Academia.eduAcademia.edu

İbadet: İlahi Sevginin Zirvesi

2010, Köprü

Bu makalede öncelikle kâinatın tesbih ve ibadetinin mahiyeti ve onun içinde insanın ibadetinin ehemmiyeti incelenmektedir. Daha sonra insanın ibadetinin çeşitleri olan dua, namaz, tefekküri ve menfi ibadet hakikatleri üzerinde durulmaktadır. Ardından insanlar arasında en mükemmel fert olan Peygamber Efendimiz’in (a.s.m) mi’racına ve sünnet-i seniyyesine, ibadet ve külli ubudiyet perspektifinden bakılmaya çalışılmaktadır. Meselenin nihayetinde ibadetin ve ubudiyetin ruhu olan niyet ve ihlâs hakikatlerine temas edilmektedir.

ÝBADET: ÝLAHÝ SEVGÝNÝN ZÝRVESÝ Ýbadet: Ýlahi Sevginin Zirvesi Mustafa Said ÝÞERÝ Allah Ma’bud’dur. Yani kendisine ibadet edilen, perestiþe layýk olan, perestiþ edilen, kulluk yapýlan, itaat edilen, emirlerine boyun eðilen, sözü ve kelamý dinlenen Ma’bud-u Bilhak Cenab-ý Hak’týr. Peygamber Efendimiz’den (a.s.m.) rivayet edilen1 Ma’bud ismi Kur’an’da fiil ve emir sigasý halinde gelmiþtir: “Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize ibadet edin”2 Cenab-ý Hak, bir diðer ayette, “Allah’a ibadet edin. O’na hiçbir þeyi ortak koþmayýn”3 buyurmakta; diðer bir ayette ise Peygamber Efendimizin (a.s.m.) inkârcýlara þöyle seslenmesi istenmektedir: “Ben sizin taptýklarýnýza tapýcý da deðilim! Benim ibadet ettiðime de siz ibadet edici deðilsiniz!”4-5 Kur’an’ýn birçok ayetinde göklerin ve yerin Allah’a boyun eðdiði, tesbih ve secde ettiði bildirilmiþtir. Mesela, “O, gökte de ilâh olandýr, yerde de ilâh olandýr.”6, “Görmedin mi ki þüphesiz, göklerde ve yerde olanlar, güneþ, ay, yýldýzlar, aðaçlar, hayvanlar ve insanlarýn birçoðu Allah’a secde etmektedir.”7 Ve “(Allah) göklerin, yerin ve bu ikisi arasýndakilerin Rabbidir. Þu 1- Mecmuatü’l-Ahzab, 2:55. 2- Bakara 2/21. 3- Nisa 4/36. 4- Kâfirun 109/2-6. 5- Süleyman Kösmene, Risale-i Nur’da Esma-i Hüsna, Yeni Asya Neþriyat, Ýstanbul 2004, s. 231. 6- Zuhruf 43/84. 7- Hac 22/18. 9 KÖPRÜ - KIÞ / 2010 ÝBADET hâlde, O’na ibadet et ve O’na ibadet etmede sabýrlý ol. Hiç, O’nun adýný taþýyan bir baþkasýný biliyor musun?”8 ayetleri ibadetin kime olmasý gerektiðini iþaret eder. “Göklerde ve yerde kim varsa, ister istemez kendileri de gölgeleri de sabah akþam Allah’a boyun eðer”9 ayeti ise kâinatýn ibadetinin sürekliliðini ifade etmektedir. “Baksana göklerde olan, yerde olan herkes, kanatlarýný çarparak uçan dizi dizi kuþlar, hep Allah’ý tesbih ederler. Onlardan her biri kendi duasýný ve tesbihini pekiyi bellemiþtir”10 ayeti ise mahlûkatýn ibadetlerinin kemalatýna dikkat çekmektedir. “Göklerdeki ve yerdeki her þey Allah’ý tespih etmektedir”11 ve “Yedi gök, yer ve bunlarýn içinde bulunanlar Allah’ý tespih ederler. Her þey O’nu hamd ile tespih eder. Ancak, siz onlarýn tespihlerini anlamazsýnýz“12 ayetleri de kâinatýn tesbihinin farkýnda olmaya teþvik eden ayetlerdir. Risale-i Nur Külliyatý’nda kâinatýn ve özellikle de insanýn ibadeti meselesi ehemmiyetli bir yer iþgal etmiþtir. Bu geniþ muhteva Esma-i Hüsna noktasýnda da zengin bir kullanýmý beraberinde getirmiþtir. Nur Külliyatý’nda Ma’bud13 isminin gökkuþaðý Ma’bud-u Bâkî14, Ma’bud-u Bilhak15, Ma’bud-u Cemîl-i Zülcelâl16, Ma’bud-u Ezelî17, Ma’bud-u Hakiki18, Ma’bud-u Mahmud19, Ma’bud-u Mukaddes20, Ma’bud-u Mutlak21, Ma’bud-u Lemyezel22, Ma’bud-u Zülcelâl23 tonlarýný netice vermiþtir. Bu makalede öncelikle kâinatýn tesbih ve ibadetinin mahiyeti ve onun içinde insanýn ibadetinin ehemmiyeti incelenecektir. Daha sonra insanýn ibadetinin çeþitleri olan dua, namaz, tefekküri ve menfi ibadet hakikatleri üzerinde durulacaktýr. Ardýndan insanlar arasýnda en mükemmel fert olan Peygamber Efendimizin (a.s.m) Mi’racýna ve sünnet-i seniyyesine, ibadet ve külli ubudiyet perspektifinden bakýlmaya çalýþýlacaktýr. 10 KÖPRÜ - KIÞ / 2010 8- Meryem 19/65. 9- Ra’d 13/15. 10- Nur 24/41. 11- Hadid 57/1; Haþr 59/1; Saff 61/1; Cuma 62/1; Teðabün 64/1. 12- Ýsra 17/44. 13- Sözler, s. 440, 318, 198, 196, 49, 18, 289; Mektubat, s. 384, 286, 255, 223, 218; Lem’alar, s. 13, 134, 268, 360; Þualar, s. 14, 25, 77, 54, 87; Ýþaratü’l Ý’caz, s. 150, 158, 187; Tarihçe-i Hayat, s. 345. 14- Sözler, s. 244; Þualar, s. 79. 15- Sözler, 83; Lem’alar, s. 382, 420; Mektubat, s. 384, 230, 192; Þualar, s. 214. 16- Bediüzzaman Said Nursi, Sözler, Yeni Asya Neþriyat, Ýstanbul 2001, s. 182. 17- Bediüzzaman Said Nursi, Lem’alar, Yeni Asya Neþriyat, Ýstanbul 2001, s. 188; Bediüzzaman Said Nursi, Barla Lahikasý, Yeni Asya Neþriyat, Ýstanbul 2001, s. 152. 18- Sözler, s. 439; Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, Yeni Asya Neþriyat, Ýstanbul 2001, s. 227, 443. 19- Bediüzzaman Said Nursi, Þualar, Yeni Asya Neþriyat, Ýstanbul 2001, s. 526. 20- Þualar, s. 531. 21- Sözler, s. 603; Lem’alar, s. 191; Mesnevi-i Nuriye, s. 193. 22- Sözler, s. 620, 49; Mektubat, s. 223, 221. 23- Sözler, s. 325; Þualar, s. 530, 558; Emirdað Lahikasý, s. 349. ÝBADET: ÝLAHÝ SEVGÝNÝN ZÝRVESÝ Meselenin nihayetinde ibadetin ve ubudiyetin ruhu olan niyet ve ihlâs hakikatlerine temas edilecektir. Kâinat “Mescid-i Ekber”, Ýnsan “Abd-i Sâcid”dir Her insan kâinatý kendi aynasýnda görür. Kâinata bakýþýný ise “itikad-ý kalbî”si derinlemesine etkiler.24 Küfür kâinatý yokluk ve abesiyet karanlýklarýna gark ederken; iman ise kâinatýn mülk cihetini þeffaflaþtýrýr ve melekûtunun derinliklerinde tulu eden Esma-i Hüsna’nýn seyrini saðlar. Bu sýr gereði kâinatýn hakiki mahiyeti olan ibadetini ancak Allah’a itikat eden ve hakkýyla O’na ibadet eden biri görebilir. Kâinatýn ve içindeki varlýklarýn ibadetini fark edebilmek için ise kâinata mescid ve mevcudata sâcid nazarýyla bakmak gerekir. Vahþi bir adam, Cuma namazý vaktinde, Sultanahmet camii gibi büyük bir camiye girer. Amir-memur, zengin-fakir, gençyaþlý farký olmaksýzýn herkesin tek sesle kalkýp, eðilip, oturduklarýný görür. Ýçinde bulunduðu mekâný cami ve duyduðu sesi ise ilahi emrin yansýmasý olarak bilmediði takdirde, görünmez iplerin bu topluluðu hareket ettirdiðini hayal eder. Bu olay kâinata bakýþ tarzýnýn da bir temsili olabilmektedir. Kâinatta zerrelerden gökadalara kadar her þeyin intizamlý mükemmel hareketleri vardýr. Bu hareketlerin ve faaliyetlerin gerçek mahiyetini anlayabilmek için kâinata “Ma’bud-u Ezeli’nin muntazam bir mescidi” nazarýyla bakmak gerekmektedir.25 Kâinat “Öyle muhteþem ve içi hadsiz âyâtla ve manidar nakýþlarla tezyin edilmiþ ve mescid-i Rahmanîdir ki, her bir köþesinde bir taife, bir nevi ibadet-i fýtriye ile iþtigal eder.”26 Kâinatýn büyük bir mescid olmasý hakikati Kur’an’ýn ayetlerinde de belagatli bir ifadeyle ihsas edilmiþtir: “Göklerde ve yerde kimler varsa O’na aittir. O’nun huzurunda bulunanlar, O’na i ba det hu su sun da ki bir len mez ler ve yo rul maz lar.” 27 “Göklerde ve yerde bulunan hiçbir kimse yoktur ki (kýyamet günü) Rahman’ýn huzuruna kul olarak çýkmasýn.”28 Allah’ýn yüceliði karþýsýnda sadece insanoðlu deðil kâinatta bulunan her þey lisan-ý hâl ile O’na ibadet eder. Kur’an’da, yerde ve gökte ne varsa hepsinin Allah’ý hamd ile tesbih ettiði belirtilmektedir.29 Yýldýzlar, daðlar, aðaçlar, hayvanlar,30 gökte dizi halinde uçan kuþlar31 ve diðer varlýklar Allah’ýn istediði 24- Lem’alar, 23. Lem’a, Hatime, s. 251. 25- Lem’alar, s. 188. 26- Þualar, s. 214. 27- Enbiya 21/19. 28- Meryem 19/93. 29- Ýsra 17/44 30- Hac 22/18. 31- Nur 24/41. 11 KÖPRÜ - KIÞ / 2010 ÝBADET þekilde O’na ibadet eder ki buna “kâinatýn ibadeti” denir.32 Nur’un eþsiz ifadesiyle kâinatýn ibadeti “âyât-ý Kur’aniyenin iþaratýyla, bütün mevcudattan daimi bir surette dergâh-ý Ýlahiyeye giden bir ubudiyettir, bir tesbihtir, bir secdedir, bir duadýr ve bir hamd ü senadýr ki, daimi o dergâha gidiyor.”33 Mevcudata dikkatle bakýldýðýnda canlý-cansýz her þeyin mükemmel bir sistemin içinde kendilerine yüklenen görevleri ifa ettikleri görülmektedir. “Þuurkârâne”, “intizamperverâne” ve “ubudiyetkârane” bir þekilde hassasiyetle her þeyin görevine koþmasý, durmak bilmeden þevkle hareket etmesi, mevcudatý ibadete sevk eden bir Ma’bud-u Bilhakk’ýn varlýðýný ve birliðini göstermektedir.34 Kâinatýn þahit olunan mülk boyutundaki bu esaslý hakikat, melekût boyutunun sakinleri olan sayýsýz meleklerin ve ruhanilerin ubudiyetleriyle –muhteþem bir hâl kazanarak– kemale ermektedir. Melekler ve ruhanilerle görüþen peygamberler ve veliler sayýsýnca bu hakikatin sadýk þahitleri vardýr.35 Gaybi-þuhudi, cismani-manevi âlemlerden meydana gelen kâinattaki “ibadat-ý umumiye” çok açýk bir þekilde Ma’bud-u Mutlak’ý gösterir.36 Arþtan ferþe, yýldýzlardan zerrelere, meleklerden çiçeklere kadar her þey Ma’bud olan Allah’a tesbih, hamd, secde ve ibadet etmektedir. Fakat ibadetleri fýtratlarýna, yeteneklerine ve mazhar olduklarý Esma-i Hüsna’ya göre çeþit çeþittir. Ma’bud-u Ezeli kâinat mescidinde –en genel manada– dört tür “âbid” yaratmýþtýr: Melekler, hayvanlar, bitkiler ve cansýzlar, insanlar.37 Bitkiler ve cansýzlar lisan-ý hâlle yaptýklarý ibadetlerinin bilincinde olmayan varlýklardýr. Ýbadetlerini hayat vazifesi olarak yapan hayvanlar ise bunun karþýlýðý olarak cüz’i bir ücret alýrlar. Fakat ibadetlerinin külli gayelerini bilmekten acizdirler. Melekler külli ibadet edebilen þuurlu varlýklardýr. Fakat ibadetlerinin mahiyetinde mücahede ile terakki etme imkâný olmadýðý için makamlarý, rütbeleri sabittir. Ýnsan ise üç “âbid”in de ibadetlerini yapabilecek, anlayabilecek ve temsil edebilecek yetenektedir. Ýnsan cismani bedeniyle bitkidir; iþtihalý nefsiyle hayvandýr; külli marifeti ve ibadetiyle de melektir. Ýnsan kendi mahiyetindeki bu her bir varlýk mertebesinin hakkýný vermekle ve ubudiyet þuuruyla yaþamakla yaradýlýþýnýn kemaline erebilir. 12 KÖPRÜ - KIÞ / 2010 32- Ferhat Koca, “Ýbadet Maddesi”, Türkiye Diyanet Vakfý Ýslam Ansiklopedisi, C. 19, Diyanet Yayýnlarý, Ýstanbul 1999, s. 242. 33- Mektubat, 20. Mektup, 5. Kelime, s. 230. 34- Mektubat, s. 384. 35- Sözler, s. 603. 36- Sözler, s. 603. 37- Sözler, 24. Söz, 4. Dal, s. 317. ÝBADET: ÝLAHÝ SEVGÝNÝN ZÝRVESÝ Kâinat “mescid-i kebir”inin en ehemmiyetli “abd-i sâcid”i insandýr. Kâinat Allah’ýn büyüklüðünü haykýran ayetlerle, delillerle nakýþ nakýþ iþlenmiþtir. Bu birbirinden farklý sayýsýz ayetleri okuyup anlayabilmesi ve hayret secdeleriyle mukabele edebilmesi için insan, baþta akýl olmak üzere ubudiyetin her türlü cihazlarýyla donatýlmýþtýr.38 Kendisinden baþka hiç kimseye ibadet edilmeyen Ma’bud-u Mutlak’ýn mescid-i kebir mahiyetindeki böyle ihtiþamlý kâinatýna, insan gibi bir abd-i sâcid lazýmdýr. Ma’budiyet Hakikati Risale-i Nur Külliyatý’nda ma’budiyet hakikatine dair en dikkat çekici cümlelerden biri þudur: “Mahlûkat ma’budiyetten uzaklýk noktasýnda müsâvi olduklarý gibi, mahlûkiyet nisbetinde de birdirler.”39 Bu ifadeden anlaþýldýðý üzere ma’budiyet mahlukiyetten uzaklýktýr. Baþka bir ifadeyle yaratýlmýþ olmaya dair her türlü noksan sýfatlardan münezzeh olmaktýr. Nur Külliyatýnda ma’budiyete ulûhiyet hakikatine yakýn bir mana verilmiþtir. Mesela Ayetü’l Kübra’nýn Ýkinci Bab’ýnda “berahin-i tevhidiye”nin birincisi olarak ulûhiyet hakikati anlatýlýrken “ulûhiyete, yani ma’budiyete karþý þükür ve ibadetle mukabele edenler…”40 vurgusu Bediüzzaman’ýn ma’budiyete uluhiyet manasýný yüklediðinin bir iþaretidir. Yine tevhidin –ism-i azam noktasýnda– ispatýnýn yapýldýðý bir baþka risalede “Lâ ilahe illallah’ta bir tevhid-i uluhiyet ve ma’budiyet vardýr”41 cümlesinin kurulmasý manidardýr. Tespitimize dair bir baþka delil ise Ýhlâs Suresi’nin tefsir edildiði bir bölümdeki “Allahu Ehad’dir ki, tevhid-i ulûhiyete tasrihtir. Hakikat, hak lisâný der ki: La Ma’bude illa hu”42 cümlesidir. Kur’an’ýn “Allah’a ibâdet edin. Sizin O’ndan baþka ilâhýnýz yok”43 ayetinden ibadet edilenin, yani ma’budun, ilah olmasý gerektiði anlaþýlmaktadýr. Nur tefsirinde ma’budiyet, yani ulûhiyet hakikatinin külli delilleri dört maddede özetlenmiþtir: 1- Nev-i beþerin her taifesi birer nevi ibadetle fýtrî gibi meþgul olmasý, 2- Zihayatýn, belki cemadâtýn dahi fýtrî hizmetleri birer nevi ibadet hükmünde bulunmasý, 3- Kâinatta maddi ve manevi bütün nimetlerin ve ihsanlarýn her biri, bir ma’budiyet tarafýndan, hamd ve ibadeti yaptýran perestiþe ve þükre birer vesile olmalarý, 4- Vahiy ve ilhamlar gibi bütün tereþþuhat-ý gaybiye ve tezahürat-ý maneviyenin bir tek ilâhýn ma’budiyetini ilan etmeleridir.44 38- Mektubat, s. 227. 39- Lem’alar, s. 118. 40- Þualar, 7. Þua, 2. Bab, s. 138. 41- Mektubat, 20. Mektub, 2. Makam, 1. Kelime, s. 224. 42- Sözler, s. 637. 43- A’raf 7/59. 44- Þualar, s. 138. 13 KÖPRÜ - KIÞ / 2010 ÝBADET Bediüzzaman’a göre zevâlden kendini kurtaramayan45, veled ve vâlidi ve küfvü bulunan46, ve rýzýk ve it’âm kabiliyeti olan47 ilâh ve ma’bud olamaz. “Allah’ý býrakýp da, kendilerine göklerden ve yerden hiçbir rýzýk saðlayamayan ve buna gücü de yetmeyen þeylere tapýyorlar”48 ayetinden, ancak rýzký veren zatýn ma’budiyete layýk olduðu manasý da anlaþýlmaktadýr. Öyleyse baþta insan olmak üzere tüm kâinatýn ilahý ve ma’budu, ezeli ve ebedi olandýr. Zatýyla zaman ve mekândan münezzeh olup, isimlerinin ve fiillerinin tecellileriyle tüm zaman ve mekânda tasarruf edendir. Eþi ve benzeri bulunmayýp, varlýklara muhtaç olmayan; fakat her þeyin kendisine her an muhtaç olduðu Ma’bud-u Bilhak’týr. Ýnsanýn Ma’bud Arayýþý… Ýmtihan dünyasýnýn sýkýntýlarý, musibetleri, aðýrlýklarý insana Ma’bud’unu arattýrýr. “Kalpler ancak Allah’ýn zikriyle mutmain olur”49 ayeti bu ebedi arayýþa mütercimdir. Akýl kendini meþgul etse de vicdan ve vicdan’daki iki “nokta” daima Ma’bud’unu arar.50 “Nokta-i istinad” ve “nokta-i istimdad” denilen bu iki vicdanî pencereden insan daima Ma’bud’una bakar. Çünkü insanýn sonsuz ihtiyaçlarý ve sayýsýz düþmanlarý vardýr. Bir çiçeði istediði gibi ebedi Cenneti de arzu eder. Bir mikroptan endiþe ettiði gibi ölümden de korkar. “Nokta-i istimdad” insanýn sonsuz ihtiyaçlarýný karþýlayabilen rahmet hazinesine açýlan bir kapýnýn anahtarýdýr. “Nokta-i istinad” ise sayýsýz düþmanlarýn kötülüklerinden kurtaracak mutlak kudretin teminatýdýr.51 Ýnsanýn en önemli ihtiyacý “iman nimeti”dir. Çünkü iman ebedi hayatýn, Cennetin anahtarýdýr. Cennete girmek ise, imansýz mümkün deðildir. Cennet ki, dünyanýn bin sene mesudane hayatý onun bir saatine denk deðildir. Ýþte bu derece büyük bir nimet –Bediüzzaman’ýn tabiriyle– Ma’budiyetin en büyük penceresidir.52 Bu hakikat gereði insanýn hakiki Ma’budu, ebedi Cenneti ve saadet diyarýný yaratan ve imaný ona anahtar yapandan baþkasý deðildir. Ýnsanýn Ma’budu, Rabbi, melcei, halâskârý, maksudu öyle bir Zat olabilir ki, umum kâinat O’nun kabza-i tasarrufunda, zerrat ve seyyârat dahi taht-ý emrindedir53; arz ve semâya hükmeder, 14 KÖPRÜ - KIÞ / 2010 45- Sözler, s. 196. 46- Sözler, s. 376. 47- Lem’alar, s. 268. 48- Nahl 16/73. 49- Ra’d 13/28. 50- Bediüzzaman Said Nursi, Mesnevi-i Nuriye, Yeni Asya Neþriyat, Ýstanbul 2001, s. 215. 51- Mektubat, 20. Mektub, 1. Makam, 1. Kelime, s. 218. 52- Þualar, 2. Þua, s. 26. 53- Lem’alar, s. 13. ÝBADET: ÝLAHÝ SEVGÝNÝN ZÝRVESÝ dünya ve ukbâ dizginlerine mâliktir54; her þeyin dizgini elinde, her þeyin hazînesi yanýnda, her þeyin yanýnda nâzýr, her mekânda hazýr, mekândan münezzeh, aczden müberrâ, kusurdan mukaddes, nakstan muallâ bir Kadîr-i Zülcelâl, bir Rahîm-i Zülcemâl, bir Hakîm-i Zülkemâl olabilir. Çünkü, nihayetsiz hâcât-ý insaniyeyi ifâ edecek, ancak nihayetsiz bir kudret ve muhît bir ilim sahibi olabilir. Öyle ise, Ma’budiyete lâyýk yalnýz O’dur.55 Ýnsan yeryüzü, gökyüzünü ve içindekileri yaratan ve kendine secde ettiren Ma’bud’u ararken kesret içinde fikri daðýlýyor ve kalbi boðuluyor. Her ne kadar bir abd namazýnýn her rekâtýnda lafzen “ancak sana ibadet ederiz”56 dese de bunu “hakiki hitab” makamýnda söyleyemiyor. Ma’bud-u Bilhak hakkýyla kendisine ibadet edilmesi ve kesreti hiç hatýra getirmeyecek þekilde ubudiyet ahvalinin sergilenmesi için varlýklarýn üzerine “ehadiyet sikkesi” basmýþtýr. Kur’an’daki “Göklerin ve yerin ya ra tý lý þý i le dil le ri ni zin ve renk le ri ni zin fark lý lý ðý da yi ne O’nun varlýk ve birliðinin delillerindendir”57 gibi ayetlerde kesrette boðulmadan huzura ulaþtýran tefekkürî bakýþýn anahtarlarý vardýr.58 Nefs-i Emmareye veya Baþkasýna Köle Olmamak Ýnsaný diðer varlýklardan farklý kýlan en özel yönlerinden biri de hürriyetine azamî düþkün olmasýdýr. Belki de insanlýðýn vahþet ve bedevilik devrinden, kölelik, esirlik, iþçilik devirlerinden geçerek hür teþebbüs devrine kadar geçen tarihi aþamalarý bir nevi hürriyet mücadelesidir.59 Gelinen noktada hürriyet baþkasýna zarar vermemek þartýyla insanýn her istediðini yapmasý olarak genel kabul görmektedir. Oysa gerçek hürriyet insanýn ne kendine ne de baþkasýna zarar vermemesidir. Ýnsaný dünyevileþtiren, ilahi huzurdan uzaklaþtýran, günahlarý serbestçe iþlemesine yol açan hürriyet, hürriyet deðildir. Bediüzzaman’ýn ifadesiyle bu manadaki serbestlik “hayvanlýktýr, þeytanýn istibdadýdýr, nefs-i emmareye esir olmaktýr.”60 Bediüzzaman, “insanlar hür oldular, ama yine abdullahtýrlar”61 ve “iman ne kadar mükemmel olursa, o derece hürriyet parlar. Ýþte Asr-ý Saadet…”62 diyerek gerçek hürriyetin iman ve ubudiyet dairesinde olduðunu vurgulamýþtýr. Ma’bud-u Ha54- Lem’alar, s. 139. 55- Sözler, s. 289. 56- Fatiha 1/5. 57- Rum 30/22. 58- Bkz: Sözler, s. 18. 59- Bkz: Sözler, s. 650; Mektubat, s. 353. 60- Münazarat, s. 55. 61- Hutbe-i Þamiye, s. 93. 62- Münazarat, s. 59. 15 KÖPRÜ - KIÞ / 2010 ÝBADET kikiye hakiki abd olan biri “þehamet-i imaniye”si gereði kimseden korkmayacaðý, hürriyetinden taviz vermeyeceði gibi; “þefkat-i imaniyesi” gereði de baþkasýný ezmeyecek, hukukuna ve hürriyetine zarar vermeyecektir. Ma’bud-u Hakiki’yi hakkýyla hamd ve tesbih etmek için insana bir kýsým duygular ve yetenekler verilmiþtir. Ma’bud’unu kemalatýyla methetmek ve her türlü noksanlýklardan tenzih etmek maksadýyla verilen bu yetenekleri insan kendisi için kullanýrsa emanete ihanet etmiþ olacaktýr. Kendini beðenen, öven, yücelten, kusurunu kabul etmeyen ve daima nefsini temize çýkaran biri nefsinin esiri olmuþtur. “Kendi nefsinin hevasýný kendisine ilâh edineni gördün mü?”63 ayetinin ikazýyla karþý karþýyadýr.64 Nefsin hevasý ve enesi serbest olmak ister, sýnýrlanmak istemez. Bu duygular terbiye edilmezse þiddetlenir ve Ma’bud’a karþý düþmancasýna bir isyana dönüþür. Diðer isyankârlarýn desteðiyle nevin enaniyetine inkýlâp eder. Milliyetçilerin, milliyeti ma’bud kabul etmeleri ve dini duygularýn yerine milli duygularý ikame etmelerinin sebebi bu olsa gerektir. Milli enaniyet güçlendikçe isyan büyür, geniþler ve tüm varlýklarýn Ma’bud-u Ezeli ile baðýný koparmak derecesine gelir. Öyle ki, sebeplere, maddeye ve tabiata ezeliyet isnad edilerek sahte ilahlar, ma’budlar türetilir.65 Ýnsan -fýtratý gereði- ihsanýn kölesidir. Ýhtiyaçlarýna ve arzularýna sýnýr konulmayan insan, kendisine ihsan edilenleri ya varlýklardan bilir veya Allah’tan. Allah’tan bildiðinde ibadetini ve kulluðunu yalnýz O’nun için yapar. Aksi halde ise kendi gibi yaratýlmýþ olan varlýklara ibadet etmek derecesinde bir kutsiyet atfeder. Mesela, tarihte birçok putperest toplumda inek ve öküze ma’budiyet derecesinde kutsiyet verilmiþtir. Çünkü insanlýk tarihinin büyük bir zaman dilimini tarým toplumu süreci meydana getirir. Tarýmýn yükü ise inek ve öküzün üzerindedir. Ma’bud-u Ezeli ibadetin yalnýz kendisi için yapýlmasý gerektiðini ezeli kelamýnda birçok ayetinde zikretmiþtir. Bunlardan bi ri de Hz. Mu sa’nýn (a.s.) i ne ði kes me kýs sa sý dýr. Nur’un Kur’anî bakýþýyla, ineði kesme emriyle Ýsrailoðullarý’nýn seciyelerine ve istidatlarýna iþlemiþ olan “bakarperestlik mefkûresi” kesilip öldürülmüþtür.66 Bu kýssayý dinleyen herkesin bu olaydan ibret alýp kendi dünyasýna taþýyabileceði bir hissesi vardýr. En genel manada bu hisse Allah’ýn haricinde hiçbir þe- 16 KÖPRÜ - KIÞ / 2010 63- Furkan 25/43. 64- Sözler, s. 439; Bkz: Sözler, s. 323, 581. 65- Bkz: Sözler, s. 440, 501; Mesnevi-i Nuriye, s. 96. 66- Sözler, s. 20. Söz, s. 224. ÝBADET: ÝLAHÝ SEVGÝNÝN ZÝRVESÝ ye perestiþ edilmemesi, kutsiyet atfedilen þeylerin faniliðinin görülüp –Samed aynasý olan- kalplerde onlara yer verilmemesi ve manen onlarla irtibatýn kesilmesidir. Günümüzde eski Mýsýrlýlar ve Ýsrailoðullarý gibi aþikâre ineðe kutsiyet atfedilmiyor; fakat akýllarý ve kalpleri meþgul edip Allah’ýn marifetine ve muhabbetine perde olan baþka metalarýn varlýðý da inkâr edilemez bir gerçektir. Kur’an’ýn “Allah, size bir sýðýr kesmenizi emrediyor”67 emrinde günümüzün sahte ma’budlarý olabilen para, þöhret, makam, kadýn, ideoloji, bilim, teknoloji vs.’nin hisseleri olsa gerektir. Baþka varlýklara perestiþ etmek Ma’bud-u Mutlak olan Allah’ýn haysiyetine, hikmetine ve rububiyetine aykýrýdýr. Özellikle de kâinatýn meyvesi olan insanýn ibadet ve ubudiyetinin sebeplere, tabiata ve taðutlara daðýtýlmasýna Allah’ýn razý olmasý asla düþünülemez. Kâinatý ve insaný, kendini tanýtmak ve sevdirmek için yaratan Allah en mükemmel ve en yetenekli mahlûkunun marifetini, muhabbetini, minnettarlýðýný, teþekkürünü, ibadetini ve ubudiyetini baþka sebeplere vermez. Kendini unutturmaz. Kâinatý yaratma sebebini ve hikmetini inkâr ettirmez. Cenneti, ebedi saadeti ve huzur-u kibriyasý için yarattýðý eþref-i mahlûkatýný yokluða mahkûm etmez.68 “Bir zihayat, cüzî bir þifasý veya bir rýzký veya bir hidayeti için Cenâb-ý Hak’tan baþkasýna hakiki minnettar olmak ve baþkasýna perestiþkârâne medih ve senâ etmek, rububiyetin azametine dokunur ve ulûhiyetin kibriyasýna iliþir ve ma’budiyet-i mutlakanýn haysiyetine dokundurur, celâlini müteessir eder.”69 Ýbadeti terk eden, öncelikle kendi yaratýlýþ gayesini ihmal ettiði için nefsine zulmeder. Ýkinci olarak kâinatýn ibadetini göremediði için onun kemalatýný tahkir eder. Üçüncüsü “Ben insanlarý ve cinleri ancak bana ibadet etsinler diye yarattým” ayetinde açýklanan “hikmet-i Ýlahi”yi inkârdýr. Dördüncüsü ise Allah’ýn kendini sevdirmek istemesine ibadet ve ubudiyetle mukabele etmediði için “meþiet-i Rabbaniye”yi istihfaftýr.70 Ýbadet ve Ubudiyet Hakikatleri Kur’an’ýn temel hakikatlerinden biri ibadet meselesidir. Kâinatýn dört temel unsuru olmasý misali, Kur’an’ýn “makasýd-ý esasiye”si ve “anasýr-ý asliye”si de dörttür. Bu esaslar, tevhid/ispat-ý Sani, risalet/nübüvvet, haþir, adalet ile ibadettir.71 Baþka bir ifadeyle “Kur’an’ýn vazife-i asliyesi daire-i Rububiye67- Bakara 2/67. 68- Lem’alar, 23. Lem’a, 3. Muhal, s. 249. 69- Þualar, 2. Þua, s. 24. 70- Bkz: Lem’alar, 23. Lem’a, Hatime, s. 251. 71- Ýþaratü’l Ý’caz, s. 17, 172; Mesnevi-i Nuriye, s. 197. 17 KÖPRÜ - KIÞ / 2010 ÝBADET tin kemalat ve þuunatýný ve daire-i ubudiyetin vezaif ve ahvalini talim etmektir”.72 Tevhid ve nübüvvet daire-i Rububiyetin, haþir ve adalet ile ibadet de daire-i ubudiyetin meseleleridir. Sözlükte “boyun eðme, alçak gönüllülük, itaat, kulluk, tapma, tapýnma” anlamlarýna gelen ibadet dini bir terim olarak insanýn Allah’a saygý, sevgi ve itaatini göstermek, O’nun hoþnutluðunu kazanmak niyetiyle ortaya koyduðu belirli tutum ve gerçekleþtirdiði davranýþlarý ifade eder. Daha genel olarak, ayný mahiyetteki düþünüþ, duyuþ ve sözleri de kapsar; ancak kelimenin dini içerikli belirli ve düzenli davranýþ biçimleri için kullanýmý daha yaygýndýr. Ýslami literatürde genellikle bu tür davranýþ biçimleri için ibadet, insanýn hayatýný daima Allah’a karþý saygý ve itaat bilinci içinde sürdürmesi þeklindeki kulluk duyarlýlýðý için de ubudiyet ve ubudet terimlerine yer verilmiþtir. Bir tanýma göre ubudiyet “kulun Allah’ýn yaptýklarýndan memnun olmasý”, ibadet ise “O’nun razý olacaðý iþleri yapmasý”dýr.73 Buna göre ibadette belirli davranýþ þekilleri öne çýkarken ubudiyette ahlaki ve manevi öz aðýr basmaktadýr. Bununla birlikte böyle bir özden yoksun olan davranýþlar ibadet sayýlmaz. Nitekim ibadetin bütün tanýmlarýnda “taat, hudu’, zül” kelimelerinin tekrar edildiði görülmektedir. Mesela Fahreddin er-Razi ibadeti “saygýnýn en ileri derecesi” diye tanýmlarken74 Ýbn Kayyim el-Cevziyye, ibadet kavramýnýn hem sevgi hem de itaat unsurlarýný içerdiðini, bu özelliklerinin ikisini birden taþýmayan davranýþlarýn ibadet sayýlamayacaðýný belirtir.75 Genellikle tasavvufi kaynaklarda yukarýdaki anlamýyla ubudiyete daha çok önem verilirken76 Ragýb el-Ýsfehani ibadeti “alçak gönüllülüðün dýþa vurulmasý” þeklinde açýklamakta, dolayýsýyla ibadeti ubudiyetten daha önemli görmektedir.77 Yine Ragýp el-Ýsfehani ibadetin biri zorunlu, diðeri iradeye baðlý olmak üzere iki þeklinin bulunduðunu belirtir.78 Kâinattaki bütün varlýklarýn Allah’ýn karþý konulamaz yasalarýna boyun eðmiþ bir halde iþlevlerini sürdürmeleri zorunlu ibadet olup bazý ayetlerde bu ibadet söz konusu varlýklarýn “Allah’a secde etmesi” þeklinde ifade edilmiþtir.79 Ýradeye baðlý ibadet ise akýl sahibi varlýðýn hür iradesiyle yapmasý istenen, bu sebeple de sorumluluða, mükâfat veya cezaya konu olan kulluk þeklidir.80 18 KÖPRÜ - KIÞ / 2010 72- Sözler, 20. Söz’ün 2. Makamý, s. 240. 73- Lisanü’l-’Arab, “‘abd” md.; Tacü’l-’arus, “‘abd” md. 74- Mefatihu’l-gayb, XIV, 159. 75- Medaricü’s-salikin, I, 58 76- Mesela bk. Kuþeyri, II, 428-432 77- el-Müfredat, “‘abd” md. 78- a.g.e., “scd”, “‘abd” md. leri 79- Mesela bk. Rad 13/15; Hac 22/18; Rahman 55/6. 80- Mustafa Sinanoðlu, “Ýbadet Maddesi”, Türkiye Diyanet Vakfý Ýslam Ansiklopedisi, C. 19, Diyanet Yayýnlarý, Ýstanbul 1999, s. 233. ÝBADET: ÝLAHÝ SEVGÝNÝN ZÝRVESÝ Fýtrat ve yaratýlýþýn amacý Allah’ý tanýmak ve O’na kulluk etmektir. Fýtratta var olan bu ilahi þuura ulaþmak ve bunun gerektirdiði bir düzen ve davranýþý koruyup geliþtirmek deðiþmez bir ilahi kanundur. Cin ve insanýn yaratýlýþ amacý da aynýdýr.81 Ancak diðer varlýklar için zorunlu olan bu kulluk iliþkisi insan için isteðe baðlýdýr. Ýrade ve þuur taþýmayan varlýklarýn ibadeti onlarýn tabiat düzeni içinde yürürlükte olan ilahi kanunlara göre hareket etmesidir. Kur’an’da ifade edildiði üzere kâinatta her þey kendini Allah’ýn iradesine teslim etmiþtir. Fakat insan Allah’a hem itaat hem de isyan etme imkânýyla donatýlmýþ olduðundan82 sadece Allah’a ibadet etmeye, kendi bencil arzularý dâhil bütün yalancý tanrýlarý terk etmeye çaðrýlýr.83 Ýnsanýn, kendisi için mümkün bir yol olan isyana yönelmeyip istek ve iradesiyle Allah’a itaat ve dua etmesi son derece anlamlý ve deðerli bir davranýþtýr. Esasen böyle bir davranýþ hem kâinat düzenine hem de insanýn kendi fýtratýna uygunluk arz eder. Bu bakýmdan insanýn Allah’a ibadet etmesi dini bir görev olduðu kadar insanlýk güçlerini geliþtirip olgunlaþtýrmasýnýn da en etkili aracýdýr. Öte yandan dünyevi varlýklar arasýndaki deðer sýralamasýnýn en üstünde yer alan insan,84 Allah ile kurduðu ibadet iliþkisi sayesinde tabiat ötesi âleme açýlmakta, Allah’a yakýnlaþmakta, böylece ruhani yüceliþ ve olgunlaþmanýn en üst sýnýrýna ulaþarak varlýkla Allah arasýndaki baðý tamamlamaktadýr.85 Tasavvufta kulluðun ibadet, ubudiyet ve ubudet olmak üzere üç þekli vardýr. Ýbadet ilme’l-yakin, ubudiyet ayne’l-yakin, ubudet de hakka’l-yakin mertebesindeki salikler için söz konusudur. Ýbadet ve ubudiyet daima Rab ve Mevla kavramlarýný çaðrýþtýrýr. Kendini abd olarak gören Allah’ý Rab, kendini âbid olarak gören O’nu Ma’bud ve Mevla olarak görür.86 Ýbadet ferdin kendisini Ma’bud’una çok yakýn hissettiði, O’nunla deruni münasebetler içinde bulunduðu hissini veren özel bir tecrübe ve bu tecrübeye dayalý her türlü eylem ve iþlemdir, dini hayatýn uygulamaya yönelik ifadesidir.87 Nitekim Ezeli Kelam’da insanýn Allah’ýn huzuruna çýkmasý ve yakýnlýðýný kazanmaya çalýþmasý apaçýk bir þekilde emredilmiþtir: “Ba81- Zariyat 51/56. 82- Kehf 18/29; Þems 91/7-8. 83- Mesela bk. En’am 6/14-15; Meryem 19/90, 92. 84- Ýsra 17/70. 85- Hac 22/37; Buhari, “Tevhid”, 15; “Rikak”, 38; Müslim, “Zikir”, 20; Müsned, VI, 256 86- Süleyman Uludað, “Ýbadet Maddesi”, Türkiye Diyanet Vakfý Ýslam Ansiklopedisi, C. 19, Diyanet Yayýnlarý, Ýstanbul 1999, s. 247. 87- A.g.e. 19 KÖPRÜ - KIÞ / 2010 ÝBADET na ibadet et ve beni anmak için namaz kýl”88 “Yakîn gelinceye kadar Rabbine ibadet et”89… Ýbadetlerin daha çok batîni özellikleri, ruhu ve özü üzerinde duran sûfiler bundan baþka ihlâs, huþu, Allah sevgisi ve korkusu gibi gönül hallerini; sabýr, þükür, tevazu, cömertlik, af, merhamet gibi ahlak esaslarýný; kýsaca kalp temizliðine, ruhun olgunlaþmasýna vesile olan ve sonuçta insaný Allah’a yaklaþtýran her türlü iyi halleri ve davranýþlarý ibadet sayarlar. Tasavvufta ibadet kavramýnýn bu kapsamlý anlamý “ubudiyet” kelimesiyle ifade edilmiþtir. Ýbadetin en geniþ manadaki tariflerinden biri þudur: “[Ýbadet], Allah’ýn emirlerini yapmaktan ve nehiylerinden sakýnmak”týr. “[Ýbadet], abd ile Ma’bud arasýnda en yüksek ve en latif olan nisbet”tir tarifi ise insanýn yaradýlýþ gayesi noktasýnda ibadetin ehemmiyetini vurgulayan bir ifadedir.90 Ýbadetin üç temel þartý vardýr: 1- Ma’bud’un mevcut olmasý, 2Ma’bud’un tek olmasý, 3- Ma’bud’un ibadete layýk olmasýdýr.91 Nur Külliyatý’nda varlýklarýn ibadetleri –en genel manada- iki tabirle ifade edilmiþtir: 1- Fýtri ibadetler, 2- Ýhtiyari ibadetler. 92 Ýhtiyari ibadetler ise iki kýsma ayrýlmýþtýr: 1- Müspet ibadetler (namaz, zekât, oruç, dua vs.) 2- Menfi ibadetler (hastalýklar, musibetler vs.)93 Menfi ibadetin bir nevi de takva’dýr. Takva, günahlardan ve yasaklardan kaçýnmak manasýna gelir. Takva içinde büyük sevap gizlidir. Mesela, bir haramý terk etmek vaciptir. Bir vacip iþlemenin ise çok sünnetlere karþýlýk bir sevabý vardýr. Günümüz þartlarýnda günahtan kaçýnmak kastýyla ve takva niyetiyle küçük bir sakýnmayla, binlerce günah terk edilebilir. Bunun sonucu olarak ise binlerce vacip sevabý, on binlerce sünnet sevabý kazanýlabilir.94 Ýnsan menfi ibadetlerde aczini, zaafýný ve kusurunu fark ettiði için halis bir ubudiyete mazhar olur. Ucb, riya, gurur gibi ihlâsý bozan hallerden kurtulur. Ýbadetin bir türü de “ibadet-i tefekküriye”dir. Kur’an’ýn birçok ayetinde tefekkür emri vardýr.95 Tefekkür ibadeti o kadar 20 KÖPRÜ - KIÞ / 2010 88- Taha 20/14. 89- Hicr 15/99. 90- Bediüzzaman Said Nursi, Ýþaratü’l Ý’caz, Yeni Asya Neþriyat, Ýstanbul 2001, s. 142. 91- Ýþaratü’l Ý’caz, s. 149. 92- Bkz: Þualar, s. 530-531. 93- Lem’alar, 2. Lem’a, s. 16; 25. Lem’a, 2. Deva, s. 207. 94- Bkz: Bediüzzaman Said Nursi, Kastamonu Lahikasý, Yeni Asya Neþriyat, Ýstanbul 2001, s. 110. 95- “Belki düþünürsünüz” Bakara Suresi 2/219, 266; “Umulur ki düþünürler” A’raf Suresi 7/176, Nahl Suresi 16/44, Haþir Suresi 59/21; “Onlar kendi üzerlerindeki Ýlâhi san’at mu’cizelerini hiç düþünmezler mi? Gökleri, yeri ve her ikisi arasýndakileri Allah yaratmýþtýr” Rum Suresi 30/8; “Düþünen bir topluluk için âyetler, deliller vardýr” Yunus Suresi 10/24, Ra’d Suresi 13/3; Nahl Suresi 16/11, 69, Rum Suresi 30/21, Zümer Suresi 39/42, Câsiye Suresi 45/13. ÝBADET: ÝLAHÝ SEVGÝNÝN ZÝRVESÝ ehemmiyetlidir ki hadis-i þerifin beyanýyla bazen bir saat tefekkür bir sene ibadet sevabýný kazandýrabilmektedir.96 Bir tefekkürün ibadet-i tefekküriye olabilmesi için ise Kur’an’a ait olmasý, yani Kur’an ve iman hakikatlerine dair olmasý gerekmektedir.97 Ýbadetin hakikatinde Allah’ýn yakýnlýðýný hissetme ve O’nu görüyormuþçasýna bir huzuru yakalama hâleti vardýr. Ýþte ibadet-i tefekküriye insana bu hâleti yaþatan bir ibadettir. Ýbadetin özünde iç içe üç mükellefiyet vardýr: 1- Kalple teslim ve inkýyad, 2- Akýlla iman ve tevhid, 3- Kalýpla amel ve ibadete mükellefiyettir. Bu mükellefiyetlerin sonucu ortaya çýkan aðýrlýklar, Ma’bud-u Ezeli’ye muhatap olmaktan kaynaklanan zevk ve lezzetle hafifletilmiþtir. Aciz bir abd olan insanýn ubudiyetin aþaðý mertebesi olan “gaibane” ubudiyetten, huzurun yüksek mertebesi olan “hazýrane muhataba” makamýna çýkmasý ancak ibadetle mümkün olabilmektedir.98 Ubudiyet sonradan verilecek ödüllerin bir baþlangýcý deðil, önceden verilen nimetlerin bir sonucudur.99 Ubudiyetin edebinde teslimiyet vardýr; tecrübe ve imtihan yoktur.100 Ubudiyetin sebebi Allah’ýn emridir ve meyvesi Allah’ýn rýzasýdýr.101 Ubudiyetin esasý acz, fakr, kusur ve noksanýný bilmektir.102 Nur Külliyatýnda ibadetin manasý þöyle özetlenmiþtir: “Dergâh-i Ýlahide abd, kendi kusurunu ve acz ve fakrýný görüp, kemal-i Rububiyetin ve kudret-i Samedaniyenin ve rahmet-i Ýlahiyenin önünde hayret ve muhabbetle secde etmektir.”103 Kul nefsinde fakrýný görünce rahmet-i Ýlahiyeye yönelmeli, sonsuz rahmetin zenginliðini fark etmeli ve bu hâlet-i ruhiyesini “elhamdülillah” kudsi kelimesiyle dile getirmelidir. Nefsinde sonsuz aczini hissedince kudret-i Samedaniyeye sýðýnmalý, sonsuz kudretin gücünü yanýnda hissetmeli ve bu hâletini “Allahu ekber”le tercüme etmelidir. Eðer mahiyetinde noksan ve kusurunu görürse, kemal-i Rububiyeti aramalý ve O’nun kudsiyetini, kusursuzluðunu anlamalý ve hâlini “Sübhanallah” ile ilan etmelidir. Bu demektir ki, ibadetin özü tesbih (Sübhanallah), tekbir (Allahuekber) ve hamd’dir (Elhamdülillah). Ma’bud-u Hakiki’nin celaline karþý tesbih, kemaline karþý tekbir ve cemaline karþý da hamd edilmelidir.104 Ma’bud-u Hakiki’nin rahmetiyle yakýnlýðý 96- Keþfü’l-Hafâ,1:1004. 97- Sözler, s. 416; Þualar, s. 218 98- Ýþaratü’l Ý’caz, s. 151. 99- Sözler, 24. Söz, 5. Dal, 2. Meyve, s. 324. “Ubudiyet, mukaddeme-i mükâfat-ý lahika deðil, belki netice-i nimet-i sabýkadýr.” 100- Lem’alar, 17. Lem’a, s. 182; Mesnevi Nuriye, s. 126. 101- Lem’alar, 17. Lem’a, s. 183. 102- A.g.e. s. 184. 103- Sözler, 9. Söz, s. 45. 104- A.g.e. s. 44. 21 KÖPRÜ - KIÞ / 2010 ÝBADET hissedildiðinde hamd; zatýyla yüce oluþu, varlýklardan uzak oluþu düþünüldüðünde ise tesbih vazifesi yapýlmalýdýr. Bu makamlarýn farklarý gözetilerek ubudiyette tekâmül edilir.105 Ýnsan hayatýnýn iki yüzü vardýr. Birinci yüz, dünya hayatýna bakan “enaniyet”idir. Ýkinci yüz ise, ebedi hayata bakan “ubudiyet”idir.106 Ubudiyetin de iki mertebesi vardýr: Birincisi “gaibane”, ikincisi ise “hazýrane muhataba” suretinde ubudiyettir.107 Birincisinde kâinata ve ilahi sanata bakýlarak ubudiyet vazifeleri ifa edilir. Ýkincisi ise huzur ve hitap makamýdýr. Bu makam Cenab-ý Hakk’ýn Esma-i Hüsna’sýnýn tecellilerine tanýklýk ederek ibadet etme mertebesidir.108 Ubudiyetin en yüksek mertebesi “ubudiyet-i Muhammediye”dir (a.s.m.). Hz. Muhammed’in (a.s.m.) ubudiyetinin ünvaný “mahbubiyet”tir. Mahbubiyetin esaslarý ise niyaz, þükür, tazarru, huþû, acz, fakr, halktan istiðna gibi hakikatlerdir.109 Külli Ubudiyet, Mi’rac ve Namaz Cenab-ý Hak insaný cüz’iyetten külliyete çýkarmýþ ve iç içe daireler halinde sayýsýz nimet sofralarýyla perverde etmiþtir. Ýnsanýn vazifesi de kendisine ihsan edilen “külli nimetler”e “külli niyet” ve “hadsiz itikad” ile mukabele etmektir. Mesela, insanýn iþtihalý midesinin önüne rýzýk çeþitleri sayýsýnca geniþ bir nimet sofrasý açýlmýþtýr. Bununla da yetinilmeyip göz, kulak gibi duyularýn önüne yeryüzü geniþliðinde daha geniþ manevi bir sofra daha kurulmuþtur. Akýl nimetiyle insanýn istifade dairesi melekût âlemlerine kadar geniþletilmiþtir. Ýman ve Ýslamiyet nimetiyle lezzet ve istifade dairesi ahiret âlemlerine kadar ulaþmýþtýr. Ýmandaki muhabbet nimetiyle Allah’ýn zat-ý ulûhiyetine ve ehadiyetine muhatap olmaktan kaynaklanan elemsiz saadet yolu insanýn önüne açýlmýþtýr. Ýç içe bu nihayetsiz nimetlere mukabil insandan külli bir þükür istenmiþtir. Ýbadetler ve özellikle de namaz ibadeti böyle külli bir þükrün anahtarýdýr. Âciz bir abd namazýnda “elimden gelseydi tüm mahlûkatýnýn ibadetiyle sana ibadet ederdim” külli niyetini ve “sen onlara ve hem daha fazlasýna layýksýn” külli itikadýný Ma’bud-u Ezeliye kalbiyle, lisanýyla ve cismiyle- takdim etmektedir.110 Külli ubudiyetin ve namazýn bu manadaki hakikati Resul-i Ekrem’in (a.s.m.) Mi’rac-ý Ekber’iyle kemal mertebesini bulmuþtur. 22 KÖPRÜ - KIÞ / 2010 105- Mesnevi-i Nuriye, Habbe, s. 106. 106- Sözler, 23. Söz, 2. Mebhas, 2. Nükte, s. 290. 107- Sözler, 23. Söz, 2. Mebhas, 5. Nükte, s. 297. 108- Sözler, 11. Söz, s. 114-115. 109- Mektubat, s. 439. 110- Sözler, 24. Söz, 5. Dal, 2. Meyve, s. 324-325. 111- Keþfü’l-Hafâ, 2:132. “Ben gizli bir hazineydim, bilinmek ve tanýnmak istedim, mahlukatý yarattým.” ÝBADET: ÝLAHÝ SEVGÝNÝN ZÝRVESÝ “Küntü kenzen mahfiyyen fehalaktü’l halkî liye’rifüni”111 kudsi hadisince Esma-i Hüsna’sý gizli hazineler olan Cenab-ý Hak, tanýnmak ve bilinmek istediði için kâinatý ve mahlûkatý yaratmýþtýr. Yaratýlmýþ olan her þey Cenab-ý Hakk’ýn cemalini ve kemalini gösteren birer ayna mahiyetindedir. Aynalarýn kabiliyetine göre Cenab-ý Hakk’ýn Esma-i Hüsna’sýnýn farklý tecellileri yansýmaktadýr. Cenab-ý Hakk’ýn vahidiyeti bu çeþitliliði gerektirdiði gibi, ehadiyeti de Esma-i Hüsna’nýn tüm tecellilerini tek bir aynada görmek ve tek bir noktada toplamak istemektedir. Ýþte insan Cenab-ý Hakk’ýn bu mahiyette yarattýðý cemalinin ve kemalinin en parlak bir aynasýdýr. “Ben kâinata sýðmadým, mü’min kulumun kalbine sýðdým” kudsi hakikati de bu manaya delalet ediyor olsa gerektir. Ehadiyetin bu derin sýrrý, Resul-i Ekrem’in (a.s.m.) Mir’ac-ý Ekber’inin de azim hikmetidir.112 Resul-i Ekrem (a.s.m.) tüm mahlûkatý temsil makamýnda, Hz. Cebrail’i (a.s.) de arkasýnda býrakarak “Kab-ý Kavseyn” makamýnda huzur-u Ýlahiye çýkmýþ ve perdesiz bir þekilde rü’yetullah’a mazhar olmuþtur. Bu ilahi kabulde tüm kâinatýn ibadetlerini ve ubudiyetlerini dört cami kelimeyle Ma’bud-u Ezeli’ye selam suretinde takdim etmiþtir. “Et-tahiyyatü” kelimesiyle tüm zihayatýn fýtri ibadetlerini, “elmübarekatü” kelimesiyle zihayatýn hülasasý olan tohumlarýn, çekirdeklerin, yumurtalarýn tebriklerini ve ubudiyetlerini, “essalavatü” kelimesiyle zihayatýn hülasasý olan ziruhun dualarýný, niyazlarýný, salâvatlarýný ve namazlarýný ve “et-tayyibat” kelimesiyle ise külli þuur sahibi olan insan, cin, melek ve ruhanilerin imanlarýný, medhü senalarýný, marifetlerini ve muhabbetlerini sunmuþtur.113 Mi’rac-ý Ekber ile baþta Hz. Cebrail (a.s.) ve peygamberler olmak üzere tüm meleklerin ve ruhanilerin nezdinde Resul-i Ekrem’in (a.s.m.) Allah’ýn huzurundaki ehemmiyetine tanýk olunmuþ ve “Levlake levlake lema halaktü’l eflak/Sen olmasaydýn [ya Muhammed], sen olmasaydýn mahlukatý yaratmazdým”114 kudsi hadisinin sýrrý da anlaþýlmýþtýr. Mi’racla rububiyet ve ubudiyet dairelerinin reisleri arasýndaki en yüksek “muarefe” ve “mükâleme” gerçekleþmiþtir. Ubudiyet dairesinin reisi olan Resul-i Ekrem (a.s.m.) “âmm nazarý” ve “külli þuuru” ile Ma’bud-u Bilhakk’ýn “ferd-i ferid” manasýnda “muhatab-ý hass”ýdýr. Çünkü “âmm nazarý”yla kâinatýn tamamýna nezareti var dýr; “külli þuuru”yla da Ce nab-ý Hakk’ýn kâinatý yaratma maksatlarýný eksiksiz bilmektedir.115 112- Bkz: Sözler, 31. Söz, 3. Esas, s. 526. 113- Bkz: Þualar, 6. Þua, s. 87; Þualar, 15. Þua, s. 555-558. 114- Keþfü’l-Hafâ, 2:164; hadis no: 2123. 115- Mesnevi-i Nuriye, s. 29. 23 KÖPRÜ - KIÞ / 2010 ÝBADET Resul-i Ekrem’in (a.s.m.) Mi’rac-ý Ekber’inin hakikati her mü’minin namazýnda derc edilmiþtir. Bu sebeple namaz “mi’rac-ý asgar”dýr.116 Emri altýndaki askerlerin hizmetlerini kendi adýna komutanýna takdim eden subay misali; insan da namazýnda yeryüzünün halifesi rütbesiyle kendi âlemindeki bütün varlýklarýn dualarýný, marifetlerini, muhabbetlerini, ibadetlerini ve ubudiyetlerini Ma’bud-u Zülcelal’e takdim etmektedir.117 Namaz kýlan biri üç büyük cemaatin içinde kendini hissedebilir ve onlarýn ibadetlerini Ma’bud-u Zülcelal’e sunabilir. Ýlk olarak Ýslam âlemini büyük bir mescid þeklinde görür. Mekke bir mihrab ve Medine bir minbere dönüþür. Namaz kýlan bütün Müslümanlarýn daire þeklinde Kâbe’nin etrafýnda saf tuttuklarýný hissedebilir. Ýkinci olarak kâinat büyük bir camiye dönüþür. Bütün mahlûkatýn kendilerine mahsus hâl dilleriyle namaz kýldýklarýný, ibadet ettiklerini fark edebilir. Üçüncü olarak ise “küçücük kâinat” hükmünde olan kendi ruhundaki ve bedenindeki zerrelerin, hislerin, duygularýn ve kuvvelerin dilleriyle tesbih ve ibadet ettiðini fark edebilir.118 Namazý bir nevi mi’raca dönüþtürmek için; 1- Manen, hayalen ve niyeten iki cihaný (dünya ve ahiret) arkada býrakmak, 2- Maddiliðin aðýrlýklarýndan, sýnýrlarýndan sýyrýlmak, 3- Külli ubudiyet etme niyetini ve itikadýný taþýmak gibi hakikatlere riayet etmek gerekmektedir. Bu manalar hayata geçtiðinde namazdaki her bir “Allahüekber” bir mi’rac basamaðýný çýkmak hükmüne geçecektir. Namazýn bu manadaki hakikatinin bir nuruna “manen” veya “niyeten” veya “tasavvuren” veya “hayalen” mazhar olmak bile çok büyük bir saadettir.119 Sünnet-i Seniyye ve Þeair Resul-i Ekrem (a.s.m.) her þeyde olduðu gibi ibadet ve ubudiyet noktasýnda da en kemal mertebededir. Ýbadetinde “iptida ve intihayý birleþtirmesiyle” eþsizdir. Olaðanüstü hayatýnýn en sýkýntýlý anlarýnda bile ubudiyetin en ince esrarýný yaþamasý benzersizdir.120 Mesela, Ýslamiyet’in en kritik savaþý olan Bedir’de –ilahi emirle- Resul-ü Ekrem’in (a.s.m.) Sahabelerine cemaatle namaz kýldýrmasýnýn dünya tarihinde bir benzeri yoktur. Sa va þan lar kuv vet ler a ra sýn da den ge ol ma dý ðý (Müþ rik ler 1000, Mü’minler 305) ve savaþta ruhsatla amel edilebileceði halde sünnet sevabýnýn en büyük bir siyasi meseleden ehemmiyetli görülmesi ibret-i âlemdir, ubudiyetin þahikasýdýr.121 24 KÖPRÜ - KIÞ / 2010 116- Þualar, s. 557. 117- Sözler, s. 325. 118- Bkz: Þualar, s. 530-531. 119- Bkz: Sözler, s. 182. 120- Þualar, 7. Þua, 1. Makamýn 16. Mertebesi, s. 119. 121- Bediüzzaman Said Nursi, Emirdað Lahikasý, Yeni Asya Neþriyat, Ýstanbul 2001, s. 459-460. ÝBADET: ÝLAHÝ SEVGÝNÝN ZÝRVESÝ Kýsa bir ömürde sonsuz hayatý kazanmak, sýnýrsýz sevap kazanmak, her bir ömür dakikasýný bir ömür kadar faydalý kýlmak, sýradan davranýþlarý bile ibadete çevirmek ve her an Allah’ýn huzurunda olma bilinciyle yaþamak isteyen biri Sünnet-i Seniyyeyi yaþamalýdýr. Çünkü sünneti yaþamak Peygamber Efendimiz’i (a.s.m.) hatýrlatýr. Onun sünnetine ittiba etmekle Allah’ýn katýnda en makbul ve en sevimli þeklin takip edildiði noktasýnda mutmain olunur. Bu halet ise huzur-u Ýlahi’de olma þuurunu yaþatýr.122 Böylelikle “Sünnet-i Seniyyeye ittibaý kendine âdet eden, âdâtýný ibadete çevirir, bütün ömrünü semeredar ve sevaptar yapabilir.”123 Sünnet-i Seniyyenin içinde en ehemmiyetlisi þeair olanlarýdýr. Þeairin nafile olaný bile þahsi farzlardan daha ehemmiyetlidir. Çünkü þeair Ýslamiyet’in alametidir, simgesidir. Cemiyete ait bir ubudiyettir. Ayrýca þeair farz-ý kifayedir, yani bir kiþinin yapmasýyla cemiyet faydalanýr. Fakat terk edildiðinde herkes sorumlu olur. Þeaire riya girmediði için açýktan yapýlýr.124 Þeair’de külli ubudiyetin hakikati vardýr. Özellikle, Cuma, bayram, yaðmur ve husuf küsuf gibi büyük bir cemaatle kýlýnan namazlarýn ehemmiyeti bu sýrdan kaynaklanýr. Þeairin her mertebesiyle hayata geçirildiði ve bir manada þeairin fihristi denilebilecek ibadet hacdýr. Bir hacý ne kadar âmî olursa olsun, manen terakki etmiþ bir veli gibi Allah’a yönelebilir ve külli ubudiyet mertebeleriyle onurlandýrýlýr.125 Kur’an’da emredilen ve Resul-i Ekrem (a.s.m.) tarafýndan açýklanýp gösterilen þeklin dýþýndaki ibadet tarzlarý dinde bid’a olarak nitelendirilir ve kýnanýr. Bu baðlamda bid’a, “Resul-i Ekrem’in (a.s.m.) sünnetinde bulunmayan herhangi bir davranýþýn ibadet telakki edilmesi veya mevcut ibadet þekillerinde arttýrma veya eksiltme yapýlmasý” manasýna gelir.126 Bid’a icad etmek veya bid’aya taraftar olmak “Bugün sizin dininizi kemale erdirdim”127 ayetine isyan olduðundan “Her bid’a dalalettir ve her dalalet Cehennem ateþindendir”128 hadisinin tehdidine müstahak eder. Sünnetin edep nevinden olan kýsmýna muhalefet etmek bid’a deðildir. Yalnýzca Resul-i Ekrem’in (a.s.m.) edebi olan “hakiki edebe” muhalefet etmektir ki, o kýymetli nurdan mahrum kalmaktýr. 122- Sözler, 24. Söz, 5. Dal, 3. Meyve, s. 326. 123- Lem’alar, 11. Lem’a, 1. Nükte, s. 102. 124- Lem’alar, 11. Lem’a, 6. Nükte, s. 105. 125- Bkz: Sözler, 16. Söz 4. Þua, s. 183. 126- Ferhat Koca, “Ýbadet Maddesi”, Türkiye Diyanet Vakfý Ýslam Ansiklopedisi, C. 19, Diyanet Yayýnlarý, Ýstanbul 1999, s. 241. 127- Maide 5/3. 128- Müslim, Cum’a: 43; Ebu Davud, Sünnet: 5; Neseî, Î’deyn: 22; Ýbn-i Mâce, Mukaddime: 6,7; Darimi, Mukaddime: 16, 23; Müsned, 3:310, 371, 4:126, 127; Beyhaki, Sünen: 3:213, 214. 25 KÖPRÜ - KIÞ / 2010 ÝBADET Dua Ýbadeti Yapýlan araþtýrmalar, insanlýðýn dini tecrübesinde en yaygýn ibadet þeklinin bir yüce varlýða veya çeþitli varlýklara dünyevi veya uhrevi gayelerle dua edip yalvarmak olduðunu ortaya koymuþtur.129 Ýlkel kabilelerde [bile] kötülüklerden korunmak, hayat, güç ve saðlýk kazanmak ve dünyanýn çeþitli nimetlerinden faydalanmak, yaðmur yaðdýrmak, bol mahsul elde etmek vb. amaçlarla tanrý veya tanrýlara dua etmek ibadetin en yaygýn þeklidir.130 Dua bir ibadettir,131 sýrr-ý azîm-i ubudiyettir,132 esas-ý ubudiyettir133, ubudiyetin ruhudur ve halis bir imanýn neticesidir.134 Dua, tevhid ve ibadetin esrarýna numunedir. Dua ubudiyetin özü olan aczi ve fakrý hissettirir ve Allah’ýn bir olmasý, en gizli arzularý iþitmesi, her þeye gücü yetmesi gibi tevhid hakikatlerini hayata geçirmeyi temin eder.135 Dua kiþiyi yalnýzlýktan kurtarýr. Duada Allah’ýn rububiyetinin þefkat kanatlarýna iltica edilir. Bunun sonucu tedbir Allah’a býrakýlýr, tevekkül edilir, hikmetine güvenilir ve rahmetinden emin olunur.136 Duanýn en güzel, en latif, en leziz, en hazýr meyvesi, neticesi þudur ki: Dua eden adam bilir ki, birisi var ki onun sesini dinler, derdine derman yetiþtirir, ona merhamet eder. Onun kudret eli her þeye yetiþir. Bu büyük dünya hanýnda o yalnýz deðil; bir Kerim Zat var, ona bakar, ünsiyet verir. Hem onun hadsiz ihtiyacâtýný yerine getirebilir ve onun hadsiz düþmanlarýný def edebilir.137 Hastalýklar, musibetler, dünyevi maksatlar –namaz vakitleri gibi– dua ibadetinin vakitleridir. Tüm ibadetler gibi dua da ahiret için olmalýdýr. Ýbadetin ruhu dua olduðu gibi, duanýn da ruhu ihlâstýr. Yani duanýn sebebi Allah’ýn emri olmalý ve neticesinde ise yalnýz O’nun rýzasýný kazanma niyeti taþýnmalýdýr. Fakat dünyevi netice elde edilinceye kadar dua ibadetine devam edilir. Çünkü henüz daha duanýn vakti bitmemiþtir.138 Mesela, hastalýk duanýn vaktidir, þifa duanýn neticesi deðildir.139 26 KÖPRÜ - KIÞ / 2010 129- Mustafa Sinanoðlu, “Ýbadet Maddesi”, Türkiye Diyanet Vakfý Ýslam Ansiklopedisi, C. 19, Diyanet Yayýnlarý, Ýstanbul 1999, s. 234. 130- Abdurrahman Küçük, “Ýbadet Maddesi”, Türkiye Diyanet Vakfý Ýslam Ansiklopedisi, C. 19, Diyanet Yayýnlarý, Ýstanbul 1999, s. 235. 131- Mektubat, s. 291, Mesnevi-i Nuriye, s. 190. 132- Sözler, s. 287; Mektubat, s. 489. 133- Sözler, s. 286. 134- Mektubat, s. 292. 135- Bkz: Mesnevi-i Nuriye, s. 74; Mektubat, s. 292. 136- Sözler, s. 287. 137- Mektubat, 24. Mektub, s. 291. 138- Bkz: Mektubat, s. 291; Emirdað Lahikasý, s. 31. 139- Lem’alar, 25. Lem’a, 17. Deva, s. 274. ÝBADET: ÝLAHÝ SEVGÝNÝN ZÝRVESÝ Þifa ancak dua vaktinin bittiðinin iþareti olabilir. “Bana duâ edin, size cevap vereyim”140 ayetinin hakikatince Cenab-ý Hak bütün dualara cevap verir. Fakat cevap vermek aynen kabul etmeyi gerektirmez. Doktordan ilaç isteyen hasta bir çocuk gibi, dua eden insan da Þafi-i Hakiki olan Allah’tan her þey isteyebilir. Fakat Allah insanýn hevesine göre deðil, hikmeti iktizasýnca ya aynen istediðini verir ya daha iyisini verir ya da zarar olduðu için hiç vermez.141 Dua yalnýz insanýn eli yetiþmediði bir kýsým arzularýný ve ihtiyaçlarýný, kalben ve lisanen Allah’tan istemesiyle sýnýrlý bir hakikat deðildir. Belki kâinattan Ma’bud-u Ezeli’ye doðru farklý lisanlarla sayýsýz dualar yükselmektedir. En genel manada bu dualar üç lisanda gerçekleþir: 1- Ýstidad lisaný 2- Ýhtiyac-ý fýtri lisaný 3- Iztýrar lisaný.142 Tohumlar, yumurtalar, nutfeler istidad lisanýyla dua ederlerken; zihayatlar rýzýklarý için ihtiyac-ý fýtri lisanýyla dua ederler. Iztýrar lisanýyla dua ise þuurlu varlýklarýn duasýdýr. Birincisi vücud, ikincisi beka, üçüncüsü ise kemal için yapýlan dualardýr. Dua insanýn en dehþetli iki yarasý olan aczini ve fakrýný tedavi eder. Dua sayesinde insanýn aczi ve fakrý, sonsuz bir rahmet hazinesini ve tükenmez bir kuvveti keþfetmenin yolu olur. Duanýn enerjisiyle kuvvet kazanan insan, aczinin ve fakrýnýn kanatlarýyla kemalatýn en yüksek mertebelerine uçabilir. Dua sayesinde insan gerçek mahiyetini kavrar ve vazifesini þöyle ifa eder: “Bir sultan gibi, bütün kâinatýn duâlarýný kendi duâ[sý] içine al[ýp], bir abd-i küllî ve bir vekil-i umumi gibi ‘Ýyyake na’budu ve iyyake nesteîn/Ancak sana ibadet eder ve ancak senden yardým isteriz’ de[r], kâinatýn güzel bir takvîmi ol[ur].”143 Ýman-Ýbadet Ýliþkisi Ýslamiyet’te amel imandan bir parça sayýlmaz. Bu sebeple iman esaslarýný tasdik eden biri, ameli ne olursa olsun Müslüman sayýlýr. Büyük günahlarý iþlemiþ olsa bile imanla kabre giren her kiþi en nihayet Cennet’e kavuþacaktýr. Ebu Zerr’den rivayet edildiðine göre Hz. Peygamber (a.s.m.) þöyle demiþtir: “Lailahe illallah” diyen, sonra da bu inanç üzere ölen hiçbir insan yoktur ki Cennet’e girmesin. Bunu Cebrail (a.s.) müjdeledi. “Ey Allah’ýn Resulü! Zina etse de, hýrsýzlýk yapsa da mý?” dediðimde, Hz. Peygamber, “Evet! Zina da etse, hýrsýzlýk da yapsa” dedi. Ben tekrar ayný soruyu sordum, ayný cevabý verdi. Üçüncü defa ayný soruyu sorunca: “Evet! Zina etse de, hýr140- Mü’min 40/60. 141- Sözler, s. 287; Mesnevi-i Nuriye, s. 190. 142- Bkz: Sözler, s. 287-288; Mektubat, s. 289-290. 143- Sözler, s. 288. 27 KÖPRÜ - KIÞ / 2010 ÝBADET sýzlýk yapsa da Cennet’e gidecektir. Hem de Ebu Zerr’in burnu yere sürtse ve bunu istemese de…” dedi.144 Mü’minlerin þeytanýn desiselerine kapýlmalarý imansýzlýktan veya imanýn zayýflýðýndan gelmemektedir. Hatta büyük günahlarý iþlemekle bile küfre girilmiþ olmaz. Mutezile ve bir kýsým Haricilerin “Büyük günahlarý iþleyen kâfir olur veya imanla küfür ortasýnda kalýr” diye hükümleri hatadýr. Çünkü þeytanlar küçük bir terkle insaný büyük tehlikelere atabilirler. Tek bir kývýlcýmla ormanýn yanmasý misali, þeytanýn elinde büyük bir tahrip gücü vardýr. Bu sebeple Cenab-ý Hak Ezeli Kelamýnda tekrarla “Gafûrü’r-Rahim” isimlerini hatýrlatarak mü’minlere ümit verir ve istiðfara davet ederek þefkat kanatlarýna sýðýnmaya çaðýrýr.145 Büyük günahlarý iþlemek imansýzlýktan gelmese de her bir günah içinde küfre giden bir yol vardýr. O günah istiðfar ile çabuk imha edilmezse kalbi karartýr. Tekrar tekrar iþlenen günahlar kalbe iþler ve siyahlandýra siyahlandýra iman nuru çýkýncaya kadar kalbi katýlaþtýrýr.146 Ýmam Maturidi “imanýn yeri kalp, amelin yeri ise organlardýr” diyerek ikisinin farklý þeyler olduðunu söylemiþtir. Maturidi, iman-amel iliþkisi konusunda ayrýca þunlarý söylemiþtir: “Cenab-ý Hak, Allah’a iman eden ve salih amel iþleyen…147 ayetinde amelden ayrý olarak kiþiye mü’min ismini vermiþtir. Buna göre ayette, iman’dan maksat ‘kalp ile tasdik’tir. Eðer amel imana dâhil olsaydý, esaslarýnda neshin caiz olmasý gerekirdi. Hâlbuki imani hususlarda nesh caiz deðildir; amele dair hükümlerde ise caizdir. Bu da imanýn amelden ayrý olduðunu gösterir.”148 Hakîm es-Semerkandî’nin düþüncesinde iman ile amelin farklý þeyler olmasýnýn delilleri þunlardýr: “Her peygamberin kendine has bir þeriatý, bir yolu vardýr. Bununla beraber, hiç birinin imaný ötekinden farklý deðildir. Dolayýsýyla, Allah’ýn elçilerinin imanlarý bir, þeriatlarý farklý olunca; iman ile amelin farklý þeyler olduðu ortaya çýkar… Ýmanda süreklilik þart iken, amel için bu durum söz konusu deðildir. Bir kâfir bütün hayýr ve taatleri yapsa da mü’min olamaz, çünkü amelden önce iman bulunmalýdýr.”149 28 KÖPRÜ - KIÞ / 2010 144- Buhari, Tevhid 33; Rikak 16; Libas 24; Müslim, Ýman 38, 40; Tirmizi, Ýman 18. 145- Bkz: Lem’alar, 13. Lem’a, 5. Ýþaret, s. 125. 146- Lem’alar, 2. Lem’a, s. 15. 147- Talak 65/11. 148- Doç. Dr. Ömer Aydýn, Kur’an-ý Kerim Ýman-Amel Ýliþkisi, Ýþaret Yayýnlarý, Ýstanbul 2007, s. 97. 149- Kur’an-ý Kerim Ýman-Amel Ýliþkisi, s. 99. ÝBADET: ÝLAHÝ SEVGÝNÝN ZÝRVESÝ Salih amel ve ibadetin þartý ise iman ve tevhid ile yapýlmasýdýr.150 Her ne kadar imansýz amel ve ibadetin bir faydasý olmasa bile din yalnýz iman deðildir, belki salih amel de dinin ikinci cüz’üdür.151 Akaidi ve imani hükümleri kavi ve sabit kýlmakla meleke haline getiren, ancak ibadettir… Ýbadetle, vicdani ve akli olan imani hükümler terbiye ve takviye edilmezse, eserleri ve tesirleri zayýf kalýr. Bu hâle, âlem-i Ýslam’ýn hâl-i hazýrdaki vaziyeti þahittir.152 Bir Müslüman ibadetlerini yapmasa ve kula yakýþýr bir hayatý olmasa bile hakka taraftar olmalýdýr. Çünkü Ýslamiyet hakka tarafgirlik ve teslim ve inkýyattýr. Aksi halde, Kur’an’ýn bir kýsým hükümlerine tarafgirlik göstermeyenler “gayr-i Müslim bir mü’min” tabirine mazhar olurlar. Ýman ve Ýslamiyet bir bütündür. Ne imansýz Ýslamiyet, ne de Ýslamiyetsiz iman kurtuluþ sebebi deðildir.153 Cenab-ý Hak kâinat ve içindekilerle kendini hem tanýttýrmak, hem de sevdirmek istemektedir. Onun tanýttýrmasýna karþý imanla tanýmaya çalýþmak ve sevdirmesine karþý da ibadet ve ubudiyetle sevmeye çalýþmak gerekmektedir.154 Ýbadetlerine dikkat etmeyen veya ihmal eden birinin Allah’a muhabbeti meselesinde ciddi bir samimiyet sorunu söz konusudur. Niyet ve Ýhlâs Ýbadetlerde niyet ve ihlâs çok önemlidir. Niyet, az ibadeti çok yapar. Ýhlâs ise bu ibadetin bütününün, eksiksiz Allah’a takdimini temin eder. Niyet ve ihlâs ile az bir ömürde ebedi bir hayat hak edilir. Niyet öyle bir “maya” ve “iksir”dir ki, sýradan iþleri ve hareketleri bile ibadete çevirir. Niyet bir ruhtur, ölü hâletleri canlandýrýr, canlý ibadetlere çevirir. Niyet manevi bir kimyadýr, eþyanýn mahiyetini deðiþtirir. Günahý sevaba, sevabý günaha dönüþtürür. Gösteriþ niyetiyle yapýlan bir ibadeti günaha dönüþtürdüðü gibi, Allah’ýn sevgisini kazanmak niyetiyle yapýlan basit bir iþi de ibadete dönüþtürür.155 Niyet bir ruhtur. O ruhun da ruhu ihlâstýr.156 Ýhlâs ise yapýlan ibadetin yalnýz emredildiði için yapýlmasýdýr.157 Bir zerre ihlâslý amel, batmanlarla hâlis olmayana müreccahtýr. Ýhlâsý kazandýran, harekâtýndaki sebebi sýrf bir emr-i Ýlâhî ve neticesi rýza-yý Ýlâhî 150- Ýþaratü’l Ý’caz, s. 149. 151- Þualar, s. 255. 152- Ýþaratü’l Ý’caz, s. 140. 153- Mektubat, 9. Mektub, s. 38. 154- Lem’alar, 30. Lem’a, 3. Nükte’nin 2. Noktasý, s. 494; Þualar, s. 523. 155- Bkz: Mesnevi-i Nuriye, s. 45, 61. 156- Mesnevi-i Nuriye, s. 61. 157- Ýþaratü’l Ý’caz, s. 142. 29 KÖPRÜ - KIÞ / 2010 ÝBADET olduðunu düþünmeli ve vazife-i Ýlâhiye’ye karýþmamalýdýr.158 Kur’an’da dini yalnýzca Allah’a has kýlarak ibadet etmekle ilgili pek çok ayet bulunduðu gibi159 Hz. Peygamber (a.s.m.) de halis niyet bulunmadan yapýlan ibadetlerin içi boþ davranýþlardan ibaret olduðunu hatýrlatmýþtýr. Amellerin niyete göre olduðunu bildiren hadis de160 esasen ibadetlerin ifasýnda þekil þartý sayýlan kasýt ve bilincin deðil içtenlik ve ihlâs anlamýndaki niyetin önemini vurgular.161 Ýhlâs dupduru olmak, arýnmak, öze dönmek manalarýný ihtiva eder. Ýhlâs kiþinin imanýnda ve ibadetinde Allah’ýn emir ve rýzasý dýþýnda her þeye karþý kapýlarýný kapatmasý demektir. Sehl-i Tüsterî’ye “insanýn nefsine en çok aðýr gelen nedir?” diye sorduklarýnda, “ihlâstýr” cevabýný vermiþ ve akabinde ise sebebini þöyle açýklamýþtýr: “Çünkü ihlâsta nefsin payý yoktur”. Kur’an’da, insanýn en büyük düþmaný olan þeytanýn desiselerinden kurtulmasýnýn yegâne yolu olarak ihlâsa iþaret edilmiþtir. Þöyle ki: “Ýblis: ‘Öyle ise, senin izzetine yemin ederim ki ben de onlarýn hepsini þaþýrtacaðým. Ancak Senin ihlâsa erdirdiðin kullar bundan müstesnadýr.’ dedi.”162 Cüneyd-i Baðdadi’nin harikulade ihlâs tarifinde bu hakikate bir iþaret vardýr: “Ýhlâs, Allah ile kul arasýnda bir sýrdýr; onu melek bilemez ki yazsýn, þeytan bilemez ki bozsun, nefis ve heva bilemez ki saptýrsýn.” Baðdadi’nin de belirttiði üzere ihlâs þeytanýn desiselerinden tasaffi etmiþ en güvenli hakikat yoludur. Ýhlâs, en sâfî bir ubudiyettir.163 Gizli þirklerden kurtuluþtur. Tevhidin anlatýldýðý sureye ihlâs ismi verilmesinin hikmeti de bu olsa gerektir. Tevhid noktasýnda terakki edildikçe ihlâsta da kemale ulaþýlýr. Kur’an’da ihlâs kelimesi “muhlisine lehü’d din” þeklinde on defa tekrar edilmiþtir.164 Bu tekrardan da anlaþýlmaktadýr ki, insanýn manevi terakkisi þirkin her türlüsünden arýnmýþ bir tevhid inancý ve ibadet bilinci ile gerçekleþmektedir. Ma’bud-u Bil hak kýn en hâ lis ab di Re sul-i Ek rem’dir (a.s.m.)165 O’nun (a.s.m) âleminde ihlâsýn ne derece önemli olduðu þu hadislerinden anlaþýlmaktadýr: “Dini hayatýnda ihlâslý ol, az amel yeter”166; “Her zaman amellerinizde ihlâsý gözetin, 30 KÖPRÜ - KIÞ / 2010 158- Lem’alar, 17. Lem’a, 13. Nota, 3. Mesele, s. 184; Mesnevi-i Nuriye, s. 145. 159- A’raf 7/29; Zümer 39/2, 11,14; Beyyine 98/5. 160- Buhari, “Ýman”, 41; Müslim, “Ýmaret”, 155. 161- Ferhat Koca, “Ýbadet Maddesi”, Türkiye Diyanet Vakfý Ýslam Ansiklopedisi, C. 19, Diyanet Yayýnlarý, Ýstanbul 1999, s. 245. 162- Sad 38/82-83. 163- Lem’alar, 21. Lem’a, s. 221. 164- A’raf 7/29; Yunus 10/22; Ankebut 29/65; Lokman 31/32; Zümer 39/2, 11, 14; Mü’min 40/14, 65; Beyyine 98/5. 165- Mektubat, s. 192. 166- Münavi, Feyzü’l Kadir, I, 216. ÝBADET: ÝLAHÝ SEVGÝNÝN ZÝRVESÝ zira Allah, sadece amelin hâlis olanýný kabul eder“167; “Ýnsanlar helâk oldu -âlimler müstesna. Âlimler de helâk oldu -ilmiyle amel edenler müstesna. Amel edenler de helâk oldu -ihlâs sahipleri müstesna. Ýhlâs sahiplerine gelince, onlar da pek büyük bir tehlike ile karþý karþýyadýrlar.”168 Ýbadetin Faydalarý Kur’an’ýn terbiyesi ile felsefenin terbiyesi arasýndaki en derin farklardan biri de “menfaat” anlayýþlarýdýr. Felsefe talebesi her menfaatli þeyi kendine rab kabul eden ve menfaati için en deðersiz þeylere ibadet eden bir “firavun-u zelil”dir. Aþaðý bir menfaati için þeytan gibi þahýslarýn ayaðýný öpmek derecesinde bir zilleti kabullenir. Kur’an terbiyesiyle yetiþmiþ ihlâs sahibi zat ise bir “abd”dir. En büyük varlýklarý bile kendinden üstün görmez ve onlara ibadet etmeye tenezzül etmez. Menfaat noktasýnda ise en büyük mükâfat olan Cenneti bile ibadetinin gayesi olarak görmeyen bir “abd-i aziz”dir.169 Kur’an talebesinin herhangi bir dünyevi ve uhrevi menfaat beklentisi olmasa bile, ibadetlerinin hem dünyevi hem de uhrevi sayýsýz faydalarý vardýr. Ýbadet hem dünya hem de ahiret mutluluðunun vesilesidir. Ayný zamanda dünyevi ve uhrevi iþleri sistematize etmenin yegane yoludur. Þahsi, içtimai ve insani kemalatýn vesilesidir. En önemlisi insan ile Allah arasýnda pek yüksek bir iletiþim vasýtasý ve þerefli bir muhatabiyettir…170 Ýnsanýn tekâmülünde ibadetin büyük bir ehemmiyeti vardýr. Ýnsanýn mahiyetindeki her bir cihazýn kemalatýnda ibadetin katkýsý vardýr. Þöyle ki: Ýbadet; 1- Yüksek ruhu inbisat ettirir, 2- Ýstidatlarý inkiþaf ettirir, 3- Meyilleri temyiz ve tenzih ettirir, 4- Emelleri tahakkuk ettirir, 5- Fikirleri tevsi ve tanzim eder, 6Kuvve-i þeheviye ve gadabiyeyi had altýna alýr, 7- Zahiri ve batýni uzuvlarý ve duygularý parlatýr, 8- Mukadder kemalata yetiþtirir, 9- Ma’bud ile en yüksek ve en latif bir nisbeti temin eder.171 Ýbadetlerin birleþtirici rolü en etkili sosyolojik güç olarak kabul edilmektedir.172 Dinin, insanýn iç dünyasý ile tabii ve toplumsal çevre arasýnda denge ve uyum kurmasýna yardýmcý olmasýnda ve insana kiþilik yapýsýndaki güçleri bütünleþtirme imkâný vermesinde ibadetin büyük payý vardýr.173 167- Münavi, Feyzü’l Kadir, I, 217. 168- Keþfü’l-Hafa, 2:312. 169- Sözler, 12. Söz, s.122; Mesnevi-i Nuriye, s. 131. 170- Bkz: Ýþaratü’l Ý’caz, s. 140. 171- Ýþaratü’l Ý’caz, s. 142. 172- Hayati Hökelekli, “Ýbadet Maddesi”, Türkiye Diyanet Vakfý Ýslam Ansiklopedisi, C. 19, Diyanet Yayýnlarý, Ýstanbul 1999, s. 251; Wach, s. 39-42. 173 Süleyman Uludað, “Ýbadet Maddesi”, Türkiye Diyanet Vakfý Ýslam Ansiklopedisi, C. 19, Diyanet Yayýnlarý, Ýstanbul 1999, s. 249; Argyle-Hallahmi, s. 201-203. 31 KÖPRÜ - KIÞ / 2010 ÝBADET Johnson’a göre ibadet tedavi edici bir tecrübedir. Çünkü ibadet eriþilebilir en yüksek gerçekliði arar. Ciddiyet ve samimiyetle ibadet eden kiþi kendisine ve yaratýcýsýna karþý dürüst olmaya gayret gösterir ve daha deðerli olmak için çaba sarf eder.174 Sonuç Baþta insan olmak üzere tüm kâinatýn ilahý ve ma’budu ezeli ve ebedi olandýr. Zatýyla zaman ve mekândan münezzeh olmakla birlikte, isimlerinin ve fiillerinin tecellileriyle tüm zaman ve mekânda tasarruf edendir. Eþi ve benzeri bulunmayan, varlýklara muhtaç olmayan; fakat her þeyin kendisine her an muhtaç olduðu Ma’bud-u Bilhak’týr. Arþtan ferþe, yýldýzlardan zerrelere, meleklerden çiçeklere kadar her þey Ma’bud-u Ezeli olan Allah’a tesbih, hamd, secde ve ibadet eder. Varlýklarýn ibadetleri fýtratlarýna, yeteneklerine ve mazhar olduklarý Esma-i Hüsna’ya göre çeþit çeþittir. Kâinatýn ibadetini ancak Allah’a itikat eden ve hakkýyla ibadet eden biri görebilir. Ýmtihan dünyasýnýn sýkýntýlarý, musibetleri, aðýrlýklarý insana Ma’bud’unu arattýrýr. Akýl kendini meþgul etse de vicdan ve vicdan’daki iki “nokta” Ma’bud’unu aramaktan vazgeçmez. “Nokta-i istinad” ve “nokta-i istimdad” denilen iki vicdanî pencereden insan daima Ma’bud’una bakar. Ýnsanýn hakiki Ma’budu ise, ebedi Cenneti ve saadet diyarýný yaratan ve imaný onlara anahtar yapandýr. Ýnsan yeryüzünü, gökyüzünü ve içindekileri yaratan ve kendine secde ettiren Ma’bud’unu ararken kesret içinde fikri daðýlýr ve kalbi boðulur. Ma’bud-u Bilhakka hakkýyla ibadet edilmesi ve kesreti hiç hatýra getirmeyecek þekilde ubudiyet ahvalinin sergilenmesi için varlýklarýn üzerine “ehadiyet sikkesi” basýlmýþtýr. Nefsin hevasý ve enesi serbest olmak ister, sýnýrlanmak istemez. Bu duygular terbiye edilmezse þiddetlenir ve Ma’bud’a karþý düþmancasýna bir isyana dönüþür. Bu isyan öyle bir seviyeye gelir ki, sebeplere, maddeye ve tabiata ezeliyet isnad edilerek sahte ilahlar, ma’budlar türetme haddine ulaþýr. Kendini beðenen, öven, yücelten, kusurunu kabul etmeyen ve daima nefsini temize çýkaran biri nefsinin esareti altýndadýr. Ýnsaný dünyevileþtiren, ilahi huzurdan uzaklaþtýran, günahlarý serbestçe iþlemesine yol açan hürriyet hürriyet deðildir. Bu manadaki serbestlik “hayvanlýktýr, þeytanýn istibdadýdýr, nefs-i emmareye esir olmaktýr.” 32 KÖPRÜ - KIÞ / 2010 174- Süleyman Uludað, “Ýbadet Maddesi”, Türkiye Diyanet Vakfý Ýslam Ansiklopedisi, C. 19, Diyanet Yayýnlarý, Ýstanbul 1999, s. 249; Psychology of Religion, s. 249. ÝBADET: ÝLAHÝ SEVGÝNÝN ZÝRVESÝ Ýbadet Kur’an dört temel hakikatinden biridir. En geniþ manasýyla Allah’ýn emirlerini yapmak ve nehiylerinden sakýnmak þeklinde tarif edilebilir. Abd ile Ma’bud arasýnda en yüksek ve en latif baðdýr. Ýbadetin fýtri, ihtiyari, müspet, menfi, tefekküri gibi kýsýmlarý vardýr. Ýbadet, Allah’ýn razý olduðu iþleri yapma iken, ubudiyet kulun Allah’ýn yaptýklarýndan memnun olmasýdýr. Ýbadette belirli davranýþ þekilleri öne çýkarken ubudiyette ahlaki ve manevi öz öne çýkar. Ubudiyetin en yüksek mertebesi “ubudiyet-i Muhammediye”dir (a.s.m.). Hz. Muhammed’in (a.s.m.) ubudiyetinin ünvaný “mahbubiyet”tir. O (a.s.m.) her þeyde olduðu gibi ibadet ve ubudiyet noktasýnda da en mükemmel mertebededir. Ýbadetinde hem ilk olup hem de en mükemmelini yapmasýyla eþsizdir. Olaðanüstü hayatýnýn en sýkýntýlý anlarýnda bile ibadetin ve ubudiyetin en ince esrarýna riayet etmiþtir. Ma’bud-u Bilhak insaný külli ubudiyet yapabilme yeteneðinde yaratmýþtýr. Ýnsanýn vazifesi kendisine ihsan edilen “külli nimetler”e “külli niyet” ve “hadsiz itikad” ile mukabele etmektir. Külli ubudiyetin kemal mertebesi ise Resul-i Ekrem’in (a.s.m.) Mi’rac-ý Ekber’idir. Resul-i Ekrem’in (a.s.m.) Mi’rac-ý Ekber’inin hakikati her mü’minin namazýnda derc edilmiþtir. Bu sebeple namaz “mi’rac-ý asgar”dýr. Emri altýndaki askerlerin hizmetlerini kendi adýna komutanýna takdim eden subay misali; insan da namazýnda yer yüzünün halifesi rütbesiyle kendi âlemindeki bütün varlýklarýn dualarýný, ibadetlerini ve ubudiyetlerini Ma’bud-u Zülcelal’e takdim etmektedir. Kýsa bir ömürde sonsuz hayatý kazanmak, sýnýrsýz sevap kazanmak, her bir ömür dakikasýný bir ömür kadar faydalý kýlmak, sýradan davranýþlarý bile ibadete çevirmek ve her an Allah’ýn huzurunda olma þuuruyla yaþamak isteyen biri Sünnet-i Seniyyeyi yaþamalýdýr. Sünnet-i Seniyye’nin en ehemmiyetlileri ise þeair olanlarýdýr. Þeairin nafile olaný bile þahsi farzlardan daha ehemmiyetlidir. Çünkü þeair topluma ait bir ubudiyettir ve Ýslamiyet’in simgesidir. Ýbadetin ve ubudiyetin esasý, ruhu duadýr. Dua halis bir imanýn neticesidir. Dua, tevhid ve ibadetin esrarýna numunedir. Dua yalnýz insanýn eli yetiþmediði bir kýsým arzularýný ve ihtiyaçlarýný, kalben ve lisanen Allah’tan istemesiyle sýnýrlý bir hakikat deðildir. Belki kâinattan Ma’bud-u Ezeli’ye doðru istidad, ihtiyac-ý fýtri ve ýztýrar gibi farklý lisanlarla sayýsýz dualar yükselmektedir. Cenab-ý Hakkýn tanýttýrmasýna karþý imanla tanýmaya çalýþmak ve sevdirmesine karþý da ibadet ve ubudiyetle sevmeye 33 KÖPRÜ - KIÞ / 2010 ÝBADET çalýþmak gerekmektedir. Ýbadetlerine dikkat etmeyen veya ihmal eden birinin Allah’a muhabbeti meselesinde ciddi bir samimiyet sorunu vardýr. Ýbadetlerde niyet ve ihlâs çok önemlidir. Niyet az ibadeti çok yapar. Ýhlâs ise bu ibadetin bütününün, eksiksiz Allah’a takdimini temin eder. Niyet ve ihlâs ile az bir ömürde ebedi bir hayat hak edilir. Niyet öyle bir “maya” ve “iksir”dir ki, sýradan iþleri ve hareketleri bile ibadete çevirir. Niyet bir ruhtur, ölü hâletleri canlandýrýr, canlý ibadetlere çevirir. Niyet bir ruhtur. O ruhun da ruhu ihlâstýr. Ýhlâs ise, en sâfî bir ubudiyettir. Gizli þirklerden kurtuluþtur. Ýhlâs dupduru olmak, arýnmak, öze dönmek manalarýný ihtiva eder. Ýhlâs kiþinin imanýnda ve ibadetinde Allah’ýn emir ve rýzasý dýþýnda her þeye karþý kapýlarýný kapatmasý demektir. Kur’an terbiyesiyle ihlâsý kazanan biri en büyük varlýklarý bile kendinden üstün görmez ve onlara ibadet etmeye tenezzül etmez. Menfaat noktasýnda ise en büyük mükâfat olan Cenneti bile ibadetinin gayesi olarak görmeyen izzetli bir kuldur. r Öz Bu makalede öncelikle kâinatýn tesbih ve ibadetinin mahiyeti ve onun içinde insanýn ibadetinin ehemmiyeti incelenecektir. Daha sonra insanýn ibadetinin çeþitleri olan dua, namaz, tefekküri ve menfi ibadet hakikatleri üzerinde durulacaktýr. Ardýndan insanlar arasýnda en mükemmel fert olan Peygamber Efendimizin (a.s.m) Mi’racýna ve sünnet-i seniyyesine, ibadet ve külli ubudiyet perspektifinden bakýlmaya çalýþýlacaktýr. Meselenin nihayetinde ibadetin ve ubudiyetin ruhu olan niyet ve ihlâs hakikatlerine temas edilecektir. Anahtar Kelimeler: Ma’bud, abd, ibadet, ubudiyet-i külliye, Mi’rac, namaz, ibadet-i tefekküriye, menfi ibadet, dua, nefs-i emmare, sünnet-i seniyye, þeair, ihlâs, niyet. r 34 KÖPRÜ - KIÞ / 2010 Abstract In this article, firstly essence of universe’s tesbih and worship and importance of human’s worship will be examined. Then, facts of prayer, the prescribed prayers, meditative and privative worship as human worship types will be emphasized. And then, our Prophet’s, the most perfect person amongst all human beings, ascension and tradition will be attempted to be considered from the perspective of worship ÝBADET: ÝLAHÝ SEVGÝNÝN ZÝRVESÝ and total adoration. And finally, facts of intention and pure worship, which are the spirit of worship and adoration, will be mentioned. Keywords: Ma’bud, slave, worship, total adoration, Mi’rac (ascension), the prescribed prayers, ibadet-i tefekküriye (meditative worship), menfi ibadet (privative worship), dua (prayer), nefs-i emmare (desire), Illustrious Practices of the Prophet (PBUH), observances of worship, ihlâs (pure worship), intention. 35 KÖPRÜ - KIÞ / 2010 ÝBADET 36 KÖPRÜ - KIÞ / 2010