimedir. Sözlüklerde "cem olunmuş, toplanmış bir araya getirilmiş şey, top, tüm; toplanıp biriktirilmiş, tertip ve tanzim edilmiş şeylerin hepsi" (Devellioğlu, 2012: 689); "bir araya getirilmiş nesneler bütünü, koleksiyon" (Tulum, 2013: 519); "toplanılıp biriktirilmiş ve tanzim ve tertip edilmiş şeylerin heyeti, eşʻâr ve sâir âsâr-ı müntehaba cem ve kayd ile hâsıl olmuş risâle; bu gibi âsâr-ı müntehebanın kaydına mahsus cüzdan; ulûm ve fünûn ve edebiyâta müteallik mebâhisi câmiʻ olarak neşrolunan risâle-i mevkûta" (Şemseddin Sami, 1317: 1293); "içinde seçme yazıların bulunduğu el yazması eser" (Pala, 2018: 300) olarak tanımlanan "mecmua" kelimesi zaman içinde "dergi" (TDK, 2011: 1642) anlamını kazanmış ve süreli yayınlar için kullanılmaya başlanmıştır. Kütüphanecilik literatüründe "derleme" olan mecmuanın tarihi eskilere dayanır. Hz. Muhammed'in hadis yazımını müsaade ettiği ve hadis derlemelerinin yapıldığı zamanlarda henüz mecmua adıyla nitelendirilmemişken ilerleyen zamanlarda hadis derlemelerinin gelişmesiyle bu türde ortaya konulan eserlere "elcâmi" adı verilmiştir. Hadisleri nakledenlerden bizzat toplayarak en güvenilir olanlarını bir araya getiren Buhârî, Müslim ve Tirmizî'nin eserleri de "el-Câmiʿu'ssahîh" adıyla anılmış; zamanla hadis ve fıkıh ilmine dair "mecmû'" ve "mecma' " adı
Anadolu’nun İrfan Çağı (13-14. Yüzyıllar) Dil, Tarih, Sanat ve Edebiyat Araştırmaları, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Yayınları:13 Editörler: Mehmet Ali Hacıgökmen, Sefer Solmaz, Abdul Metin Çelikbilek, 2022, s.39-66.
GİRİŞ Türkçenin Anadolu'daki ilk büyük şairi olan Yûnus Emre, birçok bakımdan Türk edebiyatı tari... more GİRİŞ Türkçenin Anadolu'daki ilk büyük şairi olan Yûnus Emre, birçok bakımdan Türk edebiyatı tarihindeki bütün şairlerden farklı ve üstün bir konumdadır. Her şeyden önce şöhreti ve tesiri onun kadar geniş bir sahaya yayılmış ikinci bir şairimiz yoktur. Öyle ki onun şiirleri, ilahileri Türk dünyasının pek çok yerinde bilindiği, okunduğu gibi Türkçe bilmeyen kimi Müslüman topluluklarda bile kutsal bir metin gibi söylenegelmiştir. Onun bu şöhret ve tesiri, başka bir söyleyişle etrafında oluşan "sevgi ve ilgi hâlesi" zaman bakımından da çağları aşmış, her yüzyılda artarak şiirlerini bugüne taşımıştır. Divan'ının el yazması nüshalarının çokluğunun yanında hemen her asırda tutulmuş şiir mecmualarında ve özellikle cönklerde en çok şiiri bulunan şair olması, bu sevgi ve ilginin en somut delilleridir. Burada şu soru çok önemlidir: "Yûnus'u diğer şairlerden çok farklı bir mevkiye getiren, onu çağlar üstü bir şair olarak bugün taşıyan şey nedir?" Bu soruya verilecek birçok cevap olabilir. Ancak şunda herkes müttefik kalacaktır ki, Yûnus, kendisine "Bizim Yûnus" dedirten "sır dili"yle söyleyen, söylediği basit ve yalın sözlere bir mana incelikleri yüklemeyi başarabilmiş, dilin imkânlarını ustaca kullanırken şiirinin mihverine insan ve Tanrı sevgisini alan, çağıran ve çağlayan bir şairdir. İşte bütün bunlar sebebiyledir ki, Yûnus bir "üslup" sahibi şair olmak bakımından da çok özgündür. Kendisine Yûnus mahlasını vererek manzumelerinin Yûnus Emre'nin şiirlerine karışmasını isteyen birinin yazdıkları,
Eski Türk Edebiyatı Araştırmaları Dergisi [ESTAD] Prof. Dr. Abdulkerim Abdulkadiroğlu Armağanı Cilt: 5 Sayı: 3 Aralık 2022 ss. 1585-1665., 2022
Klasik Türk edebiyatında Ģairler kendilerine özgü mahlaslarını kullanmıĢlar ve edebiyat tarihinde... more Klasik Türk edebiyatında Ģairler kendilerine özgü mahlaslarını kullanmıĢlar ve edebiyat tarihinde bunlarla anılmıĢlardır. Bu müstear isimler, bir Ģairi ya da eserini diğerlerinden ayırıcı görevler üstlenmesine rağmen aynı yüzyılda veya yakın tarihlerde yaĢamıĢ ve aynı mahlası kullanmıĢ Ģairlerin Ģiirleri ve hayat hikâyeleri bazen birbirine karıĢtırılmıĢtır. Bu mahlastaĢ Ģairlerin eserleri çoğu zaman asıl müellifi dıĢında baĢka birisine aitmiĢ gibi gösterilmiĢtir. Genellikle müstensihler ya da bir yazma esere sonradan sahip olan kimseler tarafından yapılan karıĢıklık sonucundaki yanlıĢlıklar, kütüphane kataloglarında yer almıĢ; bu durum da araĢtırmacı ve okuyucuların hatalı bilgi vermesine sebep olmuĢtur. Ankara Millî Kütüphane"de "Üsküdarlı Ġbrahim Sırrî"nin adıyla kayıtlı bulunan Şerh-i Medhi'n-Nebî isimli eser de bunlardan birisidir. ÇalıĢmamızın konusu olan Şerh-i Medhi'n-Nebî adlı eser, dinî-tasavvufî terbiyenin yaygınlaĢtırılması amacıyla "Sırrî" ya da "Sır" mahlaslı bir tasavvuf erbabı tarafından
Şevkiye Kazan Nas - Mehmet Sarı “Prof. Dr. Abdulkerim Abdulkadiroğlu’nun Hayatı ve Eserleri”, Eski Türk Edebiyatı Araştırmaları Dergisi [ESTAD] Prof. Dr. Abdulkerim Abdulkadiroğlu Armağanı C. 5, S. 3, 2022 ss. 742-826.
Mehmet SARI A. ABDULKERĠM ABDULKADĠROĞLU'NUN HAYATI 1. Adı-Soyadı ve Müstear Ġsmi Abdulkerim A... more Mehmet SARI A. ABDULKERĠM ABDULKADĠROĞLU'NUN HAYATI 1. Adı-Soyadı ve Müstear Ġsmi Abdulkerim Abdulkadiroğlu Bey"in babası Hafız Abdullah Hoca"nın sekiz yıl çocuğu olmamıştır. Evlat hasreti çeken babası, bir gece rüyasında eşinin henüz on yaşında ve yeni hafız olmuş Geredeli Re"fet ile evlendiğini görür. Uyanır uyanmaz kalemi kâğıdı eline alır ve İstanbul"da hocası ve ahbabı olan Gümrük Memuru Kasım Bey"e bu rüyayı yorumlamasını rica eden bir mektup gönderir. Kasım Bey"den gelen mektubun cevabında rüyanın tabiri olarak
Eski Türk Edebiyatı Araştırmaları Dergisi [ESTAD] Prof. Dr. Abdulkerim Abdulkadiroğlu Armağanı , C..5, S.3, s.839-856., 2022
Bazı öğretmenler veya hocalar, sadece derse girmez veya sadece makale, kitap yazmaz; insan yetişt... more Bazı öğretmenler veya hocalar, sadece derse girmez veya sadece makale, kitap yazmaz; insan yetiştirir ve öğrencilerinin kalbinde bir ömür boyu iz bırakırlar. "Bir öğretmen, her sene iyi bir öğretmen oluyorum dememeli; ben her sene iyi bir öğrenci olduğumu anlıyorum sorumluluğu içinde bulunmalıdır." diyen ve insanları büyüklüğüne, küçüklüğüne, makamına, mevkiine, akademik unvanlarına göre ayırmayan Prof. Dr. Abdulkerim Abdulkadiroğlu Bey, hayatıma yön veren ve bende iz bırakan kıymetli öğretmenlerimden birisiydi benim için. Hem doktora tezini tamamlayan son öğrencisi olduğum hem de rahle-i tedrîsinden geçtiğim Prof. Dr. Abdulkerim Abdulkadiroğlu Hocamızdan pek çok kıymetli bilgilerin yanı sıra alçak gönüllü olmayı, çalışma disiplini, azim ve gayreti, boş zaman geçirmemeyi, bilimsel malzemeyi paylaşmayı öğrendim; her zaman kendisini örnek almaya çalıştım.
Türk Dünyası Araştırmaları, Oct 25, 2017
Öz Edebiyat ve toplum, çok eski zamanlardan beri hep iç içe olmuş; klâsik Türk şairleri, toplumda... more Öz Edebiyat ve toplum, çok eski zamanlardan beri hep iç içe olmuş; klâsik Türk şairleri, toplumdan kendilerini soyutlayıp bağlarını koparmamışlar; için-de yaşadıkları toplumun kültürünü, geleneklerini, alışkanlıklarını, inançlarını, sosyal ve siyasî olaylarını eserlerine aktarmışlardır. Şairler, doğrudan ya da dolaylı olarak günlük yaşam gerçeklerini ve kültürlerini şiirlerine yansıtırken okuyucusuna sıradan günlük gerçekler olarak değil, edebî sanatların yardı-mıyla şiir sanatının bir parçası, anlatıma zenginlik katan ögeler olarak sun-muşlardır. Çalışmamızda Oğuz Türklerinden bugüne gelen ve kültürümüzde hep var olan " kan yalaşarak dost olmak, yemin etmek " anlamlarında " and/ant içmek " deyiminin ve bununla ilgili birtakım inanış ve geleneklerin klâsik Türk şiirinde nasıl yer aldığı üzerinde durulmuş; çeşitli şairlerin şiirlerinden alınan örnek beyitlerle toplum yaşamı ve kültürünün klâsik Türk şiirinde kendisine nasıl yer bulduğu incelenmeye çalışılmıştır. Abstract Literature and society have always intertwined since old times. Classi
Hamidi, The Encyclopaedia of Islam Three, (Leiden Brill, 2022), 23-25.
Uploads
Papers by Şevkiye Kazan Nas