ÝBADET: ÝLAHÝ SEVGÝNÝN ZÝRVESÝ
Ýbadet: Ýlahi Sevginin Zirvesi
Mustafa Said ÝÞERÝ
Allah Ma’bud’dur. Yani kendisine ibadet edilen, perestiþe layýk olan, perestiþ edilen, kulluk yapýlan, itaat edilen, emirlerine boyun eðilen, sözü ve kelamý dinlenen Ma’bud-u Bilhak
Cenab-ý Hak’týr. Peygamber Efendimiz’den (a.s.m.) rivayet edilen1 Ma’bud ismi Kur’an’da fiil ve emir sigasý halinde gelmiþtir: “Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize ibadet edin”2 Cenab-ý Hak, bir diðer ayette, “Allah’a ibadet
edin. O’na hiçbir þeyi ortak koþmayýn”3 buyurmakta; diðer bir
ayette ise Peygamber Efendimizin (a.s.m.) inkârcýlara þöyle
seslenmesi istenmektedir: “Ben sizin taptýklarýnýza tapýcý da
deðilim! Benim ibadet ettiðime de siz ibadet edici deðilsiniz!”4-5
Kur’an’ýn birçok ayetinde göklerin ve yerin Allah’a boyun
eðdiði, tesbih ve secde ettiði bildirilmiþtir. Mesela, “O, gökte
de ilâh olandýr, yerde de ilâh olandýr.”6, “Görmedin mi ki þüphesiz, göklerde ve yerde olanlar, güneþ, ay, yýldýzlar, aðaçlar,
hayvanlar ve insanlarýn birçoðu Allah’a secde etmektedir.”7 Ve
“(Allah) göklerin, yerin ve bu ikisi arasýndakilerin Rabbidir. Þu
1- Mecmuatü’l-Ahzab, 2:55.
2- Bakara 2/21.
3- Nisa 4/36.
4- Kâfirun 109/2-6.
5- Süleyman Kösmene, Risale-i Nur’da Esma-i Hüsna, Yeni Asya Neþriyat, Ýstanbul 2004, s. 231.
6- Zuhruf 43/84.
7- Hac 22/18.
9
KÖPRÜ - KIÞ / 2010
ÝBADET
hâlde, O’na ibadet et ve O’na ibadet etmede sabýrlý ol. Hiç,
O’nun adýný taþýyan bir baþkasýný biliyor musun?”8 ayetleri ibadetin kime olmasý gerektiðini iþaret eder. “Göklerde ve yerde kim varsa, ister istemez kendileri de gölgeleri de sabah akþam Allah’a boyun eðer”9 ayeti ise kâinatýn ibadetinin sürekliliðini ifade etmektedir. “Baksana göklerde olan, yerde olan
herkes, kanatlarýný çarparak uçan dizi dizi kuþlar, hep Allah’ý
tesbih ederler. Onlardan her biri kendi duasýný ve tesbihini pekiyi bellemiþtir”10 ayeti ise mahlûkatýn ibadetlerinin kemalatýna dikkat çekmektedir. “Göklerdeki ve yerdeki her þey Allah’ý
tespih etmektedir”11 ve “Yedi gök, yer ve bunlarýn içinde bulunanlar Allah’ý tespih ederler. Her þey O’nu hamd ile tespih eder. Ancak, siz onlarýn tespihlerini anlamazsýnýz“12 ayetleri de
kâinatýn tesbihinin farkýnda olmaya teþvik eden ayetlerdir.
Risale-i Nur Külliyatý’nda kâinatýn ve özellikle de insanýn ibadeti meselesi ehemmiyetli bir yer iþgal etmiþtir. Bu geniþ muhteva Esma-i Hüsna noktasýnda da zengin bir kullanýmý beraberinde getirmiþtir. Nur Külliyatý’nda Ma’bud13 isminin gökkuþaðý
Ma’bud-u Bâkî14, Ma’bud-u Bilhak15, Ma’bud-u Cemîl-i Zülcelâl16, Ma’bud-u Ezelî17, Ma’bud-u Hakiki18, Ma’bud-u Mahmud19,
Ma’bud-u Mukaddes20, Ma’bud-u Mutlak21, Ma’bud-u Lemyezel22, Ma’bud-u Zülcelâl23 tonlarýný netice vermiþtir.
Bu makalede öncelikle kâinatýn tesbih ve ibadetinin mahiyeti ve onun içinde insanýn ibadetinin ehemmiyeti incelenecektir. Daha sonra insanýn ibadetinin çeþitleri olan dua, namaz,
tefekküri ve menfi ibadet hakikatleri üzerinde durulacaktýr.
Ardýndan insanlar arasýnda en mükemmel fert olan Peygamber Efendimizin (a.s.m) Mi’racýna ve sünnet-i seniyyesine, ibadet ve külli ubudiyet perspektifinden bakýlmaya çalýþýlacaktýr.
10
KÖPRÜ - KIÞ / 2010
8- Meryem 19/65.
9- Ra’d 13/15.
10- Nur 24/41.
11- Hadid 57/1; Haþr 59/1; Saff 61/1; Cuma 62/1; Teðabün 64/1.
12- Ýsra 17/44.
13- Sözler, s. 440, 318, 198, 196, 49, 18, 289; Mektubat, s. 384, 286, 255, 223, 218;
Lem’alar, s. 13, 134, 268, 360; Þualar, s. 14, 25, 77, 54, 87; Ýþaratü’l Ý’caz, s. 150,
158, 187; Tarihçe-i Hayat, s. 345.
14- Sözler, s. 244; Þualar, s. 79.
15- Sözler, 83; Lem’alar, s. 382, 420; Mektubat, s. 384, 230, 192; Þualar, s. 214.
16- Bediüzzaman Said Nursi, Sözler, Yeni Asya Neþriyat, Ýstanbul 2001, s. 182.
17- Bediüzzaman Said Nursi, Lem’alar, Yeni Asya Neþriyat, Ýstanbul 2001, s. 188;
Bediüzzaman Said Nursi, Barla Lahikasý, Yeni Asya Neþriyat, Ýstanbul 2001, s. 152.
18- Sözler, s. 439; Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, Yeni Asya Neþriyat, Ýstanbul
2001, s. 227, 443.
19- Bediüzzaman Said Nursi, Þualar, Yeni Asya Neþriyat, Ýstanbul 2001, s. 526.
20- Þualar, s. 531.
21- Sözler, s. 603; Lem’alar, s. 191; Mesnevi-i Nuriye, s. 193.
22- Sözler, s. 620, 49; Mektubat, s. 223, 221.
23- Sözler, s. 325; Þualar, s. 530, 558; Emirdað Lahikasý, s. 349.
ÝBADET: ÝLAHÝ SEVGÝNÝN ZÝRVESÝ
Meselenin nihayetinde ibadetin ve ubudiyetin ruhu olan niyet
ve ihlâs hakikatlerine temas edilecektir.
Kâinat “Mescid-i Ekber”, Ýnsan “Abd-i Sâcid”dir
Her insan kâinatý kendi aynasýnda görür. Kâinata bakýþýný ise
“itikad-ý kalbî”si derinlemesine etkiler.24 Küfür kâinatý yokluk
ve abesiyet karanlýklarýna gark ederken; iman ise kâinatýn
mülk cihetini þeffaflaþtýrýr ve melekûtunun derinliklerinde tulu eden Esma-i Hüsna’nýn seyrini saðlar. Bu sýr gereði kâinatýn
hakiki mahiyeti olan ibadetini ancak Allah’a itikat eden ve
hakkýyla O’na ibadet eden biri görebilir. Kâinatýn ve içindeki
varlýklarýn ibadetini fark edebilmek için ise kâinata mescid ve
mevcudata sâcid nazarýyla bakmak gerekir.
Vahþi bir adam, Cuma namazý vaktinde, Sultanahmet camii
gibi büyük bir camiye girer. Amir-memur, zengin-fakir, gençyaþlý farký olmaksýzýn herkesin tek sesle kalkýp, eðilip, oturduklarýný görür. Ýçinde bulunduðu mekâný cami ve duyduðu
sesi ise ilahi emrin yansýmasý olarak bilmediði takdirde, görünmez iplerin bu topluluðu hareket ettirdiðini hayal eder. Bu
olay kâinata bakýþ tarzýnýn da bir temsili olabilmektedir. Kâinatta zerrelerden gökadalara kadar her þeyin intizamlý mükemmel hareketleri vardýr. Bu hareketlerin ve faaliyetlerin
gerçek mahiyetini anlayabilmek için kâinata “Ma’bud-u Ezeli’nin muntazam bir mescidi” nazarýyla bakmak gerekmektedir.25 Kâinat “Öyle muhteþem ve içi hadsiz âyâtla ve manidar
nakýþlarla tezyin edilmiþ ve mescid-i Rahmanîdir ki, her bir
köþesinde bir taife, bir nevi ibadet-i fýtriye ile iþtigal eder.”26
Kâinatýn büyük bir mescid olmasý hakikati Kur’an’ýn ayetlerinde de belagatli bir ifadeyle ihsas edilmiþtir: “Göklerde ve
yerde kimler varsa O’na aittir. O’nun huzurunda bulunanlar,
O’na i ba det hu su sun da ki bir len mez ler ve yo rul maz lar.” 27
“Göklerde ve yerde bulunan hiçbir kimse yoktur ki (kýyamet
günü) Rahman’ýn huzuruna kul olarak çýkmasýn.”28
Allah’ýn yüceliði karþýsýnda sadece insanoðlu deðil kâinatta
bulunan her þey lisan-ý hâl ile O’na ibadet eder. Kur’an’da,
yerde ve gökte ne varsa hepsinin Allah’ý hamd ile tesbih ettiði
belirtilmektedir.29 Yýldýzlar, daðlar, aðaçlar, hayvanlar,30 gökte
dizi halinde uçan kuþlar31 ve diðer varlýklar Allah’ýn istediði
24- Lem’alar, 23. Lem’a, Hatime, s. 251.
25- Lem’alar, s. 188.
26- Þualar, s. 214.
27- Enbiya 21/19.
28- Meryem 19/93.
29- Ýsra 17/44
30- Hac 22/18.
31- Nur 24/41.
11
KÖPRÜ - KIÞ / 2010
ÝBADET
þekilde O’na ibadet eder ki buna “kâinatýn ibadeti” denir.32
Nur’un eþsiz ifadesiyle kâinatýn ibadeti “âyât-ý Kur’aniyenin iþaratýyla, bütün mevcudattan daimi bir surette dergâh-ý Ýlahiyeye giden bir ubudiyettir, bir tesbihtir, bir secdedir, bir duadýr
ve bir hamd ü senadýr ki, daimi o dergâha gidiyor.”33
Mevcudata dikkatle bakýldýðýnda canlý-cansýz her þeyin mükemmel bir sistemin içinde kendilerine yüklenen görevleri ifa
ettikleri görülmektedir. “Þuurkârâne”, “intizamperverâne” ve
“ubudiyetkârane” bir þekilde hassasiyetle her þeyin görevine
koþmasý, durmak bilmeden þevkle hareket etmesi, mevcudatý
ibadete sevk eden bir Ma’bud-u Bilhakk’ýn varlýðýný ve birliðini göstermektedir.34 Kâinatýn þahit olunan mülk boyutundaki
bu esaslý hakikat, melekût boyutunun sakinleri olan sayýsýz
meleklerin ve ruhanilerin ubudiyetleriyle –muhteþem bir hâl
kazanarak– kemale ermektedir. Melekler ve ruhanilerle görüþen peygamberler ve veliler sayýsýnca bu hakikatin sadýk þahitleri vardýr.35
Gaybi-þuhudi, cismani-manevi âlemlerden meydana gelen
kâinattaki “ibadat-ý umumiye” çok açýk bir þekilde Ma’bud-u
Mutlak’ý gösterir.36 Arþtan ferþe, yýldýzlardan zerrelere, meleklerden çiçeklere kadar her þey Ma’bud olan Allah’a tesbih,
hamd, secde ve ibadet etmektedir. Fakat ibadetleri fýtratlarýna,
yeteneklerine ve mazhar olduklarý Esma-i Hüsna’ya göre çeþit
çeþittir. Ma’bud-u Ezeli kâinat mescidinde –en genel manada–
dört tür “âbid” yaratmýþtýr: Melekler, hayvanlar, bitkiler ve
cansýzlar, insanlar.37 Bitkiler ve cansýzlar lisan-ý hâlle yaptýklarý
ibadetlerinin bilincinde olmayan varlýklardýr. Ýbadetlerini hayat vazifesi olarak yapan hayvanlar ise bunun karþýlýðý olarak
cüz’i bir ücret alýrlar. Fakat ibadetlerinin külli gayelerini bilmekten acizdirler. Melekler külli ibadet edebilen þuurlu varlýklardýr. Fakat ibadetlerinin mahiyetinde mücahede ile terakki
etme imkâný olmadýðý için makamlarý, rütbeleri sabittir. Ýnsan
ise üç “âbid”in de ibadetlerini yapabilecek, anlayabilecek ve
temsil edebilecek yetenektedir. Ýnsan cismani bedeniyle bitkidir; iþtihalý nefsiyle hayvandýr; külli marifeti ve ibadetiyle de
melektir. Ýnsan kendi mahiyetindeki bu her bir varlýk mertebesinin hakkýný vermekle ve ubudiyet þuuruyla yaþamakla yaradýlýþýnýn kemaline erebilir.
12
KÖPRÜ - KIÞ / 2010
32- Ferhat Koca, “Ýbadet Maddesi”, Türkiye Diyanet Vakfý Ýslam Ansiklopedisi, C. 19,
Diyanet Yayýnlarý, Ýstanbul 1999, s. 242.
33- Mektubat, 20. Mektup, 5. Kelime, s. 230.
34- Mektubat, s. 384.
35- Sözler, s. 603.
36- Sözler, s. 603.
37- Sözler, 24. Söz, 4. Dal, s. 317.
ÝBADET: ÝLAHÝ SEVGÝNÝN ZÝRVESÝ
Kâinat “mescid-i kebir”inin en ehemmiyetli “abd-i sâcid”i insandýr. Kâinat Allah’ýn büyüklüðünü haykýran ayetlerle, delillerle nakýþ nakýþ iþlenmiþtir. Bu birbirinden farklý sayýsýz ayetleri okuyup anlayabilmesi ve hayret secdeleriyle mukabele edebilmesi için insan, baþta akýl olmak üzere ubudiyetin her türlü cihazlarýyla donatýlmýþtýr.38 Kendisinden baþka hiç kimseye ibadet edilmeyen Ma’bud-u Mutlak’ýn mescid-i kebir mahiyetindeki
böyle ihtiþamlý kâinatýna, insan gibi bir abd-i sâcid lazýmdýr.
Ma’budiyet Hakikati
Risale-i Nur Külliyatý’nda ma’budiyet hakikatine dair en dikkat çekici cümlelerden biri þudur: “Mahlûkat ma’budiyetten
uzaklýk noktasýnda müsâvi olduklarý gibi, mahlûkiyet nisbetinde de birdirler.”39 Bu ifadeden anlaþýldýðý üzere ma’budiyet
mahlukiyetten uzaklýktýr. Baþka bir ifadeyle yaratýlmýþ olmaya
dair her türlü noksan sýfatlardan münezzeh olmaktýr.
Nur Külliyatýnda ma’budiyete ulûhiyet hakikatine yakýn bir mana
verilmiþtir. Mesela Ayetü’l Kübra’nýn Ýkinci Bab’ýnda “berahin-i
tevhidiye”nin birincisi olarak ulûhiyet hakikati anlatýlýrken “ulûhiyete, yani ma’budiyete karþý þükür ve ibadetle mukabele edenler…”40 vurgusu Bediüzzaman’ýn ma’budiyete uluhiyet manasýný
yüklediðinin bir iþaretidir. Yine tevhidin –ism-i azam noktasýnda–
ispatýnýn yapýldýðý bir baþka risalede “Lâ ilahe illallah’ta bir tevhid-i
uluhiyet ve ma’budiyet vardýr”41 cümlesinin kurulmasý manidardýr.
Tespitimize dair bir baþka delil ise Ýhlâs Suresi’nin tefsir edildiði bir
bölümdeki “Allahu Ehad’dir ki, tevhid-i ulûhiyete tasrihtir. Hakikat, hak lisâný der ki: La Ma’bude illa hu”42 cümlesidir.
Kur’an’ýn “Allah’a ibâdet edin. Sizin O’ndan baþka ilâhýnýz
yok”43 ayetinden ibadet edilenin, yani ma’budun, ilah olmasý
gerektiði anlaþýlmaktadýr.
Nur tefsirinde ma’budiyet, yani ulûhiyet hakikatinin külli delilleri dört maddede özetlenmiþtir: 1- Nev-i beþerin her taifesi
birer nevi ibadetle fýtrî gibi meþgul olmasý, 2- Zihayatýn, belki
cemadâtýn dahi fýtrî hizmetleri birer nevi ibadet hükmünde bulunmasý, 3- Kâinatta maddi ve manevi bütün nimetlerin ve ihsanlarýn her biri, bir ma’budiyet tarafýndan, hamd ve ibadeti
yaptýran perestiþe ve þükre birer vesile olmalarý, 4- Vahiy ve ilhamlar gibi bütün tereþþuhat-ý gaybiye ve tezahürat-ý maneviyenin bir tek ilâhýn ma’budiyetini ilan etmeleridir.44
38- Mektubat, s. 227.
39- Lem’alar, s. 118.
40- Þualar, 7. Þua, 2. Bab, s. 138.
41- Mektubat, 20. Mektub, 2. Makam, 1. Kelime, s. 224.
42- Sözler, s. 637.
43- A’raf 7/59.
44- Þualar, s. 138.
13
KÖPRÜ - KIÞ / 2010
ÝBADET
Bediüzzaman’a göre zevâlden kendini kurtaramayan45, veled
ve vâlidi ve küfvü bulunan46, ve rýzýk ve it’âm kabiliyeti olan47
ilâh ve ma’bud olamaz. “Allah’ý býrakýp da, kendilerine göklerden ve yerden hiçbir rýzýk saðlayamayan ve buna gücü de yetmeyen þeylere tapýyorlar”48 ayetinden, ancak rýzký veren zatýn
ma’budiyete layýk olduðu manasý da anlaþýlmaktadýr. Öyleyse
baþta insan olmak üzere tüm kâinatýn ilahý ve ma’budu, ezeli
ve ebedi olandýr. Zatýyla zaman ve mekândan münezzeh olup,
isimlerinin ve fiillerinin tecellileriyle tüm zaman ve mekânda
tasarruf edendir. Eþi ve benzeri bulunmayýp, varlýklara muhtaç
olmayan; fakat her þeyin kendisine her an muhtaç olduðu
Ma’bud-u Bilhak’týr.
Ýnsanýn Ma’bud Arayýþý…
Ýmtihan dünyasýnýn sýkýntýlarý, musibetleri, aðýrlýklarý insana
Ma’bud’unu arattýrýr. “Kalpler ancak Allah’ýn zikriyle mutmain
olur”49 ayeti bu ebedi arayýþa mütercimdir. Akýl kendini meþgul
etse de vicdan ve vicdan’daki iki “nokta” daima Ma’bud’unu arar.50 “Nokta-i istinad” ve “nokta-i istimdad” denilen bu iki vicdanî pencereden insan daima Ma’bud’una bakar. Çünkü insanýn
sonsuz ihtiyaçlarý ve sayýsýz düþmanlarý vardýr. Bir çiçeði istediði gibi ebedi Cenneti de arzu eder. Bir mikroptan endiþe ettiði
gibi ölümden de korkar. “Nokta-i istimdad” insanýn sonsuz ihtiyaçlarýný karþýlayabilen rahmet hazinesine açýlan bir kapýnýn anahtarýdýr. “Nokta-i istinad” ise sayýsýz düþmanlarýn kötülüklerinden kurtaracak mutlak kudretin teminatýdýr.51
Ýnsanýn en önemli ihtiyacý “iman nimeti”dir. Çünkü iman ebedi hayatýn, Cennetin anahtarýdýr. Cennete girmek ise, imansýz mümkün deðildir. Cennet ki, dünyanýn bin sene mesudane
hayatý onun bir saatine denk deðildir. Ýþte bu derece büyük bir
nimet –Bediüzzaman’ýn tabiriyle– Ma’budiyetin en büyük penceresidir.52 Bu hakikat gereði insanýn hakiki Ma’budu, ebedi
Cenneti ve saadet diyarýný yaratan ve imaný ona anahtar yapandan baþkasý deðildir.
Ýnsanýn Ma’budu, Rabbi, melcei, halâskârý, maksudu öyle bir
Zat olabilir ki, umum kâinat O’nun kabza-i tasarrufunda, zerrat
ve seyyârat dahi taht-ý emrindedir53; arz ve semâya hükmeder,
14
KÖPRÜ - KIÞ / 2010
45- Sözler, s. 196.
46- Sözler, s. 376.
47- Lem’alar, s. 268.
48- Nahl 16/73.
49- Ra’d 13/28.
50- Bediüzzaman Said Nursi, Mesnevi-i Nuriye, Yeni Asya Neþriyat, Ýstanbul 2001, s. 215.
51- Mektubat, 20. Mektub, 1. Makam, 1. Kelime, s. 218.
52- Þualar, 2. Þua, s. 26.
53- Lem’alar, s. 13.
ÝBADET: ÝLAHÝ SEVGÝNÝN ZÝRVESÝ
dünya ve ukbâ dizginlerine mâliktir54; her þeyin dizgini elinde,
her þeyin hazînesi yanýnda, her þeyin yanýnda nâzýr, her mekânda hazýr, mekândan münezzeh, aczden müberrâ, kusurdan mukaddes, nakstan muallâ bir Kadîr-i Zülcelâl, bir Rahîm-i Zülcemâl, bir Hakîm-i Zülkemâl olabilir. Çünkü, nihayetsiz hâcât-ý insaniyeyi ifâ edecek, ancak nihayetsiz bir kudret ve muhît bir ilim
sahibi olabilir. Öyle ise, Ma’budiyete lâyýk yalnýz O’dur.55
Ýnsan yeryüzü, gökyüzünü ve içindekileri yaratan ve kendine secde ettiren Ma’bud’u ararken kesret içinde fikri daðýlýyor
ve kalbi boðuluyor. Her ne kadar bir abd namazýnýn her rekâtýnda lafzen “ancak sana ibadet ederiz”56 dese de bunu “hakiki
hitab” makamýnda söyleyemiyor. Ma’bud-u Bilhak hakkýyla
kendisine ibadet edilmesi ve kesreti hiç hatýra getirmeyecek
þekilde ubudiyet ahvalinin sergilenmesi için varlýklarýn üzerine “ehadiyet sikkesi” basmýþtýr. Kur’an’daki “Göklerin ve yerin
ya ra tý lý þý i le dil le ri ni zin ve renk le ri ni zin fark lý lý ðý da yi ne
O’nun varlýk ve birliðinin delillerindendir”57 gibi ayetlerde
kesrette boðulmadan huzura ulaþtýran tefekkürî bakýþýn anahtarlarý vardýr.58
Nefs-i Emmareye veya Baþkasýna Köle Olmamak
Ýnsaný diðer varlýklardan farklý kýlan en özel yönlerinden biri
de hürriyetine azamî düþkün olmasýdýr. Belki de insanlýðýn
vahþet ve bedevilik devrinden, kölelik, esirlik, iþçilik devirlerinden geçerek hür teþebbüs devrine kadar geçen tarihi aþamalarý bir nevi hürriyet mücadelesidir.59 Gelinen noktada hürriyet baþkasýna zarar vermemek þartýyla insanýn her istediðini
yapmasý olarak genel kabul görmektedir. Oysa gerçek hürriyet
insanýn ne kendine ne de baþkasýna zarar vermemesidir. Ýnsaný dünyevileþtiren, ilahi huzurdan uzaklaþtýran, günahlarý serbestçe iþlemesine yol açan hürriyet, hürriyet deðildir. Bediüzzaman’ýn ifadesiyle bu manadaki serbestlik “hayvanlýktýr, þeytanýn istibdadýdýr, nefs-i emmareye esir olmaktýr.”60
Bediüzzaman, “insanlar hür oldular, ama yine abdullahtýrlar”61 ve “iman ne kadar mükemmel olursa, o derece hürriyet
parlar. Ýþte Asr-ý Saadet…”62 diyerek gerçek hürriyetin iman
ve ubudiyet dairesinde olduðunu vurgulamýþtýr. Ma’bud-u Ha54- Lem’alar, s. 139.
55- Sözler, s. 289.
56- Fatiha 1/5.
57- Rum 30/22.
58- Bkz: Sözler, s. 18.
59- Bkz: Sözler, s. 650; Mektubat, s. 353.
60- Münazarat, s. 55.
61- Hutbe-i Þamiye, s. 93.
62- Münazarat, s. 59.
15
KÖPRÜ - KIÞ / 2010
ÝBADET
kikiye hakiki abd olan biri “þehamet-i imaniye”si gereði kimseden korkmayacaðý, hürriyetinden taviz vermeyeceði gibi;
“þefkat-i imaniyesi” gereði de baþkasýný ezmeyecek, hukukuna
ve hürriyetine zarar vermeyecektir.
Ma’bud-u Hakiki’yi hakkýyla hamd ve tesbih etmek için insana bir kýsým duygular ve yetenekler verilmiþtir. Ma’bud’unu
kemalatýyla methetmek ve her türlü noksanlýklardan tenzih
etmek maksadýyla verilen bu yetenekleri insan kendisi için
kullanýrsa emanete ihanet etmiþ olacaktýr. Kendini beðenen,
öven, yücelten, kusurunu kabul etmeyen ve daima nefsini temize çýkaran biri nefsinin esiri olmuþtur. “Kendi nefsinin hevasýný kendisine ilâh edineni gördün mü?”63 ayetinin ikazýyla
karþý karþýyadýr.64
Nefsin hevasý ve enesi serbest olmak ister, sýnýrlanmak istemez. Bu duygular terbiye edilmezse þiddetlenir ve Ma’bud’a
karþý düþmancasýna bir isyana dönüþür. Diðer isyankârlarýn
desteðiyle nevin enaniyetine inkýlâp eder. Milliyetçilerin, milliyeti ma’bud kabul etmeleri ve dini duygularýn yerine milli
duygularý ikame etmelerinin sebebi bu olsa gerektir. Milli enaniyet güçlendikçe isyan büyür, geniþler ve tüm varlýklarýn
Ma’bud-u Ezeli ile baðýný koparmak derecesine gelir. Öyle ki,
sebeplere, maddeye ve tabiata ezeliyet isnad edilerek sahte ilahlar, ma’budlar türetilir.65
Ýnsan -fýtratý gereði- ihsanýn kölesidir. Ýhtiyaçlarýna ve arzularýna sýnýr konulmayan insan, kendisine ihsan edilenleri ya
varlýklardan bilir veya Allah’tan. Allah’tan bildiðinde ibadetini
ve kulluðunu yalnýz O’nun için yapar. Aksi halde ise kendi gibi
yaratýlmýþ olan varlýklara ibadet etmek derecesinde bir kutsiyet atfeder. Mesela, tarihte birçok putperest toplumda inek ve
öküze ma’budiyet derecesinde kutsiyet verilmiþtir. Çünkü insanlýk tarihinin büyük bir zaman dilimini tarým toplumu süreci
meydana getirir. Tarýmýn yükü ise inek ve öküzün üzerindedir.
Ma’bud-u Ezeli ibadetin yalnýz kendisi için yapýlmasý gerektiðini ezeli kelamýnda birçok ayetinde zikretmiþtir. Bunlardan
bi ri de Hz. Mu sa’nýn (a.s.) i ne ði kes me kýs sa sý dýr. Nur’un
Kur’anî bakýþýyla, ineði kesme emriyle Ýsrailoðullarý’nýn seciyelerine ve istidatlarýna iþlemiþ olan “bakarperestlik mefkûresi” kesilip öldürülmüþtür.66 Bu kýssayý dinleyen herkesin bu olaydan ibret alýp kendi dünyasýna taþýyabileceði bir hissesi
vardýr. En genel manada bu hisse Allah’ýn haricinde hiçbir þe-
16
KÖPRÜ - KIÞ / 2010
63- Furkan 25/43.
64- Sözler, s. 439; Bkz: Sözler, s. 323, 581.
65- Bkz: Sözler, s. 440, 501; Mesnevi-i Nuriye, s. 96.
66- Sözler, s. 20. Söz, s. 224.
ÝBADET: ÝLAHÝ SEVGÝNÝN ZÝRVESÝ
ye perestiþ edilmemesi, kutsiyet atfedilen þeylerin faniliðinin
görülüp –Samed aynasý olan- kalplerde onlara yer verilmemesi
ve manen onlarla irtibatýn kesilmesidir. Günümüzde eski Mýsýrlýlar ve Ýsrailoðullarý gibi aþikâre ineðe kutsiyet atfedilmiyor; fakat akýllarý ve kalpleri meþgul edip Allah’ýn marifetine
ve muhabbetine perde olan baþka metalarýn varlýðý da inkâr edilemez bir gerçektir. Kur’an’ýn “Allah, size bir sýðýr kesmenizi
emrediyor”67 emrinde günümüzün sahte ma’budlarý olabilen
para, þöhret, makam, kadýn, ideoloji, bilim, teknoloji vs.’nin
hisseleri olsa gerektir.
Baþka varlýklara perestiþ etmek Ma’bud-u Mutlak olan Allah’ýn haysiyetine, hikmetine ve rububiyetine aykýrýdýr. Özellikle de kâinatýn meyvesi olan insanýn ibadet ve ubudiyetinin sebeplere, tabiata ve taðutlara daðýtýlmasýna Allah’ýn razý olmasý
asla düþünülemez. Kâinatý ve insaný, kendini tanýtmak ve sevdirmek için yaratan Allah en mükemmel ve en yetenekli mahlûkunun marifetini, muhabbetini, minnettarlýðýný, teþekkürünü, ibadetini ve ubudiyetini baþka sebeplere vermez. Kendini
unutturmaz. Kâinatý yaratma sebebini ve hikmetini inkâr ettirmez. Cenneti, ebedi saadeti ve huzur-u kibriyasý için yarattýðý
eþref-i mahlûkatýný yokluða mahkûm etmez.68 “Bir zihayat, cüzî
bir þifasý veya bir rýzký veya bir hidayeti için Cenâb-ý Hak’tan
baþkasýna hakiki minnettar olmak ve baþkasýna perestiþkârâne
medih ve senâ etmek, rububiyetin azametine dokunur ve ulûhiyetin kibriyasýna iliþir ve ma’budiyet-i mutlakanýn haysiyetine dokundurur, celâlini müteessir eder.”69
Ýbadeti terk eden, öncelikle kendi yaratýlýþ gayesini ihmal ettiði için nefsine zulmeder. Ýkinci olarak kâinatýn ibadetini göremediði için onun kemalatýný tahkir eder. Üçüncüsü “Ben insanlarý ve cinleri ancak bana ibadet etsinler diye yarattým” ayetinde açýklanan “hikmet-i Ýlahi”yi inkârdýr. Dördüncüsü ise
Allah’ýn kendini sevdirmek istemesine ibadet ve ubudiyetle
mukabele etmediði için “meþiet-i Rabbaniye”yi istihfaftýr.70
Ýbadet ve Ubudiyet Hakikatleri
Kur’an’ýn temel hakikatlerinden biri ibadet meselesidir. Kâinatýn dört temel unsuru olmasý misali, Kur’an’ýn “makasýd-ý esasiye”si ve “anasýr-ý asliye”si de dörttür. Bu esaslar, tevhid/ispat-ý Sani, risalet/nübüvvet, haþir, adalet ile ibadettir.71
Baþka bir ifadeyle “Kur’an’ýn vazife-i asliyesi daire-i Rububiye67- Bakara 2/67.
68- Lem’alar, 23. Lem’a, 3. Muhal, s. 249.
69- Þualar, 2. Þua, s. 24.
70- Bkz: Lem’alar, 23. Lem’a, Hatime, s. 251.
71- Ýþaratü’l Ý’caz, s. 17, 172; Mesnevi-i Nuriye, s. 197.
17
KÖPRÜ - KIÞ / 2010
ÝBADET
tin kemalat ve þuunatýný ve daire-i ubudiyetin vezaif ve ahvalini talim etmektir”.72 Tevhid ve nübüvvet daire-i Rububiyetin,
haþir ve adalet ile ibadet de daire-i ubudiyetin meseleleridir.
Sözlükte “boyun eðme, alçak gönüllülük, itaat, kulluk, tapma,
tapýnma” anlamlarýna gelen ibadet dini bir terim olarak insanýn
Allah’a saygý, sevgi ve itaatini göstermek, O’nun hoþnutluðunu
kazanmak niyetiyle ortaya koyduðu belirli tutum ve gerçekleþtirdiði davranýþlarý ifade eder. Daha genel olarak, ayný mahiyetteki
düþünüþ, duyuþ ve sözleri de kapsar; ancak kelimenin dini içerikli belirli ve düzenli davranýþ biçimleri için kullanýmý daha yaygýndýr. Ýslami literatürde genellikle bu tür davranýþ biçimleri için
ibadet, insanýn hayatýný daima Allah’a karþý saygý ve itaat bilinci
içinde sürdürmesi þeklindeki kulluk duyarlýlýðý için de ubudiyet
ve ubudet terimlerine yer verilmiþtir. Bir tanýma göre ubudiyet
“kulun Allah’ýn yaptýklarýndan memnun olmasý”, ibadet ise
“O’nun razý olacaðý iþleri yapmasý”dýr.73 Buna göre ibadette belirli
davranýþ þekilleri öne çýkarken ubudiyette ahlaki ve manevi öz
aðýr basmaktadýr. Bununla birlikte böyle bir özden yoksun olan
davranýþlar ibadet sayýlmaz. Nitekim ibadetin bütün tanýmlarýnda “taat, hudu’, zül” kelimelerinin tekrar edildiði görülmektedir.
Mesela Fahreddin er-Razi ibadeti “saygýnýn en ileri derecesi” diye tanýmlarken74 Ýbn Kayyim el-Cevziyye, ibadet kavramýnýn
hem sevgi hem de itaat unsurlarýný içerdiðini, bu özelliklerinin ikisini birden taþýmayan davranýþlarýn ibadet sayýlamayacaðýný
belirtir.75 Genellikle tasavvufi kaynaklarda yukarýdaki anlamýyla
ubudiyete daha çok önem verilirken76 Ragýb el-Ýsfehani ibadeti
“alçak gönüllülüðün dýþa vurulmasý” þeklinde açýklamakta, dolayýsýyla ibadeti ubudiyetten daha önemli görmektedir.77 Yine Ragýp el-Ýsfehani ibadetin biri zorunlu, diðeri iradeye baðlý olmak
üzere iki þeklinin bulunduðunu belirtir.78 Kâinattaki bütün varlýklarýn Allah’ýn karþý konulamaz yasalarýna boyun eðmiþ bir halde iþlevlerini sürdürmeleri zorunlu ibadet olup bazý ayetlerde bu
ibadet söz konusu varlýklarýn “Allah’a secde etmesi” þeklinde ifade edilmiþtir.79 Ýradeye baðlý ibadet ise akýl sahibi varlýðýn hür iradesiyle yapmasý istenen, bu sebeple de sorumluluða, mükâfat
veya cezaya konu olan kulluk þeklidir.80
18
KÖPRÜ - KIÞ / 2010
72- Sözler, 20. Söz’ün 2. Makamý, s. 240.
73- Lisanü’l-’Arab, “‘abd” md.; Tacü’l-’arus, “‘abd” md.
74- Mefatihu’l-gayb, XIV, 159.
75- Medaricü’s-salikin, I, 58
76- Mesela bk. Kuþeyri, II, 428-432
77- el-Müfredat, “‘abd” md.
78- a.g.e., “scd”, “‘abd” md. leri
79- Mesela bk. Rad 13/15; Hac 22/18; Rahman 55/6.
80- Mustafa Sinanoðlu, “Ýbadet Maddesi”, Türkiye Diyanet Vakfý Ýslam Ansiklopedisi,
C. 19, Diyanet Yayýnlarý, Ýstanbul 1999, s. 233.
ÝBADET: ÝLAHÝ SEVGÝNÝN ZÝRVESÝ
Fýtrat ve yaratýlýþýn amacý Allah’ý tanýmak ve O’na kulluk etmektir. Fýtratta var olan bu ilahi þuura ulaþmak ve bunun gerektirdiði bir düzen ve davranýþý koruyup geliþtirmek deðiþmez bir ilahi kanundur. Cin ve insanýn yaratýlýþ amacý da aynýdýr.81 Ancak diðer varlýklar için zorunlu olan bu kulluk iliþkisi
insan için isteðe baðlýdýr. Ýrade ve þuur taþýmayan varlýklarýn
ibadeti onlarýn tabiat düzeni içinde yürürlükte olan ilahi kanunlara göre hareket etmesidir. Kur’an’da ifade edildiði üzere
kâinatta her þey kendini Allah’ýn iradesine teslim etmiþtir. Fakat insan Allah’a hem itaat hem de isyan etme imkânýyla donatýlmýþ olduðundan82 sadece Allah’a ibadet etmeye, kendi
bencil arzularý dâhil bütün yalancý tanrýlarý terk etmeye çaðrýlýr.83 Ýnsanýn, kendisi için mümkün bir yol olan isyana yönelmeyip istek ve iradesiyle Allah’a itaat ve dua etmesi son derece anlamlý ve deðerli bir davranýþtýr. Esasen böyle bir davranýþ
hem kâinat düzenine hem de insanýn kendi fýtratýna uygunluk
arz eder. Bu bakýmdan insanýn Allah’a ibadet etmesi dini bir
görev olduðu kadar insanlýk güçlerini geliþtirip olgunlaþtýrmasýnýn da en etkili aracýdýr. Öte yandan dünyevi varlýklar arasýndaki deðer sýralamasýnýn en üstünde yer alan insan,84 Allah
ile kurduðu ibadet iliþkisi sayesinde tabiat ötesi âleme açýlmakta, Allah’a yakýnlaþmakta, böylece ruhani yüceliþ ve olgunlaþmanýn en üst sýnýrýna ulaþarak varlýkla Allah arasýndaki
baðý tamamlamaktadýr.85
Tasavvufta kulluðun ibadet, ubudiyet ve ubudet olmak üzere üç þekli vardýr. Ýbadet ilme’l-yakin, ubudiyet ayne’l-yakin,
ubudet de hakka’l-yakin mertebesindeki salikler için söz konusudur. Ýbadet ve ubudiyet daima Rab ve Mevla kavramlarýný
çaðrýþtýrýr. Kendini abd olarak gören Allah’ý Rab, kendini âbid
olarak gören O’nu Ma’bud ve Mevla olarak görür.86
Ýbadet ferdin kendisini Ma’bud’una çok yakýn hissettiði,
O’nunla deruni münasebetler içinde bulunduðu hissini veren
özel bir tecrübe ve bu tecrübeye dayalý her türlü eylem ve iþlemdir, dini hayatýn uygulamaya yönelik ifadesidir.87 Nitekim
Ezeli Kelam’da insanýn Allah’ýn huzuruna çýkmasý ve yakýnlýðýný kazanmaya çalýþmasý apaçýk bir þekilde emredilmiþtir: “Ba81- Zariyat 51/56.
82- Kehf 18/29; Þems 91/7-8.
83- Mesela bk. En’am 6/14-15; Meryem 19/90, 92.
84- Ýsra 17/70.
85- Hac 22/37; Buhari, “Tevhid”, 15; “Rikak”, 38; Müslim, “Zikir”, 20; Müsned, VI,
256
86- Süleyman Uludað, “Ýbadet Maddesi”, Türkiye Diyanet Vakfý Ýslam Ansiklopedisi,
C. 19, Diyanet Yayýnlarý, Ýstanbul 1999, s. 247.
87- A.g.e.
19
KÖPRÜ - KIÞ / 2010
ÝBADET
na ibadet et ve beni anmak için namaz kýl”88 “Yakîn gelinceye
kadar Rabbine ibadet et”89…
Ýbadetlerin daha çok batîni özellikleri, ruhu ve özü üzerinde
duran sûfiler bundan baþka ihlâs, huþu, Allah sevgisi ve korkusu gibi gönül hallerini; sabýr, þükür, tevazu, cömertlik, af,
merhamet gibi ahlak esaslarýný; kýsaca kalp temizliðine, ruhun
olgunlaþmasýna vesile olan ve sonuçta insaný Allah’a yaklaþtýran her türlü iyi halleri ve davranýþlarý ibadet sayarlar. Tasavvufta ibadet kavramýnýn bu kapsamlý anlamý “ubudiyet” kelimesiyle ifade edilmiþtir.
Ýbadetin en geniþ manadaki tariflerinden biri þudur: “[Ýbadet], Allah’ýn emirlerini yapmaktan ve nehiylerinden sakýnmak”týr. “[Ýbadet], abd ile Ma’bud arasýnda en yüksek ve en
latif olan nisbet”tir tarifi ise insanýn yaradýlýþ gayesi noktasýnda ibadetin ehemmiyetini vurgulayan bir ifadedir.90
Ýbadetin üç temel þartý vardýr: 1- Ma’bud’un mevcut olmasý, 2Ma’bud’un tek olmasý, 3- Ma’bud’un ibadete layýk olmasýdýr.91
Nur Külliyatý’nda varlýklarýn ibadetleri –en genel manada- iki
tabirle ifade edilmiþtir: 1- Fýtri ibadetler, 2- Ýhtiyari ibadetler. 92
Ýhtiyari ibadetler ise iki kýsma ayrýlmýþtýr: 1- Müspet ibadetler
(namaz, zekât, oruç, dua vs.) 2- Menfi ibadetler (hastalýklar,
musibetler vs.)93 Menfi ibadetin bir nevi de takva’dýr. Takva, günahlardan ve yasaklardan kaçýnmak manasýna gelir. Takva içinde büyük sevap gizlidir. Mesela, bir haramý terk etmek vaciptir.
Bir vacip iþlemenin ise çok sünnetlere karþýlýk bir sevabý vardýr.
Günümüz þartlarýnda günahtan kaçýnmak kastýyla ve takva niyetiyle küçük bir sakýnmayla, binlerce günah terk edilebilir. Bunun sonucu olarak ise binlerce vacip sevabý, on binlerce sünnet
sevabý kazanýlabilir.94 Ýnsan menfi ibadetlerde aczini, zaafýný ve
kusurunu fark ettiði için halis bir ubudiyete mazhar olur. Ucb,
riya, gurur gibi ihlâsý bozan hallerden kurtulur.
Ýbadetin bir türü de “ibadet-i tefekküriye”dir. Kur’an’ýn birçok ayetinde tefekkür emri vardýr.95 Tefekkür ibadeti o kadar
20
KÖPRÜ - KIÞ / 2010
88- Taha 20/14.
89- Hicr 15/99.
90- Bediüzzaman Said Nursi, Ýþaratü’l Ý’caz, Yeni Asya Neþriyat, Ýstanbul 2001, s. 142.
91- Ýþaratü’l Ý’caz, s. 149.
92- Bkz: Þualar, s. 530-531.
93- Lem’alar, 2. Lem’a, s. 16; 25. Lem’a, 2. Deva, s. 207.
94- Bkz: Bediüzzaman Said Nursi, Kastamonu Lahikasý, Yeni Asya Neþriyat, Ýstanbul
2001, s. 110.
95- “Belki düþünürsünüz” Bakara Suresi 2/219, 266; “Umulur ki düþünürler” A’raf
Suresi 7/176, Nahl Suresi 16/44, Haþir Suresi 59/21; “Onlar kendi üzerlerindeki Ýlâhi san’at mu’cizelerini hiç düþünmezler mi? Gökleri, yeri ve her ikisi arasýndakileri Allah yaratmýþtýr” Rum Suresi 30/8; “Düþünen bir topluluk için âyetler, deliller vardýr” Yunus Suresi 10/24, Ra’d Suresi 13/3; Nahl Suresi 16/11, 69, Rum Suresi 30/21, Zümer Suresi 39/42, Câsiye Suresi 45/13.
ÝBADET: ÝLAHÝ SEVGÝNÝN ZÝRVESÝ
ehemmiyetlidir ki hadis-i þerifin beyanýyla bazen bir saat tefekkür bir sene ibadet sevabýný kazandýrabilmektedir.96 Bir tefekkürün ibadet-i tefekküriye olabilmesi için ise Kur’an’a ait
olmasý, yani Kur’an ve iman hakikatlerine dair olmasý gerekmektedir.97 Ýbadetin hakikatinde Allah’ýn yakýnlýðýný hissetme
ve O’nu görüyormuþçasýna bir huzuru yakalama hâleti vardýr.
Ýþte ibadet-i tefekküriye insana bu hâleti yaþatan bir ibadettir.
Ýbadetin özünde iç içe üç mükellefiyet vardýr: 1- Kalple teslim ve inkýyad, 2- Akýlla iman ve tevhid, 3- Kalýpla amel ve ibadete mükellefiyettir. Bu mükellefiyetlerin sonucu ortaya çýkan aðýrlýklar, Ma’bud-u Ezeli’ye muhatap olmaktan kaynaklanan zevk ve lezzetle hafifletilmiþtir. Aciz bir abd olan insanýn
ubudiyetin aþaðý mertebesi olan “gaibane” ubudiyetten, huzurun yüksek mertebesi olan “hazýrane muhataba” makamýna
çýkmasý ancak ibadetle mümkün olabilmektedir.98
Ubudiyet sonradan verilecek ödüllerin bir baþlangýcý deðil,
önceden verilen nimetlerin bir sonucudur.99 Ubudiyetin edebinde teslimiyet vardýr; tecrübe ve imtihan yoktur.100 Ubudiyetin sebebi Allah’ýn emridir ve meyvesi Allah’ýn rýzasýdýr.101 Ubudiyetin esasý acz, fakr, kusur ve noksanýný bilmektir.102
Nur Külliyatýnda ibadetin manasý þöyle özetlenmiþtir: “Dergâh-i Ýlahide abd, kendi kusurunu ve acz ve fakrýný görüp, kemal-i Rububiyetin ve kudret-i Samedaniyenin ve rahmet-i Ýlahiyenin önünde hayret ve muhabbetle secde etmektir.”103 Kul nefsinde fakrýný görünce rahmet-i Ýlahiyeye yönelmeli, sonsuz rahmetin zenginliðini fark etmeli ve bu hâlet-i ruhiyesini “elhamdülillah” kudsi kelimesiyle dile getirmelidir. Nefsinde sonsuz aczini hissedince kudret-i Samedaniyeye sýðýnmalý, sonsuz kudretin gücünü yanýnda hissetmeli ve bu hâletini “Allahu ekber”le
tercüme etmelidir. Eðer mahiyetinde noksan ve kusurunu görürse, kemal-i Rububiyeti aramalý ve O’nun kudsiyetini, kusursuzluðunu anlamalý ve hâlini “Sübhanallah” ile ilan etmelidir.
Bu demektir ki, ibadetin özü tesbih (Sübhanallah), tekbir (Allahuekber) ve hamd’dir (Elhamdülillah). Ma’bud-u Hakiki’nin celaline karþý tesbih, kemaline karþý tekbir ve cemaline karþý da
hamd edilmelidir.104 Ma’bud-u Hakiki’nin rahmetiyle yakýnlýðý
96- Keþfü’l-Hafâ,1:1004.
97- Sözler, s. 416; Þualar, s. 218
98- Ýþaratü’l Ý’caz, s. 151.
99- Sözler, 24. Söz, 5. Dal, 2. Meyve, s. 324. “Ubudiyet, mukaddeme-i mükâfat-ý
lahika deðil, belki netice-i nimet-i sabýkadýr.”
100- Lem’alar, 17. Lem’a, s. 182; Mesnevi Nuriye, s. 126.
101- Lem’alar, 17. Lem’a, s. 183.
102- A.g.e. s. 184.
103- Sözler, 9. Söz, s. 45.
104- A.g.e. s. 44.
21
KÖPRÜ - KIÞ / 2010
ÝBADET
hissedildiðinde hamd; zatýyla yüce oluþu, varlýklardan uzak oluþu düþünüldüðünde ise tesbih vazifesi yapýlmalýdýr. Bu makamlarýn farklarý gözetilerek ubudiyette tekâmül edilir.105
Ýnsan hayatýnýn iki yüzü vardýr. Birinci yüz, dünya hayatýna
bakan “enaniyet”idir. Ýkinci yüz ise, ebedi hayata bakan “ubudiyet”idir.106 Ubudiyetin de iki mertebesi vardýr: Birincisi “gaibane”, ikincisi ise “hazýrane muhataba” suretinde ubudiyettir.107 Birincisinde kâinata ve ilahi sanata bakýlarak ubudiyet
vazifeleri ifa edilir. Ýkincisi ise huzur ve hitap makamýdýr. Bu
makam Cenab-ý Hakk’ýn Esma-i Hüsna’sýnýn tecellilerine tanýklýk ederek ibadet etme mertebesidir.108
Ubudiyetin en yüksek mertebesi “ubudiyet-i Muhammediye”dir (a.s.m.). Hz. Muhammed’in (a.s.m.) ubudiyetinin ünvaný “mahbubiyet”tir. Mahbubiyetin esaslarý ise niyaz, þükür, tazarru, huþû, acz, fakr, halktan istiðna gibi hakikatlerdir.109
Külli Ubudiyet, Mi’rac ve Namaz
Cenab-ý Hak insaný cüz’iyetten külliyete çýkarmýþ ve iç içe
daireler halinde sayýsýz nimet sofralarýyla perverde etmiþtir. Ýnsanýn vazifesi de kendisine ihsan edilen “külli nimetler”e “külli
niyet” ve “hadsiz itikad” ile mukabele etmektir. Mesela, insanýn iþtihalý midesinin önüne rýzýk çeþitleri sayýsýnca geniþ bir
nimet sofrasý açýlmýþtýr. Bununla da yetinilmeyip göz, kulak gibi duyularýn önüne yeryüzü geniþliðinde daha geniþ manevi bir
sofra daha kurulmuþtur. Akýl nimetiyle insanýn istifade dairesi
melekût âlemlerine kadar geniþletilmiþtir. Ýman ve Ýslamiyet
nimetiyle lezzet ve istifade dairesi ahiret âlemlerine kadar ulaþmýþtýr. Ýmandaki muhabbet nimetiyle Allah’ýn zat-ý ulûhiyetine ve ehadiyetine muhatap olmaktan kaynaklanan elemsiz
saadet yolu insanýn önüne açýlmýþtýr. Ýç içe bu nihayetsiz nimetlere mukabil insandan külli bir þükür istenmiþtir. Ýbadetler
ve özellikle de namaz ibadeti böyle külli bir þükrün anahtarýdýr.
Âciz bir abd namazýnda “elimden gelseydi tüm mahlûkatýnýn ibadetiyle sana ibadet ederdim” külli niyetini ve “sen onlara ve
hem daha fazlasýna layýksýn” külli itikadýný Ma’bud-u Ezeliye kalbiyle, lisanýyla ve cismiyle- takdim etmektedir.110 Külli ubudiyetin ve namazýn bu manadaki hakikati Resul-i Ekrem’in
(a.s.m.) Mi’rac-ý Ekber’iyle kemal mertebesini bulmuþtur.
22
KÖPRÜ - KIÞ / 2010
105- Mesnevi-i Nuriye, Habbe, s. 106.
106- Sözler, 23. Söz, 2. Mebhas, 2. Nükte, s. 290.
107- Sözler, 23. Söz, 2. Mebhas, 5. Nükte, s. 297.
108- Sözler, 11. Söz, s. 114-115.
109- Mektubat, s. 439.
110- Sözler, 24. Söz, 5. Dal, 2. Meyve, s. 324-325.
111- Keþfü’l-Hafâ, 2:132. “Ben gizli bir hazineydim, bilinmek ve tanýnmak istedim,
mahlukatý yarattým.”
ÝBADET: ÝLAHÝ SEVGÝNÝN ZÝRVESÝ
“Küntü kenzen mahfiyyen fehalaktü’l halkî liye’rifüni”111
kudsi hadisince Esma-i Hüsna’sý gizli hazineler olan Cenab-ý
Hak, tanýnmak ve bilinmek istediði için kâinatý ve mahlûkatý
yaratmýþtýr. Yaratýlmýþ olan her þey Cenab-ý Hakk’ýn cemalini
ve kemalini gösteren birer ayna mahiyetindedir. Aynalarýn kabiliyetine göre Cenab-ý Hakk’ýn Esma-i Hüsna’sýnýn farklý tecellileri yansýmaktadýr. Cenab-ý Hakk’ýn vahidiyeti bu çeþitliliði gerektirdiði gibi, ehadiyeti de Esma-i Hüsna’nýn tüm tecellilerini tek bir aynada görmek ve tek bir noktada toplamak istemektedir. Ýþte insan Cenab-ý Hakk’ýn bu mahiyette yarattýðý
cemalinin ve kemalinin en parlak bir aynasýdýr. “Ben kâinata
sýðmadým, mü’min kulumun kalbine sýðdým” kudsi hakikati de
bu manaya delalet ediyor olsa gerektir.
Ehadiyetin bu derin sýrrý, Resul-i Ekrem’in (a.s.m.) Mir’ac-ý
Ekber’inin de azim hikmetidir.112 Resul-i Ekrem (a.s.m.) tüm
mahlûkatý temsil makamýnda, Hz. Cebrail’i (a.s.) de arkasýnda
býrakarak “Kab-ý Kavseyn” makamýnda huzur-u Ýlahiye çýkmýþ
ve perdesiz bir þekilde rü’yetullah’a mazhar olmuþtur. Bu ilahi
kabulde tüm kâinatýn ibadetlerini ve ubudiyetlerini dört cami
kelimeyle Ma’bud-u Ezeli’ye selam suretinde takdim etmiþtir.
“Et-tahiyyatü” kelimesiyle tüm zihayatýn fýtri ibadetlerini, “elmübarekatü” kelimesiyle zihayatýn hülasasý olan tohumlarýn,
çekirdeklerin, yumurtalarýn tebriklerini ve ubudiyetlerini, “essalavatü” kelimesiyle zihayatýn hülasasý olan ziruhun dualarýný,
niyazlarýný, salâvatlarýný ve namazlarýný ve “et-tayyibat” kelimesiyle ise külli þuur sahibi olan insan, cin, melek ve ruhanilerin imanlarýný, medhü senalarýný, marifetlerini ve muhabbetlerini sunmuþtur.113 Mi’rac-ý Ekber ile baþta Hz. Cebrail (a.s.) ve
peygamberler olmak üzere tüm meleklerin ve ruhanilerin nezdinde Resul-i Ekrem’in (a.s.m.) Allah’ýn huzurundaki ehemmiyetine tanýk olunmuþ ve “Levlake levlake lema halaktü’l eflak/Sen olmasaydýn [ya Muhammed], sen olmasaydýn mahlukatý yaratmazdým”114 kudsi hadisinin sýrrý da anlaþýlmýþtýr.
Mi’racla rububiyet ve ubudiyet dairelerinin reisleri arasýndaki en yüksek “muarefe” ve “mükâleme” gerçekleþmiþtir. Ubudiyet dairesinin reisi olan Resul-i Ekrem (a.s.m.) “âmm nazarý” ve “külli þuuru” ile Ma’bud-u Bilhakk’ýn “ferd-i ferid” manasýnda “muhatab-ý hass”ýdýr. Çünkü “âmm nazarý”yla kâinatýn tamamýna nezareti var dýr; “külli þuuru”yla da Ce nab-ý
Hakk’ýn kâinatý yaratma maksatlarýný eksiksiz bilmektedir.115
112- Bkz: Sözler, 31. Söz, 3. Esas, s. 526.
113- Bkz: Þualar, 6. Þua, s. 87; Þualar, 15. Þua, s. 555-558.
114- Keþfü’l-Hafâ, 2:164; hadis no: 2123.
115- Mesnevi-i Nuriye, s. 29.
23
KÖPRÜ - KIÞ / 2010
ÝBADET
Resul-i Ekrem’in (a.s.m.) Mi’rac-ý Ekber’inin hakikati her
mü’minin namazýnda derc edilmiþtir. Bu sebeple namaz “mi’rac-ý
asgar”dýr.116 Emri altýndaki askerlerin hizmetlerini kendi adýna komutanýna takdim eden subay misali; insan da namazýnda yeryüzünün halifesi rütbesiyle kendi âlemindeki bütün varlýklarýn dualarýný, marifetlerini, muhabbetlerini, ibadetlerini ve ubudiyetlerini Ma’bud-u Zülcelal’e takdim etmektedir.117 Namaz kýlan biri üç
büyük cemaatin içinde kendini hissedebilir ve onlarýn ibadetlerini
Ma’bud-u Zülcelal’e sunabilir. Ýlk olarak Ýslam âlemini büyük bir
mescid þeklinde görür. Mekke bir mihrab ve Medine bir minbere
dönüþür. Namaz kýlan bütün Müslümanlarýn daire þeklinde Kâbe’nin etrafýnda saf tuttuklarýný hissedebilir. Ýkinci olarak kâinat
büyük bir camiye dönüþür. Bütün mahlûkatýn kendilerine mahsus
hâl dilleriyle namaz kýldýklarýný, ibadet ettiklerini fark edebilir. Üçüncü olarak ise “küçücük kâinat” hükmünde olan kendi ruhundaki ve bedenindeki zerrelerin, hislerin, duygularýn ve kuvvelerin
dilleriyle tesbih ve ibadet ettiðini fark edebilir.118
Namazý bir nevi mi’raca dönüþtürmek için; 1- Manen, hayalen ve niyeten iki cihaný (dünya ve ahiret) arkada býrakmak,
2- Maddiliðin aðýrlýklarýndan, sýnýrlarýndan sýyrýlmak, 3- Külli
ubudiyet etme niyetini ve itikadýný taþýmak gibi hakikatlere riayet etmek gerekmektedir. Bu manalar hayata geçtiðinde namazdaki her bir “Allahüekber” bir mi’rac basamaðýný çýkmak
hükmüne geçecektir. Namazýn bu manadaki hakikatinin bir
nuruna “manen” veya “niyeten” veya “tasavvuren” veya “hayalen” mazhar olmak bile çok büyük bir saadettir.119
Sünnet-i Seniyye ve Þeair
Resul-i Ekrem (a.s.m.) her þeyde olduðu gibi ibadet ve ubudiyet noktasýnda da en kemal mertebededir. Ýbadetinde “iptida
ve intihayý birleþtirmesiyle” eþsizdir. Olaðanüstü hayatýnýn en
sýkýntýlý anlarýnda bile ubudiyetin en ince esrarýný yaþamasý
benzersizdir.120 Mesela, Ýslamiyet’in en kritik savaþý olan Bedir’de –ilahi emirle- Resul-ü Ekrem’in (a.s.m.) Sahabelerine cemaatle namaz kýldýrmasýnýn dünya tarihinde bir benzeri yoktur.
Sa va þan lar kuv vet ler a ra sýn da den ge ol ma dý ðý (Müþ rik ler
1000, Mü’minler 305) ve savaþta ruhsatla amel edilebileceði
halde sünnet sevabýnýn en büyük bir siyasi meseleden ehemmiyetli görülmesi ibret-i âlemdir, ubudiyetin þahikasýdýr.121
24
KÖPRÜ - KIÞ / 2010
116- Þualar, s. 557.
117- Sözler, s. 325.
118- Bkz: Þualar, s. 530-531.
119- Bkz: Sözler, s. 182.
120- Þualar, 7. Þua, 1. Makamýn 16. Mertebesi, s. 119.
121- Bediüzzaman Said Nursi, Emirdað Lahikasý, Yeni Asya Neþriyat, Ýstanbul 2001, s.
459-460.
ÝBADET: ÝLAHÝ SEVGÝNÝN ZÝRVESÝ
Kýsa bir ömürde sonsuz hayatý kazanmak, sýnýrsýz sevap kazanmak, her bir ömür dakikasýný bir ömür kadar faydalý kýlmak, sýradan davranýþlarý bile ibadete çevirmek ve her an Allah’ýn huzurunda olma bilinciyle yaþamak isteyen biri Sünnet-i
Seniyyeyi yaþamalýdýr. Çünkü sünneti yaþamak Peygamber Efendimiz’i (a.s.m.) hatýrlatýr. Onun sünnetine ittiba etmekle
Allah’ýn katýnda en makbul ve en sevimli þeklin takip edildiði
noktasýnda mutmain olunur. Bu halet ise huzur-u Ýlahi’de olma þuurunu yaþatýr.122 Böylelikle “Sünnet-i Seniyyeye ittibaý
kendine âdet eden, âdâtýný ibadete çevirir, bütün ömrünü semeredar ve sevaptar yapabilir.”123
Sünnet-i Seniyyenin içinde en ehemmiyetlisi þeair olanlarýdýr. Þeairin nafile olaný bile þahsi farzlardan daha ehemmiyetlidir. Çünkü þeair Ýslamiyet’in alametidir, simgesidir. Cemiyete
ait bir ubudiyettir. Ayrýca þeair farz-ý kifayedir, yani bir kiþinin
yapmasýyla cemiyet faydalanýr. Fakat terk edildiðinde herkes
sorumlu olur. Þeaire riya girmediði için açýktan yapýlýr.124 Þeair’de külli ubudiyetin hakikati vardýr. Özellikle, Cuma, bayram, yaðmur ve husuf küsuf gibi büyük bir cemaatle kýlýnan
namazlarýn ehemmiyeti bu sýrdan kaynaklanýr. Þeairin her
mertebesiyle hayata geçirildiði ve bir manada þeairin fihristi
denilebilecek ibadet hacdýr. Bir hacý ne kadar âmî olursa olsun, manen terakki etmiþ bir veli gibi Allah’a yönelebilir ve
külli ubudiyet mertebeleriyle onurlandýrýlýr.125
Kur’an’da emredilen ve Resul-i Ekrem (a.s.m.) tarafýndan açýklanýp gösterilen þeklin dýþýndaki ibadet tarzlarý dinde bid’a olarak nitelendirilir ve kýnanýr. Bu baðlamda bid’a, “Resul-i Ekrem’in
(a.s.m.) sünnetinde bulunmayan herhangi bir davranýþýn ibadet telakki edilmesi veya mevcut ibadet þekillerinde arttýrma veya eksiltme yapýlmasý” manasýna gelir.126 Bid’a icad etmek veya bid’aya
taraftar olmak “Bugün sizin dininizi kemale erdirdim”127 ayetine
isyan olduðundan “Her bid’a dalalettir ve her dalalet Cehennem ateþindendir”128 hadisinin tehdidine müstahak eder. Sünnetin edep
nevinden olan kýsmýna muhalefet etmek bid’a deðildir. Yalnýzca
Resul-i Ekrem’in (a.s.m.) edebi olan “hakiki edebe” muhalefet etmektir ki, o kýymetli nurdan mahrum kalmaktýr.
122- Sözler, 24. Söz, 5. Dal, 3. Meyve, s. 326.
123- Lem’alar, 11. Lem’a, 1. Nükte, s. 102.
124- Lem’alar, 11. Lem’a, 6. Nükte, s. 105.
125- Bkz: Sözler, 16. Söz 4. Þua, s. 183.
126- Ferhat Koca, “Ýbadet Maddesi”, Türkiye Diyanet Vakfý Ýslam Ansiklopedisi, C.
19, Diyanet Yayýnlarý, Ýstanbul 1999, s. 241.
127- Maide 5/3.
128- Müslim, Cum’a: 43; Ebu Davud, Sünnet: 5; Neseî, Î’deyn: 22; Ýbn-i Mâce,
Mukaddime: 6,7; Darimi, Mukaddime: 16, 23; Müsned, 3:310, 371, 4:126, 127;
Beyhaki, Sünen: 3:213, 214.
25
KÖPRÜ - KIÞ / 2010
ÝBADET
Dua Ýbadeti
Yapýlan araþtýrmalar, insanlýðýn dini tecrübesinde en yaygýn
ibadet þeklinin bir yüce varlýða veya çeþitli varlýklara dünyevi
veya uhrevi gayelerle dua edip yalvarmak olduðunu ortaya
koymuþtur.129 Ýlkel kabilelerde [bile] kötülüklerden korunmak,
hayat, güç ve saðlýk kazanmak ve dünyanýn çeþitli nimetlerinden faydalanmak, yaðmur yaðdýrmak, bol mahsul elde etmek
vb. amaçlarla tanrý veya tanrýlara dua etmek ibadetin en yaygýn þeklidir.130
Dua bir ibadettir,131 sýrr-ý azîm-i ubudiyettir,132 esas-ý ubudiyettir133, ubudiyetin ruhudur ve halis bir imanýn neticesidir.134
Dua, tevhid ve ibadetin esrarýna numunedir. Dua ubudiyetin
özü olan aczi ve fakrý hissettirir ve Allah’ýn bir olmasý, en gizli
arzularý iþitmesi, her þeye gücü yetmesi gibi tevhid hakikatlerini hayata geçirmeyi temin eder.135 Dua kiþiyi yalnýzlýktan
kurtarýr. Duada Allah’ýn rububiyetinin þefkat kanatlarýna iltica
edilir. Bunun sonucu tedbir Allah’a býrakýlýr, tevekkül edilir,
hikmetine güvenilir ve rahmetinden emin olunur.136
Duanýn en güzel, en latif, en leziz, en hazýr meyvesi, neticesi
þudur ki: Dua eden adam bilir ki, birisi var ki onun sesini dinler, derdine derman yetiþtirir, ona merhamet eder. Onun kudret eli her þeye yetiþir. Bu büyük dünya hanýnda o yalnýz deðil;
bir Kerim Zat var, ona bakar, ünsiyet verir. Hem onun hadsiz
ihtiyacâtýný yerine getirebilir ve onun hadsiz düþmanlarýný def
edebilir.137
Hastalýklar, musibetler, dünyevi maksatlar –namaz vakitleri
gibi– dua ibadetinin vakitleridir. Tüm ibadetler gibi dua da ahiret için olmalýdýr. Ýbadetin ruhu dua olduðu gibi, duanýn da
ruhu ihlâstýr. Yani duanýn sebebi Allah’ýn emri olmalý ve neticesinde ise yalnýz O’nun rýzasýný kazanma niyeti taþýnmalýdýr.
Fakat dünyevi netice elde edilinceye kadar dua ibadetine devam edilir. Çünkü henüz daha duanýn vakti bitmemiþtir.138 Mesela, hastalýk duanýn vaktidir, þifa duanýn neticesi deðildir.139
26
KÖPRÜ - KIÞ / 2010
129- Mustafa Sinanoðlu, “Ýbadet Maddesi”, Türkiye Diyanet Vakfý Ýslam
Ansiklopedisi, C. 19, Diyanet Yayýnlarý, Ýstanbul 1999, s. 234.
130- Abdurrahman Küçük, “Ýbadet Maddesi”, Türkiye Diyanet Vakfý Ýslam
Ansiklopedisi, C. 19, Diyanet Yayýnlarý, Ýstanbul 1999, s. 235.
131- Mektubat, s. 291, Mesnevi-i Nuriye, s. 190.
132- Sözler, s. 287; Mektubat, s. 489.
133- Sözler, s. 286.
134- Mektubat, s. 292.
135- Bkz: Mesnevi-i Nuriye, s. 74; Mektubat, s. 292.
136- Sözler, s. 287.
137- Mektubat, 24. Mektub, s. 291.
138- Bkz: Mektubat, s. 291; Emirdað Lahikasý, s. 31.
139- Lem’alar, 25. Lem’a, 17. Deva, s. 274.
ÝBADET: ÝLAHÝ SEVGÝNÝN ZÝRVESÝ
Þifa ancak dua vaktinin bittiðinin iþareti olabilir.
“Bana duâ edin, size cevap vereyim”140 ayetinin hakikatince
Cenab-ý Hak bütün dualara cevap verir. Fakat cevap vermek
aynen kabul etmeyi gerektirmez. Doktordan ilaç isteyen hasta
bir çocuk gibi, dua eden insan da Þafi-i Hakiki olan Allah’tan
her þey isteyebilir. Fakat Allah insanýn hevesine göre deðil,
hikmeti iktizasýnca ya aynen istediðini verir ya daha iyisini verir ya da zarar olduðu için hiç vermez.141
Dua yalnýz insanýn eli yetiþmediði bir kýsým arzularýný ve ihtiyaçlarýný, kalben ve lisanen Allah’tan istemesiyle sýnýrlý bir
hakikat deðildir. Belki kâinattan Ma’bud-u Ezeli’ye doðru farklý lisanlarla sayýsýz dualar yükselmektedir. En genel manada
bu dualar üç lisanda gerçekleþir: 1- Ýstidad lisaný 2- Ýhtiyac-ý
fýtri lisaný 3- Iztýrar lisaný.142 Tohumlar, yumurtalar, nutfeler istidad lisanýyla dua ederlerken; zihayatlar rýzýklarý için ihtiyac-ý
fýtri lisanýyla dua ederler. Iztýrar lisanýyla dua ise þuurlu varlýklarýn duasýdýr. Birincisi vücud, ikincisi beka, üçüncüsü ise
kemal için yapýlan dualardýr.
Dua insanýn en dehþetli iki yarasý olan aczini ve fakrýný tedavi
eder. Dua sayesinde insanýn aczi ve fakrý, sonsuz bir rahmet hazinesini ve tükenmez bir kuvveti keþfetmenin yolu olur. Duanýn
enerjisiyle kuvvet kazanan insan, aczinin ve fakrýnýn kanatlarýyla kemalatýn en yüksek mertebelerine uçabilir. Dua sayesinde
insan gerçek mahiyetini kavrar ve vazifesini þöyle ifa eder: “Bir
sultan gibi, bütün kâinatýn duâlarýný kendi duâ[sý] içine al[ýp],
bir abd-i küllî ve bir vekil-i umumi gibi ‘Ýyyake na’budu ve iyyake nesteîn/Ancak sana ibadet eder ve ancak senden yardým
isteriz’ de[r], kâinatýn güzel bir takvîmi ol[ur].”143
Ýman-Ýbadet Ýliþkisi
Ýslamiyet’te amel imandan bir parça sayýlmaz. Bu sebeple iman esaslarýný tasdik eden biri, ameli ne olursa olsun Müslüman sayýlýr. Büyük günahlarý iþlemiþ olsa bile imanla kabre giren her kiþi en nihayet Cennet’e kavuþacaktýr. Ebu Zerr’den rivayet edildiðine göre Hz. Peygamber (a.s.m.) þöyle demiþtir:
“Lailahe illallah” diyen, sonra da bu inanç üzere ölen hiçbir
insan yoktur ki Cennet’e girmesin. Bunu Cebrail (a.s.) müjdeledi. “Ey Allah’ýn Resulü! Zina etse de, hýrsýzlýk yapsa da mý?”
dediðimde, Hz. Peygamber, “Evet! Zina da etse, hýrsýzlýk da
yapsa” dedi. Ben tekrar ayný soruyu sordum, ayný cevabý verdi. Üçüncü defa ayný soruyu sorunca: “Evet! Zina etse de, hýr140- Mü’min 40/60.
141- Sözler, s. 287; Mesnevi-i Nuriye, s. 190.
142- Bkz: Sözler, s. 287-288; Mektubat, s. 289-290.
143- Sözler, s. 288.
27
KÖPRÜ - KIÞ / 2010
ÝBADET
sýzlýk yapsa da Cennet’e gidecektir. Hem de Ebu Zerr’in burnu
yere sürtse ve bunu istemese de…” dedi.144
Mü’minlerin þeytanýn desiselerine kapýlmalarý imansýzlýktan
veya imanýn zayýflýðýndan gelmemektedir. Hatta büyük günahlarý iþlemekle bile küfre girilmiþ olmaz. Mutezile ve bir kýsým
Haricilerin “Büyük günahlarý iþleyen kâfir olur veya imanla
küfür ortasýnda kalýr” diye hükümleri hatadýr. Çünkü þeytanlar
küçük bir terkle insaný büyük tehlikelere atabilirler. Tek bir kývýlcýmla ormanýn yanmasý misali, þeytanýn elinde büyük bir
tahrip gücü vardýr. Bu sebeple Cenab-ý Hak Ezeli Kelamýnda
tekrarla “Gafûrü’r-Rahim” isimlerini hatýrlatarak mü’minlere
ümit verir ve istiðfara davet ederek þefkat kanatlarýna sýðýnmaya çaðýrýr.145
Büyük günahlarý iþlemek imansýzlýktan gelmese de her bir
günah içinde küfre giden bir yol vardýr. O günah istiðfar ile çabuk imha edilmezse kalbi karartýr. Tekrar tekrar iþlenen günahlar kalbe iþler ve siyahlandýra siyahlandýra iman nuru çýkýncaya kadar kalbi katýlaþtýrýr.146
Ýmam Maturidi “imanýn yeri kalp, amelin yeri ise organlardýr” diyerek ikisinin farklý þeyler olduðunu söylemiþtir. Maturidi, iman-amel iliþkisi konusunda ayrýca þunlarý söylemiþtir:
“Cenab-ý Hak, Allah’a iman eden ve salih amel iþleyen…147 ayetinde amelden ayrý olarak kiþiye mü’min ismini vermiþtir.
Buna göre ayette, iman’dan maksat ‘kalp ile tasdik’tir. Eðer amel imana dâhil olsaydý, esaslarýnda neshin caiz olmasý gerekirdi. Hâlbuki imani hususlarda nesh caiz deðildir; amele dair
hükümlerde ise caizdir. Bu da imanýn amelden ayrý olduðunu
gösterir.”148
Hakîm es-Semerkandî’nin düþüncesinde iman ile amelin
farklý þeyler olmasýnýn delilleri þunlardýr: “Her peygamberin
kendine has bir þeriatý, bir yolu vardýr. Bununla beraber, hiç
birinin imaný ötekinden farklý deðildir. Dolayýsýyla, Allah’ýn elçilerinin imanlarý bir, þeriatlarý farklý olunca; iman ile amelin
farklý þeyler olduðu ortaya çýkar… Ýmanda süreklilik þart iken,
amel için bu durum söz konusu deðildir. Bir kâfir bütün hayýr
ve taatleri yapsa da mü’min olamaz, çünkü amelden önce iman bulunmalýdýr.”149
28
KÖPRÜ - KIÞ / 2010
144- Buhari, Tevhid 33; Rikak 16; Libas 24; Müslim, Ýman 38, 40; Tirmizi, Ýman 18.
145- Bkz: Lem’alar, 13. Lem’a, 5. Ýþaret, s. 125.
146- Lem’alar, 2. Lem’a, s. 15.
147- Talak 65/11.
148- Doç. Dr. Ömer Aydýn, Kur’an-ý Kerim Ýman-Amel Ýliþkisi, Ýþaret Yayýnlarý, Ýstanbul 2007, s. 97.
149- Kur’an-ý Kerim Ýman-Amel Ýliþkisi, s. 99.
ÝBADET: ÝLAHÝ SEVGÝNÝN ZÝRVESÝ
Salih amel ve ibadetin þartý ise iman ve tevhid ile yapýlmasýdýr.150 Her ne kadar imansýz amel ve ibadetin bir faydasý olmasa bile din yalnýz iman deðildir, belki salih amel de dinin ikinci
cüz’üdür.151 Akaidi ve imani hükümleri kavi ve sabit kýlmakla
meleke haline getiren, ancak ibadettir… Ýbadetle, vicdani ve
akli olan imani hükümler terbiye ve takviye edilmezse, eserleri ve tesirleri zayýf kalýr. Bu hâle, âlem-i Ýslam’ýn hâl-i hazýrdaki vaziyeti þahittir.152
Bir Müslüman ibadetlerini yapmasa ve kula yakýþýr bir hayatý olmasa bile hakka taraftar olmalýdýr. Çünkü Ýslamiyet hakka
tarafgirlik ve teslim ve inkýyattýr. Aksi halde, Kur’an’ýn bir kýsým hükümlerine tarafgirlik göstermeyenler “gayr-i Müslim
bir mü’min” tabirine mazhar olurlar. Ýman ve Ýslamiyet bir bütündür. Ne imansýz Ýslamiyet, ne de Ýslamiyetsiz iman kurtuluþ sebebi deðildir.153
Cenab-ý Hak kâinat ve içindekilerle kendini hem tanýttýrmak,
hem de sevdirmek istemektedir. Onun tanýttýrmasýna karþý imanla tanýmaya çalýþmak ve sevdirmesine karþý da ibadet ve ubudiyetle sevmeye çalýþmak gerekmektedir.154 Ýbadetlerine dikkat etmeyen veya ihmal eden birinin Allah’a muhabbeti meselesinde ciddi bir samimiyet sorunu söz konusudur.
Niyet ve Ýhlâs
Ýbadetlerde niyet ve ihlâs çok önemlidir. Niyet, az ibadeti
çok yapar. Ýhlâs ise bu ibadetin bütününün, eksiksiz Allah’a
takdimini temin eder. Niyet ve ihlâs ile az bir ömürde ebedi
bir hayat hak edilir.
Niyet öyle bir “maya” ve “iksir”dir ki, sýradan iþleri ve hareketleri bile ibadete çevirir. Niyet bir ruhtur, ölü hâletleri canlandýrýr, canlý ibadetlere çevirir. Niyet manevi bir kimyadýr, eþyanýn mahiyetini deðiþtirir. Günahý sevaba, sevabý günaha dönüþtürür. Gösteriþ niyetiyle yapýlan bir ibadeti günaha dönüþtürdüðü gibi, Allah’ýn sevgisini kazanmak niyetiyle yapýlan
basit bir iþi de ibadete dönüþtürür.155
Niyet bir ruhtur. O ruhun da ruhu ihlâstýr.156 Ýhlâs ise yapýlan ibadetin yalnýz emredildiði için yapýlmasýdýr.157 Bir zerre ihlâslý amel, batmanlarla hâlis olmayana müreccahtýr. Ýhlâsý kazandýran,
harekâtýndaki sebebi sýrf bir emr-i Ýlâhî ve neticesi rýza-yý Ýlâhî
150- Ýþaratü’l Ý’caz, s. 149.
151- Þualar, s. 255.
152- Ýþaratü’l Ý’caz, s. 140.
153- Mektubat, 9. Mektub, s. 38.
154- Lem’alar, 30. Lem’a, 3. Nükte’nin 2. Noktasý, s. 494; Þualar, s. 523.
155- Bkz: Mesnevi-i Nuriye, s. 45, 61.
156- Mesnevi-i Nuriye, s. 61.
157- Ýþaratü’l Ý’caz, s. 142.
29
KÖPRÜ - KIÞ / 2010
ÝBADET
olduðunu düþünmeli ve vazife-i Ýlâhiye’ye karýþmamalýdýr.158
Kur’an’da dini yalnýzca Allah’a has kýlarak ibadet etmekle ilgili pek çok ayet bulunduðu gibi159 Hz. Peygamber (a.s.m.) de
halis niyet bulunmadan yapýlan ibadetlerin içi boþ davranýþlardan ibaret olduðunu hatýrlatmýþtýr. Amellerin niyete göre olduðunu bildiren hadis de160 esasen ibadetlerin ifasýnda þekil
þartý sayýlan kasýt ve bilincin deðil içtenlik ve ihlâs anlamýndaki niyetin önemini vurgular.161
Ýhlâs dupduru olmak, arýnmak, öze dönmek manalarýný ihtiva
eder. Ýhlâs kiþinin imanýnda ve ibadetinde Allah’ýn emir ve rýzasý dýþýnda her þeye karþý kapýlarýný kapatmasý demektir. Sehl-i
Tüsterî’ye “insanýn nefsine en çok aðýr gelen nedir?” diye sorduklarýnda, “ihlâstýr” cevabýný vermiþ ve akabinde ise sebebini
þöyle açýklamýþtýr: “Çünkü ihlâsta nefsin payý yoktur”.
Kur’an’da, insanýn en büyük düþmaný olan þeytanýn desiselerinden kurtulmasýnýn yegâne yolu olarak ihlâsa iþaret edilmiþtir. Þöyle ki: “Ýblis: ‘Öyle ise, senin izzetine yemin ederim ki
ben de onlarýn hepsini þaþýrtacaðým. Ancak Senin ihlâsa erdirdiðin kullar bundan müstesnadýr.’ dedi.”162 Cüneyd-i Baðdadi’nin harikulade ihlâs tarifinde bu hakikate bir iþaret vardýr:
“Ýhlâs, Allah ile kul arasýnda bir sýrdýr; onu melek bilemez ki
yazsýn, þeytan bilemez ki bozsun, nefis ve heva bilemez ki
saptýrsýn.” Baðdadi’nin de belirttiði üzere ihlâs þeytanýn desiselerinden tasaffi etmiþ en güvenli hakikat yoludur.
Ýhlâs, en sâfî bir ubudiyettir.163 Gizli þirklerden kurtuluþtur.
Tevhidin anlatýldýðý sureye ihlâs ismi verilmesinin hikmeti de
bu olsa gerektir. Tevhid noktasýnda terakki edildikçe ihlâsta da
kemale ulaþýlýr. Kur’an’da ihlâs kelimesi “muhlisine lehü’d din”
þeklinde on defa tekrar edilmiþtir.164 Bu tekrardan da anlaþýlmaktadýr ki, insanýn manevi terakkisi þirkin her türlüsünden arýnmýþ bir tevhid inancý ve ibadet bilinci ile gerçekleþmektedir.
Ma’bud-u Bil hak kýn en hâ lis ab di Re sul-i Ek rem’dir
(a.s.m.)165 O’nun (a.s.m) âleminde ihlâsýn ne derece önemli olduðu þu hadislerinden anlaþýlmaktadýr: “Dini hayatýnda ihlâslý
ol, az amel yeter”166; “Her zaman amellerinizde ihlâsý gözetin,
30
KÖPRÜ - KIÞ / 2010
158- Lem’alar, 17. Lem’a, 13. Nota, 3. Mesele, s. 184; Mesnevi-i Nuriye, s. 145.
159- A’raf 7/29; Zümer 39/2, 11,14; Beyyine 98/5.
160- Buhari, “Ýman”, 41; Müslim, “Ýmaret”, 155.
161- Ferhat Koca, “Ýbadet Maddesi”, Türkiye Diyanet Vakfý Ýslam Ansiklopedisi, C.
19, Diyanet Yayýnlarý, Ýstanbul 1999, s. 245.
162- Sad 38/82-83.
163- Lem’alar, 21. Lem’a, s. 221.
164- A’raf 7/29; Yunus 10/22; Ankebut 29/65; Lokman 31/32; Zümer 39/2, 11, 14;
Mü’min 40/14, 65; Beyyine 98/5.
165- Mektubat, s. 192.
166- Münavi, Feyzü’l Kadir, I, 216.
ÝBADET: ÝLAHÝ SEVGÝNÝN ZÝRVESÝ
zira Allah, sadece amelin hâlis olanýný kabul eder“167; “Ýnsanlar
helâk oldu -âlimler müstesna. Âlimler de helâk oldu -ilmiyle
amel edenler müstesna. Amel edenler de helâk oldu -ihlâs sahipleri müstesna. Ýhlâs sahiplerine gelince, onlar da pek büyük bir tehlike ile karþý karþýyadýrlar.”168
Ýbadetin Faydalarý
Kur’an’ýn terbiyesi ile felsefenin terbiyesi arasýndaki en derin farklardan biri de “menfaat” anlayýþlarýdýr. Felsefe talebesi
her menfaatli þeyi kendine rab kabul eden ve menfaati için en
deðersiz þeylere ibadet eden bir “firavun-u zelil”dir. Aþaðý bir
menfaati için þeytan gibi þahýslarýn ayaðýný öpmek derecesinde
bir zilleti kabullenir. Kur’an terbiyesiyle yetiþmiþ ihlâs sahibi
zat ise bir “abd”dir. En büyük varlýklarý bile kendinden üstün
görmez ve onlara ibadet etmeye tenezzül etmez. Menfaat noktasýnda ise en büyük mükâfat olan Cenneti bile ibadetinin gayesi olarak görmeyen bir “abd-i aziz”dir.169
Kur’an talebesinin herhangi bir dünyevi ve uhrevi menfaat
beklentisi olmasa bile, ibadetlerinin hem dünyevi hem de uhrevi sayýsýz faydalarý vardýr.
Ýbadet hem dünya hem de ahiret mutluluðunun vesilesidir.
Ayný zamanda dünyevi ve uhrevi iþleri sistematize etmenin
yegane yoludur. Þahsi, içtimai ve insani kemalatýn vesilesidir.
En önemlisi insan ile Allah arasýnda pek yüksek bir iletiþim
vasýtasý ve þerefli bir muhatabiyettir…170
Ýnsanýn tekâmülünde ibadetin büyük bir ehemmiyeti vardýr.
Ýnsanýn mahiyetindeki her bir cihazýn kemalatýnda ibadetin katkýsý vardýr. Þöyle ki: Ýbadet; 1- Yüksek ruhu inbisat ettirir, 2- Ýstidatlarý inkiþaf ettirir, 3- Meyilleri temyiz ve tenzih ettirir, 4- Emelleri tahakkuk ettirir, 5- Fikirleri tevsi ve tanzim eder, 6Kuvve-i þeheviye ve gadabiyeyi had altýna alýr, 7- Zahiri ve batýni uzuvlarý ve duygularý parlatýr, 8- Mukadder kemalata yetiþtirir, 9- Ma’bud ile en yüksek ve en latif bir nisbeti temin eder.171
Ýbadetlerin birleþtirici rolü en etkili sosyolojik güç olarak kabul edilmektedir.172 Dinin, insanýn iç dünyasý ile tabii ve toplumsal çevre arasýnda denge ve uyum kurmasýna yardýmcý olmasýnda ve insana kiþilik yapýsýndaki güçleri bütünleþtirme
imkâný vermesinde ibadetin büyük payý vardýr.173
167- Münavi, Feyzü’l Kadir, I, 217.
168- Keþfü’l-Hafa, 2:312.
169- Sözler, 12. Söz, s.122; Mesnevi-i Nuriye, s. 131.
170- Bkz: Ýþaratü’l Ý’caz, s. 140.
171- Ýþaratü’l Ý’caz, s. 142.
172- Hayati Hökelekli, “Ýbadet Maddesi”, Türkiye Diyanet Vakfý Ýslam Ansiklopedisi,
C. 19, Diyanet Yayýnlarý, Ýstanbul 1999, s. 251; Wach, s. 39-42.
173 Süleyman Uludað, “Ýbadet Maddesi”, Türkiye Diyanet Vakfý Ýslam Ansiklopedisi,
C. 19, Diyanet Yayýnlarý, Ýstanbul 1999, s. 249; Argyle-Hallahmi, s. 201-203.
31
KÖPRÜ - KIÞ / 2010
ÝBADET
Johnson’a göre ibadet tedavi edici bir tecrübedir. Çünkü ibadet eriþilebilir en yüksek gerçekliði arar. Ciddiyet ve samimiyetle ibadet eden kiþi kendisine ve yaratýcýsýna karþý dürüst olmaya
gayret gösterir ve daha deðerli olmak için çaba sarf eder.174
Sonuç
Baþta insan olmak üzere tüm kâinatýn ilahý ve ma’budu ezeli
ve ebedi olandýr. Zatýyla zaman ve mekândan münezzeh olmakla birlikte, isimlerinin ve fiillerinin tecellileriyle tüm zaman ve mekânda tasarruf edendir. Eþi ve benzeri bulunmayan,
varlýklara muhtaç olmayan; fakat her þeyin kendisine her an
muhtaç olduðu Ma’bud-u Bilhak’týr.
Arþtan ferþe, yýldýzlardan zerrelere, meleklerden çiçeklere
kadar her þey Ma’bud-u Ezeli olan Allah’a tesbih, hamd, secde
ve ibadet eder. Varlýklarýn ibadetleri fýtratlarýna, yeteneklerine
ve mazhar olduklarý Esma-i Hüsna’ya göre çeþit çeþittir. Kâinatýn ibadetini ancak Allah’a itikat eden ve hakkýyla ibadet eden biri görebilir.
Ýmtihan dünyasýnýn sýkýntýlarý, musibetleri, aðýrlýklarý insana
Ma’bud’unu arattýrýr. Akýl kendini meþgul etse de vicdan ve
vicdan’daki iki “nokta” Ma’bud’unu aramaktan vazgeçmez.
“Nokta-i istinad” ve “nokta-i istimdad” denilen iki vicdanî
pencereden insan daima Ma’bud’una bakar. Ýnsanýn hakiki
Ma’budu ise, ebedi Cenneti ve saadet diyarýný yaratan ve imaný onlara anahtar yapandýr.
Ýnsan yeryüzünü, gökyüzünü ve içindekileri yaratan ve kendine secde ettiren Ma’bud’unu ararken kesret içinde fikri daðýlýr ve kalbi boðulur. Ma’bud-u Bilhakka hakkýyla ibadet edilmesi ve kesreti hiç hatýra getirmeyecek þekilde ubudiyet ahvalinin sergilenmesi için varlýklarýn üzerine “ehadiyet sikkesi”
basýlmýþtýr.
Nefsin hevasý ve enesi serbest olmak ister, sýnýrlanmak istemez. Bu duygular terbiye edilmezse þiddetlenir ve Ma’bud’a
karþý düþmancasýna bir isyana dönüþür. Bu isyan öyle bir seviyeye gelir ki, sebeplere, maddeye ve tabiata ezeliyet isnad edilerek sahte ilahlar, ma’budlar türetme haddine ulaþýr.
Kendini beðenen, öven, yücelten, kusurunu kabul etmeyen
ve daima nefsini temize çýkaran biri nefsinin esareti altýndadýr. Ýnsaný dünyevileþtiren, ilahi huzurdan uzaklaþtýran, günahlarý serbestçe iþlemesine yol açan hürriyet hürriyet deðildir. Bu manadaki serbestlik “hayvanlýktýr, þeytanýn istibdadýdýr, nefs-i emmareye esir olmaktýr.”
32
KÖPRÜ - KIÞ / 2010
174- Süleyman Uludað, “Ýbadet Maddesi”, Türkiye Diyanet Vakfý Ýslam Ansiklopedisi,
C. 19, Diyanet Yayýnlarý, Ýstanbul 1999, s. 249; Psychology of Religion, s. 249.
ÝBADET: ÝLAHÝ SEVGÝNÝN ZÝRVESÝ
Ýbadet Kur’an dört temel hakikatinden biridir. En geniþ manasýyla Allah’ýn emirlerini yapmak ve nehiylerinden sakýnmak
þeklinde tarif edilebilir. Abd ile Ma’bud arasýnda en yüksek ve
en latif baðdýr. Ýbadetin fýtri, ihtiyari, müspet, menfi, tefekküri
gibi kýsýmlarý vardýr.
Ýbadet, Allah’ýn razý olduðu iþleri yapma iken, ubudiyet kulun Allah’ýn yaptýklarýndan memnun olmasýdýr. Ýbadette belirli
davranýþ þekilleri öne çýkarken ubudiyette ahlaki ve manevi öz
öne çýkar.
Ubudiyetin en yüksek mertebesi “ubudiyet-i Muhammediye”dir (a.s.m.). Hz. Muhammed’in (a.s.m.) ubudiyetinin ünvaný “mahbubiyet”tir. O (a.s.m.) her þeyde olduðu gibi ibadet ve
ubudiyet noktasýnda da en mükemmel mertebededir. Ýbadetinde hem ilk olup hem de en mükemmelini yapmasýyla eþsizdir.
Olaðanüstü hayatýnýn en sýkýntýlý anlarýnda bile ibadetin ve ubudiyetin en ince esrarýna riayet etmiþtir.
Ma’bud-u Bilhak insaný külli ubudiyet yapabilme yeteneðinde yaratmýþtýr. Ýnsanýn vazifesi kendisine ihsan edilen “külli
nimetler”e “külli niyet” ve “hadsiz itikad” ile mukabele etmektir. Külli ubudiyetin kemal mertebesi ise Resul-i Ekrem’in
(a.s.m.) Mi’rac-ý Ekber’idir. Resul-i Ekrem’in (a.s.m.) Mi’rac-ý
Ekber’inin hakikati her mü’minin namazýnda derc edilmiþtir.
Bu sebeple namaz “mi’rac-ý asgar”dýr. Emri altýndaki askerlerin hizmetlerini kendi adýna komutanýna takdim eden subay
misali; insan da namazýnda yer yüzünün halifesi rütbesiyle
kendi âlemindeki bütün varlýklarýn dualarýný, ibadetlerini ve
ubudiyetlerini Ma’bud-u Zülcelal’e takdim etmektedir.
Kýsa bir ömürde sonsuz hayatý kazanmak, sýnýrsýz sevap kazanmak, her bir ömür dakikasýný bir ömür kadar faydalý kýlmak, sýradan davranýþlarý bile ibadete çevirmek ve her an Allah’ýn huzurunda olma þuuruyla yaþamak isteyen biri Sünnet-i
Seniyyeyi yaþamalýdýr. Sünnet-i Seniyye’nin en ehemmiyetlileri ise þeair olanlarýdýr. Þeairin nafile olaný bile þahsi farzlardan
daha ehemmiyetlidir. Çünkü þeair topluma ait bir ubudiyettir
ve Ýslamiyet’in simgesidir.
Ýbadetin ve ubudiyetin esasý, ruhu duadýr. Dua halis bir imanýn neticesidir. Dua, tevhid ve ibadetin esrarýna numunedir.
Dua yalnýz insanýn eli yetiþmediði bir kýsým arzularýný ve ihtiyaçlarýný, kalben ve lisanen Allah’tan istemesiyle sýnýrlý bir hakikat deðildir. Belki kâinattan Ma’bud-u Ezeli’ye doðru istidad, ihtiyac-ý fýtri ve ýztýrar gibi farklý lisanlarla sayýsýz dualar
yükselmektedir.
Cenab-ý Hakkýn tanýttýrmasýna karþý imanla tanýmaya çalýþmak ve sevdirmesine karþý da ibadet ve ubudiyetle sevmeye
33
KÖPRÜ - KIÞ / 2010
ÝBADET
çalýþmak gerekmektedir. Ýbadetlerine dikkat etmeyen veya ihmal eden birinin Allah’a muhabbeti meselesinde ciddi bir samimiyet sorunu vardýr.
Ýbadetlerde niyet ve ihlâs çok önemlidir. Niyet az ibadeti çok
yapar. Ýhlâs ise bu ibadetin bütününün, eksiksiz Allah’a takdimini temin eder. Niyet ve ihlâs ile az bir ömürde ebedi bir hayat hak edilir.
Niyet öyle bir “maya” ve “iksir”dir ki, sýradan iþleri ve hareketleri bile ibadete çevirir. Niyet bir ruhtur, ölü hâletleri canlandýrýr, canlý ibadetlere çevirir. Niyet bir ruhtur. O ruhun da
ruhu ihlâstýr.
Ýhlâs ise, en sâfî bir ubudiyettir. Gizli þirklerden kurtuluþtur.
Ýhlâs dupduru olmak, arýnmak, öze dönmek manalarýný ihtiva
eder. Ýhlâs kiþinin imanýnda ve ibadetinde Allah’ýn emir ve rýzasý dýþýnda her þeye karþý kapýlarýný kapatmasý demektir.
Kur’an terbiyesiyle ihlâsý kazanan biri en büyük varlýklarý bile kendinden üstün görmez ve onlara ibadet etmeye tenezzül
etmez. Menfaat noktasýnda ise en büyük mükâfat olan Cenneti
bile ibadetinin gayesi olarak görmeyen izzetli bir kuldur.
r
Öz
Bu makalede öncelikle kâinatýn tesbih ve ibadetinin mahiyeti ve onun içinde insanýn ibadetinin ehemmiyeti incelenecektir. Daha sonra insanýn ibadetinin çeþitleri olan dua, namaz,
tefekküri ve menfi ibadet hakikatleri üzerinde durulacaktýr.
Ardýndan insanlar arasýnda en mükemmel fert olan Peygamber Efendimizin (a.s.m) Mi’racýna ve sünnet-i seniyyesine, ibadet ve külli ubudiyet perspektifinden bakýlmaya çalýþýlacaktýr.
Meselenin nihayetinde ibadetin ve ubudiyetin ruhu olan niyet
ve ihlâs hakikatlerine temas edilecektir.
Anahtar Kelimeler: Ma’bud, abd, ibadet, ubudiyet-i külliye,
Mi’rac, namaz, ibadet-i tefekküriye, menfi ibadet, dua, nefs-i
emmare, sünnet-i seniyye, þeair, ihlâs, niyet.
r
34
KÖPRÜ - KIÞ / 2010
Abstract
In this article, firstly essence of universe’s tesbih and worship and importance of human’s worship will be examined.
Then, facts of prayer, the prescribed prayers, meditative and
privative worship as human worship types will be emphasized. And then, our Prophet’s, the most perfect person
amongst all human beings, ascension and tradition will be
attempted to be considered from the perspective of worship
ÝBADET: ÝLAHÝ SEVGÝNÝN ZÝRVESÝ
and total adoration. And finally, facts of intention and pure
worship, which are the spirit of worship and adoration, will be
mentioned.
Keywords: Ma’bud, slave, worship, total adoration, Mi’rac
(ascension), the prescribed prayers, ibadet-i tefekküriye (meditative worship), menfi ibadet (privative worship), dua
(prayer), nefs-i emmare (desire), Illustrious Practices of the
Prophet (PBUH), observances of worship, ihlâs (pure worship),
intention.
35
KÖPRÜ - KIÞ / 2010
ÝBADET
36
KÖPRÜ - KIÞ / 2010