Academia.eduAcademia.edu

UZAK TÜRK İLLERİNDE DESTANLAŞAN EVLİLİKLER.pdf

2009, Öncü Kitap

Altay, Tuva, Hakas ve Şor destanlarında alplara mahsus evlilik.

Uzak Türk İllerinde DESTANLAŞAN EVLİLİKLER Dr. Salahaddin BEKKİ ÖNCÜ KİTAP Uzak Türk İllerinde DESTANLAŞAN EVLİLİKLER Dr. Salahaddin BEKKİ ISBN 978-975-7447-53-5 1. Baskı: Mayıs 2009 © Yayın Hakkı ve Sorumluluğu: Dr. Salahaddin BEKKİ İzinsiz basılamaz. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. Kapak İllüstrasyonu: Emre ERDUR İSTEME ADRESİ: Yenice Mah. 200. Sokak Ergün Apt. C. Blok Nu: 1 KIRŞEHİR e-mail: [email protected] Baskı-Cilt Kâzım Karabekir Caddesi Ali Kabakçı İşhanı No: 85/2 İskitler - ANKARA Tel: 0. 312. 384 31 20 www.oncubasimevi.com Uzak Türk İllerinde DESTANLAŞAN EVLİLİKLER Altay, Tuva, Hakas ve Şor Destanlarında Alplara Mahsus Evlilik Dr. Salahaddin BEKKİ Ankara 2009 “21 yıl önce evlenme teklifimi kabul ederek bana destansı bir mutluluk bağışlayan Eşim’e…” D r. Sal aha d d in B EKK‹ ÖZ GEÇMİŞ Dr. Salahaddin Bekki: 13 Haziran 1967’de Sivas’ta doğdu. İlk ve orta öğrenimini aynı şehirde tamamladı. Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesinden mezun oldu (1991). “Sivas Türküleri Üzerine Bir İnceleme” adlı çalışmasıyla yüksek lisansını (1994), “Altay-Türk Destanı Maaday-Kara, İncelemeMetin” adlı teziyle doktorasını tamamladı (2001). 25 Haziran 2002’de Gazi Üniversitesi Kırşehir Fen-Edebiyat Fakültesine yardımcı doçent olarak atandı. 02 Nisan 2003 - 02 Ekim 2006 tarihleri arasında dekan yardımcılığı görevi yaptı. 05 Ocak 2004 - 02 Ekim 2006 tarihleri arasında Fakülte Kurulu ve Fakülte Yönetim Kurulu üyeliklerinde bulundu. “Baş Yastıkta Göz Yolda-Sivas Türküleri (İstanbul, 2004)” ve “Maaday-Kara Destanı (Elazığ, 2007)” adlı iki kitabı yayınlanan yazar, İLESAM üyesi, evli ve üç çocuk babası olup hâlen Ahi Evran Üniversitesinde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır. 5 D r. Sal aha d d in B EKK‹ İÇİNDEKİLER ÖN SÖZ • 9 KISALTMALAR • 12 I. BÖLÜM: ARKAİK KAHRAMANLIK DESTANLARI ve TÜRK KÜLTÜRÜNDE EVLENME • 15 I.1. İncelenen Destan Külliyatı • 15 I.1.1. Altay Sahası • 20 I.1.2. Tuva Sahası • 23 I.1.3. Hakas Sahası • 24 I.1.4. Şor Sahası • 25 I.2. Destanlarda İşlenen Evlilik Konusu Üzerine Yapılan Çalışmalar • 26 I.3. Evlilik Türleri ve Usulleri • 31 I.3.1. Evlilik Türleri • 31 I.3.2. Evlilik Usulleri • 40 II. BÖLÜM: ALPLARA MAHSUS EVLİLİK • 47 II.1. Evlenme İsteğinin Belirtilmesi ve Kız Hakkında Bilgi Alma • 59 II.2. Evlenme Yolculuğuna Çıkma • 82 II.2.1. Kahramanın Yolculuğa Çıkması • 82 II.2.2. Babanın Yolculuğa Çıkması • 95 II.2.3. Kız Kardeşin Yolculuğa Çıkması • 95 II.2.4. Kızın Yolculuğa Çıkması • 97 II.2.5. Yolculuğun Engellenmesi • 101 II.3. Yolculuk Sırasında Karşılaşılan Engeller • 106 II.4. Açık ve Gizli Rakipler • 112 II.5. Kahramanın Yardımcıları • 118 II.6. Müstakbel Eşin Memleketine Şahsiyeti Gizleyerek Girme • 119 II.7. Dünürlüğün Dile Getirilmesi • 123 II.8. Rakiplerle Mücadele • 131 II.8.1. At Yarışı • 132 II.8.2. Ok Atma • 135 7 Destanlaan Evlilikler II.8.3. Güreş • 138 II.8.4. Kızın Seçimi • 143 II.8.5. Diğer Yarışlar • 147 II.9. Verilen Zor Görevleri Başarma • 151 II.10. Memlekete Dönüş ve Düğün • 157 II.10.1. Memlekete Dönüş • 158 II.10.2. Düğün • 168 II.11. Evlilik Sonrası Kahramana Verilen Zor Görevler • 176 II.12. Evlilik Sonrası Eşin Kaçırılması • 186 III. BÖLÜM: ALPLARA MAHSUS EVLİLİKTEN ÂŞIKLARA MAHSUS EVLİLİĞE • 193 III.1. Evlenme İsteğinin Dile Getirilmesi ve Kız Hakkında Bilgi Alma • 203 III.2. Kahramanın Yolculuğa Çıkması ve Engellenmek İstenmesi • 207 III.3. Yolculuk Sırasında Karşılaşılan Engeller III.4. Açık ve Gizli Rakipler • 210 III.5. Kahramanın Yardımcıları • 212 III.6. Müstakbel Eşin Memleketine Şahsiyeti Gizleyerek Girme • 217 III.7. Dünürlüğün Dile Getirilmesi • 219 III.8. Rakiplerle Mücadele • 220 III.9. Verilen Zor Görevleri Başarma ve Zafer • 222 III.10. Memlekete Dönüş ve Düğün • 224 SONUÇ • 227 EKLER: İNCELENEN DESTAN VE HİKÂYELERİN ÖZETLERİ • 233 KAYNAKLAR • 329 DİZİN • 341 8 D r. Sal aha d d in B EKK‹ ÖN SÖZ Türk dünyasını bir bütün olarak dikkate aldığımızda, bugün için mısra sayısı bakımından yüz binler hatta milyonlarla ifade edilebilecek bir destan külliyatına sahip olduğumuzu rahatlıkla söyleyebiliyoruz. Bu bilgiye ulaşmamızda, 1991 yılında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği’nin dağılması ile yeniden bağımsızlığını kazanan Türk cumhuriyetleri üzerine akademik alanda gerçekleştirilen çalışmaların payı büyüktür. Türk dünyasının yeniden keşfi, bunun sonucu olarak Anadolu dışında tespit edilmiş destanlarla karşılaşma, bilim âleminde büyük bir heyecana sebep olmuş ve bu heyecan, bilimsel çalışmalara dönüşerek meyvelerini vermeye başlamıştır. Bu cümleden olarak üniversitelerimizde Türkiye dışındaki Türklerin destanlarıyla ilgili çok sayıda yüksek lisans ve doktora tezi birbiri ardınca tamamlanmış ve yayımlanmıştır. Bu durum, verdiğimiz kaynakçada açık bir şekilde görülecektir. 1991’den önce isimlerini duyduğumuz birçok destanın bugün Türkiye Türkçesine aktarılmış metinlerine sahibiz. Bu sahada eser vererek bizi, bize tekrar hatırlatmaya çalışan Metin Ergun, Ekrem Arıkoğlu, İbrahim Dilek, Mehmet Aça ve Kaynakça’da isimleri geçen diğer araştırmacıları alkışlamak bir kadirbilirlik olsa gerektir. Bu kitabın ortaya çıkmasını da onların çalışmalarına borçluyuz. Kitap, ön söz, kısaltmalar, üç bölüm, sonuç, ekler ve dizin kısmından oluşmaktadır. Birinci Bölüm, üç alt başlık altında ele alınmıştır. İlk başta çalışmamıza kaynaklık eden destan külliyatı ile bu eserlerin derlendiği Türk coğrafyalarının tanıtımı yapılmış; Altay, Tuva, 9 Destanlaan Evlilikler Hakas ve Şorlar hakkında kısa bilgilere yer verilmiştir. İkinci olarak incelemeye tabi tuttuğumuz eserlerin dışında kalan destanlardaki evlilik konusu üzerine yapılan çalışmalar tek tek ele alınarak tanıtılmıştır. Böylelikle, evlilik konusunun hemen her destanda bulunabilen yaygın bir motif olduğu gösterilmeye çalışılmıştır. Bu bölümde ayrıca evrensel bağlamda evlilik türleri ele alınıp incelediğimiz destanlarla mukayesesi yapılmıştır. Bölümü tamamlaması açısından Anadolu’da geçerli olan evlilik usulleri ayrı bir başlık altında ele alınarak yine incelediğimiz destanlarla mukayese edilmiştir. İkinci Bölüm, çalışmamızın esasını teşkil etmektedir. 2009 yılı şubat ayı itibarıyla ulaşabildiğimiz Altay, Tuva, Hakas ve Şor Destanları, evlilik konusu merkeze alınmak suretiyle incelenmiş ve on iki maddede topladığımız bir konu kalıplaşmasının olduğu tespit edilmiştir. Bizden önce yapılan çalışmalardan da ilham alınarak “Alplara Mahsus Evlilik” başlığı açılmış, incelediğimiz destanlardaki evlilik konusu, erkek kahraman merkeze alınmak suretiyle tahlil edilmiştir. Üçüncü Bölüm’de, tahkiye esasına bağlı halk anlatılarının eş zamanlı ve art zamanlı gelişimleri dikkate alınarak destanların halk hikâyelerine kaynaklık ettiği bilgisine ulaşılmıştır. Bu bilgi çerçevesinde arkaik karakterli Altay, Tuva, Hakas ve Şor destanlarının halk hikâyelerimize nasıl kaynaklık etmiş olabileceği, destandan halk hikâyesine geçişte bir köprü vazifesi gören Dede Korkut boylarından iki boy (Kam Büre Bey Oğlu Bamsı Beyrek ve Kanlı Koca Oğlu Kan Turalı boyları) ile meşhur üç halk hikâyesi (Âşık Garip, Tahir ile Zühre ve Kerem ile Aslı)’nin mukayesesi yapılmak suretiyle gösterilmeye çalışılmıştır. Mukayese yapılırken klasikleşen halk hikâyesi inceleme yöntemi, çok küçük değişikliklerle tatbik edilmiştir. Çalışmanın sonuç kısmında, destanların incelenmesi ve halk hikâyeleriyle karşılaştırılmasından elde edilen bilgiler ana hatlarıyla ortaya konmuştur. 10 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Alplara mahsus evlilik konusunun destanlardaki merkezi konumu ve karşılaştırma yaptığımız metinlerle olan bağlantısının daha iyi anlaşılabilmesi için çalışmamıza kaynaklık eden otuz dokuz destan metninin yanı sıra Kam Büre Bey Oğlu Bamsı Beyrek, Kanlı Koca Oğlu Kan Turalı boyları ile Âşık Garip, Tahir ile Zühre ve Kerem ile Aslı hikâyelerinin özetlerinden oluşan ekler bölümü hazırlanmıştır. Kaynakça’da, eserin hazırlanmasında istifade edilen kaynaklar, incelenen destanlar ayrı bir başlık altında olmak üzere, alfabetik olarak verilmiştir. Çalışmamız, terimler ve özel isimlerden oluşan dizin ile sona ermektedir. Çalışmamızda, destan kahramanlarının isimlerinin verilişinde bazı farklılıkların olduğu görülecektir. Ak Haan, Ak Kaan, Ak Kağan, Hara Han, Kara Han, Kaan Mergen, Kağan Mergen, Karatı Kaan, Karatı Kağan gibi lehçe farklarından doğan değişik kullanımlar alıntı yapılan yerlerde, metinlerde geçtiği şekliyle bırakılmıştır. İnceleme kısımlarında ise isimler arasına kısa çizgi konmuştur (Ak-Haan, Kağan-Mergen, Karatı-Kağan gibi). Diğer çalışmalarımda olduğu gibi bu çalışmamda da zamanlarından çaldığım eşim Hatice, oğullarım Yavuz Bülent ve İsa Yusuf Alptekin ile kızım Elif Altınay’a fedakârlıkları için şükran borçluyum. Ayrıca, çalışmamıza değişik ölçülerde katkıda bulunan arkadaşlarım Muharrem Daşdemir, Ahmet Doğan, Şerife Büyükköse, Özer Şenödeyici, Kamil Ali Gıynaş ve Fatih Dinçer’e müteşekkirim. Son olarak bu çalışmanın kitap olarak vücut bulmasında emeği geçen Öncü Basımevi çalışanlarına Sayın Necip Evlice’nin şahsında özverili gayretleri için teşekkür etmek istiyorum. Dr. Salahaddin Bekki Kırşehir, 21 Mart 2009 11 Destanlaan Evlilikler KISALTMALAR AAD ABD ABUD AED AHD AHUD AKÇKM AKD AKM akt. AMD ARTD ASD ATD AYTD bk. BKBŞ BKD bs. BTD C. çev. DD DK drl. DTCF EKAV EKD HAD : Altın-Arığ Destanı : Ak-Biy Destanı : Alday-Buuçu Destanı : Altın-Ergek Destanı : Arı-Haan Destanı : Ay-Huucın Destanı : Arzılan Kara Attıg Çeçen-Kara-Möge Destanı :Ak-Kağan Destanı : Atatürk Kültür Merkezi : Aktaran : Alıp-Manaş Destanı : Aran-Taycı Destanı : Altın-Sırık Destanı : Altın-Taycı Destanı : Aytünüke Destanı : Bakınız : Boktu-Kiriş Bora-Şeeley Destanı : Boydoñ-Kökşin Destanı : Baskı : Bayan-Toolay Destanı : Cilt : Çeviren : Delikanlı Destanı : Dede Korkut Hikâyeleri : Derleyen : Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi : Eğitim ve Kalkınma Vakfı : Erke-Koo Destanı : Huban-Arığ Destanı 12 D r. Sal aha d d in B EKK‹ HMD hzl. KAK KAKM KCAKA KED KKBK KKD KKKM KMD KÖED KÖZD krş. KTKD MKD MMD MŞTD ÖD ÖUD s. S. ŞŞD TAHD TDEA TDK TKD TS TTK TÜRKSOY Ü. vd. vs. Yay. hzl. : Han-Mirgen Destanı : Hazırlayan : Kara-Kuzgun Destanı : Kağan-Argo Ablalı Kağan-Mergen Destanı : Kan-Ceeren Attu Kan-Altın Destanı : Kozın-Erkeş Destanı : Kögüdey-Kökşin [i]le Boodoy-Koo Destanı : Kağan-Kes Destanı : Katan-Kökşin [i]le Katan-Mergen Destanı : Kangıvay-Mergen Destanı : Kökin-Erkey Destanı : Közüyke-Destanı : Karşılaştırınız : Kara-Taacı-Kıs Destanı : Maaday-Kara Destanı : Maçlı-Mergen Destanı : Mööge-Sagaan-Toolay Destanı : Ölöştöy Destanı : Ösküs-Uul Destanı : Sayfa : Sayı : Şulmus-Şunı Destanı : Ton-Araçlın-Haan Destanı : Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi : Türk Dil Kurumu : Temene-Koo Destanı : Türkçe Sözlük : Türk Tarih Kurumu : Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi : Üniversite : Ve diğerleri / ve devamı : Vesaire : Yayına Hazırlayan 13 D r. Sal aha d d in B EKK‹ I. BÖLÜM: ARKAİK KAHRAMANLIK DESTANLARI ve TÜRK KÜLTÜRÜNDE EVLENME I.1. İncelenen Destan Külliyatı Tüm Türk dünyasını bir bütün olarak dikkate aldığımızda, bugün için mısra sayısı bakımından yüz binler hatta milyonlarla ifade edilebilecek bir destan külliyatına sahip olduğumuzu rahatlıkla söyleyebiliyoruz. Bunda, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin dağılması sonucunda 1991 yılından itibaren yeniden bağımsızlığını kazanan Türk cumhuriyetleri üzerine gerçekleştirilen akademik çalışmaların büyük bir payı vardır. Bu cümleden olmak üzere, Anadolu dışında tespit edilmiş destanlarla karşılaşma, bilim âleminde büyük bir heyecan yaratmış; üniversitelerimizde Türkiye dışındaki Türk soylu halkların destanlarına karşı büyük bir ilgi uyanmış ve neticede çok sayıda yüksek lisans ve doktora tezi birbiri ardınca tamamlanmış/yayımlanmıştır. Destanların yayımı noktasında özel gayretlerin dışında devlet destekli projeler de artık meyvelerini vermeye başlamıştır. Bu projelerden bizce en önemlisi Prof. Dr. Fikret Türkmen’in proje yöneticisi olduğu “Türk Dünyası Destanlarının Tespiti, Türkiye Türkçesine Aktarılması ve Yayımlanması Projesi”dir. Diğer bir proje ise Nevzat Kösoğlu başkanlığında büyük ölçüde tamamlanan “Başlangıcından Günümüze Kadar Türkiye Dışındaki Türk Edebiyatları Antolojisi Projesi”dir. Bu çalışmamıza kaynaklık eden eserlerin büyük bir kısmı, yukarıda adı geçen Fikret Türkmen başkanlığında yürütülen proje çerçevesinde yayımlanan destanlardır. 15 Destanlaan Evlilikler Çalışmamızın başlığından da anlaşılacağı üzere incelememiz arkaik özellikleri ile ön plana çıkan Sibirya/Sayan-Altay (AltayTuva-Hakas-Şor) sahası destanlarıyla sınırlandırılmıştır. Burada arkaik karakter taşıyan destanların belli başlı özellikleri ile neden bu şekilde (arkaik kahramanlık destanı) adlandırıldıkları konusuna açıklık getirmemiz gerekiyor. Sayan-Altay bölgesi destanlarında ağırlıklı olarak kahramanın, yeryüzündeki kötü niyetli hanlar ile veya bunların bir ölçüde ilişkide oldukları yeraltı dünyasının hâkimi Erlik ve avenesi ile olan mücadeleleri anlatılır. Tuva, Hakas ve Şor destanlarında işlenen konular ile Altay kahramanlık destanlarının konuları aşağı yukarı aynıdır (Aça 1998: 6). İ. V. Puhov, Altay kahramanlık destanlarında terennüm edilen konuları şu şekilde sınıflandırmıştır: “1. Kahramanın ucubelerle savaşı 2. Kahramanın Erlik ile mücadelesi 3. Kahramanın evlenme elçiliği 4. Kahramanın yabancı hanlarla mücadelesi 5. Kahramanın zalim hanla mücadelesi (Puhov 1973: 30).”1 Kahraman, ucubelerle, Erlik’le, yabancı hanlarla, zalim hanla ve evlenme yolculuğu sırasında karşısına çıkan engellerle mücadele ederken kuvvet ve cesaret yerine çok özel ve gizli bilgileri kullanır. Bu mücadelelerinde genelde at veya insan formuna girmiş bir ruhun yardımına müracaat ederek hile ve sihir yoluyla galip gelir. Fuzuli Bayat (2006: 175-176), bu bölge destanlarının karakteristik özelliklerini 12 maddede toplamıştır: “1. Dünyanın üç bölümü ve aralarındaki sınır ortadan kaldırılıp destan kahramanı her üç dünyada serbest şekilde faaliyet gösterebilir… 1 Hepsi ayrı birer kitap oluşturabilecek bu konular hakkında daha fazla bilgi için MaadayKara Destanı (Bekki 2008: 40-47) adlı çalışmamıza bakılabilir. 16 D r. Sal aha d d in B EKK‹ 2. Kahraman, ecdat, ilk insan, ilk medenî olguların yaratıcısıysa demek ki Tanrıoğludur. 3. Menşe mitleri… Tayfa-uruk münasebetleri, ataerkil boy mitolojisi, animistik görüşler sık sık başvurulan konulardır. 4. Kahraman, ruhlarla, dağ, orman iyeleri, gök sahipleri ile açık şekilde ilişki kurabilir… 5. Arkaik destanlarda esasen ana, bacı, bazen de erkek kardeşten ibaret küçük bir cemiyet tasvir olunur. 6. Arkaik yapılı destanlarda devlet kurma veya cihangirlik ülküsü yoktur… 7. Arkaik destanlarda egzogami bir evlilik söz konusudur… 8. Bu tip destanlarda ölüp dirilme olgusu (ikinci defa doğma) Şaman mitolojisinde olduğu kadar güçlüdür… 9. Arkaik destanlarda bediî-estetik bir biçimde kahraman değil, ahlakî normlar tasvir edilir… 10. Şaman efsanelerinde, masallarda olduğu gibi arkaik destanlarda da dönüşüm (şekil değiştirme) geniş bir şekilde işlenmiştir… 11. Arkaik destanlarda fizikî güç aynı zamanda sihrî bir güçtür. 12. Arkaik destanlarda sanatsal unsur olarak merasim mitlerinin geniş bir şekilde kullanıldığı görülmektedir. Bununla beraber sihir, animizm, bitki menşeli mitler de olay örgüsünün kurulmasında yer almaktadır.” Bu sahadaki destanlarda işlenen konular ve karakteristik özellikler, “kahramanlık destanı” olarak nitelendirilen Oğuz Kağan, Manas, Köroğlu vs. destanlarla tam anlamıyla örtüşmez. Bu farklılığı göstermek için birçok araştırmacı, bu destanların arkaik karakterli olduğu görüşünde birleşmiştir. Fransızca “archaïque” kelimesi Türkçede “eskimiş söz veya eser; kullanıldığı çağdan daha eski bir çağdan kalma bir biçim, yapının 17 Destanlaan Evlilikler özelliği (TS 1998: 134)” anlamlarına gelecek şekilde kullanılmaktadır. Destanlar söz konusu olduğunda Sayan-Altay (Altay, Tuva, Hakas, Şor) sahasında ortaya çıkan destanların arkaik karakterli olduğu birçok araştırmada ortaya konulmuştur (Aça 2000a: 1122; Bayat 2006: 174; Bekki 2008: 51). Bu bölge destanlarında “… dar anlamda tarihî gerçekliğin olmayışı, işlenen konuların aile-soy ilişkileriyle sınırlı olması ve konuların işlenişinde mitolojinin olanaklarının genişçe kullanılması (Bekki 2008: 47)”, söz konusu metinlerin destan mı yoksa masal mı olduğu tartışmasını da beraberinde getirmiştir. İ. V. Puhov, Maaday-Kara destanının Rusça yayınında yer alan “Altayskiy narodnıy geroiçeskiy epos (1973: 8-60)” başlığını taşıyan çalışmasında; S. E. Malov, N. K. Dmitriev, L. P. Patapov, A. L. Koptelov, V. M. Jirmunskiy ve E. M. Meletinskiy gibi Rus bilim adamlarının bu destanlar hakkındaki görüşlerini bir arada vermiştir. Bu bilim adamlarından S. E. Malov ve N. K. Dmitriev, Altay destanlarını “parçalara bölünmüş kahramanlık destanlarının kırıntıları” olarak ele alırlar ve bunları kahramanlık destanlarından masala geçişi sağlayan özel bir tür, yani kahramanlık destanı ile masal arasında oluşan bir ara tür olarak vasıflandırırlar. V. M. Jirmunskiy, bu anlatılarda geçen ucubelerle savaş, elçilik evlenmesi (alplara mahsus evlilik), olağanüstü doğum ve mitolojik öğeleri dikkate alarak bunların “bahadırlık masalı” olarak isimlendirilmesi gerektiğini söyler. E. M. Meletinskiy de V. M. Jirmunskiy’le aynı görüşü paylaşır. L. P. Patapov ile A. L. Koptelov ise, bu anlatıların destan olduğu görüşünü savunurlar (Puhov 1973: 27-29).2 Şakir İbrayev, bu tür anlatıları “eski destanlar” şeklinde adlandırır ve şu şekilde tanımlar: “Eski devirlerdeki destan geleneğine, 2 Bu konuda daha geniş bilgi için bk. Aça 2000a: 11-22. Ayrıca Ayşe Yücel Çetin, “Kazakistan Sahası Halk Hikâyeciliği Geleneği” adlı çalışmasında “destan” ve “halk hikâyesi” kavramını tartışırken genel olarak Türk dünyasını özelde de Kazakistan sahasını dikkate alarak bu iki kavramın çağrışım alanını ve Kazakistan sahasındaki kullanımlarını ele almıştır (2003: 16-30). 18 D r. Sal aha d d in B EKK‹ bilhassa kahramanlık destanlarına temel teşkil eden, en eski zamanlarda yani tarih öncesi çağlarda kalıplaşmış olan destan türüne ‘eski destan’ denir (1998: 63).” Thomas Greene, “Epik Normlar” adlı çalışmasında birçok araştırmacının yanı sıra Northrop Frye’nin “romans”3 terimini merkeze alan epik hakkındaki görüşlerini şu şekilde verir: “Epik, mantıksal ve kronolojik olarak mit ve romans türlerini takip eden yüksek taklidî bir türdür. Mitin kahramanı bir tanrıdır; romansın kahramanı ise diğer insanlara ve çevresine göre daha üstün olmakla beraber, bir tanrı kadar üstün özelliklere sahip değildir, ancak belli bir mertebededir (...) Epiğin yüksek taklidî kahramanı ise, diğer insanlara oranla daha üstün olmakla beraber doğal çevresine hâkim olacak kadar üstün değildir. Destan kahramanının mitten epiğe doğru gelen süreçte kabiliyetlerinin sınırlandırıldığı ve bize (normal insana) daha çok yaklaştırıldığı gözlemlenmektedir (Frye: 1957, Grene 1998: 129-135’ten).” Frye’nin tasvir ettiği romans kahramanı ile bu bölge destanlarında karşımıza çıkan kahramanlar örtüşmektedir. Destan kahramanları dış görünüşleri itibarıyla olağanüstü heybetli ve güçlü tasvir edilmelerine rağmen bunlar, ikili mücadelelerde kuvvet ve cesaret yerine özel ve gizli bilgilere başvururlar. Bu özellikleri dolayısıyla da karakteristiktirler. Yerli araştırıcılardan Emine Gürsoy-Naskali, “Destanın Tarifi (1995: 1-7)” adlı tebliğinde, “Şimdi, Türkçede yine destan adıyla anılan fakat özellikleri bakımından farklı bir destan grubunu oluşturan destanlara geçeceğim. Dikkate alacağım malzeme Orta Asya menşeli (Altay ve Fin-Uygur menşeli) olacak.” dedikten sonra Sagay destanı “Altın Pırkan” ve “Ay Möke”, Kaçın destanı “Kara Tıgan Han ile Suksagal Han” destanlarını muhteva açısından Fin des3 Olağanüstü olayların yer aldığı aşk ve macera hikâyeleri (Grene 1998: 129-135). 19 Destanlaan Evlilikler tanı “Kalevala” ile mukayese eder ve bu tür destanlar için “şamanizm kökenli destan”, “metafizik destanları”, “tabiat ötesi destanları” ve “eski destanlar” gibi birçok terim önerir. Mehmet Aça ise, “Bu tür metinler, daha sonraki dönemlerde ortaya çıkmış olan kahramanlık destanları, aşk konulu destan/halk hikâyeleriyle konu, tip ve gelenek bakımından sıkı münasebette bulunmaları ve özellikle de ‘köne epos’ kavramının Türkistan kökenli pek çok araştırıcı tarafından bu tür metinleri tanımlamak amacıyla günümüzde de sıkça kullanılıyor olması nedeniyle ‘kahramanlık masalı’ndan (batırlık ertegi/comok) ziyade ‘arkaik destan’ (köne epos) olarak adlandırılacaktır (2000a: 11-22).” diyerek söz konusu destanlar için “arkaik destan” terimini kullanmaktadır. Biz de Maaday-Kara destanı üzerine yaptığımız çalışmalarda, bu tür metinlerin mit ile klasik anlamda epos (kahramanlık destanı) arasında yer alması; kahramanın mitik güçlere sahip olması; olayların üç boyutlu bir dünya anlayışı çerçevesinde cereyan etmesi ve bu destanların kahramanlık karakteri de taşımasından dolayı “arkaik kahramanlık destanı” olarak isimlendirilmesinin uygun olacağını ifade etmiştik (Bekki 2001: 24-27; Bekki 2002: 569-579). I.1.1. Altay Sahası Altay Türkleri, Güney Sibirya’da Rusya Federasyonu sınırları içinde yer alan 92.900 kilometre kare büyüklüğündeki Dağlık Altay Özerk Cumhuriyeti’nde yaşamaktadırlar (Dilek 2002a: 149). Dağlık Altay Cumhuriyeti topraklarının % 85’i dağlıktır ve ¼’i ormanlarla kaplıdır. Dağlık Altay’da birçok nehir ve 7000 civarında göl bulunmaktadır. Cumhuriyet, Rusya Federasyonu içinde Tuva Cumhuriyeti, Hakas Cumhuriyeti, Kemerova bölgesi ve Altay bölgesi ile sınırdaştır. Ayrıca Altay’ın Kazakistan, Çin ve Moğolistan’la da sınırı vardır (Somuncuoğlu 2002a: 141). 20 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Dağlık Altay Özerk Cumhuriyeti’nin 200.000 civarında olan nüfusunun yaklaşık 65.000’ini Altay Türkleri oluşturmaktadır. Güney ve Kuzey olarak iki gruba ayrılan Altay Türklerinin Güney grubunu Altay-kiji, Telengit ve Teleüt; Kuzey grubunu ise, Tuba, Kumandı ve Çalkandı Türkleri oluşturmaktadır (Dilek 2002a: 149). Bugünkü Dağlık Altay Cumhuriyeti’nin bulunduğu topraklar, Türk tarihinin ihtişamlı dönemlerinin yaşandığı yerlerdir. Milattan önce bu topraklar, Sakaların ve Hunların hâkimiyetine tanık olmuştur. Milattan sonra Kök Türk Kağanlığı, Uygur ve Kırgız devletleri bu coğrafyada hüküm sürmüşlerdir. XII. asırdan itibaren Cengiz Han ve haleflerinin hâkimiyetine giren bölge XV. yüzyıldan itibaren Cungarya’ya vergi öder duruma gelmiştir. XVII. asırdan itibaren Çarlık Rusyasıyla karşı karşıya gelen bölge, XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Rusya’nın hâkimiyetine girmek zorunda kalmıştır (Somuncuoğlu 2002a: 141). Bütün türleriyle canlılığını uzun süre muhafaza etmiş olan Altay halk edebiyatı, bugün modern Altay edebiyatını besleyen ana kaynaklardan biri konumundadır (Dilek 2002a: 149). Altay Türklerinin destanları üzerine yapılan araştırmalar -özellikle Rus Türkologların yapmış oldukları- konusunda Metin Ergun’un yayımlamış olduğu “Altay Türkleri’nin Kahramanlık Destanı Alıp Manaş, Konya, 1997 (s. 7-18)”, adlı çalışması bize kapsamlı bir bibliyografya sunmaktadır. O gün isimlerini öğrendiğimiz birçok destanın bugün Türkiye Türkçesine aktarılmış metinlerine sahibiz. Metin Ergun’un yayımlamış olduğu “Alıp Manaş Destanı” 1779 mısradan ibaret olup söz konusu kitabın 96-146. sayfaları arasındadır. Tespit edebildiğimiz kadarıyla Altay destanlarıyla ilgili ilk müstakil yayın olan “Alıp Manaş”ı, Emine GürsoyNaskali’nin yayımladığı “Altay Destanı Maaday-Kara, (İstanbul, 21 Destanlaan Evlilikler 1999)” takip eder. Altaylardan derlenen en uzun destanlardan biri olan Maaday-Kara (7739 dize) üzerinde bizim de daha sonra Manas Yayıncılık tarafından neşredilmiş bir doktora çalışmamız bulunmaktadır: “Maaday Kara Destanı, (Elazığ, 2007)”. MaadayKara destanında birçok konu bir arada işlenmiştir. Bahadırın evlilik yolculuğu, destanın 5498-7328. dizeleri arasındadır. Altay sahası destanları söz konusu olduğunda, şüphesiz ön plana çıkan isim İbrahim Dilek’tir. Çalışmalarının büyük çoğunluğu bu sahaya ait olan İ. Dilek’in 3 ciltten oluşan eserinin 1. cildi “Altay Destanları 1” başlığını taşımaktadır ve yukarıda kısaca değindiğimiz Fikret Türkmen’in başkanlığını yaptığı projenin ilk eseri olarak yayımlanmıştır. Türk Dil Kurumu Yayınları arasında çıkan eserde sırasıyla şu destanlar yer almaktadır: “Er-Samır (s. 33-111, 2664 dize)”, “Ak-Tayçı (s. 112-171, 2044 dize)”, “Kökin-Erkey (s. 172-199, 961 dize)”, “Altay-Buuçay (s. 200-228, 1016 dize)”, “Malçı-Mergen (s. 229-251, 802 dize)”, “Kozın-Erkeş (s. 251-305, 1780 dize)” ve “Közüyke (s. 306-362, 1947 dize)”. “Altay Destanları 2” başlığını taşıyan ciltte; “Oçı-Bala (s. 40119, 3561 dize)”, “Ay-Sologoy lo Kün-Sologoy (s. 120-135, 698 dize)”, “Ösküs-Uul (s. 136-216, 3655 dize)”, “Kan-Kapçıkay (s. 217-242, 5080 dize)”, “Kan-Ceeren Attu Kan-Altın (s. 343-393, 2234 dize)”, “Temene-Koo (s. 394-414, 880 dize)”, “Kara-Taacı Kıs (s. 415-425, 485 dize)”, “Kögüdey-Kökşin [i]le Boodoy-Koo (s. 426-445, 876 dize)” ve “Altın-Ergek (s. 446-464, 827 dize)” adlı destanlar yer almaktadır. “Altay Destanları 3” başlığını taşıyan ciltte ise; “Eke-Koo (s. 32-67, 1612 dize)”, “Ölöştöy (s. 68-259, 8686 dize)”, “KatanKökşin [i]le Katan-Mergen (s. 260-321, 2746 dize)”, “ŞulmısŞunı (s. 322-369, 2151 dize)”, “Ak-Biy (s. 370-405, 1549 dize)” ve “Üç Kulaktu Ay-Kara At (s. 406-455, 2189 dize)” başlığını taşıyan destanlar bulunmaktadır. 22 D r. Sal aha d d in B EKK‹ İbrahim Dilek’in “Başlangıcından Günümüze Kadar Türkiye Dışındaki Türk Edebiyatları Antolojisi”nin 24. cildinde yer alan; “Boydon-Kökşin, (s. 23-44, 1134 dize)” ile “Ay-Tünüke (s. 4466, 1205 dize)” adlı destanları da incelememizde yer alacaktır. I.1.2. Tuva Sahası Güneyinde Moğolistan, kuzeyinde Krasnoyarks ve Hakas Cumhuriyeti, doğusunda Buryat Özerk Cumhuriyeti, batısında Altay Özerk Cumhuriyeti bulunan Tuva Cumhuriyeti’nin nüfusu 1998 sayımlarına göre 310.000’dir. Nüfusunun % 70’e yakını Tuvalardan oluşan Cumhuriyet, 170.000 kilometre karelik bir alana yayılmıştır (Arıkoğlu 2002: 173). Tuva, Rusya Federasyonu’nun diğer üyelerinden farklı olarak, Bolşevik Devrimi’ni takip eden iç savaşın ardından Sovyetler Birliği’ne dâhil olmamış, 1944 yılına kadar ayrı ve bağımsız bir devlet olarak varlığını sürdürmüştür. Tuva Halk Cumhuriyeti Küçük Huralın Olağanüstü Kurultayı 17 Ağustos 1944’te Sovyetler Birliği’ne katılma kararı almıştır. 1944’te Sovyetler Birliği’ne dâhil olan Tuva, 1961 yılına kadar otonom bölge statüsünde kalmış ve bu tarihten itibaren otonom cumhuriyet statüsüne geçmiştir (Somuncuoğlu 2002b: 164). Tuvalar, çok zengin bir sözlü geleneğe sahiptir ve bu sözlü gelenek içerisinde kahramanlık destanlarının ayrı bir yeri vardır. Tuvaların, inanış ve düşünüş sistemini, gelenek ve göreneklerini, sosyal hayatını, geleceğe yönelik beklentilerini ve geçmişte vermiş oldukları mücadeleleri efsanevî ve destanî bir hava içerinde veren çok sayıda destanları mevcuttur (Ergun-Aça 2004: 25). Tuva (Tıva) sahasında Metin Ergun ile Mehmet Aça’nın birlikte hazırladıkları “Tıva Kahramanlık Destanları” adını taşıyan iki ciltlik eser, sadece destan metinleriyle değil, inceleme kısmıyla da bu sahaya çok önemli katkıları olan bir çalışmadır4. 4 Bu eserde, destan metinleri verilirken satırlar numaralandırılmadığı için biz de dize sayısını belirtmedik. 23 Destanlaan Evlilikler Eserin 1. cildinde sırasıyla şu destanlara yer verilmiştir: “AldayBuuçı (s. 211-218)”, “Boktu-Kiriş Bora-Şeeley (s. 289-471)”, “Kangıvay-Mergen, (s. 473-521)”, “Aldın-Çaagay (s. 522-547)”, “Aldın-Kurgulday (s. 548-576)” ve “Erelzey-Mergen HaragalzayMergen Alışkılar (s. 576-600)”. Eserin 2. cildinde ise, “Han-Şilgi Attıg Han-Hülük (s. 153-224)”, “Arı-Haan (s. 225-272)”, “Arzılan Kara-Attıg Çeçen Kara-Möge (s. 273-344)” ve “Şöögün Bora-Attıg ŞöögünKöögün (s. 345-399)” adlı destanlar bulunmaktadır. Tuva destanları üzerine önemli çalışmalardan biri de Ekrem Arıkoğlu ile Buyan Borbaanay’ın birlikte hazırladıkları “Tuva Destanları” adlı eserdir. Eserde; “Mögaa Sagaan-Toolay (s. 40207, 3768 dize)”, “Tanaa-Herel (s. 208-285, (1727 dize)”, “TonAralçın-Haan (s. 286-349, 1422 dize)”, Kangıvay-Mergen (s. 350-473, 2754 dize)”, “Bayan-Toolay (s. 474-525, 1140 dize)” ve “Aldın-Çaagay (s. 526-581, 1229 dize)” adlı destanlar bulunmaktadır. I.1.3. Hakas Sahası Kuzey ve doğusunda Krasnoyarks, batısında Kemerova, güneyinde Dağlık Altay Cumhuriyeti ile Tuva Cumhuriyeti bulunan Hakas Cumhuriyeti’nin yüz ölçümü 62.000 kilometre karedir. Hakas Cumhuriyeti’nde büyük bir çoğunluğu Rus olmak üzere kırka yakın etnik grup bulunmaktadır. Bu cumhuriyet içinde Hakasların nüfusu 1989 yılı sayımlarına göre 80328 kişi olup genel nüfusun % 11,5’ini oluşturmaktadır. Hakasların sözlü edebî ürünleri içerisinde kahramanlık destanlarının (alıptıh nımah) önemli bir yeri vardır (Arıkoğlu 2003: 13-23). Hakas sahası destanları söz konusu olduğunda ön plana çıkan isim Ekrem Arıkoğlu’dur. Ekrem Arıkoğlu tarafından hazırlanan “Hakas Destanları 1” adlı kitapta sırasıyla şu destanlara yer ve- 24 D r. Sal aha d d in B EKK‹ rilmiştir: “Altın-Çüs (s. 36-211, 3926 dize)”, “Ak Çibek-Arığ (s. 212-373, 3609 dize)” ve “Ay-Huucın (s. 374-729, 8003 dize)”. Ercan Demir, Ekrem Arıkoğlu danışmanlığında Hakas kahramanlık destanlarından “Altın Taycı”yı yüksek lisans tezi olarak hazırlamıştır (Van, 2001). Destan 3609 dizedir. 5112 dizeden oluşan “Han Migren Destanı (Van, 1999)” yine danışmanlığını Ekrem Arıkoğlu’nun yaptığı bir başka yüksek lisans tezi olup Ümmügülsüm Macit tarafından hazırlanmıştır. Hakas destanlarından Türkiye’de yayımlanan ilk eser, Fatma Özkan’ın hazırladığı “Altın-Arığ Destanı”dır. 5181 dizeden oluşan eser, Bilig Yayınları arasında çıkmıştır (Ankara, 1997). Timur B. Davletov tarafından hazırlanan “Huban Arığ / Hakas Türklerinin Kadın Yiğitlik Destanı” adlı eser Türksoy Yayınları arasında 2006’da yayımlanmıştır. Destan 15587 dizeden oluşmaktadır. Erdal Şahin’in hazırlamış olduğu “Altın-Çüs Destanı”, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı tarafından yayımlanmıştır. 3933 dizeden oluşan bu destanın baskı tarihi (İstanbul, 2007)’dir. Ali Ilgın tarafından hazırlanan “Kara Kuzgun Destanı”, 4244 dize olup “Hakas Destanları 2 / Kara Kuzgun” adıyla Türk Dil Kurumu yayınları arasında (Ankara, 2008) yer almıştır. I.1.4. Şor Sahası Güneybatı Sibirya’nın küçük topluluklarından olan Şor Türklerinin önemli bir kesimi günümüzde Kemerova bölgesinde yaşamaktadır. Şorların önemli bir kesimi de 1940’lardan itibaren Hakas Otonom Bölgesinde yaşamakta ve Hakasların bir kolu olarak bilinmektedirler. “XIX. yüzyıla kadar Demirci (Kuznetsk) Tatarları, Kondom Tatarları ve Mras Tatarları diye adlandırılan bu küçük Türk topluluğu, aynı yüzyılın ortalarında Güney Sibirya Türkleri arasında dolaşarak halk edebiyatı derlemeleri yapan W. Radloff tarafından ‘Şor’ olarak tanımlanmıştır (Aça 2002: 760).” 25 Destanlaan Evlilikler Son derece zengin bir sözlü edebiyat geleneğine sahip olan Şorlar arasında “kay (kay şörçek, nımak)” adı verilen kahramanlık destanlarının ayrı bir yeri vardır. Şor sahasıyla ilgili olarak elimizde Metin Ergun tarafından hazırlanan ve 15 destanı ihtiva eden “Şor Kahramanlık Destanları (Ankara, 2006)” adlı eser bulunmaktadır.5 Eserde sırasıyla; “Ak-Kağan (s. 153-213)”, “Ak-Ölen ile Kır-Ölen (s. 214-215)”, “Altın-Ergek (s. 216-228, 504 dize)6”, “Altın-Sırık (s. 229-301, 2461 dize)”, “Altın-Tayçı (s. 302-307, 215 dize)”, “Aran-Taycı (s. 308-315, 290 dize)”, “Ay-Mögö (s. 316-325, 396 dize)”, “KağanArgo Ablalı Kağan-Mergen (s. 326-384)”, “Kağan-Kes (s. 385420)”, “Kağan-Pergen (s. 421-433, 517 dize)”, “Kara-Kağan (s. 434-438, 192 dize)”, “Karattı-Pergen (s. 439-451, 517 dize)”, “Kartıga-Pergen (s. 452-465)”, “Delikanlı (s. 466-474, 370 dize)” ve “Ölen-Tayçı (s. 475-480)” adlı destanlar yer almaktadır. Çalışmamızın esasını oluşturan “evlenme motifi”, burada kısaca tanıtmaya çalıştığımız destanlardan bazılarının ana teması durumundadır. Bazı destanlarda ise evlenme, destanın seyri içerisinde cereyan eden olaylar arasında köprü vazifesi gören bir motif olarak karşımıza çıkmaktadır. Destanların kiminde ise evlenme motifine hiç yer verilmemiştir. Evlenme motifinin geçtiği destanlar, çalışmamızın kaynakçasında alfabetik olarak bulunmaktadır. I.2. Destanlarda İşlenen Evlilik Konusu Üzerine Yapılan Çalışmalar Kahramanın epik biyografisinin tamamlanmasında bir geçiş riti olan evlenme, destanlarda önemli bir yer tutar (Bayat 2006: 149). Destan kahramanının evlenmesi, birtakım zorlu sınavlardan başarıyla geçtikten sonra gerçekleşir. Kahraman, evleneceği kızı elde etmek için, verilen bir dizi zor görevi yerine getirmek; rakipleri ve hatta bazen bir savaşçı kılığında karşısına çıkan müs5 Bu eserde, bazı destanlar nesir olarak verilmiştir. 6 Altın-Ergek destanı Gülsüm Killi tarafından da yayımlanmıştır: “Altın-Ergen Destanı: Şor Varyantı”, Kök Sosyal ve Stratejik Araştırmalar Dergisi, C. II, S. 2 (Güz 2000), s. 169-190. 26 D r. Sal aha d d in B EKK‹ takbel eşiyle mücadele edip galip gelmek zorundadır. Her zaman bahadırlık karakteri taşıyan kahramanın evlilik macerası, bazı destanların ana temasını oluşturur ve evliliğin gerçekleşmesiyle destan tamamlanır.7 Evliliğin ana tema olmadığı destanlarda ise evlilik motifi, başka olayların çıkmasına zemin hazırlar. Türk destanlarının büyük çoğunluğunda evlenme, bir sonraki hadiseye köprü kuran bir motif durumundadır (Bayat 1996: 149). Gülsüm Killi, ünlü Altaylı destan araştırmacısı S. S. Surazakov’un “Altay destanlarında, yiğitten bahsedildiğinde, kahraman eş almazsa destan bitmez (2000: 16-190)” sözünü nakleder. Burada incelemeye tabi tuttuğumuz eserlerin dışında kalan destanlardaki evlilik konusu üzerine yapılan çalışmalara yer verilmiştir. Genç Manas’ın evliliği birçok çalışmada ele alınmıştır. “Manas’ın Evliliği, Ölümü ve Tekrar Hayata Dönüşü: Ondokuzuncu Yüzyılın Ortalarına Ait Bir Kırgız Destan Şiiri (1995: 5-36)” başlığını taşıyan çalışmasında Artur T. Hatto, Manas’ın evlenmesini Türk kültür tarihi bağlamında ele alır ve sosyolojik değerlendirmelerde bulunur. Ona göre, Manas’ın evliliği, bir dizi olaya hazırlık mahiyeti taşır. Manas’ın gerdek gecesi sürpriz bir şekilde Kanıkey tarafından bıçaklanması, Mendi Bay tarafından zehirletilip öldürülmesi ve tekrar dirilişine kadar geçen süre, Kanıkey’in sadakatinin sınandığı bir süreçtir (Hatto 1995: 5-36). Bilge Seyidoğlu, “Manas Destanında Giriş Merasimleri (1995: 1-8)” başlığını taşıyan bildirisinde evliliğin ilkel devirlerden beri kutsal sayılan bir kurum olduğunu; iki insanın evlenmesiyle/birleşmesiyle adeta kainatın bütünleştiğini ve böylelikle çiftlerin kutsal kabul edilen âleme girdiklerini söyler. 7 Sözgelimi Dede Korkut boylarından Kan Turalı ile Bamsı Beyrek boylarında ana tema evliliktir. Beyrek’in evliliğinde, Kan Turalı boyunda ve arkaik destanlarda olduğu gibi vahşi hayvanlarla mücadele yoktur. Beyrek, evlilik şartı olarak hem evleneceği kızla birebir mücadele etmek hem de kızın ağabeyinin başlık olarak istediği yerine getirilmesi son derece güç ve tuhaf olan şeyleri temin etmek durumundadır. Bahadıra ön şart olarak verilen görevler, Beyrek’i arkaik kahramanlık destanlarına bir ölçüde yaklaştırmaktadır. 27 Destanlaan Evlilikler Manas’ın evliliği ile ilgili diğer bir çalışma da Gülden Sağol tarafından yapılmıştır. G. Sağol, eş seçimi, eş sayısı ve evlilik töreni bağlamında Manas’ın evliliğini ele almıştır (1995: 224-233). Hülya S. Sipahioğlu, Manas’ın evliliğinin Anadolu düğünlerindeki aksini Kırıkkale/Kalecik düğünleri bağlamında incelemiştir (1998: 439-448). Fahrünnisa Bilecik ise, “leviratus” evlilik çeşidini Manas destanına göre ele almıştır (1995: 234-240). Manas üzerine yapılan önemli çalışmalardan biri de Naciye Yıldız’a aittir. Manas destanına yansıyan kültür birikimini tahlil eden N. Yıldız, “Evlenme ve Düğün” başlığı altında kronolojik olarak Manas’ın evliğini irdeler (1955: 367-397). Özkul Çobanoğlu, “Epik Destan Geleneği (Ankara, 2003)” adlı kitabında, “Kahramanın Müstakbel Sevgilisi Hakkında Haber Alması”nı Oğuz Kağan, Kanlı Koca oğlu Kan Turalı, Kam Büre oğlu Bamsı Beyrek, Manas, Semetey, Er Töştük, Alpamıs, Alpamış, Alpamışa, Göroğlu, Kuzıykürpes, Er-Sogotoh, KögüdeyMergen, Ebley ve Kocoçaş gibi bahadırların şahsında; “Kahramanın Sevgilisi ile Görüşmesi veya Aynı Kıza Talip Olan Diğer Adaylarla Yarışma”sını Kanlı Koca oğlu Kan Turalı, Kam Büre oğlu Bamsı Beyrek, Alpamıs, Alpamış, Alpamışa, Manas, Er Töştük, Altın Arığ, Ural Batır gibi bahadırların şahsında; “Kahramanın Sevdiğini Alarak Yurduna Dönmesi”ni ise, Kanlı Koca oğlu Kan Turalı, Alpamıs, Alpamış, Alpamışa, Manas, Ural Batır, ErSogotoh, Kögüdey-Mergen, Hevben, Ebley, Kocoçaş gibi bahadırların şahsında ele almıştır (Çobanoğlu 2003: 371-383). Ali Duymaz, “Kan Turalı Boyundaki Bazı Motif ve Unsurlar Üzerine (1999: 360-386)” başlığını taşıyan makalesinde, Kan Turalı’nın evliliğini “egzogami” evlilik türü olarak işlemiştir.8 Aydın Oy, “Dede Korkut Kitabında Kahramanların Evlenmeleri (1960: 460-462)” adlı kısa çalışmasında, Dede Korkut’ta 8 Bu çalışmanın bir fikir olarak ortaya çıkmasını Ali Duymaz’ın söz konusu makalesine borçlu olduğumuzu burada itiraf etmek durumundayım. 28 D r. Sal aha d d in B EKK‹ işlenen evlilik konusunu ele alır ve bazı düğün gelenekleri konusunda bilgiler verir. Sinan Gönen, “Dede Korkut Hikâyeleri’nden Günümüze Yansıyan Evlilik Âdetleri (2006: 62-71)” başlıklı makalesinde, Dede Korkut Hikayelerinde geçen evlilik âdetlerinin günümüze yansımasını ele almıştır. Karl Reichl, “Türk Boylarının Destanları / Gelenekler, Şekiller, Şiir Yapısı (Ankara, 2002)” adını taşıyan kitabında, “Sevgiliyi kazanma destanları, Türk boylarının destanî şiirinde o kadar yaygındır ki, onların uygun bir şekilde değerlendirilmesi ayrı bir kitap gerektirir” şeklinde kanaat belirtir. Birkaç örnekle kendini sınırlayacağını söyleyen K. Reıchl, “Köroğlu/Göroğlı ve Sevgiliyi Elde Etme” başlığı altında “sevgiliyi kazanma” temasını işlemiştir (2002: 162-173). Tuba Özkan’ın M. Öcal Oğuz danışmanlığında hazırladığı “Bey Böyrek Anlatılarının Kahramanın Yolculuğu Açısından İncelenmesi (Ankara, 2006)” adlı yüksek lisans çalışmasında, Bey Böyrek’in evliliği, “yola çıkış”, “erginlenme”, “dönüş yolu” ve “arketipler” başlıkları altında ele alınmıştır. Joseph Campbell’in Türkçeye Sabri Gürses tarafından çevrilen “Kahramanın Sonsuz Yolcuğu (İstanbul, 2000)” eserindeki yöntem ve teorinin “Bey Böyrek” anlatılarına uygulanmasıyla oluşturulan çalışmada, kahramanın aşk uğruna yaşadığı zorlu sınavlar, erginlenme ritüellerinin güç ve cesaret ölçen deneyimleri ile karşılaştırılırken, zindan ile erginlenme ayinlerindeki simgesel ölüm ilişkisi üzerinde durulmuştur.9 Tuba Saltık Özkan’ın “Kahramanın Yolculuğu Bağlamında Bamsı Beyrek ve Erginlenme Süreci (2009: 27-33)”, başlığını taşıyan makalesi, yukarıda tanıttığımız yüksek lisans tezinden üretilmiş olup Bamsı Beyrek’in evliliğini konu alır. 9 Ahmet Doğan, “Dönüşüm Sürecindeki İnsanın Sembolik Seyahati ve Hüsn ü Aşk Örneği” adlı doktora çalışmasında; Hüsn ü Aşk mesnevisinin kahramanı Aşk’ın dönüşüm yolculuğunu Joseph Camphell’in ‘kahramanlık mitosu’ ile bağlantılı olarak ele almıştır (2008: 181-307). 29 Destanlaan Evlilikler Fuzuli Bayat, “Oğuz Destan Dünyası / Oğuznamelerin Tarihî, Mitolojik Kökenleri ve Teşekkülü (İstanbul, 2006)” adlı kitabının “Bir Geçiş Ritüeli Olan Evlenmenin Epik Varyantı” başlığını taşıyan bölümünde Oğuz Kağan’ın evliliği meselesini ele alır ve “kozmogonik seciyeli evlenme motifi”nden bahsederek Oğuz Kağan’ın evliliğinin kahramanlık karakteri taşımadığını söyler (2006: 149-153). Mehmet Aça, “Kozı Körpeş-Bayan Sulu (Konya, 1998)” destanı üzerine yaptığı doktora çalışmasında, adı geçen destanın ana teması olan evlilik konusunda ayrıntılı değerlendirmelerde bulunmuş, sonuçta kahramanî evlilik temasını işleyen destanların aşk konulu halk hikâyelerine kaynak teşkil ettiği düşüncesine ulaşmıştır (1998: 92-100). Fikret Türkmen, “Er Töştük Destanındaki Stereotip Motiflerin Analizi (2005: 235-239)” başlıklı çalışmasında, milletlerin kalıplaşmış değer yargılarını, zihniyetlerini, dünyayı algılayış biçimlerini ifade eden stereotip kavramı çerçevesinde, Er Töştük’ü ele alır. Er Töştük destanının ana teması evlilik ve sadakattir. Gülsüm Killi, Altın-Ergek destanının Şor varyantı üzerine yaptığı incelmede, destanın ana teması olmayan kahramanın evliliği üzerinde de durur ve destanın Altay varyantıyla Şor varyantını bu bağlamda karşılaştırır (2000: 169-190). A. İ. Çodoyakov’un “Şor Destanı İncelemeleri (Ankara, 2007)” adlı çalışmasının “Güney Sibirya Halk Destanlarının Tarihsel İçeriği” başlığı altında, “evlilik” ve “aile” konularına yer verilmiştir (2007: 38-42). İncelememize kaynaklık eden yayınların bazılarında, destan metinleriyle birlikte inceleme kısmı da bulunmaktadır. Özellikle Metin Ergun ve Mehmet Aça’nın birlikte yayımladıkları “Tıva Destanları (1-2)” adlı kitapların giriş kısmında yapılan değerlendirmeler, Tuva destancılık geleneği konusunda Türkiye’de yapılan çalışmalara kaynaklık edecek bilgi yoğunluğuna sahiptir. Söz konusu eserin birinci cildinde, “11. Alplara Mahsus Evlilik 30 D r. Sal aha d d in B EKK‹ (s. 127-131); 12. Kızlar İçin Düzenlenen Yarışlar (s. 131); 13. Yerine Getirilmesi Zor Görevler (s. 132)” başlıkları altında bahadırların evlilik maceraları ele alınmıştır. Eserin ikinci cildinde de aynı konular sırasıyla şu başlıklar altında incelenmiştir: “9. Beşik Kertme ‘Doğumdan Önce Sözlenme, Başlık, Sözlünün Varlığından Haberdar Olma, Sözlü İçin Sefere Çıkış, Dünürcülük’ (s. 164-168); 10. Yoldaki Engeller (s. 168-171); 11. Sınav-Sınama-Yerine Getirilmesi Zor Görevler (s. 171-175); 12. Yardımcı Kahramanlar (s. 175-179); 13. Düşman Tipler (s. 179-184).” Metin Ergun’un hazırladığı “Şor Kahramanlık Destanları (Ankara, 2006)” adlı kitabın “Şor Destanlarının Motifleri” başlığını taşıyan bölümünde, kitapta metni bulunan destanlarda geçen evlilik konusu “Evlilik ve Toy” alt başlığı altında ele alınmıştır. I.3. Evlilik Türleri ve Usulleri I.3.1. Evlilik Türleri Aile ve akrabalık, kültürel antropolojinin temel konularından biridir. Aile ve akrabalığın tesisi için evlilik ön şarttır. Evrensel bir kurum olan evliliğin gerçekleştirilmesinde mensup olunan toplumun değer yargıları belirleyici olur. Eş seçiminden evlilik töreninin son aşamasına kadar yapılan birtakım seremoniler, ritler ve uygulamalar toplumdan topluma çeşitlilik göstermektedir. Durum böyle olmakla birlikte evlilik türleri konusunda genel manada bir benzerlikten söz etmek mümkündür. Kültürel antropoloji evliliği; “kadın ve erkeğin birbirleri üzerinde cinsellik kullanım haklarına sahip olmalarını sağlayan bir sözleşme sonucu oluşan birliktelik (Haviland 2002: 263)” olarak tanımlamaktadır. İşte, bu kadın-erkek birlikteliğinin toplum tarafından kabul görmesi veya reddedilmesi toplumun genel kabullerine göredir. Genel kabulleri de ağırlıklı olarak o toplumun mensubu bulunduğu din şekillendirir. 31 Destanlaan Evlilikler İlahî dinlerde ise evlilik, “Kadın ve erkeğin kendilerine özgü bir mahremiyet ve paylaşım alanı oluşturmalarına ve insan soyunun devamına katkı sağlamalarına imkân veren yegâne meşrû ilişki (Atar 2007: 112-117)” olarak tanımlanmaktadır Dünyada en fazla tercih edilen evlilik türü “monogami (tek eşlilik)”dir. Bir erkeğin birden fazla kadınla evlilik yapmasına “polijini”, tam tersi olarak bir kadının birden fazla kocayla evlilik hayatı yaşamasına ise “poliandri” denmektedir (Tezcan 1997: 70). İncelediğimiz destanlardan Maaday-Kara, Kozın-Erkeş, Temene-Koo, Şulmus-Şunı, Ölöştöy, Ak-Biy, Altın-Ergek, Öskus-Uul, Aytünüke, Arzılan-Kara-Attıg Çeçen-Kara-Möge, Möge-Sagaan-Toolay, Altın-Arığ, Altın-Taycı, Kökin-Erkey, Kangıvay-Mergen, Kağan-Kes, Aran-Taycı, Kağan-Argo Ablalı Kağan-Mergen ve Altın-Sırık’ta tek eşlilik söz konusudur. Katan-Kökşin [i]le Katan-Mergen, Boktu-Kiriş Bora-Şeeley, Arı-Haan, Ay-Huucın, Alıp-Manaş gibi destanlarda erkek kahramanların birden çok kızla evlendiğini görüyoruz10. Katan-Kökşin [i]le Katan-Mergen destanında, Altın-Sırga ile ilk evliliğini yapan Katan-Kökşin bir gün rüyasında, “Güneşin güney yanında / İleri baksa ay gibi / Beri baksa güneş gibi / Ak-boro ata binen (KKKM s. 281)” Altın-Tana adlı kızı görür. Rüyanın üzerinden uzun yıllar geçse de Katan-Kökşin, bir türlü güzel kız Altın-Tana’yı unutamaz. Çok eşle yaşama düşüncesini eşi AltınSırga ve küçük kardeşi Katan-Mergen’e açar. İlk eşi Altın-Sırga, “Bir eşle daha evleneceksen / Bunu anlayacak halim yok / Başına bela getirip / Ağlayıp kaldın Katan-Kökşin (…) İki tavşan tutayım derken / Boş yerde eli boş kalacaksın (KKKM s. 283-384).” diyerek 10 Altın-Arığ destanında, Kirim Dağı’nın iyesi olan üç kulaç boyundaki bozkurt Huu-İney’in kendi ağzından altmış hanla evlendiği dile getirilir fakat bu evliliklerin nasıl gerçekleştiği konusunda bilgi verilmez (AAD s. 85). Bu destanda, abartılı bir şekilde karşımıza çıkan çok kişiyle (altmış) evlenme hususunu, Orta Çağ Avrupalı Seyyahlardan Marko Polo da teyit etmektedir (Ekrem 1995:157-162). 32 D r. Sal aha d d in B EKK‹ bu evliliğe razı olmayacağını söyler. Kardeşi Katan-Mergen de, “Evini barkını terk edersen / Yurtsuz yuvasız kalırsın Katan-Kökşin / Eş aramaya gidersen / Erlik’in eline düşersin (…) Kara düşünceli kişiye / Kardeş olacak halim yok / Kötü düşünceli mel’unla / Yaşamaya isteğim yok / Artık Altay üstünde ömrüm oldukça / Ağabeyim demem (KKKM s. 283-84).” diyerek ağabeyini uyarır. Katan-Kökşin, eşi Altın-Sırga ve küçük kardeşi Katan-Mergen’in tüm ısrar ve tehditlerine rağmen, “Benim yaktığım ateşimi / Sizin söndürecek gücünüz yok / Benim anam, babam yok / Besleyip büyüttüğüm yavrum yok / At ölmezse altın mı? / Er ölmezse dağ zirvesi mi? (KKKM s. 283)” diyerek Altın-Tana’yı almak üzere yola çıkar. Katan-Kökşin, Altın-Tana’yı bulur ve ona, “Altay’a çepeçevre baksam / İle, halka tamamen baksam ki / Bizim ateşimiz birmiş / Yatağımız birlikteymiş / Onun için senin yerine / Geliş sebebim bu (KKKM s. 285).” diyerek geliş sebebini söyler. Altın-Tana, “Kara-ker ata binen / Katan-Mergen kardeşinize / Evlenmek için söz verdim / Ölene dek birlikte yaşamak için / Söz verdim / Ne yapalım efendim? / Kaynım olursunuz (KKKM s. 285).” sözleriyle nazikçe evlenme teklifini reddeder. Katan-Kökşin, “Üç-Kurbustan yarattığında / Anamdan doğduğumda / Kutsal altın kitapta / İki eşli yaşayacak şekilde / Yaratılmış kişiyim (KKKM s. 285).” diyerek ısrar eder. Altın-Tana ne kadar dirense de Katan-Kökşin onu dinlemez ve altmış çeşit hile ile kızı alıp yurduna götürür. Katan-Kökşin, ikinci evliliğe çıkma sebebini “çocuksuzluk” ve “iki eşle yaşayacak şekilde yaratılmış kişiyim (KKKM s. 285)” şeklinde açıklar. Çok eşliliğin işlendiği destanlardan biri de Boktu-Kiriş Bora-Şeeley destanıdır. Atının ayağının sürçmesi sonucu attan düşerek ölen Boktu-Kiriş’i kız kardeşi Bora-Şeeley, üç kutsal kuyu suyuyla günlerce yıkayıp diriltmeye çalışır ama başarılı olamaz. Sonunda onu dokuz çeşit ipek kumaşa sarıp kaya mezara defneder (BKBŞ s. 347). 33 Destanlaan Evlilikler Günlerce ağabeyi için yas tutan Bora-Şeeley, bir gün uyku ile uyanıklık arasında iken üç kuğunun ağabeylerinden bahsettiklerini duyar ve ağabeyinin okuyla üç kuğudan birinin kanadını vurup koparır. Kuğunun kanadında: “Üst alemde üç göğün üstünde / Üç kağanın üç altın prensesi / Üç kuğuya dönüşüp / Uçarmış, böyleymiş / AyHaan’ın altın prensesinin / Hün-Haan’ın gümüş prensesinin / Ulug-Ege-Haan’ın Ulan-Saygıl prensesinin / Adı yazılı değil miymiş / Üst alemde üç göğün üstünde / O üç kağanın obasında-yurdunda / Atış-tutuş, sınama-yarış olur / Oraya Boktu-Kiriş de / Gelsin diye yazılı değil miymiş (BKBŞ s. 348-349).” yazılıdır. Bora-Şeeley, bunun üzerine ağabeyinin altı ay sonra okuyacağı “Altın Sarı Haberci Kitabı”nı çıkarıp okumaya başlar. Kitapta, Boktu-Kiriş’in, üç prenses için düzenlenen yarışlara katılıp üç altın prensesi de kendisine eş yaparsa dirileceği yazılıdır. Bunun üzerine Bora-Şeeley, ağabeyinin yerine evlenme yolculuğuna çıkar ve adı geçen üç prensesi alarak memleketine döner. Bu üç prenses Boktu-Kiriş’i diriltmeyi başarır ve onunla evlenirler. Ay-Huucın destanında, Alp-Han-Kız’la evlenen HanMirgen onunla elli yıl mutlu bir şekilde yaşar. Bir gün Alp-HanKız, Han-Mirgen ve Kız-Han birlikte otururlarken Alp-HanKız, kendisinin Han-Mirgen’e tanrının yazdığı eş olmadığını; Han-Mirgen’in gerçek eşinin, Kün-Han’ın kızı Kün-Arıg olduğunu söyler (AHUD s. 493). Ablası, Han-Mirgen’e ilk eşi üzerine kuma alıp almayacağını sorar. Han-Mirgen içinden güler ve “Kadın fazla mı, niçin almayayım?” diyerek Kün-Han’ın yerine doğru yola çıkar (AHUD s. 493). Han-Mirgen’in attan olma kardeşi Ay-Huucın, Ak-ÇibekArığ adında bir kız getirerek ablası Alp-Han-Kız’a teslim eder (AHUD s. 515). Bu arada uzun bir yolculuğa çıkan Han-Mirgen, 34 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Kün-Tönüs-Han’la birlikte Kün-Han’ın kızı Kün-Arığ’ı evlenmek üzere alıp getirir (AHUD s. 537). Han-Mirgen, Kün-Tönüs-Han’la kaçırılan çocuklarını kurtarmak üzere yeraltına iner. Ay-Huucın, onları takip eder. Bu arada Ay-Huucın, ağabeyi Han-Mirgen’e, “Güzel karıların / Üç Yengem var / Görünmeyen güzel karınız / Hiç yok / Görünmeyenden bir tane alırsanız / Başı iki olur / Dilden başka dilli oluruz / Halktan başka halklı oluruz / Anasına benzeyip doğanlar / İki başlı olurlar / Evin içinde yürürken / Güzel olur bakmaya (AHUD s. 593).” diyerek olağanüstü bir kızla daha evlendirmek ister ama Han-Mirgen bunu kabul etmez. Görüldüğü üzere Han-Mirgen üç kızla evlilik yapmıştır. İlk evliliği, tanrı tahsisi bir kızla gerçekleşmediği için ikinci bir evlilik yapması destan mantığı içinde anlaşılır bir durumdur. Destanda, Han-Mirgen’in üçüncü evliliğini neden yaptığına ilişkin bir bilgi bulunmamaktadır. Alıp-Manaş destanında, anne ve baba Alıp-Manaş’ı, “Yaman ada salmamak için / Uygun, hoş güzellerden / Gözü ateş gibi olandan seçip / Kırgız Kağan’ın kızını / Kızıl ceylan gibi yüzlü / Gümüş gibi sarı saçlı / Kümüjek-Aru güzel (AMD s. 97)” ile evlendirirler. Bu evliliğin üzerinden fazla zaman geçmeden Alıp-Manaş, “kutsal kitabı”nı açıp okur. Kutsal kitaptan Ak-Kağan’ın Erke-Karakçı adında bir kızı olduğunu öğrenir ve onu almak için sefere çıkar. Alıp Manaş’ı ikinci evliliğe yönelten sebep, birinci evliliğinin alplara mahsus “egzogami” bir evlilik olmayışı ve kahramanın, Katan-Kökşin ve Boktu-Kiriş’te olduğu gibi çok eşli yaşamak için yaratılmış olduğunu iddia etmesi şeklinde açıklanabilir. Çünkü ikinci eşinin kim olacağı kutsal kitapta belirtilmiştir. İncelememize dâhil olan Bamsı Beyrek, Tahir ile Zühre, Kerem ile Aslı ve Âşık Garip hikâyelerinde de çok eşlilik konu edilmektedir. Bamsı Beyrek, Banı Çiçek’le birlikte on altı yıl hapis yattığı Bayburt Hisarı’ndan kurtulmanın karşılığında kâfir beyinin kızıyla da evlenir. 35 Destanlaan Evlilikler Tobol, Tarançı, Özbek, Türkmen ve Türkistan varyantlarında, Tahir’in ilk sürgün devresinde, padişah kızları, Tahir’e âşık olurlar ve Tahir, babalarının baskısı neticesinde onlarla evlenir. Tahir, bu evliliklerin hiç birinde kızlara el sürmez. Tahir, ikinci sürgün devresinde, Sepler padişahının kızıyla evlenir fakat ona da el sürmez. Tahir ile Zühre hikâyesinin mutlu sonla biten varyantlarından “Tahar Mirza ile Zöhre Banu (Türkmen 1998: 78)”da Tahir, Zühre’nin yanı sıra Kandehar şahının kızı Zülfisiyah’la da evlenir. Kerem ile Aslı hikâyesinde, Aslı’nın kaçırılıp Kerem’in takip ettiği bölümlerde Kerem birçok yere uğrar: “Ahıska’dan Sekri’ye gelen Kerem, burada gördüğü bir düğünü Aslı’nın düğünü sanır. Sekrililer Kerem’e ‘Burada kal seni evlendirelim’ derler. Ancak Kerem bu teklifi reddeder ve yoluna devam eder (Duymaz 2001: 53).” Kerem’in Aslı’yı üçüncü takibinde Türkmen ve Horasan varyantlarında, Kerem’e yardım edeceğini söyleyen bir ihtiyarın kardeşleri, kız kardeşlerini Kerem’e vermeyi teklif ederler ancak Kerem yapılan teklifi kabul etmez ve yoluna devam eder (Duymaz 2001: 68). Âşık Garip’in para kazanmak için gurbete çıktığı epizotta, Halep paşası Garip’i çok beğenir ve üç kızından beğendiği biriyle evlenmesini ister. Garip, razı olmayınca da onu hapse atar. Bir başka varyantta da Halep paşasının kızı Garip’e âşık olur ve kendisiyle evlenmesini teklif eder (Türkmen 1995: 23). Halk hikâyelerinde karşımıza çıkan çok eşliliğin destanlardaki gibi bir zorunluluk olmadığı, hikâyelerin oluştuğu devrin genel kabulleri çerçevesinde gerçekleştiği kanaatine varabiliriz. Kültürel antropoloji, “polijini” evlilik türünün tarımla uğraşan toplumlarda daha sık görüldüğünü kaydeder (Haviland 2002: 274). Polijini evlilik türünün ortaya çıkmasındaki bir diğer sebep de kadının kısır olmasıdır. Kadının kısır olması, erkeğin yeni bir evlilik yapmasını meşru kılar. Bu iki sebebin dışında 36 D r. Sal aha d d in B EKK‹ erkeğin tekrar evlilik yapmasının bir nedeni de toplumdaki konumunu herkese gösterme isteğidir: “Toplayıcı dönemde şaman ya da usta avcı, tarım toplumunda kısmen zengin olan veya göçebe toplumda en zengin kişi zenginliğin bir göstergesi olarak birden fazla kadınla evlenir (Haviland 2002: 275).” Toplumumuzda da görülen, bir akraba ile evlenme ise, iki şekilde olmaktadır: Aynı cinsten kardeşlerin çocuklarının yani amca oğlu ile amca kızının ya da teyze oğlu ile teyze kızının arasında gerçekleşen evliliğe “paralel yeğen/kuzen evliliği”; ayrı cinsten kardeşlerin çocuklarının yani dayı oğlu ile hala kızı ya da hala oğluyla dayı kızı arasında gerçekleşen evliliğe ise “çapraz yeğen/kuzen evliliği” denmektedir (Örnek 1971: 58, 192). Ak-Biy destanında, başkahraman Altın-Koo, teyzesinin kızına talip olur. İncelediğimiz diğer destanlarda akrabalık içeren herhangi bir ibare bulunmamaktadır. Oğuz Kağan destanının İslam öncesi döneme ait varyantında, Oğuz’un gök menşeli iki kızla evlendiğini görüyoruz (BangRahmeti 1987: 617-619). Reşideddin’in Oğuznâmesi’nde ise Oğuz Kağan, Tanrı’nın nurlu feyzine erişip her türlü bilim ve hünerde ün alacak duruma gelince babası Kara-Han tarafından sırasıyla kardeşleri Küz-Han ve Kür-Han’ın kızlarıyla evlendirir. Oğuz’un bu iki evlilikten de hazzetmediğini anlayan Kara-Han son olarak Oğuz’u küçük kardeşi Or-Han’ın kızı ile evlendirme yoluna gider (Togan 1982: 18). Dede Korkut’ta paralel yeğen evliliği diyebileceğimiz tek örnek vardır: Kara Güne’nin oğlu Kara Budak, amcası Kazan Han’ın kızıyla evlidir. Hikâyelerde bu evliliğin nasıl gerçekleştiğine dair bir bilgi bulunamamakla birlikte Kara Budak’ın epitetinde geçen, “Amid ile Mardin kalesini tepip yıkan, demir yaylı Kıpçak Melik’e kan kusturan, gelip Kazan’ın kızını erlikle alan, Oğuzun aksakallı kocaları görünce o yiğidi alkışlayan, al mahmudi şalvarlı, atı bahrı hotazlı Kara Güne oğlu Kara Budak (DK s. 41).” ifadelerden bu tür bir evliliğin olduğunu öğreniyoruz.11 11 Çalışmamızın ikinci bölümünde, ayrıntılı olarak izaha çalışıldığı üzere Dede Korkut’ta dış 37 Destanlaan Evlilikler Akraba ile evlilik türlerinden biri de “levirat”tır. Dul kalan kadının, ölen kocasının kardeşlerinden biriyle evlenmesidir. Buna “kayınbiraderle evlenme” de denir. Dul kalan erkeğin, ölen karısının kız kardeşlerinden biriyle evlenmesine ise “sororat (baldızla evlenme)” denmektedir (Örnek 1971: 36, 134). İncelediğimiz destanlarda “levirat” türü evlilik söz konusu değildir. Manas destanında bu tür bir evlilikten iki yerde bahsedildiğini görüyoruz: Birincisinde Manas destanının Sagımbay Orozbakov varyantında, Manas’ın babası Cakıp’ın soyağacı anlatılırken onun, ölen ağabeyinin karısı ile evlendiği de dile getirilir: “Eskilerden kalan söz: Kara Han, Oğuz Han’dan sonra Alança Han soyundan Baygur ve Uygur türemiş. Baygur’un oğlu Babır Han’dan Tüböy, Tüböy’den Kögöy, ondan da Nogoy, Şıgay ve Çıyır12 isimli üç oğlu olmuş. Bu üç oğlun servetinin haddi, hesabı yokmuş. Nogoy’un dört oğlu varmış: Orozdu, Üsön, Bay [ve] Cakıp. Kıtayların hanı bunları sürgün eder. Cakıp’ın Çıyır adlı abisi ölür. Ondan sonra Cakıp, Çıyır’ın Şakan isimli karısıyla evlenir. Bundan başka Mançurya halkından Böyöndün oğlu Çaya’nın Bakdöölöt adlı kızını alır. Bu iki kadından da çocuğu olmaz. Kendisi elli yaşına gelmiş, serveti çok fazlaymış. Cakıp’ın birinci karısının ‘Şakan’ adı unutulup ilk kocası Çıyır’ın adıyla çağrılırmış (Yılmaz 1999: 212).”13 evliliğin (Kan Turalı örneğinde olduğu gibi) daha baskın olduğunu söyleyebiliriz (Duymaz 2004b: 39-50). XIII. yüzyıl Orta Asya Türklüğü konusunda bilgi veren Avrupalı Seyyahlardan Marko Polo, teyze ve amca kızlarıyla yapılan evliliğin yanında, çocuklardan en büyük olanın, ölen babasının eşleriyle de evlenme hakkına sahip olduğunu kaydeder (Ekrem 1995: 157-162). 12 Çıyır ismi, Yılmaz (1999)’da Çıyırdı; Yıldız (1995)’da Çıırçı; Gülensoy (2002)’da Çıyrıçı olmak üzere üç farklı şekilde karşımıza çıkmaktadır. 13 Böyle bir isimlendirmenin Elazığ’ın Ağın ilçesine bağlı Samançay (Küzne) Köyü’nde de yaşanmış olduğunu Hasan Köprülü’den öğreniyoruz. Bize bilgi veren Hasan Köprülü’nün babası, Mehmet Köprülü’nün amcası olan Hakkı [Köprülü?], Fatma (Gürcü?) adlı bir hanımla evlenmiştir. Evliliğinin üzerinden çok geçmeden askere alınan Hakkı [Köprülü], Birinci Dünya Savaşına katılır ve şehit olur. Yeğen Salim Köprülü, dul kalan amcasının eşi Fatma (Gürcü?) ile evlendirilir. Kadının Fatma (Gürcü?) olan ismi zamanla unutulur ve ölen kocasının adı “Hakkı” diye anılmaya başlar. Bir zaman sonra Hakkı ismine “aba” eklenmek suretiyle kadının ismi “Hakkıaba>Hakkaba” olarak günümüze kadar gelir (Hasan Köprülü, 1937 Samançay doğumlu, ilkokul mezunu, emekli memur; 21.02.2009 tarihli özel görüşme). 38 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Manas destanında, levirat türü evliliğin dile getirildiği ikinci yer ise Manas’ın ölüp Kanıkey’in dul kaldığı bölümüdür. Manas öldüğünde, aldığı eşi Kanıkey, yedi aylık hamiledir. Kayınbabası Cakıp, Mendi-Bay’ı Kanıkey’e göndererek şunları söylemesini ister: “At ölürse, sağrı vasiyet edilir / Ağa ölürse, yenge vasiyet edilir / Han balası Kanıkey / Er Manas’tan kaldı, diyor / Akıllı doğan Abeke, / Hödük doğan o Köböş / Er Manas’ın inisi / Ya Köböş’e varmaz mı? / Ya Abeke’ye varmaz mı? / Sevdiğine varsın diyor! (Yıldız 1995: 819).”14 Kanıkey’in cevabı şöyledir: “Abeke, Köböş, haramın, / Söyleyeceği söz bu değil, / Manas’tan kalan kadının / İşiteceği söz bu değil / Manas töröm öldüğünde, / Yedi aylık hamileydim, / Yedi aydan sekiz ay / Şimdi oluyor / Yanılıp kız olursa, / Ateşe salıp yakarım / Suya salıp akıtırım / Ondan sonra varırım / Benim balam oğul olursa / Evlenmem (Yıldız 1995: 819).” Fahrünnisa Bilecik, Kanıkey’in tavrının altı değişik sebebinin olacağını söyler. Bize göre bu sebeplerden en önemlisi şudur: “Kanıkey, Manas gibi bir kahramanın eşidir ve ona olanca sadakatiyle bağlıdır. Ona layık ve sadık bir eş olduğunu göstermek için bunu kabul etmez. Bunu yapmayı kendisine yakıştıramaz (…) Kocasının hatırasına hürmet eder. Manas’ın yerini kimsenin tutamayacağını düşünür (Bilecik 1995: 234-240).” Levirat türü evlilik konusunda Nermin Erdentuğ, geleneksel Türk anlayışının, “Kocasını kaybeden gelinin, çocuklu ise evinde kalması âdettir. Çünkü çocuk baba evinde kalmalıdır. Ana çocuğundan 14 İkinci evlilik yolculuğuna çıkan Alıp-Manaş, Ak-Kağan’ın askerleri tarafından yakalanarak bir kuyuda hapsedilir. Alıp-Manaş’ı kurtarması için eski dostu Ak-Köbön’den yardım istenir. Ak-Köbön, Alıp-Manaş’ı kurtarmadığı gibi Kömüjek-Aru ile evlenmek arzusu taşıdığı için Alıp-Manaş’ın ölmüş olduğu haberini çıkarır. Bunun üzerine Alıp-Manaş’ın babası Baybarak, Ak-Köbön’e şunları söyler: “Aygır ölse kısrağı kalır / Yiğit ölse karısı kalır / Kömüjek-Aru genç hanımı / Yalnız, dul bırakmayınız / Sana uygunsa / Hayatınızı birleştiriniz (AMD s. 130).” Burada levirat türü evlilik söz konusu olmasa da dul kalan gelinin evlendirilmesi gerektiği dile getirilmiş olur. Cakıp Han’la Baybarak, dul kalan gelinleri konusunda aynı davranışı sergilerler. 39 Destanlaan Evlilikler ayrılamayacağı ve baba şefkatine muhtaç olduğu için kayın ile evlilik daima desteklenir (1977: 109).” şeklinde olduğunu söylemektedir. İncelediğimiz destanlarda, levirat türü evliliğe rastlanmayışını, bir ölçüde erkek kahramanın ailenin tek çocuğu olmasına bağlayabiliriz. Evlenecek kimsenin eşini, üyesi bulunduğu [soy, klan, millet vs.] grubun dışından seçmesi kuralını esas alan evlilik türüne “egzogami (dıştan evlenme)” (Örnek 1971: 65); evlenecek kimsenin eşini, üyesi bulunduğu [soy, klan, millet vs.] grubun içinden seçmesi kuralını esas alan evlilik türüne ise “endogami (içten evlenme)” denir (Örnek 1971: 114). Çalışmamıza konu olan tüm destanlarda egzogami evlilik türü ön plana çıkarılmıştır. Yukarıda kısaca açıklamaya çalıştığımız evlilik türlerinin benimsenme oranları toplumdan topluma değişebilmektedir. I.3.2. Evlilik Usulleri Evlilik türlerinin evrenselliğine karşılık, evlenme hadisesinin gerçekleşmesinde karşımıza çıkan birtakım usuller, toplumdan topluma değişebilmektedir. Bu başlık altında Anadolu’da geçerli olan evlenme usulleri kısaca tanıtılacaktır. Seyrek de olsa Türkler arasında tarihî arka planı olan evlilik usullerinden biri “beşik kertmesi”dir. “Çok küçük yaştaki kızı ya da oğlanı başka bir ailenin, grubun yaşıt ya da yetişkin erkeği, kızı ile nişanlamak (Örnek 1971: 46)” anlamına gelen beşik kertmesi, ayrı cinsten çocukların evlilik yaşları geldiğinde birbirleriyle evlendirilmelerini garanti altına almaya yönelik bir çeşit sözleşmedir. Kırgızistan’da, yukarıda tanımladığımız “beşik kertmesi”nden bir adım daha öne geçen “bel kuda” âdeti vardır. Bunda çocuklar henüz doğmamıştır hatta eşlerin hamileliği bile söz konusu olmayabilir. Bel kuda, doğacak çocukların zamanı geldiğinde çok önce40 D r. Sal aha d d in B EKK‹ den belirlenmiş kişilerle evlendirileceğine yönelik yapılan anlaşma durumudur (Polat 2003: 113). Közüyke, Alday-Buuçu ve Möge-Sagaan-Toolay destanlarında, bahadırlar beşik kertmesi nişanlılarını bulmak/almak için sefere çıkarlar. Dede Korkut boylarından Kam Büre Bey Oğlu Bamsı Beyrek boyunda, Bamsı Beyrek, Bay Bican Bey’in kızı Banı Çiçek’le beşik kertmesi yapılmıştır. Halk hikâyelerimizden Tahir ile Zühre Hikâyesi’nde olağanüstü bir yardımla (sihirli nesne=elma) dünyaya gelen Tahir ve Zühre, olağanüstü nesneyi veren olağanüstü kişiliğin (derviş) isteği sonucu “beşik kertmesi” yapılırlar. Arı-Haan destanında, “bel kuda” türü beşik kertmesinden söz edilebilir. Arı-Haan’ın eşi Altın prenses, “Benim içimde oğlan çocuk / Oluşmakta kişiyim / Ona bir gelin gibi şey / Bulamazsak olmaz (AHD s. 244)” diyerek doğmamış çocuğu için eşini, UluHaan’nın kızına dünür gönderir. Toplumumuzda yaygın olan evlilik türlerinden biri de “görücü usulü”dür. Erkeğin akrabalarından ya da yakın komşularından birkaç kadının evlenecek erkeğe uygun bir kız bulmak amacıyla bekâr kız bulunan evlere bir bahaneyle ziyarete gitmeleri görücü usulünün ilk aşamasıdır. Beğenilen kızın istenmesi anlamına gelen “dünürcülük” ise ikinci aşamayı oluşturur. Bu tür evlenmelerde, evleneceklerden ziyade onların yakınlarının beğenileri söz konusudur (Tezcan 1998: 219-230). Kız kaçırma, yoluyla gerçekleştirilen evliliklere toplumumuzda sıkça rastlanmaktadır. Evlenme amacıyla yapılan bu eylem iki türlüdür. Birincisinde kızın istek ve onayı alınmadan zor kullanılarak yapılan bir eylem söz konusudur. İkincisinde ise kızın onayı alınmıştır. Bu durum, kız kaçırmadan çıkar, “kaçışma” olur (Tezcan 1997: 73). Ton-Aralçın-Haan destanında, bahadır, Gökyüzü tanrısı Kurbustu-Han’ın “on beşten fazla lânetli genç” tarafından kaçı41 Destanlaan Evlilikler rılan kızı Toolay-Çeçen’le evlenmiştir. Olaylar bundan sonra başlar. Kahraman Ton-Aralçın’ın evlilik macerası, aldığı eşi ToolayÇeçen’i elde tutmaya yönelik mücadele olarak gelişir. Köroğlu hikâyesinin “Nigâr Kolu”nda, Köroğlu’nun Nigâr Hanım’la evliliği “kaçışma” olarak karşımıza çıkar. Karl Reichl’in bu konudaki yorumu şöyledir: “… sevgilinin kaçırılmaya razı oluşu, buradaki sevgiliyi elde etme tipinde sevgilinin kendisinin de kaçırılmak için kışkırtıcı rol oynaması söz konusudur. Âşıkların kavuşmasına engel olan sebepler, ilk olarak hile ile ortadan kaldırılmakta daha sonra da onların kaçışı sırasında kahramanlıkla bastırılmaktadır (2002: 165).” Kız yerine kıza ait bir eşyanın kaçırılması, kızın kaçırılmasıyla eş tutulur. Hakkâri’de rastlanılan bu âdete, “dezmal kaçırması” denir. Kaçırılmak istenen kızın yolu kesilerek veya evdeyken başörtüsünün zorla çıkartılıp kaçırılmasıdır (Kapıcı 2005: 34). Oturakalma, kızın kendi isteğiyle evlenmek istediği erkeğin evine kaçmasıdır. Kızın sevdiği kişiye verilmemesi veya erkeğin babasının kızı kabul etmemesi veyahut kızın yoksul olup talibinin çıkmaması gibi durumlarda, kızın kendi iradesiyle evlenmek istediği kişinin evine gidip orada oturmasıyla gerçekleşir (Tezcan 1997: 74). Ülkemizde pek sık rastlanmayan “oturakalma”da, evliliğin gerçekleşebilmesi için erkeğin kızı kabul etmesi gerekir. Ülkemizde pek ender rastlanan evlilik usullerinden biri de “taygeldi” evliliğidir. Taygeldi, karşı cinsten evlenecek çağda çocukları olan dulların evlenmesidir. Daha önceki evliliklerinden çocukları bulunan dulların evlenirken beraberlerinde götürmek zorunda oldukları çocuklara “tay” denir. Bu evlenme usulünde, öncelikle çocuklar evlendirilerek onların üvey kardeş olmaları engellenir. Daha sonra da dul kalmış olan anne ve babaların evlenmeleri gerçekleştirilir (Tezcan 1997: 81-82). Anadolu’nun belli bazı bölgelerinde karşılaştığımız “berder (berdel, bardıl)” usulü evlilik, bir ailenin evlenme çağına gel42 D r. Sal aha d d in B EKK‹ miş kızı ve oğlunun aynı durumda olan başka bir ailenin oğlu ve kızı ile karşılıklı evlendirilmeleri şeklinde gerçekleşir. Bazen berdere tabi tutulan kızların, yaşlı kimselerle evlendirildiği de olur. Anadolu’nun değişik bölgelerinde “değiş-tokuş”, “değişiği”, “değiş”, “yaban değişiği” ve “kepir” gibi kelimeler “berder” karşılığı olarak kullanılmaktadır (Erdentuğ 1977: 122; Sakaoğlu 1990: 155-166). İncelediğimiz destanlarda “berder” usulü evlilik türü yoktur. Saim Sakaoğlu, “Göktürk Yazıtları ile Anadolu-Türk Folklorundaki Paralellikler Üzerine” başlıklı çalışmasında, Bilge Kağan Abidesi’nin kuzey cephesi 9. ve 10. satırlarında geçen, “Ben Türgiş hakanına kızımı pek büyük (bir) törenle alıverdim. Türgiş hakanı(nın) kızını büyük (bir) törenle oğluma alıverdim… pek büyük (bir) törenle alıverdim… erdirdim (Tekin 1998: 33, krş. Ergin 1995: 49).” ibarelerinin, günümüzde de görülen “berder” usulü evliliğe işaret ettiğini söyler (1990: 155-166). Abidelerde, varlığı tespit edilen bu evlilik türünün destanlarımıza yansımayışını, alplara mahsus bir şekilde evlenen gençlerin, genellikle ailelerinin tek çocukları olmalarına bağlayabiliriz. İncelememizin dışında kalan onlarca destanda belki bu tür bir evliliğe rastlanabilir. Ülkemizde pek yaygın olmayan “iç güveyi” evlilik türünün ortaya çıkmasında; evlenecek erkeğin kız için ön görülen “kalın”ı ödeyecek durumda olmaması ya da evlenilecek kızın, ailenin tek çocuğu olması gibi durumlar etkendir. Burada erkek, evlendiği kızın evinde ikamete mecbur olur (Erdentuğ 1977: 66). Ölöştöy destanında, torun Kan-Mergen’e kız kardeşlerini vermek istemeyen Togus-Süme, memleketlerinin koruyucusu olan iki guguk kuşu ile iki kara kuzgunun akıbetini bahadırdan sorarlar. “Eğer iki guguk kuşu ile iki kara kuzgunu öldürdüysen bizimle yaşayacak iç güveyi olacaksın. Eğer iki kuş da diriyse eşini alıp dönebilirsin.” derler. Kan-Mergen kuzgunları öldürüp guguk kuşlarını sağ bırakmıştır (ÖD s. 256). 43 Destanlaan Evlilikler Evlilik usulleri arasında Anadolu’da görülen en yaygın uygulamalardan biri “başlık/kalın” ödeyerek yapılan evlenmedir. Evlilik akdinin temel şartlarından biri olan kalın, “erkeğin evlenmek için kızın ailesine verdiği para, hayvan ya da maddî değeri olan eşyayı ifade eder (Örnek 1971: 39).” Başlık parası, kadının konumunu ve evliliğin devamını güvence altına alan bir nevi depozittir denilebilir (Hınçer 1974: 391-397). İncelememize konu olan bazı destanlarda başlık/kalından söz edilmektedir. Maaday-Kara destanında, Kögüdey-Mergen’in rakibi olan Erlik-Bey’in oğlu Kuvakayçı, Altın-Küskü için düzenlenen yarışlara gelirken beraberinde kalın olarak “kara içki” getirmiştir (MKD s. 507). Ölöştöy destanında, yedi şeytanın kaynı olan Kağan Kara-Bökö, oğlu Temir-Bökö için AltınTopçı’ya dünür olduğunda Monıs-Kağan’a “altmış deve yükü içki”, “altı deve yükü altın” ile “ipek elbiseler”den oluşan bir kalın sunar (ÖD s. 78). Bora-Şeeley’e dünür olan Tun-KaratıKağan’ın kalın olarak “at başınca altın” ile “börü başınca gümüş” getirdiğini görüyoruz (BKBŞ s. 431). Arzılan-Kara Attıg ÇeçenKara-Möge destanında, Çeçen-Kara-Möge, dostu Hüler-Möge için Hün-Haan’ın kızı Hümüs-Dangına’ya “at başı kadar altın”, “börü başı kadar gümüş” ve “kara ala samur derisini” kalın olarak verir (AKÇKM s. 342). Kangıvay-Mergen destanında, TorgunÇözün’e dünür gelen Şüük-Möge, Süder-Möge, Demir-Möge ve Deek-Möge adlı dört kardeş, “bin akçe değerindeki ak kollu kara samuru” başlık olarak verip kızı alıp hemen memleketlerine dönmek isterler (KMD s. 498). Beşik kertmesinin söz konusu edildiği destanlarda, henüz doğmamış çocukları için sefere çıkan babaların, müstakbel gelinleri için kalın sundukları görülmektedir. Belli bir yaşa gelen kahraman, evlenme isteğini dile getirdiğinde babasının kendisi doğmadan önce uygun eşi bulup onun için kalın sunduğunu öğrenir. Dünürlüğün dile getirilmesi aşamasında bu duruma gönderme yapılır: Han-Buuday, evlenmek isteyen oğlu Alday44 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Buçuu’yu, Uzun-Sarıg-Kağan’ın memleketine gönderir. Çünkü gençliklerinde, ikisinin de atları yokken, gelecekte olacak çocukları için Uzun Sarıg-Kağan’a “at başı gibi altın” ile “ayrı renkte ala boz yılkı”yı kalın olarak vermiştir (ABUD s. 226). Alday-Buuçu, Uzun-Sarıg-Kağan’ın kızına dünür olduğunda babasının çok önceden sunmuş olduğu kalının karşılığını almaya geldiğini söyler:“Ben yerle göğün / Çatıldığı yerin üstünde / Hüürtün-Kızıl tayganın beyi / Alday-Buuçu adlı kişinin oğlu / HanŞilgi atlı / Han-Buuday adlı kimseyim / Babam, gençliğinde / UzunSarıg kağan adlı kişiye / Gelecekteki çocuklarımız için diye / Börü başınca gümüş / At başınca altın / Kalın, başlık verdim deyince / Onu geri istemeye geldim ben (ABUD s. 243).” Közüyke Destanında, Karatı-Kağan ile Ak-Kağan, çocukları Bayan ile Közüyke’yi beşik kertmesi yaparlar. Ak-Kağan’ın ani ölümü üzerine “iyi başlık” almış olmasına rağmen Karatı-Kağan verdiği sözden döner (KÖZD s. 315). Bazı destanlarda ise kahramanlar, müstakbel eşlerine başka taliplerinin olup olmadığını öğrenmek amacıyla “Senin için kalın tutan kişi var mı? (AKÇKM s. 301)” diye soru yöneltmektedirler. Kalın/başlık konusu halk hikâyelerimiz ile Dede Korkut boylarında (Bamsı Beyrek ile Kan Turalı) farklı bir anlam kazanmaktadır. Çalışmamızın üçüncü bölümünde daha ayrıntılı olarak işlediğimiz gibi Deli Karçar, kız kardeşi Banı Çiçek’e dünür olan Bamsı Beyrek’ten akla hayale gelmeyecek nesneleri kalın olarak istemiştir. Trabzon tekürünün kızı Selcen Hatun için öne sürülen kalın “üç canavar”la savaşmaktır. Âşık Garip’in gurbete çıkmasının sebebi Şah Senem için istenen başlık parasını temine yönelik bir seyahattir. Tahir ile Zühre hikâyesinin bir varyantında da Tahir’in gurbete çıkmak zorunda kalması Zühre’nin padişah olan babasının Tahir’den ödeyemeyeceği kadar başlık istemesidir. 45 D r. Sal aha d d in B EKK‹ II. BÖLÜM: ALPLARA MAHSUS EVLİLİK Destanların ilk halkasını oluşturan arkaik kahramanlık destanlarında, kahramanın evliliği konusu, birinci bölümde de kısaca değindiğimiz gibi bu destanların ana temalarından biridir. Destanlarda alplara mahsus evlilik olarak işlenen konu, kimi araştırıcılar tarafından tanımlanmıştır. Burul Kıdırbayeva ile Abdıkerim Moratoy[v]’un ortak çalışmalarındaki tanım şöyledir: “Epik başkahramanın kendisine uygun eşi arayıp bularak her türlü şartı yerine getirip, sınavlardan geçtikten sonra onunla evlenmesidir (1998: 78-84).” Kıdırbeyava-Moratov’un çalışmasını Türkiye Türkçesine aktaran Mehmet Aça’nın tanımı ise daha kapsamlıdır: “Olağanüstü bir şekilde doğan ve olağanüstü özelliklere sahip olan kahramanın daha doğmadan ya da doğar doğmaz sözlendiği ve kendisinden kaçırılan sözlüsünü ya da bir vesileyle (Kutsal bilge kitap, vs.) haberdar olup âşık olduğu kızı bulmak için sefere çıkması, bu yolculuk sırasında pek çok olağanüstü engel ya da varlıklarla mücadele etmesi, sözlüsünün / sevgilisinin obasına / toyuna varan kahramanın rakiplerle mücadele etmesi ve kızın ya da kızın babasının ortaya koyduğu şartları yerine getirdikten sonra sözlüsü ya da sevdiği kızla obasına geri dönmesidir (2000a: 11-21).” Biz de alplara mahsus evliliği; başkahramanın kendisine eş aramak veya bir vesileyle (kutsal kitap, baba veya kız kardeş vs.) haberdar olup evlenmek zorunda olduğu kızı bulmak için yolculuğa çıkması (bazen bu yolculuğa kahramanın yerine babası, kız 47 Destanlaan Evlilikler kardeşi ve çok nadir olarak kahramanın atı çıkabilir); yolculuk esnasında bir dizi olağanüstü varlık veya engelleri aşıp alacağı kızın memleketine ulaşması; orada müstakbel kayınbaba veya kızın öne süreceği bir dizi şartı yerine getirip tüm rakiplerini saf dışı bıraktıktan sonra evleneceği kızı alıp memleketine dönmesi ve orada evlenmesi olarak tanımlayabiliriz. Abdülkadir İnan, bölge destanlarının başlıca konularından biri olan başkahramanın kendisine uygun bir eş bulmak için yolculuğa çıkmak zorunda kalmasını eski Türklerdeki egzogami (dışardan evlenme) yasasına bağlar (1968: 341-349). Çin kaynaklarının M.Ö. III. yüzyılda Hunlarda egzogami evlilik türünün varlığını kaydettiğini söyleyen İnan, aynı evlilik türünün Kök Türkler, Uygurlar ve Kırgızlar arasında da yaşatıldığını; Dede Korkut’a atfen bu geleneğin Anadolu’ya da taşındığını söyler.1 Eski göçebe hayatı devrine ait egzogami geleneklerinin izlerini düğün türkülerinde2 de takip edebileceğimizi H. Zübeyr 1 Aydın Oy, Dede Korkut metnine gönderme yapmadan genel bir ifadeyle, “Delikanlılar eşlerini daha çok kendi halklarından seçmek isterler (1960: 460-462).” diyerek bir ölçüde Dede Korkut kitabında endogami evlilik türünün baskın olduğunu söyler. Dede Korkut’ta endogami evlilik diyebileceğimiz tek örnek vardır: Kara Güne’nin oğlu Kara Budak, amcası Kazan Han’ın kızıyla evlidir. Hikâyelerde, bu evliliğin nasıl gerçekleştiğine dair bir bilgi bulunamamakla birlikte Kara Budak’ın epitetinde geçen “Amid ile Mardin kalesini tepip yıkan, demir yaylı Kıpçak Melik’e kan kusturan, gelip Kazan’ın kızını erlikle alan, Oğuzun aksakallı kocaları görünce o yiğidi alkışlayan, al mahmudi şalvarlı, atı bahrı hotazlı Kara Güne oğlu Kara Budak (DK s. 41).” ifadelerden bu tür bir evliliğin olduğunu öğreniyoruz. Dede Korkut’ta Oğuz beyleri çoğunlukla “boy içi nikâh yasağı”na uyarlar: Deli Dumrul boyunda “El kızı helalim var… (DK 129)”; Uruz’un Tutsak Olduğu boyda “El kızı nişanlıma destur versin! (DK 113)” şeklinde ibareler bulunmaktadır. Akrabalık ilişkileri çerçevesinde de aynı hususu görmek mümkündür: İç-Oğuz beyi Kazan Han’ın dayısı Dış-Oğuz Beyi Uruz Koca’dır. Kam Büre Bey’in oğlu Bamsı Beyrek Dış-Oğuz beylerinden Bay Bican Bey’in kızı Banı Çiçek’le evlenir. Kan Turalı, Trabzon tekürünün kızı Selcan Hatun’a talip olur. “Bütün bunlar Dede Korkut Kitabı’nda anlatılan Oğuz toplumunun dış evliliği bütün canlılığıyla yaşattıklarını gösteren izlerdir (Duymaz 2004b: 39-50).” 2 Bu köklü geleneğin izleri, en meşhur kına türkümüzde şöyle yankılanmaktadır: Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar Aşrı aşrı memlekete kız vermesinler Annesinin bir tanesini hor görmesinler Uçan da kuşlara malûm olsun ben annemi özledim Hem annemi hem babamı ben köyümü özledim 48 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Koşay’dan aktardığı örneklerle gösterir (İnan 1968: 341-349).3 Kazaklar, Başkurtlar ve Altay-Yenisey Türk boyları arasında da egzogami evlilik çeşidinin geçerli olduğunu yine örneklerle açıklayan A. İnan, bu geleneğin nasıl ortaya çıktığı konusunda bir fikir ileri sürmez (1968: 341-349). Kültürel antropoloji, egzogami evlilik türünün ortaya çıkmasında, ensest tabusunun evrensel bir yasak olarak oynadığı role işaret eder. “Kardeşler arasında veya ebeveyn ve çocuklar arasındaki cinsel münasebet (Haviland 2002: 268)”, anlamına gelen ensest, evrensel bir tavırla “iğrenç” olarak nitelendirilir. Ensest tabusu, “Birbirlerini cinsel objeler olarak görmekten kaçınan, samimi ilişkiler içerisindeki çocukları ve ebeveynleri güvence altına almış olur (Haviland 2002: 268).”4 Mehmet Eröz, egzogami evlilik türünün ortaya çıkmasında “Totemizm”in5 etkisine dikkat çeker. Totemizm denen dinî ve sosyal sistemde, klân üyeleri, totemleri ile kendilerini hısım (bacıkardeş) sayarlar; aynı atadan türedikleri ve aynı kanı taşıdıklarına inandıkları için de klân içindeki kadın ve erkeklerin birbirleri ile Babamın bir atı olsa binse de gelse Annemin yelkeni olsa açsa da gelse Kardeşlerim yollarımı bilse de gelse Uçan da kuşlara malûm olsun ben annemi özledim Hem annemi hem babamı ben köyümü özledim (TRT, THM Rep. Nu: 190) Ayrıca Nermin Erdentuğ, “Türkiye’nin Karadeniz Bölgesinde Evlenme Görenekleri ve Törenleri III” başlıklı çalışmasında “gelin kızın koca evine giderken babasının elini öperek veda etmesi” anlamına gelen “ele gitme” deyimi çerçevesinde, egzogami evlilik türünün izlerinin Karadeniz Bölgesi düğünlerinde de devam edegeldiğini söylemektedir (1973: 1-27). 3 Hamit Zübeyr Koşay’ın eserinin künyesi şöyledir: Türkiye Türk Düğünleri Üzerine Mukayeseli Malzeme, Maarif Vekilliği Eski Eserler ve Müzeler Umum Müdürlüğü Yayınları, Ankara 1944. 4 Sigmund Freud, ensest tabusunu “Oedipus” ve “Electra” kompleksleri çerçevesinde ele alır (Haviland 2002: 269). Oedipus ve Electra hakkında bk. Grimal (1997: 167 ve 563). 5 Totemizm: “Totem adı verilen kutlu bir hayvan, bitki veya eşyada ‘mana’ denilen kutlu bir gücün saklı bulunduğuna inanılarak meydana getirilen dinî ve sosyal sistemin bütününe verilen ad (ErözGüler 1998: 2).” 49 Destanlaan Evlilikler evlenmeleri tabu’dur. Bu durum, klân dışından evlenme (egzogami) zorunluluğunu doğurmuştur (Eröz-Güler 1998: 2). Endogamiyi, “Evlenecek kimsenin eşini, üyesi bulunduğu [soy, klan, millet vs.] grubun içinden seçmesi kuralını esas alan evlilik türü (Örnek 1971: 114)”, olarak tanımlamıştık. Eğer grubu sadece aileden oluşan bir birliktelik olarak kabul edersek, endogaminin enseste bağlı olarak yasaklanması gerekir sonucuna varabiliriz. Bu yasaklama da beraberinde egzogami evlilik türünü doğurmuş olabilir. İncelediğimiz destanlarda kahramanın evlenme yolculuğuna çıkması, M.Ö. III. asırdan itibaren varlığı tespit edilen egzogami yasasıyla doğrudan ilişkili görünse de -çalışmamızda ele aldığımız evliliklerin hemen hepsi egzogamdır- tek sebebin bu olmadığı anlaşılmaktadır. İncelediğimiz destanlarda soy içi evliliği yasaklayan bir ibareyle karşılaşmadık. Hatta Ak-Biy destanında çocuksuzluk dile getirilirken “Yada verecek yavrum yok; yurt içinde evlendirecek yavrum yok (ABD s. 370).” ibareleri geçmekte olup hem soy içi hem de soy dışı evliliğe atıfta bulunulmaktadır. Ancak yapılan tüm evliliklerin grup dışından olduğunu belirtmeliyiz. Maaday-Kara destanında, baba Maaday-Kara, oğlu KögüdeyMergen’e evlenebileceği kız hakkında bilgi verirken, yakın bir yerden önereceği kızın bahadırın hoşuna gitmeyebileceğini şu şekilde dile getirir: “Yakın bir yerde desem / Belki senin hoşuna gitmez / Uzak bir yerde desem / Ulaşman güç olur / Yakın çevreden alayım dersen / Yedi Sabar kardeşlerin / En küçük kız kardeşini al (MKD s. 506).” Kağan-Argo Ablalı Kağan-Mergen destanında da ablası bahadıra, “Yakın yerden söylersem gönlüne hoş gelmez, geri dönersin; ırak yerden söylersem, gönlüne hoş gelir, fakat getirmesi zor olur (KAKM s. 361)” der. 50 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Kahramanlar Kögüdey-Mergen ile Kağan-Mergen, tercihlerini uzak yerde yaşayan kızlardan yana kullanırlar. İncelediğimiz diğer destanlarda kahramanlara seçenek sunulmaz. Bazı destanlarda, başkahramanın evlenme yolculuğuna çıkması onun ilk kahramanlığı olarak işlenir. Bazılarında ise kahraman, birtakım başarılarından sonra evlenme yolculuğuna çıkar. Her iki durumda da bahadırın kahramanlık göstermesine zemin hazırlanır.6 İleride daha ayrıntılı işleneceği üzere bahadır, sefere çıkmadan önce yolculukta karşılaşabileceği muhtemel tehlikeler konusunda uyarılır. Bazen daha da ileri gidilerek bahadırın yolculuğa çıkmasına izin verilmek istenmez. Bahadır, her halükarda bu yolculuğa çıkmaya kendisini mecbur hisseder. Bu yolculuk, bahadırın çıkacağı ilk seferi ise başarılı olduğunda mensubu bulunduğu topluluğun kahramanı olarak alkışlanacak; ikinci seferi ise toplum içerisindeki yerini daha da sağlamlaştırıp muhafaza edecektir. Ödül olarak da tanrılar tarafından kendisine tahsis edilen kızla evlenecektir. Evlenilecek eşlerin tanrı/tanrılar tarafından kararlaştırılmış olduğuna dair destanlarımızda birtakım ibareler bulunmakta6 Kahramanın evleneceği kızı belli bir mücadeleden sonra elde etmesi destanlarda gelenekselleşmiş bir durumdur. Öyle ki, bahadır uğrunda mücadele etmediği bir kızla evlenmeyi rezillik olarak düşünür. Kağan-Kara tarafından kaçırılan ablası Kağan-Argo’yu kurtarmak için sefere çıkan Kağan-Mergen, Kağan-Kara’yı öldürüp ablasını kurtarır. Kağan-Mergen’i Kağan-Kara’nın eşleri ve çocukları karşılar. Kağan-Mergen, onları öldürmez fakat ileride öç almayacaklarına dair söz alır. Bu arada Kağan-Mergen, Kağan-Kara’nın kız kardeşini görür ve aklından şu düşünceler geçer: “Atanın acısı, ananın ahı! Bu kızı bilseydim, büyük küçük Kağan Kara’nın arı canını almadan dokuz tulum aş tutup istemeye gelirdim. Şimdi büyük küçük Kağan Kara’nın arı canını alıp kardeşleri, kızı alıp götürsem, ben Kağan Mergen, altı aymağa gülünç, yedi aymağa rezil olurum. Bu kızı bana almak yaramaz! (KAKM s. 356)” Burada Kağan-Mergen’in savaş ganimeti olan bir kızla evlenmeyi doğru bulmadığını görüyoruz. Nitekim söz konusu kızı, arkadaşı Kara-Kılış’la evlendirir kendisi de uzun bir mücadeleden sonra Altın-Kök’le evlenir. Savaş ganimeti olarak alınan kızların gerçek eş kabul edilmediği Manas destanında da karşımıza çıkmaktadır. Manas, evlenme isteğini dile getirirken bu hususa işaret eder: “Kayıp’ın kızı Kara Börük’ü / Yakalayıp aldım çölden / Şoruk’un kızı Akılay’ı / Ganimet aldım kaleden / Kız almış gibi olmadım / Kız koynunu görmedim / Han ata Cakıp Han / Argımak atını düz / Atlanıp kız iste / Ben iyi kadın alayım (Yıldız 1995: 613).” 51 Destanlaan Evlilikler dır. Hakas destanı Ay-Huucın’da, bir gün Alp-Han-Kız, HanMirgen ve Kız-Han birlikte otururlarken Alp-Han-Kız, kendisinin Han-Mirgen’e tanrının yazdığı eşi olmadığını söyler (AHUD s. 491).7 Nugün-Bator destanında da kadın şaman Ayıı-Umsuur, kahramana eşinin kim olduğunu söyler ve bunun tanrı buyruğu olduğunu belirtir (Meletinskiy 1963: 423-448).8 Aran-Taycı, yedi erkek kardeşli Oçı-Karakçın’a giderek, “Bana varır mısın?” diye sorar. Oçı-Karakçın, “İki yaşında kızıl atlı / Üç yaşındaki Sarı Altın yiğit / Beni istemeye geldi / Yedi yiğit abim / Beni ona verecekler / Sarı Altın seni öldürür / Sarı Altın senden güçlü kağan / Tanrı birleştirdi bizi / Sana varmayı isterdim / Sarı Altın olmasaydı (ARTD s. 313).” diyerek gönlünün AranTaycı’dan yana olduğunu belirtir. Oçı-Karakçın’ın gönlü her ne kadar Aran-Taycı’dan yana olsa da tanrının isteği onun SarıAltın-Yiğit’le evlenmesi yönündedir. Alday-Buuçu destanında, kahramanın evleneceği kız hakkında tereddüt ortaya çıkar. Çünkü “kutsal kara kitap”ta, HanBuuday’ın evleneceği kız hakkında bilgi verilirken, “Benim kutsal kara kitabımda / Yukarı dünyada üç göğün üstünde / Han-Hurbustu kağanın / En küçük kızı / Bir baksam sana eş olur gibi / Bir baksam olmaz gibi / Böyle çıktı, oğlum (ABUD s. 224).” ibareleri geçmektedir. Nitekim Han-Buuday ile Han-Hurbustu-Kağan’ın küçük kızının evliliği uzun sürmez. Çünkü kız, “Sagan-DariygiBurkan”9 olmak üzere yaratılmıştır (ABUD s. 226). Bu durumu 7 “Han-Mirgen’in ablası / Han-Mirgen kardeşinin / Huda’nın yazdığı kişisi / Han-Kız ben değilim / Huda’nın yazdığı kişisi / Kün-Han kızı Kün-Arığ’dır / Ablasının sevip / Alıp verdiği karısı / Han-Kız benim (AHUD s. 491).” 8 “Eğer sorarsan benim hanımım kim olacak / Onda sana şöyle derim / Sen sefere çıkıp gitmelisin ve evlenmelisin / Meşhur bahadır bir kadına / Güzel Kıız-Nurgün’e / Dokuz göğün derinliklerinde yaşayan / Küçük kardeşi Ayıı-Dürakastay olana / Budur senin sözlün / Tanrılar böyle diyor (Meletınskiy 1963: 423-448).” 9 Altay’da geleneksel inançlar ve Şamanizm ile birlikte çok eski zamanlardan beri dünya dinlerinin, özellikle Budizm ve Hristiyanlığın etkisi hissedilmiştir. Budizmin Altay üzerinde üç ayrı dönemde etkisi olmuştur: VI. - IX. yüzyıl; XV. yüzyıl – XVIII. yüzyılın ilk yarısı; XIX. yüzyıl - XX. yüzyıl başları. Bu etkileşmeler sonucunda XX. yüzyıl başında, Altayların geleneksel inançlarını ve Budizmin unsurlarını içeren millî Altay dini hâsıl olmuş ve 52 D r. Sal aha d d in B EKK‹ öğrenen Han-Buuday, eşini, getirilmiş olduğu yukarı dünyaya tekrar gönderir. Han-Mirgen destanında, Küreldey’in evlenme yolculuğunda ona yardıma gelen Han-Mirgen, güreş esnasında yılana dönüşen Üzüm-Çarçah tarafından zehirlenerek öldürülür. Toolay-Mooray, Han-Mirgen’i memleketine götürerek sihirli nesneler vasıtasıyla diriltmeyi başarır ve ona, “Çember kanatlı kızıl kara / Atlı ToolayMooray adım sanım / Ulu tanrının emrettiği / Yedi tanrının gönderdiği / Alacağın kişi benim / Tanrının emretmediğini almışsın / Aydan parlak Ay Arığ’ı / Ay Han’ın kızını (HMD s. 57-58)” diyerek kendisiyle evlenmesi gerektiğini söyler. Burada bahadırların tanrı tarafından belirlenen kızlarla evlenmeleri ile Oğuz Kağan’ın gökten inen ışık içinde ve bir ağaç kovuğunda yer alan tanrısal kadınlarla evlenmesi arasında temel inanış itibariyle büyük bir benzerlik vardır. Oğuz, bu kadınlarla evlenmek suretiyle, “Tanrı kutunu kazanmış ve bunun sonucunda ülkeyi yönetmek, yeni fetihler yaparak Tanrı nizamını, yani töreyi yaymak için harekete geçmiştir. Türk toplumunun han ya da beylerin Tanrı tarafından Cennet’ten gönderildiğine dair inancı, onların evlenecekleri kadınların da bizzat Tanrı tarafından gönderildiğine dair inancın ortaya çıkmasına neden olmuştur (Aça 2000b: 5-17).” Kahraman, çıktığı bu evlenme yolculuğunda başarısız olursa hem müstakbel eşini kaybedecek hem ömrü kısa olacak10 hem de taşa dönüşecektir.11 Burada kahramanın, bu yolculuk sırasında tarihi etnografya ilminde Burhanizm olarak adlandırılmıştır (Pustogaçev 1997: 283-287). Dariygi Burkan, kelimesinin ihtiyatla -Altaycanın değişik lehçelerinde bulunan D’arlıkçı/ yarlıkçı=vaizi, yayıcısı kelimesinden hareketle (Zahidoğlu-Bekki 2002: 155-166)- Burhanizmin vaizi, yayıcısı anlamında kullanılmış olabileceğini söyleyebiliriz. 10 Ak-Kağan destanında Altın-Taycı ile Altın-Sabak’ın çocuğu olarak dünyaya gelen AbaKulak’a eğer kendisine tahsis edilen kızı almazsa ömrünün kısa, tabutunun alçak olacağı “kara kocakarı” tarafından söylenir (AKD s. 179). Altın-Ergek destanının Şor varyantında da Altın-Priste, kahramana eğer kız kardeşiyle evlenmezse öleceğini söyler (Ergun 2006: 227). 11Ay-Tolızı destanında Ala-Ko’nun evleneceği kız, pençeli yabanın üç kere tüy değiştireceği, kanatlı kuşların üç kere yuva yapacağı uzak bir ülkede yaşamaktadır. Çocuk bunun üzerine 53 Destanlaan Evlilikler bir vesileyle öldürülse bile tekrar dirilip evlenme yolculuğunda mutlaka başarıya ulaştığını (Közüyke destanı istisna) kaydetmeliyiz. İncelediğimiz Sayan-Altay (Altay, Tuva, Hakas, Şor) bölgesi destanlarında işlenen evlilik konusunun kalıplaşmış bir üslup içerisinde verildiği görülmektedir. Tahkiye esasına bağlı türlerin (destan, masal, halk hikâyesi) değişmez özelliklerinin olduğu bizden önce yapılan çalışmalarla ortaya konmuştur: (Vladimir Ja. Propp 1987; Axel Olrik 1994/23-24; Lord Raglan 1998/37; İbrayev 1998; Reichl 2002; Çobanoğlu 2003). Destanların olay örgüsünün oluşmasında ve işlenmesinde son derece önemli olan ortak motifler ve onların sıralanışı üzerine yapılan çalışmalar, sonuçta destanların belli bir düzen içerisinde kalıplaştığını ortaya koymaktadır. Şakir İbrayev, Kazak destanlarını esas alarak onlardaki konu kalıplaşmasını şöyle tasnif etmiştir: “Konu Epizotları (Tipolojik Motifler) 1. Konu: Batırın çocukluğu ve kahramanın evlenmesi (batıra uygun dünürlük) 1. Soyun tasviri (taife, anne-baba), 2. Kahramanın olağanüstü doğumu, 3. Batıra özgü çocukluk çağı 4. İlk kahramanlığı (sonraki destanlarda yoktur), 5. Gelin (sevdiği kız) hakkında haber (eş aramak), 6. Kızla yarışmak, güreşmek (veya güveyler arasındaki rekabet), kendisine tahsis edilen kızı aramak için yola çıkmış ve yolculuk sırasında başarısız olduğu için taşa dönüşmüştür (Radloff 1999: 201-255). Delikanlı destanında da benzer durumu görmek mümkündür: Çek-Pergen kayınbiraderinin yardımıyla Kağan-Kıs ile evlenir. Bu evliliğin üzerinden çok geçmeden Altın-Ergek adlı bahadır gelerek Çek-Pergen’e, “Bana sözlenen kadını sen aldın, seni öldürüp kadınımı alacağım (DD s. 474)” der. Altın-Ergek ve Çek-Pergen kavgaya tutuşurlar. Çek-Pergen yenilmek üzere iken iki sarıncı gelip sarınlayınca Altın-Ergek ve atı taş kesilir. 54 D r. Sal aha d d in B EKK‹ 7. Zafer ve kahramanın gelinle dönmesi. 2. Konu: Batırın kahramanlıkları 8. Düşmanın taarruzu hakkında haber, 9. Yola çıkma, 10. Batırların güreşmesi (bazen yolculuk uğurlu olmaz, batır esir düşer), 11. Teke tek mücadele ve kahramanın zaferi, 12. Zaferle geri dönme. 3. Konu: Düşmandan (köleden, rakipten) soyunu (taifesini, eşini, akrabasını) kurtarması 13. Gelin veya akrabanın (soyun) esir olması hakkında haber (rüya görme, işaret verilme), 14. Kahramanın sevdiğiyle (eşiyle) düşmanın, rakibin veya kölenin evlenmeye niyetlenmesi, 15. Eşle (gelinle) gizli buluşma veya eşinin düğününe yabancı birisi gibi gelmek, 16. Mücadele (yarış)’de kahramanın tanınması, 17. Yurda dönme veya rakip ve kölelerin cezalandırılması, 18. Düğün (İbrayev 1998: 273-274).” Bu şekilde bir sınıflama yapan İbrayev, “Konu ve motiflerin bu şekilde sınıflandırılması soyut olarak toplamaya yani epizoda dayansa da bu şemayı (iskeleti) birçok kahramanlık destanının konusuna uygulayabiliriz (1998: 274-275).” demektedir. Ş. İbrayev, tasnifini yorumlarken bazı hususlara da açıklık getirerek; 18 motif olarak verilen tasnifin tüm destanlar için geçerli olmadığını 1. ve 2. konuların birçok destanda yer aldığını buna mukabil 5., 6. ve 7. motiflerin seyrek olarak destanlarda bulunduğunu; destanda ister 1. ister 2. isterse 3. konu işlenmiş olsun hepsinde 17. ve 18. motiflerin mutlaka bulunduğunu kaydeder (1998: 275). 55 Destanlaan Evlilikler Özkul Çobanoğlu, “Türk Dünyası Epik Destan Geleneği (2003: 343-344)” adlı çalışmasında, destanların olay örgüsünün oluşturulmasında ve işlenmesinde son derece önemli bir yere sahip olan müşterek motifler ve onların sıralanışı konusunda, Şakir İbrayev’in çalışmasından ilham alarak “Türk epik destanları kahraman kalıbı”nı ortaya koymaya yönelik bir tasnif denemesinde bulunmuştur. Tuva destanlarının konu-kompozisyon yapısı üzerinde çalışmaları olan S. M. Orus-Ool, Tuva destanlarının Altay, Şor ve Hakas Türklerinin destancılık geleneğiyle aynı köklere sahip olduğunu söyler ve bu bölge destanlarındaki konu kalıplaşmasını şu şekilde tasnif eder: “I. Başlangıç Bloğu (Giriş Epizotu) A) Çocukları Olmayan Ana-Baba B) Olağanüstü Doğum II. Kahramanın Çocukluğu A) Kahramanın Hızlı Büyümesi B) Kahramanın Olağanüstü Gücü III. Kahramanın Ad Alması A) Atın Yakalanması B) Atın Denenmesi C) Kahramana ve Atına Ad Verilmesi IV. Kahramanın Eş/Sözlüsünü Bulmak İçin Sefere Çıkışı A) Kız/Gelin/Sözlü Hakkında Bilgi Öğrenme, Haber Alma a) Amcadan b) Babadan c) Attan ç) Kutsal Kitaptan (Sudur, Hopçu Kara Sudur) d) Diğer Kişilerin Anlattıklarından ve Bunun Dışında Lamadan e) Yakından Geçen Üç Kuğudan B) Yoldaki Engeller C) Bahadırın Kızın Babası Olan Hanın Obasına Varışı 56 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Ç) Kahramanın Kız İçin Yapılan Yarışlara Katılması V) Bahadırın İstilacı Düşmanlara Karşı Mücadelesi A) Kahramanın Obasının Talan Edilmesi ve Ana-Baba ve Karısının Tutsak Edilmesi B) Kahramanın Akrabaları İçin İntikam Alması C) Kahramanın Düşmanlarına Karşı Mücadelesi ve Zaferi (Orus-Ool 2001; Ergun-Aça 2004: 37’den)”12 İncelediğimiz destanların başlıca konularından olan kahramanın evlilik macerası da belli bir kalıplaşmayla karşımıza çıkmaktadır. İncelediğimiz malzemeye göre bahadırın evlilik macerası şu şekilde gerçekleşmektedir: 1. Evlenme isteğinin dile getirilmesi ve kız hakkında bilgi alma 2. Evlenme yolculuğuna çıkma 2.1. Kahramanın yolculuğa çıkması 2.2. Babanın yolculuğa çıkması 2.3. Kız kardeşin yolculuğa çıkması 2.4. Kızın yolculuğa çıkması 3. Yolculuğun engellenmesi 4. Yolculuk sırasında karşılaşılan engeller 5. Açık ve gizli rakipler 6. Kahramanın yardımcıları 7. Müstakbel eşin memleketine şahsiyeti gizleyerek girme 8. Dünürlüğün dile getirilmesi 9. Rakiplerle mücadele 9.1. At yarışı 9.2. Ok atma 9.3. Güreş 9.4. Kızın seçimi 12 S. M. Orus-Ool’un Tuva destancılık geleneğiyle ilgili bir yazısı da Ekrem Arıkoğlu ve Buyan Borbaanay tarafından yayımlanan “Tuva Destanları, TDK Yayınları Ankara, 2007”, adlı kitabın 15-23. sayfaları arasındadır. 57 Destanlaan Evlilikler 9.5. Diğer yarışlar 10. Verilen zor görevleri başarma ve zafer 11. Memlekete dönüş ve düğün 12. Evlilik sonrası verilen zor görevler 13. Evlilik sonrası eşin kaçırılması Bizim burada yapmaya çalıştığımız sınflama -destanların bütünlüğü dikkate alınmakla birlikte- soyutlama yoluyla kahramanın evlilik macerasının nasıl gerçekleştiğini ortaya koymaya yönelik bir gayrettir. Destanların bütünlüğü içerisinde tabiidir ki kahramanın bir ailesi, çocukluk devresi ve evlilik sonrası maceralarını içeren konular da bulunmaktadır.13 Destanların hacmi ve kahramanın doğumunda etken olan unsurlar, onun evlilik mecarasında ortaya koyacağı bahadırlığın bir göstergesi durumundadır. Bu yüzden bazı destanlardaki evlilik motiflerinin verilişinde, kahramanın çocukluğu ve ailesi ile doğumunda etken olan unsurlar da incelemeye dâhil edilmiştir. İncelediğimiz destanlarda kahramanın evlilik macerasının ana yapısı yukarıda sıraladığımız şekilde olmakla birlikte her destanda bütün kısımların veya alt bölümlerin bulunmadığını, bu sebeple bazı değişikliklerin meydana geldiğini de belirtmeliyiz. Ölöştöy destanında, öksüz ve yetim olarak büyüyen bahadır, Monıs-Kağan’ın çobanı olarak karşımıza çıkar ve elli yaşına kadar evlenemez. Ölöştöy’ün evliliğinde kendisinin bir bahadır olarak hiçbir rolü yoktur. Evlendiği eşi onu bulmuş ve böylelikle evlilik gerçekleşmiştir. Kahraman, alplara has bir şekilde evlenmediği için çocuğu doğana kadar kayınbabasından gizlenmek zorunda kalır. Boktu-Kiriş Bora-Şeeley destanında, bir deve çobanının kızı olarak karşımıza çıkan Bora-Şeley’in evliliği, babası konumunda olan Bıdaakay-Taraakay’ın dört zor görevle sınanması sonucunda gerçekleşir. 13 Destanlar, bu yönleriyle biyografik özellik taşırlar. Kahramanların eş almalarıyla biyografileri tamamlanmış olur. Daha geniş bilgi için bk. İbrayev 1998: 273-274; Çobanoğlu 2003: 343-344. 58 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Kökin-Erkey destanında bahadırın yolculuğa çıkması eş aramak için değildir. Kaybolan kız kardeşini bulmak için yola çıkan bahadır bu seyahati esnasında birçok memlekete uğrar. Kendisinden önce o memleketlere ulaşan kovduğu atı Temir-Çookır, birçok evlenme yarışına katılmış ve hepsini kazanmıştır. Bahadır, kız kardeşini düşmandan kurtardıktan sonra atının yarışlarda kazandığı Ay-Kağan ve Ak-Kağan’ın kızları ile evlenir.14 II.1. Evlenme İsteğinin Belirtilmesi ve Kız Hakkında Bilgi Alma Evleneceği kızın kim ve nerede olduğunu baba, anne, kız kardeş, kavga ettiği çocuklar, fal kitabı, rüya, av veya herhangi bir yolculuk sırasında öğrenen bahadır, bu bilgilerle birlikte evleneceği kız için yarışların başladığını ve tüm rakiplerinin kendisinden önce kızın memleketine ulaşmış olduklarını da öğrenir. Böylelikle kız için düzenlenen yarışlara daha doğrusu dünürlüğe en son bahadır veya bahadır yerine sefere çıkan kişi dâhil olur. Evlenme isteği bazen sembolik ifadelerle bazen de açık olarak dile getirilir. Maaday-Kara destanında bahadır Kögüdey-Mergen, babasını ve halkını kurtardığı ilk kahramanlıktan sonra evlenmek istediğini şöyle dile getirir: “Oy oy anneciğim, / Dur, bekle babacığım, / Yaslandığım yenler eskiyip dağılmalı mı? / Giydiğim kürkler eskiyip yıpranmalı mı? / Yaban hayvanı da olsa, tüylü olur / İnsanın ise bir eşi olur / Devamlı bekâr gezmek / Bana yaramaz, / Hangi kağanın Altay’ında / Bana uygun bir kız var? (MKD s. 506)” Maaday-Kara, oğlu Kögüdey-Mergen’e evlenebileceği iki kızdan bahseder: “Ey ey yavrum, / Yakın bir yerde desem / Belki senin hoşuna gitmez, / Uzak bir yerde desem / Ulaşman güç olur, / Yakın çevreden alayım dersen, / Yedi Sabar kardeşlerin / En küçük kız kar14 Bu örneklerden şuraya gelmek istiyorum. Her destanda işlenen evlilik başlı başına bir konudur ve yukarıda verdiğimiz şemaya uymayabilir. Bu gibi durumlarda ele aldığımız destanda hangi motif ön plana çıkmış ise o motif, merkeze alınmak suretiyle evlilik konusu incelenmiştir. 59 Destanlaan Evlilikler deşini al, / Uzak yerden alayım dersen / Yer ile göğün birleştiği yerde / Altay’ın ortasında / Ay-Kağan’ın evladı / Altın-Küskü adında bir kızı var (MKD s. 506).” Babasından evleneceği kızın Altın-Küskü olduğunu öğrenen Kögüdey-Mergen, bir de gelecekten haber veren kutsal fal/ kader kitabı Ay Sutra’ya15 bakarak müstakbel eşi hakkında daha fazla bilgi almak ister. Kitapta, evlenmek için sefere çıkacağı Altın-Küskü’nün memleketi ve rakipleri hakkında bilgi vardır. Ayrıca kızın güzelliğinden de bahsedilmektedir: “Ay gibi, güneş gibi Altın Küskü / Yurdunda yaşıyordu / Aya benzer aydan güzel yüzü / Altın gibi ışıldadı / Güneşe benzer güneşten güzel yüzü / Gümüş gibi parıldadı / Ay-Kağan’ın güzel kızı… (MKD s. 507).” Bahadır Kozın-Erkeş, bir av dönüşünde “bilgelik kitabı”ndan evleneceği kızın “Kara-Küren atlı Karatı-Kağan’ın tek kızı Bayım-Sur” olduğunu öğrenir ve annesine gelerek evlilik yolculuğuna çıkmak istediğini söyler: “Yaslanmaktan yen yıprandı / Giyinmekten palto yıprandı / İlden, milletten aş aradım / Ayın, güneşin başında / Kara Küren atlı / Karatı Kağan yaşıyor / Onun tek kızı var / Vaktim geldi, gideyim / Ona dünür gidiyorum (KED s. 258-259).” Kozın-Erkeş, annesinin tüm engellemelerine rağmen yola çıkar. Karatı-Kağan’ın memleketine yaklaştığında kağanın çobanı Kodur-Uul ile karşılaşır. Çoban, “Yerle göğün birleştiği yerde yaşayan / Yedi birbirine benzer Ceti Sabar / Yedikardeşler dünür geldi / Küçük kardeşleri Altın Sabar’a / Kızını vermeye / Karatı Kağan söz verdi / Birçok matara rakı içti / Birçok çeşit hediye aldı / Üç günün başında / Çocuğu Bayım Sur’u / Altın Sabar bahadıra / Sağ eliyle verir / İki örgü ördürür (KED s. 263-264).” diyerek Bayım-Sur’un başkasına verildiğini söyler. 15 Hintçe olan “sûtra” kelimesi Uygur Türkçesinde “sudur” olarak geçer. Bu eserler, “Buda’nın veya diğer burkanların vaazlarını içine alan, Burkancılıkla ilgili inanışları, Burkancılığın esaslarını, inanç ve amellerini ihtiva eden dinî eserlerdir (Ercilasun 1985: 83).” MaadayKara destanında, Ay Sutra, Samra Bitiğ, Altın Bitiğ olarak geçen bu kitap, diğer destanlarda Bilgelik Kitabı, Kutsal Kara Kitap, Kutsal Altın Kitap, Kutsal Sarı Kitap şeklinde karşımıza çıkmaktadır. 60 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Temene-Koo destanında, Ay-Kağan’ın kızını almak için sefere çıkan Sarı-Kağan’ın oğlu Erke-Möndür’ü kurtarana kadar “Ösküs-Uul” olarak tanınan bahadır, bu kahramanlıktan sonra hem at hem de ad (Temene-Koo) sahibi olur. Temene-Koo, Sarı-Kağan’ın hediyesi sihirli yüzüğün yardımıyla yok yerden altın saray, yok yerden halk ve yok yerden hayvan yaratır. Annesi Bargaa-Bagay ile eskiden olan huzursuzluğu unutur ve bir zaman sonra, “Hayvanın vahşisi / Tüylü yaratılmış / İnsanın kendisi / Eşli yaratılmış / Karatı Kağan’ın yurduna / Gidip geleyim / Kızı Kara Taacı’ya dünür olayım (TKD s. 404).” şeklinde evlenme isteğini dile getirir. Şulmus-Şunı destanında bahadır, er yaşına ulaşınca evleneceği kızın kim olduğunu “kutsal altın kitap”tan öğrenir (ŞŞD s. 322). Kutsal altın kitapta şunlar yazılıdır: “Yetmiş dağın ötesinde / Yetmiş ırmağın ötesinde / Dilleri farklı halkı yöneten / Tüyleri farklı hayvan besleyen / Altmış iki bahadırlı / Yetmiş iki caysanlı / Yüz dallı kutsal kavak ağaçlı / Apak saraylı / Sık orman gibi servetli / Parlak kara eşli / Temene-Koo adlı tek kızlı / Parlak kara ata binen / Cepten-Kaan yaşamış (…) / Büyüttüğü tek kızıysa / Sıradan kız değilmiş / İleri bakıp yürürken / O aya eş olurmuş / Beri bakıp dururken / O güneş gibi parlarmış / Onun sözü sohbeti ise / Eğilip çalınan kopuz gibi / Onun sözleri ise / Altın kıllı topşuur gibi / İki ayağına giydiği / İşlemeli altın ayakkabı / İki eline taktığı / İşlemeli altın yüzüktür (ŞŞD s. 323).” Yağmur altında titreyerek büyüyen hayatı dışarıda geçen “Ösküs-Uul”u Monıs-Kağan, sarayına çağırarak ona “Ölöştöy” adını verir ve kendisine çobanlık yapmasını ister (ÖD s. 69). Çobanlık yapan Ölöştöy, yirmi beş yaşına geldiğinde MonısKağan’nın eşi Kas-Manday’a giderek, “Geceler uzamaya başladı / Gündüz olunca / Gündüzü geçirmek eziyet oldu / Kazan asacak bir eş istemeye gelen kişiyim / Altmış cayzanlı halkınızın içinde / Ahmak da 61 Destanlaan Evlilikler olsa biri vardır herhalde? / Kapınızdaki kul gelinlerin içinde / Kötü de olsa biri vardır herhalde? (ÖD s. 71-72)” deyip ondan kendisini evlendirmesini ister. Kas-Manday, Ölöştöy’ün isteğini reddeder. Ölöştöy, otuz yaşını doldurunca aynı istekle Kas-Kanday’ın kapısını bir daha çalar. Yine reddedilir (ÖD s. 72). Ölöştöy, elli yaşına gelince kız istemek için tekrar kağanın sarayına gider. Kağan çok öfkelenip Ölöştöy’ü huzurundan kovar. Ölöştöy, bir vesileyle şehzade Er-Bökö’nün sarayına gider. Şehzadenin eşi Altın-Sırga, alaylı bir şekilde, “kağanın bugün bir çocuğunun olduğunu, adını da Altın-Topçı koyduğunu eğer halktan hiç kimse kızı almazsa kağan belki sana verir (ÖD s. 75).” diyerek Ölöştöy’ü aşağılar. Böylelikle bahadıra ileride evleneceği kızın adını söylemiş olur. Ayrıca Ölöştöy, bir gün rüyasında AltınTopçı ile evli olduğunu görür (ÖD s. 78). Üç kuşak evlilik macerasının anlatıldığı Ölöştöy destanında torun Kan-Mergen, annesini Erlik-Abı’nın elinden kurtarıp ölmüş olan babasını diriltir. Bu olaylardan sonra halk arasında Kan-Mergen’in evlenme zamanının geldiğine ilişkin birtakım sözler dolaşmaya başlar (ÖD s. 235). Bu söylenti üzerine annesi Caraa-Çeçen ve babası Erkin-Koo gelecekten haber veren “büyük sudur” kitabını çıkarıp okumaya başlarlar. Büyük insan benim deyip nine Ermen-Çenen, kitabı alır ve başını kaldırmadan sessizce okur. Kutsal kitaptan bir genç kızın resmi çıkar. Kitapta, kızı almak için attan iyi atların gidip dönmediği; alp pehlivanların altın cesetlerinin her yerde ağarıp kaldığı yazılıdır. Bunun üzerine dede Er-Bökö, “eskiden babamın evinde yedi taraflı KaraBökö hakkında (ÖD s. 236)”, konuşulmuştu deyip hatırladıklarını anlatmaya başlar: “Sayısız dağın öte yanında / Dokuz zirveli / Togus-süme adlı / Dokuz kardeş var / Bu kardeşlerin Ak-Koo adlı / Tek kız kardeşleri var / Kız kardeşleri anadan doğduğunda / Yaş ağacı keserek / Güzelce sararak / Durgun kaynak suyuna bırakmış / Bu suya yatınca / O ölümsüz 62 D r. Sal aha d d in B EKK‹ olmuş (…) / Her canlının dilini bilir / Öleni diriltir / Yaşayana merhamet eder / On yıl dolduğunda / Bir yaşı ancak dolar / Bu kıza erin iyisi gitmiş / Dönüp geleni yok (ÖD s. 236-237).” Katan-Kökşin [i]le Katan-Mergen destanında, KatanKökşin anne ve babasına dönüp, “Âh âh anam, babam / Yaslanmaktan yen yıprandı / Örtünmekten paltom yıprandı / Halkın içinde eş arayıp / Dolaşıp baksam ne olur? (KKKM s. 261)” diyerek evlenme isteğini dile getirir. Bu istek üzerine baba Katan-Kuuçın, “kutsal sudur kitabı”nı çıkarıp incelemeye başlar. Kitapta şunlar yazılıdır: “Ayın, güneşin doğduğu yerde / Ak-Kaan yaşıyor / Onun büyüttüğü altı kızının / En güzeli Altın-Sırga’dır / İleri baksa ay şekilli / Beri baksa güneş şekillidir / Altay üstündeki altmış alp / Yer üstündeki yetmiş yiğit / Ona dünür olmuş (KKKM s. 262).” Kutsal kitaptan Altın-Sırga için diğer rakiplerin oğlundan önce gittiğini okuyan baba, oğluyla birlikte yola çıkmaya karar verir. Katan-Kökşin [i]le Katan-Mergen destanında, Altın-Sırga ile ilk evliliğini yapan Katan-Kökşin bir gün rüyasında, “Güneşin güney yanında / İleri baksa ay gibi / Beri baksa güneş gibi / Ak-boro ata binen (KKKM s. 281)” Altın-Tana adlı kızı görür. Rüyanın üzerinden uzun yıllar geçse de Katan-Kökşin bir türlü güzel kız Altın-Tana’yı unutamaz. Çok eşle yaşama düşüncesini eşi AltınSırga ve küçük kardeşi Katan-Mergen’e açar. İlk eşi Altın-Sırga, “Bir eşle daha evleneceksen / Bunu anlayacak halim yok / Başına bela getirip / Ağlayıp kaldın Katan-Kökşin! (KKKM s. 283)” diyerek bu evliliğe razı olmayacağını söyler. Kardeşi Katan-Mergen de, “Evini barkını terk edersen / Yurtsuz yuvasız kalırsın Katan-Kökşin / Eş aramaya gidersen / Erlik’in eline düşersin (KKKM s. 283).” diyerek ağabeyini uyarır. Katan-Kökşin, “Benim yaktığım ateşimi / Sizin söndürecek gücünüz yok / Benim anam, babam yok / Besleyip büyüttüğüm yavrum yok / At ölmezse altın mı? / Er ölmezse dağ zirvesi mi? (KKKM s. 283)” diyerek yolculuk için atını eyerlemeye başlar. 63 Destanlaan Evlilikler Yaşlılık çağında gelen Ak-Biy, Tanrı Üç-Kurbustan’dan bir çocuk ister. Tanrı Üç-Kurbustan, Ak-Biy’e çocuk vereceğini fakat olacak çocuğun çok zorda kalıp bir felaketle karşılaşmadıkça kendi adını anmaması gerektiğini de söyler. Aksi halde çocuk ölecektir (ABD s. 375). Zamanı gelince çocuğun adını Ak-Sur atlı Altın-Koo koyarlar (ABD s. 378). Altın-Koo, belli bir zaman sonra anne ve babasına gelerek evlenmek istediğini söyler: “Geyik olsa tüylü olur değil mi? / İnsan olsa eşli yaratılır değil mi?/ Ben her zaman böyle nasıl / Nasıl yalnız yaşayayım? Ben evlenmeyecek miyim? (ABD s. 380).” Bunun üzerine ihtiyar anası, yüz anahtarlı altın sandıktaki “kutsal sarı kitabı” çıkarıp Altay’ın üstündeki altmış kağanın yurdunu; yeryüzündeki yetmiş kağanın memleketini araştırır. Kitapta, “Güneşin güney tarafında / Ayın güney tarafında / Cüs-Kezer adlı kağan yaşıyormuş / Onun bir tek kız kardeşi varmış / Altın-Koo oğlunun / Kaderinde onu almak varmış / Ateşleri bir yanmış / Yatakları bir serilmiş (ABD s. 381).” yazılıdır. Kimsesiz olarak memleketinde huzurlu ve mutlu yaşayan Altın-Ergek, Agay-Taacı ile Kögöy-Tacı kardeşlerden memleketlerini ele geçirip mal ve davarlarını sürüp götüren aynı zamanda kız kardeşleri Altın-Küskü’yü de esir eden Şeytan CerTekpenek’e karşı yardım isteklerini içeren bir mektup alır (AED s. 447). Altın-Ergek, hazırlanıp yola çıkar. Uzun mücadelelerden sonra Cer-Tekpenek’i öldürür ve yardım isteyen halkla birlikte Altın-Küskü’yü de kurtarır (AED s. 459). Genç bahadır AltınErgek’in gönlü Altın-Küskü’ye düşer ve “Tilki kürkünden börkü / Ben giydirsem ona ne olur? / Evlenmek için / Söz söylesem ne olur? (AED s. 459)” diye düşünür. Güzel dağın koltuğunda, gök nehrin yakasında, kabukla örtülmüş evi olan kara keçili genç kız Kara-Taacı, tek başına yaşamaktadır (KTKD s. 415). Bir gün anlı şanlı Temir-Bökö, boz kısrağın peşinde dolaşırken Kara-Taacı’nın bulunduğu yere ge- 64 D r. Sal aha d d in B EKK‹ lir. Ona misafir olur ve kızın pişirdiği yemeklerden yer (KTKD s. 417). Memleketine döndüğünde, “Yemeğin iyisini yedim / Acıkmış karnımı doyurdum / Zenginin malını otlatmam / Zengine ırgat olmam / Taacı kızın yanına gideceğim / Onunla evleneceğim (KTKD s. 418).” diyerek evlenme arzusunu dile getirir. Bunu duyan Sadu-Kağan, tüm yiğitlerini toplayarak Kara-Taacı’yı esir edip memleketine götürmek üzere yola çıkar (KTKD s. 419). Kara-Taacı, SaduKağan’ın bu kötü düşüncelerle memleketine doğru yola çıktığını bilinmez yerden bilir (KTKD s. 420). Sadu-Kağan, askerleriyle gelip canlı olarak Kara-Taacı’yı esir etmek ister. Kara-Taacı, kara keçisini eyerleyip Sadu-Kağan’la çarpışmaya başlar. TemirBökö, Kara-Taacı’ya yardıma gelir (KTKD s. 424). Kara-Taacı ile Temir-Bökö bir olup Sadu-Kağan’ı ve tüm bahadırlarını öldürürler. Daha sonra Temir-Bökö ile Kara-Taacı evlenir (KTKD s. 425). Ağaçtan doğup atı tarafından adı verilen Arı-Haan, günü gelince daha önceden kendisine verilmiş olan “sudur”dan evleneceği kızın kim olduğunu öğrenir ve onunla evlenir (AHD s. 243). Bir zaman sonra altın prenses Arı-Haan’a, “Benim içimde oğlan çocuk / Oluşmakta kişiyim / Ona bir gelin gibi şey / Bulamazsak olmaz (AHD s. 244).” diyerek çocuk için uygun bir eş bulmak üzere kocasına yolculuğa çıkması gerektiğini söyler. Arı-Haan eşinden nerede uygun bir kız olduğunu sorar. Altın prenses, UluHaan’ın kızından bahseder: “Ulu kızıl tayga yurtlu / Ulug Haan derler kişinin obasında / Öne dönüp yıkananda / Güney tarafın halkıkavmi / Tan attı, güneş çıktı der / Arkaya dönüp yıkananda / Kuzey tarafın halkı-kavmi / Tan attı, güneş çıktı, der / Böyle sihirli-büyülü / Bilimli-bilgili kişi var / Ona kara buğranı sürüp / Kalın nişanı olarak / Sunuver, demiş (AHD s. 244).” Ösküs-Uul destanında, Bay-Bülütiy Sadu-Kağan’ın yurdunu yağmalamaya giden Karatı-Kağan, askerlerini nehirden karşı 65 Destanlaan Evlilikler kıyıya geçirmesi karşılığında Ösküs-Uul’a müstakbel eşinin kim olduğunu ve ona nasıl ulaşabileceğini söyler: “Bu büyük nehirde / Oltayla avlan yavrum / Dizgin akan nehirde / Altmış tümen balık var / Altın sırlı balığı / Tutup alabilsen oy yavrum / Talay Kağan gelir (…) / Altın balığı tutup alabilsen / Öldürmeden bırak yavrum / Talay Kağan kendisi gelip / Yalvarır, oğlum dedi / Çakıl taşı gibi hayvan verse / Hayvanını alma yavrum / Ak yüzlü halk verse / Halkını alma oğlum / Talay Kağan’ın yerine / İnip git, oğlum / Dağ gibi servetinden / Verse de alma, oğlum / Tam orta yerde kuyuda / Ölmüş itin cesedi durur / Dokuz kat ak beze / Dolanmış ceset durur / Yedi kat ketende / Sarmalanmış ceset durur / Ölmüş itin cesedi yapıp / Değiştirip koymuş / Talay Kağan’ın kızı / İşte odur, balam / O genç kız Altın Küskü’yü / Alıp gel, oğlum / O ölmüş itin cesedinden başka / Hiçbir şey alma / Aylı, güneşli Altay’ına / Bu hazineyi alıp çıksan / Ot evin altın olur / Sen öksüz, bahadır olursun / Sözlerimi dinle, yavrum / Benden giyim isteme yavrum / Söylediklerim hile değil / Zamanı gelir görürsün (ÖUD s. 144).” Aytünüke destanında, bahadır belli bir yaşa geldiğinde anne ve babasına, “İnsanın bekâr yaşaması / İyi değilmiş / Geyik tüylü olur / İnsan yalnız başına yaşayamaz / Her zaman yenine yaslanmaz / Onun için ben kendime / Eş aramaya gidiyorum (AYTD s. 49).” diyerek yolculuk hazırlığına başlar. Boktu-Kiriş Bora-Şeeley destanında, karşımıza çıkan ikinci evlilik, ağabeyinin yerine evlenme yolculuğuna çıkıp başarılı olan Bora-Şeeley’in evliliğidir. Görümceleri tarafından horlanan Bora-Şeeley, Bıdaakay-Taraakay adlı çobanın kızı olarak yaşamını sürdürmektedir (BKBŞ s. 421). Bir gün Tun-Karatı-Kağan’ın şehzadesi Kara-Büdegey, Bora-Şeeley’i görür ve ona âşık olur. Babası Tun-Karatı-Kağan’dan, “Bıdaakay-Taraakay atanın çadırında / Çok güzel; ay, güneş ışıklı / Prenses vardı / Onu bana al! 66 D r. Sal aha d d in B EKK‹ (BKBŞ s. 422)” diyerek Bora-Şeeley’e dünür olmasını ister. TunKaratı-Kağan, “Sayıklayan, deliren adi / Alacak kişi bulamadın mı namussuz? / Bıdaakay-Taraakay atanın / Buzağı çobanı, bitli sarı kızının / Nesini alırsın! (BKBŞ s. 422)” diyerek oğlunun isteğini geri çevirir. Fakat şehzadesinin ısrarı üzerine iki adamını gönderip kız hakkında bilgi alır. Şehzadenin doğru söylediğini öğrenince Bıdaakay-Taraakay-Ata’yı, çağırtır ve ona bilinmesi, çözülmesi oldukça güç olan dört görev verir. Bir nevi kızın babasını sınavdan geçirir. Tun-Karatı-Kağan, ilk olarak Bıdaakay-Taraakay-Ata’dan boz tavşanın yaşını sorar. Bora-Şeeley’in yardımıyla boz tavşanın elli yaşında olduğunu öğrenir ve Tun-Karatı-Kağan’a söyler (BKBŞ s. 424). Tun-Karatı-Kağan, ikinci olarak Bıdaakay-TaraakayAta’dan, “güney ve kuzey yamacın ormanının sayısını (BKBŞ s. 426)” söylemesini ister. Bora-Şeeley’in verdiği akıl sayesinde bir ayıdan güney yamacın elli tümen; kuzey yamacın altmış tümen olduğunu öğrenir ve Tun-Karatı-Kağan’a söyler. Tun-Karatı-Kağan, Bıdaakay-Taraakay-Ata’dan “bir öküzü içinde pislik bırakmadan dışından çiğ bırakıp pişirip getirmesini (BKBŞ s. 428)” ister. Yine Bora-Şeeley’in verdiği akılla öküzün dışını çiğ bırakıp içini pişirip kağana götürür. Tun-Karatı-Kağan, Bıdaakay-Taraakay-Ata’ya iki öküz gönderip onları sağmasını ve yoğurt yapıp beklemesini söyler. Bora-Şeeley, güzel aklı ile bu sınavı da başarır (BKBŞ s. 430). Tun-Karatı-Kağan, “Her şey o kızda imiş / Bıdaakay-Taraakay atada / Bilgi-görgü ne arar (BKBŞ s. 430).” diyerek kıza dünür olmaya karar verir. Bıdaakay-Taraakay Ata’yı davet edip gereği gibi ağırlayıp dünürlüğü dile getirir. Arzılan-Kara-Attıg Çeçen-Kara-Möge destanında, ileri yaşlardaki ebeveynlerden dünyaya gelen Çeçen-Kara-Möge, belli bir yaşa gelince, “Hey ana, baba / Sizler yaşlanıp / Çöktünüz / Tüyü 67 Destanlaan Evlilikler yetişir, doğurmalı / Zamanı gelen ölmelidir / Siz öldüğünüzde ben / Başımı alıp gider / Kişiyim / Siz var iken / Ayak örter aptal / Bulmanın yolu, yöntemi / Nedir, baba? (AKÇKM s. 286)” diyerek evleneceği bir kızı nereden bulabileceğini sorar. Babası Alaaday, “Tam kuzey yönde / Büyük tayganın / Bel tarafını yurt tutan / Uzun Sarıg kağanın / Narın Dangına diye prensesi / Üç öleni de diriltebilir / Üç kazığı da dikebilir / Narın Şambıl âleminde / Onun gibi bilgili kız yok diye / Duydum ben (AKÇKM s. 287).” diyerek oğluna evlenebileceği kız ve memleketi hakkında bilgi verir. Arzılan-Kara-Attıg Çeçen-Kara-Möge destanında, işlenen bir diğer evlilik de Hüler-Möge’nin evliliğidir. Çeçen-KaraMöge, dost olduğu Hüler-Möge’yi alıp yurduna getirir. Eşi Narın-Dangına, “Er Kara yalnız / Kendin idin sen / Yola gidip kardeş buldun / İyi de nereden bu kardeşine / Ayak bağı aptalı bulup / Verirsin (AKÇKM s. 337).” diye sorar. Çeçen-Kara-Möge, “Yarışta güçlü / Öcünde hırslı / Erler eridir / Kendisi bakıp seçerek / Bir yerden bulur herhalde / Ben nerden bulup isteyeyim (AKÇKM s. 337).” diye cevap verir. Bunun üzerine Narın-Dangına, Hün-Haan’ın Hümüs-Dangına adlı kızının Hüler-Möge’ye uygun bir eş olacağını söyler (AKÇKM s. 338). Möge-Sagaan-Toolay destanında bahadırın evleneceği kız hakkında bilgi alması diğer destanlardan biraz farklıdır. KaraKögöl, kendisinden önce atalarının gidemediği ormanın kutsal yerine gider ve orada Aldın-Aas adındaki dedesiyle karşılaşır. Çocuk, dedesine nereye gittiğini sorar. Dede, “Tam güneyde / Maçlın-Ege Han denen kişinin / Altın Kraliçesini / Davet etmeye gidiyorum, oğlum! (MŞTD s. 95)” diye cevap verir. Çocuk annesinden izin alıp dedesiyle birlikte yola çıkar. Ay-Huucın destanında, Han-Mirgen ile çirkin ve kötü huylu ablası Kız-Han birlikte yaşamaktadırlar. Bir gün obalarına Kün-Han’ın oğlu Kün-Tönüs-Han gelir. Kün-Tönüs-Han, Sarı-Han’ın kızını almak istemiş fakat babası razı olmamıştır. O da bunun üzerine evden ayrılıp Kara-Han’la Bora-Han’ın yerine 68 D r. Sal aha d d in B EKK‹ gitmektedir. Bu iki hanın Bora-Ninci ve Kara-Ninci adında iki güzel kızı vardır. Kün-Tönüs-Han, Han-Mirgen’e birlikte gitmelerini ve hangi kız güzelse Han-Mirgen’in onu almasını teklif eder. Han-Mirgen, ablası Han-Kız’a gelip, “Abla kişi Kız Han / Kün Tönüs Han’la gideyim / Arı sili iki kız kardeşin / Güzelini seçip getireyim (AHUD s. 389)” der. Ablası Kız-Han, “Kadın almak istiyorsan / Han Mirgen kadın bulunur / Her yerde han yok mu? / Handa beyde kız yok mu? / Kara Ninci’yle Bora Ninci / Oradaki şeytanla aynı dili konuşur / Korku bilmez iki kız kardeş / Erlik şeytanla aynı yemeği yer (AHUD s. 389).” diyerek kardeşinin yola çıkmasını engeller. Ablası bir gün Han-Mirgen’e, “Sevgili kardeşim Han Mirgen / Han boz yiğit atın / Çatal direk dibinde / Dört ayağı dolaşmış / Hazırlanıp gidip bak / Otlatılan mala bakarsın / Aygırlı güzel malımıza / Vahşi hayvan dadanmasın / Vahşi hayvanın yiğidi gelmişse / Dönüp giderek vurursun / Vahşi hayvanın yiğidi devrilirse / Attan inmezsin / Oradan eve dönüp gelirsen / Alacağın kızı söyleyeceğim (AHUD s. 405).” diyerek onu bir denemeye tabi tutar. Han-Mirgen, hemen hazırlığını yapıp yola çıkar. Yolda kulağı, kuyruğu olmayan bir bozkurda rastlar. Bu bozkurdu yaralar. Onu öldürmek yerine takip etmeyi yeğler (AHUD s. 409). HanMirgen, altı gün bozkurdu takip edip yedinci gün onu öldürür ve alır ablasına getirir. Abla Kız-Han, bozkurdun şeytan olduğunu söyleyerek memleketin dışına çıkarılıp orada yakılmasını ve küllerinin savrulmasını emreder. Han-Mirgen, ablasının verdiği görevi yerine getirdiği için artık evleneceği kızın kim olduğunu öğrenmek ister. Kız-Han, “Her ne zaman olsa / Kadına bağlanırsın / Ala gözünün yaşı / Yuvarlanıp akar / İki gözünün yaşı / Bağlanmadan inip akar (AHUD s. 421).” diyerek yine erken olduğunu vurgular. Han-Mirgen ise, “Kadına hiçbir zaman bağlanmam / Yaşayacak gü69 Destanlaan Evlilikler zel karımı / Saklayıp gizlemeden söyle (AHUD s. 421)” diye ısrar eder. Bunun üzerine Kız-Han şunları söyler: “Buradan uzaklarda yeryüzünde / Göğün ufku yerde olan / Zirveden yüksek Hanım zirve altında / Denizden geniş / Hanım ırmağın başında / Otlatılan malın sahibi / Halkın boyun hanı beyi / Dokuz kulaç boylu / Han boz atlı / Dokuz yaşında Alp Han Kız / Tanrı’nın yazdığı kadının olacak / Altı yedi hanı / Kendine bağlayıp / Vergi haraç ödetiyor / Alp Han Kız buraya / Savaşmaya gelmek için hazırlanıyor / Buraya o önce gelirse / Savaşı o kazanacak / Önce sen oraya ulaşırsan / Savaşı sen kazanacaksın / Git, onu alıp getir / Alp Han Kız’ın yurduna ulaşırsan / Han Mirgen kardeşim / Alp Han Kız’ı istersin / Gelmek istemezse / Büyük savaş başlatırsın / Temiz gücün yeterse / At kuyruğunda sürükleyip getirirsin / Atanın yerine getirirsin / Onun hükmünü ben veririm (AHUD s. 421423).” Bunun üzerine Han-Mirgen, yakınlarıyla vedalaşıp yola çıkar. Ay-Huucın destanında, Alp-Han-Kız’la evlenen HanMirgen onunla elli yıl mutlu bir şekilde yaşar. Bir gün Alp-HanKız, Han-Mirgen ve Kız-Han birlikte otururlarken Alp-HanKız, kendisinin Han-Mirgen’e tanrının yazdığı eşi olmadığını; Han-Mirgen’in gerçek eşinin, Kün-Han’ın kızı Kün-Arıg olduğunu söyler (AHUD s. 493). Ablası, Han-Mirgen’e ilk eşi üzerine kuma alıp almayacağını sorar. Han-Mirgen içinden güler ve “Kadın fazla mı, niçin almayayım? (AHUD s. 493)” diyerek KünHan’ın yerine doğru yola çıkar. Altın-Arığ destanında, üç farklı kişinin evliliği işlenmektedir. Bunlardan birincisi Picen-Arığ’ın evliliğidir ve bu çalışmada işlediğimiz evlilik çeşitlerinin dışındadır.16 16 Picen-Arığ’ı diğer destanlardan farklı kılan, burada evlenme isteğinin kız tarafından ortaya konması ve herhangi bir mücadele, kalın/başlık veya zor görev söz konusu olmadan evliliğin gerçekleşmesidir. 70 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Picen-Arığ ve İcen-Arığ iki kız kardeş, Huu-İney’in koruması altında olan Kirim Dağı’ndaki altı sivri başlı ak kayanın içinde doğum zamanlarını bekleyen Ak-Sabar at ile Altın-Arığ’ı, babalarından aldıkları canlı altın topuz ile vurup kafalarını kopartırlar. Picen-Arığ, hanın giydiği altın yakalı elbiseyi giyinip hanın dayandığı bastona dayanarak halkın başı, hanı olur. Hanı olduğu halkı, zorbalıkla yönetmeye başlar. Picen-Arığ, günlerden bir gün yerin üzerinde döne döne uçan iki kuzgunu yakalayıp onlardan, “Herhangi bir yerde beni alacak ulu alpı gördünüz mü? (AAD s. 65)” diye sorar. Kuzgunlar da, “Sarı Dağın eteklerinde / Sarı Denizin kıyısında / Yetiştirilen malın sahibi / Halkın, ahalinin hanı, beyi / Üç ulaklı, ak sarı atlı Alp Saaday / Çok büyük kahramandır / Seni alacak kahraman işte odur (AAD s. 65).” diyerek evleneceği kahramanı söylerler. Kuzgunlar, Alp-Saaday’ın çok çirkin olduğunu bu yüzden bey ve han kızlarının ona varmadığını da eklerler. Picen-Arığ, “Bana yakışıklısı lazım değil, alp sadece güçlü olursa, ona varırım (AAD s. 67).” diyerek kuzgunlardan biri ile Alp-Saaday’a kendisini alması için haber gönderir. Alp-Saaday, üç gün sonra Picen-Arığ’ı ziyarete geldiğinde görünüşü şöyledir: “Bedeni çok hantal ve iriymiş / İri burunlu çopur yüzlüymüş (AAD s. 73).” Picen-Arığ misafirine güzel bir sofra donatır. Alp-Saaday, Picen-Arığ’dan hoşlanmaz ve oradan ayrılır. Evden uzaklaşıp dönüp baktığında Picen-Arığ gözüne çok farklı, çok güzel görünür. Pişman olup geri döner ve Picen-Arığ’la evlenir. Düğünden sonra Picen-Arığ ile İcen-Arığ zorla halkını malını toplayıp AlpSaaday’ın memleketine doğru yola çıkarlar (AAD s. 81). Bu olayların üzerinden altmış yıl geçer. Üç kulaç boyundaki bozkurt (Huu-İney) ortaya çıkar ve doğum vakitleri gelen AkBoz at ile Altın-Arığ’ı sihirli ak su ile diriltir (AAD s. 93). Huu-İney, Altın-Arığ ile Hulatay’a kendi çocuğu ÇibeteyHan’a yaşça küçük de olsa saygı göstermelerini; han olarak başla71 Destanlaan Evlilikler rında tutmalarını vasiyet eder. (AAD s. 95). Son olarak Çibetey Han’a canlı bir halı verip Alp-Saaday’ın ülkesine gidip esir edilen halkı kurtarmalarını söyler (AAD s. 97). Kendisi de ölüm zamanının geldiğini söyleyip kaya-mezarın içinde kalır. Hulatay-Han, Alp-Saaday’ın ülkesine gidip Picen-Arığ ve İcen-Arığ’ı öldürüp esir halkı kurtarır (AAD s. 119). Belli bir zaman sonra Hulatay, Çibetey-Han’a, “Bize, yaka düğme kazanıp / Güzel iyi yaşamak gerek / Kola düğme kazanıp / Güzel nakış çizip yaşamak gerek (AAD s. 123).” diyerek evlenmeleri gerektiğini dile getirir. Daha sonra Hulatay, Çibetey-Han’a, “Senin alacağın kız uzaklarda / Güney taraflarında / Hanım adlı kayalığın altındaki yerde / Dokuz dağın zirvesinin birleştiği nokta / Dokuz denizin birleştiği yer / Han denizinin suyu / Han denizinin kıyısında / Yaşayan, dokuz kulaç boyunda / Bükülmez kanatlı / Han pozırah atlı Alp Han Kız / Doksan hanı kendisine baktırıp / Haraç ödettiriyor / Ulu Alp Kız / İşte senin alacağın kız odur (AAD s. 123-25).” diyerek evleneceği kızın adını ve memleketini söyler. Kendisinin evleneceği kızın da, “Günün battığı yerde / Gökyüzü kadar geniş / Deniz-okyanus kenarındaki yerde / Pora Han yaşıyor / Pora Han’ın kızı, Pora Ninci… (AAD s. 125)” olduğunu söyler. İki Bahadır müstakbel eşlerini bulmak üzere yola çıkar. Altın-Arığ destanında, üçüncü olarak Çibetey-Han’ın oğlu Kanlı-Kılıç’ın evliliği anlatılmaktadır. Altın-Arığ, Kanlı-Kılıç’a adını ve atını (Han-Porzırah) verdikten sonra, “Güney tarafta / Parlak dağı vardır / Parlak dağının eteklerinde / Parlak denizi vardır / Parlak denizinin kenarında oturan / Parlak tüylü Kök Pora atlı / Ay Çarıh Han var / Ay Çarıh Han’ın kızı / Çarık Tana, yetmiş hanın kızlarının / Hepsinden daha iyidir / Hepsinden daha güzeldir / İyi niyetli, ak düşüncelidir / Ay Çarıh 72 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Han da iyi insandır / Ay Çarıh Han’ın yurduna gideceksin / Ben seni Ay Çarıh Han’ın yurdunda bekleyeceğim (AAD s. 211).” diyerek evleneceği kız için sefere çıkmasını söyler. Altın-Taycı destanında, ablası Altın-Arığ tarafından yetiştirilen bahadıra yine ablası tarafından evleneceği kız hakkında bilgi verilir: “Sen Alp Küreldey’in yerine gideceksin / Alptan fazla alplar / Attan fazla atlar orada yığılmışlar / Alacağın kişi Han Sabah’ın yarışı olacak / Kula atın yolda sürçmez olsun / Kendin alpların elinde yenilme (ATD s. 58).” Evleneceği kızın kim olduğunu öğrenen Altın-Taycı, hemen yola çıkar. Kara-Kuzgun destanında, ablası Altın-Arığ’la birlikte yaşayan sapsarı atlı Sarı-Taycı, belli bir zaman sonra ablasından evlenebileceği birinin olup olmadığını sorar: “Şimdi bana yakaya takacak / Parlak güzel düğmelerin cinsinden / Koltuğa dikecek desenli düğme / Evlilerin neslinden anlat (KAK s. 41).” Ablası Altın-Arığ, “Altın Han’ın yurdunda / Altın Han’ın kızı Han Kız / Yurduna han olur / Bütün halkına bey olur / Yaşı seninle yazılan / kaderin birlikte koşulan odur (KAK s. 41).” diyerek evleneceği kişi hakkında bilgi verir. Daha sonra kızın özelliklerinden bahseden Altın-Arığ, onu nasıl elde edebileceğini de şöyle açıklar: “Han Kızın kızıl puhu kılığı var / Hızlıca gidersen görürsün / Ay ve gün orda ışıl ışıl olacak / Sen onu alıp alıp / Kazandaki sarı suya sokacaksın / Gerçekten çok düşünüp sokmayarak / Han Kızı kaparsan / Kara yeri tutarsın / Han Kız altın masanın başında / Kızıl ipeği, ak ipeği / Nakışlayıp dikiyor olacak / Kızıl puhu kılığını / Sarı suya sokmasan / Genç vücudun kırışıncaya kadar / Genç bedenin yaşlanıncaya kadar / Alamazsın sen onu (KAK s. 43).” Bahadır Kara-Kuzgun, “buradaki sözler, orada nasıl denk gelir görelim (KAK s. 43)” diyerek yola çıkar. 73 Destanlaan Evlilikler Kara-Kuzgun destanında Han-Kız ile evlenen Kara-Kuzgun, eniştesini kurtarmak üzere sefere çıkar. Bu arada eşi Han-Kız, iki çocuk doğurur. Oğlana Altın-Saraçı, kıza Han-Çiçekey adı verilir. Altın-Saraçı, kaçırılan kız kardeşini bulmak için sefere çıkar. Daha sonra Altın-Sas’la evlenir. Altın-Saraçı, bir sefer esnasında ölür. Eşi Altın-Sas da bıçakla kendini öldürmek ister. Karnındaki beş aylık bebek dile gelerek doğduğunda babasını kurtaracağını bu sebeple intihar etmemesini söyler. Doğar doğmaz (mukoza/plasantasıyla) babasını bulmak üzere yola çıkar. Babasını kurtardıktan sonra Ak Sarı atlı Han-Saraçı adını alır. Kısa bir süre sonra, “Yakaya takacak parlak düğme / Koltuğa takacak güzel düğme / Anlatıver, anacığım (KAK s. 165).” diyerek evlenme isteğini dile getirir. Annesi Altın-Sas, “Mal iyisi üç yerde / Tüyünü değiştirip yetiştiği yerde / Kuş iyisi üç yerde yuva yapıp / Yavru çıkarıp yetiştiği yerde / Sapsarı atlı Sarı Salgın’ın / Kızı sarı Marha’ya / Bir gün kırk dünür gelip / Bir gün kırk dünür gidiyor / Sarı Salgın atın iyi koşanını seçiyor / Er kişinin ölmezini seçiyor / Bundan sonra sen gittiğinde / Orta yolu tuttuğunda / Han gökyüzü ile kara yer / İnsan sakalıyla birleşip / Yükselen yer olur (KAK s. 165).” diyerek evleneceği kız hakkında bilgi verir. Ayrıca orada kendisine yardımcı olacak Çatal Başlı Çilbigen’den de bahseder (KAK s. 167). Evlenme isteğinin bizzat kahraman tarafından dile getirilmesinin yanında anne, baba veya kahramanın atı tarafından da bahadırın evlilik yolculuğuna çıkması ve uygun bir eş bulması istenebilir. Kökin-Erkey destanında bahadırın atı Temir-Çookır, kahramana evlenme yaşının geldiğini söyler: “Er yaratılışlı Kökin Erkey / Orta yaşına varıp geldin / Er olup yaşın geldiği halde / Niçin bir kadın bulmuyorsun? / Halktan niçin araştırmıyorsun? (KÖED s. 172)” Kökin-Erkey, “Benim hayatıma müdahale etme, git otunu 74 D r. Sal aha d d in B EKK‹ otla! (KÖED s. 173)” diyerek Temir-Çookır atını tersler. TemirÇookır at, “Erkin Koo kız kardeşini / Sen dünür olanlara vermiyorsun / Er olup yaşın geldiği halde / Sen evlenmiyorsun / Senin yastığında baş yatmıyor / Senin yatağın soğuk kalıyor / Seninle birlikte ben yaşlandım / Sen halkın eğlencesine gitmiyorsun / Ben atların yarışına girmiyorum / Birçok yerde düğünler olup bitti / O düğünlere sen gitmedin / Birçok yerde yarışlar olup bitti / O yarışlara ben gitmedim / Bizim hayatımız ne biçim hayat? / Bu nasıl hayat? (KÖED s. 173)” diyerek Kökin Erkey’in evlilik yolculuğuna çıkması hususunda ısrarcı olur. Atının ısrarcı tavrına kızan bahadır onu kovar. Kökin-Erkey’in yolculuğa çıkma nedeni kaybolan kız kardeşini aramaktır (KÖED s. 175). Bayan-Toolay destanında, Bahadır Möge-Sagaan-Toolay, belli bir yaşa gelince at ve silah sahibi olur. Atı Tuman-Kıskıl, bahadıra birtakım nasihatlerde bulunurken evleneceği kız hakkında da bilgi verir: “Hem ere, hem de savaşa rastlanır / Adın lakabın nedir / Atının adı nedir / Oban yurdun nerede deseler / Ne diyeceksin? demiş / Oğlan hiçbir şey bilmiyormuş / Tam güneşin çıktığı yönde / Ak-Hem’de yaşayan / Möge BayanToolay atalı / Tuman-Kıskıl atlı / Möge Sagaan-Toolay / Benim dersin / Nereye gidiyorsun diye / Soracaklardır / Kuzeyde Kök-Hem’de yaşayan / Kök-Şokar atlı / KökHevek han kayınbabamdaki / Yüzyıllık hediyemi / Almak için / Gidiyorum diyeceksin, diye atı söylemiş (BTD s. 493-494).” Böylelikle bahadır, yüzyıl öncesinden nişanlandığı kız hakkında bilgi almış olur. Ölöştöy destanında, baba Ölöştöy, belli bir yaşa gelir ve ölmeden önce oğlu Erkin-Koo’yu evlendirmesi gerektiğini düşünür: 75 Destanlaan Evlilikler “Yaşayacak ömrüm azaldı / Yaşadığım ömrüm çoğaldı / Kısrak sağıp, kımız mayalayın / Kımızdan sert içki hazırlayın / Uzun kuyruğunu sürüyüp / Hayvanına kurt girmeyen / Uzun kargı tutunup / Halkına felaket getirmeyen / Altay’ın güneydoğusunda / Ak-Sur ata binen / Ak-Bökö adlı bahadır var / Erke-Sur ata binen / ErmenÇeçen eşli / Caraa-Çeçen kızlıdır / Caraa-Çeçen genç de olsa / Ölmek üzereyken dünür gideyim (…) / Ben Ölöştöy ölüp kalsam / Nesillerim yaşar / Öksüz babalarını unutmazlar (ÖD s. 125-126).” Bu arada Ölöştöy’ün eşi Altın-Topçı, “Monıs-Kağan’ın kötü paltolu / Kötü kulu düşmanlığa geldi derler / Deri ayakkabını yan basıp / Deri palton hışırdayıp / Utanmadan nasıl gideceksin? / Ulu kağanın sarayına / Neyi alıp gideceksin? (ÖD s. 126)” diyerek ona engel olmaya çalışır. Alıp-Manaş destanında, anne ve baba Bahadır Alıp-Manaş’ı, “Yaman ada salmamak için / Uygun, hoş güzellerden / Gözü ateş gibi olandan seçip / Kırgız Kağan’ın kızını / Kızıl ceylan gibi yüzlü / Gümüş gibi sarı saçlı / Küçücek-Aru güzel (AMD s. 97)” ile evlendirirler. Bu evliliğin üzerinden fazla zaman geçmeden Alıp-Manaş, “kutsal kitabı”nı açıp okur. Kitapta, “Yerle göğün birleştiği yerde / Ak-çal ata binen / Ak-Kağan adlı kağan varmış / Ere vermediği Erke-Karakçı diye / Sevimli, güzel kızı varmış / Altmış yiğit istemeye gitmiş / Varan izleri durup kalmış / Dönüş izleri görünmemiş / Yetmiş genç almaya varmış / Yerdeki izleri geride kalmış / Dönüş izleri yok olmuş / Onca yiğidin canını alan / Zalim, güçlü kağanmış / Yeryüzünde onu / Yenecek güçlü biri yokmuş (AMD s. 98).” yazılıdır. Bunu okuyan Alıp-Manaş, eşi Kömüjek-Aru’yla konuşmaz olur. Kara gözünü kan bürür. Dengesiz davranışlar göstermeye başlar. AlıpManaş’ın bu halini anne-babası ve eşi Kömüjek-Aru fark edip neden böyle davrandığını sorarlar. Alıp-Manaş da, “Yerle göğün birleştiği yerde / Ak-Çal ata binen / Ak-Kağan vardır / Onun erkek yüzü görmeyen / Erkek eli değmeyen / Erke-Karakçı diye kızı var / Ate76 D r. Sal aha d d in B EKK‹ şim onunla birlikte yanmış / Yatağım onunla birlikte serilmiş / Varıp onu almayınca / Kıçımı döşeğe koymam / Başımı yastığa değdirmem (AMD s. 99).” diyerek sebebini söyler. Kangıvay-Mergen’in kız kardeşi Torgun-Çözün, eşi ve kayınlarına artık ağabeyinin evlenme zamanının geldiğini söyler. Torgun-Çözün’ün eşi ve kayınları Kangıvay-Mergen’e uygun bir eş bulamazlar. Torgun-Çözün, “Dümdüz batı tarafta / Tavın, Tajı iki kardeşin / Burkan masası yanında oyun oynayan / MungulakSagaan güzel kardeşini / Bulunuz (KMD s. 509).” diyerek kız hakkında bilgi verir. Beşik kertmesi evlilik türünün işlendiği Közüyke destanında, beşik kertme hadisesi özetle şöyle gelişmiştir: Ana Altay’da Kara Dağ’ın dibinde Karatı-Kağan, Ak Dağ’ın dibinde Ak-Kağan yaşamaktadır. Bu iki dost, birlikte ava çıkarlar. Uzun süre hiçbir şey avlayamazlar. Sonra farklı taraflara av bulmak için yönelirler. İkisi de farklı yerlerde doğurmak üzere olan birer geyiğe oklarını doğrulturlar. Geyikler, Ak-Kağan’a eşinin oğlan doğurmak üzere, Karatı-Kağan’a da eşinin gereksiz (kız) doğurmak üzere olduğunu söylerler. Bu iki dost, geyikleri avlamaktan vazgeçip evlerine dönerken karşılaşırlar ve başlarından geçeni birbirlerine anlatırlar. Kendi arlarında anlaşıp, “Altayın hayvanları geleceği görür / Söyledikleri doğru çıkarsa / İki çocuğu genç yaşlarında / Evlendirip yuva yaparız / Birbirine kötü söz söylemezler / Çok iyi dostane dünürlük olur / Kavga dövüş olmaz / İnsanlar çok iyi dost olur (KÖZD s. 308).” diyerek yemin ederler. Memleketlerine döndüklerinde geyiklerin söyledikleri gibi eşlerinin doğum yaptıklarını öğrenirler. Ak-Kağan, oğluna Közüyke, Karatı-Kağan, kızına Bayan ismini koyar (KÖZD s. 313314). Bir toy düzenleyip çocukları beşik kertmesi yaparlar. Bu toy esnasında, beklenmedik bir şekilde Ak-Kağan’ın Ak-Boro atı huysuzlanıp binicisini üzerinden atar. Ak-Kağan kafasını taşa çarpar ve ölür (KÖZD s. 315). Zavallı Erke-Tana ve Közüyke öksüz kalırlar. 77 Destanlaan Evlilikler Bu olay üzerine Karatı-Kağan, “Biricik kızımı vereceğime dair / Söz kesip anlaştık / İyi başlık almıştım / Şimdiyse / Erke Tana hatun / Közüyke adlı oğluyla birlikte / Artık kendini toparlayamaz / Öksüz, çıplak artıp kaldı / Yurtta kalan dul kadın / Közüyke’yi iyi yetiştiremez / Er yapamaz / Közüyke adlı öksüz oğul / Yetiştirilemez, şımarıp / Hayvan gibi büyür / Yalnızca tek kızımı / Biricik, güzel Bayan’ı / Hayvan kılıklı Közüyke’yle / Evlendirmem / Bu lanetli yurttan şimdi / Gidip uzaklaşıyorum (KÖZD s. 315-316).” diyerek verdiği sözden vazgeçer ve başka bir yere göç eder. Belli bir zaman sonra Közüyke büyür. Bir gün Közüyke, akranlarıyla aşık oynarken onları yener. Çocuklardan biri, “Bahadır, güçlü oğul olsan / Eşin Bayan’ı almayıp da / Çocukların aşığını alıp / Bizimle uğraşmazdın (KÖZD s. 417)” diyerek beşik kertmesi Bayan adında bir kızın varlığından söz eder. Közüyke, aldığı aşıkları çocuklara verip eve gelir ve annesine, Bayan adlı kızın olup olmadığını sorar. Annesi de olan biteni tek tek anlatır. Közüyke, hemen yola çıkmak ister ama ne atı ne de silahı vardır. Annesi kendisine ad veren Aksagal adlı ihtiyara gitmesini öğütler (KÖZD s. 320). Aksagal, Közüyke’ye atını ve silahlarını nasıl elde edebileceğini söyler (KÖZD s. 322). Aksagal’dan aldığı bilgiyle atını ve silahlarını elde eden Közüyke, beşik kertmesi sevgilisini bulmak için yola çıkar. Beşik kertmesi evlilik türüne bir örnek de Alday-Buuçu destanıdır. Alday-Buuçu, oğlu Han-Buuday’ı kiminle evlendirebileceğini düşünürken gençliğinde, “Yerin göğün yedi birleşen yerini geçip / Uzun Sarıg-Kağan adında biriyle / Tanışmıştı / O zaman Uzun Sarıg-Kağan’a / Her ikisinin de / Atları yokken / Börü başı gibi gümüş sunup / At başı gibi altın sunup / Gelecekte çocuğumuz için deyip / Ayrı renkte ala boz yılkıyı / Başlık olarak vermiş (ABUD s. 226)” olduğunu hatırlar ve bunu oğluna söyler. Han-Buuday, müstakbel eşini bulmak için yola çıkar. 78 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Kağan-Kes destanında, öksüz ve yetim büyüyen bahadır Kağan-Kes, hiç evden dışarı çıkmamaktadır. Birgün AltınKartıga’nın hanımı Altın-Kök, hiç evden çıkmayan Kağan-Kes’e evleneceği kızın kim olduğunu söyleyip yolculuğa çıkması için ikna eder: “Yakadan çekmek için nadir kopça bulmak gerek, koltuktan çekmek için pahalı kopça bulmak gerek! Buradan ötede yer ortası yerde yaşayan, altın tüylü ak kula atlı Ak Kağan var. Ak Kağan'ın kızı Altın Suçu var. Alacağın kişi odur. Onun yerine git. Orada dokuz yıldır dağılmayan toy olmakta. Yetmiş kağanın halkının hepsi toplandı (KKD s. 386).” Kağan-Kes, öyleyse gidip göreyim diyerek yola çıkar. Ak-Kağan destanında, üç nesil boyunca Ak-Kağan’ın AltınArığ’dan çocuğu olmaz. Ak-Kağan’ın avda olduğu bir zamanda Altın-Arığ bir oğlan ve bir kız çocuğu dünyaya getirir. Kıza AkKızıl atlı Altın-Tana, oğlana Ak-Kır atlı Altın-Taycı adı verilir. Uzun bir zaman sonra Altın-Tana, kardeşi Altın-Taycı’ya evlenme yaşının geldiğini söyler: “Hey, aydan yalnız Altın Taycı kardeşim, atan yaşına kadar evlenmeyip dede yaşına dek yaşlanır mısın? Alacağın kişi yiğit koluna girip gitmek üzereyken, sen altın otağda dinlenip yatarsın. Buradan ötede, yer ortası yerde ak niyetli Altın Kağan’ın çocuğu, Altın Sabak’ın ulu toyu17 olmaya başladığından beri üç yıl geçti. O toya bu ak dünyanın yiğitlerinin hepsi toplanıp varmış. Oradaki yere gidip varsan, çoğu sana karşı olur, sen yapayalnız kalırsın. Senin için tutuş dövüş kılar kişi yok olur. Herkes senin üstüne gelir. Elin yerinde dolaşıp esriyinceye dek içki içersen, ölüp kaldığını bilmezsin, yad yerde gezinip kendinden geçercesine içki içersen, azıp öldüğünü bilemezsin. Sevgili biricik kardeşim, benim söylediğim sözümü tut (AKD s. 158-159).” Ak-Kağan destanında, ikinci olarak torun Aba-Kulak’ın evliliği anlatılır. Babası Altın-Taycı seferde iken doğan Aba17 Evlilik töreni. 79 Destanlaan Evlilikler Kulak’a belli bir yaşa gelince halası (destanda ablası olarak geçiyor) Altın-Tana’yı bulması için sefere çıkması gerektiği söylenir. Aba-Kulak, yolda “kargış yetmez kara kocakarı” ile karşılaşır. Kocakarı, Aba-Kulak’a halası Altın-Tana’nın nerede olduğunu açıklarken, “…Ak Salğın’ın kızı evleneceğin, Ay Sabak seni bulamayıp bu ak dünyayı baştan sona gezmekte. Ay Sabak’ı almazsan ömrün kısa olur, tabutun alçak olur. Buradan gitsen Ay Sabak’ın yoluna girersin (AKD s.179).” diyerek evleneceği kız hakkında da bilgi vermiş olur. Bahadır, evleneceği Ay-Sabak’ı bulmak için yola çıkar. Aran-Taycı destanında, dostu Altın-Mökö’yü iki ŞoyunTas’ın elinden kurtaran Aran-Taycı’nın gönlü, dostunun eşi Aydan-Arığ’a düşer. Can dostum olmasa Altın-Mökö’yü öldürüp karısını alırdım diye düşünür (ARTD s. 311). Aran-Taycı bir başka sefer de dostu Altın-Mökö’yü Yedi Başlı Celbegen’den kurtarır. Bu arada Aydan-Arığ hiç aklından çıkmaz. Bu durumu sezen Aydan-Arığ, Aran-Taycı’ya, “Ulu kağan kadın almaz / Ulu kağan kız alır / Buradan ötede otuz göğün ardında / Yedi yiğit var / Yedi yiğide bir kağan bile ulaşamadı / Yedi yiğidin kız kardeşi / Oçı Karakçın güzeldir / Onu gidip al / Yiğitsen geri dönersin / Güçsüz kağan isen ölürsün! (ARTD s. 313)” diyerek esas evlenmesi gereken kızın kim olduğunu söylemiş olur. Kağan-Argo Ablalı Kağan-Mergen destanında, KağanMergen, ablası Kağan-Argo’ya evlenebileceği uygun bir kızın olup olmadığını sorar: “Hey, Kağan Argo ablam, sana söyleyecek altmış bin sözüm var, söylesem dinler misin?... Senin bilmediğin Kağan Argo abla bu dünyada yiğit yok. Parmağa takmak için sarı yüzük gerek, göğse giymek için pahalı yumak gerek! Bildiğin, duyduğun var mı, söyleyiver abla! (KAKM s. 360)” Kağan-Argo da, “Bildiğimi bilirim, duyduğumu duyarım! Yakın yerden söylesem gönlüne hoş gelmez, geri dönersin; ırak yerden söylesem, gönlüne hoş gelir, fakat getirmesi zor olur. Buradan ötede, kanatlı kuş uçup varmaz yerin o tarafında, ayrı 80 D r. Sal aha d d in B EKK‹ toynaklı hayvanın koşup varamadığı yerin o tarafında, üç aşıtlı ak dağın dibinde yiğit Şaday yaşar. Üç aşıtlı ak dağın dibinde yaşayan, yiğit Şaday’ın kızı artık yaratılan Altın Kök’ü alıp gelirsin. Yiğit Şaday’ın yerinde ulu toy kurulalı beri, ay aşıp yıl geçiverdi. Bu dört köşeli ak dünyanın ulu yiğitleri orada hepsi toplandı (KAKM s. 361).” diyerek kardeşinin evleneceği kız hakkında bilgi verir. Altın-Sırık destanında, Altın-Kağan ile eşi Altın-Arığ’ın uzun zaman çocukları olmaz. Sonunda Altın-Kağan, üç yaratıcının katına çıkarak bir çocuk diler. Altın-Kağan’ın dileği kabul olur. Çocuk, zamanı gelince Altın-Sırık adını alır (ASD s. 240). Altın-Sırık, belli bir yaşa gelince dostu Altın-Şappa ona evli olup olmadığını sorar. Evli olmadığını öğrenince Altın-Torgu adlı kız kardeşiyle evlenebileceğini söyler. Altın-Sırık, “Vay, Altın Şappa / Çocuk yaşta gelen ben / Bir nesil boyunca vuruşup / Savaştım Kağan Sulazın ile / Adamın küçük kızını / Ben orta yaşa geldim / Nasıl alırım? (ASD s. 270)” diye cevap verir. Altın-Şappa, Altın-Sırık’ı “elli sözle ikna edip altmış sözle kandırıp (ASD s. 270)” evlenmeye razı eder. Altın-Sırık, eşi Altın-Torgu’yu alıp memleketine dönmek üzere iken kayınbiraderi Altın-Şappa kendisinin evleneceği kişinin, “Üstteki dokuz göğün üstünde / Dokuz yaratıcının küçük kızları (ASD s. 271)” olduğunu söyler. Altın-Sırık, aldığı eşi Altın-Torgu’yu altın bir yumurtaya çevirip sağ cebine kor ve memleketine doğru yola çıkar. Memleketine ulaştığında dokuz gün sürecek düğün başlatılır. Düğünün dokuzuncu gününde, Yüce dokuz yaratıcının Altın-Torkuy adlı kızlarının yarışını başlatmak için gök oku atmak üzere hazırlandıklarını bildiren bir ses duyulur (ASD s. 274). Altın-Sırık ve Altın-Şappa, oku yakalamak üzere yola çıkarlar. Çok uzun süren takipten sonra Altın-Sırık’ın atı, oku yakalayıp sahibine verir. Altın-Sırık ile Altın-Şappa, dokuz tüylü 81 Destanlaan Evlilikler gök oku alıp dokuz yaratıcıya götürürler. Dokuz yaratıcı, AltınŞappa ile Altın-Torkuy’un başlarını birleştirir (ASD s. 283). II.2. Evlenme Yolculuğuna Çıkma Bir vesileyle evleneceği kız/kızları öğrenen bahadır, zaman geçirmeden sefere çıkmak ister. Bazı destanlarda kahramanın babası, annesi veya kız kardeşi çıkılacak yolculuğun tehlikelerinden bahsederek onu bu yolculuğa çıkmaktan vazgeçirmeye çalışırlar. Bazı destanlarda ise yine aynı kişiler, çıkılacak bu tehlikeli ve oldukça zor olan yolculukta bahadıra yardımcı olacak kişiler ve muhtemel tehlikeleri nasıl ortadan kaldırabilecekleri konusunda bilgi verirler. Kahraman her halükarda, bu yolculuğa çıkar. Bazı destanlarda babanın kahramana eşlik ettiği de görülür. Bazen de kahramanın yerine kız kardeşi bu zorlu yolculuğa talip olur. Bu yolculuğa kim çıkarsa çıksın onun en önemli yardımcısı, yol göstereni atıdır. Bu yüzden bazı destanlarda atın eyerlenmesi ayrıntılı bir şekilde anlatılır. Kahramana bu yolculuğunda lazım olacak nesneler ile başlık/kalın olarak sunulacak hediyelerin hazırlanması da söz konusudur. Bazı destanlarda kahraman hiçbir engelle karşılaşmadan kızın memleketine ulaşabilir. Bazı destanlarda ise kahramanın kızın memleketine ulaşması bir dizi macerayı beraberinde getirir. Kahraman, yaratılıştan sahip olduğu olağanüstü nesneler veya atının yardımıyla kızın memleketine giden yoldaki engelleri aşmayı başarır. II.2.1. Kahramanın Yolculuğa Çıkması Maaday-Kara destanında, bahadır Kögüdey-Mergen, fal kitabından rakiplerinin kendisinden önce Altın-Küskü’yü almak üzere Ay-Kağan’ın memleketinde toplanmış olduklarını okur ve hemen yolculuk hazırlıklarına başlar. İlk önce bu yolculukta ona en fazla yardımı yapacak olan atını eyerler: “Pamuk yeleli koyu kır atını / Tutup eyerlemeye başladı / Çimen gibi geniş terliği saldı / Bronz-altın 82 D r. Sal aha d d in B EKK‹ eyeri koydu / Doksan kayıştan örülmüş kolanları / Sıkıca tutup bağladı / Çift katlı kemeri / Kuyruk altından geçirdi / Üç halkalı göğüs kayışını / Sıkıştırıp bağladı / Altın dizginleri geçirdi (MKD s. 507-508).” Bahadır Kögüdey-Mergen, atını eyerledikten sonra savaş zırhını giyinmeye başlar: “Bahadır zırhını giymeye başladı / Altmış iki düğmeli / Altın-bronz elbisesini giyindi / Aya benzer işlemeli / Altın başlığını giyindi / Güneşe benzer nakışlı / Bronz kemerini beline bağladı / Körelmez altın kılıcını / Alıp kuşandı / Yeşil çelik mızrağını / Sırtına aldı / Yüz çentikli demir yayı / Alıp omzuna astı / Kan saçan kanatlı oku / Alıp sadağına koydu / Üç ölüyü diriltebilen / Altın bılatı cebine koydu / Üç parça kömüre ateş veren / Canlı yada taşını cebine koydu / Anne ve babasıyla helalleşip / Halkıyla vedalaşıp / Her şey yolunda giderse / Altı yıl içinde gelirim, dedi / Hayatta kalırsam / İki yıl içinde gelirim, dedi / Ay-Kağan’ın Altay’ına doğru / Atlanıp gitti (MKD s. 508-509).” Maaday-Kara, oğlu Kögüdey-Mergen’e müstakbel eşinden bahsederken, kızın memleketine ulaşmak için, “Yetmiş ulu dağ aşıp, doksan büyük nehir geçip, yedi büyük engeli aşıp, yetmiş yıllık yol alması (MKD s. 506)”, gerektiğini de ekleyerek bir nevi kahramanı yolundan alıkoymaya çalışır. Kögüdey-Mergen, “At altın değil ki ölmesin / Er ölümsüz değil ki ölmesin / Gitmedi diye adım çıkacağına / Gitti diye adım çıksın / Korkağa adım çıkacağına / Öldü diye adım çıksın (MKD s. 506).” diyerek yola çıkmaya ne kadar kararlı olduğunu gösterir. Aynı kararlılık Kozın-Erkeş destanında da karşımıza çıkar: “At ölmeyince altın değil / Er ölmeyince ebedi değil / Ölümüm Karatı Kağan’ın elinden olsa / Üzülme anam / Tekrar dönüp sana gelirsem / Sonsuza dek beraber oluruz / Benim gibi gence / Niçin izin vermiyorsun? / Tek çocuğunun düşüncesini / Niçin tamamlamasını engelliyor- 83 Destanlaan Evlilikler sun? / Bir daha yoluma çıkma / Lanetleyip kötü konuşma (KED s. 260-261).” Şulmıs-Şunı destanında da benzer ifadelerle karşılaşıyoruz. Şulmıs-Şunı, “Er ölmezse altın mı? / At ölmezse gümüş mü? / İyi erin cesedi / Savaş yerinde kalır derler / İyi atın cesedi / Cenk yerinde kalır derler / Temene-Koo kızı / Ben gidip getirmezsem / Bu yurtta yaşamam / Bu yerde durmam (ŞŞD s. 324).” dedikten sonra yol hazırlığına başlar. Şulmıs-Şunı, Maaday-Kara’da olduğu gibi önce atını eyerler sonra silahlarını kuşanır: “Ova gibi eyer keçesini / yayıp ata yerleştirdi / Bronz eyerini / Bağlayıp ata yerleştirdi / Dolamalı kuskunu / Dolayıp ata taktı / Ön kolanı altmış kolan / Dolayıp çekti / Döş kolanı kırk kolan / Etrafında dönüp ustalıkla çekti / Doksan iki çentikli / Demir yayını aldı / Dağ gibi omzuna / Takıp yüklendi / Kara çelik kılıcını / Omuz hizasına taktı / Kara çelik kargısını / Eline alıp kavradı / Altın direğin başından / Altmış hayvanın boynundan yapılmış / Kayış yuları çözdü / Bronz dizgini tepip / Ak-boro’suna bindi (ŞŞD s. 324).” Daha sonra bahadır, anne ve babasıyla vedalaşıp yola çıkar. Ölöştöy destanında, annesinin tüm engellemelerine rağmen Erkin-Koo, babasının ölmeden önce kendisi için dünür olduğu Caraa-Çeçen kızdan gelen mektup üzerine yola çıkar. Müstakbel eşinin memleketine kısa sürede ulaşır. Müstakbel kayınbaba ve kaynanasını selamlayıp kim olduğunu şöyle açıklar: “Üç kutsal dağlı / Ölöştöy adlı babalı / Altın-Topçı analı / Erke-Küren ata binen / Erkin-Koo adlı insanım / Caraa-Çeçen adlı kız var / Ateşimiz birlikte yanmış / Yatağımız birlikte serilmiş / Babam Ölöştöy dünür olmuştu (ÖD s. 147).” Müstakbel kayınbaba Ak-Bökö, Erkin-Koo’ya, “Şeytan yılan sürünüp kapımıza geldi, babanın dünür olduğu eşini zorla alıp götürdü 84 D r. Sal aha d d in B EKK‹ (ÖD s. 148).” diyerek kızının Erlik-Abı tarafından yeraltına götürüldüğünü bildirir. Erkin-Koo hemen yola çıkmak ister. AkBökö-Kağan, Erkin-Koo’ya hemen yola çıkmayıp bir gece dinlenmesini söyler. Bu arada kendisi de Erkin-Koo’ya yeraltındaki yolculukta kullanabileceği birtakım sihirli nesneler hazırlar (ÖD s. 149). Erkin-Koo, ertesi gün Ak-Bökö’nün hazırladığı sihirli nesneleri de yanına alarak yola çıkar (ÖD s. 148). Ölöştöy destanında torun Kan-Mergen, Er-Bökö dedesinin Ak-Koo kız ve memleketi hakkındaki anlattıklarını dinledikten sonra, “Sayısız insanı öldüren / Nasıl bir yurt o? / Sayısız erin canına kıyan / Nasıl bir genç o? / Er ölmezse zirve değil / Erden iyi er var mı? / Attan iyi at var mı? / Genç insanın yer görmesi gerek / Genç nesli yüceltmek gerek / Alırsa alırım / Almazsa almam / Ben gidip göreceğim / Yolda kim karşıma çıkar / Karşılayıp geleyim (ÖD s. 237).” diyerek yolculuk hazırlıklarına başlar. Kan-Mergen, önce atını eyerler sonra yolculukta lazım olacak savaş zırhını giyinir, annesiyle vedalaşır ve yola çıkar (ÖD s. 238). Ninesi Altın-Topçı, arkasından şöyle duada bulunur: “Aylık yoldan uzak Altay’a giderken / Senin atın yorulmasın / Halkı çok kağanların içinde / Ünün, şanın unutulmasın (ÖD s. 238).” Közüyke destanında, beşik kertmesi nişanlısı Bayan’ı bulmak üzere sefere hazırlanan Közüyke, annesinin tüm engellemelerine rağmen yol hazırlığına başlar. Önce halkını bir araya toplayıp onlara şöyle hitap eder: “Uzun kuyruğunu sürüyerek / Kurt girse öldürün / Uzun kargı tutunup / Düşman girse savaşın / Parmaklıya yenilmeyin / Dudaklıyı konuşturmayın / Baş eğmeyin / Var gücünüzle savaşın / Eğer yenilirseniz / İhtiyar anamı ihmal etmeyin / Düşman daha güçlüyse / Sadece cesetlerinizi çiğnesin / Yüce amaçlı yolculuğuma / Ben çıkıyorum / Hayırlı olsun, halkım / Evlerinize dağılın (KÖZD s. 328-329).” 85 Destanlaan Evlilikler Daha sonra atını eyerleyip silahlarını kuşanmaya başlar. Annesi Erke-Tana, iki gözünden yaşlar boşaltıp ağlayıp sızlayarak oğluna tekrar engel olmaya çalışır. Bahadır Közüyke, annesinin yalvarmalarına aldırmayıp halkıyla vedalaşır ve yola çıkar. Alday-Buuçu destanında, Han-Buuday, beşik kertmesi nişanlısının olduğunu babasından öğrenir ve “Kişinin varmadığı yer mi var? / Kişinin gitmediği dünya mı var? (ABUD s. 227)” diyerek hemen yol hazırlığına başlar. Halkını bir araya toplayıp onlardan yüz torba darı, yüz iğdiş edilmiş koç ve yüz torba çay getirmelerini ister. Daha sonra bu nesneleri bir araya getirip kutsal azığını hazırlar. Babasına dönüp, “Irak yere giderim, baba / Barış mı, vuruş mu olur belli olmaz / Büyük ordumun başı olan / Yüz elli kahramanımı / Halkın baş tutanı / Yüz elli biçikçimi / Yanıma alsam nasıl olur? (ABUD s. 228)” diye sorar. Baba Alday-Buuçu, oğluna yukarı dünyadan falcının oğlu Tölee-Şınar ile bakıcının oğlu BeleŞınar’ı da yanına almasını söyler. Han-Buuday, babasından ayrıca “uzakta ve yakında olan biteni gözlemek için dokuz parçalı, ateşli dürbününü (ABUD s. 229).” ister. Baba Alday-Buuçu, dürbünle birlikte oğluna yedi adet bronz ok da vererek onları yolcu eder. Yolda çeşitli engellerle karşılaşan Han-Buuday, o engelleri aşıp yola devam ettiğinde bir “kocakarı”ya rastlar. Kocakarı ona, Uzun-Sarıg-Kağan’ın memleketinde kız için yapılan yarışlar ile müstakbel kayınbabasının kendisine vereceği zor görevleri nasıl başaracağını söyler. Kocakarı, ayrıca Han-Buuday’a bu yolculukta yardımcı olacak birtakım sihirli nesneler vererek onu yolcu eder (ABUD s. 241-242). Alıp-Manaş, Kömüjek-Aru ile evli olmasına rağmen kutsal kitaptan varlığını öğrendiği Ak-Kağan’ın kızı Erke-Karakçı’yı almak için yola çıkmak ister. Annesi, babası ve kız kardeşinin tüm yalvarmalarına aldırmayıp, “Sevgili can anam / Besleyen ak saçlı babam / Birlikte doğduğum yalnız bacım / Sarı ipek elbisemin eteğinden tutmayın / Seçtiğim yolumu / Geri çekmeyin / At ölmeyecek 86 D r. Sal aha d d in B EKK‹ bir şey değil / Ak-bozu düşünmeyin / Er ölmeyecek ebedî değil / AlıpManaş’a yanmayın (AMD s. 99-100).” diyerek onlarla vedalaşır ve yola çıkar. Bayan-Toolay destanında, atı Tuman-Kıskıl’dan evleneceği kızın kim olduğunu öğrenen Bahadır Möge-Sagaan-Toolay, hemen yola çıkar (BTD s. 497). Yolda müstakbel kayınbabasıyla karşılaşır ve onu takip ederek kızın bulunduğu yere ulaşır (BTD s. 501). Arzılan-Kara-Attıg Çeçen-Kara-Möge destanında, babası Alaaday’dan evleneceği kızın ismini ve memleketini öğrenen Çeçen-Kara-Möge, “Ayın yenisinde, günün ertesinde / Tam kuzey tarafa gitmek için / Acıktırmaz aşını yemeğini yiyip / Eskimez giyim kuşamını giyinip (AKÇKM s. 287)”, anne ve babasına veda etmek için gelir. Babası Alaaday, oğluna birtakım nasihatlerde bulunur: “Dinle oğlum / Kişi yeri zor / Samur yeri çetin / Şu an olduğun gibi / Şen-şakrak olmamalısın / Önünü kontrol edip / Arkanı izleyip git oğlum (AKÇKM s. 288).” Katan-Kökşin [i]le Katan-Mergen destanında, baba KatanKuuçın oğlu Katan-Kökşin’le birlikte sefere çıkar. Hediye olarak yanlarına içkinin sertini alıp geride kalanlarla vedalaşıp çok geçmeden Ak-Kağan’ın ülkesine ulaşırlar. Altın-Sırgı’ya dünür olmadan önce altmış dallı kavağın altında dinlenmeye çekilirler. Acıkan karınlarını doyurup uykuya dalarlar (KKKM s. 264). Baba Katan-Kuuçın, rüyasında kötü düşünceli Karatı-Kağan’ın ihtiyarlığında Ak-Kağan’ı öldürmeye geldiğini aynı zamanda da kızı Altın-Sırga’yı oğlu Kara-Kıdat’a dünür olmadan almayı düşündüğünü görür (KKKM s. 265). Baba-oğul vakit kaybetmeden tekrar yola çıkarlar. Dede ve torununun birlikte evlenme yolculuğuna çıktıkları tek destan olan Möge-Sagaan-Toolay’da, dedeyle çıkılan bu yolculuk, bahadırın ilk seferidir. Aldın-Aas adlı dedesiyle yolculuğa çıkan bahadır, henüz ne ad ne de at sahibidir. Birinci yolculuk şöyle gelişir: 87 Destanlaan Evlilikler Dede ile çocuk yolda giderken Maçlın-Ege-Han’ın kızını almaya giden fakat gidiş yolunda kulakları iki erkek kara kartal tarafından kopartılmış olan otuz askerle karşılaşırlar (MŞTD s. 99). Dede, otuz kişinin başaramadığı işi biz de başaramayız diyerek geri dönmeleri gerektiğini söyler. Çocuk, “Er kişi bir defa niyetlendiğini / Yerine getirmezse / Ömür boyu yük taşıyan / Boynuzsuz gök boğa olur derler / Yola çıktık devam edelim (MŞTD s. 99).” der. Dede ile torun yollarına devam ederler. Bir zaman sonra yolda, kolları Haan-Hereti kuş tarafından kopartılmış kırk yiğitle karşılaşırlar (MŞTD s. 101). Dede, kırk askerin başaramadığı işi biz de başaramayız diyerek geri dönmeleri gerektiğini tekrar eder. Çocuk, devam etmeleri konusunda ısrar eder. Bir zaman sonra yolda, bacakları iki aslan tarafından kopartılmış elli askerle karşılaşırlar (MŞTD s. 103). Dede, elli askerin başaramadığı işi biz de başaramayız diyerek geri dönmeleri gerektiğini tekrarlar. Çocuk, yolculuğa devam etmekte ısrar edince dedesi, ona babasından kalan silahlar ile bahadırlık elbisesini verir. Daha sonra Kara-Kögel senin adındır Arzılan-Kıskıl da atındır deyip son olarak, “Eskiden senin baban / Sen henüz karındayken / Maçlın-Ege hana / Çelik eğe, çelik makas / Hediye etmişti / Ona gidip / Hana huzur, kayın babama huzur deyip / Kendini tanıtırsın oğlum… (MŞTD s. 107)” diye nasihatte bulunur. Kara-Kögel adını alan çocuk, Arzılan-Kıskıl adlı atına binip, “Bana ne olacak ki / Et yığını azalıp / Yağ yığını bitmek üzereyken / Hemen geri döneceğim deyip (MŞTD s. 309)” tek başına yola çıkar. İlk yolculuk esnasında adlarını duyduğu engeller (iki kara kartal, iki arslan) ile karşılaşıp onları yok eder (MŞTD s. 111). Bu engellere ek olarak yol vermeyen sık orman, geçidi olmayan kara nehir ve gökyüzüne uzanan bir dağla karşılaşır. Bu engelleri de aşan Kara-Kögel, yırtık elbiseli zavallı bir oğlana dönüp müstakbel eşinin memleketine girer (MŞTD s. 115). Ak-Biy destanında, annesinden evleneceği kızın kim olduğunu öğrenen Altın-Koo, yüz toklunun etini iki toklu eti yapıp 88 D r. Sal aha d d in B EKK‹ bir araya getirir. Yüz matara içkiyi iki matarada birleştirip yola çıkmak için hazırlanır (ABD s. 381). Erke-Koo destanında, bahadır, esir edilmiş olan anne ve babasını kurtardıktan sonra, “bu yaşıma kadar yalnız yaşadım, bir eş bulmalıyım (EKD s. 50)” deyip yola çıkar. Öskus-Uul, Karatı-Kağan’dan evleneceği kızın “dokuz kat beze sarılmış bir köpek cesedi olarak” gök denizin altındaki Talay-Kağan’ın memleketinde saklı olduğunu öğrenir. KaratıKağan, kahramana Talay-Kağan’ın memleketine ancak altın balığı yakalamak suretiyle gidebileceğini de söylemiştir (ÖUD s. 144). Ösküs-Uul, vakit kaybetmeden hırçın akan nehre oltasını atar ve beklemeye başlar (ÖUD s. 146). Yedinci günde altın balığı yakalar. Balıkla birlikte Talay-Kağan da su yüzüne çıkar. Talay-Kağan, atıyla birlikte tam suya dalmak üzere iken ÖsküsUul, atın kuyruğunu yakalar ve onlarla birlikte Talay-Kağan’ın memleketine iner (ÖUD. S. 148). Ösküs-Uul, Talay-Kağan tarafından ağırlanır. Talay-Kağan’ın eşi ona birçok hediye teklif eder. Ösküs-Uul, Karatı-Kağan’ın söylediğini hatırlar ve dokuz kat beze sarılarak bir kuyuda saklanan köpek cesedini ister (ÖUD s. 152). Talay-Kağan, Ösküs-Uul’un isteğini kabul eder. ÖskusUul, köpek cesedini alarak memleketine döner (ÖUD s. 153). Aytünüke destanında, diğer destanlardan farklı olarak bahadırın kiminle evleneceği daha doğrusu kim için evlenme yolculuğuna çıktığı belli değildir. Bu durum, bahadırın ağzından şöyle nakledilir: “Ay gibi yuvarlak yüzlü / Anlatılamayacak kadar güzel / Yıldız gibi kara gözlü / Hoş sohbetli / Güzel kızı nereden alacağımı / Yolda giderken bilirim herhalde / Nereye gideceğim / Ata bindiğimde belli olur (AYTD s. 50).” Belli bir hedefi olmayan bahadır Aytünüke, gece gündüz yol alıp sayısız nehir geçip birçok dağ aşar. Bir zaman sonra Altın-Kağan’ın yurdunu yağmalamak üzere yola çıkan Er-Şokşılan ve Baçır-Kara bahadırlarla karşılaşır. 89 Destanlaan Evlilikler Zor durumda olan Altın-Kağan’a yardım eder ve Er-Şokşılan ile Baçır-Kara bahadırları öldürür. Altın-Kağan, Aytünüke’ye ne amaçla geldiğini sorar. Aytünüke, “Kızıl karaca rastlarsa / Avlayayım diye / Genç kız rastlarsa / Eş alırım diye / Yeryüzünü dolaşıp / Gezen kişiyim (AYTD s. 56).” diyerek evlenme yolculuğuna çıktığını söyler. Altın-Kağan, “Evime gelmen güzel / Halka yardım etmen güzel / Tek bir kızımı / Sana vermek istiyorum / Ben kızımı çağırayım / Konuşup kararını kendin ver (AYTD s. 56).” diyerek kızıyla evlenebileceğini söyler. Altın-Kağan’ın kızı Altın-Tana, Aytünüke ile evlenmeyi kabul eder ve düğün yapılır (AYTD s. 57). Altın-Arığ destanında, Ay-Çarıh-Han’ın kızı Çarık-Tana için yolculuğa çıkan Çibetey-Han’ın oğlu Kanlı-Kılıç, kızın memleketine ulaştığında halası Altın-Arığ’a talip olan Ay-KaraTaş’ın da orada olduğunu görür (AAD s. 235). Ay-Kara-Taş, “Ak Boz atlı Altın-Arığ / Benim alacağım kızdır / Onu arayıp bulamıyorum (AAD s. 235).” diye söylenip gezmektedir. Yeğeninin bulunduğu yere gelen Altın-Arığ, “Yerin dibinde / Altı ayrı zirveli Kara Kaya’da / Sen doğdun, Ay Kara Taş / Yerin dibinde / Sen ey alp, evlenmek için / Kendine benzer kara şeytanlar / Yok muydu, Ay Kara Taş? (AAD s. 241)” der ve onunla kavgaya tutuşur. Altın-Arığ, kısa bir dövüşün ardından Ay-Kara-Taş’ı öldürür. Bu olay üzerine Ay-Çarıh-Han, kızı Çarık-Tana’yı hemen Kanlı Kılıç’a verdiğini söyler ve dokuz gün süren bir düğün yapılır (AAD s. 245). Altın-Kartıga’nın hanımı Altın-Kök’ten evleneceği kızın Ak-Kağan’ın kızı Altın-Suçu, olduğunu öğrenen Kağan-Kes, hemen elbisesini giyer ve zırhını üzerine alarak atına biner. AltınKök, Kağan-Kes’e şu nasihatlerde bulunur: “Ulu yaratıcı altına bindiğin kan al atını, kamçılanmaz yaratmış. Ne kadar acelen olsa da kamçılama! Kamçılanmaz kan al ata kamçı vurulanda, büyük felaket olur! Büyük bela olur! (KKD s. 386). 90 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Ak-Kağan destanında, ikinci nesilden Aba-Kulak, “kargış yetmez kara kocakarı”dan Ak-Salgın’ın kızı Ay-Sabak’ın evleneceği kişi olduğunu öğrenince onu bulmak için sefere çıkar (AKD s. 179). Yolda müstakbel kayınbabası Ak-Salgın ile karşılaşır. Ak-Salgın, “Ak Sabak kızım seni bulamayıp bu ak dünyanın her tarafını gezdi. Şimdi nereye gittiğini alttaki iblisler bilmez, üst dünyanın yiğitleri bilmez (AKD s. 180).” diyerek kendisinin de kızının nerede olduğunu bilmediğini söyler. Aba Kulak, burada üç gün kaldıktan sonra yoluna devam eder. Bir müddet sonra Kağan-Mergen ile dövüşen ablası KaraPurba ile karşılaşır. Kara-Purba’nın yerine kendisi geçip KağanMergen’i öldürüp yoluna devam eder. Aba-Kulak, daha sonra Eres-Tayçı ile karşılaşır ve onunla kankardeşi olur: “Aba Kulak ile Eres Tayçı altın oklarını değiştirip başparmaklarını kan içişip çift boynuz gibi iki dost oldular (AKD s. 185).” Aba-Kulak, kankardeşi Eres-Taycı ile vedalaşıp yoluna devam eder. Yolda, ineğe benzeyen bir kara taşın altında ak bit ile kara bitin kavga ettiklerini görür. Aba-Kulak, altın kamçısı ile iki biti ayırmak için sıkıca vurunca ak bit ile kara bit ortadan kaybolur. Aba-Kulak’ın aklı başından gider. Kendine geldiğinde bu ak bit ile kara bitin kendir belikli büyük ve küçük iki kız kardeş olduklarını görür. Bu iki kız, Aba-Kulak’ı kendi yerlerine kavurma yapıp yemek için götürmüşlerdir (AKD s. 186). Atı, sahibi Aba-Kulak’ı kurtarmak için kankardeşi EresTaycı’yı yardıma çağırır. Eres-Taycı gelip Aba-Kulak’ı kendir belikli büyük ve küçük iki kız kardeşin elinden kurtarır (AKD s. 188). Aba-Kulak yoluna devam ederek müstakbel bacanağı KökKartıga’nın memleketine ulaşır. Kök-Kartıga, eşine hitaben Aba-Kulak’ı aşağılayıcı şu sözleri söyler: 91 Destanlaan Evlilikler “Hey Kök Talay karım, arzulanan istenen Aba Kulak’ın bu mu? İşte bu sağ kolumu kaldırıp vursam, bu yarım yiğit yaratılan Aba Kulak ölüp kaldığını bilmeyip kalır (…) Hey Kök Talay karım benim! Güzel yaratılan Ak Sabak kardeşini bu ak dünyanın sivrisinek gibi yaratılan Aba Kulak’ına nasıl verirsin! Kızıp Aba Kulak’ın düz alnına fiske vurup parçalarım dedi. Ay Sabak, Aba Kulak’ı bulamayıp gezende iyi yaratılan Aba Kulak’tır diye düşünmüştüm, sonra görsem ki, bu ak dünyanın küçük sineği kadar Aba Kulak’tır! (AKD s. 190).” Bu sözleri duyan Aba-Kulak’ın yanık kızıl yüzü, ölmüş ciğere döner. Akağaç gibi ak yüzü, karaciğere benzer. Dağ gibi kabarıp deniz gibi şişer. Aba-Kulak, Kök-Kartıga’ya vurmak için sağ kolunu kaldırdığında Kök-Talay araya girerek,“Hey, Kök Kartıga kocam, düşünme ki yalnız sen yiğitsin, diye, Aba Kulak senden az yiğit değil. Görünüşü küçük de olsa kaldırılıp vurulması ağır olur. Aba Kulak, seni kaldırıp vursa altın masa arkasında oturamazsın (AKD s.190).” der. Kök-Kartıga, alaycı konuşmasına devam eder: “Hey, Kök Talay karıcığım, ulu atanın başını söylesen, ulu ananın düşünü anlatsan! Böyle Aba Kulak gibisi ne kadar vursa da sivrisinek sokuşu gibi bile etkilenmem. Bit ısırınca bile fark etmem! (AKD s. 191).” Kocasının alaycı tutumuna karşılık Kök-Talay, “Ay Sabak kardeşimi Aba Kulak’a vermezsen ömrün kısa olur, tabutun alçak olur (AKD s. 191).” diyerek eşini tehdit eder. Kök-Kartıga, orta sesiyle bağırıp Aba-Kulak’ı korkutmak ister. Bu bağırmayı Ay-Sabak duyar ve onların bulunduğu yere gelir. Aba-Kulak’ı bulan Ay-Sabak, “Canım benim, Aba Kulak’ım seni bulamayıp bu ak dünyayı baştan sona gezdim! (AKD s. 193)” der. Kök-Talay, Aba-Kulak ile Ay-Sabak’ın başlarını birleştirir. Aran-Taycı destanında, dostu Altın-Mökö’nün eşi AydanArığ’dan evleneceği kızın Oçı-Karakçın olduğunu öğrenen Aran-Taycı, dostu Altın-Mökö’yle birlikte yola çıkar. Otuz gök dibini geçip hiçbir engelle karşılaşmadan Oçı-Karakçın’ın mem92 D r. Sal aha d d in B EKK‹ leketine vardıklarında Altın-Mökö, Aran-Taycı’yı yalnız bırakarak yurduna döner (ARTD s. 313). Kağan-Argo Ablalı Kağan-Mergen destanında, ablasından evleneceği kişi hakkında bilgi alan Kağan-Mergen, kırk odanın dibine girip askıda duran altın gümüş zırhını giyinip, kara demir çizmesini ayağına çekip, nakışlı güzel sadağını beline takıp vakit geçirmeden yola çıkar ve hiçbir engelle karşılaşmadan Şaday’ın memleketine ulaşır (KAKM s. 362). Kökin-Erkey destanında, bahadırın yolculuğa çıkması, eş aramak için değildir. Kaybolan kız kardeşini bulmak için yola çıkan bahadır, bu seyahati esnasında birçok memlekete uğrar. Kendisinden önce o memleketlere ulaşan kovduğu atı TemirÇookır birçok evlenme yarışına katılmış ve hepsini kazanmıştır. Kökin-Erkey, Ak-Kağan’ın memleketine ulaştığında AyKağan’ın oğlu Altın-Akbergen’in de aynı kız için dünür geldiğini ve yarışların başlamak üzere olduğunu öğrenir. Ak-Kağan’ın düzenlediği üç yarışı da bahadırın kovduğu atı Temir-Çookır kazanmıştır. Temir-Çookır atı yakalayıp binene, Ak-Kağan, kızını vereceğini ilan eder (KÖED s. 180). Bunu duyan Kökin-Erkey’in heyecandan kalbi çarpar, iştahı kesilir. Aceleyle kalkıp oradan uzaklaşmak ister. Yolda, Ak-Kağan’ın tek kızı Kökin-Erkey’e, Temir-Çookır ata binenin kendisi olup olmadığını o ise onunla evleneceğini söyler. Kökin-Erkey, kıza göz ucuyla bile bakmayıp Ak-Kağan’ın ülkesini terk eder (KÖED s. 181). Kökin-Erkey, bir zaman sonra Boro-Teltey-Kağan’ın memleketine ulaşır. Boro-Teltey’in tek kızına Ceti-Ceek’in dünür geldiğini öğrenir. Kız için üç yarış düzenlenir. Bu yarışları da yine Temir-Çookır at kazanmıştır. Boro-Teltey-Kağan, yarışları kazanan atın sahibine kızını vereceğini ilan eder. Boro-Teltey’in kızı Kökin-Erkey’e Temir-Çookır ata binenin kendisi olup olmadığını o ise onunla evleneceğini söyler. Kökin-Erkey, bu kıza da göz ucuyla bakmayıp Ak-Kağan’ın ülkesini terk eder (KÖED s. 185). 93 Destanlaan Evlilikler Kız kardeşini aramaya devam eden Kökin-Erkey, yolda kovduğu atıyla karşılaşır. Atı, ona kız kardeşini, yeraltında yaşayan Ceeken-Küren ata binen Celbis-Sokor-Kağan’ın kaçırdığını söyler (KÖED s. 187). Kökin-Erkey, Celbis-Sokor-Kağan’ın yurduna gitmek üzere yeraltına inen deliğin ağzına gelir. Burada Ançı-Mergen ile karşılaşır, onunla dost olup beraberce yeraltına inerler (KÖED s. 190). Düşmanı öldürüp dokuz kat dökme demirden yapılmış kapıyı kırıp Erkin-Koo’yu kurtarırlar (KÖED s. 193). Kurtarılan Erkin-Koo, Ançı-Mergen’i görünce tanır ve “Benim hayatım / Benim yüreğim / Ateşim onunla bir yanmış / Yatağım onunla bir serilmiş (KÖED s. 194).” diyerek evlenme isteğini dile getirir Kökin-Erkey, kız kardeşini alıp memleketine döndüğünde daha önce göz ucuyla bile bakmadığı Ay-Kağan ve Ak-Kağan’ın kızlarının kendisini beklediğini görür ve onlarla evlenir (KÖED s. 198). Kara-Kuzgun destanında, annesi Altın-Sas’tan evleneceği kızın kim olduğunu öğrenen Han-Saraçı, hemen yola çıkar. Bir aylık yolu ara vemeden, bir yıllık yolu yedi günde kat edip kızın memleketine ulaşır. Oraya vardığında kendisinden önce gelmiş olan rakiplerinin ne kadar çok olduğunu görür (KAK s. 173. Han-Mirgen destanında, kahramanın sefere çıkması diğer destanlara göre farklılık gösterir. Üstünde büyüğü, altında küçüğü olmadan yaşayan Han-Mirgen, Ay-Arığ’la evlidir ve henüz çocukları olmamıştır. Eşiyle mutlu bir şekilde yaşamlarını sürdürürken kara kızıl atlı Küreldey, Sarı-Han’ın kızı için yapılan yarışlarda kendisine yardımcı olması için bir adamını göndererek Han-Mirgen’i yarışlara davet eder (HMD s. 10-11). İlk başlarda yolculuğa çıkmak istemeyen Han-Mirgen, ihtiyarların “Bir defa olsun yola çıkmadı (HMD s. 11)” diye kendi aralarında konuşmalarından rahatsız olur ve hazırlığını yaparak Sarı-Han’ın memleketine doğru yola çıkar. 94 D r. Sal aha d d in B EKK‹ II.2.2. Babanın Yolculuğa Çıkması Ölöştöy destanında, üç neslin evliliği anlatılmaktadır. Birinci nesli oluşturan Ölöştöy ile Altın-Topçı’nın evliliği “kızın sefere çıkması” başlığı altında ele alınmıştır. Ölöştöy destanında, ikinci neslin yani Erkin-Koo’nun evlilik macerası söz konusu olduğunda babanın sefere çıkması, dünür gezmek işleviyle karşımıza çıkar. Baba, bu sefer esnasında herhangi bir güçlükle karşılaşmaz ve herhangi bir yarışa katılmaz. Yukarıda da söylediğimiz gibi burada babanın sefere çıkması dünürlük fonksiyonundadır. Ölöştöy’ün dünürlüğü ilgili bölümde (7. Dünürlüğün Dile Getirilmesi) ele alınmıştır. Arı-Haan destanında, Arı-Haan hamile olan eşinin arzusu üzerine doğacak çocuğu için Ulu-Haan’ın kızına dünür olmak üzere yola çıkmasını söyler. Bu arada Arı-Haan’ın devesi kaybolur. Arı-Haan hazırlanıp yola çıkar (AHD s. 245). Arı-Haan yolda Sarıg-Kaltar atlı Şara-Melçen-Haan ile karşılaşır. Onu ok atışı ve güreşte yenip canını bağışlar. Şara-MelçenHaan ile kardeş olur. Onu memleketine uğurlayıp kendisi yoluna devam eder (AHD s. 255). Yolda, ucu bucağı gözükmeyen, geçit yeri olmayan hırçın bir kara denize rastlar. Altın saplı kamçısıyla denizi yarıp arasından geçer (AHD s. 256). Biraz daha ilerleyince Er-Sayın-Ulaatı ve Han-Sayın-Ulaatı adlı kardeşlerle karşılaşır. Onları da yanına alıp yoluna devam eder (AHD s. 256). II.2.3. Kız Kardeşin Yolculuğa Çıkması İncelediğimiz destanlardan yalnızca ikisinde kız kardeşin erkek kardeş (kahraman) yerine sefere çıkması söz konusudur. Bu iki destanda kahramanlar bir vesileyle öldükleri için kız kardeşleri, onların yerine sefere çıkmışlardır. Bu yolculuk sonunda başarılı olan kız kardeşlerin getirdiği kızlar, ölmüş olan kahramanları diriltirler. 95 Destanlaan Evlilikler Kögüdey-Kökşin [i]le Boodoy-Koo destanında, kız kardeş Boodoy-Koo aniden ölen ağabeyi Kögüdey-Kökşin’in yerine sefere çıkar (KKBK s. 439). Kız kardeşin ağabeyi adına evlenme yolculuğuna çıktığı destanlardan biri de Boktu-Kiriş Bora-Şeeley destanıdır. BoktuKiriş, atının ayağının sürçmesi sonucu atından düşer ve boynu kırılmak suretiyle ölür (BKBŞ s. 345). Kız kardeşi Bora-Şeeley, üç kutsal kuyu suyuyla ağabeyini günlerce yıkayıp diriltmeye çalışır ama başarılı olamaz. Sonunda onu dokuz çeşit ipek kumaşa sarıp kaya mezara defneder (BKBŞ s. 347). Günlerce ağabeyi için yas tutan Bora-Şeeley, bir gün uyku ile uyanıklık arasında üç kuğunun ağabeyinden bahsettiklerini duyar ve ağabeyinin okuyla üç kuğudan birinin kanadını vurup koparır. Kuğunun kanadında: “Üst alemde üç göğün üstünde / Üç kağanın üç altın prensesi / Üç kuğuya dönüşüp / Uçarmış, böyleymiş / AyHaan’ın altın prensesinin / Hün-Haan’ın gümüş prensesinin / Ulug-Ege-Haan’ın Ulan-Saygıl prensesinin / Adı yazılı değil miymiş / Üst alemde üç göğün üstünde / O üç kağanın obasında-yurdunda / Atış-tutuş, sınama-yarış olur / Oraya Boktu-Kiriş de / Gelsin diye yazılı değil miymiş (BKBŞ s. 348-349).” yazılıdır. Bora-Şeeley, bunun üzerine ağabeyinin altı ay sonra okuyacağı “altın sarı haberci kitabı”nı çıkarıp okumaya başlar. Kitapta, eğer Boktu-Kiriş, üç prenses için düzenlenen yarışlara katılıp üç altın prensesi de kendisine eş yaparsa dirileceği yazılıdır. Bora-Şeeley, kitaptan kendisinin ağabeyinin yerine evlilik yolculuğuna çıkıp çıkamayacağına da bakar. Kendisinin bu yolculuğa çıkabileceğini öğrenir ve yola çıkmak için hazırlığa başlar. Önce kılığını kıyafetini ağabeyine benzetmeye çalışır: “Aynada yüzüne bakıp / Başının saçını tıraş edip / Bel gibi iki örgüsünü koparıp / Sadağın içine sokmuş / Karamsı keçinin sakalını / Kırkıp alıp 96 D r. Sal aha d d in B EKK‹ / Yanağına, dudağına yapıştırıp efsunlayıp / Sakal yapıvermiş (BKBŞ s. 349).” Daha sonra ağabeyinin savaş zırhını giyinip silahlarını kuşanarak yola çıkar. II.2.4. Kızın Yolculuğa Çıkması İncelediğimiz destanlarda kızların eş bulmak için herhangi bir -bu çalışmada ele aldığımız alplara mahsus evlilik kapsamında- yolculuğa çıkmaları söz konusu değildir.18 Bu husus AltınTaycı destanında, şu şekilde dile getirilir: “Altmış belikli kız kişi / Yarışma olan yere / Koca seçmeye gelmez / Babasının evinde oturup / Alacağı yiğidi düşünür / Elli belikli kız kişi / Yabancının yerine / Er bulmaya gelmez / Annesinin evinde oturup / Yaratıcısını düşünür (ATD s. 61).” Ölöştöy destanında, Temir-Bökö ile nişanlanan AltınTopçı’nın yolculuğa çıkmasının amacı bir eş edinmek değildir. Altın-Topçı’nın yolculuğu, aşağıda anlatılacağı üzere çevreyi tanımaya yönelik bir seyahat olmasına karşın evlilikle sonuçlanmıştır. Monıs-Kağan, kızı Altın-Topçı’ya kendisini Kara-BököKağan’ın oğlu Temir-Bökö ile sözlediğini söyler. Bunun üzerine Altın-Topçı, “Anne memesinden henüz ayrıldım / Dar beşikten yeni kalktım / Cayzanlı halkın eğlencesini görmedim / Geniş ırmaklar geçmedim / Aşıtlı dağların geçidini aşmadım / Babamın attığı oku / Hedefine mutlaka değer / Babamın söylediği sözü / Dönüp kendisine gelmez / Taş atıldığı yere / Düşüp orada kalmalı / Kız verildiği yere / Gidip orada yaşamalı / Kendi düşüncemse / Halkın içinde / Üzüntüm geçene kadar / Bir yıl yaşayayım (ÖD s. 79).” 18 Evlilik için yolculuğa çıkmak erkek kahramanlara özgü bir eylemdir. Evlenilecek olan kız, daha çok edilgen bir tavır sergileyerek evleneceği erkeğin gelip kendisini bulmasını bekler. “Kızlar kendi kaderini beklemekte sabırlıdır, genellikle nişanlısı olan rakipleriyle mücadele eden damatlar kaderlerini belirler. Gelinler ise güzelliğe, sadakate, bağlılığa daha sonlarında ise samimi ve güçlü sevgi yetisine sahiptirler (Çudoyakov 2007: 56).” 97 Destanlaan Evlilikler diyerek babasından bir yıl mühlet ister. Monıs-Kağan, kızının isteğini kabul edip yanına dört bahadır ile on iki hizmetçi kız katarak yola çıkarır (ÖD s. 80). AltınTopçı, yola çıktığında, daha önceden adını duyduğu babasının çobanı Ölöştöy’ü görmek ister. Ölöştöy’ün bulunduğu yere gelir ve onun içler acısı haline üzülür. On iki hizmetçi kızdan birini Ölöştöy’le evlendirmek ister. Kızlardan hiçbiri Ölöştöy’le evlenmeye razı olmaz (ÖD s. 81). Altın-Topçı, beraberinde gelen bahadır ve hizmetçi kızları babasının yanına gönderir kendisi ise Ölöştöy’le evlenip orada kalır (ÖD s. 84). Altın-Topçı, babasının bu evliliğe razı olmayıp Ölöştöy’ü ve kendisini öldüreceğini düşünür. Altın-Topçı, Ölöştöy’e saklanmak için çare düşünmesini söyler. Ölöştöy, “Bu dağın güneydoğusunda / Şibee-Kuyak adlı üç zirve / Dağın varlığını duymuştum / Üç kutsal zirveye çıksak / Huzurlu hayata kavuşuruz (ÖD s. 86).” der ve hemen yola çıkarlar. Kutsal üç zirveye ulaştıklarında yaşlı bir çiftle karşılaşırlar. İhtiyar çifte neden kaçtıklarını ve sığınacak bir yer aradıklarını söylerler. İhtiyarlar, onları “kuşkonmaz” adlı bir kayanın yanına getirir (ÖD s. 90). İhtiyar kadın bastonuyla kayaya vurarak bir kapının açılmasını sağlar. Ölöştöy ve Altın-Topçı bu kapıdan kayanın içine girerler. İçerisi otuz kişinin yaşayabileceği taş bir saraydır (ÖD s. 90). Öte yandan dört bahadır ve on iki hizmetçi kız, gidip durumu Monıs-Kağan’a söylerler (ÖD s. 91). Monıs-Kağan, oğlu Er-Bökö’den gidip kız kardeşini getirmesini ister. Er Bökö, “Bir tanecik kız kardeşimi / Tek eniştemle / Utanmadan hangi yüzümle / Gidip savaşayım / Kendi istekleriyle evlenenlerin yurdunu / Yıkıp dağıtmam / Utanç verici bu işi / Oğlunuz da olsam yapmam (ÖD s. 94).” diyerek babasına karşı çıkar. Monıs-Kağan, bunun üzerine kızını ve Ölöştöy’ü bulması için yeraltından Kubakayçı’yı çağırır. Kubakayçı, Ölöştöy’ün saklandığı dağı bulur ama kayaya ulaşamaz (ÖD. s. 97). 98 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Bu arada Altın-Topçı hastalanır. Bir süre sonra, “Bir elinde sekiz köşeli / Yada taşını tutunmuş / Eğik elinde ise / Kara kan tutunmuş (ÖD s. 99)” olan bir çocuk doğurur. Doğan çocuk, iki gün içinde “anam”, altı gün içinde “babam” der. Bir ay sonra da deri kundağını tepip parçalar (ÖD s. 99). Üç yaşına ulaşan çocuk, taş sarayda sıkılır ve oradan çıkmak ister (ÖD s. 100). Ölöştöy, ihtiyarlardan yardım ister. İhtiyarlar kaya kapıyı açarlar (ÖD s. 101). Belli bir yaşa gelen çocuğa ihtiyarlar tarafından Erkin-Koo diye ad verilir. Erkin-Koo, anne ve babasına artık memleketlerine dönme zamanının geldiğini söyleyerek onlarla birlikte yola çıkar (ÖD s. 102). Ölöştöy ve Altın-Topçı’nın memleketlerine döndüğünü öğrenen Monıs-Kağan, adamlarını göndererek onları getirmelerini söyler. Adamlar gelip onları götürmek ister. Erkin-Koo, gelen adamları yenerek kırk gün içerisinde Monıs-Kağan’ın yurduna geleceğini; Ölöştöy’e (damadına) vermesi gereken mal ve davarı hazırlamasını kağana söylemelerini ister (ÖD s. 108). Oğlan dedesinin memleketine doğru yola çıkar (ÖD s. 111). Monıs-Kağan, Erkin-Koo adlı torununu öldürecek olana büyük bir ödül vaat eder ve kendisi de sarayına saklanır (ÖD s. 113). Dayısı Er-Bökö, gelip çocuğu karşılar. Birlikte Monıs-Kağan’ın sarayına giderler. Erkin-Koo, dedesinden annesinin çeyizi olacak mirası ister. Monıs-Kağan, “Kırk gün geçirmeden / Dört bahadır / Toplanan halktan / Yağlı maldan / Dayın Er-Bökö’nün elinden / Mirasını alacaksın (ÖD s. 118).” diyerek annesinin çeyizini torununa miras olarak vereceğini söyler. Erkin-Koo, memleketine döner (ÖD s. 118). Böylelikle birinci kuşağın evlenme macerası sona ermiş olur. Kızın eş bulmak için sefere çıkmasından sadece Ak-Kağan destanında bahsedilir. Aslında o destanda da sefere çıkan erkek kahramandır. Erkek-kahraman Aba-Kulak’a evleneceği kız hakkında bilgi verilirken kızın da kendisini bulmak için ak dünyayı 99 Destanlaan Evlilikler dolaştığından bahsedilir fakat bu yolculuk hakkında bilgi verilmez (AKD s. 179). Altın-Arıg destanında da Picen-Arıg, kuzgunlardan kendisine eş olabilecek kişinin Alp-Saaday olduğunu öğrenince kuzgunlardan birini göndererek onunla evlenmek istediğini bildirir (AAD s. 65). Burada da bahadırlığı ön plana çıkaran bir yolculuktan söz etmek mümkün değildir. Han-Mirgen destanında, Küreldey’in evlenme yolculuğunda ona yardıma gelen Han-Mirgen, güreş esnasında yılana dönüşen Üzüm-Çarçah tarafından zehirlenerek öldürülür. Toolay-Mooray adındaki kız, Han-Mirgen’i bir türlü diriltemez ve onun cesedini atına yükleyip memleketine doğru yola çıkar. Bir kızın koca peşinden gitmesi ya da burada olduğu gibi onu diriltmek için uğraşması halk tarafından hoş karşılanmayan bir durumdur. Bu durum Toolay-Mooray’ın ağzından şöyle dile getirilir: “Doğru yoldan gitsem / Çok hanın yerinden geçeceğim / Çok beyin yurdundan gideceğim / Altmış beliğini yayıp / Elli beliğini sallandırıp / Ölmüş Han Mirgen’i / Koca yapmaya götürüyor diye / Halk gülüşür / Ele maskara olacağım, halkın ağzına düşeceğim / Dağın yükseğinden / Yerin dolambaçlısından / Ormanın sıkından götüreyim (HMD s. 40).” Bu arada Çıl-Han’ın çocuğu at götürmez Çildek, gelerek Toolay-Mooray’a Han-Mirgen’i nasıl diriltebileceğini söyler: “Annem babam yurduna git / Çalım dağın altında / Geniş nehir başında / At götürmez Çalat Han atam / Çalay Puruhhan anam / Mallarından ne gerekliyse yapar / At götürmez Çalat Han atam / Zamanından zaman verir / Haydi iyi gidip şansın olursa / Yanan ateşi söndüren / Ölen vücudu dirilten / Üç köşeli altın örtü var / Annem Çalay Puruhhan’ın / Üç çatal başlı / Altın saplı kamçısı da var / Nasıl olursa olsun, zorla da olsa / Alıp gelirsin, özenerek gelirsin / Ne de olsa kişin Han Mirgen’i / Diriltirsin (HMD s. 47).” 100 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Bundan sonra gelişen olaylar âdeta bayan kahramanın evlilik macerasına dönüşür. Toolay-Mooray, denileni yapar ve HanMirgen’i diriltmeyi başarır. Han-Mirgen dirildiğinde Altın-Çüs adında bir çocuğunun olduğunu öğrenir (HMD s. 58). II.2.5. Yolculuğun Engellenmesi Kahramanın yolculuğa çıkmasına genelde anneler engel olmaya çalışır. Engellemenin en önemli sebebi, yola çıkmaya hazırlanan kahramanın ve ona bu yolculukta yardımcı olacak atının tam anlamıyla yetkin olmamasıdır. Bu durum dile getirilerek kahramanın yolculuğu ertelenmeye çalışılır. Gidilecek yerin tehlikelerle dolu olması; düşmanın abartılarak tasvir edilmesi; yoksulluk gibi sebepler de engellemenin bir başka çeşididir. Bu tür engellerle kahramanı durdurmayı başaramayan anne-baba, onu bir başka kızla evlendirme yoluna da gidebilirler. Bunda da başarılı olamazlarsa kahramanın çıktığı yolculukta, birtakım nesne ve hayvanlara dönüşerek kahramanı yolundan alıkoymaya çalışırlar. Kahraman, tüm engellemelere rağmen yolculuğa çıkmayı başarır. Kozın-Erkeş’in evlenme yolcuğuna çıkmak istemesi, komşuları tarafından alkışlansa da annesi tarafından kabul görmez. Annesi, “Kara yoksulluk içinde yaşıyoruz / Kağanın kızını nasıl alırız! / Ona ne yaptırırız? / Karatı Kağan sert kağan / Alay ediyorsun diye öfkelenir / Genç vücudunu öldürür / Onun yerine tek oğlum / Başka yerden ara / Yoksul halkın çocuklarından / Eş bulunmaz mı? (KED s. 259)” diyerek oğlunu vazgeçirmeye çalışır. Kozın-Erkeş, annesini dinlemeyip Kızıl-Konır atına binip yola düşer. Yolda annesi, önce kara su samuru, sonra kara tilki daha sonra da altın tüylü kaplan şeklinde karşısına çıkıp oğluna engel olmak ister ama başarılı olamaz (KED s. 294-295). Şulmıs-Şunı destanında, baba Kaldan-Kağan, CeptenKağan’ın yurduna giren insanın geri dönmediğini, bu yolculuğa 101 Destanlaan Evlilikler çıkmak için hem kendisinin hem de atının yetkin yaşa gelmediğini söyleyerek oğlu Şulmıs-Şunı’yı vazgeçirmeye çalışır (ŞŞD s. 323). Erkin-Koo, babası Ölöştöy’ün ölümünden kısa bir süre sonra üzüntüsünü dağıtmak için ava çıkar. O, avda iken nişanlısı CaraaÇeçen’in memleketinden bir mektup gelir. Mektupta, yeraltı ülkesinde yaşayan Ada-Biy’den kızları Caraa-Çeçen için dünür geldiği; şayet kızı vermezlerse kendi gücüyle onu alıp götüreceği; Erkin-Koo hayatta ise gelip nişanlısını alması şayet gelmeyecekse durumu bir mektupla bildirmesi yazılıdır (ÖD s. 136). Mektubu okuyan Erkin-Koo’nun annesi Altın-Topçı, AdaBiy’den çekinerek oğlunu nişanlısının memleketine göndermek istemez ve oğlunun Caraa-Çeçen’den vazgeçtiğini bildiren bir mektup yazar: “Erkin-Koo oğluma / Önceden söylemiştim / CaraaÇeçen eşini / Getir diye buyurmuştum / Erkin-Koo istemedi / Eşini, canını / Bulan kişi kendim dedi / Ada-Biy’e verecekseniz / Öfkelendirmeden verin / Altayımıza kötülük etmesin (ÖD s. 136).” Altın-Topçı, daha da ileri giderek oğlu Erkin-Koo’nun av dönüşünde bir toy düzenleyip kopuzcu kızlardan Kün-Kaan’ın kızı Kün-Kerel’in güzelliğini öven türküler söylemelerini ister (ÖD s. 137). Erkin-Koo, neden toy düzenlendiğini annesinden sorar. Annesi, “Halk yöneten kağan halinle / Altı yıl boyunca taşa yaslandın / Evlenmeyi hiç düşünmedin / Halk senin için eğlenmesin mi? / Evleneceğini düşünmesin mi? (ÖD s. 139)” diyerek toyun sebebini söyler. Toy başladığında tüm gelinler, kopuz çalan kızlar Kün-Kerel’in güzelliğini anlatan türküleri söylemeye başlarlar. Bu arada Erkin-Koo’nun atı Erke-Küren de Kün-Kerel adlı kız için sefere çıkması gerektiğini söyler (ÖD s. 139). Böylelikle ağız birliği yapıp Erkin-Koo’yu, Caraa-Çeçen kız için yolculuğa çıkmaktan alıkoymaya çalışırlar.19 Erkin-Koo, tam Kün-Kerel için 19 Benzer durum, “Uşun Koca Oğlu Seğrek Boyu”nda da vardır. Bu boyda, ağabeyi Eğrek’in esir olduğunu öğrenen Seğrek, hemen onu kurtarmak için yola çıkmak ister. Anne ve babası Seğrek’e mani olmaya çalışırlar. Seğrek’in kararlılığı karşısında Salur Kazan’dan 102 D r. Sal aha d d in B EKK‹ sefere çıkacağı sırada Caraa-Çeçen’den bir mektup daha gelir. Altın-Topçı, gelen mektubu oğlundan saklamaya çalışır fakat başarılı olamaz. Caraa-Çeçen kızın gönderdiği mektupta şunlar yazılıdır: “Kaynatam bu deyip / İçki vermiştim / Erkin-Koo eşim deyip / Yemek gönderip yedirmiştim / İki ak şeytan yılan / Sürünüp kapımıza geldi / Güneşli, aylı Altay’ımdan / Uzaklaşacak günüm yaklaştı / Altın Erke-Küren’i / Sıvazlamasam da şık olsun / Yakışıklı Erkin-Koo seni / Ben görmesem de esen yaşa / Kün-Kerel kıza gönlün düştü demek / Sizler huzurlu yaşayıp / Güneşin altında mutlu olun / Gönlünün düşmediği bense / Güneşi görmeyeyim / Mutsuz da olsa yaşarım (ÖD s. 141).” Erkin-Koo, mektubu okuyunca annesinin daha önce gelen mektubu kendisinden gizlediğini de öğrenmiş olur (ÖD s. 142). Erkin-Koo, hemen atını eyerleyip savaş zırhını giyinip yola çıkmak için hazırlanır. Annesi Altın-Topçı, “Alacağın kızını almadın / Atının yorulacağını düşünmedin / Erlik Abı’nın yerine / Erden kıymetli er gitti / Dolanıp geri çıkmadı / Attan iyi at gitti / Dönüp geri gelmedi / Sayısız kardeşli / Kanı dökülmez bahadırlı / Canı alınamaz yiğitli / Adı şanlı savaşçılar / Savaşmaya gidip de dönmediler / Yurtlarına çıkamadılar / Tutsan kulağın / Gerine baksan gölgen / Kadınlara, çocuklara acı / Kara başını öldürteceksin / Bir genç kıza kapılıp / Kızıl canına kıydıracaksın / Ay gibi güneş gibi güzel kız / Altay’ımızda bulunmaz mı? / Yeter ki gönlün birine düşsün / Onunla mutlu yaşanmaz mı? / Yavrum sözümü dinlesene / Anana acısana yavrum (ÖD s. 142).” yardım isterler. Salur Kazan, “Ayağına at kösteği vurun (DK s. 210)” diyerek öğüt verir. Bunun üzerine Seğrek’i alelacele evlendirirler. Seğrek, gerdeğe koymalarına rağmen ağabeyimi kurtarmayınca murat alıp murat vermem diye yemin eder ve Eğrek’i kurtarmak üzere sefere çıkar. 103 Destanlaan Evlilikler diyerek oğlunu bu yolculuktan vazgeçirmeye çalışır. Bahadır Erkin-Koo, yola çıkar. Annesi yolda önce kızıl tilki olup KünKerel kızın güzelliğinden bahseder. Erkin-Koo, kızıl tilkinin annesi olduğunu anlayınca yoluna devam eder. Annesi daha sonra boz tavşan olup tekrar engel olmaya çalışır ama başarılı olamaz. Ölöştöy destanında, torun Kan-Mergen, Ak-Koo kız için sefere çıktığında yolda birçok memlekete uğrar. Kağan AkTarakay’a misafir olur. Kağan Ak-Tarakay, Altın-Castık adlı kızının olduğunu; onu kendisine eş almasını; kızının çıktığı seferden dönülmeye değer bir kişi olduğunu söyleyerek Kan-Mergen’i çıktığı yolculuktan vazgeçirmeye çalışır (ÖD s. 248). Katan-Kökşin [i]le Katan-Mergen destanında, KatanKökşin’in birinci evlenme yolculuğuna babasıyla çıktığı ve bir engelleme ile karşılaşmadığını ilgili bölümde anlatmıştık. Katan-Kökşin, rüyasında gördüğü Altın-Tana ile evlenmek istediğini söyleyince hem eşi Altın-Sırga hem de küçük kardeşi Katan-Mergen bu evliliğe karşı çıkıp bahadırın yolculuğa çıkmasına engel olmaya çalışırlar. Katan-Mergen yolculuğa çıkmadan önce eşine, “Seni bırakıyorum diye üzülme / Altın-Tana’yı alsam da / Seni bırakmam / Ölene dek / İki eşli yaşamayı / Aklıma koydum (KKKM s. 284).” der. İlk hanımı Altın-Sırga, “İki tavşan tutayım derken / Boş yerde eli boş kalacaksın (KKKM s. 284).” deyip ağlamaya başlar. Katan-Kökşin’in ikinci evlilik seferine çıkmasına küçük kardeşi Katan-Mergen de razı değildir. Katan-Mergen, “Kara düşünceli kişiye / Kardeş olacak halim yok / Kötü düşünceli mel’unla / Yaşamaya isteğim yok / Artık Altay üstünde ömrüm oldukça / Ağabeyim demem (KKKM s. 284).” diyerek bu evliliğe karşı olduğunu dile getirir. İlk eşi Altın-Sırga ve küçük kardeşi Katan-Mergen’in tüm ısrarlarına rağmen yola çıkan Katan-Kökşin, hiçbir engelle karşılaşmaz ve Altın-Tana’nın memleketine ulaşır (KKKM s. 284). 104 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Ak-Biy destanında annesinden evleneceği kızın Cüs-Kezer’in tek kız kardeşi olduğunu öğrenen Altın-Koo, hemen yola çıkmak için hazırlık yapar. Babası Ak-Biy, “Âh âh yavrum / İyi düşün / O Cüs-Kezer’in karısı / Annenin kız kardeşidir / Fakat akraba diye ona güvenme / Cüs-Kezer kötü düşünceli biridir / İyi düşün yavrum (ABD s. 381).” diyerek onu bu yolculuk konusunda uyarır. Közüyke destanında, akranlarından beşik kertmesi bir nişanlısının olduğunu öğrenen Közüyke, annesinin tavsiyesi üzerine kendisine ad veren Aksagal’a gider ve ondan at ile silahlarını nasıl elde edeceğini öğrenir. Atını ve silahlarını elde eden Közüyke, annesine gelerek beşik kertmesi nişanlısı Bayan’ı almak üzere sefere çıkacağını söyler (KÖZD s. 327). Annesi Erke-Tana, “Karatı Kağan senin kaynatan / Kara düşünceli kişi idi / Kara başını yok eder / Sevimli vücudun ölür / Gidip ondan intikam alacağına / Evinde rahat yaşa / Halkta evlenecek genç kız / Yalnızca Bayan değil / Ormanın ortasından hayvan çıkar / Halkın ortasından genç kız çıkar / Sakın gitme çocuğum / Henüz çok gençsin seni bırakmam (KÖZD s. 328).” diyerek oğluna engel olmaya çalışır. Alıp-Manaş destanında, anne ve babasının arzusu üzerine ilk evliliğini Kömüjek-Aru ile yapan Alıp-Manaş, bu evliliğin üzerinden fazla zaman geçmeden “kutsal kitabı”ndan Ak-Kağan’ın Erke-Karakçı adında bir kızı olduğunu öğrenir ve onu almak için sefere çıkacağını söyler. Annesi, “Millete seni övdürmeye / Soylu birini alıp verdik / Gönlün mutlu olsun diye / Güzel yüzlüyü seçip aldık / Ruhun huzurlu olsun diye / Akıllısını seçip aldık / Ananın, babanın bu sözünü / Dinlesen sen nasıl olur? / Güneşe eş Kömüjek-Aru’nun / Arzusunu yakmasan nasıl olur? (AMD s. 99)” diyerek Alıp Manaş’ı bu yolculuğa çıkmaktan vazgeçirmeye çalışır. Arzılan-Kara-Attıg Çeçen-Kara-Möge destanında, UzunSarıg-Kağan’ın kızı için yola çıkan Çeçen-Kara-Möge, fazla yol almadan Han-Şilgi atlı Han-Ügey’le karşılaşır. Han-Ügey, bahadıra gittiği yerin tehlikelerinden bahseder: 105 Destanlaan Evlilikler “Tam kuzey tarafta / Büyük tayganın belini / Yurt tutan / Uzun Sarıg kağanın / Narın Dangına’sını / Almak için / Üç itin tüyü kadar / Asker-çeri gönderdim ben / O çeriyi tamamen kırıp / Yalnız tepip-kaçıp / Dönmekteyim ben / O âlemde savaş, kavga / Denilen şey orada / Kılıcı, palası şakırdayıp gelir / Çok zor âlemdir orası / Prenses almaya aman yok / Canımı, hayatımı kurtarıp / Dönmekteyim, oğlum (AKÇKM s. 289).” Çeçen-Kara-Möge, Han-Ügey’in söylediklerine aldırmadan yoluna devam eder. II.3. Yolculuk Sırasında Karşılaşılan Engeller Kahramanın evlilik seyahati oldukça meşakkatli bir o kadar da engellerle doludur. Kahramanın yolculuk sırasında karşılaşacağı engeller hakkında ilk bilgi, kahramanın evleneceği kızın ismiyle birlikte dile getirilir. Bu engelleri ikiye ayırmak mümkündür. Bunlardan birincisi zirvesi görünmeyen dağlar, geçit yeri olmayan nehirler ve denizler, bataklıklar, sık ormanlar, asit denizi vs. coğrafî engeller ile yılan, boğa, kurt, kuzgun gibi hayvanlardır. Kahramanın yolculuğu sırasında bir başkasıyla evlendirilmek istenmesi veya yeraltı güçlerinin sihrine maruz kalıp yolculuktan alıkonulması da ikinci engeller grubunu oluşturur. Sayısı oldukça fazla olan engelleri aşmada kahramanın doğuştan sahip olduğu sihirli nesneler ile atı en önemli yardımcılardır. Maaday-Kara destanında bahadır, kızın memleketine ulaşmak için kat ettiği yolda herhangi bir engelle karşılaşmaz. Kögüdey-Mergen’in kızın memleketinde karşısına çıkarılan güçlükler ise, bahadırın evlilik müsabakalarına katılmasını engellemeye yönelik birtakım hilelerdir ve bahadır olağanüstü yardımcıları sayesinde bu güçlükleri aşmasını bilir. Bu engellemeleri bahadırın karşısına Altın-Küskü’yü kardeşine almak üzere gelen Erlik Bey’in kızı Abram-Moos Kara-Taacı çıkarmaktadır.20 20 Abram-Moos Kara-Taacı’nın rakip olarak Kögüdey-Mergen’in karşısına kardeşini çıkar- 106 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Abram-Moos Kara-Taacı, kahramana ilk olarak zehir katılmış tütün ikram eder. Kögüdey-Mergen’e bu yolculukta yardımcı olan (bk. Başlık 6) altı arkadaşın hepsi birden ağızlığı almak için uğraşırlarken tütün yere saçılır (MKD s. 524). Abram-Moos Kara-Taacı ikinci olarak “iki nesil boyunca sarhoş edecek zehirli içki” ikram ettirir. Yardımcı bahadırlar aynı anda kadehe el atıp kadehi kırarlar (MKD s. 524). Üçüncü olarak “zehir katılmış et ve yağ” bahadırlara ikram edilir. Aynı şekilde eti de yere dökerler (MKD s. 524). Daha sonra yedi bahadır dinlenmek için bir çadıra çekildiklerinde Abram-Moos Kara-Taacı, çadırı zindana çevirip etrafına kömür yığdırmak suretiyle zindanı ateşe verdirtir. Bu ateşe verme üç defa tekrarlanır. Her seferinde Göl-İçen bahadırın yardımıyla yanmaktan kurtulurlar (MKD s. 525-528). Abram-Moos Kara-Taacı, son olarak, “Sol böğründeki torbasında doksan pulduk dökme demir tokmak, sağ böğründeki çakmak torbasında yetmiş pulduk sarı bakır tokmak taşıyan Yer-Kaldıran TenekBökö (MKD s. 528)”, bahadırı onların üzerine gönderir. Kahramanın yardımcılarından Dağ-Göçüren bahadır ile Taş-Toplar bahadır, Yer-Kaldıran Tenek-Bökö bahadırı saf dışı bırakırlar (MKD s. 530). Ölöştöy destanında, bahadır Erkin-Koo, Erlik-Abı tarafından kaçırılan sözlüsünü bulmak üzere yeraltına iner. Yeraltının ağzında yedi gelin, bahadırı karşılar. Bahadır, yedi gelinden bir ip alarak uzaklaşır (ÖD s. 150). Biraz ileride kendisinden kuşak isteyen birbirine benzer beş pehlivanla karşılaşır (ÖD s. 151). Erkin-Koo, biraz daha ilerlediğinde birbirine eş iki “mel’un kuzgun”la karşılaşır. Daha sonra “türlü ıslık çalan iki ak yılan” bahadırın karşısına çıkar. Erkin-Koo, sihirli, canlı okuyla yılanları öldürür ve yoluna devam eder (ÖD s. 153). Erlik-Abı, daha sonra Erkin-Koo’nun karşısına gök boğaya binen Sokor-Kara bahadırını çıkarır. Erkin-Koo, Sokor-Kara ile “bakır boynuzlu gök masında ve onu bu evlilik seferinde saf dışı bırakmak istemesinde bahadırla kendisinin evlenmek arzusu taşıması yatar. Bu arzusunu destanın muhtelif yerlerinde dile getirir. 107 Destanlaan Evlilikler boğaya” dönüşen atı Erke-Küren de gök boğayla kavgaya tutuşur (ÖD s. 154). Erkin-Koo, Sokor-Kara’nın tabanını kesince oradan bir sarı yılan çıkar. Sokor-Kara’nın canı (dış ruhu/ölüm ruhu)21 bu sarı yılandır. Çıkan yılanı öldüren Erkin-Koo, böylelikle SokorKara’yı da öldürmüş olur (ÖD s. 155). Gök boğanın canı da kara bir kurbağa şeklindedir. Bahadır, kurbağayı ayağıyla ezip gök boğayı da ortadan kaldırmış olur (ÖD s. 155). Erlik-Abı’ya giden yolda Erkin-Koo’nun karşısına çıkan başka bir engel de “geniş kara bataklık”tır. Erke-Küren at iki sıçrayışta bu bataklığı da aşar (ÖD s. 155). Erlik-Abı’nın son engeli Şulmus-Kara bahadırdır. Erkin-Koo, kayınbabasının verdiği sihirli nesne sayesinde Şulmus-Kara bahadırı öldürür ve Erlik-Abı’ya ulaşır (ÖD s. 157). Bahadır Erkin-Koo, Erlik-Abı’dan nişanlısını ister. ErlikAbı, Caraa-Çeçen’i çağırıp, “Seni burada tutmaya / Artık benim gücüm yetmiyor / Güneşli, aylı Altay’da / Gönlünün düştüğü ErkinKoo’ya / Güneşli dünyaya veriyorum / Eteğinin önüne / Çocuk basıp oynasın / Eteğinin arkasına / Hayvanlar bassınlar / Beni kötülemeden yaşa / Hoşça kal! (ÖD s. 158)” dedikten sonra Caraa-Çeçen’in elini tutup “kötü büyü”sünü parmağıyla aktarıp “Erkin-Koo’nun canına yet (ÖD s. 159).” diye kulağına fısıldar Erkin-Koo, nişanlısı Caraa-Çeçen’i atının terkisine alıp geldiği yoldan yeryüzüne çıkar. Dönüş yolunda daha önce karşılaştığı “yedi gelin”, “beş pehlivan” ve “iki kuzgun”dan bir daha insanlara fenalık yapmayacaklarına dair söz alır ve kısa sürede kayınbabasının memleketine ulaşır (ÖD s. 164). Közüyke, beşik kertmesi nişanlısı Bayan’ı bulmak üzere sefere çıktığında ilk karşılaştığı engel “açgözlü, iğrenç dişli bir kurt (KÖZD s. 333)” tur. Közüyke, okuyla kurdu vurup derisini yüzüp yanına alarak yoluna devam eder. 21 Ölüm ruhu (dış ruh/can) konusunda bk. Sever 2003: 161-164; Bekki 2004: 53-66; Duymaz 2008: 1-22. 108 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Közüyke’nin karşılaştığı ikinci engel, “yılanın/sineğin, hiçbir canlının geçemeyeceği (KÖZD s. 333)” kadar sık bir ormandır. Közüyke, okuyla ormanın içinden kendine bir yol açar. Közüyke’nin geçmek zorunda olduğu üçüncü engel, geçidi olmayan deniz ile zirvesi görünmeyen bir dağdır (KÖZD s. 335). Közüyke, sırasıyla kara kuzgun, karga, saksağan, turna, kaz ve ağaçkakandan dağın ve denizin geçit yerini sorar. Hiçbiri cevap veremez. Ağaçkakan, “Bu dağın öte yanında / Boz çölün yakasında / Kara rahvan ata binen / Karatı Kağan yaşıyor / Yalnızca tek kızı olan Bayan’ı / Evlendirip düğün yapıyor / Sanıskan bayın oğlunun / Bayan’ı alıp götüreceği gün / Gelip yaklaştı (KÖZD s. 341).” diyerek nişanlısı Bayan’ın evlenmek üzere olduğunu haber verir. Közüyke, atının yardımıyla denizi ile dağı aşar ve nişanlısının düğününe son anda yetişir. Alday-Buuçu destanında, Bahadır Han-Buuday’ın yolculuk esnasında karşılaştığı ilk engel, yer ile göğün birleştiği yerde yavaş uçan kuşları belinden; hızlı uçan kuşları kuyruklarından üzüp koparan bir dağdır. Han-Buuday, babasının verdiği oklardan biriyle bu dağı kilitleyip üç yüz kişiyi oradan geçirir (ABUD s. 229). Han-Buuday ve beraberindeki üç yüz iki kişi, bu engeli aştıktan sonra yeraltına inerler. Yeraltında karşılaştıkları ilk engel, Erlik-Lov’un yarattığı göz yetmez hırçın denizdir. Tölee-Şınar ve Bele-Şınar, bahadıra bu denizi ancak şekil değiştirerek geçebileceğini söylerler. Han-Buuday, ilk önce güzel bir ördeğe dönüşür ve yüzmeye başlar. Yabancı olduğu anlaşılınca hemen sunaya dönüşür ve yüzmeye devam eder. Yabancı olduğu tekrar anlaşılınca bu defa da sarı-ala bir kuğuya dönüşerek yüzmeye devam eder. Kuğu olarak da yabancı olduğu anlaşılınca Han-Buuday, su köpüğüne dönüşüp denizi geçmeyi başarır ve tekrar yeryüzüne çıkar (ABUD s. 236). 109 Destanlaan Evlilikler Han-Buuday’ın karşılaştığı üçüncü engel, içine düşen her şeyi eritip yok eden “Horan-Dalay” adlı bir denizdir. HanBuuday, bu denizi nasıl geçeceğini düşünürken Han-Şilgi adlı atı, “Ötede duran iki boş dağı koparıp / Arkadaki öndeki kancıgaya / Çapraz bir halde asıp koyup / Günlük yerden fırlayıp gelip / Arka kancıgadakini koparıp öne atıp / Ön kancıgadakini öbür tarafa atarsın (ABUD s. 237).” şeklinde bu engeli nasıl geçeceğini söyler. HanBuuday, atının söylediklerini yapar ve denizi geçmeyi başarır. Han-Buuday’ın bu yolculuk sırasında karşılaştığı bir başka engel ise, aşıt veren sırtı olmayan; açılır kapısı bulunmayan bir dağdır. Bahadır bu engeli de atının marifetiyle geçmeyi başarır (ABUD s. 238). Arzılan-Kara-Attıg Çeçen-Kara-Möge destanında, NarınDangına için yola çıkan Çeçen-Kara-Möge, yolda ilk olarak “dünyanın düşmanları” olan iki kurtla karşılaşır ve onları öldürerek yoluna devam eder (AKÇKM s. 291). Atını kara taycığa kendisini de sarı keçe kepenekli fakir görünümlü bir oğlana dönüştüren Çeçen-Kara-Möge, yolculuğuna devam ederken “ak saçlı, ak başlı” bir ihtiyara rast gelir. İhtiyar, Çeçen-Kara-Möge’ye yolculuk sırasında karşılaşacağı tehlikeleri bir bir sayar: “Yoldaki devriyeleri / Geçmek kolay değildir / İki kara kuzgun / Yukarı çıkan canlıların çift gözünü / Aşağı inen canlıların sağlam gözünü / Deşmektedir (…) / Orası geçilse de iki kara buğra var / Alt çenesinde altmış kişi / Üst çenesinde otuz kişi katıyıp kalmış / Onlar yukarıya çıkan kişiyi / Yukarı ezip ısıran / Aşağıya ineni aşağıya ezip ısıran / Hayvanlardır, oğlum (…) / Eğer onu geçsen bile / Ezer kazar iki it var / Onlar yukarıya çıkan / Canlıyı yukarıdan parçalar / İneni aşağıdan / Parçalar (AKÇKM s. 294-295).” 110 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Çeçen-Kara-Möge, ihtiyarın bahsettiği canavarları ortadan kaldırıp Uzun-Sarıg-Kağan’ın memleketine ulaşır. Alıp-Manaş’ın evlenme yolculuğunda karşısına çıkan en büyük engel “geçit yeri bulunmayan” bir denizdir. Alıp-Manaş, deniz kenarında bir gemi görür ve ihtiyar gemiciden kendisini karşı kıyıya geçirmesini ister. İhtiyar gemici, “Başım kuğu gibi ağarana dek / Dişim bakır gibi sararana dek / Bu suyun sahilinde yaşadım / Bu gemiyle insanlar geçirdim / Senin gibi gözü ateşli / Kalpleri bahadır cesaretli / Nice bahadırları geçirdim / Fakat o giden bahadırların / Hiçbiri geri dönmedi (…) / Şimdi senin de genç hayatını / Öyle bir bela beklemektedir (AMD s. 103).” diyerek Alıp-Manaş’ı karşı kıyıya geçirmek istemez. Alıp-Manaş’ı ikna edemeyen ihtiyar gemici, onu karşı kıyıya geçirmek zorunda kalır. Alıp-Manaş, ihtiyar gemiciye bakır okunu bırakır ve ölüp ölmediğimi bu okun paslanmasından anlarsın diyerek atına binip yoluna devam eder (AMD s. 104). Çok geçmeden Ak-Kağan’ın memleketine ulaşır. Kutsal Ak-Boz at, Alıp-Manaş’a, “Giden izimiz olacak / Dönen izimiz olmayacak / Ölmeyen özümüz ölürüz / Varmayan özümüz varırız (AMD s. 105).” diyerek tehlikeli bir memlekete geldiklerini söyler. Alıp-Manaş, “Dışın senin kirli yün / İçin senin yeşil bok / Ölecek benim canımı / Yaşayacak benim yaşımı / Sen mi bilir oldun? (AMD s. 105)” diyerek atına kızar ve dokuz boğa derisinden örülmüş kamçısıyla atını kamçılayıp yanından uzaklaştırır. Ölöştöy’ün torunu Kan-Mergen yola çıkar ve TogusSüme’nin memleketine ulaşır. Atı Kan-Ceeren, muhtemel tehlikeler konusunda bahadıra şunları söyler: “Dokuz zirvenin ortasında / Kutsal ağaç varmış / Altmış iki dallı / Altmış dalındansa / Altmış çiçek yaprak çıkmış / Bu ağaçta yuvalı / İki kuş varmış (…) / Şaşırtıcı esmer guguk kuşu / Başka yerden gelen / Canlı her şeyi sezermiş (…) / Bir başka yuvada / Bakır burunlu kuzgun / Acı acı ötse / Onu duyan insanın / Aklı başından gidermiş (ÖD s. 249-250).” Kan-Mergen, 111 Destanlaan Evlilikler iki kuzgunu ve iki guguk kuşunu ele geçirip Togus-Süme’nin memleketine girer. Arı-Haan’ın doğacak oğlu için kız bulmak üzere çıktığı yolculukta, iki engelle karşılaştığını görüyoruz. Bunlardan birincisi Sarıg-Kaltar atlı Şara-Melçen’dir. Digeri geçit yeri olmayan hırçın kara denizdir. Arı-Han, Şara-Melçen’i ok atmada ve güreşte yenip kara denizi de kamçısıyla yarıp yoluna devam eder. II.4. Açık ve Gizli Rakipler Kahramanın evlenme yolcuğu, bir dizi mücadeleyi beraberinde getirir. Bu mücadelede kahramanın esas rakibi; aynı kızı almak isteyen şahıslar ile müstakbel kayınpederinin düşmanlarıdır. Bahadırın düşmanları çoğu zaman mitik varlıklar (Celbegen, Erlik-Bey, Gök Kağan oğlu Demir-Bize / Demir-Möge / TeveneMöge, Ay Kağan oğlu Altın-Mize / Aldın-Möge, Gün Kağan oğlu Küler-Mergen / Hüler-Mergen vs.) şeklinde tasvir edilir. Bu mitik varlıklar bazen karşı cinsten de (Abram-Moos KaraTaacı, Kara-Şebeldey) olabilir. Kahramanlar bazen bu mitik varlıkların büyüsüne kapılıp onlarla aşk hayatı yaşayabilirler. Belli bir zaman sonra ne maksatla yola çıktıklarını hatırlayıp tekrar yola çıkarlar. Kahramanın rakipleri her zaman atlarıyla birlikte anılır. Çünkü bahadır kadar atı da girilen mücadelelerde önemli bir yer işgal eder. Kahramanın rakipleri, onlar, bazen binlerle ifade edilir. Rakiplerin sayıca çok -Altay’ın altmış kağanı, yeryüzünün yetmiş kağanı- ve başka dünyaya (yeraltı veya gökyüzü) mensup olarak gösterilmesi kahramanın bahadırlığını anlatmak için kullanılmıştır. Evlenme macerasında kahramanın mücadele etmek zorunda kaldığı rakipler açık ve gizli olmak üzere iki şekilde karşımıza çıkar. 112 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Maaday-Kara destanında Kögüdey-Mergen’in rakipleri şöyle tanıtılır: “Ay-Kağan’ın güzel kızını / Almaya hevesli / Altay’da çok kişi varmış / Yeryüzünün yetmiş kağanı / Tüm düşüncelerini onda toplamış / Altay’ın altmış kağanı / Onunla evlenmek istiyorlar / Yedi kat yeraltından / Erlik Bey’in tek oğlu / Açık kızıl ata binen / Obur Alp Kuvakayçı da / Onu istemeye gitmiştir / Erlik Bey’in sevimli kara kızı / Abram-Moos Kara-Taacı’nın / O küçük kardeşidir / Kara içki getirmiş / Çok kalın getirmiş (MKD s. 507).” Bunların dışında zor yarışlarda kahramanın karşısına birtakım gizli rakipler de çıkar. Bunlar adeta düşman kahramanın yardımcıları gibi vazife görürler. Yer-Kaldıran Tenek-Böke gibi (MKD s. 528). Rakipler arasında Gök-Kağan’ın oğlu demir boz ata binen Demir-Bize, Ay-Kağan’ın ak boz ata binen büyük oğlu AltınBize ve Gün-Kağan’ın büyük oğlu güçlü bozca kahverengi ata binen Küler-Mergen de bulunmaktadır (MKD s. 536). Kögüdey-Kökşin [i]le Boodoy-Koo destanında, BoodoyKoo’nun rakibi ezeli düşmanı olan yeraltı ucubelerinden Celbegen’dir (KKBK s. 439). Kozın-Erkeş destanında rakipler, yedi birbirine benzer Sabar kardeşlerdir (KED s. 263). Karatı-Kağan’ın çobanı Kodur-Uul da fırsat buldukça yarışlara katılması ve bahadırı hile ile öldürmesinden dolayı gizli rakip olarak karşımıza çıkmaktadır. Aşkını saklaması sosyal statüsü ile ilgilidir. Ölöştöy destanında Erkin-Koo’nun rakibi, sözlüsü CaraaÇeçen’i yeraltına kaçıran Erlik-Abı’dır (ÖD s. 147). Katan-Kökşin [i]le Katan-Mergen destanında bahadırın ilk evlilik seferindeki rakibi, Ak-Kağan’ın yurdunu istila edip kızı Altın-Sırga’yı düğün yapmadan oğluna almak için gelen KaratıKağan ile oğlu Kara-Kıdat’tır. 113 Destanlaan Evlilikler Katan-Kökşin, ikinci eş için sefere çıktığında hanımı AltınSırga, Eki-Toş tarafından yeraltına kaçırılır. Altın-Sırga’yı bulmak için yola çıkan Katan-Kökşin, Caan-Toş ve Kara-Toş kardeşler ile Erlik-Bey’in damadı Koo-Şilti ile savaşmak zorunda kalır. Ak-Biy destanında, Altın-Koo’nun rakibi, “gözüyle herkesi korkutmuş; heybetiyle herkesi yalvartmış; o zamana kadar yapılmış olan tüm yarışları kazanan; Kara-Kaltar atlı Kalcu-Mize (ABD s. 383)” bahadırdır. Erke-Koo destanında, Cenis-Biy’in oğlu Altın-Otık, güneşin oğlu Kümüş-Otık ve Kök-Boro ata binen Köögön-Ergey, Erke-Koo’nun rakipleridir (EKD s. 51). Bayan-Toolay destanında, Möge-Sagaan-Toolay’ın rakipleri müstakbel kayınbaba, kaynana ve Gök oğlu Demir-Möge’dir (BTD s. 503-505). Alday-Buuçu destanında da, kahraman Han-Buuday’ın rakibi Gök oğlu Demir-Möge’dir (ABUD s. 241). Boktu-Kiriş Bora-Şeeley destanında, ağabeyi adına yarışlara katılan ve çok sayıda yarışı başarıyla sonlandıran Boktu-Kiriş’in, katıldığı yarıştan çok rakibi vardır: Demir-Şilgi atlı Gök oğlu Tevene-Möge, Ay oğlu Aldın-Möge, Gün oğlu Hüler-Möge, Yer iyesi Çerzi-Möge, Ulug-Ege-Haan oğlu Ulu-Ege-Möge, Dağ oğlu Dağ-Möge, Te-Kara, Taş yığını iyesi Hola-Möge, Yer iyesi Çes-Kara-Möge, Köjee-Kara-Möge ve Yer iyesi Çelbige-Kuğuİblis. Bunlardan Demir-Şilgi atlı Gök oğlu Tevene-Möge, esas rakip olarak karşımıza çıkar. Destanda ok atma yarışına katıldığı söylenen “altı yaşındaki oğlanlardan altmış yaşındaki dedelere kadar herkes” de gizli rakipler olarak düşünülebilir. Möge-Sagaan-Toolay destanında, Kara-Kögöl’ün rakipleri, Ay oğlu Aldın-Möge, Gök oğlu Hümüş-Möge, Biçe-Kara Möge, 114 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Ortun-Kara Möge, Uluğ-Kara Möge ve Sırlıg-Möge’dir. Bu destanda, kahramanın çocukluğunda dedesiyle birlikte Maçlın-EgeHan’ın kızı için çıktığı ilk yolculukta karşılaştığı, kulakları iki kara kartal tarafından kopartılan otuz asker; kolları Haan-Hereti kuş tarafından kopartılan kırk yiğit ile bacakları arslan tarafından kopartılan elli asker, Kara-Kögöl’ün mücadele etmesine gerek kalmadan sahneden çekilen rakipleri olarak düşünülebilir. Altın-Taycı destanında, ablası Altın-Arığ’dan evleneceği kızın kim olduğunu öğrenen Altın-Taycı, vakit kaybetmeden yola çıkar ve hiçbir engelle karşılaşmadan müstakbel eşinin memleketine ulaşır (ATD s. 58). Müstakbel eşinin memleketine ulaştığında Altın-Taycı’nın dikkatini rakiplerinin “at çakı”da bağlı olan atları çeker: “Alp Küreldey’in kahverengi atına yakın / Dokuz kulaç boylu / Sarı at dönüp duruyormuş / Onun yanında dokuz toynaklı / Kızıl sarı at dönüp duruyormuş / Üçüncüsü gök renkli mavi bora at / Dördüncüsü sert tüylü kara doru / Göğüslerine güneş vurarak / Alınlarına ay vurarak / Dönüşüp duruyorlarmış (ATD s. 59)”. Altın-Taycı, kendisinden önce oraya giden rakiplerinin müstakbel kayınbabası Alp-Küreldey’in çadırında oturduklarını görür. Alp-Küreldey, çadırda bulunan kişileri yani AltınTaycı’nın rakiplerini şöyle tanıtır: “Bu başta oturan alp kişi / Han göğün tepesinden / Tozay Han’ın oğlu tos toynaklı / Kızıl sarı atlı Tozı Mökedir / Onun ablası Tozay Han kızı / Sarı atlı Tolay Arığdır / Onunla bitişik oturuyorlar / Gök renkli mavi bora atlı / Demir Han oğlu Demir Tekle / Sert tüylü kara doru atlı / Kara Han’ın oğlu Alp Kara Tay (ATD s. 60).” Alp-Küreldey, Altın-Taycı’yı da şu şekilde tanıtır: “Ormanlı zirvenin altında / Ak nehir suyunun kenarında yurtlu / Ak Han atalı, Ayazın Arığ anneli olan / Altın Arığ ablalı, Ay Mirgen kardeşli / Acıyla doğan tırıs giden kula atlı / Konuşmaya doğan Altın Taycı (ATD s. 60).” 115 Destanlaan Evlilikler Bu arada Tozı-Möke’nin ablası Tolay-Arığ, Altın-Arığ’ın düğüne neden gelmediğini sorar. Altın-Taycı, “Altmış belikli kız kişi / Yarışma olan yere / Koca seçmeye gelmez / Babasının evinde oturup / Alacağı yiğidi düşünür / Elli belikli kız kişi / Yabancının yerine / Er bulmaya gelmez / Annesinin evinde oturup / Yaratıcısını düşünür (ATD s. 61).” diye cevap verir. Alp-Küreldey yarışların başlayacağını ilan eder. Ak-Kağan destanında, Ak-Kızıl atlı Altın-Tana adlı kız kardeşinden evleneceği kişinin kim olduğunu öğrenen Altın-Taycı, Altın-Kağan’ın obasına ulaştığında, atını bağlamak üzere at çakıya gelir. Orada, atların arasında ak tüylü bir atın tüm atları köşeye sıkıstırmış olduğunu görür. Altın-Taycı, Ak-Kağan’ın kırk odalı çadırına girdiğinde, altın-gümüş elbise giyinmiş tayga gibi bir yiğidin başköşede oturmuş yemek yediğini görür. O yiğit, ak tüylü ata binen ve bahadırın başrakibi olan Çargın-Taycı’dır (AKD s. 161). Çargın-Taycı, yemeğini yer yemez ayağa fırlayıp AltınTaycı’nın iki yakasından tutup bozkıra çıkarır. İki bahadır arasında amansız bir dövüş başlar. Yedi günün sonunda Altın-Taycı, Çargın-Taycı’yı öldürür (AKD s. 161). Altın-Taycı, daha sonra Ak-Kağan’ın düzenlediği yarışlara katılmaya gelen ne kadar yiğit varsa kılıcıyla bir yana vurduğunda altmışını, diğer yana vurduğunda yetmişini öldürüp tüm rakiplerini ortadan kaldırır (AKD s. 161). Kağan-Argo Ablalı Kağan-Mergen destanında, ablasından evleneceği kişi hakkında bilgi alan Kağan-Mergen, müstakbel eşinin memleketine ulaştığında kendisinden önce oraya gelmiş olan çok sayıda yiğidi görür. Bu yiğitler arasında Kara-Boz atlı Kağan-Tos-Mergen ile yeraltından gelen kara yeleli KaraŞebeldey de vardır (KAKM s. 362). Kara-Şebeldey, Kağan-Mergen’i oturduğu yerden alıp bozkıra çıkarır. İki yakasından kavrayıp, “Sevgili benim varacağım kişi 116 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Kağan Mergen’im! Seni özlemeye dayanamayıp, eriyip gittim. Burada karşılaşmış iken şimdi beni almaz mısın? (KAKM s. 365)” diyerek onunla evlenmek istediğini söyler. Ak yüzü, kazan karasına dönen Kağan-Mergen, “Sen Kara-Şebeldey’i almaktansa, mühür gözümü mühürlerim. Yuvarlak başımı yuvarlarım! (KAKM s. 365)” diyerek Kara-Şebeley’in teklifini reddeder. Bunun üzerine Kağan-Mergen ile Kara-Şebeldey, yedi gün sürecek bir kavgaya başlarlar. Yedinci günün sonunda KaraŞebeldey, Kağan-Mergen’i yeraltına çeker. Yeraltında yaşadığı kara şehirde onunla evlenir (KAKM s. 366). Evliliklerinin onuncu ayında Kara-Şebeldey, karış kirpikli, kara sert yüzlü bir oğlan doğurur. Yaşı gelince çocuğa Şaygın-Mergen adını verirler (KAKM s. 367). Şaygın-Mergen’in talan için yeryüzüne çıktığı bir gün KaraKılış adlı bahadır gelir ve Kara-Şebeldey’i öldürür (KAKM s. 371). Daha sonra Kağan-Mergen’in üzerindeki büyülü iğneyi çıkarır. Yüzüğe çevirip yanında getirdiği Yiğit Şaday’ın kızı Altın-Kök’ü esas şekline dönüştürür. Daha sonra üçü birlikte yeryüzüne çıkarlar. Kara-Kılış, Kağan-Mergen’i yolcu edip kendi memleketine döner (KAKM s. 373). Kara-Kuzgun destanında, Han-Saraçı, müstakbel eşinin memleketine ulaştığında kendisinden önce tüm rakiplerinin orada hazır olduğunu görür. Has isimleriyle karşımıza çıkmayan rakiplerin çokluğu, “Bu yerde bir gün kırk dünür çıkıyor / Burada toplanan halk / Atlarını bağlayacak ağaç yetmeyerek / Oklarını saplayarak bağlamışlar (KAK s. 173)” şeklinde anlatılır. Han-Saraçı, atını sarı boynuzlu kara boğa ile gümüş tüylü kahverengi atın yanına bağlar ve çadıra girer. İçeri girdiğinde Han-Saraçı, iyi alpların altı sıra, iyi yiğitlerin yedi sıra şeklinde oturduğunu görür. Bunların içinde has isimleriyle karşımıza çıkan rakipler ise, ÇikTas, Hurulday-Mirgen ve Doksan Yüzlü Kara-Kadın’dır. 117 Destanlaan Evlilikler II.5. Kahramanın Yardımcıları Bahadırların çıkmış oldukları evlenme yolculuklarında onların en büyük yardımcıları atlarıdır. Evlenme yolculuğunun her aşamasında at, gerek karşılaşılacak tehlikeleri önceden sezip binicisine haber vermesi gerekse bahadırın zor duruma düştüğünde ona yardım etmesi veya yardım çağırmaya gitmesi veyahut kendi başına evlilik yarışlarına katılması dolayısıyla merkezi bir konuma sahiptir.22 Atın dışında bahadırlara bu yolculukta eşlik eden birtakım kimseler de bulunmaktadır. İki destanda Er-Sayın-Ulaatı ve Han-Sayın-Ulaatı kardeşler bahadıra yardımcı olurlar. Masallara özgü birtakım (Yer-Dinleyen, Dağ-Göçüren, Göl-İçen, TaşToplar, Hep-Sıçrar ve Kaz-Vuran gibi) tiplerin de bahadırlara yardımcı olduklarını görüyoruz. Maaday-Kara destanında, bahadır Kögüdey-Mergen, atını eyerleyip savaş zırhını giyinip yola çıkar. Yolda hepsi birbirinden farklı özelliklere sahip altı kişiyle karşılaşır. Bunlar sırasıyla Yer-Dinleyen, Dağ-Göçüren, Göl-İçen, Taş-Toplar, Hep-Sıçrar ve Kaz-Vuran’dır. Hepsi toplanıp yola çıktıklarında, “İleri baksa bedenleri tıpatıp aynı: Yedi benzer Kögüdey-Mergen (MKD s. 516)” olarak görünürler. Böylelikle bahadır, kızın memleketine ulaştığında kimliğini de gizlemiş olur (bk. başlık 7). İsimlerine bağlı özelliklerle karşımıza çıkan yardımcılar, bahadıra bu yolculuğu sırasında karşılaşacağı birçok engeli aşmada yardımcı olacaktır. Aynı husus, yani bahadırın yardımcılarının tıpatıp kendisine benzemesi Kögüdey-Kökşin [i]le Boodoy-Koo destanında da bulunmaktadır: “Kendisi de Kök Boro’nun kuyruğundan / Altı kılı koparıp / Altı ata dönüştürdü / İlerden bakılsa bedenleri eş / Beriden bakılsa başları eş / Pamuk yeleli Gök Borolar oldular / Kendi saçından yolup / Kögüdey Kökşin ağabe22 Yapılacak müstakil bir çalışmayla atın bu işlevsel rolü mutlaka ele alınmalıdır. 118 D r. Sal aha d d in B EKK‹ yi gibi / Altı bahadır ortaya çıktı (…) / Altı yakışıklı bahadır oldular / Yedincisi Boodoy Koo / Kögüdey Kökşin ağabeyi olup / Altı bahadır yardımcılı / Altmış tulum içkili / Kağanın yurdundaki toya geldi (KKBK s. 439).” Bu destanda bahadırın benzerleri, sefere çıkan kahraman tarafından kendi saçından altı teli koparıp Kögüdey-Kökşin’e çevirmesi; atının kuyruğundan altı kılı koparıp altı Gök-Boro ata dönüştürmesiyle meydana getirilir. Kozın-Erkeş destanında bahadıra, kızın babası KaratıKağan’ın çobanı Kodur-Uul yardımcı olur (KED s. 264). Katan-Kökşin [i]le Katan-Mergen destanında KatanKökşin’in yardımcısı kendisiyle sefere çıkan babası KatanKuuçın ile daha sonradan yardıma gelen küçük kardeşi KatanMergen’dir (KKKM s. 262). Alday-Buuçu destanında, Han-Buuday, evlilik yolculuğuna, yukarı dünyadan falcının oğlu Tölee-Şınar ile bakıcının oğlu Bele-Şınar ve üç yüz kişi alarak çıkar. Yani Han-Buuday’a bu yolculukta üç yüz iki kişi eşlik etmektedir. Bu yönüyle evlilik yolculuğuna kalabalık olarak çıkılan tek destandır. Boktu-Kiriş Bora-Şeeley destanında, bahadıra Er-SayınUlaatı ve Han-Sayın-Ulaatı isimli iki kardeş yardımcı olur. Arı-Haan destanında da bahadırın evlenme yolcuğunda yardımcı olarak karşımıza Er-Sayın-Ulaatı ve Han-Sayın-Ulaatı isimli kardeşler çıkmaktadır. Kara-Kuzgun destanında Çatal Başlı Çilbigen, HanSaraçı’nın en önemli yardımcısıdır. II.6. Müstakbel Eşin Memleketine Şahsiyeti Gizleyerek Girme İncelediğimiz destanların büyük bir çoğunluğunda kahramanın “tastarakay”23 atının da “tüyleri dökülmüş bir tay” şek23 Kahramanın şekil değiştirip bazen kel bazen de dilenci kılığına girmesine verilen ad. 119 Destanlaan Evlilikler linde müstakbel eşinin memleketine ulaşması ve kız için düzenlenen yarışlara bu şekilde şahsiyetini gizleyerek katılması yaygın bir motiftir. Kahramanların destanlarda tastarakay kılığına girmeleri “geçici şekil değiştirme” olarak karşımıza çıkmaktadır. Bazen kahraman, karşılaştığı zorluğu yenmek için başka şekillere/nesnelere/hayvanlara da dönüşebilir.24 Almak istedikleri kızların ya da kendilerinden kaçırılan sözlülerinin ardından yola çıkan kahramanların müstakbel eşlerinin memleketlerine kılık/şekil değiştirip girmeleri, kahramandan saklanan bilgi veya sevgilinin bulunmasına yardımcı olmaktadır. Bahadır, kılık/şekil değiştirmek suretiyle amacını da gizlemiş olur. Bazen şifreli/bilmecemsi sorularla muhatabının ağzından bilgi alır. Şekil değiştirmiş olarak Ulug-Haan’ın memlektine ulaşan Arı-Haan’a kim olduğu ve ne amaçla geldiği sorulur. Arı-Haan, “Ben dümdüz güney tarafta / Arı Haan denilen kişinin / Halkıtebaasıyım / Adlananda adım yok / Kulağında eni olmayan / Sağrısında işaret olmayan / Dişi deve yitirdim ben / Sizin ahırınızda-sürünüzde / Duyulan ne var? (AHD s. 257)” diye cevap verir. Arı-Haan’ın ne amaçla geldiğini Ulug-Haan’ın hanımı anlar ve kızı için düzenlenecek yarışlara katılabileceğini söyler. Maaday-Kara destanında, Kögüdey-Mergen’in evlenme yolculuğunda ona yardımcı olmak üzere -tıpa tıp kendisine benzeAltay destanlarındaki “tastarakay” tipiyle Anadolu masallarında geçen “keloğlan” tipinin karşılaştırılması konusunda bk. Ergun 2004: 37-45. Keloğlan’ın halk hikâyelerimizden Köroğlu’nda ayrı bir yeri vardır. Ata olan merakıyla ön plana çıkan Silistre hükümdarı Hasan Paşa, Köroğlu’nun Kıratı’nı kendisine getirecek olan kişiye büyük bir ödül vaat eder. Hiç kimse bu işe talip olmaz. Keloğlan, Hasan Paşa’ya kız kardeşi Perizat Sultan’ı vermesi karşılığında Kırat’ı getireceğini söyler (Mahir 1973: 169). Keloğlan, o güne kadar Köroğlu ve bin dokuz yüz doksan dokuz keleşine karşı koyacak kimsenin çıkmadığı Silistre’de, Perizat için Kırat’ı çalmayı göze alır ve başarılı olur (Mahir 1973: 198). Keloğlan’ın oldukça zor bir göreve talip olması ve ödül olarak Perizat’ı almasıyla, destan kahramanlarımızın evlenecekleri kızlar uğrunda verdiği mücadeleler arasında benzerlik olduğu ortadadır. Keloğlan’da kahramanlık yerine hile ile sevgiliyi elde etme söz konusu olsa da başarısızlık durumunda Keloğlan, bunu hayatıyla ödemek zorunda kalacaktır. 24 Arkaik kahramanlık destanlarını masallara yaklaştıran unsurların başında gelen şekil değiştirmeler ayrı bir çalışmayla ele alınmalıdır. Şekil değişitirme motifi, bir sonraki bölümde “kıyafet değiştirme”ye bağlı olarak tekrar ele alınacaktır. 120 D r. Sal aha d d in B EKK‹ yen- altı kişinin daha olması başkahramanın kimliğini gizlemeye yönelik bir hareket olarak düşünülebilir. Bahadır, böylelikle rakiplerinin kurduğu tuzaklara düşmez, hilelerine aldanmaz. Kozın-Erkeş destanında bahadıra yardımcı olan çoban Kodur-Uul, son anda düğüne dâhil olmak isteyen kahramana “tastarakay” kılığında Karatı-Kağan’ın memleketine girmesini öğütler (KED s. 264). Ölöştöy’ün torunu Kan-Mergen, birtakım engelleri aşıp Togus-Süme’nin memleketine ulaşır. Ortalıkta kimseler yoktur. Saraya doğru bir gelinin yemek götürmekte olduğunu görür ve bir sineğe dönüşüp kızın eteğine yapışarak saraya girer (ÖD s. 251). Sinek şeklinde Ak-Koo kızın odasına kadar giden KanMergen, gördüğü kişinin, ninesi Ermen-Çeçen’in kitabında çıkan resimdeki kız olduğunu anlar (ÖD s. 252). Ak-Biy destanında, Altın-Koo, Cüs-Kezer’in memleketine ulaştığında evlilik yarışlarının çoktan başlamış olduğunu görür. Bütün halk toplanmış, atların iyileri yarıştırılmakta, alpların güçlüleri güreştirilmektedir (ABD s. 382). Altın-Koo’nun kendisi “tastarakay”a, atı da “tüyleri dökülmüş bir tay”a dönüşerek yapılan yarışlara dâhil olurlar (ABD s. 383). Cüs-Kezer’in eşi, tastarakay kılığında gelen bahadırdan şüphelenir ve onu altın pipo ve çegen içkisiyle dener. Altın-Koo kimliğini gizlemeyi başarır (ABD s. 383). Erke-Koo destanında, bahadır, esir edilmiş olan anne ve babasını kurtardıktan sonra bir eş bulmak için sefere çıkar ve Tarlan-Koo’nun memleketine “tastarakay” şeklinde girer (EKD s. 50). Tarlan-Koo’nun kızı Altın-Tana, “tastarakay” şeklindeki Erke-Koo’ya kendisini istemeye gelen çok sayıda kişinin olduğunu; evleneceği kişiyi ise yarışmayla belirleyeceğini söyler (EKD s. 50-51). Közüyke destanında, beşik kertmesi nişanlısı Bayan’ın Sanıksan-Bay’ın oğlu ile evlendirilmek üzere olduğunu ağaçka121 Destanlaan Evlilikler kandan öğrenen bahadır, atının önerisiyle kendisini “söğüt pipolu tastarakay”a, atını da “tüyleri dökülmüş iki yaşındaki tay”a dönüştürerek düğüne dâhil olur (KÖZD s. 347). Arı-Haan, dünürlük için çıktığı yolculukta kendisi “yırtık yelekli oğlan”, atı da “yapağılı boz bir tay”a dönüşür ve böylece Ulug-Haan’ın memleketine girerler (AHD s. 256). Çeçen-Kara-Möge, babasının uyarısını dikkate alarak UzunSarıg-Kağan’ın memleketine şahsiyetini gizleyerek girer. Obanın kuzey tarafında bulunan yırtık kara çadıra misafir olur. Çadır, gece yarısı parlak bir otağa dönüşür. Sabah uyandığında çadırı eski halinde bulur. Ertesi gün yine çadır parlak bir otağa dönüşür ve içinde de çok güzel bir kız vardır. Bahadır, uykusuna yenilip kızın kim olduğunu öğrenemez. Uyandığında gün boyu o güzeli arar ama bulamaz. Üçüncü gece, gündüz kaybolup gece görünen kızın, evleneceği Narın-Dangına olduğunu öğrenir (AKÇKM s. 300). Çeçen-Kara-Möge, kıza neden kimliğini gizlediğini sorar. Kız da, “Anadan doğalı kişi / Gözüne gözükmemiş biriyim / Beni yalnız sen gördün / Gündüz olanda / Sefil sarı kıza dönüşüp / Dökük kara çadırda otururum (AKÇKM s. 300).” diye cevap verir. ÇeçenKara-Möge, kıza, “Senin için kalın tutan kişi var mı?” diye sorar. Kız şöyle cevap verir: “Babamgilde göklerin / Demir Kırlıg kağan denilen / Kişinin olduğunu duydum ben / Ondan başka öyle kalın / Tutan kişi yok diye / Duydum ben, demiş (AKÇKM s. 301).” Möge-Sagaan-Toolay destanında, yırtık elbiseli zavallı bir oğlan şeklinde hanın obasına gelen Kara-Kögel, “Hana huzur, kayınbabama huzur (…) / Möge Sagaan-Toolay’ın oğlu / Möge BayanTalay oğlu / Kanlı karalı Kara-Kögel denen kişiyim (MŞTD s. 117).” şeklinde kendini tanıtır. Han, oturduğu yerden bahadıra, “on kişinin kaldıramadığı büyük sarı kâse”yle kımız ikram etmelerini emreder. Bahadır kâseyi alır, dibine kadar içer ve çadırın tepesinden fırlatır. Daha sonra üç pehlivanın kaldıramadığı sacayağı 122 D r. Sal aha d d in B EKK‹ taşlarının ikisini koltuğuna alır, birini de ayağının ucuyla iterek istenilen yere koyar. Böylelikle hanın düzenleyeceği yarışlara katılmaya davet edilir (MŞTD s. 119). Ablası Altın-Arığ’dan evleneceği kişinin Han-Kız olduğunu öğrenen Kara-Kuzgun, yolda hiçbir engelle karşılaşmadan kızın memleketine ulaşır. Atının uyarısı üzerine kendisi sivrisineğe, atı da ak ota dönüşür. Kızın bulunduğu ak saraya ulaştığında girilecek yeri olmayan bu saraya, is-duman olup kapı aralığından girer (KAK s. 47). II.7. Dünürlüğün Dile Getirilmesi İncelediğimiz destanlarda bahadırların evlenme yolculuğuna çıkıp müstakbel eşlerinin memleketlerine ulaşıp orada kız için yapılan yarışlara katılıp verilen zor görevlere talip olmaları, aslında dünürlüğün dile getirilmesidir. Bahadırın kendisi veya onun yerine sefere çıkan baba-kız kardeş önce kıza talip olduklarını dile getirip sonra yarışlara katılabilirler. Bazen de Maaday-Kara’da olduğu gibi önce tüm yarışları kazanıp rakipleri saf dışı bıraktıktan sonra dünürlüğün dile getirilmesi söz konusu olur. Dünür giden kimse eli boş gitmemelidir. Boydon-Kökşin destanında, Altın-Çarkas, iki matara içki ile iki koçun etini hediye olarak Boydon-Kökşin’e sunar ve ondan kız kardeşi BoydonKoo’yu ister (BKD s. 38). Hediyelerin kabul edilmesi dünürlüğün de kabulü anlamına gelir. Dünürlüğün dile getirilmesinde de bazen açık bazen sembolik, şifreli/bilmecemsi ifadeler kullanılır. Bahadır Kögüdey-Mergen, dünyada güzellikte bir benzeri olmayan Altın-Küskü’ye “kenarı süslemeli bir altın mektup” vererek kendisiyle evlenmek istediğini söyler. Altın-Küskü’nün cevabı şöyledir: “Kağanın düzenlediği zor yarışları / Sen kazandın / Beyin tertiplediği büyük yarışları / Sen kazandın bahadır, dedi / Su 123 Destanlaan Evlilikler samurunun yüzü beneklidir / İnsana hayat bir kere verilir / İnsan tek başına yaşayabilir mi? dedi / Hayvan olsa tüylü olur / İnsanın ise bir eşi olur / Altay’ına birlikte geleceğim / Alacağın eşin olacağım, dedi (MKD s. 543-544).” Temene-Koo destanında, bahadır, Karatı-Kağan’ın memleketine ulaşınca ne amaçla geldiğini şöyle dile getirir: “Vahşi hayvan tüylü olur / İnsansa eşli olur / Maksat akla girince / Kağan kızını istemeye / Yetip gelen benim, dedi / İki nesil boyunca / Hayat sürdüğü sürece / Ayrılmaz akraba olmaya / Irak yoldan geldim… (TKD s. 405).” Şulmıs-Şunı destanında, dünürlüğün dile getirilmesi, müstakbel kayınbabaya karşı bir meydan okuma bir tehdit olarak karşımıza çıkar. Bahadır Şulmıs-Şunu, Cepten-Kağan’a hitaben şöyle der: “Atışacak okun varsa / Beri çık, atışalım / Söyleyecek sözün varsa / Beri gel, konuşalım / Temene-Koo kızını / Almak için geldim / Tek kızını vermezsen / Yosunlu yurdunu / Başaklı yurdunu / Ben dağıtıp saçarım / Sert yaratılışlı bedenini / Kara başını keserim… (ŞŞD s. 326).” Ölöştöy destanında, Monıs-Kağan’ın kızı Altın-Topçı’ya yedi şeytanın kaynı olan Kağan Kara-Bökö, oğlu Temir-Bökö için dünür olur. Altmış deveye içki, altı deveye altın yükleyip ipek elbise getirip Monıs-Kağan’a kalın olarak sunar (ÖD s. 78). Monıs-Kağan, “Kağanların büyüğü Kara-Bökö’yü / Dünürüm yapmayım da / Kimi dünürüm yapayım? / Heybetli bahadır TemirBökö’yü / Sevgili damadım yapmasam da / Hangi delikanlıyı damadım yapayım? / Altmış deve yükü içki tuttum / Altı deve yükü altın aldım / Güçlü savaşçı kağanı / Kendine hısım yaptı / Benim kağanlığım güçlendi / Birçok kağanı yenerim (ÖD s. 79).” diye düşünüp kızı AltınTopçı’yı yanına çağırarak onu Temir-Bökö ile sözlediğini söyler. Ölöştöy destanındaki ikinci kuşağın evliliğinde baba Ölöştöy, oğlu Erkin-Koo için Ak-Bökö-Kağan’ın kızı Caraa-Çeçen’i istemeye geldiğini şöyle dile getirir: “Benim adım Ölöştöy’dür / 124 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Bindiğim atım Kök-Ölö / Eşim ise Altın-Topçı’dır / Kaynatam ise / Monıs-Kaan’dır (…) / Sahip olduğum tek oğluma / Sevgili CaraaÇeçen’i / İstemeye geldim / İstemek bir türlüdür / Dünürün yolu çoktur (…) / Kızınız Caraa-Çeçen ise / Evlilik çağına yetip güzelleşmiş (ÖD s. 128-129).” Ak-Bökö-Kağan, Ölöştöy’ü kendisine denk görmediği için onun dünürlüğünü düşmanlık olarak kabul edip bahadırlarından hemen Ölöştöy’ü öldürmelerini ister (ÖD s. 129). Ak-BököKağan’ın eşi Ermen-Çeçen araya girip Ölöştöy’ün öldürülmesine mani olur. Daha sonra eşinden, dünürlük ve Ölöştöy’ün öldürülmesi konusunda halktan görüş alması gerektiğini söyler. Ak-Bökö-Kağan’ın halkı da Ölöştöy’ün öldürülmesi gerektiğini söyler (ÖD s. 130). Ermen-Çeçen, bir daha araya girip kendi görüşünün de dikkate alınması gerektiğini şöyle dile getirir: “Gençlikten beri birlikte yaşadığım Ak-Bökö / Burada yaşayan halkım / Benim düşüncemi dinleyin / Yaklaşık on ay karnımda taşıyıp / Acılar içinde ben doğurdum / Dar beşikte ben sallayıp / Tatlı mememi emzirdim / Dürüst eşim Ak-Bökö de olsa / Halk, millet siz de olsanız / Anası olan benden / Niçin bir şey sormuyorsunuz? / Samimi düşünüp gerçeği görmüyorsunuz / Ölöştöy’ü tekrar içeri alın / Başköşeye oturtun / Kağanınız Ak-Bökö / Bir zaman Ölöştöy’den / Sert kesesini alıp gelmişti / Alüminyum piposunu içiyor / Hediyenin iyisi daha nasıl olacak? / Keçe altından er çıkar / Palto altından er çıkar / Ben içkisini tuttum / Caraa-Çeçen’i verdim / Ünlü zenginin serveti varsa / Irgatın da gönlü zengindir / Büyük kağanın övgüsü varsa / İyi insanın da soyu asildir (ÖD s. 130-131).” Ermen-Çeçen’in bu konuşmasından sonra karşılıklı pipolar içilir ve Ölöştöy’ün dünürlüğü kabul edilir. Ermen-Çeçen daha sonra kızı Caraa-Çeçen’i çağırır, “Bu tabaktaki yemeği / Götürüp o insana ikram et / Sözünü tutacağın soyunu sürdüreceğin / Kayınbaban 125 Destanlaan Evlilikler odur (…) / Merhamet, şefkat göreceğin / Kayınbaban odur (ÖD s. 132).” deyip Ekin-Koo ile sözlendiğini söyler. Ölöştöy, memleketine döndüğünde hanımına, “Gidiş amacım gerçekleşti (…) / Erkin-Koo oğlumuz büyüse / Hoş gelinimiz hazır (ÖD s. 133).” der. Bir müddet sonra Ölöştöy aniden ölür. Ölöştöy’ün torunu Kan-Mergen, birçok engeli aştıktan sonra Tokus-Süme’den kız kardeşlerini istemeye geldiğini şöyle belirtir: “Kan-Ceeren atlı / Kan-Mergen adlı kişiyim / Dizim güveyidir / Dilim dünürdür / Karaca rastlasa / Avlamak için dolaşanım / Halk içinde genç kız rastlasa / Alıp evlenmek için dolaşanım (ÖD s. 254).” Togus-Süme, eşleriyle bir araya gelip Kan-Mergen’in kim olduğunu, nereden geldiğini bir daha sorarlar. Kan-Mergen, “Benim dedem Ölöştöy’dür / Ninem Altın-Topçı / Monıs-Kaan’ın kızıdır / Üç kutsal dağda yaşayan / Erkin-Koo babamdır / Kan-Ceeren ata binen / Kan-Mergen bahadırım (ÖD s. 255).” diyerek cevap verir. Katan-Kökşin [i]le Katan-Mergen destanında, ikinci eş için yolculuğa çıkan Katan-Kökşin, hiçbir engelle karşılaşmadan Altın-Tana’nın memleketine ulaşır ve evlenmek istediği kız Altın-Tana’ya, “Altay’a çepeçevre baksam / İle, halka tamamen baksam ki / Bizim ateşimiz birmiş / Yatağımız birlikteymiş / Onun için senin yerine / Geliş sebebim bu (KKKM s. 285).” diyerek dünür olduğunu dile getirir. Altın-Tana, “Kara-ker ata binen / Katan-Mergen kardeşinize / Evlenmek için söz verdim / Ölene dek birlikte yaşamak için / Söz verdim / Ne yapalım efendim? / Kaynım olursunuz (KKKM s. 285).” diyerek nazikçe evlenme isteğini reddeder. Katan-Kökşin, “Üç-Kurbustan yarattığında / Anamdan doğduğumda / Kutsal altın kitapta / İki eşli yaşayacak şekilde / Yaratılmış kişiyim (KKKM s. 285).” diyerek ısrar eder. Altın-Tana ne kadar dirense de KatanKökşin onu dinlemez ve altmış çeşit hile ile kızı alıp yurduna götürür. Bahadır Altın-Ergek, “altmış kulaç ak mektup”la AltınKüskü’ye dünür olduğunu bildirir. Mektubu alan Altın-Küskü, 126 D r. Sal aha d d in B EKK‹ “Erin yurdu boş kalmaz / Hemen birlikte giderim / Yüce bahadır yalnız yaşayamaz / Birlikte yaşayayım (AED s. 462).” diyerek evlenme teklifini kabul eder. Bayan-Toolay destanında, Möge-Sagaan-Toolay, evleneceği kızın memleketine ulaşır ve müstakbel kayınbabasından, “Kişinin hediyesini / Niye vermiyorsun / Senin obana geldiğimden beri / Burada çok mu kaldım / Dostça davranıp verir misin, han? (BTD s. 503)” diyerek kızını ister. Han, “Ne diyorsun sen / Gök oğlu Demir-Möge / Dağ kadarı yedirip / Deniz kadarı içirtip / Götürmüştü / Sen bana neyi içirttin? / Çıkıp git! / Seninle konuşacak / Bir şey bulamıyorum (BTD s. 503).” diyerek hediyesiz gelen Möge-Sagaan-Toolay’ı azarlar. Kangıvay-Mergen destanında, Şüük-Möge, Süder-Möge, Demir-Möge ve Deek-Möge adlı dört kardeş, KangıvayMergen’in kız kardeşi Torgun-Çüzün’e dünür geldiklerini şöyle belirtirler: “Sizin bağrınızın ödü olan / Gözünüzün bebeği kardeşiniz / Torgun-Çüzün’e başlık hazırlayıp / Selamlayıp geldik biz (KMD s. 498).” Kangıvay-Mergen, cevabınızı yarın alırsınız diyerek dört kardeşi uğurlar. Kangıvay-Mergen destanında, başkahraman KangıvayMergen için kayınbiraderleri Şüük-Möge, Süder-Möge, DemirMöge ve Deek-Möge bir araya gelip Tavın ve Tajı kardeşlerin Mungulak-Sagaan adlı kız kardeşine dünür giderler. İki kardeşin yurduna vardıklarında, “En küçük kardeşimiz Kangıvay-Mergen’e / Sizlerin Burhan masası önünde / Oynayıp duran Mungulak-Sagaan güzel / Kardeşinize başlık hazırlayıp / Sunmaya gelen kardeşleriz biz (KMD s. 510).” diyerek dünürlüğü dile getirirler. Alday-Buuçu destanında, Han-Buuday, Uzun-SarıgKağan’ın kızına dünür olduğunu şu şekilde dile getirir: “Ben yerle göğün / Çatıldığı yerin üstünde / Hüürtün-Kızıl tayganın beyi / Alday-Buuçu adlı kişinin oğlu / Han-Şilgi atlı / Han-Buuday adlı kimseyim / Babam, gençliğinde / Uzun-Sarıg kağan adlı kişiye / Gelecekteki çocuklarımız için diye / Börü başınca gümüş / At başınca altın 127 Destanlaan Evlilikler / Kalın, başlık verdim deyince / Onu geri istemeye geldim ben (ABUD s. 243).” Uzun-Sarıg-Kağan, bu dünürlüğe sinirlenir ve HanBuuday’ı aşağılar. Tun-Karatı-Kağan, şehzadesinin âşık olduğu Bora-Şeeley’i almak için babası Bıdaakay-Taraakay-Ata’yı birçok sınavdan geçirir ve “Her şey o kızda imiş / Bıdaakay-Taraakay ata da / Bilgigörgü ne arar (BKBŞ s. 430).” diyerek kıza dünür olamaya karar verir. Tun-Karatı-Kağan, Bıdaakay-Taraakay-Ata’yı davet edip gereği gibi ağırlayıp dünürlüğü dile getirir: “Sizinle sıcakkanlı / Hısım akraba olayım diye / Düşünen kişiyim ben / Olabilir mi, sen ne dersin ata?/ Diye sormuş (BKBŞ s. 431).” Arı-Haan, şekil değiştirmiş olarak Ulug-Haan’ın memleketine gelir. Ulug-Haan, Arı-Haan’a kim olduğunu, memleketini ve ne maksatla obasına geldiğini sorar. Arı-Haan, “Ben dümdüz güney tarafta / Arı Haan denilen kişinin / Halkı-tebaasıyım / Adlananda adım yok / Kulağında eni olmayan / Sağrısında işaret olmayan / Dişi deve yitirdim ben / Sizin ahırınızda-sürünüzde / Duyulan ne var? (AHD s. 257)” diyerek üstü kapalı kızına dünür geldiğini söyler. Ulug-Haan, aradığın deveni bana değil benim çobanlarıma sor der. Bu konuşmayı duyan Ulug-Haan’ın eşi, “Ne kadar zavallısın / O kişinin konuşmasının / Aslını anlamazsın (AHD s. 257).” diyerek eşini ikaz eder. Ulug-Haan, eşinin uyarısı üzerine, “Biz yarın güreş-tutuş / Atış yarış tertipleyelim dedik / Dokuz yönün dokuz yiğidi toplanmış / Yalnız seni bekliyorduk (AHD s. 257/258).” diyerek Arı-Haan’ı yapılacak yarışlara katılmaya davet eder. Bu diyalogda geçen “Kulağında eni olmayan / Sağrısında işaret olmayan / Dişi deve…” kız yerine kullanılmıştır. Çeçen-Kara-Möge, dostu Hüler-Möge için Hün-Haan’ın kızı Hümüs-Dangına’ya şöyle dünür olur: “Tam güneyde, Şil ile Şiliger / İki tayganın eteğini yurt tutan / Arzılan Kara atlı / Çeçen Kara bahadır denilen kişiyim / Biricik kardeşi Hüler Möge’ye / Sizin tek kızınız / Hümüs Dangına’ya kalın / Sunmaya geldim (AKÇKM s. 341).” 128 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Ay-Huucın destanında, Han-Mirgen, Alp-Han-Kız’ın kendisine, “Dokuz yaşındaki Han Kız’ı tanımaya / Dokuz hanı kendime bağlayıp / Dokuz hanın malına sahip olmaya (AHUD s. 429)” geldim diyerek dünür olduğunu söyler. Altın-Arığ destanında, Alp-Han-Kız’ı almak üzere sefere çıkan Çibetey-Han, hiçbir engelle karşılaşmadan kızın memleketine ulaşır ve dünür geldiğini şöyle açıklar: “Kızıl geyiği, budağın öte yamacında vurdum / Kız çocuğunu bu evde görüyorum / Kahverengi geyiği, vadinin öte tarafında vurdum / Saksağan ve kuzgunlara düğün yaptım / Genç kızı burada görüyorum / Saygıdeğer halka düğün yapmayı düşünüyorum (…) / Sen, Han Kız beni gördün / Sen de bana varmağa gönüllüsündür herhalde (AAD s. 135).” Ak-Kağan’ın kızı Altın-Suçu için yolculuğa çıkan KağanKes, hiçbir engelle karşılaşmadan kızın memleketine ulaşır ve “Ak Kağan’ın yurduna geldim. Kızıl geyik rastlasa geçitte yakalayıp atmaya, kız rastlasa sözle almaya; Ak-Kağan’ın kızı Altın Suçu alacağım kişidir; onu almaya geldim (KKD s. 387).” şeklinde dünür geldiğini belirtir. Bunu duyan bir yiğit, “Hey, Kağan Kes, dokuz yıl boyunca kısır kısrağı çekip, dokuz yıl boyunca dokuz tulum rakı taşıyıp da senin için nişanlanmadım! (...) Benim alacağım kişiyle nasıl nişanlanırsın? (KKD s. 387-388)” diyerek Kağan-Kes’in dünürlüğüne karşı çıkar. Bu arada ihtiyar bir kadın, Kağan-Kes’in adını anarak yardım isteğinde bulunur. Kağan-Kes, ırmağın kenarında saçları ağarmış bir ihtiyarın bir yiğit tarafından dövüldüğünü görür. Kağan-Kes, dokuz gün yiğitle dövüşüp ihtiyarı kurtarır. Kurtardığı ihtiyar, onu evlenme yolculuğuna çıkaran Altın-Kök’ün kocası Altın-Kartıga’dır (KKD s. 389). Başka dövüş, yarış olmadan Ak-Kağan, Kağan-Kes ile kızı Altın-Suçu’nun başlarını birleştirir. Aran-Taycı, yedi erkek kardeşli Oçı-Karakçın’a giderek, “Bana varır mısın? diye”, sorar. Oçı-Karakçın, “İki yaşında kızıl 129 Destanlaan Evlilikler atlı / Üç yaşındaki Sarı Altın yiğit / Beni istemeye geldi / Yedi yiğit abim / Beni ona verecekler / Sarı Altın seni öldürür / Sarı Altın senden güçlü kağan / Tanrı birleştirdi bizi / Sana varmayı isterdim / Sarı Altın olmasaydı / Sana varırdım (ARTD s. 313).” diyerek gönlünün Aran-Taycı’dan yana olduğunu belirtir. Kızın yedi ağabeyi, damat adayları Aran-Taycı ile SarıAltın’ı, “öleni yere girsin, kalanı kızı alsın (ARTD s. 314)” diyerek vuruşmaya davet ederler. Aran-Taycı, yedi günün sonunda SarıAltın’ı öldürür. Bu sefer yedi ağabey, Aran-Taycı’yı öldürmek için çullanırlar. Aran-Taycı, yedi günün sonunda yedi yiğidi de öldürür ve Oçı-Karakçın’ı alarak memleketine döner (ARTD s. 315). Kağan-Argo Ablalı Kağan-Mergen destanında, Altın-Som adlı bahadır, Kağan-Argo’ya dünür gelir. Yanında getirdiği dokuz tulum içki ve yemeği masaya koyup alaboz içkiyi kadahe doldurup Kağan-Mergen’e sunar ve “Yol olursa yol olsun! Yol olmazsa yerli kişiyim, yerime dönerim! Dağda gezersen dayağın olayım! Suda gezersen asan olayım! İtip atarsan, eşikteki itin olayım; fırlatırsan, öksen olayım! Kağan Mergen, biricik ablan Kağan Argo’yu bana verir misin? (KAKM s. 382)” der. Kağan-Mergen, “Kağan-Argo küçüğüm olsaydı, sağ kolumla tutup verirdim Altın Som! Ulu kişiyi benim vermem yakışmaz! Gidip Kağan-Argo ablamdan sorup göreyim. Varırım derse aşını içerim! Varmam derse o zaman içmem! (KAKM s. 383)” diye cevap verir. Puhu kuşu kılığındaki Han-Kız’ı, elinden kaçıran bahadır Kara-Kuzgun, atının yardımıyla kızı yakalamayı başarır ve ona, “Yaşı benimle yazılan / Kaderim birlikte koşulan / Güzel Han Kız sensin (KAK s. 49).” dediğinde Han-Kız, “Gerçekten sana varmak için yaratılan kişi ben isem bu durum babamın altın kitabında yazılıdır (KAK s. 49).” diye cevap verir. Han-Kız ve Kara-Kuzgun, ak saraya gidip altın sandığın dibindeki altın kitabı çıkarıp okurlar. Kitapta, “Ak Han’ın erkek çocuğu doğarsa / Altın Handan kız 130 D r. Sal aha d d in B EKK‹ doğarsa / Evlenip yaşamaya… (KAK s. 51)” yazılıdır. Han-Kız, babasının vasiyetini dikkate almayıp Kara-Kuzgun’la evlenmeyi kabul eder. Kara-Kuzgun destanında, annesi Altın-Sas’tan evleneceği kızın kim olduğunu öğrenen Han-Saraçı, müstakbel kayınbabasının huzuruna varır ve kendisini tanıttıktan sonra kızına dünür geldiğini söyler: “Geldiğim yer buraya kadar / Dönersem buradan döneyim / Kızının ünü yayılınca / Alıp gitmeye ben geldim (KAK s. 177).” Kızın babası Sarı-Salgın, kızını istemeye gelen rakiplerin çokluğundan dolayı yarış düzenlemek zorunda kalır. Tüm yarışları kazanan Han-Saraçı, Sarı-Salgın’ın huzuruna gelerek tekrar kızını ister: “Vereceğin kızın var mı / Sarı Salgın, yoksa / Vermeyeceğin kızın mı var? (KAK s. 195).” Sarı Salgın, “Senin gibi kişiye kızımı vermeyip / Tepesi gözlü kişiye mi vereyim? (KAK s. 195)” dedikten sonra “Sarı Marha kızım kendini göstersin, gönlün isterse alıp gidersin. İstemezsen kızım benimle kalsın (KAK s. 195)” diyerek kararı kızı Han-Saraçı’ya bırakır. II.8. Rakiplerle Mücadele Bahadırın kahramanlığını gösterdiği en önemli aşama onun rakipleriyle (bk. Açık ve gizli rakipler) olan mücadelesidir. Destanlarda bu kısım en ince ayrıntısına kadar verilir. Öncelikle kızın babası, kızı için düzenleyeceği zor yarışları ilan eder ve bu yarışları kazanan bahadıra kızını vereceğini söyler. Kızın babasının düzenlediği yarışları kazanan bahadır, yenilgiyi kabullenemeyen rakiplerinin hilelerine maruz kalabilir. Rakipler, büyük çoğunlukla yeraltı güçleriyle bağlantılı olur. Bu durumda bahadırın mücadele etmek zorunda kaldığı rakipler, olağanüstü özelliklere sahip olan ucubeler (canavarlar) şeklinde tebarüz eder. Bazen kayınbaba da bahadırın rakipleriyle iş birliği yapıp kahramanı ortadan kaldırmaya çalışır. Bu mücadeleler her zaman kahramanın zaferiyle sonuçlanır. 131 Destanlaan Evlilikler Kıza talip olanların birden çok oluşu, beraberinde yarışları getirir. Bu durum Altın-Taycı destanında, Alp-Küreldey tarafından şu şekilde dile getirilmiştir: “Gözümün ateşi, karnımın kuşağı / Biricik Han Sabah çocuğumu / Kolundan budundan bölüştürecek değilim (ATD s. 61).” Bazen de rakipler, “öleni yere girsin, kalanı kızı alsın” denilerek vuruşmaya/yarışmaya davet edilir. Bazı destanlarda kızın ağabeylerinin, babasının veya annesinin de kızı vermemek için taliplerle yarışa katıldıkları olur. Evleneceği kız için düzenlenen yarışlara son anda dâhil olan kahraman, eğer kız bir başkasına verilmişse o kişiyle yarışmaya girmek istediğini söyler: Kara Kuzgun destanında Han-Saraçı, Sarı-Salgın’ın kızına dünür olur. Sarı Salgın, “Dağdan ulu yemek yedim / Kardeş olacak bulundu / Sudan ulu su içtim / Damat olacak bulundu (KAK s. 177).” diyerek Han-Saraçı’ya geç kaldığını söyler. Bunun üzerine HanSaraçı, “Dağdan ulu yemek / Yiyen sen isen / Dağdan ulu et yetiştireyim / Sudan ulu su içecek olursan / Sudan ulu kan akıtayım / Yakındaki kişiler et getirip / Kız almaya uzak olan benim / Kız almamaya ne oldu (KAK s. 177).” diyerek kız için yarış yapılmasını ister. II.8.1. At Yarışı Birinci yarış genellikle at yarışıdır. Çok uzun bir mesafe tayin edilerek bahadırlardan birtakım nesnelerin getirilmesi istenir. Bazen yarışlar binicisiz olarak atlar arasında gerçekleşir. Bazen de kahramanın yerine bir başkası ata binerek yarışa dahil olur. Ata binecek kimseyi bulamayan kahraman, ata insan yerine kum doldurulmuş iki torba yüklemek suretiyle yarışa katılır. Maaday-Kara destanında, Ay-Kağan’ın kızı için düzenlediği at yarışı şöyledir: “Yetmiş dağın arkasından / Yetmiş nehrin yanından / Yer ile göğün birleştiği yerden / Demir dağın eteğinden / Bir avuç kara kum alıp / İlk gelen bahadıra / Ben kızımı vereceğim, dedi (MKD s. 531).” Bu yarışa tıpatıp Kögüdey-Mergen’e benzeyen yardımcılarından Hep-Sıçrar katılır. Yer-Dinleyen ve Kaz-Vuran’ın yardımıyla yarışı kazanır (MKD s. 534). 132 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Kögüdey-Kökşin [i]le Boodoy-Koo destanında, KaratıKağan’ın düzenlediği yarış şöyledir: “Yetmiş dağın öte yanına / Yetmiş vadinin o yanına / Altın sırlı kutsal kavak ağacına / Kızımı götüreyim / Onu alıp getiren ilk bahadıra / Kızımı vereyim, dedi (KKBK s. 440).” Anlı şanlı Boodoy-Koo, Karatı-Kağan’ın kızına yetişip onu atının terkisine alarak getirir ve yarışı kazanmış olur (KKBK s. 441). Erke-Koo destanında, ulaşılması gereken hedef, kız AltınTana tarafından şöyle açıklanır: “Yedi dağın arkasında / KerCalan’ın dibinde / Kâse kadar ak yumurta var / Gidip onu alan kişi / Beni de alır (EKD s. 51).” Bu yarışı Erke-Koo adına yarışa katılan atı, Erke-Ceeren kazanır (EKD s. 52). Bayan-Toolay destanında, Möge-Sagaan-Toolay, Kök-Hevek Han’ın kızına dünür olur. Kök-Hevek Han, eli boş gelen MögeSagaan-Toolay’ı bir gün sonra yapılacak yarışlara davet ederek şunları söyler: “Burada yarış yapıp / Atları yarıştıralım / Benim atım birinci olursa / Ne sana ne de Gök oğlu Demir-Möge’ye / Vereceğim / Kendi istediğim yere / Vereceğim kızım olsun / Gök oğlu DemirMöge’nin / Atı birinci olursa / O hemen alsın / Senin atın geçerse / Sen alırsın demiş (BTD s. 505).” Hanın eşi de, “Kalçan-Sarıg’ımı da yarıştıracağım / Atım yense, kızımı / Hiçbirinize vermeyeceğim (BTD s. 505).” diyerek kocasıyla birlikte kızı için düzenlenecek yarışa dâhil olur. Burada yarışacak atlara sahipleri değil de onlar adına yarışacak kişiler biner. Möge-Sagaan-Toolay, kendi adına yarışacak kimse bulamaz. İki torbaya toprak doldurup Tuman-Kıskıl atına yükler ve böylece atı binicisiz olarak yarışa katılır (BTD s. 505). Yarış esnasında rakiplerinin her türlü hilesini bertaraf etmeyi başaran Tuman-Kıskıl yarışı kazanır (BTD s. 509). Alday-Buuçu destanında, üçüncü yarış olarak bahadırların atlarının yarıştırılması söz konusudur. Han-Buuday’ın atına evlilik yolculuğuna birlikte çıktığı Tölee-Şınar; rakibi Gök oğlu Demir-Möge’nin atına ise hizmetçi kadınlardan biri biner ve 133 Destanlaan Evlilikler yarış başlar (ABUD s. 249). Yarışı Tölee-Şınar’ın bindiği HanŞilgi at kazanır. Arı-Haan, henüz doğmamış çocuğu için çıktığı yolculukta müstakbel gelini için düzenlenen at yarışına katılır. Bu yarışta Arı-Haan’ın yerine Ak-Sarıg adlı atına, yardımcılarından ErSayın-Ulaatı biner ve yarışı kazanır (AHD s. 259). Arzılan-Kara Attıg Çeçen-Kara-Möge destanında, NarınDangına için düzenlenen at yarışlarına Çeçen-Kara-Möge’nin Arzılan-Kara atının yanı sıra Demir-Kırlıg-Kağan’ın KalçanKara atı, Çerzi-Möge’nin Sarıg atı ile Uzun-Sarıg-Kağan’ın kara gözlü Kıskıl atı katılır. Yerle göğün ucundaki sandal ağacının dalını yüklenip getiren Çeçen-Kara-Möge’nin atı, yarışı kazanır (AKÇKM s. 308). Möge-Sagaan-Toolay, destanında Kara-Kögel, kâğıttan yapılmış atlara binen üç cadıyla yarışır ve başarılı olur (MŞTD s. 127-131). Altın-Taycı destanında, baba Alp-Küreldey, “Gözümün ateşi, karnımın kuşağı / Biricik Han Sabah çocuğumu / Kolundan budundan bölüştürecek değilim (ATD s. 61).” diyerek kızı için düzenlediği yarışları ilan eder: “Kızıl nehir kıyısında / Kızıl zirve altında / Kızıl orman içinde / Kırk çatal boynuzlu kızıl geyik var / Altmış geyiğin atası gibi / Elli geyiğin annesi gibi / Geyikten büyük kızıl geyik / Atı yiğit kişi onu yakalasın / Boynuzunu kesip getirsin / Bunu yapamayan kişi / Ormanlı zirvenin üstünde / Alpler güreşini tutuşsun (ATD s. 61).” Kağanın sözü biter bitmez orada bulunan tüm bahadırlar, hemen atlarına atlayıp yarışa başlarlar. Yarışı Altın-Taycı kazanır (ATD s. 65). Kara-Kuzgun destanında Han-Saraçı, Sarı-Salgın’ın kızına dünür olur. Sarı-Salgın, kızı için düzenlediği yarışı şöyle ilan eder: “Kimin atı Gök kutsalı / Altın sincabı tutarsa / Sarı Marha kızımı / Ona vereyim (KAK s. 179).” Bu yarışı Yedi Başlı Çilbigen’in yardımıyla Han Saraçı’nın atı kazanır (KAK s. 183) 134 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Kara kızıl atlı Küreldey’e yardımcı olmak üzere Sarı-Han’ın memleketinde düzenlenen at yarışlarına katılan Han-Mirgen, bu yarışı atına bindirdiği çocuk sayesinde kazanır (HMD s. 33). II.8.2. Ok Atma Yarışlardan ikincisi ok atmadır. Yine kız babası, vurulması gereken hedefi açıklar. Maaday-Kara’da vurulması istenen hedef, Ay-Kağan tarafından şöyle açıklanır: “Doksan dağın arkasında / Doksan vadinin ötesinde / Doksan köşeli ölümsüz dağın zirvesine / Altın büyük bir parmak koyacağım / Bir de çuvaldız koyacağım / Tam ortasından okunu geçiren bahadıra / Ben kızımı vereceğim, dedi (MKD s. 534).” Belirlenen yere altın parmak dikilir, parmağa da bir çuvaldız saplanır. Yeryüzünün yetmiş kağanı, Altay’ın altmış kağanı sırayla oklarını atarlar ama attıkları ok hedefe ulaşamaz. Kögüdey-Mergen, yüz çentikli demir yayına kanatlı kanlı okunu takar. Yayını yüzüncü çentiğe kadar çekip okunu atar ve yarışı kazanır (MKD s. 535). Katan-Kökşin [i]le Katan-Mergen destanında, Ak-Kağan’ın kızı Altın-Sırgı için sefere çıkan Katan-Kökşin ile babası KatanKuuçın, Ay-Kağan’ı yok etmek ve kızı Altın-Sırgı’yı zorla götürmek için gelen Karatı-Kağan ve oğlu Kara-Kıdat ile ok atma yarışına girerler (KKKM s. 269). Karatı-Kağan ve oğlu KaraKıdat ak meşeliğin başına; Katan-Kuuçın ile oğlu Katan-Kökşin kara meşeliğin başına çıkıp birbirlerinin göğüslerini hedef alıp karşılıklı ok atarlar. Atılan oklar iki tarafın da göğüslerinde parçalanır (KKKM s. 269-270). Tastarakay kılığında Cüs-Kezer’in kız kardeşi için düzenlenen yarışlara katılan Altın-Koo’ya, orada yarış için hazır bulunan bahadırlar, alaycı bir şekilde vurması gereken hedefi söylerler: “Yarışmaya katıl tastarakay / Nişana atış yap tastarakay / Vurulacak nişan / Yedi iğnenin deliğinden / Atıp geçirerek / Yedi demir küreğin başını / Atıp vurmaktı (ABD s. 385).” 135 Destanlaan Evlilikler Erke-Koo destanında, vurulması gereken hedef, baba Tarlan-Koo tarafından şöyle açıklanır: “Dokuz dağın arkasında / Ker-Calan’ın dibinde / Parmak kadar altın sivri taş var / Onu vurup atan kişi / Yarışmayı kazanır (EKD s. 51).” Erke-Koo, canlı okuyla hedefi vurur. Alday-Buuçu destanında, Han-Buuday’ın katıldığı ilk yarış ok atmadır. Uzun-Sarıg-Kağan, vurulması gereken hedefi şu şekilde açıklar: “Yüz çamın başını atıp kesip / Kozalaklarını yere düşürmeden / Etekleyip, toplayıp / Devenin delik kemiğinden oku geçirip / Devenin kemiğini parçalayıp / Demir gök yazılı taşı parça parça edip / Daha sonra yüz öküz yükünce ağacı kesip vurup / Sarı bozkırı yakıp kokutup / Sarı bozkırın başında / Dağ belinden okun ucunu / Uçup geçmek üzereyken / Varıp tutan kişi kazanan olur (ABUD s. 244-245).” İki rakip bahadır, Han-Buuday ve Gök oğlu Demir-Möge kendi aralarında anlaşıp bir aylık mesafeden belirlenen hedefi vurmak üzere hazırlanırlar (ABUD s. 245). Yarışı Han-Buuday kazanır. Boktu-Kiriş Bora-Şeeley destanında, ağabeyi adına evlilik yolculuğuna çıkan kız kardeşin katıldığı yarışlardan biri de ok atmadır. Ok atma yarışını, Ulug-Ege-Haan, Ay-Haan ve HünHaan üçü birlikte şöyle ilan eder: “Dokuz kara demir yazılı taşı / Kara yerin içine / Başı gözükür şekilde / Çakıp duruvermişler / Yedi kara tepeyi getirip de / Sıra sıra oturtmuşlar / Kırk kara söğeyi / Sıra sıra oturtmuşlar / Yüz çamı kökü-damarıyla / Sıra sıra oturtmuşlar / Dokuz kara bakırı onların ötesine / Sıra sıra koymuşlar / Onların öteki tarafına / Yüz iğdiş keçi derisi yorganı / Sıra sıra asmışlar / Onun öteki tarafına / Yüz kara samurun derisini / Sıra sıra asmışlar / Onun 136 D r. Sal aha d d in B EKK‹ öteki tarafına / İneğin geniş küreğini / Durdurup takmışlar / Onun ötesine kütük çakıp / Kütük üstüne demir çuvaldız / Çakıvermişler (…) / Dokuz kara demir yazılı taşın / Başını atıp delip / Onun ötesinde kırk kara söğeyi / Tam ortasından atıp delip / Bir kozalağı bile / Yere düşürmeden etekleyip / Onun ötesinde dokuz kara bakırı atıp delip / Onun ötesinde yüz çepiç keçi derisi yorganı atıp yakıp / Onun ötesinde yüz kara samur dizisini atıp koparıp / Birini bile yere düşürmeden etekleyip toplayıp / Onun ötesinde ineğin geniş küreğini atıp delip / Onun ötesinde kütük başındaki / Çuvaldızın deliğini atıp delip / Atılan oku / Seraplı ince sarı yarı / Aşarken yakalayıveren kişi / Bu büyük yarışı kazanır (BKBŞ s. 375).” Bu ok atma yarışına altı yaşındaki oğlanlardan altmış yaşındaki dedelere kadar herkes katılır. Okunu hedefe ulaştıran kişi de olur, yazılı taşı atıp delen kişi de çıkar. Bu yarışa ayrıca Gün oğlu Hüler-Möge; Ay oğlu Aldın-Möge; Ulug-Ege-Haan’ın Ulu-EgeMöge’si; Yer iyesi Çerzi-Möge ile Gök oğlu Tevene-Kara-Möge de katılır (BKBŞ s. 377). Gök oğlu Tevene-Kara-Möge’nin attığı oku, Boktu-Kiriş’in yardımcılarından Han-Sayın-Ulaatı doğan kuşu olup tutar ve onu yarış dışı bırakır (BKBŞ s. 378). BoktuKiriş, “Atışın ulusu benim olsun / Tutuşun ulusu benim olsun / Ağzımın tadını getirsin (…) / Dokuz engelin hepsini geçip / Çuvaldızın deliğini yarıp / Sıçanlı sarı bozkırı geçsin (BKBŞ s. 379).” diyerek okunu efsunlayıp fırlatır ve yarışı kazanır. Bu destanda geçen ikinci ok yarışı da, “Yerin-göğün kenarına / Ak ağızlı ala çaydanlık konulacak / Ala çaydanlığın ağzını / Vurup ezen kişi / Yine yarışa katılacak (BKBŞ s. 380)” diye yine üç kağan tarafından ilan edilir. Han-Sayın-Ulaatı, Tevene-Möge’nin attığı oku havada yakalayarak Boktu-Kiriş’in yarışı kazanmasını sağlar (BKBŞ s. 384). Arı-Haan, henüz doğmamış oğlu için çıktığı yolculukta, kız için düzenlenen ok atma yarışına katılır. Ulug-Haan, vurulacak hedefi şöyle açıklar: “Başını koparıp atıp / Yüz öküz yükü odunu / Yakıp yıkıp atıp / Yüz yontulmuşun / Başını kırkıp atıp / Yüz iğdiş 137 Destanlaan Evlilikler koç derisi donu / Yakıp yıkıp atar / Onu atan kişi / Yarışı alacaktır (AHD s. 258).” Ok atma yarışını Arı-Haan kazanır. Möge-Sagaan-Toolay destanında, Kara-Kögel’in katıldığı ilk yarış ok atmadır. Vurulacak hedef: “Delikli çuvaldızın deliğini vararak yirip [yırıp] / Yüksek kemiğin deliğini, vurarak yirip [yırıp] / Üç boğumlu yabani otun / Orta boğumundan vurarak kesip / Demir heykeli vurarak kesip / Otuz öküz yükü odunu / Vurup un haline getirmek (MŞTD s. 121).” olarak ilan edilir. II.8.3. Güreş Kız için düzenlenen yarışlardan biri de güreştir. Güreş, at yarışı ve ok atmadan sonra gelir. Rakipler birbirleriyle güreşirken atları da kendi aralarında güreşe tutuşurlar. Rakipler arasındaki güreşler yedi, dokuz günden iki yıla ulaşan bir süre devam edebilir. Katan-Kökşin [i]le Katan-Mergen destanında Katan-Kuuçın ve oğlu Katan-Kökşin ile Karatı-Kağan ve oğlu Kara-Kıdat ok yarışında birbirlerine üstünlük sağlayamazlar. Hemen güreşe tutuşurlar. Diğer taraftan da bahadırların dört atı kendi aralarında vuruşmaya başlarlar (KKKM s. 270). Dört kıymetli atın ayak sesi, dört bahadırın vuruşması yeryüzünde yankılanır. Yukarı çıkan ses tanrı Üç-Kurbustan tarafından; aşağıda yankılanan ses Bos-Erlik tarafından duyulur (KKKM s. 271). Erlik-Bey’in kör oğlu yeraltından gelerek Katan-Kökşin’e okunu doğrultur. Bu arada Ak-Kağan da Katan-Kökşin’in yardımına gelir (KKKM s. 271). Katan-Kökşin, Sokor-Şulmus’la savaşır. Karatı-Kağan oğluyla birlik olup Ak-Kağan’ı öldürür. Bu arada baba KatanKuuçın da öldürülür. Küçük kardeş Katan-Mergen yardıma gelir (KKKM s. 273). İki kardeş düşmanlarıyla savaşırken KatanMergen’in atı kartal olup Kara-Kıdat bahadırın kunduz yavrusu şeklindeki canını alıp getirir. Böylelikle Katan-Mergen, KaraKıdat’ı ortadan kaldırır. Katan-Kökşin de Karatı-Kağan’ı öldürür (KKKM s. 276). 138 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Bayan-Toolay destanında, Tuman-Kıskıl atı sayesinde Möge-Sagaan-Toolay birinci olur. Bunun üzerine Han, MögeSagaan-Toolay ile Gök oğlu Demir-Möge’ye dönüp, “Kulun, tay koşup geldi diye / Kişi öyle neşelenmemeli / Çocuklar değiliz ya / Büyük insanların yarışmasıdır / Nalbant kişinin dövdüğü / Gök demirle mi atışacaksınız / Tanrının yarattığı yağlı / Yumrukla mı tutuşacaksınız? (BTD s. 509)” diye sorar. İki bahadır güreşmeyi kabul eder. Çok uzun süren bir mücadeleden sonra Möge-Sagaan-Toolay galip gelir (BTD s. 513). Alday-Buuçu destanında, Han-Buuday, at yarışı, ok atma ve dağ devirmeden sonra dördüncü olarak rakibi Gök oğlu DemirMöge’yle güreşir. Han-Buuday’ın gücü tükenmek üzere iken atı Han-Şilgi, sihir yoluyla kar yağdırır ve bahadır tekrar eski gücüne kavuşup rakibini iyice zor duruma düşürür (ABUD s. 254). Zor duruma düşen Demir-Möge, kara yer anası ve gökyüzü atasından yardım ister. Gök-Tanrı şimşek göndererek Han-Buuday’ı yakmak ister. Han-Buuday şahin çevikliğiyle şimşekten kurtulur ve Demir-Möge’yi öldürür (ABUD s. 256). Boktu-Kiriş Bora-Şeeley destanında, ağabeyi yerine birçok yarışa katılıp başarılı olan Boktu-Kiriş’in bayan olduğunu orada bulunan bir hizmetçi kadın iddia eder. Bunun üzerine üç kağan, yarışları kazanan Boktu-Kiriş’in kız olup olmadığını anlamak için bir denemeye tabi tutarlar. Hün-Haan, “Öyleyse doksan at dolanıp yetmez / Yuvarlak ak otağdan kurulsun, demiş / O çadırın bu tarafına / Aynı yaşta kızlar oturtup / O kızlara edik-elbise gibi şeyler / Biçtirip diktirmeli / Bir tarafında oğlanlara yay-ok / Yontturulmalıdır / Eğer er kişiyse / Oğullara yanaşır / Eğer kadın kişiyse / Kızların arasına karışmalıdır (BKBŞ s. 385-386).” diye düşünüp BoktuKiriş’i otağa davet eder. Boktu-Kiriş, oğlanların oturduğu tarafa gidip ok yontmaya başlar. Daha sonra ondan “Kargıraa” ve “Höömey”25 dinlemek isterler. Boktu-Kiriş, istenileni yapınca tüm oba halkı, hayvanı 25 Kargıraa, höömey: Tıvalıların söyledikleri bir tür gırtlak şarkısı. 139 Destanlaan Evlilikler iş kılamaz hale gelip onu dinlerler (BKBŞ s. 387). Boktu-Kiriş’in bayan olamayacağını düşünüp güreş yarışmasına katılabileceğini söylerler. Güreş esnasında bayan olduğunun ortaya çıkmasından endişe eden Boktu-Kiriş, “Bunca yarışta yenilmeyip / Kazanıp geldim ben / İşte şimdi yandım / Nasıl güreşirim ben / Anamın doğurup verdiği / İki göğsümü ne yaparım ben? (BKBŞ s. 389)” diye atına sorar. Bora-Şokar at, “Kişinin üzülüp tasalandığı / Şey o mu / Sol taraftaki tulumun içinde / Şifalı ot var / İşte onu sürüver (BKBŞ s. 389).” diyerek çaresini söyler. Boktu-Kiriş, atının söylediğini uygular ve akşamdan sabaha kadar göğsü çekilip er kişi görünümünü alır. Ertesi gün Boktu-Kiriş, Dağ oğlu Dağ-Möge ile güreşir ve onu param parça edip her bir parçasını bir tarafa fırlatır (BKBŞ s. 390). Boktu-Kiriş’in bir sonraki rakibi Te-Kara-Möge’dir. Boktu-Kiriş, onu da yener ve dinlenmeye çekilir. Bu güreşlerden sonra hizmetçi kadın gelip Boktu-Kiriş’in bayan olduğunda ısrar eder. Üç kağan, Boktu-Kiriş’ten iki şiş yontmasını isterler. Boktu-Kiriş, atının yardımıyla iki şiş yontar ve kadın olduğunu bir kez daha gizlemeyi başarır (BKBŞ s. 393). Boktu-Kiriş, daha sonra sırasıyla taş yığını iyesi Hola-Möge, yer iyesi Çes-Kara-Möge ve Kovay’ın bozkırından Köjee-KaraMöge’yi güreşte yener (BKBŞ s. 395-396). Boktu-Kiriş’in güreşmek zorunda kaldığı diğer bir rakip de yer iyesi Çelbige-Kuğuİblis’tir (BKBŞ s. 397). Boktu-Kiriş, son olarak Gök oğlu Tevene-Möge ile karşılaşır. İki bahadır peşrev çekerken birbirlerinin gözüne şöyle görünürler. Boktu-Kiriş’in gözünden Tevene-Möge’nin, tasviri: “Boynunun eti yuvarlak tayga gibi / Baldırının eti yumru tayga gibi / Arka tarafından arslan kılıklı / Önünden pars kılıklı / Sağında Oçur-Maanay gibi / Solunda Maga-Hala gibi / Üst dudağından “Ü” harfi oluşmuş 140 D r. Sal aha d d in B EKK‹ / Alt dudağından “A” harfi oluşmuş / Ölecek canı yok / Yaşayacak yaşı yok / Canavar imiş / Sinsi kara buğra görünüşlü / Böyle er imiş (BKBŞ s. 401).” Tevene-Möge gözüyle Boktu-Kiriş’in tasviri: “Boynunun eti heybetli tayga gibi / Baldırının eti yumru sarı tayga gibi / Saç örgüsüne baktığında / Yüklü kara buğra gibi (…) / Arslan, pars şekilli / Böyle er imiş / Üst dudağından “Ü” harfi / Alt dudağından “A” harfi oluşmuş / Küreğinin arasında / Geyik gibi tek kara benli / Yanaklıya / Yenilmez, vurdurmaz gibi / Küreğin, döşün altına düşmez gibi / Ölecek canı yok / Yaşayacak yaşı yok / Canavar er imiş (BKBŞ s. 402).” Çok uzun süre devam eden güreşin sonunda atının da yardımıyla Boktu-Kiriş başarılı olur. Böylelikle tüm rakiplerini yenen Boktu-Kiriş, üç kağanın bulunduğu yere gelir. Tüm yarışları kazandığını ve eşlerini alıp gitmek istediğini söyler (BKBŞ s. 405). Arı-Haan, henüz doğmamış oğlu için çıktığı yolculukta, müstakbel gelini için düzenlenen güreşlere katılır. Arı-Haan, büyük küçük demeden tüm pehlivanları yener (AHD s. 258). Arzılan-Kara Attıg Çeçen-Kara-Möge destanında, ÇeçenKara-Möge ile Demir-Kırlıg-Kağan güreş için karşı karşıya gelirler. Üç ay süren güreşi Çeçen-Kara-Möge kazanır AKÇKM s. 313). Möge-Sagaan-Toolay destanında, Kara-Kögel ilk önce, “Altmış kişinin temizlediği / Seksen kişinin biçip diktiği / Seksen geyik derisinden kispeti olan (…) / Dizinin üstüne eğildiğinde / İki kalçası iki tepe gibi / İki yanının eti iki sarı omurga gibi / Saçları yüklü kara buğra gibi (MŞTD s. 133)” olan Biçe-Kara Möge’yle doksan gün süren bir güreş yapar. Kara-Kögel ikinci olarak, “Altmış kişinin işleyip diktiği / Altmış mus (?) derisinden kispeti (…) / Diz üzerine oturup çökünce / İki 141 Destanlaan Evlilikler kalçası iki tepe gibi / İki yanının eti iki sarı omurga gibi / Saçları yüklü kara buğra gibi (MŞTD s. 141)”, olan bir önceki pehlivandan daha güçlü Ortun-Kara-Möge ile güreşir. Kara-Kögel üçüncü olarak, ilk iki pehlivandan daha güçlü olan Ulug-Kara-Möge ile güreşir (MŞTD s. 151). Kara-Kögel’in güreşmek zorunda kaldığı dördüncü pehlivan Sırlıg-Möge’dir (MŞTD s. 155). Dört bahadırı da güreşte yenen Kara-Kögel, beşinci olarak ateş boynuzlu boğayla güreşmek zorunda kalır (MŞTD s. 157). Kara-Kögel, son olarak, “Seksen kişinin biçip diktiği / Seksen geyik derisinden kispeti olan (MŞTD s. 161)” iki yavrulu kara ayıyla güreşir ve onu da yener. Altın-Taycı destanında, kızın babası Alp-Küreldey’in düzenlediği at yarışını kazanamayan Tozı-Möke, “Ot göbekli mala güvenmem / Kendi güçlerini denemeyince (ATD s. 65)” deyip AltınTaycı’yı güreşe davet eder. İki bahadır, dokuz gün boyunca güreşirler. Galip gelen olmaz. On ikinci günde Tozı-Möke’nin ablası kardeşine yardıma gelir. Altın-Taycı, dokuz ay süreyle de TozıMöke’nin ablası Tolay-Arığ ile güreşir. Gücü tükenmek üzere iken atı, ablası Altın-Arığ’ı yardıma çağırır (ATD s. 68). AltınArığ, gelince Tolay-Arığ’la güreşmeye başlar. Tozı-Möke’yle de Altın-Taycı tekrar güreşe tutuşurlar. İki kızın güreşmesi yıllarca sürer. Kışın geldiğini yakalarına düşen kırağıdan; yazın geldiğini vücutlarının ısınmasından anlarlar. Nihayet Altın-Taycı, Tozı-Möke’yi, Altın-Arığ da Tolay-Arığ’ı yener (ATD s. 69). Kara-Kuzgun destanında, Han-Saraçı’nın atı düzenlenen yarışı kazanınca rakiplerden Kümüs-Tik, “Adı kaybolan kişi kız almaya / Adı kalan Kümüs Tik / Kız almamaya ne oldu? (KAK s. 183)” deyip er üstünü Han-Saraçı ile güreşe tutuşur. Bu yarışı da Yedi Başlı Çilbigen’in yardımıyla Han-Saraçı kazanır. Daha sonra sırasıyla Çik-Tas, Hurulday-Mirgen ve Doksan Yüzlü KaraKadın’la mücadele eden Han-Saraçı, tüm rakiplerini yener ve Sarı-Salgın’ın huzuruna varır (KAK s. 195). 142 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Kara kızıl atlı Küreldey’e yardımcı olmak için Sarı-Han’ın memleketine gelen ve düzenlenen at yarışını kazanan HanMirgen, yılan omurgalı, yılan kuyruklu kara kula atlı ÇılbazınMolat ile güreşe tutuşur (HMD s. 33). Güreş devam ederken Üzüm-Çarçah, ok başlı yılan olup Han-Mirgen’in bir koltuğunun altından girip diğer koltuğunun altından çıkmak suretiyle onu öldürür (HMD s. 38). Toolay-Mooray, adında bir kız gelip Han-Mirgen’i diriltmeye çalışır fakat başaramaz. Bunun üzerine Toolay-Mooray, kara kızıl atlı Küreldey’den yardım ister. Küreldey, “Han Mirgen gelmeseydi de / O alpleri öldürürdüm / Han Mirgen yardım etmeseydi de / / Salaaçın Arığ’ı yine alırdım (HMD s. 39).” diyerek yardıma koşmaz. Toolay-Mooray, Han-Mirgen’in cesedini atına yükleyip memleketine doğru yola çıkar. II.8.4. Kızın Seçimi Destanların birçoğunda, dünürlüğün dile getirilmesinden sonra kıza düşüncesi sorulur. Bazı destanlarda ise, evleneceği erkeğin seçimi doğrudan kıza bırakılır. Birtakım destanlarda ise kız, kendisini almaya gelen bahadırla birebir mücadele eder. Karatı-Kağan’ın kızına dünür olan Yedi-Sabar kardeşler, birtakım hediyeler sunarak kağanın onayını alırlar ve düğüne geçilir. Kozın-Erkeş ve ona yardım eden çoban Kodur-Uul, son anda düğüne yetişirler. Düğünün son aşamasına gelindiğinde Karatı-Kağan, “Tek kızım Bayım Sur’u Altın Sabar bahadırla / Sağ elden tutuşturun / Altın örgüsünü süsleyerek / İki örgü yapın (KED s. 268).” diyerek kızını Altın-Sabar’a verir. Aynı kıza talip olan Kozın-Erkeş’in imdadına Kodur-Uul yetişir ve kağana şöyle bir teklifte bulunur: “Bir dakika benim ulu kağanım / Tek kızınızı evlendireceğiniz / Büyük anlamlı gün geldi / İki genç insanın / İyi düşündüğünü bilmek için / Ana, babasının yüreğine / Huzur doldurmak için / Bir iki kanıt gösterse ne olur? (KED s. 26869).” Bunun üzerine Bayım-Sur’un, evleneceği kişiyi sevdiğini kanıtlaması için birkaç deneme yapılmasına karar verilir. Birinci 143 Destanlaan Evlilikler deneme şöyle olacaktır: “Nişanlı Bayım Sur’a / Üç yaşındaki koyunun kuyruğunu verelim / Üç yaşındaki kısrağın etini verelim / Bu toplanmış insanların hepsi / Ak saraya girerek tekrar geri çıksın / Genç kız Bayım Sur’u / Kapı yanına koyun / Üç yaşındaki koyunun kuyruğuyla / Üç yaşındaki kısrağın etiyle / Kime bakıp vurursa / O kişiyi seviyor demektir (KED s. 269).” Yukarıda anlatıldığı gibi üç yaşındaki koyunun kuyruğunu Bayım-Sur’un eline verirler. Bayım-Sur, kapı önüne gelir. Orada toplanmış olan tüm insanlar birer birer ak saraydan çıkarlar. Bu çıkanlar arasında Kodur-Uul ile Ceti-Sabar da vardır. Bayım-Sur, elindeki kuyrukla hiçbirine vurmaz. Ceti-Sabar, neden kendisine vurmadığını sorup söylenerek oradan ayrılır. Ak sarayda yalnızca Yedi Başlı Celbegen ile “tastarakay” kılığındaki Kozın-Erkeş kalmıştır. En son Kozın-Erkeş çıkar ve Bayım-Sur elindeki koyun kuyruğu ve kısrak eti ile Kozın-Erkeş’in sırtına vurur. Orada toplanmış olan tüm halk bunu görüp şaşırır (KED s. 270-271). Karatı-Kağan, kızının hata yaptığını söyleyerek tüm halkın tekrar saraya girip çıkmasını söyler. Bayım-Sur yine “tastarakay” kılığındaki Kozın-Erkeş’i istediğini belli eder. Bunun üzerine Karatı-Kağan yarış düzenlemeye karar verir (KED s. 272). Erke-Koo destanında, Tarlan-Koo’nun kızı Altın-Tana, evleneceği kişiyi yarış düzenleyerek seçeceğini ilan eder: “Yer altındaki Cenis-biy / Bana dünür oluyor / Sayısız insan geliyor / Yarışma yapacağım / Yedi dağın arkasında / Ker-Calan’ın dibinde / Kâse kadar ak yumurta var / Gidip onu alan kişi / Beni de alır / Böyle karar verdim / Dokuz dağın arkasında / Ker-Calan’ın dibinde / Parmak kadar altın sivri taş var / Atıp onu vuran kişi alır / Evleneceğim kişiye / Etli kaburgayla vururum (EKD s. 50-51).” Ayrıca Altın-Tana’nın babası Altın-Koo da, kızının söylediklerini tekrar eder ve “Tek kızımı / Masanın üstüne oturturum / 144 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Gönlü kimi isterse / Ona vursun (EKD s. 51).” diyerek seçimi kızına bırakır. İki yarışın ardından tüm bahadırlar, kızın önünden gelip geçerler. Kaydın-Kadık-Kağan (Altın-Tana), kel kişi (Erke-Koo) geçerken etli kaburgayla onun sırtına vurur ve böylece seçimini yapmış olur. Malçı-Mergen, Akbıçı-Bey’i takip ederken Arslan-Kağan’ın memleketine ulaşır. Arslan-Kağan, altı kızını evlendirmiş yedinci kızına eş bulmak için büyük bir eğlence düzenlemiştir. ArslanKağan, ilk olarak toya katılanlardan bir türkü (kojon) söylemelerini ister. Toya katılanlar sırasıyla birer türkü söylerler. MalçıMergen’in söylediği türküye herkes hayran kalır. Bunun üzerine Arslan-Kağan, kızı Ak-Sankı’dan seçimini sorar. Ak-Sankı, “Kızıl tilki yakalı / Kopuzdan daha iyi kojon söyleyen / Malçı Mergen’e varmak istiyorum (MMD s. 233).” der. Buna çok sinirlenen Arslan-Kağan, ayı şekline dönüşerek, “Benim evimi lanetleme / Benim gözüme diken olma / Defol git / Altay’ımı kirletme (MMD s. 233).” diye bağırıp Ak-Sankı ile Maçlı-Mergen’i memleketinden kovar. Kangıvay-Mergen destanında, Şüük-Möge, Süder-Möge, Demir-Möge ve Deek-Möge adlı dört kardeş, KangıvayMergen’in kız kardeşi Torgun-Çüzün’e dünür gelirler. Ağabey Kangıvay-Mergen, kız kardeşini çağırıp, “İşte, yalnız kişiye göz gibi / Yaya kişiye at gibi / Cesur, gözü pek oğlanlardır / Seni verip evlendirsem / Nasıl olur kardeşim? (KMD s. 498)” diyerek kardeşinin cevabını sorar. Torgun-Çözün, “Savaşta atmaya / Biricik palanım / Evlendirmeye hazırlayıp vermeye / Biricik kardeşinim ben / Ben nerden bileyim, ağabeyim? (KMD s. 498)” diyerek kararı ağabeyine bırakır. Mungulak-Sagaan’a ağabeyleri, Kangıvay-Mergen’in dünür geldiğini söyleyerek kararını sorarlar. Mungulak-Sagaan, “Savaşta atılacak okunuz / Evlendirilecek / Kardeşinizim ben, ağabeylerim / Ben nereden bileyim / Siz bilirsiniz (KMD s. 511).” diyerek o da kararı ağabeylerine bırakır. 145 Destanlaan Evlilikler Bıdaakay-Taraakay-Ata, kızı Bora-Şeeley’e Tun-KaratıKağan’ın, “At başınca altın / Börü başınca gümüş / Kalın başlık olarak verip (BKBŞ s. 431)”, kendisine dünür olduğunu söyler ve kızının olurunu alır. Ay-Huucın destanında, kahraman Han-Mirgen, Alp-HanKız’ın kendisine dünür geldiğini söyleyince Alp-Han-Kız, üç bahadırını (Ay-Tönis, Han-Tönis ve Timir Teek) Han-Mirgen’in üzerine gönderir. Han-Mirgen, bu üç bahadırı ortadan kaldırır (AHUD s. 435). Bunun üzerine Alp-Han-Kız’ın kendisi HanMirgen’le vuruşmaya başlar. Bu vuruşmada Alp-Han-Kız’a iki köpeği ile iki kuzgun yardım eder. Köpekler, Han-Mirgen’in baldırlarından et koparır; kuzgunlar bahadırın gözlerini oyar. Han-Mirgen, yarı ölü, ümitsiz bir şekilde inlerken nereden geldiği belli olmayan bir boz Lâçin, köpekleri ve kuzgunları ortadan kaldırır. Han-Mirgen, tekrar eski gücünü toplar ve Alp-HanKız ile vuruşmaya devam eder (AHUD s. 439). Han Mirgen, galip gelir ama Alp-Han-Kız, “sizin gibi kötü kişiye hiçbir zaman varmam, yuvarlak başım kopsun (AHUD s. 443).” diyerek yemin eder. Han-Mirgen zorla da olsa Alp-Han-Kız’ı alacağını söyleyip onu atının terkisine atıp “hüküm orada (kendi memleketimde) verilir (AHUD s. 443)” diyerek memleketine doğru yola çıkar. Kağan-Argo Ablalı Kağan-Mergen destanında, Altın-Som adlı bahadır, Kağan-Argo’yu kardeşi Kağan-Mergen’den ister. Kağan-Mergen, “Kağan-Argo küçüğüm olsaydı, sağ kolumla tutup verirdim Altın Som! Ulu kişiyi benim vermem yakışmaz! Gidip Kağan-Argo ablamdan sorup göreyim. Varırım derse aşını içerim! Varmam derse o zaman içmem! (KAKM s. 383)” diyerek cevap verir. Kağan-Mergen, ablası Kağan-Argo’ya, “Altın Som denilen yiğit seni istemeye geldi. Altın Som’a varır mısın? (KAKM s. 383)” diye sorar. Kağan-Argo da, “Varacağım kişi, Altın Som’dur. Tutan kolunu yormadan aşını iç kardeşim! (KAKM s. 383)” diyerek evlenme teklifini kabul eder. 146 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Altın-Arığ destanında, Çibetey-Han, alaycı bir şekilde AlpHan-Kız’a dünür olduğunu söyler. Alp-Han-Kız, bu dünürlüğe sinirlenip hemen dokuz düğmeli zırhını giyinip Çibetey-Han’a meydan okur: “Misafir olup geldi, deyip / Ağırlayarak birlikte oturdum / Meğer misafir olarak gelmeyen yiğitmiş / Dağın han zirvesine çık / Ölmek istiyorsan, öldürürüm / Yatmak istiyorsan yatırırım (AAD s. 137).” Çibetey-Han, “Babasından kahraman olan Alp Han Kız / Sen kahraman isen / Ben de kahramanım / Sen kuvvetliysen / Ben de kuvvetliyim / İyilikle de alırım ben seni / Kötülükle de alırım (AAD 137).” diyerek o da Alp-Han-Kız’la savaşmak için hazırlanır. Çibetey-Han ile Alp-Han-Kız karşılıklı iki dağın zirvesine çıkıp önce sözle daha sonra silahla atışıp en sonunda güreşe tutuşurlar. Han-Kız, Çibetey-Han’ı öldürmek üzere iken altın yeleli altın toynaklı Ak-Boz at üstünde, altın düğmeleri ayda parlayan, gümüş gerdanlığı günde parlayan güzel, hoş Altın-Arığ çıkıp gelir (AAD s. 139). Altın-Arığ, Alp-Han-Kız’ın altın saç örgüsünden kavrayıp dokuz öküz derisinden örülmüş kamçısıyla ona vurmaya başlar. Alp-Han-Kız, daha fazla dayanamayıp Çibetay-Han’la evlenmeye razı olur. (AAD s. 141). Memleketlerine ulaştıklarında Hulatay ile Pora-Ninci’nin Çibetey-Han ile Alp-Han-Kız’ın düğününü birlikte yaparlar (AAD s. 167). II.8.5. Diğer Yarışlar Bu başlık altında at yarışı, ok atma, güreş gibi hemen her destanda karşımıza çıkan yarışlardan sonra kahramanın başarısını kabullenemeyen rakiplerinin ve onların bir ölçüde ilişkide oldukları yeraltı güçleri ile müstakbel kayınbabanın bahadırı ortadan kaldırmaya dönük eylemleriyle mücadele etme söz konusudur. Bu durumda sihir, hile devreye girer. Bazen yukarıda sıraladığımız zor yarışların sayısının artırıldığı, genel kabulün dışında daha birçok yarışın da düzenlendiği görülmektedir. Bazen bu yarışlar diğer yarışların ön şartı gibi kabul edilebilir. Maaday-Kara’da üçüncü yarış, dokuz köşeli büyük bir kayanın tekmeyle parçalanmasıdır (MKD s. 535). Yeryüzünün yet147 Destanlaan Evlilikler miş kağanı, Altay’ın altmış kağanı hepsi sıçrayarak gelip kayayı tekmelerler. Heybetli kaya kıpırdamadan öylece durur. Daha sonra Gök-Kağan’ın büyük oğlu Demir-Bize, Ay-Kağan’ın büyük oğlu Altın-Bize, Gün-Kağan’ın büyük oğlu Küler-Mergen ve Erlik-Bey’in sevimli oğlu Kuvakayçı sırayla gelip kayayı tekmelerler. Kaya biraz kımıldar. Bahadır Kögüdey-Mergen, gelip tekmelediğinde kaya param parça olup etrafa dolu yağar gibi saçılır. Bunun üzerine bahadırla birlikte evlenme yarışına katılmış olan rakipler elleri boş olarak memleketlerine dönerler. Alday-Buuçu destanında, bahadırın katıldığı ikinci yarış, Arzaytı Dağı’nı tepip parçalamaktır (ABUD s. 247). HanBuuday, Arzaytı Dağı’nı tutup dokuz dağın ötesine tepip atar ve böylelikle ikinci yarışı da kazanmış olur. Narın-Dangına için düzenlenen yarışların ilki, dört yaşındaki inek büyüklüğünde olan kara taşı kaldırıp omza koymaktır. Çeçen-Kara-Möge’nin bu yarıştaki rakipleri Yer oğlu ÇerziMöge ve Demir-Kırlıg-Kağan’dır (AKÇKM s. 304). Kozın-Erkeş destanında, Karatı-Kağan’ın düzenlediği yarış şöyledir: “Kara denizin beri yanında / Elli perde sıralı durur / Onların biraz öte yanında / Elli aygır mal durur / Kara denizin o yanındaki / Kara dağın başına çıkıp / Kara denizi geçerek / Elli aygır malı aşarak / Elli perdeye ayak değdirmeden / Sıçrayıp gelen kişi / Benim kızımı gerçekten alsın / Bana ölene kadar damat olsun (KED s. 272).” Bu, zor sıçrama yarışına Kozın-Erkeş’in yanı sıra Yedi Başlı Celbegen, Ceti-Sabar ve Çoban Kodur-Uul katılır. Yarışı KozınErkeş kazanır ve Bayım-Sur’u alıp kaçırır. Ak-Biy destanında, “tastarakay” şeklinde ok atma yarışını kazanan Altın-Koo, silkinip eski halini alır. Bahadırın heybetinden çekinen rakipler yarış alanını terk eder (ABD s. 387). Kız kardeşlerini Altın-Koo’ya vermek istemeyen Cüs-Kezer, rakiplerden Kalcu-Mize’ye, “Sihirle, büyüyle ben çaresine bakayım / Gücünle, kuvvetinle sen çaresine bak (ABD s. 387).” diyerek bahadı148 D r. Sal aha d d in B EKK‹ rı önce sarhoş eder sonra zehirler. Altın-Koo, kusmak suretiyle ölümden kurtulur ve Cüs-Kezer’den intikam almak için harekete geçer (ABD s. 386). Kalcu-Mize ile Tenek-Bökö ordularını hazırlayıp Altın-Koo’nun gelmesini beklerler. Altın-Koo kısa sürede orduların bulunduğu yere ulaşır ve çetin bir savaş başlar: “Altın-Koo, altmış binini vurup kesti / Beriye doğru saldırıp / Elli binini vurup kesti / Bahadır Altın-Koo / Bir kişiye vurunca / Vurduğu iki kişi olup / Tekrar kalkar oldu / Kan saçılan toz ile / Kalabalık ordu oldu / Ne kadar böyle kırıp geçirse de / Ordu iyice çoğalıp güçlenir oldu / Altın-Koo bahadıra / Gelip saplanan oklar / Kara ağaç gibi oldu / Atı Ak-Sur’a saplanan oklar / Anlatılamayacak kadar çok oldu (…) / Artık yapacak bir şeyi kalmayıp / Ölüm vakti geldi / İçi, yüreği soğudu (ABD s. 389-390).” Altın-Koo, tam öleceği sırada Tanrı Üç-Kurbustan’dan yardım ister. Gökyüzünden ak beze sarılı olarak onları tekrar hayata döndürecek olan sert ilaç ile bir yay ve ok düşer. Altın-Koo, ilacı atıyla paylaşıp içince öncekinden on kat daha güçlü bahadır olup çıkar. Yay ve ok ile de Kalcu-Mize ile Tenek-Bökö’yü öldürür (ABD s. 391). Közüyke destanında, bahadırın rakiplerle herhangi bir mücadelesi söz konusu değildir. Közüyke, “tastarakay” şeklinde beşik kertmesi nişanlısının düğününe son anda yetişir ve sihirli kojon söylemek suretiyle düğünün yapıldığı yere şiddetli bir soğuk düşürür. Bu soğuktan, “Fıçılardaki ak çeğen / Özüne kadar donuverdi / Kazanlardaki birçok aş / Kazanların dibi yarılırcasına dondu / Dipsiz derin denizler / Özleri yarılıp dondu / Karatı Kağan’ın yurdunda / Korkunç çağ düşüverdi / Sanıskan bayın ak malı / Saksağan, kuzguna yem oldu / Halk ağlaştı / Ak mal kişneşti (KÖZD s. 350).” düğüne gelen herkes etkilenir ve Karatı-Kağan’ın yurdunu terk eder. Közüyke, tekrar sihirli kojon söyleyip havayı ısıtır ve sandıkta kilitli olarak tutulan nişanlısı Bayan’ı bulur. Onu alarak memleketine döner (KÖZD s. 352). 149 Destanlaan Evlilikler Alıp-Manaş, muhtemel tehlikeler konusunda kendisini uyaran atını yanından kovduktan sonra Ak-Kağan’ın askerleri tarafından yakalanır ve bir kuyuda hapsedilir (AMD s. 112). Alıp-Manaş, dokuz ay sonra uyuduğu derin uykudan uyanır ve kuyudan çıkmak için bir yol arar. Tesadüfen kuyuya düşen bir kazın kanadına, içinde bulunduğu durumu bildiren bir mektup yazıp kazı eşine gönderir. Mektubu alan Kömüjek-Aru, gençliğinden beri Alıp-Manaş’ın dostu olan Ak-Köbön’den yardım ister (AMD s. 117). Annesi Ermen-Çeçen, iki memesinden süt sağıp iki “kurut” yapıp Ak-Köbön’e verir. Ak-Köbön yola çıkar ve kısa sürede Alıp-Manaş’ın hapsedildiği kuyunun başına gelir (AMD s. 119). Ermen-Çeçen’in hazırladığı “kurut”u kendisi yer. Bir tepeyi de Alıp-Manaş’ın bulunduğu kuyunun ağzına kapatır ve orada daha önce ölmüş olan bahadırların kemiklerinden alarak, “Kömüjek-Aru artık benim olur (AMD s. 120)” diye düşünüp Alıp-Manaş’ın yurduna doğru yola çıkar. Alıp-Manaş’ın atı, sahibini kurtarmak için çare arar. Düşünde, Küler-Kağan’ın yurdunda bulunan üç kutsal gölün ortasındakinde at başı büyüklüğünde bir köpüğün olduğunu ve o köpüğün Alıp-Manaş’ın kurtulmasına vesile olacağını görür (AMD s. 123). Bu arada Ak-Köbön, Alıp-Manaş’ın ölüm haberini ailesine verir (AMD s. 126). Alıp-Manaş’ın annesi, babası, kız kardeşi, evdeşi uzun süre ağlayıp yas tutarlar. Artık Alıp-Manaş’ın dönmeyeceğine kesin kanaat getirirler. Alıp-Manaş’ın ölüm haberini getiren Ak-Köbön oradan ayrılmak üzere iken baba Baybarak, “Aygır ölse kısrağı kalır / Kömüjek-Aru genç hanımı / Yalnız, dul bırakmayınız / Sana uygunsa / Hayatınızı birleştiriniz (AMD s. 130).” diyerek Kömüjek-Aru ile evlenebileceğini söyler. Alıp-Manaş’ın atı, at başı büyüklüğündeki köpüğü bahadırın hapsedildiği kuyunun başına getirir. Yarısını kendi içer yarısını da Alıp-Manaş’a verir. Köpüğü içen Alıp-Manaş, eskisinden 150 D r. Sal aha d d in B EKK‹ altı kat daha güçlü olarak hapsedildiği kuyudan çıkar ve AkKağan’a meydan okur (AMD s. 131). Ak-Kağan’ı ve ordusunu ortadan kaldırıp uğruna sefere çıktığı Erke-Karakçı kız ile annesini de öldürüp Ak-Kağan’ın esir ettiği insanları serbest bırakır. Alıp-Manaş, çok kısa bir sürede memleketine döner. Bu arada Kömüjek-Aru, Ak-Köbön bahadırla evlenmek üzeredir. AlıpManaş, şekil değiştirmiş olarak düğüne son anda yetişir. Turnaya dönüşüp kaçmak isteyen Ak-Köbön’ü okuyla vurup öldürür ve başkasıyla evlenecek olan eşini kurtarmış olur (AMD s. 145). II.9. Verilen Zor Görevleri Başarma Evlenme yolculuğuna çıkan kahramanın, rakipleriyle girdiği mücadelelerde başarılı olup tüm rakiplerini saf dışı bıraktıktan sonra bir dizi yeni sınavlara tabi tutulması söz konusudur. Kahraman, uğruna mücadele verdiği kızı alıp memleketine dönmeden önce, kayınbabası tarafından verilen zor görevleri yerine getirmek mecburiyetindedir. Verilen zor görevlerle, kahramanın cesareti ve dayanıklılığı tekrar sınanır. Burada kahraman, olağanüstü zor olan görevleri tek başına başarmak durumundadır. Kahramana verilen yeni zor görevlerin başarılmasında uğruna sefere çıkılmış olan kızlar, babalarını karşılarına alıp bahadırların yanında yer alırlar. Maaday-Kara destanında, Kögüdey-Mergen tüm yarışları kazandıktan sonra eşinin kaçırılmış olduğunu öğrenir (MKD s. 538). Kahramanın, kaçırılan kızın peşinden gitmesi âdeta bahadıra verilen ilk zor görev gibidir. Çünkü kız, yeraltı tanrısı ErlikBey’in kızı Abram-Moos Kara-Taacı tarafından kaçırılmıştır.26 Bahadır Kögüdey-Mergen, kaçırılan eşini atının yardımıyla kurtarır ve onu babası Ay-Kağan’ın memleketine getirir. Kögüdey-Mergen, Altın-Küskü’yü alıp kendi memleketine 26 Bahadırın eşinin/nişanlısının/evleneceği kızın kaçırılması 12. başlık altında incelenmiştir. 151 Destanlaan Evlilikler dönmek üzere iken Ay-Kağan, bir isteği daha olduğunu söyler: “Açılıp kapanan dağın arkasında / Altmış dağın yanında / Dokuz körfezli kara denizin içinde / Yeri üzerinde taşıyan iki benzer / Balina yaşıyormuş / Ben bunu duymuştum, dedi / Onlardan birinin altın kanadını / Alıp bana getirirsen / Yavrumu alıp yurduna dönebilirsin, dedi (MKD s. 545).” Kögüdey-Mergen’in alacağı eşi Altın-Küskü, babasının art niyetle bahadıra bu görevi verdiğini söyler: “Yeri üzerinde taşıyan balinalar / Yetmiş kağanın başını ezdi / Oraya giden insan / Bir daha geri dönmez, dedi / Babam kötü düşünceyle / Oraya varıp ölüp kalsın diye / Böyle istekte bulunuyor (MKD s. 545).” Kögüdey-Mergen, “Buranın insanı sürünerek giden kara solucandan bile korkar (MKD s. 545).” diyerek kendisinden istenen altın kanadı getirmek üzere yola çıkar. Dünyayı sırtında taşıyan balıkla girdiği mücadeleden başarıyla çıkar ve altın kanadı Ay-Kağan’a getirir. Altın kanadın Ay-Kağan’ın ülkesine getirilmesinin ardından altı gün boyunca ay, yedi gün boyunca güneş tutulur. Ay-Kağan’ın halkı bir tarafa, mal-davarı başka bir tarafa dağılıp obayı terk ederler (MKD s. 547). Ay-Kağan, Kögüdey-Mergen’den kanadı, getirdiği yere götürmesini ister. Kögüdey-Mergen istenileni yapar (MKD s. 548). Ay-Kağan’ın damadından son isteği ise şöyledir: “Sayısız davarımı sen alıp götüreceksin / Halkımı sen yöneteceksin / Kapımı bekleyen kara köpek / Muhtemel seninle birlikte gelecek / Kapılarım bekçisiz kalacak / Kapısında köpeği olmayan / Kağan nasıl yaşayabilir? / Kara dağın eteğinde / İki erkek ayı var / Birisini yakala / Zincire vur getir (MKD s. 548).” Bunu duyan Altın-Küskü, babasına hitaben şunları söyler:“…Öç alınmayacak yerde öç almaya kalkışıyorsun, dedi / Onu ölümlü yere gönderiyorsun / İki kara ayının onu / Öldüreceğini biliyorsun, dedi (MKD s. 548).” Kögüdey-Mergen bu isteği de yerine getirmek üzere yola çıkar. Ayıları bulup yedi gün mücadele ettikten sonra bir ayıyı Ay-Kağan’ın obasına getirmeyi başarır. Ayıyı gören Ay-Kağan’ın halkı ile mal-davarı korkup kaçışmaya 152 D r. Sal aha d d in B EKK‹ başlar. Ay-Kağan, damadından ayıyı da geri götürmesini ister. Kögüdey-Mergen istenileni yerine getirir (MKD s. 550). Temene-Koo destanında, müstakbel kayınbaba, bahadırdan akıp duran nehrin üzerine demirden bir köprü kurmasını ister. Sarı-Kağan’ın hediyesi olan sihirli yüzükle Temene-Koo, köprüyü kurar ve kızı almaya hak kazanır (TKD s. 405). Şulmıs-Şunı destanında, Cepten-Kağan, kızına talip olan bahadırdan şöyle bir istekte bulunur: “Ak bulutla örtülmüş / Altmış iki köşeli / Altmış iki cepheli / Altı zirvenin kavşağında / İlk çağda saplanmış / Altın direğim vardı / Gidip onu getirip / Kapıma bırak / Bu emrimi yerine getirirsen / Temene-Koo’yu alırsın, dedi (ŞŞD s. 327).” Bahadır Şulmıs-Şunı, vakit geçirmeden yola çıkar. Yolda atı, bahadıra verilen zor görevi nasıl başaracağını söyler: “Gittiğimiz yolumuz katıymış / Geldiğimiz yolumuz güçmüş / Altın at direği dediği / Yerin, göğün göbeğiymiş / Kuvvetli ateş içinde duruyormuş / Onu tuttuktan sonra / Kendimizi ateşe kaptırırız / Geliş izimiz var olur / Gidiş izimiz yok olur / Yetmiş iki köşeli / Altmış iki parçalı / Bakırdan kara dağ varmış / Atıp yedi yerinden vursan / Yetmiş iki başlı / Ceek-Cılan’ın yurdudur orası / Onun yetmiş iki başını / Vurup yetmiş tarafa saç / Şeytan yaratılışlı bedenini / Atıp yedi yerinden vur / Yetmiş kat derisini / Yetmiş yerinden çekip sıyır / Onu giyersek bize zırh olur / Ateşe dayanıklı / Ondan başka şey yokmuş, dedi (ŞŞD s. 328).” Şulmıs-Şunı, atının verdiği bilgi sayesinde “altın at direği”ni27 yerinden söküp Cepten-Kağan’a getirir (ŞŞD s. 331). Altın direğin getirilmesiyle Cepten-Kağan’ın memleketinde birtakım olağanüstü hadiseler meydana gelir: Taş saray yıkılır, büyük büyük ırmaklar çekilir, sayısız hayvan ve halk kırılır (ŞŞD s. 331). Cepten-Kağan, “Altın at direği dediğim / Yerle göğün göbeğiymiş / Ak hayvanım tükenmek üzere / Halkım kırılmak üzere (ŞŞD 27 At direği konusunda bk. Bekki 2003: 181-184. 153 Destanlaan Evlilikler s. 331)” deyip bahadırdan getirdiği altın direği geri götürmesini ister. Bahadır Şulmıs-Şunı istenileni yapar. Şulmıs-Şunı’ya kızını vermek istemeyen Cepten-Kağan, bahadırı nasıl ortadan kaldıracağını düşünür. İkinci olarak ŞulmısŞunı’dan, “Tanrı Üç-Kurbustan’ın iki gözünün ortasında bulunan kadeh büyüklüğündeki beni (ŞŞD s. 334).” getirmesini ister. ŞulmısŞunı, “Atılan ok düşmandan dönmez / Gönderilen elçi yoldan dönmez / Yakın olsa yedi yılda / Uzak olsa dokuz yılda / Sizin kapınıza tekrar gelirim (ŞŞD s. 334).” deyip verilen zor görevi yerine getirmek üzere yola çıkar. Şulmus-Şunı, Tanrı Üç-Kurbustan’ın yerine ulaşıp iki gözünün ortasında bulunan benini kılıcıyla kesip cebine kor ve oradan uzaklaşır (ŞŞD s. 337). Buna sinirlenen Üç-Kurbustan, üç şeytanını Şulmus-Şunı bahadırın memleketine gönderir. Bu üç şeytandan biri “vakitsiz doğmuş bir buzağı (ŞŞD s. 337)” şekline dönüşür. Şulmus-Şunı onu bulup öldürür. İkinci şeytan yine “vakitsiz doğmuş bir kulun (ŞŞD s. 337)” şeklindedir. Şulmus-Şunı onu da bulup öldürür ve üçüncü şeytanı aramaya başlar. Kutsal kitabından üçüncü şeytanın kendi yurdunda gebe olan bir canlının içine girmiş olduğunu öğrenir (ŞŞD s. 337). Şulmus-Şunı, üçüncü şeytanı bulabilmek için Altay’da ne kadar gebe varsa hayvan-insan olduğuna bakmadan hepsini öldürür fakat şeytanı bir türlü bulamaz (ŞŞD s. 338). Tekrar kutsal kitabına baktığında o şeytanın, hamile olan ablasının karnında olduğunu öğrenir (ŞŞD s. 338). Babası Kaldan-Kağan, Şulmus-Şunı’nın kız kardeşini öldüreceğinden korkarak, Şulmus-Şunı’yı hile ile sarhoş edip iki gözünü köpek gözleriyle değiştirir. Daha sonra Şulmus-Şunı’nın omuzlarını çıkarttırıp ayaklarını ve ellerini bağlatarak dokuz arşın derinliğindeki kuyuya hapsettirir (ŞŞD s. 340). Bu arada annesi Altın-Tana, Şulmus-Şunı’nın yanında getirdiği kadeh büyüklüğündeki beni alıp koynunda saklar (ŞŞD s. 340). 154 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Şulmus-Şunı, aylarca kuyuda kalır, günlerce bağırır fakat kimse onu kurtarmaya gelmez. Yalnızca ihtiyar kadın Karcın, bahadırın kuyuda olduğunu bilir; açlıktan ve susuzluktan ölmemesi için ona yardımcı olur (ŞŞD s. 341). Cepten-Kağan, Şulmus-Şunı’nın gitmesi üzerinden uzun zaman geçmiş ve hala dönmemiş olduğu için onun hayatta olup olmadığını öğrenmek ister. Bunun için Şulmıs-Şunı’nın babasına birbirine benzer iki karga yapıp hangisinin karga hangisinin saksağan olduğunu ayırt edip göndermesini, aksi halde ülkesini elinden alacağını bildiren elçiler gönderir (ŞŞD s. 343). Kaldan-Kağan, tüm halkını toplayıp kuşlardan hangisinin karga hangisinin saksağan olduğunu bilenlere ödül vereceğini söyler. Ancak kimse kuşları ayırt edemez (ŞŞD s. 344). İhtiyar kadın Karcın, durumu Şulmus-Şunı bahadıra söyler. O da nasıl ayırt edileceğini açıklar: “Kötü düşünceli Kaldan-Kağan / Anasından doğarken / Kara yada taşıyla doğmuş / Onu aya, güneşe karşı tutup / Oraya buraya tutsun / Şiddetli soğuk iner / Karga gaklayıp / Ormandan yamaç aşağı uçar / Saksağan ötüp / Ormana doğru uçar / O zaman anlaşılır (ŞŞD s. 346).” İhtiyar Karcın, Kaldan-Kağan’a çareyi söyler. Kaldan-Kağan kuşlardan hangisinin saksağan hangisinin karga olduğunu boyunlarına yazıp Cepten-Kağan’a gönderir (ŞŞD s. 347). CeptenKağan, bunu öğrenince Şulmus-Şunı bahadırın hayatta olduğunu anlar. Bir zaman sonra Cepten-Kağan, yine Şulmus-Şunı bahadırın hayatta olup olmadığını öğrenmek için “yedi arşın çayırmelikesini (ŞŞD s. 349)” gönderir ve Kaldan-Kağan’dan kalın ve ince ucunu bulup göndermesini ister. Kaldan-Kağan, yine tüm halkını toplayıp çözüm arar ama bulamaz. İhtiyar Karcın, durumu bahadıra söyler. Bahadır, “Yedi bronz kazanda su kaynatın, çayırmelikesini onun içine bırakın. Kalın uç kazanın dibine iner, ince uç su yüzüne 155 Destanlaan Evlilikler çıkar (ŞŞD s. 351).” diyerek çareyi söyler. İhtiyar Karcın, belli bir ödül karşılığında çareyi Kaldan-Kağan’a aktarır. Kaldan Kağan, çözümü Cepten-Kağan’a gönderir. Bu cevap üzerine CeptenKağan, Şulmus-Şunı bahadırın hayatta olduğunu anlar. Cepten-Kağan, Şulmıs-Şunı’nın hayatta olup olmadığını son kez öğrenmek için “yüz çentikli demir yayı (ŞŞD s. 352)” KaldanKağan’a göndererek yüzüncü çentiğe kadar çekip göndermesini ister. Yüz devenin taşıdığı, yüz çentikli yay getirilir. KaldanKağan’nın halkı toplanıp yayı çekmeye uğraşırlar ama başaramazlar. Altın-Tana, “Oğlum Şulmus-Şunı olsaydı yayı çekerdi (ŞŞD s. 354).” der. İhtiyar Karcın, yine gelip durumu bahadıra söyler. Bahadır, gözlerinin ve omuzlarının verilip kuyudan çıkarırlarsa yayı çekeceğini söyler. İhtiyar Karcın, Kaldan-Kağan’a gelerek Şulmus-Şunı’nın ölmediğini kuyudan çıkarılırsa yayı çekeceğini söyler. Hemen dokuz bahadır gönderip Şulmus-Şunı’yı kuyudan çıkarırlar. Eskisinden on kat daha güçlü olarak kuyudan çıkan Şulmus-Şunı, getirilen yayı yetmiş parçaya bölüp yetmiş nehrin ötesine fırlatarak Cepten Kağan’dan intikam almak üzere yola çıkar (ŞŞD s. 358). Cepten-Kağan’ın yurduna vardığında kağanın kendisi, Şulmus-Şunı ile dövüşecek gücü olduğunu söyleyip onunla kavgaya tutuşur (ŞŞD s. 359). Şulmus-Şunı, çok geçmeden CeptenKağan’ı öldürüp saraya girerek Temene-Koo’yu sorar. CeptenKağan’ın eşi, kızı Temene-Koo’nun Şulmus-Şunı bahadırın memleketine gittiğini söyler. Bahadır, hemen memleketine döner ama Temene-Koo orada değildir (ŞŞD s. 361). Bu arada evden kovulmuş olan Temene-Koo, Üç-Kurbustan’a giderek yardım istemiş; Tanrı Üç-Kurbustan da Temene-Koo’ya belli bir yer ve halk vererek orada yaşayabileceğini söylemiştir (ŞŞD s. 362). Şulmus-Şunı, Temene-Koo’yu aramaya devam eder. TemeneKoo da altın kitabından bahadırın kendisini aradığını öğrenir. 156 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Belli bir zaman sonra bahadır, Temene-Koo’yu bulur (ŞŞD s. 369). Ölöştöy destanında, torun Kan-Mergen’e kız kardeşlerini vermek istemeyen Togus-Süme, memleketlerinin koruyucusu olan iki guguk kuşu ile iki kara kuzgunun akıbetini bahadırdan sorarlar. Eğer iki guguk kuşu ile iki kara kuzgunu öldürdüysen bizimle yaşayacak iç güveyi olacaksın. Eğer iki kuş da diriyse eşini alıp dönebilirsin derler. Kan-Mergen, Togus-Süme’nin memleketine girdiğinde kuzgunları öldürüp guguk kuşlarını sağ bırakmıştır (ÖD s. 256). Arzılan-Kara-Attıg Çeçen-Kara-Möge destanında, NarınDangına için düzenlenen tüm yarışları kazanan Çeçen-KaraMöge, üç gün dinlendikten sonra kayınbabası tarafından çağrılır ve kendisinden, “Dümdüz kuzey tarafta / Yerle göğün kesişmesinin ötesinde / Çeerendey kocakarının demir değneğini (AKÇKM s. 314)” getirmesi istenir. Çeerendey Kocakarı’nın yaşadığı yerin yolu üzerinde, “İki kara göl gözlü, iki sarı sırt kollu, yuvarlak kara tepe başlı, uzun sarı sırt beli olan (AKÇKM s. 315)” kimsenin güreşmeye cesaret edemediği Dağ-Möge bulunmaktadır. Çeçen-KaraMöge, Dağ-Möge ile güreşe tutuşur. Tam gücünün tükendiği yerde alacağı eşi Narın-Dangına sihir büyü ile üç dört yaşındaki boğanın gücünü efsunlayıp Çeçen-Kara’nın gücüne ekler. Böylelikle Dağ-Möge ortadan kaldırılır. Çeerendey Kocakarı’nın asasını almak için yola devam eden Çeçen-Kara-Möge’nin karşısına, “Yer ile göğün birleştiği yerde hızlı uçan kuşun kuyruğunu, yavaş uçan kuşun boynunu kesip atan açılır kapanır bir kaya (AKÇKM s. 319)” çıkar. Atının yardımıyla bu engeli de aşan Çeçen-Kara-Möge, şekil değiştirip Çeerendey Kocakarı’nın yurduna ulaşır. NarınDangına’nın sihri sayesinde kocakarının demir değneğini alıp kayınbabasına getirir (AKÇKM s. 322). II.10. Memlekete Dönüş ve Düğün Evlenmek için sefere çıkan bahadırın dönüş yolculuğu da bir dizi macerayı beraberinde getirir. Dönüş yolculuğu, kahraman 157 Destanlaan Evlilikler ile yarışlar sonunda evlenmeyi hak ettiği kızın baba evinde küçük düğünlerinin yapılmasından sonra başlar. Burada kahraman kalıplaşmış ifadelerle memleketine dönme vaktinin geldiğini söyler. Çok defa aldığı eşini herhangi bir nesneye (çoğunlukla yüzük) çevirerek cebine kor ve öylece yola çıkar. Kızın babası tarafından kızına verilen çeyiz de ata yüklenir ve yola çıkılır. Dönüş yolunda yeni evlilerin birbirlerini sınamaları veya aşk oyunları oynamaları da söz konusudur. Bazen kahraman dönüş yolunda pusuya düşürülür ve aldığı eşi kaçırılır. II.10.1. Memlekete Dönüş Maaday-Kara destanında bahadır, kız için düzenlenen tüm yarışları kazanıp kayınpederinin verdiği zor görevleri başardıktan sonra memleketine dönmek istediğini şu şekilde dile getirir: “Dur, bekle Ay-Kağan / Bunca isteğini yerine getirdim / Dönme zamanım geldi / Yerli kişi yerine / Suyu olan suyuna / Altay’ıma gideceğim, dedi (MKD s. 550).” Ay-Kağan’ın güzel kızı Altın-Küskü, soylu atını eyerleyip parlak elbisesini giyinip altın-gümüş takılarını alıp baba ve annesiyle vedalaşıp evleneceği eşiyle yola çıkar. Çeyiz olarak ne mal ne de halkından bir kimseyi yanına alır (MKD s. 551). İki sevgili yola çıktıktan sonra kayınpeder Ay-Kağan, kızının götürülmesine razı olmayıp birtakım (dokuz çentikli altın kama, dokuz kulaç altın kamçı) sihirli nesneler hediye ederek onları yollarından alıkoymaya çalışır. Atın ikazıyla sihirli nesneler iade edilir ve memlekete doğru yolculuk başlar (MKD s. 551). Memlekete ulaştıklarında anne ve babası tarafından karşılanan bahadır, zaferinden dolayı kutlanır ve hemen yedi-dokuz yıl sürecek düğüne geçilir (MKD s. 554). Kögüdey-Kökşin [i]le Boodoy-Koo destanında, KaratıKağan kızı için yarışa katılan Boodoy-Koo’nun bayan olmasından kuşkulanır: “Karatı Kağan “Sağ eline baktı ki / Yüksük tutunup 158 D r. Sal aha d d in B EKK‹ dikiş dikmiş gibi / Sol eline baktı ki / İğne çekip dikiş dikmiş gibi / Kendisine baktı ki / Bahadır er gibi giyinmişti / Yüzüne, saçına bakınca / Kız görünüşlüydü / Çaresiz çıkar yol bulamayıp / Kızını ata bindirip / Altın, gümüş yükleyerek / İpek, giysi salarak / Boodoy Koo’ya verdi (KKBK s. 443).” Memlekete dönüş yolunda aynı kuşkulara kapılan genç kız Kara-Taacı da Boodoy-Koo’yu denemek ister: “Yedi dağın koltuğuna / Yetip geldiklerinde / Genç kız Kara Taacı / Boodoy Koo’yu denemek için sordu / Ateş yakmak için çakmak çak / Et pişirmek için şiş sivrilt / O zaman Boodoy Koo / Tek çakışta ateş yaktı / Güzelce şiş sivriltti (KKBK s. 443-444).” Ateş yakıp şiş sivriltmek suretiyle kimliğini (cinsiyetini) gizlemeyi başaran Boodoy-Koo, dönüş yolunda genç kız KaraTaacı’ya, “Ben önden gidip düğün hazırlığı yapacağım. Sen izimi takip ederek gel (KKBK s. 442).” der. Boodoy-Koo, obasına ulaşır ulaşmaz ölmüş olan ağabeyini bulunduğu yerden çıkarır. Savaş zırhını giyindirip atını eyerler. Sarayın ocağını yakıp başından geçen olayları eyerin kaşına yazar. Halkı bir araya toplayıp gelini karşılamalarını söyler ve bir boz tavşana dönüşüp ormana kaçar (KKBK s. 444). Kara-Taacı, geldiğinde onu karşılayıp saraya alırlar. Kara-Taacı, Kögüdey-Kökşin’in uyuduğunu sanıp yedi gün boyunca başında bekler. Öldüğünü sekiz günün sonunda ancak anlar. Güneş’i ve Ay’ı indirip Kögüdey Kökşin’in yüreğini ısıtarak onu diriltmeyi başarır (KKBK s. 445). Temene-Koo destanında, kayınbaba Karatı-Kağan, verdiği zor görevi başarıyla yerine getiren bahadıra, kızıyla birlikte kapıdaki hayvanının yarısı ile çevredeki halkın yarısını ve biriktirdiği servetinin yine yarısını çeyiz olarak verip onları yolcu eder (TKD s. 406). Arzılan-Kara Attıg Çeçen-Kara-Möge destanında, ÇeçenKara-Möge, dostu Hüler-Möge için Hün-Haan’ın kızı HümüsDangına’ya “At başı kadar altın, börü başı kadar gümüş ve kara ala 159 Destanlaan Evlilikler samur derisini (AKÇKM s. 342)” kalın olarak verir. Daha sonra Hümüs-Dangına’yı “bileyi taşına” dönüştürüp memleketlerine doğru yola çıkar. Memlekete vardıklarında dokuz gün süren toydüğün yapılır. Ölöştöy destanında, Erlik-Abı tarafından yeraltına çekilen sözlüsünü kurtarıp kayınbabasının memleketine getiren ErkinKoo, halkı tatlı bir telaş içinde bulur. Ak-Bökö-Kağan, kızının düğününü yapıp çeyiz olarak “aygırlı iyi atları”, “cins boğalı inekleri”, “koçlu cins koyunları” ve “bakan bahadırları” çocuklarına vermek için hazırlar. Erkin-Koo, “Evim yurdum aklıma geldi / Ben dolanıp dönüp geldim / Az da olsa atım var / Az da olsa halkım var (ÖD s. 165).” deyip kendi memleketine dönüş zamanının geldiğini söyler. Togus-Süme, kız kardeşlerine çeyiz olarak bir altın halı, bir bakır kazan ve bir de kamçı verip yolcu ederler. İki sevgili altın halıya oturup memleketlerine ulaşırlar (ÖD s. 258). Katan-Kökşin [i]le Katan-Mergen destanında, babasıyla evlenme yolculuğuna çıkan Katan-Kökşin, küçük kardeşi KatanMergen’in yardıma gelmesiyle başarılı olur. Uğruna sefere çıktığı Altın-Sırga, “Sönen ateşimi yeniden yaktın, hayatımı yeniden bana verdin (KKKM s. 277)” diyerek Katan-Kökşin’le kucaklaşır. İki yıl süren toydan sonra iki kardeş, memleketlerine dönme zamanının geldiğini söylerler. Ak-Kağan’ın halkı da onlarla birlikte gitmek ister ama onlar kabul etmez. Sadece Altın-Sırga’yı alıp yola çıkarlar (KKKM s. 278). Ak-Biy destanında, bahadır Altın-Koo, rakiplerini saf dışı bıraktıktan sonra memleketine döner. Kayınbiraderi Cüs-Kezer, Kalcu-Mize ve Tenek-Bökö bahadırların Altın-Koo tarafından öldürüldüğünü öğrenince halkını toplayıp, “Eh, ne yapayım başka / Ölmeyecek bedenlerimiz ölecekmiş / Gitmeyen bedenlerimiz gidecekmiş / Yüz deveye altın, gümüş yükleyin / Yüz deveye mal mülk yükleyip / Tek kız kardeşimi / Ak hayvanın tam yarısını sürüp / Halkın tam yarısını 160 D r. Sal aha d d in B EKK‹ bölüp / Ak-Biy’in oğluna götürmeyince olmaz (ABD s. 392-393).” deyip kız kardeşinin çeyizini hazırlatır ve yola çıkar. Altın-Tana için düzenlenen yarışları kazanan Erke-Koo, evlenmeyi hak ettiği kıza dönüp, “Hemen geri dönmeliyim / Yaşlanmış babam var / Yaşlı anam var / Az da olsa halkım var (EKD s. 53).” diyerek memleketine dönmek üzere yola çıkar. Altın-Ergek’in mektupla yaptığı evlenme teklifini kabul eden Altın-Küskü’ye ağabeyleri, Altay dolusu mallarından mal bölüp ev dolusu servetlerinden pay ayırıp onu yolcu ederler (AED s. 462). Ösküs-Uul, Talay-Kağan tarafından köpek cesedine dönüştürülüp kuyuda saklanan kızı alıp memleketine getirir. ÖsküsUul’un memleketinde olağanüstü hadiseler vuku bulur: “Ayın gözünü aniden / Yoğun sis kapattı / Güneşin gözünü aniden / Boz sis kapattı / Dokuz gün güneş görünmeden / Boz sis yayıldı / Yedi gün yedi gece ay görünmeden / Yoğun sis kaynaştı / Yerdeki kuru dalı yerinden oynatacak / Rüzgâr indi Altay’a / Ağacı durduğu yerde kıracak / Soğuk düştü yerine (OUD 153).” Ösküs-Uul, teklif edilen diğer hediyeler yerine ölmüş köpek cesedini aldığına pişman olur ve köpeğin cesedine yaslanıp uyuyakalır. Rüyasında, “Aydan daha güzel görünüşlü / Altın gibi parlıyormuş / Güneşten daha güzel görünüşlü / Gümüş gibi ışıldıyormuş / Dolunay gibi yüzlü / Gökkuşağı gibi kaşlı / Gören gözü çoban yıldızı gibi (ÖUD s. 154)” bir kız görür. Uyandığında gördüğü rüyanın gerçek olduğunu anlar. Talay-Kağan’dan hediye olarak alıp getirdiği köpek cesedi, Altın-Küskü kız olarak karşısında durmaktadır (ÖUD s. 155). Altın-Tana ile evlenen Aytünüke, “Az da olsa malım var / Altay’ın dibinde anam var / Beni büyüten babam var / Ağaç da olsa evim var / Gidip onları görmek için / Tekrar döneceğim (AYTD s. 57).” diyerek memleketine dönme vaktinin geldiğini belirtir. Kayınbabası Altın-Kağan, “Yapacak bir şey yok, oğlum / Yerine, yurduna gideceksin / Aldığın eşini, evindeki servetini / Bırakma, yanında götür (AYTD s. 58).” diyerek bahadırı memleketine uğurlar. 161 Destanlaan Evlilikler Narın-Dangına için düzenlenen tüm yarışları kazanan ve kayın babasının verdiği zor görevi yerine getiren Çeçen-Kara-Möge, eşini alarak memleketine dönmek üzere yola çıkar (AKÇKM s. 324). Möge-Sagaan-Toolay, Kök-Hevek-Han’ın düzenlediği at yarışını kazanıp Gök oğlu Demir-Möge’yi de güreşte yendikten sonra Kök-Hevek-Han’ın obasına gelip, “Vereceğin şey hazır mı / Vermeyeceğin şey saklı mı, han? (BTD s. 515)” diyerek kızını ister. Hanın altın kraliçesi, hemen bahadırın ak hediyesini hazırlayıp onu sakinleştirmeye çalışır. Han, hayvanlarının ortasından bölüp kızının çeyizini hazırlatıp ak evi kurdurur. Möge-Sagaan-Toolay, kurulan evde bir gece dahi kalmadan eşini alır ve memleketine döner (BTD s. 515). Kangıvay-Mergen destanında, Torgun-Çözün’e dünür gelen Şüük-Möge, Süder-Möge, Demir-Möge ve Deek-Möge adlı dört kardeş, “Bin akçe değerindeki ak kollu kara samuru” başlık olarak verip, “Yeri, yurdu uzak halkız biz / Gelinimizin dünürlüğünü bitirip / Alıp dönelim (KMD s. 498)” derler. Kangıvay-Mergen, “Tutup götüreceğiniz itiniz mi o / Toplayıp alacağınız urganınız mı? / Ben kendim tutup götürüp / Vereceğim, dostlarım (KMD s. 498).” diyerek onları memleketlerine gönderir. Kendisi de altı bin kişiyle, belirlenen günde kardeşini dünürlerinin memleketine götürür. KangıvayMergen,“Ey dünürler / Kangıvay-Mergen biricik kardeşini / Yayan getirip verdi demeyin / Kangıvay-Mergen’in leşinin yanında / KangayKara, Dönen-Kaldar adlı / İki atın leşi yatar / İki atın leşinin yanında / Kangıvay-Mergen’in leşi yatar / Arzaytı’nın Övürü’nde / Kır yılkısı var, o ise / Han kızı Torgun-Çüzün’ün / Sürüsüdür / Ondan öksüz kulun dahi almam ben (KMD s. 500).” diye söz verip kız kardeşiyle vedalaşır. Kangıvay-Mergen, ayrılmak üzere iken kız kardeşi, arkasından koşup gelir. Kangıvay-Mergen, “Yada verilen kız vardığı yerde yaşar / Fırlatılan taş düştüğü yerde yatar / Benim yada verdiğim kardeşim / Ben sürü kıyısından / Çıkar çıkmaz bağıra çağıra / Gelmenin anlamı ne? (KMD s. 501)” diye onu azarlar ve yoluna devam eder. 162 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Tavın ve Tajı kardeşler, mallarını dörde bölüp dörtte ikisini kız kardeşlerine ayırırlar. Daha sonra yeni evlileri memleketlerine uğurlarlar (KMD s. 512). Ağabeyinin yerine evlenme yolculuğuna çıkan Boktu-Kiriş, üç kağanın bulunduğu yere gelip, “Yarışın ulusu, atışın ulusu / Benim olmuştur / Alacağımı alıp / Yiyeceğimi yiyip / Yerime yurduma gitmeliyim (BKBŞ s. 405).” diye söyler. Üç kağan, üç gün sonra prenseslerine verecekleri eşyayı, malı hazırlayıp ayın yenisinde günün iyisinde yiğit güveyimizi iki göğün üstüne dek uğurlayalım deyip hep beraber yola çıkarlar (BKBŞ s. 406). Vedalaşma yerinde, “Yiğit güveyimiz ile rakı-içki içip / Yemek yiyip ayrılırız (BKBŞ s. 406)” diyerek büyük bir toy düzenlerler. Boktu-Kiriş, tüm ısrarlara rağmen rakı içmez. Hizmetçi kadın bir daha sahneye çıkıp er kişi olsa rakı içerdi deyip Boktu-Kiriş’in bayan olduğunu tekrarlar. Bu durumdan şüphelenen üç kağan, Boktu-Kiriş’i bir denemeden daha geçirirler. Boktu-Kiriş, atının yardımıyla bu denemeyi de atlatır (BKBŞ s. 408). Hizmetçi kadın BoktuKiriş’in bayan olduğu konusunda ısrar eder. Boktu-Kiriş’i son kez yüzmeyle denerler. Bu sınavda da atının yardımıyla başarılı olan Boktu-Kiriş, üç kağanla vedalaşıp memleketine doğru yola koyulur (BKBŞ s. 410). Boktu-Kiriş, dönüş yolunda beraberinde getirdiği üç prensese, “Siz izimi takip ederek gelin. Ben önden gidip çadır yeri düzelteceğim (BKBŞ s. 410).” diyerek onlardan ayrılır ve kısa bir süre sonra ağabeyini defnettiği kaya mezara gelir. Ağabeyi Bora-Şeeley’in cesedini öldüğü günkü gibi hiçbir şey olmamış halde bulur. Ağabeyinin cesedini, hazırladığı çadıra getirir. Keçeyi altına serip, eyeri sırtına verip ağabeyini yatırıp üzerini örter. Bir kâğıda da nasıl kendisinin yerine geçtiğini; üç kağanın kızlarını nasıl alıp geldiğini yazıp ağabeyinin eline sıkıştırır ve boz bir tavşana dönüşerek ormana koşup gider (BKBŞ s. 411). Üç prenses, Boktu-Kiriş’in izini takip edip çadır yerine geldiklerinde gerçek Boktu-Kiriş (Bora-Şeeley)’i uyur bir vaziyette 163 Destanlaan Evlilikler bulurlar. Dikkatlice baktıklarında yatan kişinin ölmüş olduğunu anlarlar. Üç prenses, “Bu kadar yiğit eri / Öldüğünde bırakmak / Nasıl olur! (BKBŞ s. 412)” diyerek diriltmeye çalışırlar: “Ay-Haan’ın altın prensesi / Altın ipek şalını çıkarıverip / Üç öleni diriltir / Üç söneni tutuşturur / Altın ipek şalı ile / Yüzünü örtüverip / Üstünden atlayıvermiş / Bir dönüp uyuyup / Kalıvermiş / Han-Haan’ın güzel prensesi ise / Küren ipek şalını çıkarıp / Üç ölen canlı dirilmeli / Üç sönen ateş yanmalı! diyerek / Küren şalıyla yelleyip / Üstünden atlayıvermiş / Doğrulu verip / Boktu-Kiriş oturup oturup / Geri düşüvermiş / Ulug Ege-Haan’ın UlanSaygıl prensesi / Ayağa kalkıverip / Dokuz öleni diriltir / Dokuz söneni tutuşturur / Kızıl ipek şalını çıkarıp / Üç dolandırıp yelleyiverip / Cevher gibi er kişinin / Eteğinden atlanmamalıdır / Üç defa atlamanın gereğidir, diyerek / Üç defa atlayıp / İtip doğrultuvermiş / Boktu-Kiriş de doğrulup / Ayağa kalkıvermiş (BKBŞ s. 412-413).” Diriltilen kahraman, avucuna sıkıştırılan kâğıdı okur ve kız kardeşini bulmak için hemen ormana gider. Arı-Haan, henüz doğmamış oğlu için çıktığı yolculukta Ulug-Haan’ın kızı için düzenlediği tüm yarışları kazanır. UlugHaan, altı-dokuz yıl sürecek toyunu yapıp, “Ulug Haan kızının otağının / Gölge tarafına / Yüz kara deveyi / Gün çıkar tarafına / Yüz ak deveyi bağlayıp, hazırlayıp / Yüz kara bahadırı / Ağırını hafifini yapıp / Yakılacak odununu hazırlayıp / Durursunuz diye / Yüz genç kızı / Kap-kacak, çanak-çömlek yapıp (AHD s. 261)” kızına vereceği çeyizi hazırlar. Arı Haan, kızı ve çeyizini alıp memleketine doğru yola çıkar. Geliş yolunda güreşip canını bağışladığı Şara-Melçen’in yurduna uğrar. Arı-Haan, Şara-Melçen’in önceden hazırladığı çukura düşer. Şara-Melçen, çukurun ağzını bir kaya ile kapatıp Arı-Haan’ın yanında getirdiği gelini Ulug-Haan’ın kızını alıp başka yere kaçırır (AHD s. 262). 164 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Bu olaylar gelişirken Arı-Haan’ın eşi doğum yapar. Doğan çocuk kısa sürede büyür ve kavga ettiği çocuklardan biri onu, “Ediğimizi, elbisemizi getir / Savaşa, kavgaya uğramış / Atası yok kişi / Arı-Haan’ın ipsizi (AHD s. 263)” diye aşağılar. Çocuk eve gelir ve annesine babasının nerede olduğunu sorar. Annesi uzun zaman babasına ne olduğunu söylemez. Çocuğun ısrarlarına fazla dayanamayan annesi, Arı-Haan’ın başına gelenleri anlatmak zorunda kalır. Çocuk, annesinden hemen kendisini donatıp sefere çıkarmak için hazırlamasını ister. Annesi, “On yönden on demirci / Çağırıp getirtmiş / Alt âlemden Alan-Dargan’ı / Çağırıp çıkarmış / Üst âlemden Baldır-Dargan’ı / Çağırıp indirmiş / Uçurumun ağacını / Gebe kısrağı denkleştirip kesip / Kenar yerin ağacını / Kısır kısrağı denkleştirip kesip / Okunu-silahını yapıp / Hazırlayıvermiş / Yüz büyük kazanı eritip / Bir okun temreni / Kılıp kaya taşa / Eğilmesin bükülmesin diyerek / Yüz bahadırın kanında fokurdatıp kaldıratır [?] imiş / Yüz seksen uzun tekenin / Boynuzu ile denkleyip / Seksen kulaç katı kara yayını / Hazırlamışlar / Yüz seksen keçinin derisini örüp / Kiriş kılıvermişler (AHD s. 264-265).” böylelikle çocuğun giyimini ve silahlarını hazırlatır. Daha sonra çocuğa, Han-Şilgi atlı Han-Sayın-Hovugun adını verirler (AHD s. 267). Adını ve atını alan çocuk, vakit geçirmeden babasını bulmak için yola çıkar. Yolda, babasının atı AkSarıg ile karşılaşır ve ondan babası ile nişanlısı hakkında bilgi alır. Çocuk, babasının atıyla gidip babasını hapsedildiği kuyudan çıkarır (AHD s. 270). Arı-Haan, Şara-Melçen’i bulup ondan intikamını alarak yurduna döner. Bu arada memleketine dönen Han-Sayın-Hovugun, düğün otağını kurup beklemeye başlar (AHD s. 271). Altın-Taycı, ablası Altın-Arığ’ın da yardıma gelmesiyle girdiği tüm yarışları kazanır. Kızın babası Alp-Küreldey, “Kır 165 Destanlaan Evlilikler aygırlı yılkımdan / Kısırını seçip öldürüp / Doru aygırlı yılkımdan / Semizini seçip öldürüp toy ediniz (ATD s. 70).” diyerek düğünü başlatır. Kızın toyunu kısa kesip altıncı günde dönüş hazırlıklarına başlarlar. Han-Sabah’ın annesi Kün-Harahçı, çeyiz sandığını açıp kızının giysilerini çıkarır. Altı, yedi güzel, gelini hazırlamaya başlarlar: “… Han Sabah’ı kolundan tutup / Ala ipeğini içine giydirmişler / Büyük kıvrımlısını dışına giydirmişler / Kara çizmesini ayağına / Ala cepli elbisesini arkasına giydirip / Kara tilki börkünü başına geçirmişler (ATD s. 73).” Han-Sabah, hazırlanıp dışarı çıktığında Altın-Taycı onu ayakta karşılar. Han-Sabah’ın sağ kolundan tutup anne ve babasının önüne getirir. Altı defa onlarla selamlaşıp vedalaşırlar. Han-Sabah ve Altın-Taycı’yı evden çıkarken elli kişi uğurlar. Han-Sabah’a çeyiz olarak verilen ok ve yayı atın ön terkisine; kalın zırhı arka terkisine yükleyip yola çıkarlar. Arkalarından anne ve babası şöyle hayır duada bulunur: “Sönmez ateşli olunuz / Ölmez canlı olunuz / Yaşınız uzun olsun / Yaratıcılığınız yüksek olsun / Öksüze yüreğiniz acısın / Güçsüze kolunuz acısın (ATD s.73).” Ak-Kağan’ın kızı Altın-Suçu’ya dünür olan Kağan-Kes, düğününün dokuzuncu gününde, “Sığ da olsa suyum var, alçak da olsa dağım var (KKD s. 389).” diyerek memleketine dönme zamanının geldiğini belirtir. Kağan-Kes, aldığı eşi Altın-Suçu’yu altın bir yüzüğe dönüştürüp cebine kor ve memleketine doğru yola çıkar. Kağan-Argo’yu alan Altın-Som, “Alçak da olsa dağım var; sığ da olsa suyum var. Yerli kişi yerini özler, sulu kişi suyunu özler (KAKM s. 383).” diyerek memleketine dönmek istediğini söyler. Kağan-Argo, çeyizini bir çuvala doldurup, “Yad ele gidecek kişi olarak yaratılan ben, yad ele gidiyorum (KAKM s. 383).” diyerek küçük kardeşi Kağan-Mergen’le vedalaşıp vardığı eşi AltınSom’la yola çıkar. Altın-Kağan’ın kızı Altın-Sabak için sefere çıkan AltınTaycı, rakiplerini ortadan kaldırdıktan sonra kızın babası Altın166 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Kağan’a gelerek, “Hey Altın Kağan, Altın Sabak kızını getir. Gönlüm çekerse alırım, gönlüm çekmezse yerli kişi yerinde kalır (AKD s. 161).” der. Altın-Kağan, hemen kızı Altın-Sabak’ı çağırtır. Altın-Sabak, Altın-Taycı’nın gözüne şöyle görünür: “Altmış hizmetçiyle, yetmiş cariyeyle altı kadın ön eteğini tutup çıkar; yedi kadın arka eteğini tutup çıkar. Altın Sabak katı ipeğe dolanmış, yumuşak ipeğe sarılmış. Altın Taycı bakanda, bu Altın sabak dolunayın parlaklığı gibi, doğan güneşin ışığı gibidir (AKD s. 162).” Altın-Taycı, AltınSabak’ı görünce ona gönlü düşer. Altın-Kağan, Altın-Taycı ile Altın-Sabak’ın başlarını birleştirip dokuz gün sürecek düğünü başlatır. Dokuz günün sonunda Altın-Taycı, “Alçak da olsa yerim var. Sığ da olsa suyum var deyip, yerime yurduma döneyim deyip Altın Sabak kadınını altın bir yüzüğe çevirip, saklayıp memleketine doğru yola çıkar (AKD s. 162).” Altın-Taycı’nın oğlu Aba-Kulak’ın memleketine dönmesi ve düğünü, babasının düğünüyle örtüşmektedir. Kara-Kuzgun’un evlenme teklifini kabul eden Han-Kız ile Kara-Kuzgun’un düğünleri yapılır. Burada önemli bir ayrıntı vardır. Destanda “kız toyu” diye geçen düğün diğer destanlarda da geçer fakat bu şekilde isimlendirilmemiştir.28 Kısa süren bu toydan hemen sonra Han-Kız, çeyizini toplayıp Kara-Kuzgun’un atına yükler. Daha sonra halkını bir araya toplayıp onlarla vedalaşır (KAK s. 53). Kara-Kuzgun destanında, ikinci neslin evlilik macerasının kahramanı Kara-Kuzgun’un oğlu Han-Saraçı’dır. Han-Marha için düzenlenen tüm yarışları kazanan Han-Saraçı ile HanMarha’nın düğününe geçilir. Kız düğününü kısa tutup, “Alçak da olsa dağım var / Sığ da olsa suyum var / Ata yurduna dönmeye / Ana yurduna dönmeye (KAK s. 197)” deyip Sarı Marha’yı altın bir yüzüğe çevirip cebine kor ve memleketine doğru yola çıkar. 28 Destanlarda iki defa düğün yapılması söz konusudur. Birinci düğün (kız toyu) kızın memleketinde, esas düğün ise erkek kahramanın memleketinde gerçekleştirilmektedir. 167 Destanlaan Evlilikler II.10.2. Düğün Destanlarda düğün çoğu kez iki defa yapılmaktadır. Birincisi küçük düğün -ki günümüzde kız evinde yapılan nişan törenine denk geldiğini söyleyebiliriz.- kızın memleketinde yapılır ve kısa sürelidir. Esas düğün erkek kahramanın memleketinde yapılır. Buna büyük düğün de diyebiliriz. Düğün öncesi büyük bir hazırlığa girişildiği görülmektedir. Sayıları onlarla, yüzlerle ifade edilen hayvanların -ki bu hayvanlar çoğunlukla atlardır- boğazlanıp düğün yemeği için pişirilmeleri söz konusudur. Düğünde konuklara ikram edilmek üzere deniz kadar da içki yığılır. Daha sonra uzakta ve yakında bulunan tüm halk körü, topalı dâhil herkes düğüne davet edilir. Damat için bir otağ kurulur. Düğüne iştirak eden yiğitler arasında güreşler yapılır. Atların iyileri seçilerek yarıştırılır. Çocuklar, genç kızlar, delikanlılar ayrı ayrı eğlenirler. Kopuzlar çalınır, türküler söylenir. Gelinler ayrı bir yerde özenle düğüne hazırlanırlar. Kızlıktan kadınlığa geçişin simgesi olan yedi, elli, altmış belikli olan saçları çözülür ve iki belik olarak tekrar örülür (Arıkoğlu 2007: 16; Çudoyakov 2007: 77). Destanlarda gördüğümüz bu âdetin günümüzde de yaşatıldığını Sinan Anadol’dan öğreniyoruz: “Damat evinin bir odası özel olarak gelin için hazırlanıyor. Gelin ipekli kumaşlar ve tüllerle bezenen odaya getirildikten sonra, onun için hazırlanmış yatağın önünde görümceleri tarafından saçı örülüyor. Boncuklarla süslenen saç, iki taraftan atkuyruğu yapılıyor. ‘Saçtın cikin açtı’ denilen bu töre, gelinin o günden sonra iki kişi olarak yaşamına devam edeceğini simgeliyor (Anadol 2000: 74-83).” Yedi ila dokuz yıl süren düğünlerin bitiminde, düğüne katılmış olan halk, düğün yemeğinden arta kalanları alıp evine götürür. Yağlı/etli kemik düşenler alkışlayarak, “Yaşlarınız uzun olsun tabutunuz yüksek olsun! Böyle toyu kim görmüş, böyle toyu 168 D r. Sal aha d d in B EKK‹ kim duymuş! (KAKM s. 374-375)”; kıkırdaklı kemik düşenler kargışlayarak,“Toy mu? Derler. Hangi toy olursa olsun bu toydan daha iyidir! Yakın yerin kişilerine fazlasıyla ikram ettiler (KAKM s. 375).” düğün yerini terk ederler: Düğün yemeğinden sadece insanlar değil hayvanlar da nasiplenir. Öyle ki, kuşlar yuvalarına yiyeyecek taşımaktan yorgun düşer; köpeklerin şişmanlamaktan kuyrukları görünmez olur. Kögüdey-Mergen’in düğünü: “Tüm halkı bir araya topladılar / Ayakta duramayan (atların) semizini / Yatırıp, yüzüp bayram ettiler / Şişmanlıktan zor gezen hayvanları / Yan yatırıp şenliği başlattılar / Dağ gibi et doğradılar / Deniz gibi içki getirdiler / Çocukların oynayacakları yerlere / Renkli ipekler serdiler / Gelin ve genç kızların gezecekleri yere / Güzel ipekler serdiler / Atların güzellerini yarıştırdılar / En güçlü insanları güreştirdiler / Dokuz yıllık düğün yaptılar / Yedi yıllık şenlik yaptılar / Altından bir çadır kurup / Huzur ve sükûn içinde yaşadılar (MKD s. 554).” Erkin-Koo’nun düğünü: “Erkin-Koo’nun dönmesine sevinen / Halkı oturmak bilmedi / Uyumadan çalıştı (…) / Ak hayvanın semizini getirdiler / Evlerin tabanlarını yaptılar / Kopuz çalan kopuzcular / Türkü söyleyen türkücüler / Dört bahadırın arkasından gidip / Caraa-Çeçen’i karşıladılar (…) / Büyük toy açıldı / Uzak yurtlara duyuruldu / Monıs-Kaan’ın yurduna da / Elçiler gönderildi / Fakat Monıs-Kaan gelmedi / Dayısı Er-Böke / Yengesi Altın-Sırga / Birlikte yaşayan bahadırları / Düğüne geldiler / Altmış kişi at alsa da / yuların ucu yetişmedi / Yetmiş kişi kol tutsa da / Yen tutmaya yetişmedi / Ak saraya girdiler / Altın saraya oturdular / Yemeği dibine kadar yediler / Oturup rakıdan içtiler / İyice sarhoş oldular / Söz, sohbet arttı / Nasıl git- 169 Destanlaan Evlilikler tiğini ne olduğunu / Gizlemeden açık seçik / Kahkahalarla anlattı / Şimdi gecenin girdiğini / Yıldızlardan tanıdı / Şimdi gündüzün geldiğini / Güneşin doğmasından tanıdı / Büyük şölen bitti (ÖD s. 166-167).” Katan-Kökşin’in düğünü: “Dağ gibi et kaynattılar / Irmak gibi içki hazırladılar / Yedi yıl boyunca şölen oldu / Dokuz yıl boyunca toy oldu / Atların iyisi yarışa katıldı / Erin yiğidi güreş yaptı / Yetmiş gelin toplanıp / Yedi yıl boyunca türkü söyledi / Doksan yiğit toplanıp / Dokuz yıl boyunca dans etti / Halk bahadırlara / Övgü ve şükran sözlerini söyledi (KKKM s. 279).” Altın-Ergek, gönderdiği dünürcülerden haber beklerken masaları donatıp altmış çeşit yemek yaptırır. Yetmiş çeşit içki hazırlatır. Dünürcüler Altın-Küskü ile döndüklerinde büyük bir toy düzenlenir (AED s. 464). Ölöştöy destanında Kan-Mergen ile gelini Ak-Koo’nun gelmekte olduğunu uzak yerden sezen nine Ermen-Çenen, düğün hazırlıklarını başlatır. Destanda düğünün ayrıntısı verilmez. Han-Buuday, dört yarışı da kazandıktan sonra Uzun-SarıgKağan, halkını toplayıp düğün hazırlıklarına başlamalarını emreder: “Kısa ırmağa / Kısa ipinizi salıp / Genç kısrağınızı tutun / Uzun ırmağa / Uzun ipinizi salıp / Ulu kısrağınızı tutun / Üç günü geçirmeden / Deniz gibi rakı yığın / Dağ gibi et yığın (…) / Oba arkasında kutsal sarı bozkıra / Üç günü geçirmeden / Kızımla güveyimin / Ulu ak otağını / Cihan-dünyaya denkçe / Yüz deveye layık / Yük yapıp / Hazırlayın koyun (ABUD s. 257).” Düğün için tüm hazırlıklar yapılır ve halk, bir ayın otuz günü, iki ayın altmış günü, üç ayın doksan günü eğlenir. Tun-Karatı-Kağan, Bora-Şeeley’le evlenecek şehzadesi için “doksan at dolanamaz, yuvarlak ak otağ (BKBŞ s. 433)” kurdurur. Halkını, kavmini toplayıp doksan gün boyunca toy-düğün yapar. 170 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Arı-Haan’ın oğlu Han-Sayın-Hovugun’un düğünü: “Buzağı-kulun tutup / Kısa ırmağın ucuna-başına / Kısa ipini takıp / Kısır emen iki yaşındaki tayını-danasını bağlayıvermiş / Deniz gibi rakısını yığıp / Dağ gibi etini pişirip / Oba gibi yığmış / Altı yılda sona ermez / Bayramını kutlayıp / Dokuz yılda bitmez / Toyunu toylayıp durmuş / Kul kişinin kulağı / İyileşip semirip durmuş / Yabani itin kulağı / İyileşip semirip durmuş / Bayramı sona erip / Toyu bitmiş (AHD s. 272).” Ay-Huucın destanında, Han-Mirgen, Alp-Han-Kız’ı kendisiyle girdiği mücadeleden sonra zorla alır ve memleketine getirir. Ablası Kız-Han, Alp-Han-Kız’a kendi gönlüyle gelip gelmediğini sorar. Alp-Han-Kız, kendi gönlüyle geldiğini söyleyince düğünün yapılmasını emreder. Han-Mirgen’in ilk düğünü: “Gözü güzel halkım boyum / Kızın toyuna başlayalım / Oğlanlar kızlar kalmasın / Oğlanın toyuna toplansınlar / Kır aygırlı mal sürerken / Kesip öldürerek yiyiniz / Doru aygırlı mal sürerken / Hepsini öldürüp toy ediniz / Halkın boyun hepsi / Kırlangıç gibi kaynaşmış / Büyük toya toplanan halk / Karasinek gibi vızıldıyor / Oğlanlar kızlar toplanıp / Sacayaklı kazan kurmuşlar / Ocak altına ateş salıp / Oynamaya başlamışlar / Halkı boyu toplanıp / Kazana yemek koymuşlar / Bitmeyecek toy başlayıp / Bütün halkı toy etmiş / Altmış güzel örgüsünü / Alp Han Kız’ın çözmüşler / İki güzel beliğini / Kadınlar örüvermişler / Elli güzel örgüsünü / Elin halkın oğlanları dağıtmışlar / İki güzel beliği / Kadınlar sarıp dolamışlar / Korkusuz Alp Han Kız / İki belikli kadın oldu / Omuruna batmaz belikli / Güzel kadın oldu / Altı gün geçerken / Ağırlanıp hediye almışlar / Yedi gün geçerken / Keyiflenmiş el boy / Dokuz gün dolarken / Toy edip eğlenmişler (…) / On iki güne kadar / Büyük toy olmuş / Toy eğlence bittiğinde / 171 Destanlaan Evlilikler Bütün halk dağılmaya başlamış / Ocaklı kazan altında / Ateşin yanması bitmiş / Oğlanın kızın güzelleri / Oyundan zorla vazgeçmişler / Kulaklı dökme kazanları / Tıngır mıngır yuvarlanmış / Kap kacak yanından / Halk boy ayrılmışlar (AHUD s. 469-471).” Böylece elli yıl mutlu bir şekilde yaşarlar. Ay-Huucın, evlilik çeşitleri bakımından diğer destanlara göre farklılıklar içeren bir destandır. Bu farklılık, Han-Mirgen’in ikinci eşini almasında; attan doğma kardeşi ve destana adını veren Ay-Huucın’ın Han-Mirgen’e üçüncü bir eş getirmesi; onunla da yetinmeyip dördüncü kez ağabeyine bir eş almak istemesinde karşımıza çıkar. Han-Mirgen’in attan olma kardeşi Ay-Huucın, Ak-ÇibekArığ adında bir kız getirerek ablası Alp-Han-Kız’a teslim eder (AHUD s. 515). Bu arada uzun bir yolculuğa çıkan Han-Mirgen, Kün-Tönüs-Han’la birlikte Kün-Han’ın kızı Kün-Arığ’ı evlenmek üzere alıp getirir (AHUD s. 537). Han-Mirgen kardeşi AyHuucın gelene kadar düğün yapmayı erteler (AHUD s. 543). Bu arada ilk eşinden olan iki çocuğu Kara-Ninci ile PoraNinci tarafından yeraltına kaçırılır. Han-Mirgen, Kün-TönüsHan’la kaçırılan çocuklarını kurtarmak üzere yeraltına iner. AyHuucın, onları takip eder. Bu arada Ay-Huucın ağabeyi HanMirgen’e, “Güzel karıların / Üç Yengem var / Görünmeyen güzel karınız / Hiç yok / Görünmeyenden bir tane alırsanız / Başı iki olur / Dilden başka dilli oluruz / Halktan başka halklı oluruz / Anasına benzeyip doğanlar / İki başlı olurlar / Evin içinde yürürken / Güzel olur bakmaya (AHUD s. 593).” diyerek olağanüstü bir kızla daha evlendirmek ister ama Han-Mirgen bunu kabul etmez. Çocuklarını kurtarıp memleketine dönen Han-Mirgen ile Ak-Çibek-Arığ ve Kün-Arığ’ın düğününe geçilir. Han-Mirgen’in ikinci düğünü: 172 D r. Sal aha d d in B EKK‹ “Bitmeyecek toy başlamış / Bütün halkı eğlenmiş / Bitmeyecek eğlence başlayıp / Halk, oba birikmiş / Arı sili Ak Çibek Arığ’ın / Altmış beliğini çözmüşler / Onun iki beliğini / Alp Han Kız örmüş / Elli beliğini Kün Arığ’ın / Halkın boyun çocukları dağıtmış / Güzel eğri beliğini / İki kuması örmüş / Omurga almaz belikli / Üç kuma olmuş (AHUD s. 607-609).” Altın-Taycı ile Han-Sabah’ın düğünü: “Yedi kadın Han Sabahı / Elden tutup koltuktan dayanıp / Altın-Taycı’nın evine girmişler / Kuzeydeki altın divana oturtmuşlar / Altın-Taycı’yı elinden tutup / Güneye oturtmuşlar / Altın Arığ ablası büyük toyu yönetip / Türkü söyleyip neşeyle eğleniyormuş / Bütün yabancı misafirleri / Ay Mirgen ağırlayıp bakıyormuş / Kız güzeli Han Sabah’ı / Ala ipek perde arkasına oturtup / Elli beliğinin iki beliğini örüp / Kadın yapmışlar / Aya-güneşe tanıtıp / Kap-kacağın sahibisin deyip / Ateşe tapınıp / Büyük yurdun sahibi sen ol, deyip / Dönmüş kadın kişiler / Bitmeyecek gibi toy olmaktaymış / Ak ağaç şişlere etleri geçirip / Koşuşup gidiyorlar / Gülüp geçiyorlarmış / Demir şişlere etleri geçirip / Dik ovaya koşup ulaşıyorlarmış / Kadınlar kamçılıyorlar / Kızlar kıymadan yiyorlarmış / Kanatlı kuş yuvasına taşıyıp / Bitirememiş bu toyun etini / Samur hayvanı inine taşıyıp doymuş / Dokuz güne kadar toy etmişler / Dokuzuncu gün bitmiş / Toya gelenler dağılmış / Büyük toy bitip / Mutluluk içinde yaşamışlar (ATD s. 75).” Kağan-Kes’in düğünü: “Kağan-Kes memleketine dönüp altın otağa girdiğinde cebindeki yüzüğü çıkarıp Altın-Suçu kıza döndürür. Daha sonra hizmetçilerini çağırıp düğün hazırlıklarına başlanmasını emreder: “kır aygırın yılkısını kırıp, kurban edip, 173 Destanlaan Evlilikler toy düzenlensin, doru aygırın hepsini kesip toy düzenlensin (…) Haberle, toplansın, yakındaki bağırışla gelsin (…) Ulu toya halk gelip toplanmış. Yetmiş kağanın halkının hepsi gelip toplanmış. Yırtık elbise giyenler derisiz kayaklarla toplandı, ipek elbise giyenler, doru atla toplandı. Halk beyleri kırlangıç gibi kaynaştı, aşık gibi vuruştu. Kağan Kes ulu toyu toplayıp kutladı. Ata töresince güzel toy oldu, ana töresince hoş toy oldu. Kavga telaş olmadı. Yeşil ipek örtü astılar, atların iyilerini yarışa gönderip toyladılar. Baldır kemiğinden et çıkarıp, yiğit erleri güreşe çıkarıp toyladılar. Dokuz günün sonunda ulu toy dağıldı. Akağaç kabuğunun üstündekiler tükenip, bütün halk dağıldı. Kazana konulan yenilip, kalanı halka dağıtıldı. İlikli kemik yiyenler dua edip döndüler; kuru kemik kemirenler beddua edip döndüler. Bacadan giren kuş, tüyü yapışırcasına semirdi; eşiğe gelen it düşkünü kuyruğu görünmezcesine semirdi. Bütün halk dağıldı (KKD s. 390-391).” Altın-Taycı ile Altın-Sabak’ın düğünü: “Ak-Kağan, altın otağdan çıktı. Kırk tas [hizmetçi] çağırdı, kırk balta verdi. Otuz tas çağırdı, otuz nacak verdi. Kırk aygırın kısrağını kesip soyun, ziyafet hazırlayıp toy kılın, deyip, doru aygır kısrağının hepsini soyup kesin toy salın (…) Kısrakları, beygirleri kişnetip kestiler. Irakta yaşayanları elçi ile çağırdılar. Yakın yerde yaşayan kişileri bağırışla çağırdılar. Altın Arığ koca karı, kırk kız oda dibine götürüp, yedi ayrı beliğini çözüp, iki ayrı belik ördü. Toylaya toylaya toylayanda, yedi gün boyunca toylayıp yerin karasını bilmediler, dokuz gün boyunca toylayıp toprak karasını bilmediler. Dokuz gün sonra masadakiler tükendi, bütün halk dağıldı, kazanların dibi takırdadı, halkı-tebaası dağıldı. Yiğitler etli kemikleri alıp dağıldı. Fakir kadınlar kurtlu karın alıp dağıldı. Yağlı kemik düşenler, dua edip döner, kıkırdaklı kemiğe 174 D r. Sal aha d d in B EKK‹ ulaşanlar kargayıp döner. ‘Yakın yerin kişileri yakınlarını yedirip beslediler’ deyip. Eşikteki itler toylayıp kuyruksuz gibi semirip yol karşısında havlaşamaz oldular. Tünlükten giren kuşlar, toylayıp kanatsız gibi sevinip yol karşısına çıkamaz oldular (AKD s. 163-164).” Altın-Kök ile Kağan-Mergen’in düğünü: “Kağan Argo ablası, Kağan Mergen’i atının üstünden koltuklayıp, indirdi (…) Altın Kök’ü kırk odanın dibine götürdü. Sayısız saç örgülerini çözüp iki ayrı örgü ördü (…) Dağ gibi et pişirdiler, deniz gibi içki hazırladılar (…) Toylaya toylaya gelende arıkları semirdi, açları doydu. Eşikteki zayıf itlerin kuyrukları yapışırcasına semirdi. Arık kişilerin kulakları kaybolurcasına semirdi. Tayga olup et yığıldı, deniz olup içki koyuldu. Gözle görülmez yemekle, ağız açtırmaz içki sunuldu (…) Az mı çok mu zaman geçtikten sonra akağaç kabuğundaki etler tükendi, bütün insanlar dağıldı. Kazan dibi takırdayanda, halkı tebaası dağıldı. Yağlı kemik yiyen kişiler, dua edip dönerler. ‘Yaşlarınız uzun olsun tabutunuz yüksek olsun!’ diye, ‘böyle toyu kim görmüş, böyle toyu kim duymuş’ derler. Kıkırdaklı kemik yiyenler kargayıp dönerler. ‘Toy mu?’ derler, hangi toy olursa olsun bu toydan daha iyidir! Yakın yerin kişilerine fazlasıyla ikram ettiler’ diye söyleşirler. Erler erleri, kalın kemikleri tutup dağılır, fakir kadınlar kurtlu karın tutup dağılır. At yarışı düzenlediler. Önden gelen atlara ak ipek örtü bağladılar (KAKM s. 374-375).” Han-Saraçı ile Sarı-Marha’nın düğünü: “Han Saraçı, sağ cebinden / Altın yüzüğü çıkarıp / Aya güneşe ışıldatıp / Kendi bedenine döndürdü / Altmış belik omzuna sallanan / Elli belik sırtına inen / Sarı Marha geldi / Altın taraklı bekleyen / Kadınlar elli beliği çözdüler / İki beliğe ördüler / Altmış beliği açtılar / Çift beliğe 175 Destanlaan Evlilikler ördüler / Toy-düğünü demir tapınağın / Üstünde yapmadılar / Halkın yaşadığı yerde / Demir tapınağın başında / Toy düğüne başladılar / Bütün halkı çağırdılar / Doru aygırlı yılkının / Hepsini getirip kestiler / Et doğrayıp ziyafet hazırladılar / Kır aygırlı yılkının / Hepsini getirip kestiler / Çorba hazırlayıp şölen ettiler / Uzaktakileri ikişer atla / Yakındakileri tek atla / Davet ettiler / Kör olanları bu düğüne / Yedekte getirdiler / Topal olanları bu düğüne / Kızakla sürüyüp getirdiler / Demir şişli halk demir şişleriyle / Eti yağından ayırıp / Kazanların önüne / Yürüyerek gelip yediler / Demir şişi olmayanlar / Tabağın dibini avuçlayarak yiyorlar (KAK s. 205)”. Düğün devam ederken, evlenme yarışlarında Han-Saraçı’ya yardımcı olan Çatal Başlı Çilbigen, Kara-Kuzgun’dan kızı AltınTana’yı ister. Kara-Kuzgun, bu dünürlüğü kabul eder ve düğün içinde ayrıca bir de kız düğünü yaparlar: “Dokuz gün boyunca şölen yaptılar / Bitmez tükenmez şölen oldu / On gün ziyafet çektiler / Bitmez tükenmez düğün olmuş / Kanatlı kuşlar alayla gelip / Karınlarını doldurup yuvalarına taşıyarak / Bitiremediler bu düğünün etini / Samurlar uluyarak gelip / Karınlarını doldurup inlerine taşıyarak / Bitiremediler bu düğünün etini / Düğün sona erince / Bütün halk dağıldı (KAK s. 205).” II.11. Evlilik Sonrası Kahramana Verilen Zor Görevler Kız için düzenlenen tüm yarışları kazanan, verilen tüm zor görevleri yerine getiren bahadır, eşini alarak memleketine döner ve orada düğün yapıp mutlu bir şekilde yaşamaya başlar. Bazı destanlarda bu evliliği bir türlü kabullenemeyen kayınbaba çeşitli yollara başvurarak damadını ortadan kaldırmak ister. Böylelikle bahadır ile kayınbaba arasında yeni bir mücadele başlamış olur. Günümüz Altay düğün âdetleri çerçevesinde sergilenen oyunlarda da bu geleneğin izlerini takip edebiliyoruz. Bu uyunlardan birinde kız tarafı son anda kızı vermekten vazgeçer ve onu 176 D r. Sal aha d d in B EKK‹ kaçırmaya çalışır. Bu oyunda damada düşen rol, kaçırılmaya çalışılan gelini korumaktır. Böylelikle damadın gücü ve geline olan bağlılığı da sınanmış olur (Anadol 2000: 74-83). Kozın-Erkeş destanındaki bahadır-kayınbaba mücadelesi şu şekilde gelişmiştir: Sıçrama yarışını kazanan Kozın-Erkeş, eşini alıp memleketine kaçırır. Kızını Ceti-Sabar’a vermek isteyen Karatı-Kağan, bu durumu kabullenmez. Damadını memleketine davet edip bir hile ile öldürmek ister. Damadını davet etmeleri için adamlarını elçi gönderir. Kozın-Erkeş, Karatı-Kağan’ın adamlarına üç gün içinde geleceğini söyleyip onları gönderir. Karısı Bayım-Sur, Kozın-Erkeş’e babasının onu ölüme davet ettiğini söyler (KED s. 279). Kozın-Erkeş gitmekte ısrarcı olunca Bayım-Sur, onu karşılaşacağı tehlikeler konusunda uyarır. Kozın-Erkeş, eşinin tüm uyarılarına rağmen kendisine sunulan zehirli içkiyi içer. Karatı-Kağan ve Ceti-Sabar kardeşler Kozın-Erkeş’i demir bir sandığa kapatıp sandığı ateşe verirler. Eşi Bayım-Sur, sıçan şeklinde gelip yeraltından yeni yeni ısınmakta olan sandığa girer. Ağzında getirdiği suyu Kozın-Erkeş’in yüzüne serper. Kozın-Erkeş uyanır ve sandığı parçalayıp buhar gibi ortadan kaybolur (KED s. 284). Ceti-Sabar kardeşler, Bayım-Sur’u almaktan vazgeçip tüm verdiklerini (kalın) geri alarak memleketlerine dönerler (KED s. 285). Bayım-Sur, ortadan kaybolan kocasını bulması için KodurUul’dan yardım ister (KED s. 285). Karatı-Kağan’ın çobanı olan Kodur-Uul, gizliden gizliye Bayım-Sur’a âşıktır. Bu isteği fırsat bilip Kozın-Erkeş’i ortadan kaldırmak ister. Kodur-Uul, Kozın-Erkeş’i yedi yolun kavşağında atının terini soğuturken bulur. Hemen Karatı-Kağan’a haber vermek için geri döner. Karatı-Kağan, Kodur-Uul ile askerlerini KozınErkeş’in üzerine gönderir. Kodur-Uul, Bayım-Sur ölmeni istedi. O yüzden kayınbabanın askerleriyle beni gönderdi diyerek yalan 177 Destanlaan Evlilikler söyler (KED s. 288). Kozın-Erkeş, “madem Bayım-Sur beni istemiyor o zaman beni öldür (KED s. 290)” der ve Kodur-Uul’a karşı koymaz. Kodur-Uul, Kozın-Erkeş’i öldürmüş olmanın mutluluğuyla Karatı-Kağan’ın yurduna döner. Bir hile olduğunu sezen Bayım-Sur, Kodur-Uul’u ikna ederek Kozın-Erkeş’in cesedinin nerede olduğunu öğrenir. BayımSur, Kodur-Uul’a doksan arşınlık bir mezar kazmasını, kazdırdıktan sonra da yeraltı suyundan bir kadeh getirmesini ister. Bayım-Sur’a kavuşma arzusuyla Kodur-Uul, bir halatla doksan arşınlık çukura/mezara iner. Bayım-Sur, halatı keser ve toprakla çukurun üzerini kapatır. Daha sonra öldürülmüş olan kocasını uzun uğraşlar neticesinde diriltmeyi başarır ve memleketlerine dönerler (KED s. 298). Bir zaman sonra Kozın-Erkeş, kayınbabasından intikam almak için yola çıkar ve onu öldürür. Temene-Koo destanında, kızını bahadır Temene-Koo’ya veren Karatı-Kağan, altın yüzük sayesinde damadının kendisini alt ettiğini düşünür ve intikam almak için onu memleketine çağırarak bir istekte daha bulunur: “Ak hayvanım Altay’ı aştı / Sayısız halkım göğe ulaştı / Durduramıyorum / Benim yudumun yanında / Demir çit yapsan / Onun kapısından / Eyerli atın zor geçeceği / Bacasındaki delikten / Bir kuşun zor gireceği / Demir çit olsun / Taş sarayın yanına / Demir zindan yapsan / Onun kapısından / Bir kişi zor girecek / Bacasındaki delikten / Bir kuş zor girecek / Demir zindan olsun / Doksan iki kilitli / Yetmiş iki sürgülü / Demir çitle demir zindan yapsan (TKD s. 407).” Temene-Koo, sihirli yüzük sayesinde demir çit ile demir zindanı kısa sürede bitirir. Bir zaman sonra Karatı-Kağan, damadı Temene-Koo’ya elçi göndererek onu yapılmakta olan toya çağırır. Toya gelen TemeneKoo’yu sert içkiyle sarhoş edip parmağından sihirli yüzüğü alır. Temene-Koo’yu, kendisine yaptırttığı zindana atıp zindanın ka178 D r. Sal aha d d in B EKK‹ pısını yetmiş iki sürgüyle sürgüleyip doksan iki kilitle kilitler (TKD s. 409). Daha sonra Karatı-Kağan, Arnay ile Şarnay bahadırları göndererek kızını geri getirtir. Yedi gün sonra kendine gelen Temene-Koo, içki yüzünden düştüğü duruma çok üzülür. Daha önce altınla aldığı ala köpek ve gümüşle aldığı ala kedi bahadırın yardımına koşarlar. Bir yolunu bulup altın yüzüğü ele geçirip zindandaki Temene-Koo’ya ulaştırırlar. Sihir yoluyla atıldığı zindandan kurtulan TemeneKoo, kötü düşünceli Karatı-Kağan ile karısını yok eder (TKD s. 414). Ösküs-Uul ile Talay-Kağan’ın kızı Altın-Küskü, mutlu bir şekilde yaşarlarken Altay’ın tüm kağanlarını yenen gözü doymaz Karatı-Kağan, Altın-Küskü’nün güzelliğini öğrenir. Altı eşinden birini Ösküs-Uul’a verip Altın-Küskü’yü kendine almak üzere yola çıkar (ÖUD s. 167). Ösküs-Uul avda iken KaratıKağan gelir ve Altın-Küskü’ye kocasını misafir etmek istediğini söyler (ÖUD s. 173). Ösküs-Uul, Karatı-Kağan’ın davetini kabul eder ve hemen yola çıkar. Karatı-Kağan’ın memleketine kısa sürede ulaşan Ösküs-Uul, çok geçmeden kağanın niyetini anlar. Karatı-Kağan, Ösküs-Uul’a, “Güreşmeden oynayalım / Başka oyun vardır elbet / Sırasıyla gizlenip / Oynayalım mı oğlum? / Üç defa saklanalım / Sen üç defa bulunursan / Eşini, evini vereceksin / Ben üç defa bulunursam / Üç yarışı ben kaybedersem / Altı güzel eşimi al / Altay dolusu hayvanımı al / Bakırdan yapılmış sarayımı / Yerlere sığmaz servetimi / Sen alırsın oğlum (ÖUD s. 182).” diyerek saklambaç oynamayı teklif eder. Önce Ösküs-Uul saklanır. Karatı-Kağan, onun eşi AltınKüskü’nün yanına gittiğini fal kitabından öğrenir. Altın-Küskü, Ösküs-Uul’u bir iğneye dönüştürüp dikiş dikmeye devam eder. Karatı-Kağan, Ösküs-Uul’u bulamaz. Daha sonra Karatı-Kağan 179 Destanlaan Evlilikler şekil değiştirip ormanda saklanır. Altın-Küskü’nün yardımıyla Ösküs-Uul, Karatı-Kağan’ı bulur. Her seferinde Ösküs-Uul’u değişik nesnelere çeviren Altın-Küskü, Ösküs-Uul’un bulunmasını engeller. Olağanüstü bilgisiyle de Karatı-Kağan’ın bulunmasını sağlar. Böylelikle saklambaç oyununu Ösküs-Uul kazanmış olur. Karatı-Kağan, “büyük bir vadiyi ipekle kaplamak; yüce dağa kadar her tarafa altın saçmak (ÖUD s. 203)” şeklinde ikinci yarışı ilan eder. Bu yarışı da Altın-Küskü’nün yardımıyla Ösküs-Uul kazanır. Karatı-Kağan son olarak Ösküs-Uul’a boğa güreştirmeyi teklif eder. Ösküs-Uul, boğası olmadığını söyleyerek iki gün mühlet ister. Altın-Küskü, Ösküs-Uul’dan babasına gidip “dünyayı taşıyan boğayı (ÖUD s. 208)” getirmesini söyler. Ösküs-Uul, kayınbabası Talay-Kağan’dan güreştirebileceği bir boğa ister. Talay-Kağan, “Bizim yurdumuzda erkek buzağı / Hâlihazırda yok / Dünyayı taşıyan iki kara / Boğalar bende var / Böğüren ineklerimizin / Buzağılayacağı yer idi / Onlar avlanamaz / İki boğam avlansa / Bütün dünya sallanır / Yeryüzünde sel çıkar / Yedi yıl kısır duran / Gök ineğim var idi / Yelip gelir o şimdi / Yedi gün bekle, emi / Sevgili damadım sen, dedi / Erkek buzağı doğarsa / Alıp götürürsün / Dişi buzağı doğarsa / Kendin düşünürsün (ÖUD s. 212).” diyerek doğacak ilk erkek buzağıyı ona vereceğini söyler. Yedinci günde, gök inek bir erkek buzağı doğurur. ÖsküsUul plasentası yırtılmamış buzağıyı alıp Karatı-Kağan’ın yanına gelir. Karatı-Kağan, Erlik-Bey’in boğasıyla Ösküs-Uul’un TalayKağan’dan getirdiği buzağının güreştirilmesini ister (ÖUD s. 215). Erlik-Bey’in boğası yenilir ve Ösküs-Uul, aldığı eşi AltınKüskü ile mutlu bir şekilde yaşamaya devam eder. 180 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Kızı Ak-Şankı’yı, Malçı-Mergen’e vermiş olmayı içine sindiremeyen Arslan-Kağan, damadını memleketine çağırtıp ondan, “Gök denizin kıyısında yaşadım / Oradan buraya göçtüğümde / Kurbanlık gök tosun bıraktım / O şimdi yaşına yetti / Onu şimdi benim aldıracak gücüm yok / Altı damadıma söylediğimde / Bizim atımız oraya gidemez / Bizim gücümüz yetmez dediler / O boğayı alıp getirirsen / Yedi damadımın ağabeyi ol (…) / Ak sarayımda sen yaşa! (MMD s. 242)” diyerek aslında göl iyesi olan boğayı getirmesini ister. Maçlı-Mergen, atının yardımıyla boğayı tutup getirir. Arslan-Kağan, son çare olarak damadını zehirlemek ister. Malçı-Mergen, atının uyarısı üzerine altın kadehteki zehirli içkiyi Arslan-Kağan ve altı damadına içirtir. Eşi, Ak-Şankı’yı alarak kendi yurduna döner (MMD s. 250). Közüyke destanında, Közüyke’nin beşik kertmesi Bayan’la evlenmesini kabullenemeyen Karatı-Kağan ile dünürü SanıskanBay, Közüyke’yi bir hile ile ortadan kaldırmak için davet ederler. Közüyke, yola çıkmak için hazırlanırken eşi Bayan, “Kara düşünceli benim babam / Seni akraba yerine koyup çağırtmış değil / Kara başını yok etmek için / Kara düşünüp seni çağırıyor / Sen sana konulan aşı içme / Söylenenleri dinleme (KÖZD s. 354).” diyerek onu uyarır. Közüyke, Karat-Kağan’ın memleketine ulaşır. Közüyke’nin önüne sarı zehirde kaynatılmış bir tabak et korlar. Közüyke’nin dostu ağaçkakan diğerlerine göstermeden tabakların yerini değiştirir. Zehirli etleri yiyen Karatı-Kağan ve dünürü SanıksanBay oracıkta düşüp ölürler. Közüyke, yeraltının kutsal suyu ile onları diriltir ve “İnsana kötü düşünme / Zararı sana çıkar / Öksüzü aşağılarsan / Hiçbir zaman onmazsın (KÖZD s. 355)” der ve atına binerek oradan uzaklaşır. Közüyke atıyla uzaklaşırken Karatı-Kağan, kamış gibi ince zehirli ok ile onu dizkapağının arkasından vurur. Közüyke’nin ayağı şişip ayakkabısına sığmaz olur. Bu halde evine dönmek istemeyen Közüyke, Altay’ı dolaşıp şifalı ilaç bulmaya çalışır. Bu- 181 Destanlaan Evlilikler lamayınca da, dostu ağaçkakanı eşi Bayan’a göndererek uygun bir ilaç göndermesini söyler. Bayan, çeşit çeşit ilaç hazırlayıp ağaçkakanla gönderir. Bayan’ın gönderdiği ilaçlar Közüyke’yi biraz iyileştirir (KÖZD s. 357). Karatı-Kağan’dan intikam almak isteyen Közüyke, ağaçkakanı bilgi almak üzere Karatı-Kağan’ın memleketine gönderir. Karatı-Kağan, ağaçkakanı yakalar ve ondan Közüyke’nin yerini öğrenir (KÖZD s. 358). Karatı-Kağan ve dünürü Sanıskan-Bay, ordularını toplayıp Közüyke’yi öldürmek üzere yola çıkarlar. Közüyke, Karatı-Kağan ve Sanıskan-Bay’ın tüm ordusunu yener. Kendisi de dizkapağındaki yara dolayısıyla ölür (KÖZD s. 359). Altmış çeşit ilaç yaparak kocasının olduğu yere gelen Bayan, Közüyke’nin öldüğünü görür ve yüzüstü yatıp, “Ölümsüz yaratılışlı er idin / Şimdi böyle mi ölecektin? / Ölmez kaderli bahadır idin / Senin gidişin bu mu olacaktı? / Aylı yerde yaşamasam da / Karanlık yeraltında seninle yaşarım / Güneşli yerde birlikte olmasam da / Öbür dünyada seninle olurum! (KÖZD s. 361)” diyerek iki gün boyunca ağıt yakar. Üçüncü gün, dokuz başlı keskin bıçağını yüreğine saplayıp sevgili eşi Közüyke’nin yattığı yere düşüp kalır. Karatı-Kağan ile Sanıskan-Bay, Közüyke ile Bayan’ın bulunduğu yere gelirler. Hayatta iken evlenmelerine mani olan Karatı-Kağan, ölmüş olan Közüyke ile Bayan’ın aynı yerde yatmalarını da hazmedemez ve Bayan’ın cesedini alarak iki nehrin ötesine atar. Közüyke’nin cesedini yakmak üzere geri döndüğünde, “Közüyke’nin naaşı bir kaya / Bayan’ın naaşı bir kaya / İki büyük kuş gibi / Sivri zirveli taşlar burada duruyordu / Onları ayırmamız mümkün değil! (KÖZD s. 362)” diyerek kendisi de sakız olup eriyiverir. Han-Buuday, evliliğinin üzerinden üç gün geçince kayınbabası Uzun-Sarıg-Kağan’a gider ve “Ben, yeri-yurdu ırak biriyim / Babam ise kart-çökmüş biri / Üç günden sonra / Yerime-yurduma göçsem (ABUD s. 258)” ne dersiniz diye sorar. Uzun-Sarıg-Kağan, Han-Buuday’dan gitmeden önce, “Atandan malıma gelen / Yüz 182 D r. Sal aha d d in B EKK‹ ala boz at vardır / O yılkı şimdi güneyde / Yerle göğün ucunda / Bin ala boz yılkı oldu / O yılkıyı sürüp getirip / Yollansan olur mu oğlum? (ABUD s. 258)” diye bir istekte bulunur. Aldığı eşi, Han-Buuday’ı gideceği yerin tehlikeleri hakkında uyarır. Han-Buuday, “Birincisi, o benim kayınatamdır / İkincisi, kağan kişidir / Kayınata buyurunca / Hayır demeye imkân yok / Mutlaka gidilmelidir / Er kişi verdiği sözünü tutmazsa / Sonunda varıp / Kel kara boğa olarak / Doğarmış / Varacağına varan kişiyim ben / Gideceğine giden kişiyim ben (HBUD s. 259).” deyip yola çıkmak üzere atını hazırlar. Atı Han-Şilgi, getirilmesi istenen yılkıyla akraba olduğunu söyleyip kendisi tek başına gidip yılkıyı getirir (ABUD s. 260). Uzun-Sarıg-Kağan’ın ikinci isteği ise şöyledir: “Tam kuzey tarafta yerin-göğün / Ucu-kenarının beyi / Kara-Bula yaratık denilen şey var / Onun bir yandaki boynuzunu / Koparıp getirip evime asıp / Yerine-yurduna göçüp / Gitsen, olmaz mı oğlum? (ABUD s. 261).” Han-Buuday, kayınbabasının yeni bir istekte bulunduğunu, onun için sefere çıkacağını eşine söyler. Eşi, babasının onu kötü niyetle bu yolculuğa gönderdiğini söyler. Han-Buuday, tereddüt etmeden atına binip kayınbabasının verdiği görevi yerine getirmek üzere yola çıkar. Kara-Bula denen yaratığın bulunduğu yere kısa sürede ulaşır. Yaratık, Han-Buuday’ın gözüne şöyle görünür: “İki boynuzunu görse / Bir boynuzu yukarı dünyaya çakılmış / Bir taraftaki boynuzu / Ateş ocağı gibi yanmakta / Diğer taraftaki boynuzu / Donmuş buz gibi çatırdayıp sıçrayıp gelmekteymiş / Yukarı dünyadaki boynuzunda / Otuz yiğit katıyıp donup kalmış (ABUD s. 262).” Han-Buuday, “kocakarı”nın verdiği ipek mendille KaraBula denen yaratığı boynuzlarından yakalamayı başarır ve onu kayınbabasına getirir. Ton-Aralçın-Haan destanı, incelediğimiz diğer destanlardan olayların oluş sırası bakımından farklılık gösterir. Bu destanda, bahadır Gökyüzü tanrısı Kurbustu-Han’nın “on beşten fazla la183 Destanlaan Evlilikler netli genç” tarafından kaçırılan kızıyla evlenmiştir. Olaylar bundan sonra başlar. Ton-Aralçın’ın, Kurbustu-Han’ın kızıyla evlendiğini öğrenen Kızıl Rütbeli Bey, bu evliliği onaylamaz.29 Ton-Aralçın’a bir zor görev vererek memleketinden uzaklaştırmak ister. TonAralçın’ı sarayına çağırtır ve “Benim bu kadar halkımın içinde / Senden başka uzak yere gitmeye dayanacak kimse yok / Altmış bir çatal boynuzlu Hülük-Bora’dan başka / Yola dayanacak at yok / Şulbustay’ın ülkesinde / Savaştan beter savaş olmuş / Onu buraya yaklaştırmadan yenerek / Geri dön / Senden başka attığını vuran kişi yoktur / Onu yenip gelince / Benim kızıl rütbemi alarak / Yerime bey olursun! (TAHD s. 299)” diye buyurur. Ton-Aralçın-Han, bey kişi buyurduğunda benim gibi halktan biri nasıl reddeder deyip atına biner ve eşiyle vedalaşmak için obasına gelir. Toolay-Çeçen, “Benim peşimden gelenlerden / Benim babamdan korkarak / Boşa yalan söyleyen beydir / Benim babam kızacak olsa / Bu dünyada ne yapmak isterse / Yapacak kişidir / Seni uzak yere göndererek / Orada ölüp gitsin diye / Öyle yapan beydir (TAHD s. 301).” diyerek eşini bu yolculuktan vazgeçirmeye çalışır. Ton-Aralçın, eşini dinlemeyip yola çıkar. Ton-Aralçın, sefere çıkar çıkmaz Kızıl Bey gelip onun yurdunu kuşatır. Bu arada Toolay-Çeçen, olacakları önceden sezip Kızıl Bey’e yakalanmamak için oradan ayrılır ve Açıtı-Bahşı’ya, Ton-Aralçın döndüğünde beni aramasın diye haber bırakıp gökyüzüne çıkar (TAHD s. 305). Ton-Aralçın, Şulbustay’ın ülkesine ulaşır. Orada çökük boz bir ev görür. Üzerine atını sürdüğünde bu çökük evin içinde bir şamdanın yandığını, çıplak bir çocuğun onun etrafında dönmesiyle yüz askerin ortaya çıktığını görür. Atı, Ton-Aralçın’a eğer yanan şamdanı okuyla vurursa, düşmanlarının hepsinin öleceğini 29 Bu destanın başkahramanı Ton-Aralçın, halktan birisidir ve Kızıl Rütbeli Bey’e tabidir. Destanda olaylar, sıradan bir kişinin Gökyüzü Tanrısı Kurbustu Han’ın kızıyla olan evliliğinin onaylanmaması ve hazmedilmemesi üzerine kuruludur. 184 D r. Sal aha d d in B EKK‹ söyler (TAHD s. 307). Ton-Aralçın, okuyla şamdanı vurur ve oradaki tüm düşmanları öldürür. Vurduğu okunu alıp memleketine dönmek üzere yola çıkar. Yolu yarıladığında boynuzsuz ak öküze binen büyük ak heybe taşıyan, sakalı beline kadar uzamış, bıyığı omzunu aşan bir ihtiyara rastlar. İhtiyar, Ton-Aralçın’a obasının başına gelenleri anlatır ve Ak-Oy’da oturan Açıtı-Bahşı’ya gitmesini öğütler (TAHD s. 309). Açıtı-Bahşı, olan biteni anlatır ve eşinin bıraktığı bileziği Ton-Aralçın’a verir. Ton-Aralçın, Altın-Kraliçe’nin daha önce yakalandığı kuyunun başına gider ve beklemeye başlar. Atını bukağılayıp otlaması için bırakır. Kendisi de kuruyup siyahlaşmış bir şekilde yatar. Bilezik kuyuya düşer. Kuyudan demlikle su çeken Altın-Kraliçe’nin hizmetçisi, Kraliçe’nin eline suyu dökünce bilezik ortaya çıkar. Altın Kraliçe, gelir ve eşini bulur. Olanı biteni anlatarak tekrar göğe yükseleceğini ve arkasından gelmemesi gerektiğini söyler (TAHD s. 319). Ton-Aralçın-Han, Bora-Hülük atına binip Sümber-Uula Dağı’nın üzerine çıkıp sihir ile gökten kızıllık düşürüp onun üzerinden göğe çıkar (TAHD s. 319). Eşinin obasına giden yolda sırasıyla iki köpek, iki kartal, iki buğra ve kızıl demir kişi, Ton-Aralçın’a engel olmaya çalışır. Ton-Aralçın, bu dört engeli de aşıp “keçeden kepenekli, zavallı atlı bir oğlana (TAHD s. 323)” dönüşerek eşinin çadırına ulaşır. Ton-Aralçın’ın gökyüzüne çıkmasına, babasının çok kızacağını düşünen Toolay-Çeçen, babasına Ton-Aralçın’ın malını gütmeye gelen bir çoban olduğunu söyler. Babası, bu yaman bir kişi olmalı, bu kadar engeli aşıp buraya geldiğine göre der ve ekler: “Git ona söyle yarın ineklerin sağım vakti Idık-Tey’e gitsin (TAHD s. 325).” TonAralçın, atını hazırlayıp denilen yere denilen vakitte ulaşır. IdıkTey’in üstüne çıkar. Kurbustu-Han, üç yıldırım göndererek TonAralçın’ı öldürmeye çalışır fakat başarılı olamaz (TAHD s. 327). Kurbustu-Han, Ton-Aralçın’ı gönderdiği yıldırımlarla öldüremeyince ona, “Alt dünyada / Adıgır-Kara-Mangıs varmış / Za185 Destanlaan Evlilikler manı iyileştirmek için / Onu gidip yenip gel, oğlum / O mangıs yer içinde kişi siniriyle / Bağlanmış yatar / O sinir kopacak olursa, dünyayı / Yerle bir edecektir (TAHD s. 329).” diyerek bir zor görev verir. Adıgır-Kara-Mangıs’ı bulmak için yeryüzüne inen TonAralçın, yüz lamadan Adıgır-Kara-Mangıs’ı nasıl öldüreceğini öğrenir (TAHD s. 335). Ton-Aralçın, Adıgır-Kara-Mangıs’ı öldürüp tekrar Kurbustu-Han’ın yanına gider ve eşiyle birlikte memleketine dönmek istediğini söyler. Kurbustu-Han, TonAralçın’a “Adıgır-Kara-Mangıs’ın yeryüzünde bir de Hüler-Mangıs adında kardeşi var onu da öldürüp öyle memleketine dönebilirsin (TAHD s. 337).” der. Hüler-Mangıs’ı da ortadan kaldıran TonAralçın, eşini alarak yeryüzüne iner (TAHD s. 343). Kara-Kuzgun destanında, Han-Kız’la evlenen bahadır, alp uykusuna yatmak üzere hazırlanır. Onun güzel eşi Han-Kız ağlayarak odasına gelir. Kara-Kuzgun, eşine neden ağladığını sorar. O da, “Hlanır Taycı enişten buradan dönerek / Kırk bahadır eline düştü (KAK s. 57).” diyerek ağlamasının sebebini söyler. KaraKuzgun, eniştesini kurtarmak için hemen yola çıkar. II.12. Evlilik Sonrası Eşin Kaçırılması Evlilik sonrası eşin kaçırılmasında iki husus karşımıza çıkmaktadır: Yapılan evliliğe razı olmayan Erlik-Bey, kayınbaba veya başka güçler, evli bir bayanı kaçırıp kendilerine eş yapmak isterler. Ya da Katan-Kökşin’de olduğu gibi hile yoluyla yapılan evlilik makbul olmadığı için bahadır ikinci eşinden de olur. Eşin kaçırılması, bazen düğün esnasında bazen de memlekete döndükten sonra gerçekleşir. Maaday-Kara’da, Altın-Küskü’yü kardeşi Kuvakayçı’ya almak üzere gelen Erlik-Bey’in kızı Abram-Moos Kara-Taacı, kardeşi yarışları kazanamayınca gelini (Altın-Küskü) kaçırır. Ölöştöy destanında Erlik-Abı’nın kara büyüsüne kapılan Caraa-Çeçen, eşini öldürüp yeraltına iner. Caraa-Çeçen’in doğur186 D r. Sal aha d d in B EKK‹ duğu çocuğun, annesinin peşinden gidip hem annesini kurtarması hem de öldürülmüş olan babasını diriltmesi, eşin elde tutulması bir başka ifadeyle tekrar kazanılmasına yönelik bir sefer olarak ele alınabilir: Erkin-Koo ile Caraa-Çeçen’nin evlilikleri mutlu bir şekilde devam ederken, Erlik-Biy’in kara büyüsüne kapılmış olan CaraaÇeçen, kocasının canının nerede saklı olduğunu araştırmaya başlar. Erkin-Koo, karısına, canının “sadağın kirişinde altın bıçak (ÖD s. 169)” şeklinde saklı olduğunu söyler. Caraa-Çeçen, altın bıçağı ele geçirir ve kocası avda iken onu öldürür (ÖD s. 171). Erkin-Koo, oğlunun öldüğünü bilinmez yerden bilir, sezilmez yerden sezer. Gelini Caraa-Çeçen’in, kapıldığı büyü yüzünden ayı günü yaklaşmış olan karnındaki çocuğu emzirmeden öldürmeyi planladığını öğrenir ve gidip dünürü Ak-Bökö’den yardım ister. Anne ve babası çocuk doğana kadar gelip kızlarının yanında beklerler. Çocuk doğunca Caraa-Çeçen, çocuğu annesine bırakıp kendisi yeraltına Erlik-Biy’in yanına iner (ÖD s. 175). Altın Topçı, oğlunun ruhunu bulmak için yola çıkar ve kendilerine gençliklerinde yardım eden bilge ihtiyarlardan yardım ister. İhtiyarlar, oğlu Erkin-Koo’nun öldüğünü, torununun ise, “Kan-Ceeren ata binen Kan-Mergen isimli bahadır (ÖD s. 180)” olup yaşadığını söylerler. İhtiyar kişiler, Altın-Topçı’ya bir ok ve bir bronz yay verip Kan-Mergen’in Bos-Erlik’in yurduna gitmesini ve annesinin yanında götürdüğü babasının bıçak şeklindeki ruhunu kurtarıp getirmesi gerektiğini söylerler. İhtiyarlar, ayrıca Altın-Topçı’ya oğlu Erkin-Koo’nun cesedine nasıl ulaşabileceği konusunda da bilgi verirler (ÖD s. 181). Kan-Mergen, yeraltına iner ve annesini bulur. Annesini kandırarak babasının ruhunu ele geçirir. Erlik-Biy, kendi oğlu sandığı Kan-Mergen’in yeryüzüne çıkmasına izin verir (ÖD s. 194). Kan-Mergen doğruca bilge ihtiyarların yanına gelerek beraberinde getirdiği ruhu onlara verir. İhtiyarlar, Erkin-Koo’dan ge187 Destanlaan Evlilikler riye kalan kemikleri bir araya toplayıp çamurla insan şekli yapıp Erkin-Koo’yu yeniden hayata döndürürler (ÖD s. 199). Kan-Mergen, babası Erkin-Koo ve babaannesi Altın-Topçı ile Ölöştöy’ün yurduna döner. Erkin-Koo, eşi Caraa-Çeçen’i kurtarmak için yeraltına inmek ister. Bu arada Bos-Kağan, ErkinKoo’ya mektup göndererek eşini yeraltından getirdiğini gelip alabileceğini yazar. Bunda bir hile olduğunu sezen Erkin-Koo ve Kan-Mergen bir çare düşünüp yola çıkarlar. Monıs-Kağan, bitmeyen kinini burada da gösterir ve damadı ile torununu öldürmek için onlara tuzak kurar. Baba-oğul, Caraa-Çeçen’i kurtarıp yurtlarına dönerler (ÖD s. 233). Katan-Kökşin [i]le Katan-Mergen destanında, ikinci eş için sefere çıkan Katan-Kökşin, Altın-Tana adlı kızı alıp memleketine döndüğünde her tarafın ayrık otuyla kaplandığını, taş sarayının yıkılmış olduğunu, halkından da geriye kimsenin kalmadığını görür. Katan-Kökşin, bu kızgınlık içerisinde bir taşı tekmeler ve taşın altından ilk eşi Altın-Sırga’nın bıraktığı bir mektup çıkar. Mektupta, “Katan-Kökşin bahadır / Beni tekrar arama / Yurdunda huzur içinde / Altın-Tana’yla yaşa / Bu Altay’da onların / Kızarıp akacak kanı yok / Öldürülecek canları yok / Eki-Toş adlı kardeşler / Alıp götürdüler (KKKM s. 289-290).” yazılıdır. Katan-Mergen, hemen ikinci eşi Altın-Tana ile vedalaşır ve ilk eşi Altın-Sırga’yı kurtarmak için Eki-Toş’un memleketine doğru yola çıkar (KKKM s. 290). Belli bir zaman sonra Eki-Toş’un memleketine ulaşır ve onun iki nöbetçisi bahadırla savaşa başlar. Katan-Kökşin’in gücünün tükendiğini gören atı Kara-Küren, yardım getirmek üzere Katan-Mergen’in yurduna doğru hızla gider (KKKM s. 292). Kara-Küren, Katan-Mergen’i yardım etmesi konusunda ikna edemez. Katan-Mergen’in atı Kara-Ker, “Karşılıklı öfkelendiyseniz / Ağabey, kardeş siz suçlusunuz / Onun atı niçin kötü olsun / Ağabeyin kötüyse / Bugüne kadar birlikte yaşamış / Biz kıymetli atların ne suçu 188 D r. Sal aha d d in B EKK‹ var? / Hoş yaratılışlı Katan-Mergen / Kara-Küren’in gönlünü / Sen niçin yapmazsın? / Ne olursa olsun, ağabeyine / Nasıl yardım etmezsin? (KKKM s. 293)” diyerek sahibini kardeşine yardım etmesi konusunda ikna etmeye çalışır. Atının ısrarına dayanamayan Katan-Mergen, ağabeyini kurtarmak için Eki-Toş’un yurduna doğru yola çıkar. Oraya ulaştığında ağabeyinin öldürülmüş olduğunu görür. Eki-Toş’un adamlarını, Erlik-Biy’in yardımcılarını öldüren Katan-Mergen, çeşitli ilaçlar ve pınar suyuyla ağabeyini yıkayıp eski halinden on kat daha güçlü bir şekilde diriltir (KKKM s. 295). Uzun bir uykudan uyanmış gibi kendine gelen KatanKökşin, kardeşini görünce, “Seni kim çağırdı? / Neden geldin buraya? / Seni görmek istemiyorum (KKKM s. 295).” deyip yüzüne tükürür. Bunun üzerine Katan-Mergen daha bir kinlenip memleketine döner. Katan-Kökşin de Eki-Toş’un izini sürmeye devam eder. Bir zaman sonra atı, Katan-Kökşin’e, “Aldığın eşin AltınSırga / Kiçü-Toş’un karısı olmuş / Senin kendi kanından / Üç yaşında oğlu varmış (KKKM s. 296).” diye bir haber getirir. KatanKökşin, Eki-Toş’un memleketine ulaştığında şekil değiştirip Kiçü-Toş’un sarayına girer. Katan-Kökşin, eski şekline dönüşüp Kiçü-Toş’la yaka-paça tutuşur. Bu arada Altın-Sırga, intikam almak için üç yaşındaki çocuğunun eline bıçak vererek gelen kişinin ciğerine saplamasını ister. Çocuk, “Onu bıçaklamak içimden gelmiyor (KKKM s. 298).” der. Bu arada, Kara-Küren at, çocuğa gerçek babasının Katan-Kökşin olduğunu söyleyip onu oradan alıp Üç-Kurbustan’ın yerine çıkarmaya çalışır. Kiçü-Toş, Katan-Kökşin’e yenilmek üzere iken kardeşi Caan-Toş yardıma gelir ve ikisi bir olup Katan-Kökşin’i öldürürler (KKKM s. 300). Katan-Kökşin’in ölmek üzere olduğunu gören atı KaraKüren, yardım çağırmak üzere tekrar Katan-Mergen’e gider. 189 Destanlaan Evlilikler Katan-Mergen, atının ricası üzerine yeniden ağabeyinin yardımına gelir (KKKM s. 302). Bu arada Eki-Toş, Katan-Kökşin’i öldürdükten sonra kaybolan çocuğu aramaya başlamıştır. Ağabeyine yardıma gelen Katan-Mergen, önce Eki-Toş’u öldürür sonra öldürülmüş olan ağabeyini diriltir. Ağabeyi yine neden yardıma geldiğini söyleyip kardeşini yanından kovar (KKKM s. 306). Bu olaylar olurken Caan-Toş’un karısı, Altın-Sırga’yı alarak yeraltı dünyasında yaşayan kardeşi ve aynı zamanda Erlik-Biy’in damadı olan Koo-Şilti’nin yurduna kaçırır (KKKM s. 307). Eşinin izini takip ederek “yeraltı cehenneminin ağzına” gelen Katan-Kökşin, yeraltına inmek üzere iken atı, Koo-Şilti hakkında şu bilgileri verir: “Yeraltında doğmuş / Topraktan, yosundan yaratılmış / Göbeksiz yiğitmiş / Kirpiksiz gözlüymüş / Tutkal gibi kara yüzlü / Dağınık kara saçlı / Yerine geçecek oğlu yok / Kazan asacak kızı yok / Zalim, kötü şeytanmış / Yanına gelen alpların / Giriş izleri çokmuş / Çıkış izleri azmış (KKKM s. 308).” Katan-Kökşin, Koo-Şilti’yi bulur ve hemen savaşa tutuşurlar. Sahibinin gücünün Koo-Şilti’ye yetmeyeceğini sezen KaraKüren at, yardım getirmek üzere Katan-Mergen’e gider. KatanMergen, ağabeyini aysız, güneşsiz dünyada yalnız bırakmamak için hemen sefere çıkar (KKKM s. 311). Katan-Mergen, yeraltına indiğinde ağabeyinin öldürülmüş olduğunu görür. Ağabeyini öldüren Koo-Şilti bahadırı bulur ve hemen onunla güreşmeye başlar. Bu arada değerli at Kara-Küren, yetmiş çeşit ilaç, altmış çeşit suyla sahibi Katan-Kökşin’i diriltmeyi başarır (KKKM s. 315). Katan-Kökşin ve kardeşi KatanMergen, bir olup Koo-Şilti’yi öldürüp Altın-Sırga gibi esir edilmiş olan altmış gelini daha kurtarıp yeryüzüne çıkarlar (KKKM s. 319). Erke-Koo, Altın-Tana ile evlendikten sonra halk getirmek 190 D r. Sal aha d d in B EKK‹ üzere yeraltına iner. Döndüğünde eşinin evde olmadığını görür (EKD s. 539). Uzun süre eşini arayan Erke-Koo, bir türlü onu bulamaz. Rüyasında kara bir köpek ona, eşinin Kara-Kökşin tarafından kaçırıldığını söyler ve durumu hakkında bilgi verir: “Senin evlendiğin eşini / Kara-Kökşin alıp götürdü / Kapısına bağlayıp kul etti / Kapı önüne bağlayıp köpeği yaptı / Tepesinde sivrisinekler / Uçuşup duruyor / İki saç örgüsü dağılıp kaldı / İki gözüne yaş doldu / Orada eziyet altında (EKD s. 54).” Erke-Koo hemen yola çıkar ve karanlık gecede KaraKökşin’in memleketine ulaşır. Onu öldürüp eşini kurtarır (EKD s. 56). 191 D r. Sal aha d d in B EKK‹ III. BÖLÜM: ALPLARA MAHSUS EVLİLİKTEN ÂŞIKLARA MAHSUS EVLİLİĞE Türk halk edebiyatı içinde XVI. yüzyıldan itibaren görülmeye başlanan anlatmaya dayalı (tahkiyevî/narratif) türlerin en önemlilerinden olan halk hikâyeleri, âşıkların tasnif edip geliştirdiği nazım-nesir karışımı bir türdür (Duymaz 2001: 1). Türk halk hikâyeleri üzerinde bugüne kadar gerek metin neşri gerekse ilmi inceleme olarak pek çok çalışma yapılmıştır. Yapılan çalışmalarda, halk hikâyelerinin konusu, hacmi, şekli, kaynağı, teşekkül yeri ve tarihi ele alınarak bir sonuca varılmaya çalışılmıştır.1 Halk hikâyeleri konularının kaynakları hususunda da Fuat Köprülü (1989: 361-412) ve Pertev Naili Boratav (1988: 3744)’ın ortaya koyduğu görüşler, kendilerinden sonra yapılan hemen hemen her çalışmada dikkate alınmıştır. Tabii olarak her araştırıcı, ele aldığı halk hikâyesinin kaynağı konusunda birtakım değerlendirmelerde de bulunmuştur. Ali Berat Alptekin, “Halk Hikâyeleri Motif Yapısı (1997: 38-42)” adlı eserinde halk hikâyelerinin konularının kaynakları hususunda öne sürülen görüş ve tasnifleri toplu olarak vermiştir. Pertev Naili Boratav başta olmak üzere birçok araştırıcı, destanların halk hikâyeleri ile olan benzer ve farklı yönlerini ele alarak halk hikâyelerinin destanlardan sonra teşekkül ettiği ko1 İgnácz Kunos’tan günümüze, halk hikâyelerimizin konusu, hacmi, şekli, kaynağı, teşekkül yeri ve tarihi konusundaki toplu değerlendirmeler için bk. Boratav 1988: 33-55; Aslan 1990: 1-4; Türkmen 1995: 1-13; Alptekin 1997: 38-58; Türkmen 1998: 163-175; Alptekin (1999: 19-28); Duymaz (2001: 183-217). Ayrıca Anadolu sahası halk hikâyeleri üzerine yapılan çalışmaların toplu değerlendirmesi konusunda bk. Alptekin 1997: 59-84. 193 Destanlaan Evlilikler nusunda birleşirler. Bu konuda yapılan çalışmaların da genel olarak “metin merkezli” bir yaklaşımla ele alındığı görülmektedir (Ekici 2006: 83-89). Araştırıcıların genel kanaatlerine göre halk hikâyeleri, “teşekkül ve gelişme safhasında; tarihî ve coğrafî şartlara göre halk arasında yaşayan efsane, masal ve destan motifleriyle (Duymaz 2001: 1)” beslenmiş ve özellikle de İran mesnevî/ hikâyelerinin tesiriyle işlenen konularda kahramanlıktan aşka kaymaya başlamıştır (Aça 2000a: 11-22). Bu konuda, halk anlatı türlerinin (mit, masal, destan, efsane, fıkra) art ve eş zamanlı gelişimini, bu anlatıları icra eden sanatçıları merkeze almak suretiyle inceleyen Metin Ekici görüşlerini şu şekilde belirtmiştir: “Bütün anlatmalar mutlaka bir gelişme kaydetmiştir. Ancak, anlatma türleri içinde belli bir anlatıcı tipine bağlı olanlar, farklı dönemlerde farklı adlar almıştır ve gelişmeleri diğer türlere göre fazladır ve daha kolay gözlemlenebilirdir. Mitten destana, destandan destanî hikâyeye ve hikayeden de meddah hikâyesine kadar uzanan türün gelişmesi aslında, anlatı tipindeki değişmeye bağlı olarak meydana gelen bir gelişme olarak değerlendirilmelidir (2006: 83-89).”2 2 Metin Ekici’nin yaklaşımını esas alıp bu, anlatı metinlerinin tür isimleriyle bir örnekleme denemesinde bulunursak şöyle bir tasnif yapabiliriz: 1. Mit/mitler (Altaylardan derlenen Yaratılış Mitleri) 2. Destan 2.a) Arkaik kahramanlık destanları (Alıp-Manaş, Maaday-Kara) 2.b) Tarihî kahramanlık destanları (Manas, Köroğlu) 2.c) Destanî hikâyeler (Dede Korkut Boyları) 3. Halk hikâyeleri (Âşık Garip, Tahir ile Zühre) 4. Meddah hikâyeleri Bu türlerin gelişimi ile ilgili yaptığımız tasnif denemesini bir de anlatıcıları dikkate alarak tekrar edersek şöyle bir tablo karşımıza çıkmaktadır: 1. Mit/mitler, anlatıcı: şaman veya kam 2. Destan 2.a) Arkaik kahramanlık destanları, anlatıcı: boylara göre, kayçı, hayçı, akın, sesen vs. 194 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Mitlerden başlayarak halk hikâyelerimize kadar geçen süreç içerisinde hem türlerin isimlerinde değişmeler olmuş hem de işlenen konular toplumun sosyal ihtiyaçlarına göre şekillenip çeşitlenmiştir.3 Konulardaki çeşitlenme de Metin Ekici’ye göre anlatıcı tipiyle ilgilidir.4 Araştırıcının bu konudaki görüşlerini şöyle özetlemek mümkündür. İlk başlarda şaman/kam olarak adlandırılan kişilerin, mitleri belli bir müzik aleti eşliğinde, yine belli birtakım ritüellere bağlı olarak dinî törenlerde icra ettikleri genel kabul gören bir görüştür. Mitik dönemin tamamlanması sırasında şaman ve kamların görevinin üçe bölündüğü; tamamen olağanüstü özelliklerin masallara, kahramanlık ve olağanüstülüklerin destanlara, olağanüstü dinî özelliklerin ise efsanelere geçtiğini ve bu üç türün eş zamanlı olarak günümüze gelirken onlardan sadece destanın belli 2.b) Tarihî kahramanlık destanları, anlatıcı: manasçı, comokçu vs. 2.c) Destanî hikâyeler, anlatıcı: ozan 3. Halk hikâyeleri, anlatıcı: âşık 4. Meddah hikâyeleri, anlatıcı: meddah. 3 Halk hikâyelerinde işlenen konular hakkında Pertev Naili Boratav’ın yapmış olduğu tasnif, hemen hemen her çalışmada kaynaklık görevi üstlenmiştir: “I. Kahramanlık hikâyeleri A. Köroğlu kolları B. Diğer kahramanlık hikâyeleri a. Köroğlu dairesine bağlı olanlar b. Diğer hikâyeler II. Aşk hikâyeleri A. Kahramanı muhayyel olanlar B. Âşık-şairlerin romanlaşmış hayatları a. Yaşadıkları rivayet olunan âşıklar b. Yaşadıkları muhakkak olanlar III. Bu kategorilere tamamıyla girmeyen hikâyeler A. Aşk maceraları B. Meşhur kaçaklara (eşkıyalara) ve kabadayılara ait hikâyeler (Boratav 1988: 35-36).” 4 Halk hikâyelerinin konularının çeşitlenmesinde âşığın rolü hakkında İlhan Başgöz’ün, “Hikâye Anlatan Âşık ve Dinleyicisi / Değişik Dinleyici Kitlelerinin Hikâye Anlatımına Etkisini İnceleyen Bir Deneme (1986: 49-123)” adlı çalışması önemli bir başvuru eseridir. 195 Destanlaan Evlilikler bir anlatıcı tipine bağlı kalmadan günümüze ulaştığı düşünelebilir (Ekici 2006: 83-89). Şeref Boyraz da, mitten meddaha halk anlatılarındaki (mit, efsane, masal, destan, menkabe, halk hikâyesi, memorat) değişim ve gelişim sürecini “üretim ve tüketim” bağlamında ele alır. Bu üretim ve tüketim sürecini, ortaya koyduğu “sözlü anlatılar fabrikası modeli” ile izaha çalışır (2008: 105-118). İbrahim Dilek, “Altay-Türk Kayçılık Geleneği ile Türkiye’deki Âşık Tarzı Şiir Geleneği Arasındaki Benzerlikler” başlıklı tebliğinde, Altay destan anlatıcısı “kayçı” ile hikâye anlatıcısı “âşık”ın yetişmesi ve toplum içerisindeki fonksiyonları itibarıyla benzerliklerine dikkat çeker (1997: 195-201). Ali Duymaz, “İncil ile Furkan Arasında Bir Aşkın Hikâyesi: Kerem İle Aslı” adlı çalışmasının “Alptan Âşığa Model İnsanın Serüveni” başlıklı bölümünde, toplumların bireylerini sosyalleştirmek için kullandığı yöntemlerden birisi olan model insan veya tipler yaratması olgusundan bahsederek bu tiplerin toplumun medeniyet seviyesine göre değişkenlik arz ettiğini, Türk halk anlatı tiplerindeki değişimi esas alarak gösterir: “Destan tipleri Oğuz Kağan’dan Köroğlu’na kadar uzanırken ortak unsur ‘alp’lıktır. Dinî ve tasavvufî unsurlar ‘alp’ın yanına ‘veli’yi katmış, hatta ikisini birleştirerek ‘gazi-derviş’ tipini yoğurmuştur. Halk hikâyelerinde ise bu tipin adı ‘âşık’tır (Duymaz 2004a: 131-150).” Halk hikâyelerinin, Türk kaynakları konusunda araştırıcılardan Fuat Köprülü, “Eski Türk an’anesinden geçen mevzular (1989: 366-3675”; Şükrü Elçin, “Türk kaynağından gelenler [Dede 5 Fuat Köprülü, Türk geleneğinden gelen konulara örnek olarak Dede Korkut hikâyeleri ile Köroğlu’nu gösterir. Bunlara ek olarak Manas ve İdgü [İdegey] destanlarından da bahseder ancak, “…bilhassa aşiret hayatını hala muhafaza eden bir kısım Türkmenler arasında ancak tutunabiliyordu. Mevzuumuzu teşkil eden Kıssahan-Meddah’lar ise, ne eski göçebe an’anelerini ne de halk masallarını veya menkıbeleri hiçbir zaman göz önüne almayarak sadece, ya her günkü hayatın bazı tuhaf sahnelerini yahut ikinci ve üçüncü mevzuları kullandıklarından birinci daire hakkında burada tafsilata girişmek lüzumsuzdur (Köprülü 1989: 367).” diyerek söz konusu Türk kaynaklarının meddahların konularına kaynak teşkil etmediğini vurgular. 196 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Korkut Hikâyeleri, Köroğlu kolları] (1986: 444)”; M. H. Tehmasib, “Gedim eposla bağlı mehebbet dastanları [halk hikâyeleri] (Tehmasib 1972, Veliyev 1985: 299’dan)” ve Ali Berat Alptekin, “Türk kaynağından gelen halk hikâyeleri [Köroğlu, Âşık Garip] (1997: 42)” şeklinde, tasniflerinde birer maddeyle Türk kaynağına yer vermiş fakat fazla ayrıntıya girmemişlerdir. Halk hikâyelerinin Türk kaynakları konusunda araştırıcıların, ağırlıklı olarak Fuat Köprülü’yü teyit eder mahiyette tasnif maddesi verdikleri görülmektedir. M. H. Tehmasib’in yaklaşımı biraz farklıdır. Araştırıcıların fazla ayrıntıya girmemelerinin sebebini, Türk halk hikâyelerinin oluşumunda İran mesnevîcilik/hikâyecilik geleneğinin etkili olduğunu düşünmelerine bağlamak herhâlde yanlış olmaz (Aça 2000a: 11-22).6 Halk hikâyelerinin kaynağı konusunda İran mesnevîcilik geleneğinin tesiri genel kabul olarak ön planda görünse de bazı çalışmalarda, Türk destan geleneğinin, birtakım halk hikâyelerine kaynaklık etmiş olabileceği dile getirilmiştir. Fikret Türkmen, Âşık Garip hikâyesinin teşekkülü problemi üzerinde dururken Azerbaycanlı araştırıcı M. H. Tehmasib’in “…bu hikâyenin ilk varyantının çok eski bir kıssaya (ismini tespit edemedik) dayandığı ve oradan yayılmış olduğu (Türkmen 1995: 3)” şeklindeki görüşünü nakleder. Kendisi de, “O halde Âşık Garip’in konusu, daha önceden bilinmekte idi. Âşık Garip’ten sonra da işlenmeye ve halk muhayyilesinde yeni şekiller almaya devam etti (Türkmen 1995: 6).” şeklindeki düşüncesini ortaya koyar. Fikret Türkmen, çalışmasının ilerleyen sayfalarında yukarıdaki görüşünü daha da belirginleştirerek Âşık Garip hikâyesindeki konu çekirdeğinin 6 Bu konuda, Fikret Türkmen de şunları söylemektedir: “Biz de destanî bir ananesi olan Türklerin, İslamiyeti kabul ettikten sonra bu an’anenin birçok hususiyetlerini muhafaza etmekle birlikte (temsîlî özellik, saz eşliğinde söyleme…) konunun kahramanlıktan, bilhassa İran Şehnâme ve klasik edebiyattan geçen Ferhat ile Şirin, Leyla ile Mecnun gibi hikâyelerin tesiri ile, aşka dönüştüğü kanaatindeyiz. Bu gün yaşayan birçok Anadolu aşk hikâyesinin menşeinin Azerbaycan olması ve halen en canlı şekilde bu bölgede yaşaması bölgenin kuvvetli İran tesirinde kalması ile izah edilebilir (Türkmen 1995: XIII).” 197 Destanlaan Evlilikler “… çok daha uzağa -Altaylara kadar- götürmek mümkündür (Türkmen 1995: 9).” der. Metin Ergun, Âşık Garip hikâyesi hakkında, “Âşık Garip, bütün Türkistan’da Âşık Garip adıyla bilinirken, Güney Sibirya’da Maaday-Kara adıyla karşımıza çıkmaktadır (1995: 14-16).” diyerek hiçbir açıklama getirmeden Âşık Garip ile Maaday-Kara destanı arasında doğrudan bir bağ kurar. Fikret Türkmen, Tahir ile Zühre hikâyesinin kaynakları hususunda da Orta Asya’da çok yaygın olan “Kozı Körpeş ve Bayan Sulu (1998: 164)” destanının Türkmen varyantı ile Tahir ile Zühre hikâyesinin konu benzerliğine dikkat çeker.7 Nerin Köse, destanlar ile halk hikâyelerinin konu ve motif yönünden benzeşen yönlerini ön plana çıkarmaya yönelik birçok çalışma yayımlamıştır. “Kızcibek Destanı ve Türk Halk Hikâyeleri (1997a: 37-58)” başlığını taşıyan çalışmasında, halk hikâyeleriyle Kızcibek destanındaki konunun işlenişi arasındaki benzerlikleri ortaya koymaya çalışır. Nerin Köse’nin diğer bir çalışması ise, “Kococaş Destanı ile Manas, Dede Korkut, Orhun Yazıtları ve Türk Halk Hikâyeleri Arasındaki Paralellikler (1997b: 77-89)” başlığını taşımaktadır. Nerin Köse, iki bölümden oluşan başka bir çalışmasında, ilk önce Kırgız destanlarından Kurmanbek, Kızcibek, Kococaş, Ertabıldı ve Manas’ı Türk halk hikâyelerinin yapısıyla mukayese eder. Daha sonra adı geçen destanlar ile halk hikâyelerindeki bazı ortak motifleri ele alır. Nerin Köse’nin bu çalışmasının sonuç cümlesi şöyledir: “Yapılarını genel olarak karşılaştırmaya çalıştığımız ve ortak unsurlarının sadece birkaçı üzerinde durduğumuz Kırgız Destanları ve Türk Halk Hikâyeleri adlı bu incelememiz, anlatı geleneğinin geçmişteki halkaları ve bu halkaların 7 Bu konuda daha geniş değerlendirmeler için bk. Aça 1998: 383-384. 198 D r. Sal aha d d in B EKK‹ özellikleriyle ilgili hususların bazen hiç değişmeden bazen da az çok değişikliğe uğrayarak günümüz anlatı türlerine de aksettiğini göstermektedir (1998: 127-154).” Bu çalışmanın malzemesi olan arkaik destanların, halk hikâyelerine kaynak teşkil ettiğini -görebildiğim kadarıyla- ilk defa Mehmet Aça, “Kozı Körpeş-Bayan Sulu” destanı üzerine hazırladığı doktora tezinde dile getirir: “Biz, burada halk hikâyelerinde yer alan aşk ve evlenme temasını Türkler arasında İslam’a girişten ve İran tesirinden önce de kahramanî aşk ve evlilik (alplara mahsusu evlilik) şeklinde arkaik destanlarda (Alıp-Manaş, Bayan Toolay, Er Töştük vs.) ve klasik kahramanlık destanlarında da yer aldığını ortaya koyacak ve bu temanın Oğuz gruplarının İslam’a girmeleri ve Ön Asya’ya gelip İran tesirinde kalmaları sonucu günümüz halk hikâyelerindeki yapıyı kazandığını belirteceğiz. (Aça 1998: 96)” Daha sonra yayımladığı bir çalışmasında da burada ileri sürdüğü fikirleri geliştirerek tekrar etmiştir. Mehmet Aça, söz konusu çalışmasında, “Köne Epos (arkaik destan)” terimi ve bu adla adlandırılan metinlerin genel özellikleri ile yine bu metinlerde işlenen “alplara mahsus evlilik” konusunun, Anadolu sahası aşk konulu halk hikâyelerine kaynaklığı meselesi üzerinde durmuştur (2000a: 11-22).8 Ali Duymaz da, “Türk Halk Hikâyelerinde Ortak ve Benzer Şiirler ile Bunların Kaynakları Meselesi (1997: 211-223)” adlı tebliğinde, destanların halk hikâyelerine kaynak teşkil ettiği hususunda, “Fikrimizce halk hikâyelerini motif ve tip bakımından Dede Korkut vasıtasıyla destanlara götürebildiğimiz gibi şiirleri itibariyle de destan geleneğine bağlamak mümkündür.” dedikten sonra halk hikâyelerinin nazım bölümlerinin kaynağını da Orta Asya Türk destan geleneğine bağlar: 8 Bu bölümün başlığı da Mehmet Aça’nın çalışmasında geçen bir cümledir (2000a: 11-22). 199 Destanlaan Evlilikler “…Bu şiirlerin şekil ve konu bakımından menşeinin eski Türk şiirinde olduğu dolayısıyla halk hikâyelerine giren şiirlerin de destancılık ve ozanlık geleneğine dayandığı ileri sürülebilir. Kaldı ki bugün tamamen manzum olan Orta Asya Türk destan geleneğinde de vakayı anlatan tahkiyevî kısımlarla lirik ve şiirsi kısımlar[ın] farklı olduğu hemen dikkat çekmektedir. Bütün bu noktalarda Dede Korkut’un manzum kabul edilen kısımları tam bir geçiş merhalesi oluşturmaktadır (Aça 1997: 211-223).”9 Arkaik destanlarda işlenen alplara mahsus evlilik konusunun, Anadolu aşk konulu halk hikâyelerine kaynaklığı konusunda biz de bir önceki bölümde ayrıntılı olarak ele aldığımız alplara mahsus evliliği; Anadolu sahası halk hikâyelerinden üç örnek (Âşık Garip, Tahir ile Zühre, Kerem ile Aslı) ve Dede Korkut boyları (Bamsı Beyrek, Kan Turalı) ile karşılaştırıp, incelediğimiz destanların konu ve ortak motifleri itibarıyle halk hikâyelerine nasıl kaynaklık ettiği meselesine yaklaşmak istiyoruz. Dede Korkut’u incelemeye dâhil etmemizin sebebi, onun hem bir geçiş eseri olması hem de iki boyda evlilik macerasının ayrıntılı olarak anlatılmasıdır. Dede Korkut boyları içinde yer alan “Kanlı Koca Oğlu Kan Turalı Boyu” işlediği kahramanî evlilik konusu dolayısıyla bu çalışmada ele alınan arkaik karakterli destanlara çok yakın durmaktadır. Yine Dede Korkut boylarından “Bamsı Beyrek Boyu” da Altay destanı Alıp-Manaş’ın “Dede Korkut Hikâyeleri içindeki yansıması (Aça 1998: 98)”10 olarak ele alındığında bu iki boyun “Oğuz grupları arasında teşekkül etmiş olan aşk konulu halk hikâyelerinin bir prototipi (Aça 1998: 98)” olduğu dikkatlerden uzak tutulmamalıdır. Oğuzlar arasında, 9 Orta Asya Türk destan geleneğinde vakayı anlatan kısımlarla lirik ve şiirimsi kısımların farklı icra edilmesi hususuna İ. V. Puhov da dikkat çekmiştir: “Âdet olduğu üzere şiir bölümü kay tarzı (gırtlaktan okuma) ile icra olunursa nesir bölümü adi bir şekilde (normal konuşma üslubunda) anlatılır 1973: 25.” Haycılık, Kayçılık konusunda bk. Ergun 1993: 23-26; Bekki 1996: 56-60; Dilek 1998: 309-360. 10 Alıp-Manaş ile Bey Böyrek boyu arasındaki benzerlikler için bk. Ergun 1997: 64-70. 200 D r. Sal aha d d in B EKK‹ destandan halk hikâyesine geçiş devresinin mahsulü kabul edilen Dede Korkut kitabının, XV. yüzyılda yazıya geçirildiği;11 Anadolu sahasında da aşk konulu halk hikâyelerinin XVI. yüzyıldan itibaren görülmeye başlandığı dikkate alındığında, Dede Korkut’un hem bir köprü vazifesi gördüğü hem de Anadolu’da ortaya çıkan birçok halk hikâyesine kaynaklık ettiği bir kez daha görülmüş olacaktır.12 Destan, masal ve halk hikâyeleri üzerinde çalışma yapan araştırıcıların, ele aldıkları türleri, değişmez özelliklerine göre sınıflandırmaları ve konularını saptamalarına yönelik çalışmaları; bize tahkiyevî/narratif eserlerin konularının kalıplaştığı ve sabitleştiğini göstermektedir (İbrayev 1998: 267; Reichl 2002: 221-239). Halk hikâyeleri üzerinde Türkiye’de yapılan çalışmalarda da bu durumu görmek mümkündür. Halk hikâyesi incelemelerinde, ele alınan her hikâyenin varyantlarının karşılaştırılması, bu çalışmaların temelini oluşturur. İncelenen her metne göre birtakım madde başları değişse de temel yapının aynı kaldığı görülmektedir.13 Türk araştırıcılardan Fikret Türkmen’in -ilk defa- Âşık Garip üzerine yaptığı doktora çalışmasında ortaya koyduğu konu 11 Halık Köroğlu, Dede Korkut kitabının yazıya geçiriliş tarihini 1482 olarak vermektedir (1998: 19-23). 12 Metin Ekici, “Bey Böyrek”, “Şah Yusuf”, “Âşık Garip”, Hüyrlükga ve Hemra”, “İzzet Bey”, “Gül ile Sitemkâr” ve “Hilalî ile Seherhan” adlı halk hikâyelerinin Dede Korkut hikâyelerinin tesiriyle teşekkül ettiğini söyler (1995). Mehmet Aça da, Kan Turalı ve Bamsı Beyrek boylarının Anadolu, Azerbaycan, Türkistan ve Doğu Avrupa (Tatar-Başkurt) sahası aşk konulu destan ya da halk hikâyelerinin prototipi olma özelliğine vurgu yapar (1998: 98). 13 Bu konuda Otto Spies de şunları söylemektedir: “Bütün halk kitaplarının mevzuu, oldukça basittir. Hikâyeyi anlatmaktaki tarz beraberliği, bunların hepsinin karakteristik bir farikası olur. Bu itibarla aşağı yukarı her halk kitabı, haddi zatında bütün öteki halk kitaplarının tipik bir numunesi diye nazarı itibara alınabilir. Anlatılan şey, öteden beri söylenen şeydir: İki sevgilinin doğmalarından evlenmelerine, murat alıp murat vermelerine yahut aşk yüzünden ölmelerine kadar devam eden hikâyesi! Bu hikâye, bütün halk romanlarında daima aynı tertip dâhilinde görülen ve birbirinden kolaylıkla tefrik edilebilen dört ayrı fasılda cereyan eder (1941: 14).” 201 Destanlaan Evlilikler kalıplaşması tasnifi, daha sonra yapılan çalışmalara14 kaynaklık etmiştir. Söz konusu tasnif şöyledir: “1. Kahramanın doğduğu yer 2. Kahramanın ailesi 3. Garib’in iş araması 4. Âşık olma ve saz çalma yeteneği kazanması 5. Sevgili ile ilk karşılaşma a) Arama b) Sevgili ile karşılaşma c) Sevgiliyi isteme ve engeller d) Yedi yıllık vade 6. Kahramanın para kazanmak için gurbete çıkması 7. Sevgilinin bir başkası ile evlendirilmek istenmesi 8. Âşık Garib’in durumdan haberdar edilmesi 9. Âşığın, sevgilisinin memleketine dönüşü 10. Düğün (sonuç) (Türkmen 1995: 15-26)”15 14 Ensar Aslan 1990; Doğan Kaya 1993; Fikret Türkmen 1998; Ali Berat Alptekin 1997; Ali Berat Alptekin 1999; Ali Duymaz 2001. 15 Metin Ekici, “Dede Korkut Hikâyeleri Tesiri ile Teşekkül Eden Halk Hikâyeleri” adlı çalışmasında, halk hikâyelerinin iskeletini dört ana bölüm ve çeşitli alt başlıklar halinde ele almıştır: “I- HAZIRLIK EPİZOTU 1- Zaman 2- Mekân (Yer) 3- Ana-Baba (Ailenin Tanıtımı) 4- Çocuksuzluk 5- Çare Arama ve Doğum 6- Ad Verme 7- Eğitim II. ÂŞIK OLMA EPİZOTU 1- Âşık Olma 2- Saz Çalma ve Şiir Söyleme Kabiliyetini Kazanma 3- Sevgiliyi Arama III- SEVGİLİYİ İSTEME VE ENGELLER EPİZOTU 1- Memleketten Ayrılma 202 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Bu girişten sonra yukarıda da söylediğimiz gibi, “Âşık Garip”, “Tahir ile Zühre”, “Kerem ile Aslı”, “Bamsı Beyrek” ve “Kan Turalı”da geçen ve âşığın/kahramanın evliliğini anlatan motifler, çalışmamızın ikinci bölümünde ortaya koymaya çalıştığımız alplara mahsus evliliğin kalıplaşan konu ve motifleriyle mukayese edilecektir. III.1. Evlenme İsteğinin Dile Getirilmesi ve Kız Hakkında Bilgi Alma İkinci bölümde ayrıntılı olarak anlattığımız gibi bahadır, evleneceği kızı anne, baba, rüya ve çoğunlukla kutsal bilge kitaptan öğrenir ve bahadırda hemen o kızı bulmak için yola çıkma arzusu belirir. Yani birbirinden farklı mekânlarda bulunan kahramanlar arasında aşk doğmuş olur. Destanların geneline baktığımızda aşkın doğuşu, kız hakkında alınan bilgiden sonra gerçekleşmektedir. Buna “müstakbel eşin özelliklerinin öğrenilmesi sonucu âşık olma (Ekici 1995: 24)” da diyebiliriz. Bu durum, halk hikâyesi incelemelerinde, “Âşık olma ve saz çalma yeteneği kazanma (Türkmen 1995)”; “Kahramanların doğumu ve âşık olmaları (Türkmen 1998)”; “Kahramanların âşık olmaları ve şiir söylemeye başlamaları (Duymaz 2001)” vs. şekilde karşımıza çıkmaktadır. Mustafa Cemiloğlu, halk hikâyelerinin tahkiyevî yapısı içinde yer alan âşık olma motifinin “…özellikle gurbete çıkma ve sevgiliyi ararken engellerle karşılaşma epizotları için doğrudan doğruya bir hareket motifi niteliği taşıdığını (Cemiloğlu 1997: 6291)” söyler. Halk hikâyelerinde kahramanın âşık olması ile saz çalıp şiir söyleme yeteneği kazanması birbirine bağlı iki motiftir (Türkmen 1995: 17). Bu durum, yani kahramanın birine âşık olup saz çalma ve şiir söyleme kabiliyeti kazanması hemen hemen her 2- Sevgilinin Başkasıyla Evlendirilmek İstenmesi 3- Kahramanın Geri Dönüşü IV- SONUÇ (DÜĞÜN VEYA ÖLÜM) EPİZOTU (Ekici 1995: 6-7)” 203 Destanlaan Evlilikler halk hikâyesinde ortak olan “rüya motifi”ne bağlıdır. Kompleks bir yapıya sahip olan rüya motifi konusunda Umay Günay şunları söylemektedir: “Halk hikâyelerinde, hikâye kahramanını âşık olmaya ulaştıran rüya motifi kompleks bir motiftir. Başka kültürlerde tek tek ortaya çıkan unsurlar âşık edebiyatındaki rüya motifinde birbirinin içine girmiş olarak bir arada yaşatılmaktadır. Hikâye kahramanı bu rüya ile pir elinden bade içerek Tanrı aşkını, sevgilisinin aşkını ve kendisine toplum içinde müstesna bir yer sağlayacak saz şâiri olmak için gerekli bütün hünerleri ve bilgileri kazanmaktadır. Uyandığı andan itibaren yeni kişiliği ile çevresinden ilgi, sevgi ve saygı görmeğe başlamaktadır (Günay 1992: 90-91).” Âşık Garip hikâyesinin birçok varyantında, “Kahraman (Âşık Garip), kutsal bir gecede uyur. Rüyasında kutsal şahıslar (Hızır, Hz. Ali) elinden bade içer. Bunun neticesinde hem saz çalma ve şiir söyleme yeteneği kazanır hem de hayatının tek gayesi haline gelen sevgilisini görür ve âşık olur (Türkmen 1995: 17).” Kahramanın bir kıza âşık olması ve saz çalıp şiir söyleme yeteneği kazanmasıyla halk hikâyesi başlamış olur. Bu durum birbirine bağlı birçok maceranın da art arda gelişimini sağlar. Tahir ile Zühre hikâyesinde olağanüstü bir yardımla (sihirli nesne=elma) dünyaya gelen Tahir ve Zühre olağanüstü nesneyi veren olağanüstü kişiliğin (derviş) isteği sonucu “beşik kertmesi” yapılırlar.16 Birlikte büyüyüp öğrenim gören iki çocuğa (Tahir ve Zühre) kardeş oldukları söylenir. Kardeş olmadıkları ortaya çıkınca Tahir ile Zühre birbirlerine âşık olurlar. Varyantlara göre birtakım farklılıklar arz eden kahramanların âşık olmalarında dua da etkili bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır (Türkmen 1998: 33-40). 16 Halk hikâyelerinde ulu bir kişiliğin (derviş), arzusu üzerine yapılan beşik kertmesi ile destanlarımızda karşımıza çıkan kahramanın evleneceği kızın tanrı/tanrılar tarafından kararlaştırılması arasında büyük benzerlikler vardır. 204 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Kerem ile Aslı hikâyesinde kahramanların birbirlerine âşık olmaları varyantlara göre bazı farklılıklar göstermektedir: “Varyantların genelinde Kerem, avda bir kuşun peşinden girdiği bahçede Aslı’yı görüp âşık olur. Bulgaristan varyantlarında hem rüyada hem de av sırasında görüşerek âşık olma vardır. Kırım varyantında ise önce okulda, sonra ise avda görüşerek âşık olunur. Bir varyantta da Kerem’in attığı taşın yedi kat camlı odayı delip gergefe düşmesi üzerine Aslı’yı görmesi, bayılıp bâde içmesine ve âşık olmasına sebep olur (Duymaz 2001: 47).” Kam Büre Bey Oğlu Bamsı Beyrek boyunda, Oğuz beyleri, Kam Büre Bey ile Bay Bican Bey’in çocukları olması için dua ederler. Bay Bican Bey, “Beyler, Ulu Tanrı bana bir kız verecek olursa siz tanık olun, kızım Kam Büre Bey oğluna beşik kertme yavuklu olsun (DK s. 49).” der. Oğuz beylerinin duası kabul olur. Kam Büre Bey’in oğlu, Bay Bican Bey’in de kızı olur. Beşik kertmesi yapılan iki çocuk birbirinden farklı mekânlarda büyürler. Zamanı gelince oğlana Bamsı Beyrek, kıza da Banı Çiçek adı verilir (DK s. 54). İncelediğimiz destanların çoğunda çocuksuzluk dile getirilmekle birlikte çare arama birkaç destanda karşımıza çıkar: AkBiy, Tanrı Üç-Kurbustan’nın katına çıkarak ondan bir çocuk ister (ABD s. 375). Altın-Sırık destanında, Altın-Kağan ile eşi AltınArığ’ın uzun zaman çocukları olmaz. Sonunda Altın-Kağan, üç yaratıcının katına çıkarak bir çocuk diler. Altın-Kağan’ın dileği kabul olur (ASD s. 240). Bu destanların dışında kahramanın doğumu olağanüstü bir nesneye veya kişiye bağlı değildir. Çocuklar genellikle babaları memleket dışındayken dünyaya gelirler. Bamsı Beyrek veya diğer hikâyelerde olduğu gibi kahramanların (erkek/âşık-kız/maşuk) eş zamanlı doğup doğmadıkları destanlarda açık değildir. Bamsı Beyrek, bir gün ava çıkar. Avda, önüne çıkan geyiği kovalarken Banı Çiçek’in çadırının bulunduğu yere gelir ve 205 Destanlaan Evlilikler takip ettiği geyiği orada vurur. Çadırda bulunan Banı Çiçek, geyiği vuran yiğidin kim olduğunu öğrenmek ister. Kam Büre Bey’in oğlu Bamsı Beyrek olduğunu öğrenince “… babam ben seni yüzü peçeli Beyrek’e vermişim derdi (DK s. 56)” dediğini hatırlar ve Beyrek’le kimliğini gizleyerek yarışa girer. Beyrek, kızı yener ve yendiği kızın Banı Çiçek olduğunu öğrenir. Beyrek, oradan ayrılıp babasının yanına gelir ve evlenmek istediğini dile getirir. Babası da, Bay Bican Bey’in kızı Banı Çiçek’in ona uygun bir eş olacağını söyler (DK s. 57-58). Kan Turalı boyunda kahramanın âşık olması Beyrek’ten farklıdır. Babası Kanlı Koca’dan Selcen Hatun hakkında bilgi alan Kan Turalı, hemen kız için sefere çıkar. İlk başta kızın Kan Turalı’ya âşık olup olmadığı hikâyede dile getirilmez. Selcen Hatun, Kan Turalı’yı ilk defa er meydanında görür ve hemen âşık olur. Destancının dilinden bu, ilk görüşte âşık olma şöyle anlatılır: “… Kan Turalı boylu-poslu, güzel bir delikanlı idi. Oğuz’da dört yiğit peçe ile gezerdi. Biri Kan Turalı, biri Kara Çekür ve oğlı Kırk Kınuk ve boz aygırlı Beyrek. Kan Turalı peçesini serpti. Kız köşkten bakardı, içi gitti, kedisi mavladı, avsıl olmuş dana gibi ağzının suyu aktı. Yanındaki kızlara: Ulu Tanrı atamın gönlüne rahmet eylese, kıyıp beni o yiğide verse. Bunun gibi yiğit canavarlar elinde can verirse yazık olur dedi (DK s. 188).” İncelediğimiz destanlarda da ilk başlarda tek taraflı bir âşık olma söz konusudur. Kahraman, bir vesileyle öğrendiği evleneceği kızı, elde etme arzusu duyar. Kızın da bahadıra âşık olup olmadığı destanın ilerleyen aşamalarında -dünürlüğün dile getirilmesi ve kızın seçimi- ortaya çıkar: “Ateşimiz birlikte yanmış / Yatağımız birlikte serilmiş (ÖD s. 147).”;“Bizim ateşimiz birmiş / Yatağımız birlikteymiş (KKKM s. 285).”; “Ateşim onunla bir yanmış / Yatağım onunla bir serilmiş (KÖED s. 194).”17 17 Türk kültüründe ateş ve ocak önemli bir yere sahiptir. Burada geçen ifadelerden de anlaşılacağı üzere ateş yakmak evlenmek anlamına gelir. Türklerde evlenmek de sönmez bir ocak 206 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Ele aldığımız hikâyelerde rüya motifine bağlı âşık olmadan söz edilse de kahramanların birbirlerine âşık olmaları görüşerek gerçekleşir. Bu yönüyle destanlar ile halk hikâyeleri arasında büyük bir benzerlik vardır. III.2. Kahramanın Yolculuğa Çıkması ve Engellenmek İstenmesi Destanlarımızda kahramanların evlenecekleri kızların kim olduğunu öğrenir öğrenmez sefere çıktıkları, çalışmamızın bir önceki bölümünde ayrıntılı olarak anlatılmıştı. Aynı durum Kan Turalı boyunda da vardır. Kan Turalı, babasından kendisine yarar kızın Selcen Hatun olduğunu öğrenince hemen yola çıkmak ister. Babası Kanlı Koca, “O kız için üç canavar beslemişler. Her kim o üç canavarı basar, o kızı ona verecekler; basıp öldüremese onun başını keserler, burca asarlar (DK s. 136).” diyerek oğlunun yola çıkmasını arzu etmez. Kan Turalı, “Baba, bu sözü bana dememeliydin; mademki dedin ille de varsam gerek. Başıma kakınç yüzüme tokunç olmasın (DK s. 136)” diyerek yola çıkmaya ne kadar kararlı olduğunu gösterir. Kanlı Koca, oğlunu bu seferden vazgeçirmek için çıkacağı yolculuğun zorlukları ile düşmanın büyüklüğünden de bahseder: “Oğul! Sen varacak yerin, Dolamaç dolamaç yolları olur; Atlı batıp çıkamaz, Onun balçığı olur; Ala yılan sökemez, Onun ormanı olur; Göğe omuz vuran, Onun kalesi olur; kurmak şeklinde ifade edilmektedir (Ögel 1995: 506). Birtakım destanlarımızda geçen ocak ve gelin kültü ile ilgili olarak bk. Ayva 2002: 59-68. 207 Destanlaan Evlilikler Göz dikip gönül alan, Onun görklüsü olur; Hay demeden baş getiren, Onun celladı olur; Omzunda kalkan oynar, Onun yayası olur; Yavuz yerlere yeltendin, gitme dön! Aksakallı babanı, karıcık ananı buzlatma! (DK s. 136-137)” Kan Turalı, “Ne söylersin, neler dersin, canım baba? Bu kadarcık işten korkan yiğit mi olur? Alp ere korku vermek ayıp olur… (DK s. 137)” diyerek yola çıkar. Burada, Kan Turalı ile Kögüdey Mergen’in, “At altın değil ki ölmesin / Er ölümsüz değil ki ölmesin / Gitmedi diye adım çıkacağına / Gitti diye adım çıksın / Korkağa adım çıkacağına / Öldü diye adım çıksın (MKD s. 506).” söyledikleri son derece benzerdir. Diğer destanlarda da kahramanlar, “At ölmeyince altın değil / Er ölmeyince ebedi değil (KED s. 260-261); “Er ölmezse altın mı? / At ölmezse gümüş mü? / İyi erin cesedi / Savaş yerinde kalır derler / İyi atın cesedi / Cenk yerinde kalır derler (ŞŞD s. 324)”; “Kişinin varmadığı yer mi var? / Kişinin gitmediği dünya mı var? (ABUD s. 227)”; “At ölmeyecek bir şey değil / Ak-bozu düşünmeyin / Er ölmeyecek ebedî değil / Alıp-Manaş’a yanmayın (AMD s. 100).” gibi benzer ifadeleri kullanarak müstakbel eşlerini bulmak/almak üzere sefere çıkmaktadırlar. Bamsı Beyrek’te herhangi bir sevgiliyi arama yolculuğu söz konusu değildir. Halk hikâyelerinde, kahramanın bir sevgilisinin olduğunu ve onun babası tarafından kaçırıldığını tesadüfen öğrenen kahramanın sözlüsünü aramak için yola koyulması ve -çoğunluklaannesinin engelleme çabaları, hemen her hikâyede görülen ortak motiflerdir. 208 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Kerem ile Aslı hikâyesinde erkek kahramanın yolculuğa çıkması kendisinden kaçırılan nişanlısını bulmaya yöneliktir. Kerem, aşk hastalığına yakalanır ve uzunca bir süre derdini kimseye söyleyemez. Padişah olan babası Kerem’in Aslı’ya âşık olduğunu öğrenir ve kızın babası Keşiş’i çağırtarak ondan kızını ister. Din farkı sebebiyle kızını Kerem’e vermek istemeyen Keşiş, padişahın baskısına dayanamaz ve Kerem ile Aslı nişanlanır. Bu arada Keşiş, kızını vermemek için hile yapmak üzere mühlet ister. Karısının da tahrikiyle aldığı mühleti, kızını Kerem’den kaçırmak için kullanır (Duymaz 2001: 51). Kerem, nişanlısının kaçırıldığını öğrenince Aslı’yı bulmak için gurbete (yolculuğa) çıkmak ister. Birçok varyantta babası, Kerem’in gurbete çıkma fikrine karşı çıkar. Onu vazgeçirmek için başka kızlarla evlenmesini teklif eder. Annesinin ve babasının ısrarlarına rağmen Kerem, Sofu’yu da yanına alarak Aslı’yı aramaya çıkar (Duymaz 2001: 51). Kerem’in çıktığı diğer iki yolculuk da kavuşup ayrılmak zorunda kaldığı Aslı’yı takibe ve bulmaya yöneliktir (Duymaz 2001: 63, 72). İncelediğimiz destanlardan Közüyke’de eş zamanlı doğan kahramanların beşik kertmesi yapılmaları söz konusu olur. Beşik toyu esnasında oğlanın babası Ak-Kağan, attan düşerek ölür. Bunun üzerine kızın babası Karatı-Kağan, “Biricik kızımı vereceğime dair / Söz kesip anlaştık / İyi başlık almıştım / Şimdiyse / Erke Tana hatun / Közüyke adlı oğluyla birlikte / Artık kendini toparlayamaz / Öksüz, çıplak artıp kaldı / Yurtta kalan dul kadın / Közüyke’yi iyi yetiştiremez / Er yapamaz / Közüyke adlı öksüz oğul / Yetiştirilemez, şımarıp / Hayvan gibi büyür / Yalnızca tek kızımı / Biricik, güzel Bayan’ı / Hayvan kılıklı Közüyke’yle / Evlendirmem / Bu lanetli yurttan şimdi / Gidip uzaklaşıyorum (KÖZD s. 315-316).” diyerek kızını kaçırır. Beşik kertmesi nişanlısının babası tarafından kaçırıldığını aşık oynadığı çocuklardan öğrenen Kö209 Destanlaan Evlilikler züyke, onu bulmak için sefere çıkar. Bu yönüyle Kerem ile Aslı hikâyesi ile Közüyke destanı büyük bir benzerlik gösterir. Âşık Garip’in gurbete çıkması ele aldığımız diğer anlatılardan farklıdır. Garip’in yolculuğa çıkma sebebi, kız için istenen aşırı miktardaki başlık parasını temin etmeye yöneliktir. Hikâyenin tüm varyantlarında Garip, istenen başlık parasını kazanmak için yedi yıl mühlet ister (Türkmen 1995: 20). Garip, gurbete çıkma kararını bildirmek üzere sevgilisi Şah Senem’in bulunduğu yere gelir. Şah Senem, Garip’i kararından döndürmeye çalışır ama başarılı olamaz (Türkmen 1995: 47). Tahir’in yolculuğa çıkması onun sürgüne gönderilmesidir. Tahir ile Zühre hikâyesinde, Zühre’nin babası Tahir’i kızına layık biri olarak görmediği için onu öldürtmek ister. Vezirinin araya girmesiyle Tahir ölümden kurtulur fakat sürgüne gönderilir. Tahir’in sürgüne gönderildiği yerler varyantlara göre değişmektedir: Mardin, Kop Dağı, Bağdat, Rum, Hint, Yemen (Türkmen 1998: 54). Ele aldığımız halk hikâyelerinde, âşığın yerine bir başkasının (baba, kız kardeş vs.) yolculuğa/gurbete çıkması söz konusu değildir. Yalnız, Kan Turalı boyunda, baba Kanlı Koca, oğluna yarar bir gelin bulmak için yola çıkar. İç Oğuz’u ve Dış Oğuz’u dolaşır uygun birini bulamaz. Nihayetinde Trabzon’a ulaşır ve tekürün kızı Selcen Hatun’un oğluna uygun bir eş olacağına kanaat getirerek memleketine döner. III.3. Yolculuk Sırasında Karşılaşılan Engeller Destanlarımızda kahramanın müstakbel eşinin bulunduğu memlekete uzanan yolda karşısına çıkan tabii ve rakipleri tarafından kurulmuş suni engeller söz konusudur. Türk halk hikâyelerinde durum biraz farklıdır. Sevgilisine kavuşmak isteyen erkek kahraman veya birbirine kavuşmak isteyen sevgililerin kavuşmalarını ve evlenmelerini geciktiren veya tamamen kavuş210 D r. Sal aha d d in B EKK‹ mayı ortadan kaldıran birbirine bağlı veya ayrı birçok entrika vardır (Ekici 1995: 28). Türk halk hikâyelerinde engellerin büyük bir çoğunluğu erkek kahramanın sevgilisini araması sırasında karşımıza çıkar. Kerem ile Aslı hikâyesi bu tür engellerle örülüdür. “Kerem’in Gurbete Çıkışı ve Aslı’yı Takibi” başlığı altında Kerem’in karşılaştığı engelleri şu şekilde sıralayabiliriz (Duymaz 2001: 5354): a) Arkadaşı Sofu ile yola çıkan Kerem, bir zaman sonra başı dumanla kaplı olan Sultan Dağı’na gelir. Dumanla kaplı olan dağ, Kerem’in türkü söylemesi üzerine yol verir. b) Narman, Bayezit ve Bayat yoluyla Van’a gelmekte olan Kerem’in önüne kırk harami çıkar. Kerem’in “Hak âşığı” olduğunu anlayınca serbest bırakırlar. c) Aslı’nın Mezgir’de olduğunu öğrenen Kerem’in önüne Murat Suyu çıkar. Bir türlü ırmağın geçit yerini bulamayan Kerem, ırmağa söylediği türküyle geçit yerini bulur ve ırmaktan geçer. ç) Kerem, Mezgir’de âşıklarla imtihan olur ve yoluna devam eder. d) Hasankale’de Kerem’in “Hak âşığı” olduğuna inanmayan bir kişi, canlı bir adamı tabuta koyup Kerem’den cenaze namazını kıldırmasını ister. Kerem namazı kıldırmak zorunda kalınca tabutun içindeki adamın öldüğü anlaşılır. e) Lâleli Dağı’nda kışa yakalanan Kerem ile Sofu’ya Hızır yardıma gelir. Kerem’in Aslı’yı ikinci takibi ile üçüncü takibinde de benzer engelleri aştığını görüyoruz (Duymaz 2001: 63, 67). Burada Kerem’in mistik güçleri vasıtasıyla engelleri aşması söz konusudur. Arkaik destanlarda da kahramanların birtakım 211 Destanlaan Evlilikler olağanüstü sihirli nesneleri kullanmak suretiyle engelleri aştıkları bir önceki bölümde ayrıntılı bir şekilde anlatıldığı için burada tekrar etmiyoruz. Kerem’in olağanüstü özellikleri sayesinde karşısına çıkan engelleri aşması onu, destan kahramanlarına yaklaştırmaktadır. Özellikle türkülerle engelleri aşması, destanlarda geçen sihirli sözlerle bir kabul edilebilir. Bazı destanlarda kahramanın türküsü, alacağı kızı etkiler ve kızın evleneceği kişiyi seçmesinde tek unsur olarak karşımıza çıkar.18 Tahir ile Zühre hikâyesinde, Zühre’nin babası Tahir’i kızına layık görmediği için onu öldürtmek ister. Vezirinin araya girmesiyle Tahir, ölümden kurtulur ama Mardin’e sürgüne gönderilir. Mardin’de zindana atılan Tahir, burada yedi yıl hapis hayatı yaşar. Zindanda, yaktığı türküleri kâğıtlara yazıp camdan atar. Kısa bir sürede, bu türküler halk arasında yayılır ve her okuyanda/dinleyende bir aşk zuhur eder (Türkmen 1998: 49). Tahir’in dönüş yolunda herhangi bir engelle karşılaştığına şahit olmuyoruz. Tahir’in ikinci dönüşünde de karşılaştığı tüm insanlar iyiliksever ve yardıma hazır tiplerdir (Türkmen 1998: 71). Kan Turalı ile Bamsı Beyrek’te yolculuğa bağlı bir engelden söz etmek mümkün değildir. Kan Turalı, Selcen Hatun’u alıp memleketine dönerken yolda birtakım engellerle karşılaşır. Bu durum, “memlekete dönüş ve düğün” başlığı altında ele alınacaktır. III.4. Açık ve Gizli Rakipler Halk hikâyelerinde sıkça karşılaşılan motiflerden olan kızın bir başkasıyla evlendirilmek istenmesi beraberinde rakibin ortaya çıkmasına zemin hazırlar (Ekici 1995: 31).19 18 Arslan-Kağan, ilk olarak toya katılanlardan bir türkü (kojon) söylemelerini ister. Toya katılanlar, sırasıyla birer türkü söylerler. Malçı’nın söylediği türküye herkes hayran olur. Bunun üzerine Arslan-Kağan, kızı Ak-Sankı’dan seçimini sorar. Ak-Sankı, “Kızıl tilki yakalı / Kopuzdan daha iyi kojon söyleyen / Malçı Mergen’e varmak istiyorum (MMD s. 233).” der. 19 Rakip, Türkçe’de herhangi bir işte, bir yarışta, birbirini geçmeye çalışan, aynı şeyi elde etmeye uğraşan kimse anlamında kullanılmaktadır. Rakibin ‘başkasıyla aynı şeyi isteyen’ değil de, ‘arada fesatlık yapan, bekçi, gözeten’ anlamında kullanılması çok eskidir. Türkçe’de 212 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Âşık Garip hikâyesinde rakip, Garip’in ölüm haberinin getirilmesiyle ortaya çıkar. Zaten Garip’in ölüm haberini de rakip ortaya atmıştır. “Şah Velet adındaki rakip, bütün varyantlarda Şah Senem’i ele geçirmek için hileye başvurur (Türkmen 1995: 24).” Tahir ile Zühre hikâyesinde Tahir, ikinci defa sürgüne gönderildikten sonra Zühre’nin başka kişilerle evlendirilmek istenmesi söz konusu olur. Hikâyenin varyantlarına göre bu kişiler, “bir padişah oğlu”, “bezirgânbaşı”, “Pazvant Karaçor”, “Kara Batır”, “Kara Gâvur” gibi değişik çevrelerden ama muktedir kimselerdir (Türkmen 1998: 73-76). Bu soylu kişilerin yanı sıra padişahın bahçıvanı Hasan da gizli gizli Zühre’ye âşıktır. Bu yüzden Zühre ile Tahir’in evlenmelerine muhbirlik yaparak engel olmaya çalışan gizli bir rakip olarak düşünülebilir (Türkmen 1998: 46). Kozın-Erkeş destanında rakipler, birbirine benzeyen yedi Sabar kardeşlerdir (KED s. 263). Karatı-Kağan’ın çobanı Kodur-Uul da fırsat buldukça yarışlara katılması ve bahadırın hile ile öldürmesine yardımcı olmasından dolayı gizli rakip olarak düşünülebilir. Fonksiyonları itibariyle tekürün kardeşinin oğlu, Bahçıvan Hasan ve Çoban Kodur-Uul aynı kişiliği temsil ederler. Kerem ile Aslı’da açık olarak bir rakipten söz edilmez. Birkaç varyantta Aslı’nın bir başkasıyla evlendirilmek istenmesi söz konusu olsa da Kerem’in Aslı’ya ulaşmasında en büyük engelin din farkı olduğu görülmektedir. Ali Duymaz, bu durumu şöyle yorumlar: “Hikâyemizdeki dinî unsurlardan en önemlisi şüphesiz ki Müslümanlık-Hristiyanlık çatışmasıdır. Eserin bazı kahramanlarının adına kadar yansıyan bu çatışma, eserin bübu anlamı ile ‘engel’ kelimesiyle karşılanmış; ancak ‘engel’ daha çok Âşık edebiyatında kullanılmıştır (TDEA 1990: 274). Âşık Afşinli Derdiçok’un iktibas ettiğimiz dörtlüğünde “engel” kelimesi rakip anlamında kullanılmıştır: “Ilık ılık erir dağların karı / Hep sular bulanık irengi sarı / Gene göresidim gül yüzlü yâri / Getsem engellerden söz gelir m’ola (Demir 1993: 146)”; Kaygusuz Abdal’ın bir şiirinde de “engel” kelimesi yine rakip anlamındadır: “Cümle cihan koyunun / Semiz yahni etseler / Biz yemeğe başlasak / Engeller ırağ olsa (BoratavFıratlı 1943: 45).” 213 Destanlaan Evlilikler tününe şamildir. Kavuşmaya engel olan keşiş tipi ile daima Kerem’in yanında yer alan ve kavuşmaya yardımcı olan Sofu tipi, bu çatışmanın hikâyedeki sembolleri gibidir. Şu husus da dikkati çekicidir: Kerem o kadar peşinden koştuğu Aslı'yı her görüşünde dine davet eder. En sonunda duasının kabulüyle bunu başaran Kerem, ne var ki Hıristiyanlığın temsilcisi olan Keşiş'in hile ve sihrine boyun eğmek zorunda kalır (Duymaz 2004: 131-150).” Kan Turalı’nın çıktığı evlenme yolculuğunda, açık olarak bir rakibi yoktur. Rakipleri, kendisinden önce Selcen Hatun’u almak için üç canavarla savaşmaya gitmiş fakat hiç biri başarılı olamamıştır. Başarısızlıklarını hayatlarıyla ödemişler ve hepsinin kafatasları kale burcunda asılı durmaktadır.20 Yalnız, hikâyede öne çıkmayan ve has ismiyle zikredilmeyen “tekürün kardeşinin oğlu” gizli bir rakip olarak düşünülebilir. Kan Turalı, boğayı yenince, “canavarlar başı aslandır, aslanla da oyun göstersin, kızı ondan sonra verelim (DK s. 142)” der. Kan Turalı aslanı da yenince, “canavarlar başı devedir, onunla da oyununu oynasın (DK s. 144)” diyerek Kan Turalı’nın helak olması için elinden geleni yapar. Böylelikle, diğer Selcen Hatun’a talip olanlar gibi Kan Turalı da helak olacak ve kendisi, her ne kadar üç canavarla savaşmayı göze alamasa da Selcen Hatun’a sahip olacaktır (Duymaz 1999: 360-386). Bamsı Beyrek boyunda, rakibin ortaya çıkması Beyrek’in esir düşmesi olayına bağlı olarak karşımıza çıkar. Beyrek’in esir edilişinin üzerinden on altı yıl geçmiştir. O güne kadar Beyrek’in ölü ya da sağ olduğuna dair hiçbir haber gelmemiştir. Bunun üzerine Banı Çiçek’in ağabeyi Deli Karçar, Bayındır Han’ın divanına varıp Beyrek’in diri haberini getirene altın akçe, ölü haberini getirene kız kardeşini vereceğini söyler. Bunu duyan Yalancı oğlu Yalancuk, Beyrek’in kendisine vermiş olduğu gömleği kana bu20 Kan-Mergen’in rakipleri de kendisinden önce kızın bulunduğu yere gitmiş fakat dönememişlerdir (ÖD s. 237). 214 D r. Sal aha d d in B EKK‹ layarak Beyrek’in ölüm haberini getirir (DK s. 67). Yalancı oğlu Yalancuk, hile ile Beyrek’in rakibi olur.21 Halk hikâyelerinde sevgilinin bir başkasıyla evlendirileceği, kahramana çeşitli şekillerde haber verilir veya kahraman bir vesileyle bu durumu öğrenir. Bamsı Beyrek boyunda, oğlundan on altı yıldır haber alamayan Bay Büre Bey, bezirgânları çağırıp oğlunu aramalarını ve kendisine bir haber getirmelerini söyler. Bezirgânlar, Bayburt Kalesi önüne geldiklerinde Beyrek’le söyleşirler. Beyrek, bezirgânlardan beşik kertmesi nişanlısı Banı Çiçek’in Yalancı oğlu Yalancuk’la evlendirilmek üzere olduğunu öğrenir (DK s. 70). Tahir ile Zühre hikâyesinde Tahir, sürgüne gönderildikten sonra Zühre, babasının yaptırdığı köşküne çekilerek Tahir’in dönüşünü bekler. Aradan uzunca bir zaman geçmesine rağmen Tahir’den haber alamaz. Tahir, gurbet dönüşü dadısının evine gelir. Birlikte otururlarken bir davul-zurna sesi duyulur. Tahir, dadısından bu seslerin ne olduğunu sorar. Dadısı da bir ah çekerek Zühre’yi, babasının bir padişah oğluyla evlendirmek üzere olduğunu, bu seslerin de düğünde çalınan davul-zurna olduğunu söyler (Türkmen 1998. 73-74). Böylelikle Tahir, sevgilisinin bir başkasıyla evlendirilmek üzere olduğunu öğrenir. Âşık Garip, gurbette iken Şah Senem, Şah Velet’le evlendirilmek istenir. Şah Senem, bezirgânbaşına bir yüzük ve tas vererek Garip’i bulmasını ister. Bezirgânbaşı, Garip’i, Halep’te bulur ve durumdan haberdar eder (Türkmen 1995: 25). 21Yalancı oğlu Yalancuk’un Beyrek’in kendisine daha önce vermiş olduğu gömleği kana bulayarak getirmesi ile Ak-Köbön’ün Ak-Kağan’ın öldürdüğü yiğitlerin kemiklerinden birini alıp Alıp-Manaş’ın ölmüş olduğu haberini getirmesi aynı amaca yönelik bir harekettir. Alıp-Manaş, Ak-Kağan’ın kızını almak için çıktığı seferde atından yoksun kalır. AkKağan’ın askerleri tarafından yakalanarak bir çukura hapsedilir. Alıp-Manaş’ı kurtarması için dostu Ak-Köbön’den yardım istenir. Ak-Köbön, Alıp-Manaş’ı kurtarmadığı gibi Ak-Kağan’ın öldürmüş olduğu yiğitlerden birinin kemiklerini ailesine götürerek onun öldürülmüş olduğunu söyler. Buna inanan kayınbaba Baybarak, gelini Kömüjek-Aru ile Ak-Köbön’ün evlenmelerine izin verir (AMD s. 118-130). 215 Destanlaan Evlilikler Kerem ile Aslı hikâyesinde devamlı olarak Aslı’nın kaçırılması ve Kerem’in onu takip etmesi söz konusudur. Kerem, bu takipler sırasında birçok kişiden Aslı’nın yerini öğrenir. III.5. Kahramanın Yardımcıları Âşık Garip hikâyesinde, destanlarda gördüğümüz kahramanla birlikte evlenme yolculuğuna çıkan, gerektiğinde onun yerine yarışlara katılan kimseler yoktur. Garip’in birtakım zor durumlara düştüğünde olağanüstü kişiliklerin ona yardım ettiği görülür. Sevgilisinin düğününe Hızır’ın yardımıyla son günde yetişir. Ağlamaktan kör olan annesinin gözleri de yine Hızır’ın atının ayağından alınan toprakla açılır (Türkmen 1995: 29). Tahir ile Zühre’de kahramanın sürgüne gönderilmesi ve bir sandığa konup nehre bırakılması söz konusudur. Yani Tahir’e yolculukta eşlik eden kimse yoktur fakat yardımcı olan kimseler vardır. Tahir’e yardımcı olan kişiler, onun öldürülmesine razı olmayıp, gömleğini kana bulayıp padişaha götüren cellâtlar ile Tahir’in içinde bulunduğu sandığı nehirden çıkaran birtakım kimselerdir (Türkmen 1998: 49-51). Kerem ile Aslı hikâyesinde, Aslı’nın babası tarafından kaçırılması ve Kerem’in onu takip etmesi sırasında yanında her zaman Sofu adında bir arkadaşı vardır. Bazı (Türkmen ve Horasan) varyantlarda Kerem, babasının bir veziri ve bin askerle yola çıkar fakat bir müddet sonra tek başına kalır. Bir dost bularak yoluna devam eder (Duymaz 2001: 56). Sofu’nun Kerem’e çeşitli şekillerde yardımı olur. Üç yol ağzına geldiklerinde Sofu doğru yolu gösterir. Yine yolculuk sırasında hastalanan Kerem’i tedavi eden de Sofu’dur. Sofu’nun dışında olağanüstü bir kişilik olan Hızır da zaman zaman Kerem’e yardımcı olur (Duymaz 2001: 63). Kan Turalı boyunda, kahramanın evlenme yolculuğuna eşlik eden otuz dokuz yiğit vardır. Bu yiğitler Kan Turalı ile yola çıkarlar fakat destanlarda gördüğümüz şekliyle kahramana 216 D r. Sal aha d d in B EKK‹ herhangi bir yardımları söz konusu değildir. Onlar, bu olayda sadece seyirci konumundadırlar. En fazla Kan Turalı, canavarlarla savaşırken zor duruma düştüğünde “soylamalarla” kahramanın motivasyonunu sağlarlar. Bamsı Beyrek’te kız için yolculuğa çıkmak söz konusu olmadığı için haliyle yardımcılardan da söz etmemiz mümkün değildir. III.6. Müstakbel Eşin Memleketine Şahsiyeti Gizleyerek Girme İncelediğimiz destanların büyük bir çoğunluğunda kahramanın şahsiyetini gizleyerek “tastarakay” şeklinde müstakbel eşinin memleketine ulaştığını ve kız için düzenlenen yarışlara o şekilde katıldığını bir önceki bölümde ayrıntılı olarak işlemiştik. Kahramanların destanlarda “tastarakay” kılığına girmeleri “geçici şekil değiştirme” olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu yönüyle arkaik destanlar ile masallar arasında benzerlik vardır. Masal ve destanların aksine efsanelerdeki şekil değiştirmeler kalıcıdır (Ergun 1997b: 175). Bu şekil değiştirmeler, halk hikayelerinde “kıyafet değiştirme (Sakaoğlu 1998: 129-139)” şeklinde karşımıza çıkar. İncelediğimiz destanlardan yalnızca Boktu-Kiriş BoraŞeeley’de kıyafet değiştirme motifiyle karşılaşıyoruz. Ağabeyinin yerine evlenme yolculuğuna çıkan Bora-Şeeley, ilk önce “Başının saçını tıraş edip / Bel gibi iki örgüsünü koparıp / Sadağın içine sokmuş / Karamsı keçinin sakalını / Kırkıp alıp / Yanağına, dudağına yapıştırıp efsunlayıp / Sakal yapıvermiş (BKBŞ s. 349)” daha sonra ağabeyinin savaş zırhını giyinip silahlarını kuşanarak yola çıkmıştır. Halk hikâyelerinde kahramanın kılık/kıyafet değiştirmesi ve eşinin düğününe son anda yetişmesi yaygın bir motiftir. Bezirgânlardan nişanlısı Banı Çiçek’in Yalancı oğlu Yalancuk’la evleneceğini öğrenen Bamsı Beyrek, nişanlısının düğününe “deli bir ozan” kıyafetinde gelir. Kız kardeşleri, yarenleri dâhil kimse 217 Destanlaan Evlilikler onun Bamsı Beyrek olduğunu bilemez. Beyrek’in tanınması Banı Çiçek’le söyleşmesiyle ortaya çıkar (DK s. 88).22 Âşık Garip, başlık parası biriktirmek için yedi yıl sürecek bir yolculuğa çıkar. Şah Senem’in bir başkasıyla evlendirileceğini bezirgânlardan öğrenir ve hemen kızın bulunduğu yere ulaşmak için yola çıkar. Olağanüstü kişiliklerin yardımıyla kısa sürede kızın bulunduğu yere (Tiflis) gelir. Şah Senem’le Şah Velet’in düğünü başlamıştır. Âşık kıyafeti giymiş olan Garip, çeşme başında kız kardeşiyle karşılaşır. Kimliğini gizleyerek kız kardeşine Garip’in çırağı olduğunu söyler ve onun geleceği müjdesini vermek üzere kendisini evlerine davet etmesini ister. Kimliğini gizleyen Garip, annesinin yanına gider ve oğlunun bir gün sonra geleceğini söyler. Daha sonra annesine emanet ettiği sazını alarak düğün yapılan yere varır. Orada dostu Deli Mehmet’in dışında kimse onun Garip olduğunu anlayamaz (Türkmen 1995: 183190). Burada Garip’in tam olarak şahsiyetini gizlemesi söz konusu değildir. Yani Garip, Bamsı Beyrek’te olduğu gibi bilerek ve isteyerek kimliğini gizlememiştir. Sürgün dönüşü dadısından Zühre’nin başka birisiyle evlendirileceğini öğrenen Tahir, düğünün yapıldığı yere gitmek için dadısından bir kadın elbisesi getirmesini ister. Dadısı istenileni yapar ve Tahir, kadın kılığında Zühre’nin düğününe dâhil olur. Düğünde söylediği manilerle tüm kadınları mat eder ve Zühre’nin huzuruna çıkarılır. Zühre, Tahir’i tanır ve onunla kaçmak için bir plan düşünür: “Efendim sabah bizi hamama götürecekler, hamam buraya iki saattir. Ben yanıma çok kadın almam, senin 22 Bamsı Beyrek’in kıyafet değiştirerek nişanlısının düğününe son anda yetişmesi motifi Alıp-Manaş destanıyla birebir ötüşmektedir: Atıldığı kuyudan atının yardımıyla kurtulan Alıp Manaş, Dönüş yolunda kendisine yardımcı olan ihtiyar gemiciden Ak-Köbön’ün yaptıklarını öğrenir. Kömüjek-Aru ile Ak-Köbön’ün düğün yerine ihtiyar kel bir çoban kılığına girerek giden Alıp-Manaş, karısı Kümüjek-Aru ile karşılıklı söyleşir. Birbirlerini bu şekilde tanırlar. Ak-Köben de gelenin Alıp-Manaş olduğunu anlar ve turna kılığına girerek çadırın bacasından kaçmaya çalışır. Alıp-Manaş gerçek haline dönerek onu okuyla vurur. Alıp-Manaş, zalim Ak-Kaan’ı ve kötü niyetli Ak-Köbön’ü öldürdüğü için emsalsiz bir toy düzenler (AMD s. 145). 218 D r. Sal aha d d in B EKK‹ ve benim dadılarımızla üç cariye alırım, birlikte vilayet vilayet kaçar, muradımıza ereriz (Türkmen 1998: 239).” Tahir, Zühre’nin planını beğenir ve ertesi gün hamama gitmek için yola çıkarlar. Bir Arap köle, kadın kıyafetiyle ata binen Tahir’i tanır ve kendisini ifşa etmesi için bir dörtlükle23 Tahir’e laf atar. Kadın kılığındaki kişinin Tahir olduğundan emin olunca da hemen Zühre’nin babasına durumu bildirir. Padişah, beş bin asker göndererek Tahir’i yakalayıp getirmelerini emreder. Tahir, palası yanında olmamasına rağmen kahramanca çarpışır. Padişah beş bin asker daha gönderir ve Tahir’i esir alır (Türkmen 1998: 243-244). Kan Turalı boyunda düğüne son anda yetişme ve şahsiyeti gizlemeyle ilgili bir husus yoktur. III.7. Dünürlüğün Dile Getirilmesi Dünürlüğün dile getirilmesinde destanlara en yakın ibareler Kan Turalı boyunda geçmektedir. Kan Turalı, tekürden kızı Selcen Hatun’u şu şekilde ister: “Karşı yatan karadağını aşmağa gelmişim, Akındılı görklü suyunu geçmeğe gelmişim, Dar eteğine, geniş koltuğuna sığınmağa gelmişim, Tanrı buyruğuyla, Peygamber sözüyle, Kızını almağa gelmişim (DK s. 139).” Bamsı Beyrek boyunda da benzer ifadelerle dünürlüğün dile getirilmesi söz konusudur. Burada elçilik görevi Dede Korkut’a havale edilmiştir: “Karşı yatan karadağını aşmağa gelmişim; akındılı görklü suyunu geçmeğe gelmişim; geniş eteğine, dar koltuğuna kısılmağa gelmişim; Tanrının buyruğuyla, peygamberin kavliyle, aydan arı, günden görklü kızkardaşın Banı Çiçek’i Bamsı Beyrek’e dilemeğe gelmişim (DK s. 60).” 23 “Deve develeri yeder Develer segürdüp gider Tahir gibi koç yiğit Avrat namında gider (Türkmen 1998: 243).” 219 Destanlaan Evlilikler Âşık Garip ile Şah Senem gizlice buluşur ve birbirlerine olan arzularını dile getirirler. Şah Senem, Garip’ten annesini gönderterek kendisine dünür olmasını ister. Garip’in annesi, Şah Senem’in babasına giderek, “Allah’ın emri üzere ve peygamberin kavli üzere, kızın Şah Senem’i oğlum Âşık Garip’e isterim (Türkmen 1995: 138).” şeklinde dünürlüğü dile getirir. Tahir ile Zühre hikâyesinde, yukarıda anlattığımız şekliyle bir dünürlük söz konusu değildir. Olağanüstü bir şekilde doğan Tahir ve Zühre, doğmadan önce beşik kertmesi yapıldıkları için aralarında tabii bir evlenme akdi vardır. Fakat Zühre’nin annesi Tahir’i kızına layık bir eş olarak görmediği için kocasının sözünden dönmesi için çeşitli hilelere başvurur ve nihayetinde başarılı olur. Kerem ile Aslı hikâyesinde de kahramanların doğumu olağanüstü bir şekilde gerçekleşir. Kerem ile Aslı’nın doğumlarından önce birbirleriyle evlendirileceklerine dair beşik kertme veya söz kesme vardır (Duymaz 2001: 74). III.8. Rakiplerle Mücadele Halk hikâyelerinde, destanlarda gördüğümüz şekliyle rakiplerle girişilen bir mücadeleden söz etmek mümkün değildir. Halk hikâyelerinin temelini aşk konusu oluşturduğu için kahramanlık, güç-kuvvet gösterileri çok arka planda kalmıştır. İlgili başlık altında da incelediğimiz gibi halk hikâyelerinde rakiplerin ortaya çıkması, âşığın gurbette olduğu zaman söz konusudur. Hikâyelerde rakipler çoğu zaman karşı karşıya bile gelmezler. Birtakım entrikalarla kızı elde etmeye çalışmaları söz konusudur. Destanlardaki evlilik yarışları bahadırın kahramanlığını ortaya çıkarmaya yönelik bir hareketken, hikâyelerde kahramanın âşıklığının, sadakatinin sınanması söz konusudur. Kan Turalı boyu, gösterilen kahramanlık itibariyle Bamsı Beyrek ve diğer halk hikâyelerinden ayrılır. Daha önce de ifade 220 D r. Sal aha d d in B EKK‹ ettiğimiz gibi Kan Turalı’nın rakipleri kendisinden önce Selcen Hatun için sefere çıkmış ancak hiçbiri başarılı olamamıştır. Kan Turalı burada, rakipleriyle değil kız için öne sürülen canavarlarla mücadele eder ve başarılı olur. Bamsı Beyrek boyunda, destanlara yaklaşan birtakım yarışlar söz konusudur. Bir av esnasında Bamsı Beyrek’in yolu Banı Çiçek’in bulunduğu yere çıkar. Banı Çiçek, kimliğini gizleyerek gelen yiğidin, babasının söylediği Bamsı Beyrek olup olmadığını anlamak için onu birtakım yarışlara davet eder: “Gel imdi bey yiğit, seninle ava çıkalım, eğer senin atın benim atımı geçerse onun binicisini de geçersin. Hem seninle ok atalım, beni geçersen onu da geçersin. Hem de seninle güreşelim, beni basarsan, onu da basarsın (DK s. 56).”24 Bamsı Beyrek, kızın davetini kabul edip yarışlara girer ve başarılı olur. Kız, kendisinin Banı Çiçek olduğunu söyler. Beyrek, parmağındaki yüzüğü çıkarıp kızın parmağına bir nişan olarak takar ve babasının yanına dönerek evlenmek istediğini söyler. İncelediğimiz halk hikâyelerinden Tahir ile Zühre’de destanlara yaklaşan bazı savaş sahneleri bulunmaktadır. Tahir’in ikinci defa sürgüne gönderilmesinde birinci sürgünde olduğu gibi pasif, kaderine razı bir tip olan kahraman gitmiş, yerine sevgilisi için mücadele eden, kelle alan bir kişi gelmiştir. Hikâyede, Tahir’i esir almak isteyen padişah ile Tahir arasında geçen mücadeleyi şöyle özetleyebiliriz: “Gizlice Zühre’nin köşküne girip orada sevgilisi ile buluşan Tahir’in etrafı padişahın askerleri tarafından sarılır. Askerler Tahir’i yakalamak isterler. Tahir palasını çekerek 24 Altın-Arığ destanında, Alp-Han-Kız’ın kendisine dünür olan Çibetey-Han’a meydan okuması ve onunla mücadeleye girişmesi ikinci bölümde ayrıntılı olarak işlenmiştir. Ay-Huucın destanında da, bahadırın alacağı kızla mücadele etmesi söz konusudur: HanMirgen, Alp-Han-Kız’a, “Dokuz yaşındaki Han-Kız’ı tanımaya / Dokuz hanı kendime bağlayıp / Dokuz hanın malına sahip olmaya” geldiğini söyler. Alp-Han-Kız, yardımcıları Ay-Tönis, Han-Tönis ve Timir-Teek bahadırlardan Han-Mirgen’i öldürmelerini ister. Onlar, bu işi başaramayınca kendisi Han-Mirgen’le mücadeleye tutuşur (AHUD s. 434). 221 Destanlaan Evlilikler üzerine gelen askerlerin çoğunu öldürür veya yaralar. Durumu padişaha anlatırlar. Padişah beş yüz asker daha gönderir. Bu askerler de Tahir’i yakalayamazlar. Tahir bunların da iki yüz kadarını öldürür. Sonunda padişah kendisi gelir. Tahir askerlerin arasına dalar yedi yüz - sekiz yüz kişiyi daha saf dışı bırakır. Bu sırada Zühre, Tahir’e yalvararak teslim olmasını ister. Tahir, Zühre’yi kıramaz ve teslim olur (Türkmen 1998: 65).” Tahir’in ikinci defa güç gösterisinde bulunması, kadın kılığında son anda Zühre’nin düğününe yetişip onunla kaçma planı yapmasına bağlı olarak karşımıza çıkmaktadır. Tahir, kadın kılığında Zühre’yle hamama gider. Bir Arap köle, kadın kılığındaki Tahir’i tanıyıp padişaha haber verir. Hamamın etrafı padişahın askerleri tarafından kuşatılır. Tahir, kadın kıyafetinde olduğu için bu sefer yanında palası yoktur. Buna rağmen sille tokat dövüşerek birkaç asker devirip birinin kılıcını alıp beş yüz, altı yüz kadar askeri öldürür. Askerler, kementle Tahir’i yakalamayı başarırlar (Türkmen 1998: 77). Tahir’in sevdiği kızın babasının askerleriyle olan mücadelesi, Közüyke ile Karatı-Kağan arasında geçen mücadele ile örtüşmektedir. III.9. Verilen Zor Görevleri Başarma ve Zafer Kan Turalı boyunda, Kan Turalı’nın Selcen Hatun’un kalınlığı olan üç canavarla savaşmak zorunda olması, destanlarda karşımıza çıkan bahadırın tüm rakiplerini eledikten sonra kayınbabasının verdiği zor görevlere talip olmasıyla eşdeğerdir. Kan Turalı’nın Selcen Hatun’u almak için savaşmak zorunda kaldığı üç canavar şöyle tasvir edilir: “Meğer Tarabuzan tekürünün birçok görklü, sevimli kızı vardı. Sağına, soluna iki koşa yay çekerdi. Attığı ok yere düşmezdi. O kızın için üç canavar kalınlığı, kaftanlığı vardı. Babası, herkim o üç canavarı bassa, yense, öldürse kızı222 D r. Sal aha d d in B EKK‹ mı ona veririm, diye söz vermişti. Basamasa, başını keserdi. Böylelikle otuz iki kâfir beyinin oğlunun başı burç bedeninde kesilip asılmıştı.” “O üç canavarın biri kağan aslandı, biri kara boğa idi, biri de kara buğra idi. Bunların her birisi bir ejderha idi (DK 135).”25 Kan Turalı, adları geçen üç canavarla savaşır ve onları yenerek Selcen Hatun’u almaya hak kazanır. Bamsı Beyrek boyunda, öne sürülen zor görevler, dünürlük aşamasında karşımıza çıkar. Banı Çiçek’in ağabeyi kız kardeşi için akla hayale gelmeyecek nesneleri kalın/başlık olarak ister. Deli Karçar’ın Dede Korkut, aracılığıyla istediği kalın hikâyede şöyle sıralanır: “Bin buğra getirin ki maya görmemiş ola. Bin de aygır getirin ki hiç kısrağa aşmamış ola. Bin de koyun görmemiş koç getirin. Bin de kuyruksuz, kulaksız köpek getirin. Bin de iri pire getirin … (DK s. 61)” Bamsı Beyrek, Dede Korkut’un da yardımıyla istenen kalını temin eder. Âşık Garip hikâyesinde de kahramanın zor göreve koşulması kalın/başlık motifine bağlı olarak karşımıza çıkmaktadır. Garip, Şah Senem’i bulduktan sonra annesini Hoca Sinan’a dünürcü gönderip ondan Şah Senem’i kendisine istemesini söyler. Hoca Sinan, kızı vermeyi kabul eder ancak Garip’in ödeyemeyeceği kadar başlık ister. Garip, istenen başlık parasını temin edebilmek için kızın babasından yedi yıl mühlet ister ve gurbete çıkar (Türkmen 1995: 20). 25 Burada geçen “üç canavar kalınlığı kaftan”la ilgili olarak Kemal Abdullah şöyle bir açıklama getirmektedir: “Üç canavar kalınlığında kaftan! Tefekkürün hür ve mutlu uçuşunun doğal estetik neticesi! Selcan Hatun’u koruyan, ona ulaşmak için yenilmeleri gereken üç canavar, kızı oğlandan ayıran üç kaftana dönüşür. Selcen Hatun’a sahip olmanın zorluğu, yani bu soyut bilinmezlik, üç vahşi hayvanın timsalinde gerçeğe dönüştürülür. Belki de yazı daha sonraları, kahramanın sevdiği kıza kavuşması için üç kalın kaftana ve elbiseye benzetilen engelin yeterli olmadığını görmüştür. ‘Elbise’ motifi, diğer bir destanımız olan ‘Kerem ile Aslı’ destanında tekrar edilince artık engelin muhtevası değiştirilir; mistik unsurlardan, Aslı’nın elbisesindeki düğmelerin kendi kendine bağlanmasından istifade edilir. Üç canavar ve bu canavarların kaftana dönüşerek Kan Turalı’yı Selcen Hatun’dan uzak tutması, Kan Turalı’nın bu ağır ölüm-kalım yolundan geçmesi, bakir ve esrarlı bir dünyanın güzel serabı gibi uzaklarda kalır (1997: 197).” 223 Destanlaan Evlilikler Tahir ile Zühre hikâyesinde, sevgililerin kavuşmasına engel olan başlık sadece bir varyantta geçer. Zühre’nin padişah olan babası Tahir’den ödeyemeyeceği kadar başlık ister (Türkmen 1998: 42). Tahir de bu istenen parayı kazanmak için gurbete çıkar. Kerem ile Aslı hikâyesinde başlığa bağlı bir zor görev söz konusu değildir. Daha önce de belirttiğimiz gibi bu iki sevgilinin kavuşmalarının önündeki en büyük engel din farkıdır. III.10. Memlekete Dönüş ve Düğün Destanlarda gördüğümüz kahramanın eşini alarak memleketine dönüşü sırasında yaşanan olaylar, halk hikâyelerimizde sık rastlanılan bir durum değildir. Bu konuda da destanlarımıza en yakın olan metin yine Kan Turalı boyudur. Kan Turalı, Selcen Hatun’u almak için üç canavarla savaşır ve onları yener. Selcen Hatun’un babası, iki sevgiliyi gerdeğe sokar. Kan Turalı, “Yer gibi kertileyim; toprak gibi savrulayım; kılıcıma doğranayım; okuma sancılayım; oğlum doğmasın; doğarsa on güne varmasın, bey babamın, kadın anamın yüzünü görmeden bu gerdeğe girersem (DK s. 148-149).” der ve eşini alarak yola çıkar. Dönüş yolunda uykusu gelen Kan Turalı, yatıp uyur. Selcen Hatun, “Beni sevenler çoktur, ansızın at sürüp gelmesinler, tutup yiğidimi öldürmesinler; akça yüzlü ben gelini yakalayıp atamın, anamın evine iletmesinler (DK s. 149).” diye düşünüp zırhını giyinir ve yüksekçe bir yere çıkarak etrafı gözetlemeye başlar. Bu arada tekür de kızı verdiğine pişman olup “içleri kara donlu, dıştan gök-demirli” altı yüz asker seçerek Kan Turalı ve Selcen Hatun’u bulmak üzere yola çıkartır. Selcen Hatun, düşmanın geldiğini görür ve Kan Turalı’ya haber verir. Kan Turalı arı sudan abdest alıp iki rekât namaz kılar ve adı görklü Muhammed’e salâvat getirip düşmana hücum eder. Selcen Hatun da eşinin yanında kâfirle savaşa girişir.26 Nihayetinde, düş26 Selcen Hatun’un kocasıyla birlikte düşmanla savaşması ile Toolay-Mooray’ın zehirlenerek öldürülen müstakbel eşi Han-Mirgen’i diriltmeye çalışması arasında büyük benzerlik vardır. 224 D r. Sal aha d d in B EKK‹ manı yenerek yollarına devam ederler. Memlekete ulaştıklarında “gök-ala görklü çimene” çadır dikip attan aygır, deveden buğra, koyundan koç kurban edip tüm Oğuz beylerini ağırlarlar. Kan Turalı, “altınlıca günlüğü”nü dikip gerdeğe girer (DK s. 158). Bamsı Beyrek boyunda Kan Turalı’da olduğu gibi bir memlekete dönüş yolculuğu yoktur. Beyrek’in otuz dokuz yiğidiyle aynı anda kırk gün kırk gece düğün yapması ve murat alıp murat vermesi söz konusudur. Kerem ile Aslı, Tahir ile Zühre ve Âşık Garip hikâyelerinde egzogami evlilik söz konusu olmadığı için memlekete dönüş yolculuğu da bulunmamaktadır. Âşık Garip hikâyesi mutlu sonla bittiği için düğünden bahsedebiliriz. Âşık Garip, Şah Velet’le evlendirilmek üzere olan sevgilisinin düğününe son anda yetişir. Orada eski arkadaşlarından yardım görür. Kendisi Şah Senem’le, rakibi Şah Velet de -düğün masraflarına karşılık- kız kardeşiyle evlendirilir (Türkmen 1995: 26). Kerem ile Aslı hikâyesinde kahramanlar, tüm engellemelere rağmen evlenirler. Bu evliliğe baştan beri karşı olan Keşiş, Aslı’yı Kerem’e vermek zorunda kalır ancak gerdek gecesi giymesi için Aslı’ya sihirli bir elbise diktirir. Gerdek gecesi sihirli elbiselerin düğmelerini çözemeyen Kerem, alev alıp yanar. Aslı da Kerem’in küllerinden tutuşup yanar (Duymaz 2001: 72). Kerem ile Aslı’nın kavuşamamalarını Ali Duymaz şöyle yorumlar: “…halk hikâyelerimizin çoğu mutlu sonla biterken Kerem ile Aslı’nın aslî karakterini trajik sonucun ve bilhassa yanma motifinin teşkil etmesi de sembolik bir anlam taşımaktadır. Zira bu hikâyede, bilhassa teşekkül ettiği devir düşünülürse aşkın değil, dinin galip gelmesi son derece normal karşılanmalıdır. Dinin çok kuvvetli olduğu zaman ve coğrafyada teşekkül eden bu hikâyenin başka türlü bitmesi herhalde düşünülemezdi (2001: 76).” 225 Destanlaan Evlilikler Tahir ile Zühre hikâyesinin finalinde iki durum karşımıza çıkar. Zühre’nin düğününe son günde yetişen Tahir, kadın kıyafeti giyerek düğüne gider ve Zühre ile buluşur. Arap kölenin padişaha haber vermesi üzerine Tahir yakalanır. Padişah, eğer Zühre’nin adını anmadan üç kıtalık bir şiir söylerse Tahir’i affedeceğini söyler. Tahir, ilk iki kıtada padişahı över, üçüncü kıtada Zühre ortaya çıkar. Zühre’yi gören Tahir, dayanamayıp onun ismini anar. Bunu işiten padişah, Tahir’in başının vurulmasını emreder. Tahir, cellâtlardan iki rekât namaz kılmak için izin ister ve namazda canını alması için Allah’a dua eder. Tahir’in duası kabul olur ve orada ölür (Türkmen 1998: 77). Tahir’in öldüğü veya öldürüldüğü varyantlarda Zühre de kendi canına kıyar (Türkmen 1998: 85). Tahir ile Zühre’nin kavuştuklarını anlatan varyantlarda, Tahir’e yardımcı olan birtakım kimseler vardır. Bir başka ülkenin padişahının kızı Tahir’e âşık olur. Zühre’nin kendisinden güzel olduğunu görünce iki sevgilinin kavuşmalarına yardımcı olur. Bir başka kavuşma da rakibin kendi kılıcıyla kendi başını kesmesi sonucu gerçekleşir. Sevgililerin kavuşmasında Hızır da olağanüstü bir kişilik olarak karşımıza çıkar (Türkmen 1998: 84). 226 D r. Sal aha d d in B EKK‹ SONUÇ Çalışmalarımız sırasında, bu kitapta incelemeye tabi tutulan destanların dışında Türkiye Türkçesine aktarılmayı bekleyen onlarca destanın varlığından haberdar olduk. Söz konusu destanların Türkiye Türkçesine kazandırılması özelde destan araştırmaları genelde ise, Türklük Bilimi açısından çok faydalı olacaktır. Yayımlanacak destanların bu çalışmada ortaya koyduğumuz genel tabloya katkı sağlayacağı muhakkak olmakla birlikte temel yorumlarımızı değiştirmeyeceği kanaatindeyiz. Anadolu coğrafyasının dışında kalan Türk illerinde vücut bulmuş destanlara karşı 1990’lı yıllardan itibaren başlayan ilginin, günümüzde de artarak devam ettiği gözlenmektedir. Ne yazık ki, bu sahada eser veren araştırıcıların sayısı, bizi memnun edecek derecede değildir. Durum böyle olmakla birlikte az sayıda araştırmacının hatırı sayılır bir ölçekte eser verdikleri de görülmektedir. Yapılan çalışmalar, doğal olarak metin neşri şeklinde olmaktadır. Bir yandan metin neşirleri devam ettirilirken öte yandan yayımlanan destan metinleri üzerinde ayrıntılı incelemelerin yapılması zamanı gelmiştir. Bu düşünceden hareketle böyle bir çalışma hazırlanmıştır. Çalışmamızın “1. Bölümü”nde tanıttığımız -Altay (26 destan), Tuva (16 destan), Hakas (9 destan) ve Şor (15 destan) olmak üzere- toplam altmış altı destandan otuz dokuzunda evlilik konusu işlenmiştir. Alplara özgü olan bu evliliği, kısaca epik başkahramanın kendisine uygun eşi bulup belli bir mücadeleden sonra onunla evlenebilmesi olarak tanımlayabiliriz. Belli bir konu kalıplaşmasıyla karşımıza çıkan kahramanın evliliği meselesi, incelediğimiz destan metinlerine göre on iki başlık altında tasnif edilerek tahlilleri yapılmıştır. 227 Destanlaan Evlilikler Joseph Campbell (2000), halk anlatılarındaki kahramanın macerasını, dünyanın yıllık hareketi olarak tanımladığı “monomit”in erginlenme ayinlerinde tekrar edilen “ayrılmaerginlenme-dönüş” biçimindeki çekirdek yapısının bir taklidi olarak değerlendirir. Anlatı dünyasındaki kahramanın, kendini gerçekleştirme sürecinde, aşinası olduğu yerden uzaklaşması ve hiç tanımadığı bir ortamda değişik sınamalardan geçerek yeniden aslî yurduna dönmesi anlamına gelen erginlenme sürecinde, evliliğin önemli bir yeri vardır. Bu erginlenme süreci “ayrılma / yola çıkış” ile başlar. On iki başlık halinde tespit ettiğimiz kahramanın evlilik macerasının başlaması anlamına gelen, “1. Evlenme isteğinin dile getirilmesi ve kız hakkında bilgi alma”, “2. Evlenme yolculuğuna çıkma” ve “3. Yolculuğun engellenmesi” süreci “ayrılma / yola çıkış” aşamasıdır. Kahramanın erginlenme süreci, “4. Yolculuk sırasında karşılaşılan engeller”, “5. Açık ve gizli rakipler”, “6. Kahramanın yardımcıları”, “7. Müstakbel eşin memleketine şahsiyeti gizleyerek girme”, “8. Dünürlüğün dile getirilmesi”, “9. Rakiplerle mücadele” ve “10. Verilen zor görevleri başarma ve zafer” başlıkları altında çok uzun bir zaman dilimine yayılan bir dizi macerayı bünyesinde bulundurur. Kahramanın, erginlenmesinin tamamlandığı anlamına gelen aşama ise “11. Memlekete dönüş ve düğün”dür. Bazı destanlarda (Kozın-Erkeş, Ösküs-Uul, Közüyke, Ton-Araçlın-Haan gibi) erginlenmenin tamamlanmadığı anlamına gelen “12. Evlilik sonrası verilen zor görevler” ile yeni bir süreç başlar. Ölöştöy, Katan-Kökşin [i]le Katan-Mergen, Erke-Koo gibi destanlarda ise bu süreç, “13. Evlilik sonrası eşin kaçırılması”yla yeniden başa döner. Kahraman her halükarda bu süreci, yani evlilik aşamasını (Közüyke destanı hariç) başarıyla tamamlar. Evlilik konusu, incelediğimiz bazı destanların ana teması olup evliliğin gerçekleşmesiyle destanlar tamamlanmaktadır (Ösküs-Uul, Delikanlı Destanı gibi). Ana temanın evlilik olmadığı destanlarda ise, evlilik yeni konulara geçişi sağlayan bir köp228 D r. Sal aha d d in B EKK‹ rü fonksiyonundadır (Maaday-Kara, Alday-Buuçu Destanı gibi). Bazı destanlarda üç kuşağın (dede ‘Ölöştöy’, oğul ‘Erkin-Koo’, torun ‘Kan-Mergen’) evlilik macerası bir arada verilmektedir. Alplara mahsus evliliğin işlenmediği destanlarda da kahramanların bir vesileyle evli olduklarından bahsedilmektedir. Evlilik konusunun işlendiği destanlarda, evlenme yolculuğuna çıkan kahramanların hemen hepsi hedeflerine ulaşmakta ve uğruna sefere çıktıkları kızlarla evlenmektedirler. Sadece Közüyke destanında, farklı bir durum söz konusudur. Kızı Bayan’ın Közüyke’yle evlenmesini hazmedemeyen baba Karatı-Kağan, hile ile damadını öldürür. Üç gün boyunca eşini diriltmeye çalışan Bayan, başarılı olamayınca yüreğine bıçak saplamak suretiyle intihar eder. İncelemiş olduğumuz destanlarda egzogami (dıştan evlenme) ile monogami (tek eşlilik) evlilik biçimleri idealize edilmektedir. Çalışmamızda yer alan tüm destanlarda egzogami evlilik türü işlenmektedir. Polijini (çok eşlilik) evlilik türüne ise, yalnızca beş destanda (Katan-Kökşin [i]le Katan-Mergen, BoktuKiriş Bora-Şeeley, Arı-Haan, Ay-Huucın ve Alıp-Manaş) rastlıyoruz. Burada da evlenilen kızların hepsi, kahramanın soyunun dışından olan kimselerdir. Destanlarda, kahramanların evlilik yaşları konusunda tam bir bilgi bulunmamaktadır. “Belli bir yaşa gelince” veya “er yaşına gelince” ibareleri sıkça tekrarlanır. Belli bir yaş ibaresini, kahramanın sefere çıkacak yetkinliğe ulaştığı zaman olarak kabul edebiliriz. Belli bir yaşın bulunmayışı, arkaik destanların yapısıyla da doğrudan ilgili olsa gerek. Çünkü bu destanlarda, olağanüstü doğum, çok kısa sürede büyüme ve doğar doğmaz kahramanın sefere çıkma arzusu taşıması karakteristiktir. Destanların başlangıcında, erkek kahramanların anne ve babası -çoban, avcı vs.- toplumun sıradan insanları gibi tasvir edilmektedir. Bazı destanlarda ise kahramanlar, kimsesiz kişiler 229 Destanlaan Evlilikler olarak doğar ve büyürler. Onların han sıfatını almaları evlendikten sonra olur. İncelediğimiz metinler içinde kadının, başkahraman olduğu destanlar da vardır (Altın-Arığ, Altın-Taycı, Ay-Huucın, Huban-Arığ gibi). Bu destanlar, konuları ve kahramanlarının karakterleri yönünden başkahramanı erkek olan destanlardan çok farklı değildir. Merkezde kadın kahramanın bulunması, destanı yaratan toplumda kadının aktif bir rol aldığının göstergesidir. Anne, abla veya eş olarak karşımıza çıkan kadınlar, çoğu zaman kahramana yol gösteren, onu uyaran bir konumda olup kahramandan daha akıllı olarak tasvir edilirler. Destanlarımızda kadın karakterlerin çokluğu ve faal olmaları, erkek kahramanın varlığını gölgede bırakacak kadar değildir. Destanlardaki kadın konusu ayrı bir çalışmayla ele alınacak kadar önemlidir. Evlenilecek kızların nasıl olması gerektiği ve özellikleri, destanlarda geniş olarak yer bulur. Kızlar söz konusu olduğunda, üzerinde durulan husus, kızın memleketi ile kimin kızı veya kız kardeşi olduğudur. Kızların ay ve güneş gibi parlak yüzlü olmalarından bahsedilir. Bazı destanlarda, kızların bilimli/bilgili kişi (Arı-Haan ve Arzılan-Kara-Attıg Çeçen-Kara-Möge destanlarında olduğu gibi) oluşları bir özellik olarak ön plana çıkarılır. Evlenilecek kızların sosyal statüsü ve bakirelikleri konusunda da fazla bilgi yoktur. Çünkü kızlar, Ay-Kağan, Gün-Kağan veya Üç-Kurbustan’ın çocukları olarak tanrısal bir kökene sahiptirler. Bir geçiş eseri olarak ele aldığımız “Kanlı Koca Oğlu Kan Turalı Boyu”nda, kızın nasıl olması gerektiği, bir bahadırda bulunması gereken özellikler sayılarak verilir. Halk hikâyelerinde ise, kahramanlar bir av sırasında veya rüyada gördükleri kızlara âşık olurlar. Beşik kertmesi evliliğin söz konusu olduğu hikâyelerde, kız, doğuştan güzel addedilir. Destan kahramanlarının rakipleri, onlar, bazen binlerle ifade edilir. Rakiplerin sayıca çok -Altay’ın altmış kağanı, yeryüzünün 230 D r. Sal aha d d in B EKK‹ yetmiş kağanı- ve başka dünyalara (yeraltı veya gökyüzü) mensup olarak gösterilmeleri kahramanın, bahadırlığını anlatmak için kullanılan destanlara özgü mübalağa hususiyetleri olarak düşünülebilir. Destanlarda, kahramandan evlilik sonrası birtakım zor görevlerin yerine getirilmesinin istenmesi, kahramanın yeniden evlilik sınavlarına tabi tutulması anlamına gelir. Halk hikâyelerinde kahramanlar ya evlenerek mutlu bir hayat yaşarlar ya da âşık oldukları kızlara kavuşamadan ölürler. Destanlarımızda, günümüz Anadolu düğün gelenekleri ve evlenme usulleri çerçevesinde değerlendireceğimiz birtakım unsurlar bulunmaktadır: Beşik kertme, dünür olma, çeyiz, başlık/ kalın vs. Çalışmamızda bu hususlara yer yer değinilmiştir. Bu konuda yapılacak etnolojik çalışmaların ortaya çok güzel sonuçlar çıkaracağı muhakkaktır. Destanlarda, evlilik için yolculuğa çıkmak, erkek kahramanlara özgü bir eylemdir. Evlenilecek olan kız/kızlar, daha çok edilgen bir tavır sergileyerek evleneceği erkeğin gelip kendisini bulmasını bekler. Halk hikâyelerinde de kızın tavrı değişmemektedir. Halk hikâyelerinde, destanlarda gördüğümüz şekliyle rakiplerle girişilen bir mücadeleden söz etmek mümkün değildir. Halk hikâyelerinin temelini aşk konusu oluşturduğu için kahramanlık, güç-kuvvet gösterileri çok arka planda kalmıştır. İlgili başlık altında da incelediğimiz gibi halk hikâyelerinde rakiplerin ortaya çıkması, âşığın gurbette olduğu zamana rastlar. Hikâyelerde, rakipler, çoğu zaman karşı karşıya bile gelmezler. Birtakım entrikalarla kızı elde etmeye çalışmaları söz konusudur. Destan kahramanının rakiplerle mücadelesi, bahadırın kahramanlığını ortaya çıkarmaya yönelik bir hareketken, hikâyelerde, kahramanın karşılaştığı güçlükler, onun âşıklığının, sadakatinin sınanmasına yöneliktir. 231 Destanlaan Evlilikler Anadolu’da aşk konulu halk hikâyelerinin ortaya çıkmasında, bu mahsullerin teşekkül ve gelişme aşamasında tarihî ve coğrafî şartlara bağlı olarak halk arasında yaşayan efsane, masal ve destan motifleri ile İran mesnevi/hikâyelerinin etkili olduğu yaygınlık kazanmış bir görüştür. Yaptığımız çalışma sonucunda, halk hikâyelerinde işlenen aşk ve evlenme temasının Türklerin İslam kültürü dairesine girmesinden ve İran etkisinden önce de sözlü gelenekte, “alplara mahsus evlilik” olarak yaygın bir şekilde yaşatıldığı ve günümüze kadar taşındığı görülmektedir. Tahkiye esasına bağlı halk anlatılarının eş zamanlı ve art zamanlı gelişimleri dikkate alınarak destanların halk hikâyelerine kaynaklık ettiği bilgisine ulaşılmıştır. Bu bilgi çerçevesinde arkaik karakterli Altay, Tuva, Hakas ve Şor destanlarının Dede Korkut üzerinden halk hikâyelerimize ulaştığı ve özellikle bu çalışmada ele alınan evlilik temasının birçok yönden halk hikâyelerimize kaynaklık ettiği görülmektedir. Dede Korkut boylarından Kanlı Koca Oğlu Kan Turalı Boyunun arkaik karakteri haiz olan destanlara; Kam Büre Bey Oğlu Bamsı Beyrek Boyunun ise aşk konulu halk hikâyelerine daha yakın durduğu tespit edilmiştir. Kahramanların karakterleri söz konusu olduğunda da, benzer durumlar gözlenmektedir. Destanlarda evlenecekleri kızlar uğruna zaman zaman göksel varlıklarla mücadele eden kahramanların alplığı ön plana çıkarılırken, bu durum, Kan Turalı’nın şahsında alp-âşık; Bamsı Beyrek, Âşık Garip, Kerem ve Tahir’in şahsında âşık tipine dönüşmüştür. Kahraman tipindeki bu dönüşüm, destanlardaki alplara mahsus evlilik temasının zamanla âşıklara mahsus bir şekle dönüştüğünü göstermektedir. 232 EKLER: İNCELENEN DESTAN ve HİKÂYELERİN ÖZETLERİ D r. Sal aha d d in B EKK‹ 1. Ak-Biy Destanının Özeti Altın-Targa’yla evli olan Ak-Biy, yaşlılık çağına ulaşmış ama çocuğu olmamıştır. Bu duruma üzülen Ak-Biy, gidip Tanrı Üç-Kurbustan’dan çocuk ister. Ak-Biy’in dileğini kabul eden Üç-Kurbustan, ona yakında bir çocuk sahibi olacağını, fakat çocuğun er yaşına gelene kadar ayağının toprağa basmaması gerektiğini söyler. Ak-Biy, bir çocuk sahibi olur. Fakat çocuğun ayağı toprağa değer ve çocuk ölür. Ak-Biy, Üç-Kurbustan’a çıkar durumu anlatıp tekrar çocuk ister. Üç-Kurbustan, ona bir çocuk daha bağışlayacağını, bu çocuğun da sudan uzak tutulması gerektiğini söyler. Bu çocuk da asılı bulunan içki kazanına düşüp ölür. Ak-Biy, tekrar ÜçKurbustan’a çıkarak üçüncü kez çocuk ister. Üç-Kurbustan, ona bir evlat daha bağışlar. Çocuğun çok zor durumda kalmadıkça kendi adını ağzına almamasını ancak zor durumda adını anmasını söyler. Aksi takdirde bu çocuk da ölecektir. Üç-Kurbustan’ın Ak-Biy’e bağışladığı çocuğa bir ihtiyar gelerek Altın-Koo adını verir. Altın-Koo, belli bir yaşa gelince annesi ve babasına evlenmek istediğini söyler. Annesi, kutsal kitaba bakarak oğlunun kaderinde Kağan Cüs-Kezer’in tek kız kardeşiyle evlenmek olduğunun yazıldığını görür. Bunu oğluna söyleyince Altın-Koo yola çıkar. Cüs-Kezer’in yurduna gelen Altın-Koo, Cüz-Kezer’in kız kardeşini evlendirmek için yarışlar düzenlediğini görür. Altın-Koo bir dilenciye, atı ise kötü bir taya dönüşerek Cüs-Kezer’in yaptığı yarışlara dâhil olur. Yapılan yarışları kazanan Altın-Koo, Cüs-Kezer’in kız kardeşiyle evlenmeye hak kazanır. Cüs-Kezer, Altın-Koo’nun şerefine verdiği yemekte onu zehirleyip kız kardeşini Kalcu-Mize adlı bahadırla evlendirmek ister. Zehirlenen Altın-Koo, zehri kusarak ölümden kurtulur. Altın-Koo ile Kalcu-Mize arasında bir savaş başlar. Altın-Koo, çok zor durumda kalınca atı Ak-Sur’un hatırlatmasıyla Tanrı Üç-Kurbustan’ın adını anıp ondan yardım ister. 235 Destanlaan Evlilikler Tanrı Üç-Kurbustan, onunla atına gökten ilaçla birlikte yay ve ok indirir. Atı Ak-Sur ve Altın-Koo ilaçları içince eski hâllerinden on kat daha iyi ve güçlü olurlar. Altın-Koo, tanrının gönderdiği oku atarak Kalcu-Mize ve ordusunu öldürür. Kalcu-Mize’nin öldüğünü gören Cüs-Kezer, servetinin yarısını Altın-Koo’ya göndermeye karar verir. Yurduna dönen Altın-Koo, annesinin AltınÇeçek adı verilen bir kız çocuğu doğurduğunu görür. Altın-Koo, babasının yurdunda yemek yiyip dinlenirken Cüs-Kezer, yüz deveye yüklediği altın, gümüş ile hayvanlarının ve halkının yarısıyla birlikte kız kardeşini alıp getirir. Altın-Koo, Cüs-Kezer’in kendi yurduna girmesini istemez. Fakat anne-babasının ve kız kardeşinin yalvarmalarına dayanamaz. Cüs-Kezer’e izin verir. On yıl süren bir şölenle Altın-Koo evlenir. Bu arada, Altın-Koo’nun ölen iki ağabeyi Çımalan-Koo ile Temene-Koo Erlik’in yanındadır. Onlar Erlik’ten Altın-Koo’yu da yanlarına getirmesini isterler. Erlik, yeraltından Altın-Koo’ya savaşçı gönderir. Altın-Koo, Erlik’in askerlerini kırar. Bunun üzerine Erlik, Üç-Kurbustan’a gidip Altın-Koo’nun canını istemeye karar verir. Altın-Koo’nun eşi bu durumu sezip kocasını uyarır. Altın-Koo, hemen Üç-Kurbustan’a çıkar. Eğilip dua ederek canını Erlik’e vermemesi için yalvarır. Üç-Kurbustan, kendisinden Altın-Koo’nun canını isteyen Erlik’ten kızıl saplı kamçısını alır. Karşılığında ona at ve balta verir. Baltayla atın alnına vurursa atın daha da güçleneceğini söyler. Altın-Koo yeraltına iner. Erlik baltayla vurunca atı ölür. O günden sonra Erlik ve Üç-Kurbustan görüşmez olurlar. 2. Ak-Kağan Destanının Özeti Üç nesildir yaşıyor olmasına rağmen Ak-Kağan’ın çocuğu olmamıştır. Ak-Kağan’ın hanımı Altın-Arıg, her zaman olduğu gibi Ak-Kağan’ın ava çıkmasını ister. Ak-Kağan avda iken Altın-Arıg bir oğlan ve bir kız doğurur. Bu çocuklar belli bir yaşa gelince ulu bir ihtiyar gelip kıza ak kızıl atlı Altın-Tana, oğlana ak kır atlı Altın-Taycı adını verir ve ortadan kaybolur. 236 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Evlenme çağına gelen Altın-Taycı’ya kardeşi Altın-Tana, Altın-Kağan’ın kızı Altın-Sabak’ın evlilik yarışlarının başladığını söyleyerek kardeşinin sefere çıkmasını ister. Bu söz üzerine Altın-Taycı, altın gümüş zırhını giyinip yola çıkar. Kısa sürede Altın-Kağan’ın memleketine ulaşır. Oraya vardığında büyük bir kalabalığın toplanmış olduğunu görür. Altın Taycı, bu kalabalığın yanına gelip atını at direğine bağlayacağı sırada, atların ortasında ak tüylü bir atın tüm atları bir köşeye sıkıştırmış olduğunu görür. Atını bağlayıp altın otağa girer. İhtiyar Altın-Kağan, Altın-Taycı’yı karşılar. O sırada kırk odanın dibinde altın gümüş elbise giyen tayga gibi yiğit biri oturmuş aş-yemek yemektedir. Bu yiğit ak tüylü ata binen ÇargınTayçı’dır. Çargın-Tayçı, yemeğini yer yemez, Altın-Taycı’nın iki yakasını toplayıp bozkıra çıkarır ve aralarında büyük bir dövüş başlar. Yedi günün sonunda Altın-Taycı, Çargın-Tayçı’yı öldürür. Daha sonra oraya gelen ne kadar yiğit varsa kılıcıyla bir yana vurduğunda altmışını diğer yana vurduğunda yetmişini ortadan kaldırır ve tek başına kalır. Altın-Kağan’ın altın otağına dönüp. “Hey Altın Kağan, Altın-Sabak kızını getir. Gönlüm çekerse alırım, gönlüm çekmezse yerli kişi yerinde kalır” der. Bunu duyan Altın-Kağan, Altın-Sabak kızını çağırtır. Altın-Sabak’ı ipekler arasında gören Altın-Taycı’nın aklı başından gider. İhtiyar Altın-Kağan, Altın-Taycı ile Altın-Sabak’ın başlarını birleştirir. Dokuz gün süren bir toy düzenlenir. Altın-Taycı, eşini alıp evine döndüğünde ablası AltınTana’nın obada olmadığını görür. Buna rağmen yüzüğe çevirdiği eşini gerçek haline dönüştürür ve toya geçilir. Ak-Kağan hemen hizmetçilerine kırk aygırın kısrağını toy için kurban etmelerini emreder. Uzakta yaşayanlara elçi gönderip, yakın yerde yaşayanlara bağırıp düğüne davet ederler. Kaynana Altın-Arığ, Altın-Sabak’ı kırk oda dibine götürüp yedi ayrı beliğini çözüp iki ayrı belik olarak tekrar örer. Burada da yedi gün boyunca eğlenip dokuz gün boyunca toy yaparlar. 237 Destanlaan Evlilikler Düğünden sonra Altın-Taycı, kardeşi Altın-Tana’yı aramak için yola çıkar. Yolda kekeme Kök-Kağan ile girdiği kavgada Altın-Taycı ölür. Kolazı-Kağan’ın çocuğu Pokay-Sarıg analı Kara-Purba kız, Altın-Taycı’nın intikamını almak için Kök-Kağan ile vuruşmaya girer ve onu öldürür. Kara-Purba, Altın-Taycı’nın yağmalanmış malının peşinden giderken AltınSabak’la karşılaşır. Altın-Sabak bir oğlan doğurmuştur. Çocuğa Aba-Kulak adı verilir. Aba-Kulak, belli bir yaşa gelince halasını bulmak için yola çıkar. Yolda, kargış yetmez kara kocakarı ile karşılaşır. Kara kocakarı, ona evleneceği kişinin Ak-Salgın’ın kızı Ay-Sabak olduğunu söyleyerek peşinden gitmesini öğütler. Aba-Kulak, Ay-Sabak’ı bulmak için yola çıkar. Yolda, müstakbel kayınpederi Ak-Salgın ile karşılaşır. Ak-Salgın ona, “AkSabak kızım seni bulamayıp bu ak dünyanın her tarafını gezdi. Şimdi nereye gittiğini alttaki iblisler bilmez, üst dünyanın yiğitleri bilmez.” diyerek Ak-Sabak’ın nerde olduğunu bilmediğini söyler. Aba-Kulak, üç gün burada kaldıktan sonra tekrar yola çıkar. Yolda Kağan-Mergen ile dövüşen ablası Kara-Purba ile karşılaşır. Kara-Purba’nın yerine kendisi geçip Kağan-Mergen’i öldürür ve yoluna devam eder. Yolda Eres-Tayçı ile karşılaşır ve onunla kan kardeşi olur. Aba-Kulak tekrar yola çıkar. Yolda inek gibi kara taşın yanına yaklaştığında kara taşın altında ak bit ile kara bitin savaştıklarını görür. Altın kamçısı ile ikisini ayırmak için sıkıca vurur. Ak bit ile kara bit ortadan kaybolur. Aba-Kulak’ın aklı başından gider. Kendine geldiğinde bu ak bit ile kara bitin kendir belikli büyük ve küçük iki kız olduklarını görür. Bu iki kız, Aba-Kulak’ı yemek için kendi yerlerine çekmişlerdir. Aba-Kulak’ın atı, sahibini kurtarmak için yardım aramaya çıkar. Eres-Tayçı’yı bulur ve durumu anlatır. Eres-Taycı, Aba Kulak’ı kendir belikli büyük ve küçük iki kız kardeşin elinden kurtarır. 238 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Aba-Kulak, yoluna devam ederek Kök-Kartıga’nın memleketine ulaşır. Kök-Kartıga, orta sesle bağırıp Aba-Kulak’ı korkutmak ister. Bu bağırmayı Ay-Sabak duyar ve Kök-Kartıga ile Aba-Kulak’ın bulunduğu yere gelir. Aba-Kulak, Ay-Sabak kızın güzelliğini görünce aklı başından gider. Kök-Talay, Aba-Kulak ile Ay-Sabak’ın başlarını birleştirir. Üç, beş gün süren bir toydan sonra Aba-Kulak, aldığı eşi Ay-Sabak’ı altın yüzüğe dönüştürüp cebine kor ve memleketine döner. Memleketinde dokuz gün boyunca toy düzenleyip halkı ağırlar. Ulu toy bittikten sonra Aba-Kulak, halası Altın-Tana’yı bulmak için Kök-Kartıga’ya uğrayıp ondan yardım ister. KökKartıga ile birlikte yola çıkarlar. Yolda ak kula at ile karşılaşırlar. Bu atı Kara-Kılış kaçırmış ve doksan dokuz yarışa sokmuştur. Şimdi ise yüzüncü yarışa sokmak üzeredir. Ak kula at, AltınTana’nın ak kızıl atının nerede olduğunu söyler. Aba-Kulak ile Kök-Kartığa, Altın-Tana’yı bulmak için atın gösterdiği istikamete doğru yol alırlar. 3. Alday-Buuçu Destanının Özeti Hüürtün-Kızıl taygada yaşayan, Uzun-Say-Kuv adlı eşi ve sayısız at sürüleri olan Alday-Buuçu, çocuğunun olmamasından şikâyetçidir. Kutsal kara kitabına baktıktan sonra değerli hediyelerle Hüürtün-Kızıl tayganın güney yamacındaki bir mağarada yaşayan Açıtı-Lama’ya gider ve derdinin çaresini sorar. Lama’nın verdiği ilacı üç gece boyunca karısına içiren Alday-Buuçu’nun bir süre sonra çocuğu olur. Çocuk bir yaşına gelir gelmez avlanmak istediğini söyleyip babasından ok ve yay ister. Kısa sürede usta bir avcı olur. Çocuk belli bir yaşa gelince babasının yılkısından üzerine hiç kimseyi bindirmeyen vahşi atı yakalamayı başarır. Çocuğun bu başarısından sonra Alday-Buuçu, rakı ve et hazırlatıp büyük bir toy düzenler. Toya gelen halktan oğluna ve atına uygun bir ad vermelerini ister. Fakat halk arasından uygun bir ad veren çıkmaz. Toy dağılmak üzereyken dokuz yüz doksan 239 Destanlaan Evlilikler dokuz yaşında yaşlı bir kadın gelir ve çocuğa Han-Şilgi atlı HanBuuday adını verir. Alday-Buuçu, usta bir avcı ve binici olan oğlu Han-Buuday’ı evlendirmeyi düşünür. Kutsal kitabından oğlunu evlendireceği kişinin Han-Kurbustu’nun en küçük kızı olduğunu öğrenir. Alday-Buuçu’nun atı Çeeren-Demiçi, yukarı dünyaya, göğün üçüncü katına çıkarak Han-Kurbustu’nun kızını kaçırır ve düzenlenen toyla kız, Han-Buuday ile evlendirilir. Kız, her gece üç kere ortadan kaybolur ve lama olmak istediği anlaşılınca da geldiği yere, yani yukarı dünyaya geri gönderilir. Oğlunu yeniden evlendirmek isteyen Alday-Buuçu’nun aklına gençken yoldaşı olan ve gelecekte doğacak çocukları için söz kestiği Uzun-Sarıg-Haan gelir. Oğluna bu durumdan bahseder. Han-Buuday, vaktiyle kendisine söz kesilen kızı almak için yerle göğün birleştiği yerdeki Uzun-Sarıg-Haan’nın memleketine doğru yola çıkar. Babası, oğlunun yanına yoldaş olmaları için yukarı dünyadan Tölee-Şınar ile Belee-Şınar’ı davet eder. HanBuuday, iki kardeş ve üç yüz kişilik bir ordu ile sefere çıkar. Alday-Buuçu, ayrıca oğluna bu yolculuk sırasında kullanabileceği bir dürbün ile yedi ok verir. Yolculuk sırasında Han-Buuday ve arkadaşlarının yolu Albıs ve Şulbus hanların memleketine uğrar. Albıs ve Şulbus hanlar Han-Buuday ve yoldaşlarını öldürmek için zehirli yiyecek ve içecek hazırlamışlardır. Tölee-Şınar ve Belee-Şınar, Han-Buuday’ı yiyeceklerin zehirli olduğu konusunda uyarırlar. Han-Buuday, yiyeceklerden yemez fakat ocakta pişen kaymaklı sütten bir miktar içerek zehirlenir. Arkadaşlarının çabaları sonucunda ölümden kurtulur. Tölee-Şınar ve Belee-Şınar kardeşler, Han-Buuday’ı denilenleri dinlemediği için terk etmek isterler. Han-Buuday onları bir şekilde ikna edip yoluna devam eder. Han-Buuday, aydınlık dünyadan karanlık dünyaya iner ve karşısına biri ağaç kabuğundan, diğeri kıldan yapılmış iki köprü 240 D r. Sal aha d d in B EKK‹ çıkar. Arkadaşlarının tavsiyesi üzerine kıl köprüden geçer. Bahadır, yeraltına yaptığı yolculuğu sırasında tuhaf hallerde bulunan çeşitli insanlarla karşılaşır ve atı sayesinde bu insanların önceki hayatlarında işledikleri suçlardan dolayı karanlık dünyada, bu şekilde tuhaf göründüklerini öğrenir. Han-Buuday, biraz ilerleyince karanlık dünyanın hükümdarı Erlik-Lovun’un altın sarayına ulaşır. Bahadır, Erlik-Lovun’un mekânından geçip giderken kendini fark ettirmemek için çeşitli hayvanların şekline girer fakat her defasında Erlik tarafından tanınır. Karanlık dünyadan çıkıp zehirli kara denize gelen bahadır, atının tavsiyesi üzerine iki dağı denize atıp geçit yaparak denizi aşar. Daha sonra da karşısına göğe uzanan ulu bir kaya çıkar ve onu da atının yardımıyla aşmayı başarır. Yolculuğu sürerken kendisini ok ve yayla vurmak isteyen üç kardeşe rastlar ve onları kamçısıyla öldürür. Uzaklaşıp giderken bir yurtta tek başına yaşayan bir kadına rastlar. Kadın kendi sütünden yaptığı yiyecekle beslediği Han-Buuday’dan öldürdüğü oğullarıyla sütkardeşi olduğunu söyleyerek onları diriltmesini ister. Bahadır ise dönüş yolunda diriltebileceğini söyleyip yola koyulmak ister. Yaşlı kadın Han-Buuday’a gideceği yerde nelerle karşılaşabileceğini ve orada nasıl davranması gerektiğini anlatarak ipekten bir mendil verir. Han-Buuday, Uzun-Sarıg-Haan’ın obasına varır ve orada düzenlenen yarışmalara katılır. Bütün yarışları kazanıp hanın verdiği zor görevleri de yerine getirerek hanın kızını alıp memleketine döner ve düğün yapılır. Bir gece Han-Buuday, uyandığında karısını yanında göremez. Karısı Erlik-Lovun-Haan tarafından kaçırılmıştır. Bunun üzerine Erlik-Lovun-Haan’a gider fakat Erlik-Lovun-Haan’ın bağırması sonucu ölür. Aradan otuz-kırk yıl geçer ve Alday-Buuçu kaybolan oğlu ve gelinini aramaya çıkar. Alday-Buuçu’dan korkan Erlik-Lovun-Haan, gelinini Alday-Buuçu’ya geri verir ve gelin de ölmüş olan kocası Han-Buuday’ı diriltir. 241 Destanlaan Evlilikler Han-Buuday, bir av dönüşü obasının yağmalandığını görür. Hemen yola düşer ve yolda yaralanmış olan kardeşleri ile babasını bulup iyileştirir. Baba-oğul, Albıs, Şulbus hanlara karşı mücadeleye girişirler ve onları yenerler. Bütün halkı ve malı-mülkü alarak obalarına dönerler. Dag-İrgek, Alday-Buuçu’nun iyice yaşlanmasından istifade ederek onun obasını yağmalamayı düşünür. Karşı karşıya gelen yaşlı Alday-Buuçu ile Dag-İrgek arasındaki mücadele, AldayBuuçu’nun Dag-İrgek’i öldürmesiyle sonuçlanır. 4. Alıp-Manaş Destanının Özeti Baybarak bahadırın Alıp-Manaş adını verecekleri bir oğlu dünyaya gelir. Alıp-Manaş büyüyüp yiğit bir delikanlı olunca onu Kırgız-Kaanı’nın kızı Kümüjek-Aru’yla evlendirirler. Bir gün Alıp-Manaş, kutsal kitabından uzaklarda, yerle göğün birleştiği yerde Ak-Kaan’ın ere vermediği dünya güzeli Erke-Karakçı kızına dünür olan altmış yiğidi öldürdüğünü okur ve hem kızı hem de ölen yiğitlerin intikamını almak için AkKaan’ın ülkesine gitmek ister. Annesi, babası ve eşi KümüjekAru, Alıp-Manaş’a Ak-Kaan’ın ülkesine gitmemesi için çok yalvarırlar fakat yolculuğa çıkmasına engel olamazlar. Alıp-Manaş, Ak-Kaan’ın ülkesine giderken karşısına büyük bir nehir çıkar. Bahadır, atıyla nehri geçmeye çalışır, fakat başaramaz. Nehrin kıyısında ihtiyar bir gemici görür. İhtiyar gemiciden kendisini karşı kıyıya geçirmesini ister. İhtiyar, suyun ortasına ulaştıklarında Alıp-Manaş’a bu sudan çok sayıda yiğidi karşı tarafa geçirdiğini ancak dönen olmadığını söyleyerek bahadırı vazgeçirmeye çalışır. Alıp-Manaş, ihtiyara dokuz köşeli bakır okunu bırakarak “ölüp ölmediğimi bu oka bakarak anlarsın” deyip atına biner ve yoluna devam eder. Bahadırın atı da bu yolculuğun tehlikeli olduğunu söyler ve sahibini terk ederek gökyüzüne yıldız olup çıkar. 242 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Alıp-Manaş, uzun ve meşakkatli bir yolculuktan sonra AkKağan’ın memleketine ulaşır. Çok yorulduğu için varır varmaz uyuyup kalır. Uyuyan bahadırı, Ak-Kaan’ın çobanları görür ve gidip kağanlarına haber verirler. Ak-Kaan, Alıp-Manaş’ın yanına gök boğalı yedi başlı Celbegen’i gönderir. Celbegen, AlıpManaş’a karşı çok sayıda askeriyle birlikte altmış pehlivanını ve yetmiş bahadırını gönderir. Gelen askerler, doksan kulaç derinliğinde bir çukur kazarak Alıp-Manaş’ı içine atarlar. Bahadırın uzunluğu altmış kulaç olan kılıcıyla demirden bir dağ gibi olan yayını götüremeyip orada bırakırlar. Alıp-Manaş, atıldığı kuyuda dokuz ay boyunca uyur. Uyandığında elleri ve kollarının bağlanmış halde bir çukurun içinde yattığını görür. Tesadüfen bulunduğu çukura gelen biz kazı yakalar ve kazın kanadına mektup yazarak ailesine gönderir. Kaz, Alıp-Manaş’ın bir kuyuda hapsedilmiş olduğunu ailesine haber verir. Ailesi, Alıp-Manaş’ın arkadaşı Ak-Köbön’ü çağırtarak ondan oğullarına yardım etmesini isterler. Ak-Köbön gider fakat kendisine selam göndermediği için Alıp-Manaş’a kızar. Alıp-Manaş’ı çıkarmadığı gibi çukurun ağzını taş ile örter. Ak-Kaan’ın öldürdüğü yiğitlerden birinin kemiklerini götürüp göstererek Alıp-Manaş’ın öldürülmüş olduğunu söyler. Niyeti, Alıp-Manaş’ın genç ve güzel karısı Kümüjek-Aru ile evlenmektir. Kayınbaba Baybarak da gelinini ona vermek ister. Bu arada Alıp-Manaş’ın atı gökyüzünden uçup gelir ve bahadırı kurtarmaya çalışır. Kurtaramayınca da yine uçup “Kutsal Ağaç”ın dibine gidip rüyaya yatar. Rüyasında sahibini kurtarmanın yolunu öğrenir ve gelip onu kurtarır. Alıp-Manaş, zindandan kurtulduktan sonra zalim Ak-Kaan’ı ve kızını öldürerek memleketine döner. Bu sırada Ak-Köbön ile Kümüjek-Aru’nun düğünü yapılmaktadır. Alıp-Manaş, düğün yerine ihtiyar kel bir çoban kı243 Destanlaan Evlilikler lığına girerek gider. Yolda kendisine yardım eden bilge gemiciden Ak-Köbön’ün yaptıklarını öğrenir. Düğün yerinde karısı Kümüjek-Aru ile atışır. Birbirlerini bu şekilde tanırlar. AkKöben de gelenin Alıp-Manaş olduğunu anlar ve turna kılığına girerek çadırın bacasından kaçmaya çalışır. Alıp-Manaş gerçek haline dönerek onu okuyla vurur. Alıp-Manaş, zalim Ak-Kaan’ı ve kötü niyetli Ak-Köbön’ü acımadan öldürdüğü için emsalsiz bir toy düzenler. 5. Altın-Arığ Destanının Özeti Ak denizin kıyısında halkın yaşadığı büyük köy kurulmuştur. Köyün ortasında hanın güzel ve beyaz evi vardır. Evin önündeki direğe ak yeleli Ak-Boz at bağlanmıştır. Güzel ve beyaz evde halkın hanı-beyi, yetiştirilen hayvanların sahibi Picen-Arığ yaşamaktadır. Bu güzel yurdun gerçek hanı Alp-Han ve hanımı Ak-ÖlenArığ, ömrünün son yıllarında dünyaya gelen oğullarını yetiştiremeden öldükleri için Picen-Arığ, altı yaşındaki Han-Çibetey’i yetiştirmekle görevlendirilmiştir. Çocuk büyüyünceye kadar ülkenin hanı Picen-Arığ olacaktır. Ancak başkasının çocuğunu büyütmekle, bir şey kazanamayacağını, ülkeye han olamayacağını düşünerek, Huu-İney’in koruması altındaki Kirim Dağı’nda ak kayanın içinde doğum zamanlarını bekleyen Altın-Arığ ile atı Ak-Boz’u ve altı yaşındaki Alp-Han’ın oğlu Han-Çibetey’i başlarını kesmek suretiyle öldürür. Picen-Arığ, hanların giyindiği altın yakalı elbiseyi giyinip, hanların kullandığı altın bastonu elinde tutarak, halkın hanıbeyi olur. Bir gün ala kuzgunu tutsak edip kara kuzgunu, evlenmek istediği Alp-Saaday’a gönderir. Kara kuzgunu, üç gün içinde dönmediği takdirde eşi ala kuzgunu öldüreceğini söyleyerek tehdit eder. Üç gün sonra dönen kara kuzgun, üç gün içerisinde, çirkin ve güçlü Alp-Saaday’ın geleceği haberini getirir. Üç gün sonra Alp-Saaday gelir. Picen-Arığ, Alp-Saaday’dan kendisiyle 244 D r. Sal aha d d in B EKK‹ evlenmesini ister. İlk önce bu isteği reddeden Alp-Saaday daha sonra kabul eder. Üç gün üç gece süren düğünden sonra PicenArığ, halkını ve hayvanları zorla toplayıp Alp-Saaday’ın ülkesine götürür. Onlar böylece yollarına devam ederken, Altay dağının üzerinde peyda olan üç kulaç boyunda bir bozkurt, güzel yurdunun viran olduğunu, ocaklarının yıkıldığını, bacalarının tütmediğini görür. Bozkurt uluyarak, şekil değiştirip Huu-İney (Kuğu Hanım) adlı bir kadın suretine dönüşür. Altay dağına tekrar çıktığında bir yiğidin ona “anne” diye seslendiğini duyar. Huu-İney, biraz düşününce bu yiğidin, oğlu olduğunu hatırlar. Huu-İney oğluyla birlikte Kirim Dağı’nın zirvesindeki Ak kayaya gider. Huu-İney, hayvan gibi sesler çıkararak, kuş gibi öterek, Ak kayanın kapısının açılmasını sağlar. Ak kayanın içinde, İcen-Arığ ve Picen-Arığ tarafından başları kesilmiş olan Çibetey-Han ile Altın-Arığ ve atı Ak-Boz’u görür. Huu-İney, kendi hayatı pahasına Altın-Arığ’ı, atını ve Çibetey-Han’ı diriltir. Altın-Arığ, Çibetey-Han ve Ak-Boz, Ak kayadan çıkarlar. Huu-İney kayanın içinde kalır. Çok geçmeden Ak kaya parçalanır. Kaya parçalanmadan önce, Huu-İney, Alp-Han’ın altı yaşında öksüz kalan oğluna kim olduğunu anlattıktan sonra, ona Kara-Kula atlı Çibetey-Han adını verir. Oğlu, Hulatay’a, yaşça küçük olsa da Çibetey-Han’a saygı göstermesi gerektiğini, çünkü onun ülkenin gerçek hanı olduğunu söyler. Alp-Saaday’ın ülkesine giderek Picen-Arığ ile İcen-Arığ’ı öldürmelerini, halkı ve hayvanları yurda geri getirmelerini de vasiyet eder. Altın-Arığ, Çibetey-Han ve Hulatay birlikte yola çıkarlar. Yolda Altın-Arığ, Hulatay’ı kandırıp Çibetey-Han’ı öldürtür. Daha sonra Alp-Saaday’ın memleketine ulaşan Altın-Arığ ve Hulatay, Picen-Arığ ve İcen-Arığ tarafından ağırlanır. Han-Hulatay, Alp-Saaday, Picen-Arığ ve İcen-Arığ’ı öldürüp halkını kurtarır. Dönüş yolunda, öldürdüğü Han-Çibetey’i dirilterek yoluna devam eder. 245 Destanlaan Evlilikler Han-Hulatay, Çibetey-Han’ı Altın-Arığ’ın Altay dağında kalarak hayvanlara bakması, köye inmemesi konusunda ikna eder. Altın-Arığ, Altay dağında kalır. Hulatay ile Han-Çibetey, halkı ile beraber mutlu ve huzurlu bir hayat sürmeye başlarlar. Çibetey-Han, deniz kıyısında yaşayan, dokuz kulaç boyunda, bükülmez kanatlı Han-Pozırah atlı Alp-Han-Kız’la Hulatay ise, Pora-Han’ın kızı Pora-Ninci ile evlenir. Hulatay ile Çibetey’in hanımları bebek beklemektedirler. Han-Çibetey ile Hulatay, yağma için sefere çıkarlar. Onlar başkalarının yurdunu talan edip dönerken, Altay dağının üzerinden baktıklarında kendi yurtlarının da başkaları tarafından talan edildiğini görürler. Sürülüp götürülen halkı ve hayvanları kurtarmak üzere yola koyulurlar. Hulatay ve Çibetey, önce tapınağa sonra kalın bir ağacın gövdesine kendilerinin peşinden geldikleri takdirde onları takip etsinler diye doğacak çocuklarına hitaben notlar bırakırlar. Çibetey-Han ile Hulatay, Kara dağda altı alp ile savaşırlar. Bu arada Pora-Ninci, çocuğunu dünyaya getirir. Annesinin adını taşıyan Hulatay’ın oğlu, babasını aramak üzere yola çıkar. Yolda, tapınakta ve ağaç gövdesindeki yazıları görüp okuyarak Çibetey-Han ile Hulatay’ın düşmanlarla savaştıkları yere ulaşır. Altın-Arığ’ın da kara yüzlü, kara taş gibi gözlü düşmanlarla savaşmakta olduğunu görür. Çocuk, Pora-Ninci’nin oğlunu öldürmek zorunda kalır. Altın-Arığ, çift tırnaklı mitolojik yaratık olan düşmanı ve diğer altı alpı öldürdükten sonra, Kara-Han’ın ülkesini ÇibeteyHan ile Alp-Han-Kız’ın oğluna verir. Ayrıca çocuğa Kanlı-Kılıç adını vererek güneyde Parlak Dağı’nın eteklerinde yaşayan, AyParlak-Han’ın kızı Parlak-Tana ile evlenmesinin uygun olacağını da söyler. Bükülmez kanatlı Han-Pozırah atlı Kanlı-Kılıç, ParlakTana’yı görmek üzere, Ay-Parlak-Han’ın sarayına gider. Burada, 246 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Altın-Arığ gibi kendiliğinden yaratılmış Ay-Kara-Taş adlı bir alpla karşılaşır. Ay-Kara-Taş, onlara Altın-Arığ ile evlenmek istediğini söyler. Kanlı-Kılıç, yerin altından gelen bu alpı halası Altın-Arığ’a lâyık görmediği için öfkelenir. Halası Altın-Arığ, haddini bildirmek için Ay-Kara-Taş ile savaşır ve onu öldürür. Altın-Arığ, Kanlı-Kılıç’ın düğününde sarhoş olup şarkı söylemeğe başlar. Sarhoşken, yaşlı bir kadının sorusu üzerine, kendisinin halkı için acı çekmek üzere yaratıldığını, ruhunun bedenin dışında Ak Tasxıl Dağı’nın zirvesindeki altın kayada bulunan altın tüylü, iki başlı guguk kuşunda olduğunu söyler. Olağanüstü güç ve özelliklere sahip olan kahraman kız, Altın-Arığ’ın sırrı böylece ortaya çıkar. Bu sırrı öğrenen Pora-Ninci, yılan derisinden yapılmış canlı, uçan halısına oturarak Altın Kaya’ya ulaşır ve guguk kuşunu yakalar. Pora-Ninci, guguk kuşunun bir başını koparınca Ak-Boz ölür ve cesedi kızıl kum hâlini gelir. İkinci başını koparınca Altın-Arığ’ın ak kanı etrafa saçılır ve kemikleri beyaz kum yığınına dönüşür. Pora-Ninci, yılan derisine bürünüp canlı, uçan halısına binerek uçup gider. Kanlı-Kılıç’ın yurdunda bir yıldan beri savaş olmaktadır. Hulatay ve Çibetey ölmüşlerdir. Kanlı-Kılıç, gece gündüz Altın-Arığ halasının dönmeyişine ağlamaktadır. Alp-Han-Kız da görümcesinin dönmemesinden endişelenerek bükülmez kanatlı Han-Pozırah adlı atına binerek Altın-Arığ’ı aramaya çıkar. Alp-Han-Kız, iz sürerek Ak kayanın yakınına kadar gider. Orada kızıl ve beyaz kum yığınını görür ve durumu anlayarak ağlamaya başlar. O sırada ak sakallı ve ak saçlı bir ihtiyar, kum yığınlarının içinden Altın-Arığ’ın topuk kemiği ile Ak-Boz’un toynağına ait küçük bir kemik bulur. Bastonuyla Altın-Arığ’ın topuğuna üç defa vurunca, bir alp ortaya çıkar. Bastonuyla Ak-Boz’un toynağına üç defa dokununca, ak tavşana benzeyen bir at ortaya çıkar. Bu alp ve at, Altın-Arığ ile Ak-Boz’un neslinden gelmektedir. Yaşlı adam, alpı, Taptaan-Mirgen, atını ise Ak-Oy olarak adlandırır. Ayrıca Taptaan-Mirgen’e yurdunu yeniden tanzim etmesi için bir de sarı kuşak verir. 247 Destanlaan Evlilikler Alp-Han-Kız ile Taptaan-Mergen, Altın-Arığ’ın son olarak savaştığı yere gelirler. Burada, Ay-Mirgen’in evine misafir olurlar. Ay-Mirgen’in Altın-Nakış adlı bir kız kardeşi vardır. AltınArığ hayatta iken bir gün Altın-Nakış, yenilmekte olan babası için Altın-Arığ’dan yardım istemiş ve yardım ettiği takdirde ömür boyu ona minnet duyarak hizmet edeceğini vaat etmiş kızdır. Alp-Han-Kız, Altın-Arığ’a verdiği sözü hatırlatarak ondan Taptaan-Mirgen ile evlenmesini ister. Altın-Nakış, bu teklifi kabul eder ve yurtlarına gitmek üzere yola çıkarlar. Taptaan-Mirgen, yaşlı adamın kendisine verdiği sarı kuşakla yurdu düşmanlardan temizler. Alp-Han-Kız, bengi su ile ölenleri diriltir, sönen ateşi yeniden yakar. Dirilen Han-Çibetey, halkını ve hayvanlarını alarak yurduna geri döner. Alp-Han-Kız, halası Altın-Arığ için üzülen oğlu Kanlı-Kılıç’a olup biteni anlatır. Bu sırada, Taptaan-Mirgen, Pora-Ninci’yi kayışla yakalar. Onu ateşte yakarak külünü göğe savurur. Tüm kötüler cezalandırıldıktan sonra Tibet-Han yurduna döner. Düğün, dernek kurulur, Kanlı-Kılıç ile Parlak-Tana, Taptaan-Mirgen ile de Altın-Nakış evlenirler. Hulatay, ak düşünceli, iyi niyetli Han-Saçak ile hayatını birleştirir. Halk mutlu ve huzurludur. Kanlı-Kılıç’ın han olmasına karar verilir. Artık lâzım olmaz diye, savaş aletlerini bir kenara atıp atları serbest bırakırlar. 6. Altın-Ergek Destanının Özeti Kimsesiz bir şekilde memleketinde huzurlu ve mutlu yaşayan Altın-Ergek, Agay-Taacı ile Kögöy-Taacı kardeşlerden memleketlerini ele geçiren mal ve davarlarını sürüp götüren aynı zamanda kız kardeşleri Altın-Küskü’yü esir eden Şeytan CerTekpenek’e karşı yardım isteklerini içeren bir mektup alır. Altın-Ergek, hazırlanıp yola çıkar. Uzun mücadelelerden sonra Cer-Tekpenek’i öldürür ve yardım isteyen halkla birlikte Altın-Küskü’yü de kurtarır. Altın-Ergek’in gönlü Altın248 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Küskü’ye düşer. Memleketine döndüğünde altmış bahadırı, yetmiş yüce pehlivanı altmış kulaçlık bir ak mektupla Agay-Taacı ile Kögöy-Taacı’nın memleketine Altın-Küskü’ye dünür olmaları için gönderir. Mektubu alan Altın-Küskü, Altın-Ergek’in evlenme teklifini kabul eder. Ağabeyleri, Altın-Küskü’nün çeyizini hazırlayıp yolcu ederler. Altın-Ergek, Altın-Küskü’yü beklerken altmış masa donattırır, yetmiş çeşit içki hazırlattırır. Altın-Küskü gelince büyük bir toyla onunla evlenir. 7. Altın-Sırık Destanının Özeti Altı nesildir yaşayan Altın-Kağan ile eşi Altın-Arıg’ın henüz çocukları olmamıştır. Altın-Kağan’ın çocuğunun olmamasından ve yaşlılığından istifade eden Kağan-Salğın, Altın-Kağan’ın ülkesini ele geçirmeye gelir. Altı yıl süren bir savaşın ardından Altın-Kağan, Kağan-Salğın’ı yener. Belli bir zaman sonra Kola-Sarığ aynı amaçla Altın-Kağan’ın ülkesine gelir. Altın-Kağan, Kola-Sarığ’ı da yener. Daha sonra üç yaratıcının katına çıkarak onlardan bir çocuk diler. Üç yaratıcı, ona kendi obasına dönmesini söyler. Bu arada adı Altın-Sırık olan bir çocuk yaratıp Altın-Kağan’a gönderirler. Belli bir yaşa gelen Altın-Sırık’a arkadaşı Altın-Şappa evli olup olmadığını eğer evli değilse kız kardeşi Altın-Torgu ile evlenebileceğini söyler. Onu elli sözle ikna edip altmış sözle kandırır ve ablası Altın-Torgu ile evlenmeye razı eder. Bu arada Altın-Şappa, eniştesi Altın-Sırık’a, kendisinin evleneceği kişinin de “dokuz yaratıcının en küçük kızı” olduğunu söyler. Altın-Sırık memleketine döndüğünde dokuz gün süren bir toy düzenler. Altın-Şappa ile Altın-Sırık, bir süre sonra yüce dokuz yaratıcının Altın-Torkuy kızlarının evlilik yarışlarını başlatmak için 249 Destanlaan Evlilikler “dokuz tüylü gök ok”u fırlatmak üzere olduklarını öğrenirler. Altın-Sırık ve Altın-Şappa birlikte yola çıkarlar. Dokuz tüylü gök ok, dokuz yaratıcı tarafından fırlatılır ve oku yakalamak üzere iki at (ak kır ile ak kızıl at) peşinden gider. Altın-Sırık’ın atı oku getirip sahibine verir. Altın-Şappa ile Altın-Sırık, oku alıp dokuz yaratıcıya götürürler. Altın-Şappa ile Altın-Torkuy’u evlendirirler. Bu arada dokuz yaratıcı Altın-Sırık’a bahadırlık gücünün artması için bir yumurta verir. Dokuz yaratıcı, daha sonra Kün-Kağan’ın yerinde yapılacak olan yarışlarda Erlik-Kağan’ın çocukları Ton-Molat ve Çaş-Molat ile savaşmalarını söyler. Zamanı gelince iki yiğit Ton-Molat ve Çaş-Molat ile savaşmak için yola çıkarlar. Çaş-Molat ile Altın-Şappa, Ton-Molat’la da AltınSırık amansız bir savaşa girişirler. Bu savaşın sonunda AltınŞappa ölür. Altın-Sırık onu alarak memleketine götürür ve altın çamın altına defneder. Altın-Sırık memleketine döndüğünde anne ve babasının ölmüş olduğunu eşi Altın-Torgu’nun onları altın tabut ile defnettiğini öğrenir. Altın-Sırık, yeryüzünün tek kağanı olarak mutlu bir şekilde yaşar. 8. Altın-Taycı Destanının Özeti Yeryüzünün oluştuğu zamanda Ak Nehrin kenarında yaşayan Ak-Han, tanrılar tarafından yasaklanan yere gittiği için orada taş kesilmiştir. Ak-Han’ın eşi Ayazın-Arığ, Altın-Taycı ve adı konulmamış çocuğunu görümcesi Altın-Arığ’a bırakarak kocasını kurtarmak için yasak yere gider ve o da taş kesilir. Altın-Taycı ve adı konulmamış çocuk, halaları tarafından yetiştirilir. AltınTaycı, han olmaktan hoşlanmayan, gece gündüz içki içip gezen biri olarak yaşar. Altın-Arığ, bu duruma çok üzülür. Altın-Taycı, halasından habersiz Tibet-Han’ın kızı TibenArığ için düzenlenen yarışlara katılmak üzere memleketinden ayrılır. Kısa sürede Tibet-Han’ın memleketine ulaşır. Kız için gelenler arasında dostu Alp-Hırçotay da vardır. 250 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Altın-Taycı, at yarışı sırasında rakiplerden Kara-Moos ve kız kardeşi Kara-Ninci’yi öldürür ve yarışı kazanır. Alp-Hırçotay ile Tibet-Han’ın huzuruna çıkan Altın-Taycı, yarışı Alp-Hırçotay’ın kazandığını söyleyerek Han’dan toyu başlatmasını isteyip kendisi de memleketine döner. Altın-Arığ, memleketine dönen Altın-Taycı’nın yerine kardeşi adı konulmamış çocuğa Ay-Mirgen adını vererek onu han yapar. Bir müddet sonra Tazı-Möke, Altın-Taycı’ya gelerek Demir Dağ’ın tepesinde bulunan melez ağacı bugüne kadar kimsenin eğemediğini söyler. Altın-Taycı, Demir Dağ’a gidip melez ağacı eğer. Burada yeniden karşısına çıkan Kara-Ninci ve Kara-Moos’la savaşmak zorunda kalan Altın-Taycı, bu savaşın sonunda ölür. Ölüm haberini alan Altın-Arığ gelerek yeğenini diriltir. Belli bir zaman sonra Altın-Arığ, yeğeni Altın-Taycı’ya Alp-Küreldey’in kızı Han-Sabah için sefere çıkmasını söyler. Kız için düzenlenen yarışlardan biri Kızıl Zirve altında, Kızıl Orman’da yaşayan kızıl geyiğin kırk çatal boynuzunu getirmektir. Altın-Taycı, uzun bir mücadeleden sonra geyiğin boynuzunu getirmeyi başarır. Daha sonra Tozı-Möke ve ablası Tolay-Arığ’la güreşen Altın-Taycı onlara yenilir. Yardıma gelen Altın-Arığ, Tozı-Möke ve ablası Tolay-Arığ’ı öldürür. Altın-Taycı ve AltınArığ, Alp-Küreldey’e gidip kızı Han-Sabah’ı isterler. Kızı alıp memleketlerine döndüklerinde büyük bir toy düzenlenir. HanSabah, bir kız çocuğu doğurur. Çocuğa Han-Tolay-Arığ adını verirler. Bu arada Çarıh-Han’ın oğlu Çarıh-Köök, Altın-Arığ’a talip olur ve düğünleri yapılır. Altın-Taycı, mutlu bir şekilde yaşarken dostu AlpHırçotay’ın yerinde büyük bir savaşın olduğunu ve bu savaşta dostunun öldürüldüğünü öğrenip hemen yola çıkar. Uzun zaman babasından haber alamayan Han-Tolay-Arığ da babasını aramak 251 Destanlaan Evlilikler için yola çıkar. Közer-Han’ın yerinde babasını ölmüş olarak bulur. Babasının cesedini alarak memleketine götürür. Han-Sabah, kocasını diriltecek şeyin bengi su olduğunu söyler. Bu su, kızıl kum çölü ile ateş ovasında bulunmaktadır. Han-Tolay-Arığ, vakit kaybetmeden yola çıkar. Uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra bengi suyu getirir. Getirilen suyun birazıyla bedenini yıkayıp birazını içirerek Altın-Taycı’yı diriltmeyi başarırlar. 9. Aran-Taycı Destanının Özeti Kök bora atlı Kök-Kağan, yetmiş yaşına eşi de seksen yaşına ulaşmış ama çocukları olmamıştır. Kök-Kağan, dostu AltınMökö’yü öldürüp onun eşiyle evlenmek ister ve bu düşüncesini gerçekleştirmek için yola çıkar. Kendisi seferde iken eşi bir çocuk doğurur ve bu çocuk Çılan-Mongus tarafından yeraltına kaçırılır. Altın-Mökö, ne amaçla geldiğini bildiği dostu Kök-Kağan’a çocuğunun Çılan-Mongus tarafından yeraltına kaçırıldığını söyler. Altın-Mökö, Kök-Kağan’ın çocuğunu Çılan-Mongus’un elinden kurtarmak için yeraltına iner. Çılan-Mongus, Altın-Mökö’yü öldüreceği sırada Aran-Taycı ortaya çıkar. Uzun bir mücadeleden sonra Çılan-Mongus’u öldürür ve yeraltında esir edilmiş olan halkı kurtararak babası Kök-Kağan’ın yurduna gelir. Altın-Mökö de kendi memleketine döner. Kök-Kağan ile oğlu Aran-Tancı altın at kazığında bir ok bulurlar. Okta, Çılan-Mongus’un yurdundan gelen iki ŞoyunTas’ın Altın-Mökö’yü öldürmek üzere olduğu yazılıdır. AranTaycı, hiç vakit kaybetmeden Altın-Mökö’nün yardımına koşar ve iki Şoyun-Tas’ı öldürür. Altın-Mökö’nün eşi Aydan-Arığ’ı gören Aran-Taycı, can dostum olmasa onu öldürüp karısını alırdım diye aklından geçirir. Aran-Taycı’nın düşüncesini okuyan kadın, “çocuğumla akransın, beni nasıl almayı düşünürsün” diyerek Aran-Taycı’yı utandırır. Bir müddet sonra da Yedi Başlı Celbegen, Altın-Mökö’yü öldürmeye gelir. Yine Aran-Taycı, Altın-Mökö’nün yardımına 252 D r. Sal aha d d in B EKK‹ koşar ve Celbegen’i öldürüp dostunu kurtarır. Aran-Taycı, bir türlü Aydan-Arığ’ı aklından çıkaramaz. Bunu sezen Aydan-Arıg, “Ulu kağan, kadın almaz, kız alır. Buradan ötede otuz göğün ardında yedi yiğit var. Bu yedi yiğidin Oçı-Karakçın adlı kız kardeşleri güzeldir. Sen git onu al.” der. Aran-Taycı ile Altın-Mökö, Oçı-Karakçın için yola çıkarlar. Altın-Mökö, yolda korkup geri döner. Aran-Taycı, tek başına yoluna devam eder ve Oçı-Karakçın’ı bulur. Oçı-Karakçın, AranTaycı’ya Sarı-Altın adlı yiğidin kendisini istemeye geldiğini, yedi yiğit ağabeyinin de kendisini ona vereceklerini söyler. Aran-Taycı, yedi yiğidin yanlarına giderek kız kardeşlerine dünür olur. Yedi kardeş, “Öleni yere girsin, kalanı kızı alsın” diyerek iki talibin kız için yarışmasını/vuruşmasını isterler. Aran-Taycı, yedi gün süren bir mücadelenin sonunda Sarı-Altın’ı ortadan kaldırır. Kız kardeşlerini vermek istemeyen yedi yiğit kardeş, yedisi birden Aran-Taycı’ya saldırırlar. Aran-Taycı, yedi gün boyunca yedi yiğitle dövüşür ve onları da öldürür. Daha sonra Oçı-Karakçın’ı alarak memleketine döner. 10. Arı-Haan Destanının Özeti Çok eski çağlarda, başı ak taygalı, önü sarı yalçın kayalı bir ırmağın ortasındaki kayanın üzerinde yetişen yalnız bodur ağacın gövdesindeki parmak başı kadar bir ur büyür ve o urdan altın başlı, gümüş göğüslü bir oğlan çocuğu dünyaya gelir. Belli bir zaman doğduğu ağacın yanında yaşayan oğlan, anne ve babasının Uspun adlı denizdeki yer iyesi olduğunu düşünüp ona seslenir. Nereden geldiği bilinmeyen bir ses, oğlana nehir yatağındaki Kalpak kaya altında yurt tutmasını ve orada dünyanın kara-ala kurdu ile cihanın kızıl-ala kurdunu yiyerek ömür sürmesini söyler. Kalpak kaya altını yuva tutarak yaşamaya başlayan oğlan, kuyruğu ve yelesi yere değen, gelip geçen kuşların sırtını gagalayıp yaraladığı bir tay görür ve onu kuşlardan kurtarır. Tay, 253 Destanlaan Evlilikler çocuktan kendisine binmesini ister ve onu bir ulu ak tayganın önündeki yalçın ak kaya önüne götürür. Tay, gökten inen anasını emmeye başlayınca oğlan da gidip atı emer ve emdikçe semirir, güneşte sararan, gölgede kararan katı derisi dökülüverir. Gökten inen at, oğlana bu tay senin atındır der ve kendisinin ölüm vaktinin geldiğini söyleyerek defnedileceği yeri çocuğa gösterir. Çocuk, gösterilen ak uçurumun oradaki mağaraya girdiğinde at koşumları görür ve onları alarak atını eyerler. Ayrıca mağarada bulunan elbiseleri de kendisi giyer. At, ölmeden önce oğlana kutsal bir kitap verip adının Arı-Haan olduğunu söyler. Bir müddet sonra Arı-Haan, Kurbustu-Haan’ın üst âlemden indirdiği kalabalık halkla karşılaşır. Atın verdiği kutsal kitaptan Arı-Haan, kalabalık halk arasında doksan atın koşup da dolanamadığı süslü, güzel ak otağ içerisinde altın prensesin yaşadığını öğrenir. Otağa giren Arı-Haan, bir kağan gibi karşılanır ve altın prensesle evlenir. Altın prenses, Arı-Haan’a bin kara devenin başı, acımasız kara buğranın kaybolmasının üzerinden üç yıl geçtiğini, onu aramak için yola çıkması gerektiğini söyler. Prenses, hamile olduğunu, doğacak olan oğullarına bir gelin bulması gerektiğini de ilave eder. Arı-Haan, gelin olabilecek kızı nereden bulabileceğini sorduğunda da ulu kızıl tayga yurtlu UlugHaan’ın obasında bulabileceğini, kara buğrayı da kalın olarak götürebileceğini söyler. Arı-Haan, bin kara samur derisini atına yükleyip yola çıkar. Arı-Haan, buzullu ala tayga üzerine çıkıp acımasız kara buğra ile kel sarı buğranın kapışmasına şahit olur. Bahadır, buğraların kapışmasını seyrederken dümdüz güney taraftan üç güneş gibi gelen kel sarı buğranın sahibini görür. Arı-Haan, adı ŞaraMelçen-Haan olan bu kişiyle kapışır ve çetin kapışma sonucunda onu yener. Şara-Melçen-Haan, bağışlanmasını diler ve Arı-Haan ile dost olmak ister. İki bahadır dost olur ve yollarına devam ederler. 254 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Arı-Haan, bir müddet sonra ikiz kardeşlere rast gelir ve onlarla birlikle yoluna devam eder. Ulug-Haan’ın obasına gelen bahadır, otağa girip de kim olduğu sorulduğunda yitirdiği dişi devesini aradığını söyler. Bahadırın söylediği sözler, onun UlugHaan’ın kızını almak için geldiğine yorulur. O sırada erler de Ulug-Haan’ın kızını almak için düzenlenecek olan yarış için toplanmışlardır. İlk yarış olan güreşi Arı-Haan kazanır. İkinci yarış olan at yarışını da Er-Sayın-Ulaatı’nın bindiği Arı-Haan’ın atı Er-Sarıg kazanır. Üçüncü yarış olan ok atma yarışını da kazanan Arı-Haan, Ulug-Haan’ın kızını oğluna alma hakkını elde eder. Ulug-Haan, kızının toyunu yapıp çeyizini hazırlayarak Arı-Haan ile kızını yolcu eder. Obasına dönmek için yola koyulan Arı-Haan, yanındakileri gönderip kendisi Şara-Melçen-Haan’ın obasına gelir. ŞaraMelçen-Haan, onu yaralayıp bir çukurun içine atar. Çukurun üzerini de kara taş ile kapatır. Arı-Haan’ın oğlu için aldığı kız da Şara-Melçen tarafından kaçırılır. Bu sırada Arı-Haan’ın karısı bir oğlan doğurur. Oğlan belli bir yaşa gelince annesinden babasının başına neler geldiğini sorar. Annesi de olan biteni anlatır. Çocuk hemen babasını kurtarmak için yola çıkmak ister. Annesi üst ve alt âlemden çağırttığı ustalara oğlunun silahlarını yaptırır. Anne, oğluna altmış kulaç altın ipini vererek binlerce yılkı arasından kendisine at yakalamasını söyler. Oğlan, binlerce yılkı içerisinden akıtmalı kan kızıl tayı yakalayıp anasına getirir. Üzerine koşum takımları geçirilen tay, akıtmalı Han-Şilgi at oluverir. Hazırlanan elbiselerle silahları giyinip kuşanan oğlan da erden ziyade, çamdan uzun bir bahadır oluverir. Oğlanın annesi altın prenses, halkını oğluna iyi bir ad vermeleri için toplar. Halk arasından kimse çıkıp çocuğa ad vermeye cesaret edemez. O sırada kara tilki derisi börklü, eli asalı bir dede gelir ve oğlana HanŞilgi atlı Han-Sayın-Hovugun adını verir. 255 Destanlaan Evlilikler Yola çıkan Han-Sayın-Hovugun, babasının atının izini takip etmeye başlar. Yolda babasının atıyla karşılaşır ve kim olduğunu soran ata kendisini tanıtır. At, oğlana, babasının başından geçenleri anlatıp kendisini beklemekte olduğunu söyler. Babasının atıldığı çukurun yanına gelen Han-Sayın-Hovugun bir eliyle taşı fırlatıp atar ve henüz ölmemiş olan babasını çukurdan çıkarır. Dizini bileyli baltaya kestiren baba, atının terkisindeki ak matara içindeki em-derman otunu yiyerek iyileşir. İyileşen Arı-Haan, Şara-Melçen-Haan’ın obasına gelerek onu öldürür. Kaçırılan gelinin yanı sıra, Şara-Melçen-Haan’ın malını mülkünü sürüp obasına getirir. Obada büyük bir toy düzenlenir. 11. Arzılan-Kara Attıg Çeçen-Kara Möge Destanının Özeti Çok eski zamanlarda Şil-Tayga ile Şilen-Tayga’nın eteğini yurt tutan Dalay-Baybın-Han’ın kavminden altmış-yetmiş yaşlarında yoksul bir karı koca vardır. Alaaday adındaki yaşlı kadın, bir gece rüyasında gençleştiğini görür ve çok geçmeden bir çocuğa gebe kalır. Kadın, zamanı gelince altın belli, gümüş göğüslü bir erkek çocuk doğurur. Üç yaşına gelen çocuk, bir gün oyun oynarken sıçanları görür. Babasından bunların avlanıp yenildiğini öğrenir ve onları taşla avlamaya başlar. Cesur bir yiğit olan çocuk, zamanla tekekoçkar, sığın-geyik avlamaya başlar. Babası, oğlunun taşla avlanmasını uygun bulmaz ve yay-ok yaptırması için gerekli malzemeleri öğrenip oğluna söyler. Oğlan babasının tavsiyesi üzerine Hüren-Kızıl taygaya gider ve istenilen ağaçları kökünden söküp ustaya getirir. Daha sonra aynı taygada yaşayan yetmiş dağ keçisinin derisini soyup getirir. Göğün kapkara kuşunu aramaya giden oğlan, yolda ak boğasına ak söğüt yükleyen ak başlı, ak sakallı bir ihtiyara rastlar ve ondan aradığı şeyin Kan-Kara taygada olduğunu öğrenir. Denilen yere giden ve karakuşun üst âlemden gelip konmasını bekleyen oğlan, 256 D r. Sal aha d d in B EKK‹ gelen güzel sesli kuşun tüyünden alabilmek için onun kuyruğundan tutar. Karakuş, oğlanla konuşur ve kendi tüyünden beş tüyü koparıp ona verir. Oğlan, daha sonra, yetmiş kazanın demirini getirip ustaya verir. Usta, vınlaması bir günlük yerden duyulan büyülü katı kara yayla demir kara oku yapıp oğlana verir. Oğlanın ok ve yayla obasına döndüğü sırada zayıf kara kısrak, bir tay doğurur. Günün birinde Çeleedey-Ata, oğluyla Dalay-Baybın-Han’ın huzuruna çıkar ve oğluna ad vermesini ister. Halk arasından kimse ad vermeye yanaşmaz. Bu sırada ak başlı bir ihtiyar çıkarak oğlana Arzılan-Kara atlı Çeçen-Kara-Möge adını verir. Bir müddet sonra Çeçen-Kara-Möge, anne ve babasından kendisine eş olabilecek birisini nereden bulabileceğini sorar. Anası, kendisine eş olabilecek kızın, tam kuzey yönünde, büyük tayganın bel tarafını yurt tutan Uzun-Sarıg-Han’ın kızı NarınDangına olduğunu söyler. Bahadır, hemen hazırlanıp yola çıkar. Çeçen-Kara-Möge, yolda, Uzun-Sarıg-Han’ın kızını almak için ordusuyla birlikte giden fakat alamadan geri dönen Han-Ügey ile karşılaşır. Han-Ügey’den ayrılan bahadır, karşısına çıkan iki kurdu takip edip öldürür. Daha sonra yolda Kalçan-Kara Attıg Han adlı biriyle karşılaşır. Karşılaştığı kişi, kızı kendisinin aldığını söyleyip oradan uzaklaşır. Bu kişiyi takip eden bahadır, atının tavsiyesi üzerine atını yapağılı kara taycığa, kendisini de sarı keçe kepenekli sefil oğlana dönüştürüp ilerlemeye devam eder. Yolda yaşlı bir adama rastlar. Yaşlı adam bahadıra karşılaşacağı engeller konusunda bilgi verir. Bahadır önüne çıkan tüm engelleri aşar ve yolda Uzun-Sarıg-Han’a rastlar. Uzun-Sarıg-Han’ı takip ederek onun obasına ulaşır. Hanın çadırına girdiğinde dede, nine ve üstü başı yırtık sarı bir kadınla karşılaşır. Oğlan, çadırda kara tütün gibi yemekten yer ve orada uyuyup kalır. Rüyasında dökük kara çadırın parlak bir otağa dönüştüğünü görür. Aradığı Narın-Dangına’nın kılık 257 Destanlaan Evlilikler değiştirip dede ile ninenin yanında yırtık çadırda yaşadığını anlar. Onunla konuşmak isterken yeniden uyanır ve uyandığında çadırın eski halini aldığını görür. Akşam olunca aynı şeyleri bir kez daha yaşar. Gece uyanıp yatan prensesin yanına varır ve işin aslını sorar. Kız, bugüne kadar kendisini kimsenin görmediğini, ilk görenin kendisi olduğunu ve Demir-Kırlıg-Han’nın kendisini istediğini söyler. Oğlanın iki üç gündür kızın çadırında kaldığını öğrenen han, onu huzuruna getirtir ve kim olduğunu sorar. Bahadır, kendisini kaybolan deveyi arayan bir çoban olarak tanıtır. Kağan, oğlanın söylediği sözlerin ne anlama geldiğini anlar ve daha önce kızını isteyen Demir-Kırlıg ile anlaşması gerektiğini söyler. Kağan, bahadıra çeşitli yarışlar düzenleyeceğini ve yarışları kazananın kızını alacağını bildirir. Düzenlenen yarışlardan ilk ikisini bahadır kazanır. At yarışını da atına daha önce karşılaştığı ihtiyarı bindirerek kazanan bahadır, at üzerinde ölüp kalan yaşlı adamı Narın-Dangına’ya götürür. Narın-Dangına, ölmüş adamı sihirle diriltir. Düzenlenen yarışta iki rakip karşı karşıya gelir. Uzun bir mücadele sonunda bahadır, Demir-Kırlıg-Han’ı bir çukura hapsetmeyi başarır. Uzun-Sarıg-Han, kızını bahadıra vermek zorunda kalır, fakat üç gün konaklamasını ister. Üçüncü gün han, bahadırdan dümdüz kuzey tarafta, yerle göğün birleştiği yerin ötesindeki Çeerendey kocakarının demir değneğini getirmesini ister. Bahadır, sabah erkenden yola koyulur ve yolda dürbünle etrafı gözetlerken bozkır ortasındaki Dag-Möge’yi görür. Bahadır, atını boğumlu kır dikenine, kendisini de salkım yele dönüştürüp Dag-Möge’nin yanına gelir. Onu kürek kemiğinin arasındaki parmak başı kadar beninden vurur. “Daha sonra Dağ-Möge ile kapışan bahadır, yenilmek üzereyken atı durumu Narın-Dangına’ya düş göstererek bildirir. Narın-Dangına, bahadıra sihir vasıtasıyla üç-dört yaşındaki boğanın gücünü verir ve Çeçen-Kara, Dag-Möge’nin üstesinden gelir. Yoluna devam eden bahadır, atını yapağılı taya, kendisini de sefil oğlana çevirerek Çeerendey kocakarının obasına gelir. 258 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Obada yaşlı bir adamdan Çeerendey kocakarının değneğini nasıl elde edebileceğini öğrenir. Dokuz kat cam ev içindeki değneğin bahadır tarafından çalınması üzerine yaşlı kadın askerlerini onun peşinden gönderir. Zor durumda kalan bahadır, durumu düşünde gören Narın-Dangına sayesinde kurtulur ve istenilen değneği Uzun-Sarıg Han’a getirir. Han, kızını ve damadını yolcu eder. Memleketine döndüklerinde Narın-Dangına, bahadırın anne ve babasını sihirle on beş yaşındaki gençlere çevirir. Bir müddet sonra Dalay-Baybın-Han, Çeçen-Kara’dan demir ağızlı kara mağarada yaşayan üç iblisle savaşıp onları yok etmesini ister. Bahadır, ertesi gün yola çıkar, üç iblisten ikisini öldürür, diğeri altın başlı ördek olup göğe uçup gider. Olayın üzerinden çok geçmeden ineklerin arasından bir kel kara buzağı ortaya çıkar. Narın-Dangına, düşünde vaktiyle ördeğe dönüşen iblisin obasında kel kara buzağı olarak dünyaya geldiğini görür. Durumdan haberdar olan bahadır, tekrar ördek biçimine giren iblisle mücadele eder fakat iblis tarafından beli koparılarak öldürülür. Narın-Dangına, öldürülen bahadırını şifalı otlarla diriltmeyi başarır. Tekrar dirilen bahadır, boynundaki altın iple gökte uçan ördek biçimindeki iblisin peşine düşer ve onu yakalayıp öldürür. Fakat iblisin içinden on bin iblis çıkar. Bahadır, iblisleri öldürdükçe çoğaldıklarını görür ve Narın-Dangına’nın fark etmesiyle iblisin üç kat demir kızıllığının kesiştiği yerden okuyla vurur. Bunun üzerine bütün iblisler ölüverir. İblisleri öldüren bahadır ve karısı obalarına dönüp huzur içinde yaşarlar. Bir gün atını serbest bırakıp uykuya dalan Çeçen-Kara’nın üzerine Hüler-Möge gelir. Babadır, kendisine meydan okuyan Hüler-Möge ile ertesi gün güreşir ve onu yener. Yenilen HülerMöge, bahadırdan bağışlanmasını dileyip dost olmak istediğini söyler. Demir yalayıp ant içen Hüler-Möge ile Çeçen-Kara dost olup obaya gelirler. 259 Destanlaan Evlilikler Narın-Dangına, Hüler-Möge’ye eş olabilecek kızın HünHan’ın kızı Hümüs-Dangına olduğunu söyler. Yola çıkan iki bahadır, yolda karşılaştıkları yaşlı karı kocadan prensesin altın gölde, dokuz kat cam otağda yaşadığını öğrenirler. Hüler-Möge göl kıyısında kalır, Çeçen-Kara, hanın yanına gider. Göl içindeki kız, rüyasında iki bahadırın geldiğini görür ve hizmetkârına onlardan birisini yanına getirmesini söyler. Hizmetkâr Hüler-Möge’yi kızın yanına götürür. Hüler-Möge ile Hümüs-Dangına dokuz kat cam otağda yaşamaya başlar. Hanın yanına varan Çeçen-Kara, ondan kızını Hüler-Möge’ye ister. Han, iki bahadırın kendi obasını da koruyabileceğini düşünerek kızını verip toyunu yapar. Ertesi gün, Hüler-Möge, karısı Hümüs-Dangına’yı bileyi taşına çevirir ve Çeçen-Kara’yla birlikte yola koyulur. Obaya geldiklerinde dokuz gün boyunca toy yapılır. Çeçen-Kara bahadır, ülkesinin kuzey tarafının korunması işini Hüler-Möge’ye bırakıp, kendisi güney tarafa yerleşir. 12. Âşık Garip Hikâyesinin Özeti*1 Çok eski zamanlarda Tebriz’de malının hesabını bilmeyen tek çocuk sahibi Hoca Maksut yaşamaktadır. Bir gün hastalanan Hoca Maksut, ölümünün yaklaştığını düşünür. Tanıdıklarını, akrabalarını çağırarak onlardan çocuğunun mirasyediler eline düşmemesi için gerekenleri yapacaklarına dair söz alır ve çok geçmeden de ölür. Babasının ölümünden sonra bir bezirgân, çocuğun önceki ismini kaldırıp babasının ismiyle yaşamasının daha iyi olacağını söyler. Çocuk da söyleneni kabul eder. O dönemde Tebriz’de yaşayan beş mirasyedi Hoca Maksut’un öldüğünü öğrenip gelir çocuğu bulurlar. Çocuğu kandırıp babasından kalan malını yemeye başlarlar. Beş mirasyedi bir buçuk yıl içinde çocuğun ne kadar malı varsa hepsini yiyip tüketirler. * Bu özet, Fikret Türkmen’in “Âşık Garip Hikâyesi (Ankara, 1995)” adlı kitabının 113195. sayfaları arasında bulanan “Destân-ı Hikâyet-i Maksud” adlı metinden oluşturulmuştur. 260 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Beş parasız kalan çocuk, annesi tarafından bir kazancının yanına çırak olarak verilir. Bir gün kazancının yanında duran çocuk, ertesi gün bir terziye çırak verilir. Orada da tutunamayan çocuk bir kahvede saz çalan âşıkları görür ve onlardan birinin yanında çırak olur. Altı ay sonra bir Berat Kandili’nde abdest alıp namaz kıldıktan sonra uykuya dalan çocuk, rüyasında pîr elinden Hoca Sinan’ın kızı Şah Senem aşkına bade içer. Aynı bade Şah Senem’e de içirilir. Çocuk, annesi ve kız kardeşini yanına alıp Şah Senem’in yaşadığı Tiflis’e doğru yola çıkar. Tiflis’te Canım Hoca adında birinin evinde konuk olurlar. Canım Hoca, çocuğu alıp birçok âşığın fasıl yaptığı Deli Mehmet’in kahvesine götürür. Çocuk, Deli Mehmet’in kahvesinde çalıp çığırırken kahveye yakın bir yerde oturan Hoca Sinan, çocuğun sesini duyar ve o kahveye gelir. Çocuğun sesini Şah Senem de duymuştur. Mecliste bulunan usta âşıklar, çocuğa Garip mahlasını verirler. Hoca Sinan, Âşık Garip’i çalıp söylemesi için köşküne davet eder. Şah Senem, köşke gelecek olan Garip’i daha yakından görebilmek için köşkün penceresinden bahçeye bakan bir kafes açar. Garip, bahçeye geldiğinde iki âşık uzaktan da olsa birbirlerini görürler. Bu arada Canım Hoca’nın eşi Garip’in annesini evden kovar. Âşık Garip, Hoca Sinan’dan kendilerini yanına almasını ister. Hoca Sinan, annesi ve kız kardeşiyle birlikte Âşık Garip’i konağına alır. Bu arada iki âşık Şah Senem ile Garip, görüşüp konuşurlar. Şah Senem, Garip’ten annesini göndererek kendisini istemesini ister. Ertesi gün Garip’in annesi Şah Senem’i istemek üzere Hoca Sinan’a gider. Hoca Sinan kırk kese akçe karşılığında kızını vereceğini söyler. Garip, istenen parayı temin etmek için gurbete çıkmak ister. Şah Senem, babasından gizli kırk kese akçeyi temin edip Garip’e vermek ister. Aynı şekilde kahve sahibi Deli Meh261 Destanlaan Evlilikler met de kırk kese akçeyi temin edebileceğini söyleyip Garip’in gurbete çıkmasını istemez. Garip, yapılan iki teklifi de kabul etmez. Garip, gurbete çıkmadan sevgilisiyle köşkün bahçesinde buluşur. Şah Senem, Garip’in gurbete çıkmasını istemez. Garip, sevgilisi, annesi, kız kardeşi ve dostlarıyla vedalaşıp yola çıkar. Garip, önce Erzurum’a daha sonra da Halep’e gider. Halep’te Baba Yusuf’un kahvesine ortak olup orada çalıp söylemeye başlar. Garip’in ünü kısa sürede Halep paşasına ulaşır. Paşa, ona konağında bir yer verip geceleri kendisine fasıl yapmasını ister. Bu arada Hoca Sinan’ın amcası oğlu Şah Velet, babasından Şah Senem’i ister. Hoca Sinan, benim malım kadar mal getirirsen veririm der. Bunun üzerine zaten bezirgân olan Şah Velet, ticaret için Halep’e gelir. Halep’te Şah Velet ile karşılaşan Âşık Garip bir mektup yazarak ondan mektup ile birkaç hediyelik eşyayı annesine götürmesini ister. Şah Velet, yolda mektubu okur ve kendi nişanlısına yazıldığını görünce çok kızar. Yanında bulunan Kel Oğlan, mektupla Âşık Garip’in vaktiyle kendisine hediye ettiği gömleği kana bulayarak Garip’in ölüm haberini annesine ulaştırır. Şah Senem’e de Garip’in öldüğü söylenir. Şah Senem, ölüm haberini getirenin Şah Velet olduğunu öğrenince Garip’in hayatta olduğunu anlar. Bu şekilde Şah Senem’e sahip olamayacağını anlayan Şah Velet, hile ile onunla nikâhlanır. Şah Senem, Garip’ten haber almak için gelip geçen kervanlarla söyleşir. Şah Senem, bezirgânlardan birine bir mühür ile tas vererek gittiği her yerde Senem aşkına şerbet dağıtmasını ve tasa kim sahip çıkarsa ona halini arz etmesini söyler. Bezirgân, Erzurum, Hint, Yemen ve Şam’ı dolaşıp her yerde Senem aşkına şerbet dağıtır ama tasa sahip çıkan olmaz. Bezirgân, Halep’e ulaştığında aynı şekilde Garip’e de şerbet ikram eder. Garip, şerbet ikram edilen tasın ve içindeki mührün kendisinin olduğunu görür. Bezirgândan Şah Senem, annesi ve kız kardeşi hakkında bilgi alır. Şah Senem’in Şah Velet’le nişanlandığını öğ262 D r. Sal aha d d in B EKK‹ renince Halep paşasından izin isteyip hemen yola çıkmak ister. Paşa ona bir at vererek uğurlar. Garip, Tiflis yolunda birçok engelle karşılaşır. Önce atı çatlayıp ölür. Yaya olarak yoluna devam eden Garip’in bu sefer de karşısına geçit yeri olmayan bir nehir çıkar. Hızır, yardıma gelerek Garip’i kısa sürede Tiflis’e ulaştırır. Tiflis’e gelen Garip, pınar başında karalara bürünmüş kız kardeşiyle karşılaşır fakat kız kardeşi Garip’i tanımaz. Kız kardeşine Garip’in çırağı olduğunu söyleyip kendisini annesine götürmesini söyler. Annesinin yanına giden Garip, oradan duvara astığı sazını alarak dokuzuncu gününe giren Şah Senem’in düğününe gider. Orada kendisini Garip’in çırağı olarak tanıtır. Yakın dostlarından Deli Mehmet hariç hiç kimse Garip’i tanıyamaz. Garip, düğünde çalıp söylemeye başlayınca Şah Senem, onun sevgilisi olduğunu anlar. Garip, Şah Velet’in düğün masraflarına karşılık kız kardeşiyle evlenebileceğini söyler. Şah Velet de kabul eder. Daha sonra kırk gün kırk gece sürecek Garip’le Şah Senem’in düğünü başlar. İki âşık murat alıp murat verirler. 13. Ay-Huucın Destanının Özeti Yeryüzünde dağların, nehirlerin, göllerin oluştuğu zamanda, Hanım Irmakla Hanım Zirvenin birleştiği yerde Kız-Han ve küçük kardeşi Han-Mirgen yaşamaktadır. Bir gün Sarı-Han’ın kızını almak isteyen fakat babası razı olmadığı için evden ayrılmış olan Kün-Tönis-Han, Kız-Han’ın evine misafir olur. Buradan da Kara-Han ile Bora-Han’ın memleketlerine, onların Bora-Ninci ve Kara-Ninci adındaki güzel kızlarını görmeye gidecektir. Kün-Tönis-Han, Han-Mirgen’e birlikte gitmelerini ve hangi kız güzelse onu Han-Mirgen’in almasını teklif eder. HanMirgen’in gitmesine Kız-Han razı olmaz. Kız-Han razı olmayınca Kün-Han dönüp gider. Bir gün Han-Kız, Han-Mirgen’i hayvanlara bakması için dağa gönderir. Han-Mirgen, Hanım Zirvenin üzerine çıktığında 263 Destanlaan Evlilikler Ala-Kula aygıra, kulağı kuyruğu olmayan bir bozkurdun yanaştığını görür. Yayını, okunu çıkarıp bozkurda fırlatır. Bozkurt, yaralanmasına rağmen kaçmaya başlar. Han-Mirgen, bozkurdun gittiği yerde belki bir kadın bulurum diye yaralı kurdun peşine düşer. Han-Mirgen, uzun süredir takip ettiğ bozkurdun yattığını görür. Kurdun yanına vardığında, kurt ayağa kalkar ve kapışırlar. Han-Mirgen, kurdu öldürüp atına yükler ve ablasına götürür. Kurdu öldürdükten sonra ablasından alacağı kızın memleketini ve kim olduğunu sorar. Kız-Han, çok uzaklarda yaşayan boz atlı Alp-Han-Kız’ın Han-Mirgen’in alacağı kişi olduğunu söyler. Yola çıkan Han-Mirgen, fazla geçmeden yurdunu talan etmeye gelen Alp-Han-Kız ve askerleriyle karşılaşır. Amansız bir mücadelen sonra Han-Mirgen, Alp-Han-Kız’ı yenerek boz atının kuyruğuna bağlayıp memleketine doğru yola çıkar. Han-Mirgen, evine döndüğünde ablasının yanında küçük bir kız görür. Kızın, kendisine kardeş olarak ala kula aygırla ala kula kısraktan doğmuş olan Ay-Huucın olduğunu öğrenir. Bir müddet sonra Han-Mirgen ile Alp-Han-Kız’ın düğünü yapılır. Ay-Huucın, “kendi etimi yiyemem” diyerek düğüne katılmaz. Bir zaman sonra Ay-Huucın, Kün-Han oğlu Kün-TönisHan’ın Hıyğa-Çiçen tarafından öldürüldüğünü, Kün-Han babasının ona yardım edemediğini, iki Kirit kuşunun ölü dirilten otu aramak için yola çıktığını kendisinin de onlara yardım etmesi gerektiğini söyleyerek yola çıkar. Kızıl konur atlı Hıyğa-Çiçen’le Ay-Huucın Hanım Zirve üzerinde kapışırlar. Dokuz yıllık kapışmadan sonra Ay-Huucın, Hıyğa-Çiçen’i yenerek memleketine döner. Han-Mirgen’in karısı Alp-Han-Kız, aslında Tanrı’nın HanMirgen için yazdığı kadının kendisi olmadığını, o kadının Kün- 264 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Han kızı Kün-Arığ olduğunu söyler. Han-Mirgen, Kün-Arığ’ı almak üzere hazırlanıp yola çıkar. Bu arada ablası Kız-Han’ın ölüm vakti gelmiştir. Ölmeden önce ülkesini Ay-Huucın’a emanet eder. Ay-Huucın, Kız-Han’ı ak kayanın yanına gömer. Dönüş yolunda Ak-Çibek-Arığ’a rastlar. O, ağabeyi Han-Mirgen’e eş olması için Ak-Arığ’ı yanında getirmiştir. Bir müddet sonra Han-Kız’ın doğum zamanı gelir. AkÇibek-Arığ doğum yaptıracak kadın aramaya çıkar. Gece karanlığında hiç kimseyi bulamaz. Obanın en sonunda ışığı yanan bir ev görür. Orada, gözü görmeyen bir kadınla, küçük bir kız çocuğu vardır. Yaşlı kadın önce doğuma gitmeye razı olmasa da küçük kızın yalvarmasıyla yola çıkar. Eve geldiklerinde yaşlı kadın bir köpeğin doğurduğunu görür. Köpeğin iki yavrusunu alarak koynuna sokar. İçeri girdiklerinde Han-Kız’ın bir erkek bir kız çocuğu doğurduğunu görür. Yaşlı kadın, köpek yavrularıyla çocukları değiştirir ve aceleyle oradan uzaklaşır. Yaşlı kadın ile çocuk kendi şekillerine dönüşüp yeraltına inerler. Bunlardan biri Kara-Ninci, diğeri Bora-Ninci’dir. Han-Mirgen, Kün-Tönis-Han ve Kün-Han’ın kızı KünArığ ile birlikte eve döner. Ak-Çibek-Arığ, utanıp yorganın altına gizlenir. Han-Mirgen, yorganı çektiğinde Ak-Çibek-Arığ ortaya çıkar. Han-Mirgen, Han-Kız’dan bu kızın kim olduğunu sorar. Han-Kız, kardeşin Ay-Huucın’ın senin için getirdiği kız Ay-Çibeğ-Arığ der. Han-Mirgen, ablasının öldüğünü çocuklarının da kaçırıldığını öğrenir. Kün-Tönis-Han’la çocuklarını aramaya çıkar. Yeraltına inilecek yere geldiklerinde Kün-Tönis-Han korkarak geri döner. Han-Mirgen, tek başına yeraltına iner. Han-Mirgen, bir köpek şekline dönüşür ve kaçırılan kızını ve oğlunu bulur. Onları yüzüğe çevirip kendi bedenine saklayarak oradan uzaklaşır. Yolda kendisine yardıma gelen Ay-Huucın ile karşılaşır. Ay-Huucın, kardeşine bir tane de görünmezlerden eş almasını söyler. Han- 265 Destanlaan Evlilikler Mirgen, bu teklifi kabul etmez. Memleketlerine döndüklerinde Han-Çibek-Arığ ile Kün-Arığ’ın düğününü yaparlar. Düğünden sonra Ay-Huucın, oğlana ak kır atlı Altın-Teek, kıza ak kula atlı Altın-Arığ adını verir. Bir zaman sonra Ay-Huucın, kardeşi Altın-Arığ’ı yanına alarak yola çıkar. Altı yıl sonra bunların düşman eline düştüklerine dair haber gelir. Altın-Teek, hazırlanıp yola çıkar. Düşmanları yenip memleketlerine dönerken Çalat-Han’ın evine uğrar. Evde Çalat-Han’ın karısı Çarıh-Tana, iki çocuğu Çalay-Puruhan ve Çaas-Han vardır. Ay-Huucın, güzel kız Çalay-Paruhan’ı AltınTeek kardeşine ister. Çalay-Puruhan’ı alıp evlerine dönerler. Çalay-Puruhan ile Altın-Teek’in düğünlerini kendi yurtlarında yaparlar. 14. Aytünüke Destanının Özeti Kara dağın koltuğunda, kara denizin kıyısında yaşayan ihtiyar Kara-Kaan’ın kendisi gibi yaşlı olan eşi bir erkek çocuk dünyaya getirir. Kara-Kaan, doğan çocuğuna beşik yapmak ve ona yedirecek bir şeyler bulmak için ava çıkar. Av dönüşü aygırlı sürü içerisinde de yeni doğmuş bir tayın olduğunu görür. Avladığı hayvanlardan bir şölen düzenleyerek çocuğunun doğumunu kutlamak üzere çevredeki halkı davet eder. Bu arada eşi bir de kız çocuğu doğurur. Şölenin sonunda bir ihtiyar çıkarak erkek çocuğa Aytünüke kıza ise Kaspak adını verir. Aytünüke belli bir yaşa gelince anne ve babasına evleneceği bir kız bulmak üzere yola çıkacağını söyler. Babası kimin kızı için sefere çıkmak istediğini sorar. Aytünüke, o, yolda belli olur diyerek vakit kaybetmeden yola koyulur. Yolda, Er-Şokşılan ile Baçır-Kara bahadırlar tarafından öldürülmek üzere olan Ak-Bökö bahadırı onların elinden kurtarır. Ak-Bökö’nün daveti üzerine hediyesini hazırlayıp Altın-Kaan’ın memleketine doğru yola koyuluverir. Kısa sürede Altın-Kaan’ın 266 D r. Sal aha d d in B EKK‹ memleketine ulaşır. Altın-Kaan’ın sorusu üzerine eş bulmak için sefere çıktığını söyler. Bunun üzerine Altın-Kaan, Altın-Tana adında bir kızının olduğunu söyler ve eğer kızım da kabul ederse onunla evlenebilirsin der. Altın-Tana, Aytünüke’nin teklifini kabul eder ve evlenirler. Bir müddet orada kalıp aldığı eşi ve kaynı Altın-Koo ile birlikte memleketine döner. Memleketine döndüğünde obasının Sarı-Kaan tarafından yağmalanmış olduğunu görür ve hemen Altın-Koo ile yola çıkar. Kılık değiştirerek Sarı-Kaan’ın çadırına girerler. Sarı-Kaan, onlara Kara-Kaan’ın Kaspak adlı kızını bir türlü ele geçiremediğini söyler. Aytünüke, biz buluruz diyerek Sarı-Kaan’ın çadırından çıkıp babasının tutulduğu yere gelir ve onlara misafir olur. Daha sonra kız kardeşi Kaspak’ı bulmak için yola çıkar. Kısa sürede kız kardeşini bulur. Aytünüke, Altın-Koo ve Kaspak birlikte Sarı-Kaan’ın memleketine gelip esir edilmiş olan babası ve halkını kurtarır. Daha sonra eşi ve çocuklarını sağ bırakıp SarıKaan’ı öldürür. Kendi memleketlerine döndüklerinde kız kardeşi Kaspak ile kaynı Altın-Koo’yu evlendirir. 15. Bayan-Toolay Destanının Özeti Çok eskiden malı başından aşmış, çoluğu çocuğu olmayan Bayan-Toolay, Ak-Hem denilen ulu taygada yaşamaktadır. Bir gün hayvanlarını kontrol etmek için Ak-Hem taygaya çıkan Bayan-Toolay, evine döndüğünde yaşlı eşinin bir oğlan doğurduğunu görür. Bayan-Toolay, evinde oğluyla vakit geçirirken KaratıHaan’ın adamları gelip yurduna yerleşir. Karatı-Haan, BayanToolay’ın hayvanlarının çok olduğunu görünce onu öldürüp hayvanlarını ele geçirmeyi düşünür. Bir hizmetçisini göndererek Bayan-Toolay’ı çadırına davet eder ve zehirli içki ile onu öldürür. Bayan-Toolay’ın eşini kendisine alıp çocuğunu da çoban yapar. Bir kuzgun gelerek çocuğun durumunu sorar. Ardından kötü görünüşlü bir tay gelerek çocuğa yardım edeceğini söyler. 267 Destanlaan Evlilikler Çocuk, yanına kötü bir kuzu alıp gelen taya biner. Tay çocuğu bir kayanın bulunduğu yere getirir. Çocuk kayanın kapısını bulup içeri girdiğinde bahadırlık elbiseleri ile ok, yay ve at koşumları görür. Bulduğu elbiseleri giyip tayı da eyerler. Tay, çocuğa adının Sagaan-Toolay olduğunu söyler. Adını alan bahadır, yola çıkar. Yolda bir ihtiyara rastlar. İhtiyar, nereye gittiğini sorduğunda, “Kök-Hevenk kayınbabamdan yüzyıllık emanetimi almaya gidiyorum.” der. İhtiyar, bunları duyunca hızla oradan uzaklaşır. Çünkü Kök-Hevenk-Han kendisidir. Sagaan-Toolay, atının ikazıyla ihtiyarı takip eder ve hanın memleketine ulaşır. Kök-Hevenk-Han’ın yurdunda göğe uzanan demirden bir kule görür. Kuleye odun, su taşıyanlara katılıp oraya giren Sagaan-Toolay, aydan güzel, güneşten parlak bir kızla karşılaşır. Atı, bahadıra bu kızın evleneceği kız olduğunu söyler. Bunun üzerine, Sagaan-Toolay, hana giderek kızını ister. Han, kızını alabilmesi için düzenlenecek yarışlarda başarılı olması gerektiğini söyler. İlk yarış at yarıştırmaktır. Bu yarışa Kök-Hevenk-Han kendi atıyla katılır. Bir hizmetkârını atına bindirir. Sagaan-Toolay, atına bindirecek kimseyi bulamaz. O da iki torba kum yükleyerek atını tek başına yarışa sokar. Yarışı Sagaan-Toolay’ın atı kazanır. Ertesi gün Sagaan-Toolay, orada bulunan rakiplerinden Gök oğlu Demir-Möge ile güreşir. Demir-Möge’yi yenen bahadır kızı alarak memleketine doğru yola çıkar. Kök-Hevenk-Han, malının ve halkının yarısını kızına çeyiz olarak verir. Sagaan-Toolay, bir av dönüşü eşinin kaçırılmış olduğunu görür. At direğinde karısının bıraktığı pusulayı bulur ve onun Amırga-Kara-Moos tarafından kaçırılmış olduğunu öğrenir. Hemen eşini bulmak için yola çıkan Sagaan-Toolay, AmırgaKara-Moos’un bulunduğu yere gelir. Bu arada eşi de AmırgaKara-Moos’u zehirli içki ile uytmuştur. Sagaan-Toolay, uzun bir 268 D r. Sal aha d d in B EKK‹ aramadan sonra Amırga-Kara-Moos’un canının nerede olduğunu öğrenir ve onu öldürmeyi başarır. 16. Boktu-Kiriş Bora-Şeeley Destanının Özeti Kara-Hem nehrinin kenarında yaşamlarını sürdüren yoksul mu yoksul yaşlı bir karı kocanın üç kızı vardır. Bu kızlar, yaşlı ana babalarını beslemek için yiyecek toplamaya gittikleri bir gün çadırlarına döndüklerinde ana ve babalarını yiyen Kara-Mangıs ile karşılaşırlar. Kara-Mangıs, kızlara kendisi için yiyecek getirmelerini söyler. Kızlar yiyecek getirdikçe daha fazlasını ister. Bunun üzerine kızlar, yiyecek toplamak bahanesiyle uzaklara kaçarlar. Arkalarına düşen Kara-Mangıs’tan küçük kız kardeşin kurnazlığıyla kurtulurlar. Kızlar, bir ağacın tepesine çıkıp orada sabahlarlar ve ağacın altına gelen üç şehzade tarafından bulunarak Bay-Karatı-Haan’ın obasına götürülürler. Karatı-Haan, bu kızları oğulları ile evlendirir. Ava çıkan oğlanların karıları obada kalır ve en küçük kız, bir oğlan bir de kız doğurur. Ablaları doğum yapan kardeşlerini kıskanıp doğurduğu çocukları alıp nehre atarlar. Çocukların yerine de iki köpek eniği bırakırlar. Avdan dönen şehzadelerden en küçük kızla evli olanı, karısının köpek eniği doğurduğunu görünce karısının gözlerini çıkarır, kolunu ve bacağını keserek yaşlı bir kadının yanına bırakıp obasıyla birlikte göç eder. Kız ve kocakarı, büyük kızlar tarafından denize atılan çocukları bulur ve yetiştirirler. Oğlan, avlanmasını öğrenir, kız da tıpkı annesi gibi çok maharetli biri haline gelir. Güçlü kuvvetli bir alp haline gelen oğlan, anasının gözünü, kolunu ve ayağını yiyen hayvanlardan hesap sorar ve onların gözünü, kolunu ve ayağını getirip annesine takar, böylece yarım olan annesi tekrar organlarına kavuşmuş olur. Oğlan, bir mağarada bahadırlık elbiseleri ile kullanabileceği silahlar bulur. Ayrıca binilmemiş bir at da tutup ehlileştirir. Çocuğa Boktu-Kiriş adı verilir. Anasından, babasının kim olduğunu ve başından geçenleri öğrenen Boktu-Kiriş, babası ve 269 Destanlaan Evlilikler dedesinin obasına doğru yola koyulur. Yolda, Buga-Kara-Möge (tepegöz) ile karşılaşır ve uzun bir mücadeleden sonra onu öldürür. Atının tavsiyesi üzerine öldürdüğü tepegözü yakar ve küllerini savurur. Bahadır, dedesi Karatı-Haan’ın obasına yaklaştığı bir yerde uyuyup kalır ve üzerine gelen Karatı-Haan’ın askerleri tarafından öldürülmek istenir. Fakat atılan oklar oğlanın bedenine işlemez, vurulan kılıçlar tenini kesmez. Karatı-Haan’ın bütün ordusunu kırdığı sırada Karatı-Haan gelir ve delikanlının Boktu-Kiriş olduğunu öğrenince oğlana onun dedesi olduğunu söyler. Boktu-Kiriş, Karatı-Haan’ın obasına gelir. Burada karşılaştığı teyzeleri kendisinden af diler fakat Boktu-Kiriş onları affetmez. Boktu-Kiriş, Karatı-Haan’ın obasını bütün halkı ve malıyla birlikte alıp kendi obasına göçürür. Bir av dönüşü obasının yağmalandığını ve halkının esir edildiğini görür. Obasını yağmalayan ve akrabalarını tutsak eden Amırga-Kara-Moos’un peşine düşen Boktu-Kiriş, yolda kelebeğe dönüşen kız kardeşiyle karşılaşır ve daha sonra Amırga-KaraMoos ile girdiği mücadeleyi kazanır. Boktu-Kiriş’in kız kardeşi Bora-Şeeley, sönen ateşi yakmak için gidip bir ihtiyar kılığındaki Amırga-Kara-Moos’tan ateş alıp gelir. Amırga-Kara-Moos, kızın çadırına gelir ve kanını emerek onu öldürür. Avdan dönen Boktu-Kiriş, kardeşinin ölüsünü bulur. Boktu-Kiriş, kız kardeşinin kılığına girerek Amırga-KaraMoos’u bulup öldürür. Kendi çadırına dönüp kız kardeşini çeşitli ilaçlarla diriltmeyi başarır. Bora-Şeeley, gördüğü bir rüya üzerine ağabeyi Boktu-Kiriş’e her ne olursa olsun çadırdan çıkmamasını, aksi halde öleceğini söyler. Birkaç gün çadırda kalan Boktu-Kiriş, dışarı çıkar ve atından düşüp ölür. Kız kardeşi, ağabeyini bir kaya mezara defneder. Bir süre sonra Bora-Şeeley, gökte uçan üç kuşun kardeşinin adını söylediklerini duyar. Kuşlar, üç göğün üstündeki üç âlemin 270 D r. Sal aha d d in B EKK‹ hakanının kızlarıdır. Kız, kuşlardan birini vurur ve kuşun üzerindeki “üç göğün üstündeki üç kağanın kızları için düzenlenecek yarışa Boktu-Kiriş’in de davetli olduğu” yazısını okuyarak ağabeyinin kılığına girip kızlar için yarışmaya üç göğün üstüne yolculuğa çıkar. Üç göğün üstüne vardığında düzenlenen yarışlara iştirak eder ve üç kağanın kızını da almaya hak kazanır. BoraŞeeley, üç kağanın kızları ile orta âleme döner ve kaya içerisine defettiği ağabeyini mezardan çıkararak çadırına getirip yatağına yatırır. Daha sonra da yaşadığı olayları anlattığı bir mektup bırakarak boz tavşana dönüşüp ormanın içine kaçar. Getirilen kızlar tarafından diriltilen Boktu-Kiriş, halkıyla birlikte ormana kaçmış olan kız kardeşini bulur ve orada ona bir ev yapar. Yakaladığı avlardan bir kısmını gizli gizli kardeşine götürür. BoktuKiriş’in karıları, kocalarını takip ederek kızın çadırına gelirler ve onu hileyle öldürürler. Boktu-Kiriş, kardeşini bir ak deve üzerine yükler ve bırakıverir. Ak deve, yaşlı ve yoksul bir adam olan Bıdaakay-Taraakay-Ata tarafından bulunur ve Bora-Şeeley, yaşlı adamın çadırında yaşamaya başlar. Karatı-Haan’ın oğlu Kara-Büdegey, Bıdaakay-Taraakay Ata’nın yaşadığı yere gelir. Çadıra girince Bora-Şeeley’i görür ve onun güzelliğine hayran kalır. Kara-Büdegey, kızla evlenmek ister. Babası Karatı-Haan, Bıdaakay-Taraakay Ata’ya birçok zor görev vererek onu sınar. Bıdaakay-Taraakay, verilen zor görevleri Bora-Şeeley’in yardımıyla yerine getirir. Karatı-Haan, BoraŞeeley’in çok zeki biri olduğunu anlar ve Bıdaakay-Taraakay’a at kafasınca altın, kurt kafasınca gümüş başlık verip kızı ister. Üç gün sonra ihtiyar Bıdaakay-Taraakay, Bora-Şeeley’i damadın obasına götürür. Düğünden sonra Bora-Şeeley hayvanları otlatır. Han, kızın (kıza han tarafından Çeçen-Urug adı verilmiştir) ne kadar akıllı ve zeki olduğunu tekrar tekrar dener. Kızın zekâsına ve güzelliğine hayran kalan Karatı-Haan, oğlunu öldürüp gelinini elde etmek ister. Bora-Şeeley, aklı sayesinde kayınbabasını bu düşüncesinden vazgeçirir. 271 Destanlaan Evlilikler Çeçen-Urug (Bora-Şeeley), bir erkek çocuk doğurur. Belli bir yaşa gelen çocuk, Öjeeti-Haan’ın obasında düzenlenen ok atma yarışına katılır. Orada kim olduğunu söylediğinde, hâlâ kız kardeşi Bora-Şeeley’i arayan Boktu-Kiriş bunu duyar ve çocuğun kendi yeğeni olduğunu anlar. Bora-Şeeley’in çadırına gelen Boktu-Kiriş kendisini tanıtır. Karatı-Haan, bir toy düzenleyerek torununa ad verilmesini ister. Gelen halk arasından kimse ad vermek için ortaya çıkmaz. Bora-Şeeley’in önerisi üzerine BoktuKiriş, yeğenine ad verir. Boktu-Kiriş, obasına gitmek için yola koyulur, oraya vardığında obasının yağmalanmış olduğunu görür. Obasını yağmalayan Çargıraa-Kar-Maadır’ın peşine düşen Boktu-Kiriş, onu bulup öldürerek yurduna döner. Bir av dönüşü obasının yine yağmalanmış olduğunu görür. Yağmacıların peşi sıra gider fakat bu sefer başarılı olamayıp derin bir çukur içine hapsedilir. Kız kardeşine haber verilmesi üzerine yeğeni gelir ve dayısını atıldığı derin çukurdan çıkarır. Karatı-Haan, büyük bir toy düzenler ve bu toy sırasında içip esriyen Bora-Şeeley, ağabeyine kendisini öldürenlerin yengeleri olduğunu söyler. Bunun üzerine Boktu-Kiriş, kızları üç göğün üstündeki âleme geri gönderir. Bütün bu yaşananları atlatan Boktu-Kiriş ve kardeşi Bora-Şeeley, mutlu ve huzurlu bir hayat sürmeye başlarlar. 17. Boydon-Kökşin Destanının Özeti Boydon-Kökşin adında bir oğlu ve Boydon-Koo adında bir kızı olan Ak-Kaan, Ak nehrin kenarında yaşamaktadır. Ak-Kaan, bir gün Şeytan Celbegen’in memleketini yağmalamaya geldiğini görür ve karşısına çıkıp onunla savaşmaya başlar. Başarılı olamayacağını anlayınca eşi Ermen-Çeçen’e çocukları Celbegen’den kurtarmak için onları saklamak gerektiğini söyler. Çocuklarını Kara dağa çıkarıp yetmiş dallı kavağın altındaki Yassı kayaya bırakırlar. Celbegen gelip Ak-Kaan ile karısını yutar ama çocuklara ulaşamaz. 272 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Celbegen’den kurtulan çocuklar, sığınacak yer ararken bir kağanın obasına gelirler. Kağan, bu çocukların Celbegen’den kaçtıklarını öğrenince onları hemen obasından kovar. Çocuklar tekrar yola çıktıklarında yanlışlıkla Celbegen’in evine gelirler. Orasının Celbegen’in evi olduğunu anlayınca hemen uzaklaşmak için koşmaya başlarlar. Celbegen, gök boğasıyla onları takip eder. İki çocuk suya atlayıp yüzmeye başlar. Celbegen, onları takip etmeyi bırakıp evine döner. Celbegen, Bir zaman sonra tekrar çocukları takip etmeye başlar. Bu arada Kök-Çookır adlı at ortaya çıkarak çocuklara yardımcı olur. Çocuklar tekrar yassı kayanın bulunduğu yere gelirler. Boydon-Kökşin, kız kardeşini orada bırakıp Tenek-Bökö bahadıra giderek ondan yardım ister. Tenek-Bökö, Celbegen’i öldürmeyi başarır. Celbegen’in oğlu Kan-Saralday, Tenek-Bökö’den intikam almak için gelir. Tenek-Bökö ile Boydon-Kökşin bir olup Kan-Saralday’ı ortadan kaldırırlar. Boydon-Kökşin, Tenek-Bökö bahadırın kız kardeşi Kız-Kaan’la evlenir. Boydon-Kökşin, kız kardeşi Boydon-Koo’yu bulmak için yola çıkar ve onu Yassı kayada yarı ölü bir şekilde bulup iyileştirir. Bir gün Ak-Kaan’ın oğlu Altın-Çarkas, Boydon-Koo’ya dünür gelir. Boydon-Kökşin, kararı kardeşine bırakır. Boydon-Koo, Altın-Çarkas’ın teklifini kabul eder ve düğünleri yapılır. Boydon-Kökşin, yeni evlileri memleketlerine yolcu ettikten sonra ava çıkar. Avda, Celbegen’den kaçarken sığınmak istediği fakat kağanı tarafından kovulduğu yere gelir ve içinde intikam duyguları kabarır. Damadı Altın-Çarkas ile dostu Tenek-Bökö’yi yardıma çağırıp kendisine yardım etmeyen Temene-Koo’yu ortadan kaldırır. 18. Delikanlı Destanının Özeti Çok eskiden anası ve atası olmayan bir çocuk, dul kalan yengesi tarafından yetiştirilir. Çocuk, bir at bulur ve ona biner. 273 Destanlaan Evlilikler Yolda ağaç üzerinde bulunan bir ihtiyar ona seslenerek adının Aymanıs olduğunu söyler. Aymanıs doğmadan Çek-Pergen denen yiğit, vergi ödemediği için babasını öldürüp malını ve halkını alıp esir etmiştir. Uzun süre malsız, davarsız yaşayan Aymanıs, halkını, malını ve davarını bulmak için sefere çıkar. Aymanıs, çok geçmeden babasını öldürüp halkını esir alan Çek-Pergen'i bulur. Çek-Pergen, delikanlıya malını ve halkını alıp gidebileceğini söyler. Delikanlı intikam almadan dönmeyeceğini söyler. Bunun üzerine Çek-Pergen, kız kardeşimi al, barışalım der. Aymanıs, kabul etmez ve Çek-Pergen’e saldırır. Uzun süren dövüşte üstün gelen olmaz. Çek-Pergen'in kız kardeşi Aymanıs’a varacağını söyler ve kavga biter. Aymanıs, kızı görünce ona gönlü düşer ve evlenirler. Çek-Pergen, Aymanıs'a sen evlendin benim kadınım yok bana Kağan-Kıs'ı iste der. Çek-Pergen ve Aymanıs, KağanKıs’a dünür olurlar. Kağan-Kıs, Çek-Pergen’le evlenmeyi kabul etmez. Çek-Pergen, bunun üzerine kız ile yedi yıl sürecek bir güreşe başlar ve yedi yılın sonunda yenilir. Kızla güreşe tutuşan Aymanıs da yenilir. Dinlenmiş olan Çek-Pergen tekrar kızla güreşmeye başlar ve onu üçüncü yılın sonunda yenmeyi başarır. Kız da evlenmeye razı olur. Bir zaman sonra Altın-Ergek adlı bahadır, Aymanıs’a gelerek, “Bana sözlenen kadını sen aldın, seni öldürüp kadınımı alacağım.” der. Aralarında yaman bir kavga başlar. Çek-Pergen, Aymanıs’a yardıma gelir. Altın-Ergek ile girdiği kavganın üçüncü yılında başarılı olamaz ve öldürülür. Aymanıs, tekrar AltınErgek’le kavgaya tutuşur. Gücü tam tükenmek üzere iken iki sarıncı gelip sarınladıklarında Altın-Ergek ve atı taş kesilir. Aymanıs’ın halkından birileri gelerek Çek-Pergen’i diriltirler. 274 D r. Sal aha d d in B EKK‹ 19. Erke-Koo Destanının Özeti Yaşlı bir kağan olan Ar-Aspak çocuk sahibi olamamıştır ve bu duruma çok üzülmektedir. Ava çıktığı bir gün kutsal kayın ağacının dibinde yedi gün boyunca uyuyakalır. Uyandığında kaderine ve yurduna lânet okuyarak evine döner. Ar-Aspak’ın bedduası kendine döner. Evinin bulunduğu yere geldiğinde yurdunun iki Ak-Kaan tarafından yağmalandığını görür. Yağmacılar, geride sadece Ar-Aspak’ın annesine ait demir bir yüksükle babasına ait bir çakmak taşı bırakmıştır. Yüksükten bir kız çocuğu, çakmak taşından ise zayıf, kötü bir tay ile bir erkek çocuğu çıkar. Ar-Aspak, erkek çocuğa Erke-Koo adını verir. Yiyecek hiçbir şeyleri olmayan iki çocuk, bir şeyler bulmak ümidiyle yola çıkarlar. Yolda Erke-Koo’nun atı ölür, kendisi de baygın düşer. Kız ise, sığınabilecek bir ev aramak üzere yoluna devam eder. Baygın düşen Erke-Koo, bir süre sonra kendine gelir. Yoldan geçen avcılardan yemek için et ister, ancak avcılar ona yiyecek vermezler. Kögüdey-Mergen adlı bir yiğit, Erke-Koo’yu bulup kendi yurduna getirir. Erke-Koo, Kögüdey-Mergen’in yanında kısa bir sürede serpilir, güçlü bir delikanlı olur. Kendine güveni artan Erke-Koo, Kögüdey-Mergen’in düşmanı olan tanrının oğlu Temir-Kize ile savaşır ve onu öldürür. Bir süre daha KögüdeyMergen’in yanında kalan Erke-Koo, kıyafet değiştirerek yeniden yola çıkar. Kendisi dilenci kılığına girer, atını da uyuz bir taya dönüştürür. Yolda daha önce kendilerinden yiyecek isteyip de alamadığı avcıları tek tek öldürür. Erke-Koo, daha sonra babasının evini yağmalayan Ak-Kaanların yurduna gelir. İkisini de öldürerek esir edilen anne ve babasıyla birlikte halkını da kurtarıp yeniden yeryüzüne çıkarır. Erke-Koo, evlenebileceği bir eş aramak üzere yola çıkar. Tarlan-Koo’nun yurduna bir dilenci kılığında girer. TarlanKoo’nun, kızı Altın-Tana’yı evlendirmek için düzenlediği yarış275 Destanlaan Evlilikler lara katılır. Bu yarışları kazanır ve Altın-Tana’yı alarak yurduna döner. Evine döndüğünde halkının düşman zulmüne uğradığını gören Erke-Koo, halkını kurtarmak için eşini yeryüzünde bırakıp yeraltına iner. Halkını kurtarıp geri döndüğünde, bu defa da eşinin kaçırılmış olduğunu görür. Tüm aramalarına rağmen eşini bulamaz. Rüyasında eşinin Kara-Kökşin tarafından kaçırıldığını görür. Bunun üzerine eşine ulaşır, onu kurtarır ve geri döner. Erke-Koo, kız kardeşinin Erke-Möndür adındaki çocuğunun bir yolculuğa çıktığını ve geri dönmediğini öğrenir. Onu, Ereldey-Kaan ile savaşırken bulur ve savaşta ona yardım ederek düşmanını alt etmesini sağlar. Dönüş yolunda KögüdeyMergen’in yurduna gelirler. Kögüdey-Mergen’in kızının kaçırıldığını öğrenen Erke-Koo, Kögüdey-Mergen’le yeraltına inip Erlik’in elinden kızı kurtarırlar. Memleketlerine dönüp huzur içinde yaşarlar. 20. Han-Mirgen Destanının Özeti Altında küçüğü, üstünde büyüğü olmayan kimsesiz HanMirgen uzun zamandır Ay-Arığ’la evlidir fakat çocukları olmamıştır. Han-Mirgen, eşiyle mutlu bir şekilde yaşarken Küreldey’den bir elçi gelir. Küreldey’in kendisi Sarı-Han’ın kızı Salaaçın-Arığ için yapılan yarışlara katılmak için Sarığ-Han’ın ülkesine doğru yola çıkmıştır. Elçisini de bu yarışlarda kendisine yardımcı olması için Han-Mirgen’e gönderir. Uzunca bir zaman Han-Mirgen, yolculuğa çıkıp çıkmamakta tereddüt eder. Eşinin ikazı üzerine hazırlanıp yola çıkan HanMirgen, bir süre sonra zengin Sarığ-Han’ın memleketine ulaşır. Orada yarış için gelen bahadırların atlarını görür ve çok etkilenir. Bir zaman sonra Sarığ-Han, neden yarışları başlatmıyor diye bahadırlar arasında homurdanmalar başlar. 276 D r. Sal aha d d in B EKK‹ İlk yarış olan at yarışını Han-Mirgen’in atı kazanır. Daha sonra Han-Mirgen, Üzüm-Molat’la dokuz yıl sürecek bir savaşa girişir. Üzüm-Molat’ın kız kardeşi Üzüm-Çarçah bir yılana dönüşüp Han-Mirgen’in bir koltuğunun altından girip diğerinden çıkar. Han-Mirgen, ağır yaralanır. O sırada bir kız güzeli, gelip Han-Mirgen’i iyileştirmeye çalışır fakat başarılı olamaz. Bu arada Alp-Küreldey, Salaaçın-Arığ kızı alıp düğüne başlamıştır. Kız güzeli Toolay-Mooray, Küreldey’e giderek yardım ister. Küreldey, o gelmese de ben Salaaçın-Arığ’ı alırdım diyerek yardıma gitmez. Toolay-Mooray, Han-Mirgen’i atına yükleyerek memleketine doğru yola çıkarır. Han-Mirgen’in memleketinde uzun zaman bekler. Onu diriltecek nesneleri bulamaz. Bu arada ToolayMooray, gökyüzünde uçuşan ala kazların kendi aralarındaki konuşmalarını duyar ve Han-Mirgen’i nasıl diriltebileceğini öğrenir. Han-Mirgen, Çalat-Han’da bulunan üç köşeli altın örtü ile diriltilebilirmiş. Toolay-Arığ, anılan nesneyi getirmek için Çalay-Puruhhan’ın yanına gider. Çalay-Puruhhan, kızı Toolay-Mooray’ın istediği nesneleri Toolay-Arığ ile gönderir. Toolay-Mooray, annesinin gönderdiği ipek örtü ve altın kamçı ile Han-Mirgen’i diriltilir. Toolay-Mooray, kendine gelen Han-Mirgen’e yurdunun talan edildiğini, ayrıca tanrının emretmediği kızla (Ay-Arığ) evlendiğini de söyler. Han-Mirgen dirilince ili, halkı tekrar yurduna döner. Bu arada Altın-Çüs adlı bir oğlu olduğunu da öğrenir. Ay-Arığ adlı hanımı ise yeraltına inmiştir. Han-Mirgen ile kendisini kurtaran Toolay-Mooray’ın düğününü yaparlar. Bir zaman sonra da Toolay-Arığ ile Altın-Çüs’ün düğünü yapılır. Mutlu ve huzurlu yaşarlarken düşman saldırısına uğrarlar. Altın-Çüs, tek başına düşmanla savaşmaya başlar. Han-Mirgen, oğluna yardıma gider ve orada Ot-Han’la karşılaşır. Onlar sa277 Destanlaan Evlilikler vaşırken evde Toolay-Arığ bir erkek ve bir kız çocuk dünyaya getirir. Toolay-Mooray, bu çocukları atın heybesinin gözlerine koyarak attan, çocukları Ot-Han’dan korumak için kendi annesinin yurduna götürmesini ister. Ata, yolda karşılaşabileceği muhtemel tehlikeler konusunda bilgiler de verir. At, çocukları Çalay-Puruhhan’ın memleketine ulaştırır. Çalay-Puruhhan, çocukları kabul etmez. At, çocukları alıp kilitli Ak Kaya’ya getirir. Sihir sözüyle kayanın kapısını açar ve çocukları kayanın içinde bulunan taş yatağa koyup yorganla üzerlerini örter. Bu arada çocukları arayan Ot-Han’ın atının nal sesleri duyulur. Ot-Han, ne kadar uğraşsa da kayanın içindeki çocuklara ulaşmaz ve dönüp gider. İki ihtiyar ortaya çıkarak ata, çocukları neden buraya getirdiğini sorar. Daha sonra erkek çocuğa Çaas-Han, kıza ise HaanArığ adını verir. Kız güzeli çocukları orada bırakarak döner. Çaas-Han, kız kardeşi Haan-Arığ’ı babasının yurduna gönderir. Kendisi de halkını bulmak için yeraltına iner. Kısa bir sürede Ot-Han’ın yerine ulaşır. Ot-Han’la amansız bir dövüşe başlar. Uzun bir mücadeleden sonra Ot-Han’ı yener ve halkını kurtarır. Memleketine döndüğünde Toolay-Arığ ve Moolay-Arığ tarafından karşılanır. Haan-Arığ, Çaas-Han’a evlenmesi gerektiğini söyler ve kalkıp annelerinin yanına giderler. Anneleri, onları babaları Han-Mirgen’e gönderir. Han-Mirgen, Kilin nehrinin kenarında tek başına halkını yöneten Kilin-Arığ adlı kızın Çaas-Han’a tanrının yazdığı kız olduğunu söyler. Çaas-Han, ailesiyle vedalaşıp yola çıkar. Kendisinden önce Ay-Arığ’dan olan Ala-Picir kardeşi gelip Kilin-Arığ’ı nehrin dibine götürür. Çaas-Han, nehrin yolunu tutar. Bir balığa dönüşüp nehre dalar. Çaas-Han, Ay-Arığ’ın bulunduğu yere gelince üvey kardeşleri onu öldürmek ister. AyArığ buna mani olur. Nihayetinde Çaas-Han ile Kilin-Arığ’ın düğünleri yapılır. 278 D r. Sal aha d d in B EKK‹ 21. Huban-Arığ Destanının Özeti Yeryüzünde ilk ağaçların yeşerip ilk suların akmaya başladığı çağlarda, kara karlı zirvenin eteğinde yaşlı, kara doru atlı Hara-Han ile eşi Hıyan-Arığ çocuksuz olarak yaşamaktadırlar. Hara-Han’ın yanında üstün yaratılışlı altın tüylü bir ak köpek bulunmaktadır. Bu köpek, iki kez doğup iki kez ölmüştür. Bu son yaratılışıdır ve o yurttan ayrılalı altı ay geçmiştir. Hara-Han’ın, Han-Hartıga adında kötü huylu bir de kardeşi vardır. O, kötü huyundan dolayı ıssız bir yerde yaşamaya mecbur edilmiştir. Hara-Han, kırk yıllığına yeraltına hapsettiği kırk memeli, kırk oğullu, kırk kızlı Hıtay-Arığ’ı serbest bırakmak üzere yeraltına iner. Orada dokuz davullu Tolgay kamla karşılaşır. Kam Tolgay, Hara-Han’a yolda başına gelecekler konusunda bilgi verir. Hara-Han, yeraltına indiğinde altın tüylü ak köpeğinin kendisinden önce oraya ulaşmış olduğunu görür. Hıtay-Arığ’ı bağladığı yerden çözer ve serbest bırakır. Hıtay-Arığ, intikam alacağını söyleyip Hara-Han’a saldırır. Üzen-Arığ, ablası HıtayArığ’a yardıma gelir. Hara-Han, dokuzuncu günde Hıtay-Arığ’ı öldürür. Bunun üzereine kırk kız çocuğu ortaya çıkarak HaraHan’a saldırırlar. Altın tüylü ak köpek, Hara-Han’a yardıma gelir ve kırk kızı ortadan kaldırır. Daha sonra yeraltında, kötü düşünceli alplar yaratılmasın diye Hıtay-Arığ’ın yurdunu ateşe verip tamamen ortadan kaldırırlar. Hara-Han, memleketine döndüğünde kendi yurdunda kırk yıl sürecek bir savaşın hazırlıklarının yapıldığını görür. Kırk yıl sürecek savaşı hemen bitirmek için gereksiz yere kanlı okunu kullanır. Sonra da kendi okunu yakalamak için onun peşinden gider. Yolda kardeşi Han-Hartıga’ya uğrar. Orada Hara-Martha adında bir yeğeni olduğunu öğrenir. Hara-Han, kendisi için hazırlanan yemek masasına baktığında ipek örtüden altın tüylü köpeği ile bir kız çocuğunun, fırlattığı okun peşinden gitmekte olduklarını görür. Han-Hartıga, kardeşine bu kızın kendi çocuğu Huban- 279 Destanlaan Evlilikler Arığ olduğunu söyler. Huban-Arığ’la eş zamanlı bir kızın daha doğduğunu ve adının Kök-Nincil olduğunu da ekler. Hara-Han ve Han-Hartıga iki kardeş ava çıkarlar. Avda, ala boğayla karşılaşan Hara-Han, ondan yeğeni Hara-Martha tarafından zehirlenip öldürüleceğini öğrenir. Av dönüşü Hara-Martha hazırladığı zehirli içkileri amcası Hara-Han’a ikram eder. Ala boğanın sözlerini hatırlayan Hara-Han, kıza göstermeden içkileri yere döker ve zehirlenmekten kurtulur. Hara-Han, göstermeden kadehlerin yerlerini değiştirerek yeğenini ortadan kaldırır. Bu arada Huban-Arığ ile Kök-Nincil kanlı okun peşinden gidip altın tüylü köpeğin de yardımıyla onu yakalayarak HaraHan’a getirirler. Hara-Han ve kızı Huban-Arığ, memleketlerine döndüklerinde yurtlarının yağmalanmış olduğunu görürler. Hıyan-Arığ, götürülmeden önce durumu anlatan bir mektup yazarak bırakmıştır. Mektubu bulan Hara-Han, obasının iki kardeş Kök-Molat ile Kögetey-Mirgen tarafından yağmalanmış olduğunu öğrenir. Hara-Han, Huban-Arığ ve Kök-Nincil üçü birlikte hemen yola çıkarlar. Kök-Molat ile Kögetey-Mirgen’in yolda hastalanan ve zayıf düşen insanları ağaç dallarına asıp arık düşen hayvanları ise düştükleri yerde öldürerek ilerlediklerini görünce çok üzülürler. Çok geçmeden düşmanlarına yetişen Hara-Han, onlarla amansız bir mücadeleye girişir fakat başarılı olamayıp ölür. Kök-Nincil, Kök-Molat’ı, Huban-Arığ da Kögetey-Mirgen’i öldürmeyi başarır. Huban-Arığ, ne kadar uğraşsa da babasını diriltemez. Cesedini atına yükleyip memleketine getirir ve defneder. Çok geçmeden henüz dönmemiş olan altın tüylü köpeği bulmak üzere yola çıkar. Ölüler diyarına götürülmüş olan köpeği bulur ve elli hile ile oradan çıkarmayı başarır. Çeşitli ilaçlarla köpeği diriltir. Bu köpeğin son yaratılışıdır. Bu olaylardan sonra Huban-Arığ, halkının hanı olur. Huban-Arığ, han olduktan sonra, “engin dünyanın üstünde, kara toprağın altında” kendisine denk yiğidin olmadığını herkese duyurur. Bu sözler tanrının hoşuna gitmez. 280 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Bu arada Hıyan-Arığ, Ay-Mirgen ile Kün-Mirgen kardeşlerin Huban-Arığ ile Kök-Nincil’e dünür geleceklerini söyler. İki kız onlarla savaşmak için yola çıkarlar. Uzun bir dövüşten sonra onları öldürüp memleketlerine dönerken Hırçotay-Mirgen’in yurduna uğrarlar. Hırçotay’ın elinde esir olan Sarığ-Han’ın kızı Sarığ-Nincil’i kurtarıp memleketine uğurlarlar. Bu arada Kök-Nincil’in memleketi, Hara-Müke tarafından yağmalanır. Huban-Arığ, Kök-Nincil ile gidip Hara-Müke’yi öldürür ve kendi yurduna döner. Kaybolan altın tüylü köpeği bulmak üzere tekrar sefere çıkan Huban-Arığ, bir toyun yapıldığı Gri Işık ülkesine iner. Bu ülkenin hanı Pora-Han’dır. Onun kötü düşünceli Pora-Salgın adında bir oğlu, Pora-Nincil adında da bir kızı vardır. HubanArığ’ın bu toya geldiğini öğrenen Sarığ-Tamcıl, onu eş olarak almak düşüncesiyle Gri Işık ülkesine gelir. Evlenmemek üzere yaratılmış olan Huban-Arığ, ancak benim ölümle evlenebilirsin diyerek Sarığ-Tamcıl ile kavgaya tutuşur. Sarığ-Tamcıl’ı öldüren Huban-Arığ, oradan ayrılıp Sarığ-Teek’in memleketine geçer. Sarığ-Teek, evlenmek istediği Huban-Arığ’ın kendi isteğiyle memleketine gelmesine çok memnun olur. Evlenmek için yaratılmamış olan Huban-Arığ, Sarığ-Teek’i de öldürür. SarığTeek’in intikamını almak üzere gelen Salaçın-Arığ’ı da öldürür ve memleketine döner. Ölüm vakti yaklaşmış olan annesi Hıyan-Arığ, HubanArığ’a kendisini babasının yanına gömmesini vasiyet eder. Bu arada görünmez bir şey geceleri gelip Huban-Arığ’ın malını, halkını çalmaktadır. Huban-Arığ, çok geçmeden bu görünmez şeyin kendisiyle evlenmek isteyen güçlü yaratılmış Ah-Molat olduğunu öğrenir ve onu öldürmek üzere yola çıkar. Ah-Molat’ın tüm hilelerini boşa çıkarıp onu öldürmeyi başarır, malını ve halkını kurtarır. Ah-Molat’ın atı ak pora, ortaya çıkarak intikam alacak birini bulup döneceğini söyler. Altın tüylü ak köpek, atın 281 Destanlaan Evlilikler ardından gider. Huban-Arığ, memleketine döndüğünde annesinin ölmüş olduğunu öğrenir. Kimsesiz kalan Huban-Arığ, üzüntüsünü dağıtmak için atalarının avlandığı yerlere ava çıkar. Avda bir ihtiyara rastlar. İhtiyar, Kök-Nincil’den toy daveti alacağını ve bu toya şeytan kılığında gitmesi gerektiğini söyler. Huban-Arığ, bu ihtiyarın dedesi Altın-Kris olduğunu öğrenir. Evine döndüğünde KökNincil’in Sarığ-Sayın’la evleneceği düğüne davet edildiğini yazan bir mektup alır ve toya kaltılmak üzere yola çıkar. Düğüne son anda yetişir. Altın tüylü köpek gelerek yurdunun yağmalandığını haber verir. Hemen ata yurduna dönen Huban-Arığ, memleketinin Kök-Molat ile Kögetey-Mirgen tarafından yağmalanmış olduğunu öğrenir ve onların peşine düşer. Kök-Molat, kardeşi Kögetey-Mirgen’i Huban-Arığ’la evlendirebilmek için bu işi yapmıştır. Huban-Arığ, altın tüylü köpek ve çıplak üçgen çocuğun yardımıyla iki kardeşi öldürür. Bu olaylar gelişirken Kök-Molat’ın hanımı, yeni doğan çocuğunu Huban-Arığ’dan kurtarmak için Buz denizinin ötesinde yaşayan babası Pus-Han’ın memleketine kaçırır. Huban-Arığ, onların peşinden gidip geç doğan çocuk ile annesini öldürüp memleketine döner. Huban-Arığ, memleketine döndüğünde halkını ve malını artmış olarak görür. Bu arada bir at gelerek Altın-Kris’in iki çocuğunun alp çağına ulaşmadan kırk kat yeraltına götürüldüğünü söyler ve yardım ister. İki çocuğu kaçıran Hara-Moos’la savaşmak için yeraltına inen Huban-Arığ, Hara-Moos başta olmak üzere orada bulunan meme emen çocuklar dâhil herkesi öldürür. Bu arada ortaya çıkan ayı tüylü Hara-Alp da çok yorulmuş olan Huban-Arığ’ı öldürür. Yeraltına kaçırılmış olan Altın-Kris’in çocukları Ah-Ölen ile Kök-Ölen ne kadar uğraşsalar da HubanArığ’ı diriltemezler. Onu orada bırakıp memleketlerine dönerler. Ah-Ölen, Altın-Han’ın kızı Altın-Sabah ile Kök-Ölen, öksüz 282 D r. Sal aha d d in B EKK‹ büyüyen Altın-Harlık ile evlenip alt ve orta dünyanın hâkimi olarak yaşamaya başlarlar. 22. Kağan-Argo Ablalı Kağan-Mergen Destanının Özeti Kağan-Mergen, ablası Kağan-Argo ile birlikte yaşamaktadır. Ablası Kağan-Kara tarafından kaçırılır. Kağan-Mergen ablasını kurtarmak için yola çıkar. Kağan-Kara’yı öldürür ve ablasını kurtarır. Daha sonra Kağan-Kara’nın çadırına gider. Orada Kağan-Mergen’i, Kağan-Kara’nın eşleri karşılar. Bahadır, onları öldürmez fakat öç almayacaklarına dair söz alır. Bu arada KağanKara’nın doğan güneşe benzeyen kız kardeşini görür. Atasını öldürmeseydim bu kıza dünür olur, alırdım. Atasını öldürdüğüm kızı almak bana yakışmaz diye düşünür. Kağan-Mergen, arkadaşı Kara-Kılış’a gönlüne hoş geldiyse Kağan-Kara’nın kız kardeşini alıp götür der. Kara-Kılış, hangi kızı verirsen onu alırım diye cevap verir. Kağan-Mergen, Kara-Kılış ile Kağan-Kara’nın kız kardeşinin başlarını birleştirir. Bitmek tükenmek bilmeyen kız toyu yapılır. Uzun bir zaman sonra Kağan-Mergen, ablasından evlenebileceği bir kızın olup olmadığını sorar. Ablası, Yiğit Şaday’ın Altın-Kök adlı kızından bahsederek Altın-Kök için yarışların başladığını da ekler. Kağan-Mergen, hemen hazırlanıp yola çıkar. Hiçbir engelle karşılaşmadan Yiğit Şaday’ın memleketine ulaşır. Oraya ulaştığında yiğitlerin kırlangıç gibi oynaşıp karınca gibi kaynaştığını görür. “Bazı kahramanlar, atlarını bağlamaya altın kazık yetmediğinden onları gür çalılara götürüp bağlamışlar.” Bozkır gibi sırtlı, kaya kadar omuzlu yiğitler orta yerde gezinip dolaşmaktadırlar. Kağan-Mergen bu yiğitler arasında dolaşan Tos-Mergen’i görür. Yeraltından Kara-Şebeldey de Kağan-Mergen’i bulmak için gelen bir kızdır. Kara-Şebeldey, Kağan-Mergen’e gelip benim varacağım kişisin, der. Kağan-Mergen, “seni almaktansa mühür gözümü mühürlerim, yuvarlak başımı yuvarlarım” di283 Destanlaan Evlilikler yerek Şebeldey’i reddeder. Kağan-Mergen ile Şebeldey arasında amansız bir kavga başlar. Yedi günün sonunda Şebeldey, KağanMergen’i kendi yurduna, yeraltına sürükler ve onunla evlenir. Kağan-Mergen’in Şebeldey’den bir oğlu olur. Adını ŞaygınMergen kor. Şaygın-Mergen’in talan için yeryüzüne çıktığı bir zamanda Kara-Kılış adlı bahadır gelerek Kara-Şebeldey’i öldürür. KağanMergen’e yüzüğe çevirip yanında getirdiği Altın-Kök’ü gösterir. Sonra hep birlikte yeryüzüne çıkarlar. Memleketlerine ulaştıklarında Kağan-Mergen ile Altın-Kök’ün düğünleri yapılır. Altın-Som adlı bahadır Kağan-Mergen’e gelerek ondan ablasını ister. Kağan-Mergen, Kağan-Argo küçüğüm olsaydı, sağ kolumla tutup verirdim. Ulu kişiyi benim vermem yakışmaz. Gidip Kağan-Argo ablama sorayım. Varırım derse aşını içeyim, varmam derse o zaman içmem, der. Kağan-Mergen, ablasına Altın-Som’la evlenmek isteyip istemediğini sorar. Kağan-Argo, Altın-Som’la evlenmeyi kabul eder. Toyları yapılır. Altın-Som eşi Kağan-Argo’yu alarak memleketine döner. 23. Kağan-Kes Destanının Özeti Büyüten atasını, doğurup emziren anasını bilmeyen KağanKes yalnız yaşamaktadır. Bir gün Altın-Kartıga'nın karısı AltınKök gelerek hiç evden çıkmayan Kağan-Kes'e Ak-Kağan kızı Altın-Suçu için sefere çıkması gerektiğini söyler. Bunun üzerine Kağan-Kes, yola çıkar ve kısa sürede AkKağan'ın memleketine ulaşır. Altın-Suçu benim alacağım kızdır diyerek dünür olduğunu söyler. Bu sözleri duyan bir yiğit: “Hey, Kağan-Kes, dokuz yıl boyunca kısır kısrağı çekip dokuz yıl boyunca dokuz tulum rakı taşıyıp da senin için nişanlanmadım! Benim nişanlıma nasıl talip olursun.” der. Bu arada, bir ihtiyarın yardım isteyen acı feryatları duyulur. Kağan-Kes, dokuz gün boyunca dövüşüp ihtiyarı kurtarır. 284 D r. Sal aha d d in B EKK‹ O ihtiyar, kendisini bu yolculuğa çıkaran Altın-Kök'ün kocası Altın-Kartıga’dır. Başka dövüş, yarış olmadan Ak-Kağan, kızını Kağan-Kes'e verir. Kağan-Kes aldığı Altın-Suçu’yu bir yüzüğe çevirip cebine kor ve memleketine döner. Memlekette dokuz gün süren muhteşem bir düğün yapılır. Mutlu bir şekilde yaşarlarken Altın-Kartıga’nın sıkıntıda olduğu haberi gelir. Kağan-Kes hemen hazırlanıp yola çıkar. Altın-Suçu, eşi Kağan-Kes’i bindiği at konusunda uyarır. Çünkü bindiği at, “kamçı vurulmaz at” olarak yaratılan özel bir attır. Kağan-Kes, dostu Altın-Kartığa’nın durumunu merak etmekte olduğundan atını kamçılar. Bir an önce Altın-Kartığa’nın memleketine ulaşmak istemektedir. Kamçılanan at Kağan-Kes’i bu dünyanın dışında “yarım ayın çaldığı, yarım güneşin aydınlattığı” bir yere götürür ve ortadan kaybolur. Kağan-Kes, orada Çılaş-Kara-Oğlan’la karşılaşır. Onunla birlikte kaybolan atı bulmak için Kara-Kağan’ın memleketine gelirler. Orada bulamayınca Kara-Kartığa’nın obasına gitmek üzere yola çıkarlar. Her gittikleri yerde birçok kimse ile savaşmak zorunda kalırlar. Nihayet Altın-Kartığa’nın memleketine ulaşırlar. Bir zaman sonra Kağan-Kes kendi yurduna döner. Kağan-Kes, dostu Altın-Kartığa’yı kurtaramadığı için tekrar sefere çıkar. Altın-Kartığa’yı esir eden Kara-Kazan’la savaşa başlar. Kırk yıl süren dövüşün ardından bir çocuk gelerek KağanKes’e yardım eder. Altın-Kartığa dostunu kurtaran Kağan-Kes, memleketine döndüğünde kendisine yardıma gelen yiğidin kim olduğunu eşi Altın-Suçu’dan sorar. Altın-Suçu, o delikanlının kendisi seferde iken doğan oğlu olduğunu ve adının da ÇaştanPergen olduğunu söyler. Daha sonra Kağan-Kes, oğlunun dünür olup da alamadığı kızı elde etmek üzere sefere çıkar. Yeraltı güçleriyle birçok savaştan sonra kamçı vurulmaz atı bularak memleketine döner. 285 Destanlaan Evlilikler 24. Kam Büre Bey Oğlu Bamsı Beyrek Boyunun Özeti Kamgan oğlu Han Bayındır, bir gün İç Oğuz ve Dış Oğuz beylerine büyük bir ziyafet verir. Bay Büre Bey de orada hazır bulunmaktadır. Bay Büre’nin bir ara ağladığı görülür. Sorduklarında oğlu olmadığı için ağladığını söyler. Beyler, Kam Büre Bey’in oğlu olması için dua ederler. Bay Bican adındaki bir bey de kızı olsun diye dua ister, onun için de dua ederler. O da kızı olursa Kam Büre’nin oğlu ile beşik kertme nişanlı yapacağını vaat eder. Bir zaman sonra Kam Büre Bey’in bir oğlu, Bay Bican Bey’in de bir kızı olur. Kam Büre Bey, bezirgânlarını oğluna armağanlar almak üzere Rum iline gönderir. Aradan on beş sene geçer. Çocuk delikanlı olur. Bir gün av dolayısıyla babasının tavlasına gelir. Bu sırada İstanbul’dan çocuk için bir at, bir yay bir gürz alıp dönmekte olan bezirgânlar da Kara Dervent ağzına gelip konaklarlar. Evnük Kalesi’nin kâfirleri bunlara saldırarak mallarını yağmalarlar. Bezirgânlardan biri Oğuz’a kaçarken önüne çıkan tavlada gördüğü yiğitten yardım ister. O yiğit, kâfirleri yakalayıp malı kurtarır. Önce yiğit, sonra bezirgânlar Kam Büre Bey’in evine gelirler. Çocuk baş kesip kan döktüğü için Dede Korkut gelip ona Bamsı Beyrek adını verir. Bu vesile ile düzenlenen av sırasında Bamsı Beyrek tesadüfen beşik kertmesi Banı Çiçek’le karşılaşır. Onunla ok atar, at koşturur, güreş tutar. Üçünde de kızı yener ve yendiği kızın Banı Çiçek olduğunu anlayınca ona bir yüzük takarak oradan ayrılıp babasının yanına gelir. Bamsı Beyrek, av dönüşü babasına gelerek evlenmek istediğini dile getirir. Babası da Banı Çiçek’in kendisine uygun bir eş olacağını söyler. Fakat kızın Deli Karçar adında bir kardeşi vardır ve kız kardeşini isteyen herkesi öldürmektedir. Deli Karçar’dan kız kardeşini istemek üzere Dede Korkut’u dünür olarak gönderirler. Uzun bir mücadele sonunda Deli Karçar, bin at, bin deve, 286 D r. Sal aha d d in B EKK‹ bin koç, bin köpek ve bin pire karşılığında kız kardeşini vermeye razı olur. Deli Karçar’ın istediği başlık temin edilir ve düğüne geçilir. Beyrek’in gerdeğe gireceği gece Bayburt Hisarı’nın beyi yedi yüz kâfirle gelerek Beyrek’i ve otuz dokuz yiğidini tutsak eder. Bu olayın üzerinden on altı yıl geçtiği halde Beyrek’ten bir haber alınamaz. Deli Karçar, Bayındır Han’a başvurarak Beyrek’in diri haberini getirene hediyeler, ölü haberini getirene ise kız kardeşini vereceğini söyler. Yalancı oğlu Yalancuk, Beyrek’in vaktiyle kendisine vermiş olduğu gömleği kana bulaştırarak onun öldüğü haberini getirir. Bu haber üzerine Banı Çiçek’i almak için küçük düğününü yapar, büyük düğün için gün belirler. Bu sırada Bay Büre Bey, bezirgânlarını Beyrek’i aramaları için gönderir. Bezirgânlar, Beyrek’i Bayburt’ta bulup onu durumdan haberdar ederler. Beyrek, kendisine âşık olan Bayburt Beyi’nin kızının yardımıyla hapsedildiği zindandan kurtulur ve Oğuz iline doğru yola çıkar. Yolda atı Boz Aygır’la karşılaşır. Daha sonra düğüne giden bir ozanla karşılaşır, atını vererek ozanın kopuzunu alır ve Banı Çiçek’in düğününe varır. Deli bir ozan kıyafetinde düğüne dâhil olur. Kız kardeşleri dâhil Beyrek’i tanıyan çıkmaz. Beyrek, kadınlar topluluğunun bulunduğu yere gelerek Banı Çiçek’le söyleşir böylece kimliği ortaya çıkar. Yalancı oğlu Yalancuk, kaçarak bir sazlığa sığınır. Beyrek, Yalancı oğlu Yalancuk’u affeder. Beyrek’i gerdeğe koymak isterler. Beyrek, Bayburt Hisarı’nda esir olan arkadaşlarını kurtarmadan gerdeğe girmek istemez. Oğuz beyleri Bayburt Hisarı üzerine yürürler. Kâfirin kilisesini yıkıp cami yapar, keşişlerini öldürüp ezan okuturlar. Esir edilmiş olan otuz dokuz yiğit ile Bayburt Beyi’nin kızını da alarak Oğuz iline dönerler. Kırk gün kırk gece toy düğün olur. Dedem Korkut gelip şadlık eyler. 287 Destanlaan Evlilikler 25. Kan-Ceeren Attu Kan-Altın Destanının Özeti Tanrı Ülgen’in kızı Boodoy-Koo ile evli olan Kan-Altın, yurdunda huzurlu yaşamaktadır. Ülgen-Biy, damadına düğün hediyesi olarak ölüyü diriltebilen, hayvanı çoğaltabilen, sönen ateşi yakabilen altın ve gümüş iki kaval vermiştir. Kan-Altın yeraltından kendisiyle savaşmak için çıkan şeytanları durdurmak için, kavallarını yanına alarak yola çıkar. Erlik-Biy’e giden yolda sırasıyla Cer-Cenes ve Kan-Kapçıkay’ı yener. Bir süre sonra kutsal kitabına bakan Kan-Altın, yurdundan ayrılalı altı yıldan fazla bir zamanın geçtiğini görür. Yoluna devam eden Kan-Altın, sönmüş ateşini yakamayan ihtiyar bir kadının ateşini yakarak onun kavurup verdiği nohutu yer. İhtiyar kadının gösterdiği yoldan gidince Erlik’in kızı Abram-Moos’un sarayına ulaşır. Atının tavsiyesiyle Erlik’in kızının verdiği yemekleri de yer. Onun peşinden gelen kadın, Kan-Altın’a boğa başlı sopa verir. Sopayı alan Kan-Altın tekrar yurduna döner. Yurduna dönen Kan-Altın, üçüncü gökten gelen bir ses duyar. İki dağ zirvesine iki kişi iner. Sağdaki zirveye inen ÖlöÇookır attır. Soldaki zirveye inen ise Kan-Altın’ın eşi AltınÇaçak’tır. Eşi, Kan-Altın’a yurdunda her şeyin sağ ve esen olduğunu fakat kara gölden çıkan bir arpanın ektikleri bütün tahılı yok ettiğini; dağdan inen azgın bir geyikle tavşan ve bir kartalın da bütün hayvanlarını dağıttığını söyler. Kan-Altın sefere çıkarak yurduna felaket getiren tavşanı bulur. Tavşan, kendisinin Cebelek tarafından bu iş için gönderildiğini söyler. Kan-Altın, af dileyen ve zarar vermeyeceğini söyleyen tavşanı serbest bırakır. Yurduna zarar veren geyiği de bulan Kan-Altın, onu da tavşan gibi affederek memleketine döner. 26. Kangıvay-Mergen Destanının Özeti Çok varlıklı olan Kangıvay-Mergen, tek başına rahat bir şekilde yaşamaktadır. Vakit geçirmek için de geyik avlar. Kangıvay288 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Mergen’in bütün işlerine ağabeyi Aksagalday-Sayın-Havıtçı bakmaktadır. Bir gün Aksagalday-Sayın-Havıçı, en yüksek dağın tepesine çıkar ve Kangıvay-Mergen’in develerini görür. Bu deve sürülerine doğru yabancı bir deve koşup gelir. Bu kötü bir olayın habercisidir. Hızla Kangıvay-Mergen’in obasına giderek durumu haber verir. Fakat Kangıvay-Mergen, kendi gücüne güvenerek ağabeyinin düşman saldırısı ile ilgili sözlerine aldırış etmez. Kangıvay-Mergen, devesini tutup götürmeye çalışan adamın yolunu kesmeye çalışır. Adama iyice yaklaşıp atının yularını eliyle çekip kendi bacağına üç kez dolar. Dağ gibi görünen adam, HanKüçü’dür. Han-Küçü, Kangıvay-Mergen’e meydan okur. Kahramanlar, dövüşmeye başlarlar ve sonuçta Kangıvay-Mergen galip gelir. Bahadır, yendiği kahramanın malına mülküne el koymak için düşmanının yurduna doğru yola koyulur. Han-Küçü’nün obasına yaklaştığında şekil değiştirip çok zayıf, güçsüz bir oğlancık olur. Yolda rastladığı çobanlardan birisi, Han-Küçü’nün otağının yerini gösterir. Kangıvay-Mergen, Han-Küçü’nün üç karısının bulunduğu obaya girer. Orada Han-Küçü’nün en büyük karısı Avıkay-Sarala ile yaşamaya başlar. Bu arada Kangıvay-Mergen’in obasında Karan-Çüzün yenge tarafından sevilmeyen Kangıvay-Mergen’in kız kardeşi Torgun-Çüzün sıkıntı çekmektedir. Aksagalday-Sayın-Havıtçı, Kangıvay-Mergen’i aramaya gider. Avıkay-Sarala’nın evinde onu bulup kız kardeşinin içinde bulunduğu sıkıntıları anlatır. Kangıvay-Mergen, ağabeyini dinleyip evinin yolunu tutar. Bu arada yabancı bir ülkeden Torgun-Çüzün’ü istemek için dört kardeş gelir. Kangıvay-Mergen, onlardan biriyle kız kardeşinin evlenmesine razı olur. Bir süre sonra bütün halk tarafından uğurlanan Kangıvay-Mergen, çeyizini hazırlayıp kardeşi TorgunÇüzün’ü evleneceği adamın ülkesine götürür. Kangıvay-Mergen, dört kardeşten birinde çokça içer. Bunun üzerine kız kardeşi, döndüğünde obasında onun başına bir iş gelebileceğini, bu nedenle bir daha bu kadar içmemesi gerektiğini söyler. 289 Destanlaan Evlilikler Bu arada karısı Karan-Çüzün, çukurdan Han-Küçü’yü çıkarıp onunla zevk eder. Karısının amacı, kocasını ve onun ağabeyini yok etmektir. Aksagalday-Sayın-Havıtçı, konuşulanları duyup orayı terk eder. Karısı ve Han-Küçü, Kangıvay-Mergen’i kaya üzerinden denize atıp Han-Küçü’nün ülkesine giderler. Kangıvay-Mergen, kız kardeşinin kayınbiraderleri sayesinde ölümden kurtulur. Kangıvay-Mergen ile Aksagalday-Sayın-Havıtçı’yı, dört kardeş kendi obalarına götürürler. Torgun-Çüzün’ün isteği üzerine, dört kardeş Kangıvay-Mergen için Tavın ve Tajı adlı kardeşlerin Tungulak-Sagaan-Dangın adlı kız kardeşini istemeye giderler. Tavın ve Tajı kardeşlerin memleketine gelip ak otağına girip dünür geldiklerini söylerler. Tavın ve Tajı kardeşler belli bir başlık karşılığında kız kardeşlerini vermeye razı olurlar ve hep birlikte Kangıvay-Mergen’in memleketine giderler. Bir gün Kangıvay-Mergen, yolda uyuyan bir delikanlıyı görüp ona ok atar. Bu delikanlı, Kangıvay-Mergen ile TungulakSagaan kadının oğullarıdır. Adı, Han-Türü-Maadır’dır. HanTürü, az kalsın Kangıvay-Mergen’i boğacak olur. Babasının ve kardeşlerinin obasına geldiğinde Han-Türü, Kangıvay-Mergen’in saç kuyruğunu keser. Kangıvay-Mergen, Han-Küçü’den intikam almayı kendisine bir borç sayar. Onun topraklarına girip kafasını kamçı ile gövdesinden ayırır. Karan-Çüzün kadınını bacaklarından iki ata bağlayıp öldürür. Bütün malını, mülkünü alıp dört kardeşin obasına döner. Esir ettiği kadınları, dört kardeşe eş yapar. Kendisine ise, Han-Küçü’nün en küçük karısı Aktan-Kara kadını alır. 27. Kanlı Koca Oğlu Kan Turalı Boyu’nun Özeti Oğuz zamanında Kanlı Koca adında bir beyin Kan Turalı adında bir oğlu vardır. Kan Turalı, en az kendisi kadar güçlü bir kızla evlenmek istediğini söyler. Önce Kan Turalı, daha sonra da babası Kan Turalı’ya uygun bir eş bulmak için İç Oğuz ve 290 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Dış Oğuz’u gezerler. Fakat uygun bir eş bulamazlar. Kanlı Koca, oğluna layık kız ararken Trabzon’a gelir. Trabzon tekürünün Selcen Hatun adındaki kızının Kan Turalı’ya layık bir eş olacağını düşünür. Ancak Selcen Hatun’un babası kızını almak isteyen kişilerin üç canavarla savaşmasını ve onları öldürmesini şart koşmuştur. Bunlar: Kağan aslan, kara boğa ve kara buğradır. Otuz iki kâfir beyinin oğlu, Selcen Hatun’un uğruna mücadeleye girişmiş ama daha ilk canavar boğaya yenildikleri için başları vurularak kale burcuna asılmıştır. Kanlı Koca, bunları görür, yurduna döner ve oğlu Kan Turalı’ya hünerin varsa Selcen Hatun’u alırsın der. Kan Turalı, kırk yiğidini de yanına alarak Trabzon’a gelir ve Selcen Hatun’a dünür olur. İlk önce boğayla mücadele eden Kan Turalı, boğayı kısa sürede öldürür. Tekür kızını vermek ister. Tekürün kardeşinin oğlu “Canavarlar başı aslandır, aslanla da oyun göstersin daha sonra kızı verelim.” der. Kan Turalı, aslanı da yener. Tekür, yine kızını vermek ister. Tekürün kardeşinin oğlu, “Canavarlar başı devedir, onunla da oyununu oynasın.” der. Kan Turalı, deveyi de öldürür. Tekür, kırk otağ diktirerek Kan Turalı ve Selcen Hatun’u gerdeğe koymak ister. Kan Turalı, bu teklifi kabul etmeyip Selcen Hatun’u alarak memleketine doğru yola koyulur. Oğuz ili sınırına yaklaştıklarında Kan Turalı, kırk yiğidini babasına müjdeci olarak gönderir. Bu arada iki sevgili bir yerde konaklarlar. Çok yorgun olan Kan Turalı, uykuya dalar. Selcen Hatun, arkalarından birilerinin geleceğini hesap ederek uyumaz ve savaş zırhını giyinerek yüksekçe bir yere çıkıp nöbet bekler. Tekür, kızını Kan Turalı’ya verdiğine pişman olur ve arkalarından altı yüz askerini onları yakalamaları için gönderir. Düşmanın gelmesi üzerine Selcen Hatun, Kan Turalı’yı uyandırır ve ikisi birlikte gelenlerle savaşmaya başlarlar. Bir süre sonra Selcen Hatun, kâfirlerin yenildiğini sanarak savaş meydanını terk eder. Bu arada çocuklarını karşılamaya gelen Kanlı Koca 291 Destanlaan Evlilikler ve karısıyla karşılaşır. Kan Turalı’nın dönmediğini öğrenen Selcen Hatun, yeniden savaş alanına döner. Bu arada Kan Turalı, bir derede sıkıştırılmış, atı vurulmuş kendisi de gözkapağından yaralanmıştır. Selcen Hatun, hemen yardıma koşar, düşmanı dağıtır, Kan Turalı’yı da terkisine alarak oradan uzaklaşır. Kan Turalı, kendisini kurtaranın Selcen Hatun olduğunu önce anlamaz. Yolda, Kan Turalı, Selcen Hatun’un kendisini kurtardığını söyleyerek övüneceğini düşünür ve onu öldürmek ister. Bu düşüncesini Selcen Hatun’a da söyler. Selcen Hatun, Kan Turalı’yı bu düşüncesinden tatlılıkla vazgeçirmeye çalışır. Başaramayınca kızar ve dövüşmeye hazır olduğunu söyler. Karşılıklı iki tepeye çıkıp birbirlerine ok atarlar. Selcen Hatun, temrensiz bir okla Kan Turalı’yı yoklar. Selcen Hatun’dan çekinen Kan Turalı, kendisini denediğini söyleyerek Selcen Hatun’u kucaklar ve barışırlar. Kan Turalı ile Selcen Hatun tekrar yola çıkıp Oğuz iline varırlar. Düğünleri yapılır. Dedem Korkut gelir şadlık çalıp destanlar söyler. 28. Kara-Kuzgun Destanının Özeti Besleyen babalarını, emziren annelerini tanımayan iki kardeş Altın-Arığ ile Ay Kara atlı Kara-Kuzgun birlikte yaşamaktadır. Bir gün Altın-Arığ, kendisine iki kişinin dünür geleceğini söyler. Çok geçmeden Sarı-Taycı ile Hlanır-Taycı hediyeleriyle gelip Altın-Arığ’a dünür olurlar. Kara-Kuzgun, kız kardeşini istemeye gelen bahadırları dokuz katlı demir tapınağın sahibi dokuz kardeşe göndererek onlardan kız kardeşini istemelerini söyler. Sarı-Taycı, dokuz kardeş tarafından öldürülür. Hlanır-Taycı ise dokuz kardeşin altısını öldürdükten sonra karşısına çıkan Üzüt kızı Üzen-Arığ’la vuruşmaya başlar. Bu arada Kara-Kuzgun, ablası Altın-Arığ’dan evlenebileceği birinin olup olmadığını sorar. Altın-Arığ, Altın-Han’ın kızı Han-Kız’ın kendisine uygun bir eş olacağını söyler. KaraKuzgun, Han-Kız’ı bulmak için yola çıkar. Kızın memleketine 292 D r. Sal aha d d in B EKK‹ yaklaştıklarında kahraman, atını ak bir ota kendisini de sivrisineğe dönüştürür. Kara-Kuzgun, kızın sarayına girecek delik bulamayınca dumana dönüşüp saraya girer. Kendi şekline dönüp kız ile konuşacağı sırada kız ortadan kaybolur. Kara-Kuzgun’un atı kaybolan kızı bulur. Kara-Kuzgun, kızdan kendisiyle evlenmesini ister. Kız, babamın altın kitabında yazılıysa evlenirim, der. Kitaba baktıklarında çok önceden beşik kertmesi yapıldıklarını öğrenirler. Kara-Kuzgun, Han-Kız’ı alarak meleketine döner. Dönüş yolunda Altın-Arığ’ı Hlanır-Taycı’nın cesedi başında beklerken bulurlar. Kara-Kuzgun, Han-Kız’dan Hlanır-Taycı’yı diriltmesini ister. Dirilen Hlanır-Taycı ile Altın-Arığ’ın düğünü yapılır. Hlanır-Taycı, eşini alarak memleketine döner. Bu arada Kara-Kuzgun ile Han-Kız’ın düğününe geçilir. Kısa bir süre sonra Kara-Kuzgun, eniştesi ve kız kardeşinin kırk bahadırın eline düştüğünü öğrenir ve onları kurtarmak üzere yola çıkar. Yolda, yaşlı bir kadın, Kara-Kuzgun’a karşılaşacağı engeller hakkında bilgi verir. Kara-Kuzgun, eniştesini kurtarıp memleketine döndüğünde eşinin iki çocuk doğurmuş olduğunu görür. Han-Kız, doğurduğu çocuklardan erkek olana Altın-Saraçı, kıza ise Han-Çiçekey adını verir. Altın-Saraçı, Timir-Pirgen, Tilti-Pirgen, Kara-Mool ve Kara-Küye adlı dört kardeş tarafından kaçırılan kız kardeşi HanÇiçekey’i kurtarmak için yola çıkar. Kız kardeşini, dört kardeşten kurtarıp memleketine dönerken şekil değiştirip Kara-Molat’ın obasına uğrar. Orada Altın-Sas adlı kızla karşılaşır. Kız, AltınSaraçı’ya Kara-Molat’ı öldürürsen seninle evlenirim der. AltınSaraçı, Kara-Molat’ı öldürüp Sarı-Han’ın kızı Altın-Sas’ı alarak obasına doğru yola koyulur. Memleketine döndüklerinde AltınSas ile Altın-Saraçı’nın düğünleri yapılır. Kara-Han’ın kızları, kendilerini zorla alıp götürmek isteyen Han-Hırçotay’a karşı yardım istemek üzere Altın-Saraçı’ya gelirler. Altın-Saraçı, Han-Hırçotay’ı öldürüp memketine dönerken 293 Destanlaan Evlilikler bir dağ başında ölür. Altın-Sas, kocasının cesedini bulup diriltmeye çalışır ama başaramaz. Bu arada hamile olan Altın-Sas, bir çocuk doğurur. Çocuk daha mukozası üzerinde iken ortadan kaybolur. Mukozalı çıplak çocuk, Üzen-Arığ’la karşılaşır ve onunla evlenmek zorunda kalır. Orada Kara-Alp ile savaşır ve onu öldürür. Babasının intikamını almak için yeraltına iner. Yeraltında babasını bulup diriltir ve memleketlerine doğru yola çıkarlar. Memleketlerine döndüklerinde büyük bir toyla çocuğa Han-Saraçı adı verilir. Bir müddet sonra Han-Saraçı, annesinden evlenebileceği uygun bir kız olup olmadığını sorar. Annesi, çok sayıda talibi olan Sarı-Salgın’ın kızı Sarı-Marha’nın alacağı kız olduğunu söyler. Han-Saraçı, vakit kaybetmeden yola çıkar. Kısa sürede Sarı-Salgın’ın memleketine ulaşır. Sarı-Salgın, gök kutsalı altın sincabı yakalayana kızını vereceğini ilan eder. Han-Saraçı, sincabı yakalamayı başarır. Daha sonra rakiplerinden Kümüs-Tik ile güreşe tutuşur ve onu da yener. Daha başka rakiplerle de mücadele eden Han-Saraçı, tüm rakiplerini ortadan kaldırır ve SarıSalgın’dan kızını ister. Sarı-Salgın, kızına küçük bir düğün yapıp Han-Saraçı ile kızını yolcu eder. Han-Saraçı ile Sarı-Marha’nın büyük düğünleri Kara-Kuzgun’un memleketinde yapılır. 29. Kara-Taacı-Kıs Destanının Özeti Kara-Taacı, güzel dağın koltuğunda, gök nehrin yakasında, kabukla örtülmüş evinde, yetmiş çatal boynuzu, yetmiş kulaç kuyruğu olan kara keçisiyle tek başına yaşamaktadır. Sadu-Kağan’ın emrini yerine getirip dönmekte olan TemirBökö adlı bahadır, Kara-Taacı kıza misafir olur ve onun lezzetli yemeklerinden yer. Sadu-Kağan’ın yurduna dönen Temir-Bökö, artık kağana hizmet etmeyeceğini, gidip çok lezzetli yemekler yapan Kara- 294 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Taacı ile evleneceğini söyler. Temir-Bökö’nün sözlerini işiten Sadu-Kağan da ondan gizli gidip Kara-Taacı’ya misafir olur, yemeğini yer. Memleketine dönen Sadu-Kağan, genç kızı ele geçirip kendisine aşçı yapmak için adamlarını yanına alarak kıza saldırır. Sadu Kağan’ın askerleriyle Kara-Taacı arasında amansız bir savaş başlar. Yapılan savaşta, kağanın ordusunda bulunan TemirBökö, kendi ordusuna karşı Kara-Taacı’nın yanında yer alır. İkisi birlikte kağanın askerlerini yenerler. Savaştan galip çıkan iki genç evlenip mutluluk içinde yaşarlar. 30. Katan-Kökşin [i]le Katan Mergen Destanının Özeti Katan-Mergen ile Katan-Kökşin adlarında iki oğlu olan Katan-Kuuçın ve eşi Ak-Baş, memleketlerinde huzur içinde yaşamaktadır. Katan-Kökşin, kendisine bir eş bulmak için yolculuğa çıkmak ister. Babası, oğlu Katan-Kökşin’i de yanına alarak Ak-Kaan’ın kızı Altın-Sırga’ya dünür olmak üzere yola çıkar. Ak-Kaan’ın yurduna yaklaştıklarında Katan-Kökşin altı geyik avlar. Baba oğul geyikleri yerler. Katan-Kuuçın, uykuya dalar. Rüyasında Karatı-Kaan’ın oğlu Kara-Kıdat’ın Ak-Kaan’ın yurdunu yağmalayıp halkını esir edip kızını da almak için ordusuyla geldiğini görür. Katan-Kuuçın’ın rüyası gerçek olur. KaratıKaan’ın alpları Ak-Kaan’ın ordusunu kırıp geçirir. Katan-Kuuçın ile Katan-Kökşin onlara karşı saldırıya geçerler. Dört atın ve dört bahadırın çarpışmasından yeryüzü sallanır. Onların sesi, gökyüzündeki Üç-Kurbustan’a, yeraltındaki Bos-Erlik’e ulaşır. Bu arada Katan-Kökşin, babası ve ağabeyine yardıma gelir. Yapılan savaştan Katan-Kökşin ile Katan-Mergen galip çıkar. Fakat babaları savaşta ölür. İki kardeş Altın-Sırga’yı alıp yurtlarına döner. Dokuz yıl sürecek olan toy başlar. Dokuz yılın sonunda Katan-Kökşin, babasının kutsal kitabına bakınca Karatı-Kaan’ın halkının başsız kaldığını görür. Gidip onları kendi halkına ve hayvanlarına katmaya karar verir. Kardeşi Katan-Mergen buna karşı çıkar. 295 Destanlaan Evlilikler Avlanmaya çıkan Katan-Kökşin, kutsal kavak ağacının altında uyur. Rüyasında Altın-Tana adlı çok güzel bir kız görür. Uyanan Katan-Kökşin, hemen geri döner. Döndüğünde annesinin ölmüş olduğunu öğrenir. Aradan uzun bir zaman geçmesine rağmen Katan-Kökşin, rüyasında gördüğü Altın-Tana’yı unutamaz. Eşi Altın-Sırga’nın ve kardeşi Katan-Mergen’in karşı çıkmasına rağmen, Altın-Tana’yı aramaya gider. Katan-Kökşin, Altın-Tana’yı bulup yurduna getirir. Bu arada Katan-Mergen, ağabeyiyle birlikte yaşayamayacağını söyleyip Küler-Kaan’ın kızı Kümüjek-Aru ile evlenmek için yurttan ayrılır. Katan-Mergen, Küler-Kaan’ın yurduna gelir. Burada saygıyla karşılanır. Halkı da onun peşinden gelir. Kümüjek-Aru ile evlenen Katan-Mergen dokuz yıl düğün yapar. Katan-Kökşin, Altın-Tana’yı alıp yurduna döndüğünde Eki-Toş adlı kardeşlerin obasını yağmalayıp eşi Altın-Sırga’yı kaçırdıklarını öğrenir. Altın-Tana’yı yurtta bırakıp Eki-Toş’un yurduna yönelir. Eki-Toş ile girdiği mücadelede Katan-Kökşin, yenilmek üzereyken atı Kara-Küren uçarak Katan-Mergen’in yanına gidip durumu anlatır. Katan-Mergen yardıma gitmek istemese de Kara-Küren atı onu ikna eder. Ağabeyine yardıma giden Katan-Mergen ağabeyinin öldüğünü görür. Eki-Toş’u öldüren Katan-Mergen yaptığı ilaçlar ve getirdiği kaynak sularıyla ağabeyini diriltir. Bu alaylar devam ederken Caan-Toş’un karısı, Altın-Sırga’yı alıp Koo-Şilti’nin memleketine kaçırır. Katan-Kökşin, eşini kurtarmak için yeraltına Koo-Şilti ile savaşmaya gider. KatanKökşin, Koo-Şilti’ye yenilmek üzere iken kardeşi Katan-Mergen, yine yardıma gelir ve Koo-Şilti’yi öldürür. Katan-Kökşin, eşiyle birlikte esir edilmiş olan altmış gelini alıp yeryüzüne çıkarır. Memleketlerine döndüklerinde büyük bir şölen düzenlenir. 296 D r. Sal aha d d in B EKK‹ 31. Kerem ile Aslı Hikâyesinin Özeti** Kerem, bir şah, han veya bey oğludur. Aslı'nın babası da bu beyin yanında vezir, hazinedar, saraydar gibi bir görevlidir. Yani her iki aile de siyasî, sosyal ve iktisadî açıdan güçlüdür. Aileler arasında idarî bir yakınlık bulunmasına rağmen dinî, millî ve sosyal bir farklılık mevcuttur. Her iki ailenin de siyasî ve iktisadî güçlerine rağmen çocukları olmamaktadır. Kahramanların doğumu kutsal kişilerin yardımıyla veya onların verdiği olağanüstü elmayla gerçekleşir. Kerem ile Aslı'nın doğumlarından önce birbirleriyle evlendirileceklerine dair aileler arasında beşik kertme veya söz kesme vardır. Kerem'in ve bazı varyantlarda da Aslı'nın eğitimleri anlatılır. Ancak bu eğitim hayat karşısında gerekli asgarî bilgileri edinmekten ibaret görünmektedir. Aslı'nın babası doğumdan sonra kızının başına bir felaket geleceğini kestirip başka bir yere yerleştiği için Kerem ile Aslı birbirlerini görmeden büyürler. Kerem ile Aslı'nın birbirlerine âşık olmaları görüşerek gerçekleşir. Bazı varyantlarda görülen rüyada bâde içme motifi ise oldukça zayıftır. Kerem, av peşinden girdiği bahçede Aslı'yı görüp âşık olur, birbirlerine mahlâs ve yadigâr verirler. Kerem burada saz çalıp şiir söyleme yeteneği de kazanır. Kerem ile Aslı nişanlanırlar. Ancak Aslı'nın babası din farkı sebebiyle bir gece kızını alıp kaçar. Böylece hikâyenin önemli kısmı başlamış olur. Kerem, babasının ve annesinin karşı çıkmasına rağmen gurbete çıkar ve Aslı'nın peşinden diyar diyar dolaşır. Bu arada başına çeşitli olaylar gelir. Canlı cansız varlıklara ve gördüğü herkese Aslı'yı soran Kerem'e gerek halktan kimseler, gerekse padişahlar ve beyler yardımcı olurlar. ** Bu özet, Ali Duymaz’ın “İncil ile Furkan Arasında Bir Aşkın Hikâyesi: Kerem İle Aslı (2004a: 131-150)” adlı makalesinden iktibas edilmiştir. 297 Destanlaan Evlilikler Kerem'i Aslı'yla ilk buluşacağı yer olan Erzurum'a Hızır ulaştırır. Kerem, Aslı'yı Erzurum'da hamamdan çıkan kızlar ve kadınlar arasında görür. Ancak Aslı ondan kaçar ve ailesiyle birlikte Erzurum'u terk ederler. Kerem, Erzurum’dan Kayseri’ye kadar Aslı’yı takip eder. Bu yolculukta Kerem'in tasavvufî sayılabilecek bazı kerametleri görülür: Kendini misafir etmeyen köye beddua ederek harap etme; ırmaklarla, dağlarla, ceylanla, turnalarla ve kuru kafayla deyişme gibi. Kerem, Aslı'yla ikinci defa Kayseri'de buluşur. Hırsızlık suçlamasıyla idam edileceği zaman Hak âşıklığı imtihanını başarıp tam Aslı'yla evlenecekken Keşiş, yine kızını alıp kaçar. Burada yer alan otuz iki dişini çektirme motifi de hikâyenin orijinal motiflerinden biridir. Kerem'in üçüncü yolculuğu Kayseri-Halep arasında gerçekleşir. Bu yolculukta da Kerem herkesten yardım görür. Kerem ile Aslı hikâyesinin en karakteristik yönlerinden birisi sonuç bölümüdür. Bu bölümde Kerem ile Aslı’nın yanarak ölmeleri anlatılmaktadır. Kerem, Aslı'yı varyantlara göre değişmelerle birlikte Halep, Kayseri veya İstanbul’da bulur. Kerem, sevgilisi Aslı'nın başka bir Ermeni genciyle evlenmesinden bir gün önce buraya gelmektedir. Tıpkı Odise’nin dönüşü, Bamsı Beyrek’in tutsaklıktan kurtulup Banı Çiçek’in düğününe yetişmesi veya Âşık Garip hikâyesinde olduğu gibi. Burada Kerem'e şehrin idarecileri ile halk yardım eder. Keşiş, Aslı'yı Kerem'e vermek mecburiyetinde kalır, ancak gerdek gecesi giymesi için Aslı'ya sihirli bir elbise diktirir. Gerdek gecesi sihirli elbisenin düğmelerini çözemeyen Kerem, alev alıp yanar. Aslı da Kerem'in küllerinden tutuşup yanar. İdare adamları Keşiş ile karısını öldürterek cezalandırırlar. Kerem ile Aslı defnedildikten sonra Sofu'ya düğün yapılır. 32. Kozın-Erkeş Destanının Özeti On denizin kavşağında kapanla av avlayan yalnız bir atı olan, vücudu yaşlanmış, eti-kanı çekilmiş, ölüverse naaşını kal298 D r. Sal aha d d in B EKK‹ dıracak yakın samimi dostu olmayan; yaşayacak olsa sözünü tutacak çocukları olmayan Ak-Bökö ve eşi Ak-Baş yaşamaktadır. Ateşin yanından uzaklaşmadan odun, su getirmeyi birbirlerinden bekliyorlarmış. Güz mevsiminde güzel bir şafak vakti ihtiyar Ak-Bökö uykudan uyandığında yaşlı eşi Ak-Baş’ın keçe kundağa sarılı bir bebekle oturduğunu görür. Çocuğa kundak yapmak için tilki; çorba yapmak için geyik avlamaya çıkar ve yedi gün sonra döner. Oğluna kızıl konır atlı Kozın-Erkeş adını verir ve o esnada düşüp ölür. Kozın-Erkeş, sayılı günler içinde er olur. Bir av esnasında babasının arkadaşı Baçıkay-Kara bahadır ile karşılaşır. BaçıkayKara, birçok silah yüklediği kızıl konır atla gelmiştir. KozınErkeş, atın üzerindeki elbiseleri giyinip silahlarını kuşanır ve ava çıkar. Av dönüşü Bilgelik kitabını alıp okuduğunda evleneceği kişinin Karatı-Kağan’ın kızı Bayım-Sur olduğunu öğrenir ve kızı bulmak için yola çıkmak ister. Annesi, Kozın-Erkeş’in yolculuğa çıkmasına çeşitli hayvanların şekline girerek engel olmaya çalışır fakat başarılı olamaz. Kozın-Erkeş, Karatı-Kağan’ın memleketine ulaştığında kağanın çobanı Kodur-Uul ile karşılaşır. Kodur-Uul, Ceti-Sabar kardeşlerin Bayım-Sur’a dünür geldiklerini söyler. Kozın-Erkeş ve atı şekil değiştirip öylece Karatı-Kağan’ın düğün yaptığı yere gelirler. Altın paltolu boy başkanları bir yerde; kötü paltolu yoksullar başka bir yerde toplanmışlardır. Altmış yerde çadır kurulmuş, altmış kazanda et kaynatılmış, atın iyisini yarıştırıp erin güçlüsünü güreştiriyorlarmış. Genç gelinler kojon söyleyip genç oğullar kopuz çalıyormuş. Böylece düğünün son aşamasına gelinmiş. Karatı-Kağan, tam kızını vereceği sırada Kodur-Uul araya girerek Bayım-Sur’un, evleneceği kişiyi sevdiğini kanıtlaması için birkaç deneme yapılması gerektiğini söyler. Kodur-Uul’un teklifi üzerine üç yaşındaki koyunun kuyruğunu Bayım-Sur’un 299 Destanlaan Evlilikler eline verirler. Bayım-Sur ak sarayın kapısının önüne gelir. Orada toplanmış olan tüm insanlar, birer birer ak saraya girip teker teker çıkarlar. Bu çıkanlar arasında Kodur-Uul ile Ceti-Sabar da vardır. Bayım-Sur elindeki kuyrukla hiçbirine vurmaz. CetiSabar, neden kendisine vurmadığını sorup söylenerek oradan ayrılır. Ak sarayda yalnızca yedi başlı Celbegen ile tastarakay kılığındaki Kozın-Erkeş kalmıştır. Saraydan en son Kozın-Erkeş çıkar ve Bayım-Sur elindeki koyun kuyruğu ile Kozın-Erkeş’in sırtına vurur. Orada toplanmış olan tüm halk bunu görüp şaşırır. Karatı-Kağan, kızım hata yaptı diyerek orada bulunan herkesin tekrar ak saraya girip çıkmasını emreder. Toplananlar tekrar saraya girip birer birer çıkarlar. Kız, çıkanların hiçbirine elindeki koyun kuyruğu ile vurmaz. En son çıkan tastarakay kılığındaki Kozın-Erkeş’in sırtına birkaç defa vurarak seçimini yapar. Kız için düzenlenen sıçrama yarışını da kazanan Kozın-Erkeş, Bayım-Sur’u alarak kaçırır. Karatı-Kağan, tüm adamlarını onların arkasından gönderir. Adamları eli boş dönünce damadını memleketine getirip hile ile onu ortadan kaldırmayı planlar. Adamlarını göndererek damadını memleketine davet eder. Bu davetin sonunun kötü olacağını sezen Bayım-Sur, eşini karşılaşacağı tehlikeler konusunda uyarır. Kozın-Erkeş, eşinin tüm uyarılarına rağmen kendisine sunulan zehirli içkiyi içer. Karatı-Kağan ve Ceti-Sabar, Kozın Erkeş’i bir demir sandığa kapatıp ateşe atarlar. Eşi Bayım-Sur, yeraltından sıçan şeklinde gelip yeni yeni ısınmakta olan sandığa girer. Ağzında getirdiği suyu Kozın-Erkeş’in yüzüne serper. Kozın Erkeş uyanır ve sandığı parçalayıp buhar gibi ortadan kaybolur. Ceti-Sabar kardeşler Bayım-Sur’u almaktan vazgeçip tüm verdiklerini (kalın) alarak memleketlerine dönerler. Bayım-Sur, kocasını bulması için Kodur-Uul’dan yardım ister. Kodur-Uul da Bayım-Sur’u gizliden gizliye sevmektedir. 300 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Karatı-Kağan’dan çekindiği için bu durumu gizlemiştir. KodurUul, Kozın-Erkeş’i yedi yolun kavşağında atının terini soğuturken bulur. Hemen Karatı-Kağan’a haber vermek için geri döner. Karatı-Kağan, Kodur-Uul ile askerlerini Kozın-Erkeş’in üzerine gönderir. Kodur-Uul, Kozın-Erkeş’e eşin Bayım-Sur ölmeni istedi. O yüzden babasının askerleriyle beni gönderdi diyerek yalan söyler. Kozın-Erkeş, madem Bayım-Sur beni istemiyor o zaman beni öldür, der ve Kodur-Uul’a karşı koymaz. Kodur-Uul, Kozın Erkeş’i öldürmüş olmanın mutluluğuyla Karatı Kağan’ın yurduna döner. Bir hile olduğunu sezen Bayım-Sur, Kodur-Uul’u ikna ederek Kozın-Erkeş’in cesedinin bulunduğu yeri öğrenir. Bayım Sur, Kodur-Uul’a doksan arşınlık bir mezar kazmasını, kazdırdıktan sonra da yeraltı suyundan bir kadeh getirmesini ister. BayımSur’a âşık olan Kodur-Uul kızın istediğini yapmak için bir halatla doksan arşınlık çukura/mezara iner. Bayım-Sur, Kodur-Uul’un indiği halatı keser ve toprakla üzerini örter. Daha sonra Kozın’ın kemiklerini yıkayıp bir araya getirir ama onu diriltmeye gücü yetmez. Günlerce uğraşır gözyaşı döker. Nihayet, sarı saplı sihirli bıçakla Kozın’ı diriltmeyi başarır. Memleketlerine dönüp mutlu bir şekilde yaşarlar. 33. Kögüdey-Kökşin [i]le Boodoy-Koo Destanının Özeti Anne ve babaları olmayan iki kardeş Kögüdey-Kökşin ile kız kardeşi Boodoy-Koo birlikte yaşamaktadırlar. Ağabey KögüdeyKökşin, halkını kız kardeşine emanet ederek ava çıkar. Çıkmadan önce hayvanların başı boz kısrağı öldürmemesini, yanan ateşlerini de söndürmemesini tembihler. Boodoy-Koo, ağabeyinin sözünü dinlemeyerek yanan ateşi söndürür, sürülerin başı olan kısrağı da öldürür. Sönen ateşi yeniden yakmak için ateş almak üzere yeraltına Celbegen’in yanına iner. Celbegen, bir kızıl iple büyü yapıp Boodoy-Koo’yu öldürür. 301 Destanlaan Evlilikler Kögüdey-Kökşin, avdan döndüğünde kardeşinin boynundaki kızıl ipi koparır, ormanın ardıcı, kırın çalısıyla Celbegen’in kirini (büyüsünü) temizler. Boodoy-Koo eskisinden on kat daha iyi olarak ayağa kalkar. Huzurlu ve mutlu yaşayan Kögüdey-Kökşin aniden ölür. Boodoy-Koo, Karatı-Kağan’ın kızı için düzenlediği yetmiş yıllık şölene katılmak için altmış, yetmiş kişinin oraya toplandığını öğrenir. Kendisi de Kök-Boro’nun kuyruğundan altı kılı koparıp altı ata dönüştürerek düzenlenen yarışlara ağabeyinin yerine katılmak için Karatı-Kağan’ın memleketine gelir. Evlilik yarışlarının yapıldığı yere Boodoy-Koo’nun düşmanı Celbegen de gelmiştir. Kağanın düzenlediği tüm yarışları kazanan Boodoy-Koo, kızı alarak memleketine doğru yola çıkar. Belli bir mesafeden sonra Boodoy-Koo, Kara-Taacı kıza izimi takip ederek memleketime gel. Ben önden gidip düğün hazırlığı yapacağım, der. Memleketine gelir gelmez ölen ağabeyinin cesedini çıkarır savaş giysilerini giyindirip atını eyerler. Sarayın ateşini yakıp başından geçen olayları da eyerin kaşına yazarak halkını toplayıp gelecek gelini karşılamalarını söyler. Kendisi de bir boz tavşana dönüşüp sık ormanda kaybolur. Kara-Taacı, geldiğinde onu karşılayıp saraya alırlar. KaraTaacı, Kögüdey-Kökşin’in uyuduğunu sanıp yedi gün boyunca başında bekler. Öldüğünü sekizinci günün sonunda ancak anlar. Güneş’i ve Ay’ı indirip Kögüdey-Kökşin’in yüreğini ısıtarak onu diriltmeyi başarır. 34. Kökin-Erkey Destanının Özeti Kerçelen-Bökö’nün tek oğlu Temir-Koo atlı Kökin-Erkey, Erkin-Koo adlı kız kardeşiyle kilim gibi güzel dağın koltuğunda, görklü yeraltı suyunun kıyısında yaşamaktadır. Orta yaşına ulaşan Kökin-Erkey, henüz evlenmemiştir. 302 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Kökin-Erkey’in kıymetli atı Temir-Koo, sahibine evlenmediği ve eğlencelere katılmadığı için sitem eder. Kökin-Erkey de atına sinirlenerek onu kovar. Kendisi de başka bir atla ava çıkar. Av dönüşü kız kardeşi Erkin-Koo’yu evde bulamayınca onu aramaya çıkar. Dağ taş gezerek kız kardeşini arayan Kökin-Erkey, babasının arkadaşı Ak-Kağan’ın yurduna gelir. Kendisinden önce buraya gelen atı Temir-Koo, kağanın kızı için düzenlenen yarışlara katılmış ve hepsini kazanmıştır. Kerçelen-Bökö, Kökin-Erkey’e yarışları kazanan atın sahibi olup olmadığını eğer sahibi ise kızı ile evlenebileceğini söyler. Kökin-Erkey kıza göz ucuyla bile bakmadan tekrar kız kardeşini aramak üzere yola çıkar. Kökin-Erkey’in yolu bu sefer Boro-Teltey’in yurduna düşer. Boro-Teltey de kızını evlendirmek için yarışlar düzenlemiştir. Buradaki yarışları da Kökin-Erkey’in atı Temir-Çookır kazanmıştır. Fakat Kökin-Erkey buradaki kızla da evlenmeyip yoluna devam eder. Her yeri dolaşıp bir türlü kız kardeşini bulamayan KökinErkey, atını ve kendisini öldürmek ister. Bindiği atı Kök-Çookır’ı öldürmek üzereyken kovduğu atı Temir-Çookır gelir ve kız kardeşini Sokor-Kağan’ın yeraltına kaçırdığını söyler. Bunun üzerine Kökin-Erkey hızla yeraltına yönelir. Yeraltına inen deliğin ağzına ulaştığında kız kardeşini seven Ançı-Mergen ile karşılaşır. İkisi birlikte yeraltına inerler. Yeraltına inen yiğitler, buradaki düşmanlarını yenerek Erkin-Koo’yu ve yerüstünden zorla getirilmiş olan insanları kurtarırlar. Dönüşte Kerçelen-Bökö ve Ak-Kağan’ın kızlarını da yanlarına alırlar. Temir-Çookır da onlara katılır. Hep birlikte Kökin-Erkey’in yurduna gelip mutlu, huzurlu yaşamaya başlarlar. 303 Destanlaan Evlilikler 35. Közüyke Destanının Özeti Ana Altay’da Kara dağın dibinde Karatı-Kağan, Ak dağın dibinde Ak-Kağan yaşamaktadır. Bu iki dost birlikte ava çıkarlar. Uzun süre hiçbir şey avlayamazlar. Sonra iki değişik yöne av bulmak için yönelirler. İkisi de farklı yerlerde doğurmak üzere olan bir geyiğe oklarını doğrulturlar. Bu geyikler, Ak-Kağan’a eşinin oğlan doğurmak üzere, Karatı-Kağan’a da eşinin kız (gereksiz) doğurmak üzere olduğunu söylerler. Bu iki dost, geyikleri avlamaktan vazgeçip evlerine dönerken yolda karşılaşırlar ve birbirlerine başlarından geçeni anlatırlar. Altay’ın geyikleri boş konuşmaz deyip doğacak çocuklarını beşik kertmesi yapmaya karar verirler. Memleketlerine döndüklerinde geyiklerin söylediği şekilde eşlerinin doğum yapmış olduklarını öğrenirler. Ak-Kağan’ın çocuğuna Közüyke, Karatı-Kağan’ın kızına Bayan adını verirler. Bir toy düzenleyip çocukları beşik kertmesi yaparlar. Bu toy esnasında beklenmedik bir şekilde Ak-Kağan, atından düşerek ölür. Bu olay üzerine Erke-Tana’nın çocuğunu iyi yetiştiremeyeceğini düşünen Karatı-Kağan, verdiği sözden vazgeçer ve ailesini alıp başka bir yere göçer. Belli bir zaman sonra Közüyke akranlarıyla aşık oynarken onlardan Bayan adında bir beşik kertmesinin olduğunu öğrenir. Közüyke, annesine gelerek Bayan adlı bir kızın olup olmadığını sorar. Annesi Erke-Tana da olan biteni tek tek anlatır. Közüyke, hemen yola çıkmak ister ama ne atı ne de silahı vardır. Annesi kendisine ad veren Aksagal adlı ihtiyara gitmesini öğütler. Aksagal, Közüyke’ye atını nasıl bulabileceğini söyler. Atını ve silahlarını elde eden Közüyke, yola çıkmak için annesinden izin istemeye gelir. Annesi daha çok genç olduğunu söyleyerek sefere çıkmasını istemez. Közüyke, annesini dinlemeyip hazırlık yapmaya başlar. Oğluna mani olamayan Erke-Tana, yoldaki muhtemel tehlikelerden söz ederek oğlunu vazgeçirmeye çalışır fakat başarılı olamaz. 304 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Közüyke’nin yolda karşılaştığı ilk engel, iğrenç dişli bir kurttur. Közüyke, okuyla kurdu avlar, derisini yüzüp yanına alarak yoluna devam eder. Daha sonra sineğin geçemeyeceği kadar sık bir orman, geçidi olmayan deniz ve aşıt yeri bulunmayan bir dağla karşılaşır. Közüyke sırasıyla kara kuzgun, karga, saksağan, turna, kaz ve ağaçkakandan dağ ile denizin geçit yerini sorar. Hiçbiri cevap veremez. Saksağan, bu dağın öte yanında KaratıKağan’ın yaşadığını ve kızı Bayan’ı Sanıskan-Bay’ın oğlunun alıp götüreceği günün yaklaştığını haber verir. Közüyke, atının yardımıyla denizi ve dağı aşar. Bayan için yapılan düğüne son anda dâhil olur. Bayan’ın altmış altı kilitli bir sandığa hapsedilmiş olduğunu öğrenir. Onu bulunduğu sandıktan çıkarır ve alıp memleketine götürür. Karatı-Kağan ile dünürü Sanıskan-Bay, Közüyke’yi bir hile ile ortadan kaldırmak isterler. Onu davet edip zehirlemeyi planlarlar. Bayan, eşi Közüyke’yi babasının kuracağı tuzaklar konusunda uyarır. Közüyke, kayınbabasının davet ettiği sofraya oturur. Saksağan, Karatı-Kağan’ın hazırlamış olduğu zehirli et ve içkinin yerini değiştirir. Tuzağı kuranlar kendi tuzaklarına düşer ölürler. Közüyke, onları yeraltı suyuyla diriltir ve memleketine dönmek üzere yola çıkar. Karatı-Kağan zehirli okla Közüyke’yi dizkapağının arkasından vurur. Közüyke, bu haldeyken evine gitmek istemez. Saksağanı eşine göndererek kendisine ilaç yollamasını ister. Saksağan, Karatı-Kağan tarafından yakalanır ve Közüyke’nin bulunduğu yeri söylemek zorunda kalır. Karatı-Kağan ve dünürü askerlerini alıp Közüyke’yi öldürmek üzere yola çıkarlar. Tüm askerleri öldüren Közüyke’nin kendisi de daha önceden almış olduğu yaradan ölür. Eşi Bayan, gelip iki gün boyunca başında ağıt söyler ama Közüyke’yi diriltemez. Kendisi de dokuz başlı bıçağını yüreğine saplamak suretiyle intihar eder. Karatı-Kagan ile Sanıskan-Bay gelip Közüyke’yle Bayan’ın ölmüş olduklarını görürler. Onların cesetlerini birbirlerinden 305 Destanlaan Evlilikler uzak yerlere taşırlar ama iki ceset de büyük birer kayaya dönüşerek iki büyük kuş gibi yine yan yana gelirler. 36. Maaday-Kara Destanının Özeti Destanın giriş kısmında yaşlı bahadır Maaday-Kara’nın ülkesinde refah ve huzur içerisindeki yaşayışı tasvir edilmektedir. Çok sayıda halkı, mal-davarı ve yılkısı vardır. Ay altında yay gibi uzanan ala dağa ‘ata’ diyen, Güneş altında yay gibi uzanan kuzey ormanlarına ‘ana’ diyen Maaday-Kara’nın ülkesinde kışın kar yağmaz, yazın ise sağanak yağmur bulunmaz. Bu haliyle Maaday-Kara’nın memleketinde sulh ve sükûn hüküm sürmektedir. Maaday-Kara’nın ülkesinde refah ve huzurun simgesi Tanrı Üç-Kurbustan tarafından yaratılmış olan bir ölümsüz ağaç (demir kavak) vardır. Bu ölçüme gelmez devasa ağacın ortadaki dalları üzerinde iki benzer kara kartal tünemekte ve düşman bahadırın gelme ihtimali olan yolu beklemektedir. Ağacın altında zincire vurulmuş Azar ile Kazar adlı köpekler ise kahramanın memleketini düşman bahadırlardan ve yeraltının kötü güçlerinden korumak için oradadırlar. Ancak güçlü bahadır Maaday-Kara yaşlanmış, kuzgun karası saçları ağarmış, keskin kılıç gibi olan dişleri ince dallar gibi kırılmış, tan yıldızı gibi parlayan gözlerinin feri sönmüştür. Artık Maaday-Kara ölüme yaklaşmış, atı ise kesimlik olmuştur. Yaşlı bahadır Maaday-Kara uzun bir uykuya yatmıştır. Bu arada otlaklardaki mal-davar sahipsiz bir şekilde dört tarafa yayılmış, halk ise ortalıklarda görünmemektedir. Memlekette olağan dışı hadiseler zuhur etmiştir. Yaşlılığından istifade ile KaraKula-Kağan, Maaday-Kara’nın ülkesini yağmalamaya gelmektedir. Karısı Altın-Targa, Maaday-Kara’yı uykusundan uyandırır. Maaday-Kara bahadır kıyafetini giyip dört bir tarafa dağılmış olan halkını ve hayvanlarını geri getirmek için yola çıkar. Soyunu sürdürecek çocuğu olmadığına üzülen Maaday-Kara evine dönünce karısının bir erkek çocuk doğurduğunu öğrenir. 306 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Maaday-Kara, olağanüstü özellikler gösteren çocuğunu alarak kayın ağaçlarıyla kaplı dağa götürür. Oğluna beşik hazırlar, beslenmesi için de gerekli tertibatı alır. “Eğer ölürsen kemiklerin burada kalsın, başına saç veren Bay-Altay yardımcın olsun, baldırına et veren sık yapraklı kayın ağacı sana kut versin.” diyerek oğlunu ormana terk eder. Kara-Kula-Kağan, yeryüzünün yetmiş kağanını, Altay'ın altmış kağanını yenerek Maaday-Kara’nın ülkesine ulaşır. Maaday-Kara ve halkını esir alıp yurduna doğru yola çıkar. Maaday-Kara’nın ülkesinin simgesi olan “At Çakı”yı devirmek ister, başaramaz. Çocuğun bulunduğu dağa çıkmak ister, olağanüstü güçler buna engel olur. Kara-Kula-Kağan’ın götürmekte olduğu sürülerin içinden bir boz kısrak kaçıp Altay’ın yolunu tutar. Kara-Kula-Kağan, kaçan bu boz kısrağın peşine düşer. Altay’ı altı kez dolaşır, yeryüzünü yedi kez dolaşır ama boz kısrağı bir türlü yakalayamaz. Boz kısrak yeryüzündeki yedi engeli aşarak Maaday-Kara’nın memleketine sığınır. Kara-Kula-Kağan, bunun üzerine kurtlara ve kuzgunlara boz kısrağı yakalayıp yemeleri için emir verir ve bitkin bir halde kendi yurduna döner. Kara-Kula Kağan’ı, eşi ve aynı zamanda yeraltı dünyasının hâkimi Erlik-Bey’in kızı olan Abram-Moos Kara-Taacı karşılar ve sağlığıyla ilgilenir. Maaday-Kara’nın ülkesine dönmüş olan boz kısrak, gök bir ineğe dönüşür. Gök ineğin böğürmesiyle Altay’ın ruhu, yaşlı bir kadın suretinde ortaya çıkar. Bir zaman sonra yaşlı kadın ormana terk edilmiş olan çocuğu, iki yaşında olarak bulur. Çocuğu korumaya alan yaşlı kadın, gök ineğin sütüyle onu besler. Ona ok ve yay yapar. Çocuk, kuş, tavşan ve maral avlayarak yaşlı kadına getirir. Boz kısrağı yakalayıp yemek için görevlendirilen kurtları ve kuzgunları da öldüren çocuk, artık kim olduğunu sorgulamaya başlar. Altay’ın ruhu olan kadın, çocuğa annesinin ve baba307 Destanlaan Evlilikler sının nerede olduğunu söyler. Yaşlı kadın, yeraltından bir atın çekip çıkardığı arabadaki bahadırlık elbiselerini çocuğa giydirir ve adının Kögüdey-Mergen olduğunu söyler. Gök inek de koyu kır bir ata dönüşür. Adını ve atını alan Kögüdey-Mergen, Kara-Kula-Kağan’ın ülkesine doğru yola çıkar. Karşılaştığı ilk engel Erlik-Bey’in elçileri olan iki benzer kara bahadırdır. Yedi yolun kavşağında nöbet tutmaktadırlar ve gelen geçeni yok etmektedirler. KögüdeyMergen, atının yardımıyla bu ilk engeli geçer. Bahadırın karşılaştığı ikinci engel alt tarafı Toybodım ırmağına, üst tarafı mavi kayalıklara uzanan zehirli sarı denizdir. Geçit yeri olmayan bu denizi Kögüdey-Mergen atının bir yıllık mesafeden hız almasıyla geçmeyi başarır. Kögüdey-Mergen’in karşılaştığı üçüncü engel ise açılıp kapanan iki dağdır. Kögüdey-Mergen, biraz dinlendikten sonra yine atının maharetiyle bu engeli de geçmeyi başarır ve KaraKula-Kağan’ın ülkesine babasının esir edildiği yere ulaşır. Burasını, ay ve güneş ışığı olmayan dünyayı, Kara-Kula-Kağan’ın bulunmadığı zamanlarda Erlik-Bey’in kızı Abram-Moos KaraTaacı yönetmektedir. Olağanüstü güçlere sahip olan AbramMoos Kara-Taacı, Kögüdey-Mergen’in Kara-Kula-Kağan’ı yeneceğini bilmekte ve genç bahadır ile evlenmek istemektedir. Böylelikle yeryüzünde kalacaktır. Kendisi keten giysili tastarakaya, atı da torbok şekline dönüşen Kögüdey-Mergen, Kara-Kula-Kağan’ın ülkesine gelip anne ve babasıyla görüşür. Kögüdey-Mergen, Abram-Moos KaraTaacı’nın bindiği kara boğa ile deve sürüsünün başı olan deveyi öldürür. Etler pişerken dinlenmek için uzanır. Annesi ve babası iki kürek kemiği arasındaki benlerden bu tastarakayın kim olduğunu anlayıp ağlarlar. Kögüdey-Mergen, kim olduğunu açıklayarak, onları kurtarmaya geldiğini söyler. Babasının ısrarı üzerine Kögüdey-Mergen, yedi sarı lamadan Kara-Kula-Kağan’ın 308 D r. Sal aha d d in B EKK‹ ruhunun nerede olduğunu öğrenip ele geçirdikten sonra tekrar dönmek üzere oradan ayrılır. Kögüdey-Mergen, yedi sarı lamadan Kara-Kula-Kağan’ın ruhunun üç kuşak göğün derinliklerindeki üç maraldan birinin karnında altın kutu içinde iki bıldırcın yavrusu şeklinde saklı olduğunu öğrenir. Üç maralın yavrusu altmış çatal boynuzlu andalba ise yeryüzündedir. Kögüdey-Mergen ve atı, alageyik şekline girerek andalbanın yardımını ve üç maralın gökyüzünden yere inmelerini sağlarlar. Kögüdey-Mergen bir okla ortanca maralın karnını yarar ve altın kutu yere düşer. Kutuyu kırıp bıldırcın yavrularını ele geçiren Kögüdey-Mergen, tekrar Kara-Kula-Kağan’ın ülkesine doğru yola çıkar. Bu arada Kara-Kula-Kağan hastalanmıştır. Neden hastalandığını öğrenmek için yeraltından kam Tordoor’u getirtip şaman töreni yaptırır. Kögüdey-Mergen boz bir sıçana dönerek tören yapılan yere girer. Daha sonra kara bir ayıya dönüşerek kam Tordoor’un kafasını parçalar. Tekrar kendi kılığına dönen Kögüdey-Mergen ele geçirdiği bıldırcın yavrularını öldürerek önce Kara-Kula-Kağan’ın atını sonra da kendisini öldürür. Tutsak edilmiş halkını kurtaran Kögüdey-Mergen, ErlikBey’in kızı ile halkının yeraltına gönderilmesini emreder. Yeryüzüne alışmış olan Abram-Moos Kara-Taacı, Kögüdey-Mergen’e yeryüzünde kalmak istediğini söyler. Kögüdey-Mergen bunu reddeder ancak Abram-Moos Kara-Taacı yedi gün içinde intikam alacağını söyleyerek yeraltına iner. Kögüdey-Mergen, yurduna dönmek için yola çıkar. ErlikBey’in kızı bir büyü ile Kögüdey-Mergen’in atını takatten düşürür. Kögüdey-Mergen sadık atını bırakıp al donlu bir ata biner. Al donlu at da Kögüdey-Mergen’i alarak Erlik-Bey’in kızına götürür. Erlik-Bey’in kızı onu alaylı bir şekilde karşılar ve ruhuyla birlikte yaşayacağını söyler. Kögüdey-Mergen’in atı dört kanatlı 309 Destanlaan Evlilikler kara bir kartal şeklinde gelir ve Kögüdey-Mergen’i kurtarır. Onu süt gölüne batırıp çıkararak iyileşmesini sağlar. Kögüdey-Mergen memleketine döner. Hayat, huzur içinde devam ederken Kögüdey-Mergen, babasına evlenmek istediğini söyler. Babası da birçok talibi olan Ay-Kağan’ın kızı AltınKüskü’yü önerir. Kögüdey-Mergen bahadır kıyafetini giyinir, atını hazırlar ve yola çıkar. Yolda kendisine bu evlilik sınavında yardımcı olacak tıpatıp kendisine benzeyen altı kişi ile karşılaşır. Onlarla birlikte Ay-Kağan’ın ülkesine gider. Altın-Küskü’yü istemek için ErlikBey’in oğlu Kuvakayçı ile kız kardeşi Abram-Moos Kara-Taacı da oraya gelmiştir. Ay-Kağan, kızını vereceği bahadırı seçmek için birçok zor yarış düzenler. Bunların hepsini Kögüdey-Mergen kazanır. Bunun üzerine Erlik-Bey’in kızı, Altın-Küskü’yü alarak yeraltına götürür ve ihtiyar karı şekline sokar. Kögüdey-Mergen, atının yardımıyla Altın-Küskü’yü bulur ve babasına getirir. Ay-Kağan, Kögüdey-Mergen’den memleketine dönmeden önce yeri sırtında taşıyan iki balinanın kanadını ve bir ayı yakalayıp getirmesini ister. Bu iki zor görevi de başaran Kögüdey-Mergen, AltınKüskü’yü alarak memleketine döner. Altay’a gelince düğün yapılır. Huzurlu bir şekilde yaşarlarken Altay’ın huzur ve refah sembolü olan sık yapraklı bay-terek batıya eğilir. Bunun anlamı ölüm demektir. Kögüdey-Mergen’in annesi ile babası ölür. Kögüdey-Mergen ne kadar uğraşsa da annesi ile babasını diriltemez. Kögüdey-Mergen, Erlik-Bey’den intikam almak için atını ters eyerleyerek yeraltı dünyasına iner. Dünyada suç işlemiş olan insanların orada nasıl cezalandırıldıklarını görür. Erlik-Bey ile karşılaşıp onu yakalar ve kara kömüre çevirerek öldürür. Okuyla Erlik-Bey’in adamlarını da öldürerek kötülük yapmış olanları orada bırakıp iyileri yanına alarak Altay’a döner. 310 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Altay’a dönen Kögüdey-Mergen’in sürüleri çoğalmış, halkı artmıştır. Halkına bütün düşmanları yendiğini, artık huzur içerisinde yaşayabileceklerini söyleyerek eşi Altın-Küskü ile birlikte yıldız olup göğe yükselir. 37. Malçı-Mergen Destanının Özeti Destan kahramanı Malçı-Mergen, Aybıçı-Bay adlı bir zenginin yanında çobanlık yapmaktadır. Malçı-Mergen, bir gün Aybıçı-Bay’dan yıpranmış olan ayakkabılarını yenilemesini ister. Aybıçı-Bay, buna kızar ve Malçı’nın ayaklarını kırdırtır ve oradan başka bir yere göç eder. Maçlı-Mergen de arkalarından sürünerek onları takip etmeye çalışır. Bir fare gelerek Malçı-Mergen’in kırık ayağını kemirmek ister. Malçı-Mergen, farenin ayaklarını kırarak onu yeşil otların üzerine atar. Fare, düştüğü yerdeki otlardan yiyerek iyileşir. Bunu gören Malçı-Mergen de aynı yere sürünür ve otları koparıp kırık ayaklarına sürer. Bir anda iyileşen Malçı-Mergen, AybıçıBay’ı takip eder. Yol alırken kızına düğün yapmakta olan ArslanKağan’ın yurduna ulaşır. Eğlenceye katılan Malçı-Mergen burada şarkı söyler. Herkes onun sesine hayran olur. Arslan-Kağan’ın kızı Ak-Şankı, Malçı-Mergen’le evlenmek ister. Buna öfkelenen Arslan-Kağan her ikisini de yurdundan kovar. Malçı-Mergen’le Ak-Şankı başka bir yere yerleşir. Bir gün Malçı-Mergen eşini babasından at istemeye gönderir. Ak-Şankı babasından at isteyince, babası kara dağda kara bir aygırı olduğunu Malçı-Mergen’in onu tutabilirse alabileceğini söyler. Malçı-Mergen, bahsedilen atı tutar. At kendisini tutabilecek kadar yiğit olduğu için Malçı-Mergen’e silahlar ve savaş giysileri vererek onun atı olmayı kabul eder. Artık tam bir bahadır olan Malçı-Mergen, ava çıkan altı bacanağına rastlar. Hiç avlanamamış altı bacanağına, avladığı hayvanların etlerinden vererek kaynatasına götürmelerini söyler. Kendisi de avların karınlarını alarak evine döner. Hayvanların 311 Destanlaan Evlilikler karınlarını pişiren eşi, yemeğin bir kısmını babasına götürür. Babası kızının getirdiği yemekleri çok beğenir. Bir taraftan da Malçı-Mergen’in gücünden korkar. Onu ortadan kaldırmak için çare düşünür. Damadını yok etmek isteyen Arslan-Kağan, bir adamını göndererek onu davet eder ve Gök denizin kıyısındaki gök boğayı tutup getirmesini ister. Malçı-Mergen, boğayı tutup getirir ve kaynatasının at direğine bağlar. Damadını öldürmeyi başaramayan Arslan-Kağan, bu sefer de Malçı-Mergen’i evine davet ederek zehirlemeyi düşünür. Atı sayesinde zehirlenmekten kurtulan Malçı-Mergen, kaynatasını, altı bacanağını ve o sırada orada bulunan Aybıçı-Bay’ı zehirleyerek onlardan intikamını alır ve evine döner. 38. Möge-Sagaan-Toolay Destanının Özeti Möge-Sagaan-Toolay’ın Möge-Bayan-Toolay adında bir oğlu vardır. Onun kutsal sarı bir atı ve bir kısrak boyu kadar oku vardır. Möge-Sagaan-Toolay, Möge-Bayan-Talay’a eskiden arkadaş olduğu Koldu-Burgan’ı çağırarak ona kendi mallarının iyilerinden vermesini söyler. Möge-Bayan-Talay, Koldu-Burgan’ı davet edip getirdiği sırada Möge-Sagaan-Toolay iyice kötüleşir ve ölür. Koldu-Burgan, Möge-Bayan-Talay’ın verdiği hediyelerden sadece kutsal sarı atı alır ve memleketine doğru yola çıkar. Möge-Bayan-Talay evine dönerek uykuya yatar. Karısı Say-Kuu, düşmanın geldiğini haber verir. Düşmanlarıyla savaşmaya hazırlanan Möge-Bayan-Talay’a karısı gelerek gebe olduğunu ve eğer savaştan dönemeyecek olursa çocuğa ne ad verelim diye sorar. Möge-Bayan-Talay, çocuğunun erkek olursa Kara-Kögel, kız olursa Handı-Seren olarak isimlendirilmesini ister. Ardından düşmanlarının bulunduğu Bora-Tey’e gider. Möge-Bayan-Talay, orada, düşmanları Ak-Haan ve Kadın-Kara kardeşlerin attığı oklarla öldürülür. Ak-Haan ve Kadın-Kara kardeşler, Möge-BayanTalay’ın yurdunu yağmalayıp halkını ve mallarını alarak memleketlerine dönerler. Ancak Say-Kuu’yu ele geçiremezler. 312 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Say-Kuu, susuz bir yerde tek başına bir erkek çocuk doğurur. Çocuk, doğumundan iki gün sonra annesini tanır, üçüncü gün yürümeye başlar. Ardından etrafta bulunan hayvanlar dikkatini çeker. Annesinden onlar hakkında bilgi ister. Annesi, oğluna hayvanları tek tek tanıtır. Çocuk, her gün bu hayvanlardan onlarca öldürerek, ağaç kabuğundan yapılmış evde barınmakta olan annesine getirir. Annesi ona, ormanda kutsal bir yer bulunduğunu ve oraya gitmemesi gerektiğini söyler. Fakat oğlan, merakını yenemeyerek oraya gider. Ormanda çok büyük bir canavarla karşılaşır. Bu canavarın boynuzlarında, daha önce öldürdüğü insanların kemikleri bulunmaktadır. Oğlan, yayını gerip bıraktığında canavar bir sarı geyiğe dönüşerek ölür. Çocuk, avının karnını yardığında Moğollar ve Tuvalar oradan çıkarak kaçarlar. Kaçarken oğlana dua ederler. Oğlan daha sonra avının böbreğini yer, bir budunu da keserek annesine götürür. Annesi, çocuğa av esnasında bir ihtiyara rast gelirse onu öldürmemesini söyler. Çocuk bir gün avlanırken bir karartı görür ve bu karartının annesinin kendisine daha önce bahsettiği ihtiyar olduğunu anlar. O ihtiyar, çocuğun Aldın-Aas adlı dedesidir. Ona nereye gittiğini sorar. İhtiyar, Malçın-Ege-Han’ın kraliçesini almaya gittiğini söyler. Oğlan, annesinden izin alarak dedesiyle birlikte yola çıkar. İhtiyar, her gördüğü tepede konaklar ve gelip geçenleri dikkatle inceler. Gelip geçenlerin ya kulakları kopuktur ya da el ve ayakları kesiktir. Bu kimseler, Malçın-Ege-Han’ın kraliçesini almaya gidenlerdir. Ege-Han’ın kuşları tarafından saldırıya uğradıklarından bu hâle gelmiştirler. İhtiyar Aldın-Aas, korkarak geri dönmek ister, ancak oğlan yola devam etmeye kararlıdır. İhtiyar, babasının eşyalarını oğlana verip saçlarını keserek ona Kara-Kögel adını kor. Kara-Kögel, Malçın-Ege-Han’ın kızını bulmak için yola devam eder. Yolda karşılaştığı kuşları tek tek öldürür. Sık ormanları, okuyla yarıp geçer. Geniş ırmaktan, yalçın kayadan geçerken atı ona akıl verir. Oğlan, sonunda Malçın-Ege-Han’ın obasına 313 Destanlaan Evlilikler ulaşır. Han, ona nereden geldiğini, kim olduğunu sorduğunda oğlan, “Möge-Şaagan-Toolay babalı Möge-Bayan-Talay anneli Kara-Kögel” olduğunu söyler. Malçın-Ege-Han, kızı için çeşitli yarışlar düzenlemektedir. Kara-Kögel de bu yarışlara katılır. Önce ok atma, daha sonra koşu yarışı yapılır. Kara-Kögel, bu yarışları çeşitli engellemelere rağmen kazanır. At yarışını da kazandıktan sonra sırasıyla Biçe-Kara, Ortun-Kara, Ulug-Kara ve Sırlıg-Möge’yi güreşte alt eder. Sonra ateş boynuzlu boğa ve iki yavrulu boz ayıyla güreşir. Bütün mücadeleleri kazandıktan sonra kızı almaya hak kazanır. Kayınbabası kızını vermek için kalın ister. Kara-Kögel de Arzılan-Kıskıl adlı atını verip kızı alır. Atı karanlık bir yere korlar. Kaynanası Kara-Kögel’i sarhoş eder. Sarhoş hâldeyken kendisine saldıran altmış pehlivanı savurup atar. Kara-Kögel “Gök-babam, Yer-anam” diye bağırdığında taş gibi dolu yağıp Malçın-Ege-Han’ın malının ve halkının yarısını yok eder. Kara-Kögel kendisine geldiğinde, hatasını anlar ve yeniden dua eder. Bu şekilde ölenlerin yarısı geri gelir. Malçın-EgeHan’ın küçük oğlu, Arzılan-Kıskıl’ın kapatıldığı yerde oldukça zayıfladığını görür. Ona acır, çözerek sulamaya götürmek ister. Bu esnada Arzılan-Kıskıl çocuğun elinden kaçarak Kara-Kögel ve altın kraliçeye ulaşır. Kara-Kögel, memleketine döndüğünde bıraktığı yağların ve etlerin azaldığını görür. Kara-Kögel, annesinden babasının kimler tarafından ve ne şekilde öldürüldüğünü öğrenir ve yola çıkar. Dokuz katlı, camdan bir eve gelerek o evin içinde bir ceset bulur. Atının dışkısından ve sidiğinden yaptığı karışımla onu diriltmeye çalışır, ancak başaramaz. Oradan ayrılıp kutsal boz tepenin yanına geldiğinde babasının cesediyle karşılaşır. Yaptığı ilaçlarla babasını diriltir. Babasını obayı beklemesi için geri gönderir. Kendisi, babasının intikamını almak üzere düşmanlarının yurduna doğru yola koyulur. Önce babasının sürüleri ve onları otlatan çobanlarla karşılaşır. Onlara Ak-Haan ve Kadın-Kara’nın yurtlarını sorar. Oraya 314 D r. Sal aha d d in B EKK‹ varınca Ak-Haan ve Kadın-Kara’ya meydan okur. Düşmanlar, karşılıklı ok atarak savaşmaya karar verirler. Önce Ak-Haan ve Kadın-Kara oklarını fırlatırlar. Bu oklar Kara-Kögel’in göğsünde parçalanır. Kara-Kögel, iki düşmanını orada öldürür. Halkını ve mallarını toplayıp yurduna geri döner. Ak-Haan’ın kadınını getirip dedesi Aldın-Aas’a verir. Kendisi de getirdiği altın kraliçe ile evlenip mutlu bir şekilde yaşamaya başlar. 39. Ölöştöy Destanının Özeti Monıs-Kaan, Kara dağın yamacındaki sarayında eşi KasManday ile yaşamaktadır. Her ikisi de zalim ve huysuz olmalarına rağmen, çocukları Er-Bökö ve gelinleri Altın-Sırga iyi kalpli ve merhametlidir. Bir gün Monıs-Kaan, tebaasından Ösküs-Uul’u yanına çağırarak ona “Ölöştöy” adını verir. Ölöştöy’ü Kara dağın eteklerine bırakarak orada çobanlık yapmasını emreder. Ölöştöy, yıllarca Monıs-Kaan için çobanlık eder. Yaşı yirmi beşe vardığında, Monıs-Kaan’a gelip ondan kendisi için bir eş ister. MonısKaan, Ölöştöy’e hakaretler ederek huzurundan kovar. Ölöştöy, otuz yaşına gelince Monıs-Kaan’ın kapısını bir daha çalar, ancak yine aynı cevabı alır. Hayvanlarının yanına dönen Ölöştöy, avlanmakta olan Ak-Bökö ile tanışır. Ak-Bökö kaybettiği piposu için ondan yardım ister. Ölöştöy, ona kendi piposunu hediye eder. Monıs-Kaan, kızı Altın-Topçı’yı Kara-Bökö-Kaan’ın oğlu Temir-Bökö’yle nişanlar. Altın-Topçı, Temir-Bökö’nün obasına gitmeden önce kendi memleketini daha yakından tanımak için babasından bir yıl dolaşmak için izin ister. Monıs-Kaan, kızının isteğini kabul edip yanına dört bahadır ve on iki hizmetçi kız katarak yola çıkarır. Yolculuğa çıkan Altın-Topçı, adını duymuş olduğu Ölöştöy’ü görmek ister. Ölöştöy’ün eşinin olmamasına üzülen Altın-Topçı, yanındaki on iki kızdan birini Ölöştöy’le evlendirmek istese de kızların hiçbiri buna razı olmaz. Kendisi orada kalıp Ölöştüy’le evlenir, beraberinde gelen kişileri de babasının yanına gönderir. 315 Destanlaan Evlilikler Ölöştöy ve Altın-Topçı, Monıs-Kaan’ın kendilerine zarar vermek isteyeceğini düşünerek Şibee-Kuyak adlı yere gitmeye karar verirler. Şibee-Kuyak’a geldiklerinde yaşlı bir çiftle karşılaşırlar. Yaşlı çift, bunları, içerisinde az sayıda av hayvanının yaşadığı büyükçe bir kayanın içine saklar. Ölöştöy ile Altın-Topçı atlarıyla birlikte dört kısrağı da yanlarına alarak kayanın içine girerler. Bu arada Altın-Topçı’ya refakat edenler durumu MonısKaan’a bildirirler. Monıs-Kaan, Ölöştöy ile Altın-Topçı’yı bulabilmek için Kara-Kaan’dan yardım ister. Kara-Kaan, kamı Kubakayçı’yı gönderir. Kam Kubakayçı, Ölöştöy’ün saklandığı yeri bulur fakat kayaya ulaşamaz. Aradan belli bir zaman geçer. Ölöştöy ile Altın-Topçı’nın bir elinde yada taşı, diğer elinde kan tutan bir erkek çocukları doğar. Doğan çocuk, iki günde anne, üç günde baba der. Bir ay içinde konuşup, koşmaya başlar. Bu arada kısrakların biri de yavrular. Çocuk üç yaşına gelince sığınaktan çıkmak ister. İki ihtiyar, çocuğa atını ve savaş giysilerini verip adının Erkin-Koo olduğunu söylerler. Çocuklarının ad ve at atmasıyla Ölöştöy ailesi sığınaktan gün yüzüne çıkar. Ölöştöy ve Altın-Topçı yolda gördükleri güzel bir yerde kayın ağacından sekiz köşeli bir yurt yapıp yerleşirler. Zaman geçer, Monıs-Kaan’ın dört bahadırı gelip onları bulur. Onları alıp Monıs-Kaan’a götürmek isterler. Erkin-Koo, kırk gün sonra kağanlarının yanına geleceğini söyleyerek, dört bahadırı korkutup kaçırır. Ölöştöy ve ailesinin bulunduğu haberini alan MonısKaan askerlerini toplayıp torununun gelmesini bekler. ErkinKoo, kırk gün sonra dedesi Monıs-Kaan’ın yurduna gelir. Önce dayısıyla yengesinin evine girip onlarla sohbet eder. Daha sonra dedesi Monıs-Kaan’ı bulup annesinin çeyizini alarak memleketine döner. Ölüm vaktinin geldiğini anlayan Ölöştöy, ölmeden önce oğlu için Ak-Bökö’nün kızı Caraa-Çeçen’e dünür olur ve söz ke316 D r. Sal aha d d in B EKK‹ serek memleketine döner. Döndükten kısa bir süre sonra da hastalanıp ölür. Erkin-Koo, babasını defnettikten sonra avlanmaya çıkar. O gittikten sonra kaynatası Ak-Bökö, bir saksağanla mektup gönderir. Mektupta, yeraltındaki Erlik’in Caraa-Çeçen’i yanına, yeraltına indirmek istediği, Erkin-Koo’nun hemen gelip CaraaÇeçen’i götürmesi gerektiği yazılıdır. Aylar sonra Erkin-Koo avdan döner. Annesi, Ak-Kaan’dan gelen mektubu oğluna göstermez. Anne-oğul halkla birlikte eğlencedeyken Caraa-Çeçen’den bir mektup daha gelir. Gönderdiği mektupta Caraa-Çeçen, Erkin-Koo’ya kendisini Erlik’ten kurtarmasını yazmıştır. Annesi göndermek istemese de, Erkin-Koo nişanlısını kurtarmak için yeraltına inmek üzere yola çıkar. Erkin-Koo yoldayken annesi tilki ve tavşan kılığına girip oğluna engel olmaya çalışır. Bu engelleri aşan Erkin-Koo, AkBökö’nün yurduna ulaşır. Burada Caraa-Çeçen’in annesi ErmenÇeçen’den akıl alır. Ermen-Çeçen damadının karnını doyurup, içkisini içirir. İçinde sinek bulunan bir kabı, Erkin-Koo’ya vererek onu uğurlar. Erkin-Koo, yolda kendisinden ip isteyen yedi kız, kuşak isteyen beş delikanlı ve göz isteyen kuzgunları atlatır. Erlik’in gönderdiği iki yılanı ve Sokar-Kara ile atını da öldürerek Erlik’e ulaşır. Erlik’in yeraltındaki yurduna gelen Erkin-Koo, Erlik’in bahadırı Şulmus-Kara ile kavgaya girer. Onlar kavga ederken Erlik’in yaptığı büyü Ermen-Çeçen’in kap içinde verdiği sinekler sayesinde Erkin-Koo’ya tesir etmez. Erkin-Koo, Erlik’in yiğidi ŞulmusKara’yı öldürdükten sonra Caraa-Çeçen’i kurtararak evine dönmek üzere yola çıkar. Yolda giderken kendilerinden ip isteyen yedi kız için Sokar-Kara’nın damarını, kuşak isteyen beş delikanlı için gök boğanın ve iki yılanın derisini, kuzgunlar içinse gözlerini alır. Bu aldıklarını onlara vererek yoluna devam eder. 317 Destanlaan Evlilikler Evine dönen Erkin-Koo, Caraa-Çeçen ile evlenir. Fakat Caraa-Çeçen, Erlik’in ona yaptığı büyünün tesiriyle ErkinKoo’yu bir fırsatını bulup öldürür. Bu arada Caraa-Çeçen bir erkek çocuk doğurur. Bu çocuğa Kan-Mergen adı verilir. KanMergen büyüyüp bir yiğit olur. Annesini görmek için Erlik’in yanına yeraltına iner. Burada annesi Caraa-Çeçen’in keyif içinde yaşamakta olduğunu görür. Erlik, Kan-Mergen’i oğlu gibi benimser. Caraa-Çeçen ise eşini öldürmekle hata yaptığını oğluna itiraf eder. Kan-Mergen, Erlik’in güvenini kazandığı için engelleri zorlanmadan aşarak yeryüzüne çıkıp kemikleri dağılmış olan babasının cesedini bulup onu diriltir. Monıs-Kaan, torunları Kan-Mergen ile Erkin-Koo’yu öldürmek için onları sarayına çağırır. Kan-Mergen ile Erkin-Koo daha ereken davranarak Monıs-Kaan’ı öldürürler. Kan-Mergen kendine eş aramak için yolculuğa çıkar. Yolculukta Togus-Süme adlı dokuz erkek kardeşin tek kız kardeşi olan Ak-Koo ile tanışır ve onunla evlenmek ister. Ak-Koo, ağabeylerini ikna eder. Ağabeyleri Ak-Koo’ya altın bir halı, bakır bir kazan, bir kamçı ve sadakla ok verip Kan-Mergen ile gönderirler. Ak-Koo ile Kaan-Mergen uçan halıya binerek yurtlarına dönerler. 40. Ösküs-Uul Destanının Özeti Ösküs-Uul coşkun akan derin bir nehrin kıyısında, ottan yapılmış evinde kimsesiz, bineceği atı olmayan, ürüyecek köpeği bulunmayan biri olarak yaşamaktadır. Bülütiy-Sadu-Kağan’ın yurdunu yağmalamaya giden Karatı-Kağan, bir gün çok sayıdaki ordusuyla Ösküs-Uul’un yaşadığı nehrin kenarına gelir. Ösküs-Uul’dan elbise, aş ve mal karşılığında ordusunu karşı tarafa geçirmesini ister. Ösküs-Uul, istenileni yapar ama Karatı-Kağan verdiği sözü tutmaz. ÖsküsUul, aynı şekilde yaşamaya devam eder. 318 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Karatı-Kağan, yer üstünde yaşayan tüm kağanları yenmiş ve yurtlarını yağmalamış olarak tekrar nehrin kenarına gelir. Ösküs-Uul’a aynı şeyleri vaat ederek ordusunu karşıya geçirttirir. Karatı-Kağan, Ösküs Uul’a vaad ettiklerini vermez ama ona nehirdeki altın sırlı balığı tutabilirse yeraltındaki Talay-Kağan’ın ona birçok şey teklif edeceğini; kendisine teklif edilen malları değil de bir köşede, beze sarılı olarak duran köpek ölüsünü almasını öğütler. Ösküs-Uul, Karatı-Kağan’ın söylediklerini gerçekleştirmek için hırçın akan nehre oltasını atar ve beklemeye başlar. Kısa sürede altın sırlı balığı tutar. Balıkla beraber Talay-Kağan da su yüzüne çıkar. Ösküs-Uul, Talay-Kağan nehre dalmak üzere iken atının kuyruğundan yakalar ve onunla birlikte nehre dalar. Talay-Kağan, Ösküs-Uul için yetmiş çeşit yiyecekten oluşan bir masa donattırır ve ona birçok değerli şey hediye etmek ister. Ösküs-Uul, Talay-Kağan’ın verdiği değerli hiçbir şeyi almaz. Yalnızca yedi kat ketene sarılı köpek cesedini ister. İstediğini alan Ösküs-Uul, dokuz gün yüzdükten sonra evine gelir. Memleketinde olağanüstü hadiseler vuku bulur. Ösküs-Uul, olağanüstü hadiselerin vuku bulmasından pişman bir şekilde ölmüş köpeğin cesedine yaslanıp uyur. Yedi gün sonra uyandığında karşısında çok güzel bir kız görür. Bu kız, köpek cesedi olarak evine getirdiği Talay-Kağan’nın Altın-Küskü adlı kızıdır. Altın-Küskü ile evlenen Ösküs-Uul, mutlu bir şekilde yaşarken gözü doymaz Karatı-Kağan, Altın-Küskü’nün güzelliğini duyar ve onu kendisine eş yapmak ister. Ösküs-Uul, avda iken Karatı-Kağan gelir ve Altın-Küskü’ye kocasını misafir etmek istediğini söyler. Hile ile onu ortadan kaldırmak istemektedir. Ösküs-Uul, Karatı-Kağan’ın davetini kabul eder ve yola çıkar. Eşi Altın Küskü, Ösküs-Uul’u muhtemel tehlikeler konusunda uyarır. Karatı-Kağan, Ösküs-Uul’a eşi karşılığında ilk olarak saklambaç oynamayı teklif eder. Her seferinde Ösküs-Uul’u deği319 Destanlaan Evlilikler şik nesnelere çeviren Altın Küskü, Ösküs-Uul’un bulunmasını engeller. Olağanüstü bilgisiyle de Karatı-Kağan’ın bulunmasını sağlar. Karatı-Kağan, ikinci olarak büyük bir vadiyi ipekle kaplama ve yüce dağa kadar her tarafa altın saçma yarışına Ösküs-Uul’u davet eder. Bu yarışı da Ösküs-Uul kazanır. Karatı-Kağan, son olarak Ösküs-Uul’a boğa güreştirmeyi teklif eder. Ösküs-Uul’un güreştirecek boğası yoktur. AltınKüskü, eşini, babası Talay-Kağan’a bir boğa getirmesi için gönderir. Talay-Kağan, Gök ineğin yavrulama zamanın geldiğini eğer buzağı erkek olursa onu alıp götürebileceğini söyler. Gök inek, bir erkek buzağı doğurur. Ösküs-Uul, plasentası yırtılmamış buzağıyı alıp Karatı-Kağan’ın yanına gelir. Gök buzağıyı herkes, hayretle seyreder. Karatı-Kağan, buzağıyı ateşe attırır. Buzağı ateşe atılınca ortalığa boz bir sis yayılır ve yedi gün, dokuz gün boyunca dağılmaz. Sis dağıldığında Karatı-Kağan’ın memleketi ve adamlarının yanmış oldukları görülür. 41. Şulmus-Şunı Destanının Özeti Kaldan-Kaan, Altın-Tana adlı eşi, Ayana adlı kızı ve Şulmus-Şunı adlı oğluyla mutlu bir şekilde yaşamaktadır. Bir gün Şulmus-Şunı anne ve babasına Cepten-Kaan’ın kızı TemeneKoo ile evlenmek istediğini söyler. Babası Kaldan-Kaan oraya gidenin geri dönmediğini söyleyerek oğlunu göndermek istemez. Fakat Şulmus-Şunı, Temene-Koo ile evlenmek için yola çıkar. Şulmus-Şunı, Cepten-Kaan’ın yurduna gelir. Cepten-Kaan, eğer altı zirvenin kavşağındaki altın direği getirirse, ona TemeneKoo’yu vereceğini söyler. Direğin olduğu yere gidince ŞulmusŞunı’nın atı, direğin tamamıyla ateşten olduğunu söyler. Onu, dağın içinde yaşayan yılanı öldürüp derisini zırh yaptığı takdirde götürebileceklerini söyler. Atının dediklerini yapan ŞulmusŞunı, direği alıp Cepten-Kaan’a götürür. Bu durumdan korkan Cepten-Kaan, Şulmus-Şunı’dan direği hemen geri götürmesini ister. Şulmus-Şunı bu isteği yerine getirir. 320 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Cepten-Kaan ikinci olarak, Şulmus-Şunı’dan Tanrı ÜçKurbustan’ın iki gözünün ortasında duran kadeh büyüklüğündeki beni getirmesini ister. Şulmus-Şunı gidip Üç-Kurbustan’ın benini kılıcıyla kesip alır. Çok sinirlenen Üç-Kurbustan, ŞulmusŞunı’nın ardından üç şeytan gönderir. Şulmus-Şunı, şeytanların ikisini öldürür. Üçüncü şeytan ise gebe bir canlının içinde saklanır. Yurduna dönen Şulmus-Şunı, bütün gebe hayvanları öldürse de şeytanı bulamaz. Yalnızca hamile olan ablası kalır. Babası, oğlunun hamile olan ablası Ayana’yı öldüreceğini anlayınca, oğlunu içirip sarhoş eder. Adamlarına iki elini arkadan bağlatıp iki gözünü köpek gözü, iki omzunu da köpek omzu ile değiştirtir. Ayağına da doksan pud demir bağlayıp Şulmus-Şunı’yı bir kuyuya attırır. Uzunca bir zaman Şulmus-Şunı, Karcın adlı ihtiyarın yardımıyla hayatta kalıp ondan yeryüzünde neler olduğunu öğrenir. Bu arada Cepten-Kaan, Şulmus-Şunı’nın hayatta olup olmadığını öğrenmek için babası Kaldan-Kaan’ı birçok bilmecemsi sınamadan geçirir. Kaldan-Kaan, her seferinde Karcın adlı ihtiyar kadının Şulmus-Şunı’dan getirdiği akılla Cepten-Kaan’ın sınamalarından başarıyla geçer. Cepten-Kaan, son olarak KaldanKaan’a çekmesi için yüz çentikli bir yay gönderir. Yayı çekemeyen Kaldan-Kaan, kendisine yardım etmesi için Şulmus-Şunı’yı attığı kuyudan çıkartır. Cepten-Kaan’ın gönderdiği yayı çeken Şulmus-Şunı, CeptenKaan ile savaşmaya gider ve onu öldürür. Cepten-Kaan’ın sarayına giren Şulmus-Şunı, aldığı eşi Temene-Koo’yu orada bulamaz. Cepten-Kaan’ın karısı, Temene-Koo’yu kendi yurduna gönderdiğini söyler. Şulmus-Şunı, kuyuda iken eşi Temene-Koo, Tanrı Üç-Kurbustan’a giderek yaşayacağı bir yer ve biraz halk istemiş Tanrı Üç-Kurbustan da bu isteğini kabul etmiştir. Yurduna dönen Şulmus-Şunı, Temene-Koo’yu bulmak için Tanrı ÜçKurbustan’ın katına çıkar. Şulmus-Şunı, Temene-Koo’yu bulur fakat Temene-Koo’nun Tanrıya verdiği söz yüzünden bir araya gelemezler. 321 Destanlaan Evlilikler Kaldan-Kaan’ın kızı Ayana hastalanır. Kamlar onu iyileştiremez. Ayana ölür. Çok üzülen Kaldan-Kaan, kamlarına Erlik’i çağırtır. Yeryüzüne çıkan Erlik, öfkelenip Kaldan-Kaan’ı da yeraltına götürür. Şulmus-Şunı, bir ihtiyar kılığında Temene-Koo’nun sarayına gider. Beş gün boyunca şiddetli soğuk indirerek bütün yılanları öldürür. Böylelikle Temene-Koo’nun Tanrıya verdiği söz bozulmuş olur. Her ikisi mutlu ve huzurlu bir şekilde yaşarlar. 42. Tahir İle Zühre Hikâyesinin Özeti***3 Eski zamanlarda malı, mülkü ve şöhreti yerinde olan bir padişahın çocuğu olmaz. Vezirinin derdi de aynıdır. Padişah, bir gün kıyafet değiştirerek vezirini de yanına alır çarşı pazar dolaşmaya çıkar. Yolda bir dervişe rastlar. Bu derviş, padişah ve vezirinin gönlünden geçenleri bilir. Cebinden bir elma çıkarıp ikiye bölerek yarısını padişaha, yarısını da vezirine verir. Padişaha bir kızının, vezire ise bir oğlunun olacağını söyler. Derviş, ayrıca doğacak çocuklardan kıza Zühre, oğlana da Tahir ismini koymalarını ve evlenme yaşına gelince birbirleriyle evlendirmelerini tembih ederek ortadan kaybolur. Sarayına dönen padişah ve veziri elmayı ikiye bölüp hanımlarıyla yerler. Zamanı gelince padişahın bir kızı vezirin ise bir oğlu olur. Dervişin istediği gibi kıza Zühre, oğlana Tahir adını verirler. Tahir ve Zühre beraber büyür, beraber okula giderler. Birbirlerini kardeş olarak bilirler. On yaşına bastıklarında Zühre, Tahir’e âşık olur. Kardeş olmadıklarını öğrenince Tahir de Zühre’ye âşık olur. Zühre’nin babasının bir akarsu kenarında, Hint ve Rum ustaları tarafından yapılmış olan bahçesinde iki âşık gizlice buluşmaya başlar. *** Bu özet, Fikret Türkmen’in “Tahir ile Zühre (Ankara, 1998)” adlı kitabının 209-248. sayfaları arasında bulanan metinden oluşturulmuştur. 322 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Bu arada Tahir, bir ustadan saz çalmayı öğrenir. Zühre de saz çalan bir kadın bularak Tahir’den geri kalmaz. Günler böyle geçerken iki sevgili, on beş yaşına girer. Padişahın Arap kölesi, Tahir ile Zühre’nin birbirlerini sevdiklerini öğrenir ve gider durumu Zühre’nin annesine anlatır. Baba, bu habere inanmaz fakat iki genci takip ettirir. Aralarında aşk olduğunu öğrenince onları evlendirmek ister. Padişahın karısı buna rıza göstermez. Padişaha sihir yaptırarak onun Tahir’den soğumasını sağlar. Böylelikle padişah, Tahir ile Zühre’nin görüşmelerini yasaklar. Ayrılığa daha fazla dayanamayan Zühre, babasına bir saray yaptırtır ve dadısı ile oraya yerleşir. Bir gün Tahir, bahçenin yakınından geçerken Zühre’yi görür ve söyleşirler. Tahir’le Zühre’yi birlikte gören Arap köle hemen padişaha koşar ve iki genç, suçüstü yakalanır. Bu duruma çok kızan padişah, Tahir’in öldürülmesini emreder. Vezirlerinin araya girmesiyle Tahir’i Mardin’e sürgüne gönderir. Mardin’e sürülen Tahir’in yaktığı acıklı türküler ve şiirler elden ele dolaşarak bütün ülkede söylenmeye başlar. Tahir’in sürgüne gönderilmesinin üzerinden yedi yıl geçmiştir. Tahir’in aşkıyla Zühre de türküler söylemektedir. Yolu Mardin’e uğrayan bir kervanın içinde bulunan Keloğlan, Tahir’in orada olduğunu öğrenir ve gelip Zühre’ye haber verir. Bu arada zindanda bulunan Tahir de kurtulmak için dua eder. Duası kabul olur ve bir yatsı namazından sonra Hz. Hızır, içeri girer, Tahir’i göz açıp kapayana kadar Zühre’nin köşküne ulaştırır. Zühre, Tahir’i ilk başta tanıyamaz sonradan sevgilisi olduğunu anlar. Tahir ile Zühre’nin görüştüklerini öğrenen Arap köle yine durumu padişaha haber verir. Padişah da adamlarını göndererek Tahir’i yakalatır. Yakalanan Tahir, padişahın emriyle bir sandığa konularak Şat Suyu’na bırakılır. 323 Destanlaan Evlilikler Olanlara çok üzülen Zühre, Şat Suyu’nun kenarında sarayı bulunan Göl padişahının kızlarına bir mektup yazarak sevgilisini kurtarmalarını ister. Sandığı gören Göl padişahının kızları, Tahir’i kurtarır ve saraya getirirler. Göl padişahının üç kızının da gönlü Tahir’e düşer. Üç kızın kıskançlıkları yüzünden öldürülebileceğini düşünen Tahir, buradan kaçarak bir çeşme başına gelir. Burada rastladığı derviş, Tahir’i çabucak Zühre’nin memleketine ulaştırır. Bütün bu hadiseler olurken Zühre de bir padişahın oğluna verilmiş, düğün hazırlıkları yapılmaktadır. Zühre’nin dadısı, olanları gizlice Tahir’e haber verir. Kıyafet değiştirip düğün evine gelen Tahir, Zühre ile karşılıklı türküler söyler. Arap köle, olanları öğrenir ve padişaha haber verir. Tahir, yakalanıp padişahın huzuruna getirilir. Padişah, çevresindekilerin araya girmesiyle Tahir’in Zühre’nin adını anmadan üç türkü söylemesi halinde affedeceğini söyler. Tahir, iki türküyü Zühre’yi anmadan söyler. Üçüncü türküyü söylerken Zühre görünür ve Tahir, kendini tutamayıp onu anar. Bunun üzerine padişah, Tahir’in boynunun vurulmasını emreder. Kurtulma ümidi kalmayan Tahir, cellât elinde can vermeyi istemez. Allah’a dua ederek ölmeyi ister, duası kabul olur. Zühre de Allah’a yalvarır ve o da ruhunu teslim eder. Bütün bu hadiselere kendisinin sebep olduğunu anlayan Arap köle de kendisini öldürür. Yediden yetmişe herkes Tahir ve Zühre için gözyaşı döker. Mezarlar yaptırılır. Aradan bir müddet geçince Tahir’in mezarında kırmızı, Zühre’nin mezarında ise beyaz bir gül biter. Arap kölenin mezarında da bir karaçalı bitip kırmızı gülle beyaz gülün arasına girerek kavuşmalarına engel olur. 43. Temene-Koo Destanının Özeti Kara nehrin yakasında, Kara dağın koltuğunda, yüz dallı ölümsüz kavağın bulunduğu yerde, kuş kirazı ağacından alaçıklı, çalı çırpı yataklı Ölön-Bagay ile Bargaa-Bagay yaşamaktadır. 324 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Ölön-Bagay öldükten sonra anne Bargaa-Bagay sandığından çıkardığı bir kese altını oğluna vererek bulduğu yerden iyi giysi ve yiyecek alıp dönmesini söyler. Çocuk, ilk seferinde ala bir köpek alarak evine döner. Bu duruma annesi çok sinirlenir. Anne bu sefer oğluna bir kese gümüş vererek tekrar gönderir. Çocuk, bu sefer de bir ala kedi alarak eve döner. Anne Bargaa-Bagay, “Ala köpek atın, ala kedi yoldaşın olsun” deyip çocuğunu evden kovar. Çocuk, sayısız nehir geçip sayısız dağ aştığında iki başlı bir kartalın genç bir delikanlıyı tutmuş sürüklemekte olduğunu görür. Kara taşla çift başlı kartalı öldürür ve çocuğu kurtarır. Çocuğun kurtardığı bahadır, Ay-Kağan’ın kızını almak için yola çıkan Sarı-Kağan’ın oğlu Erke-Möndür’dür. Erke-Möndür, bir mektup yazarak çocuğa verir ve babasına gitmesini söyler. Babasının vereceği hediyeleri kabul etmemesini sadece sandığın dibindeki altın yüzüğü almasını öğütler. Çocuk, Sarı-Kağan’ın memleketine ulaşır. Sarı-Kağan, gelen çocuğa “Binecek atın Tepkir-Ceren, senin adın Temene-Koo olsun.” der. Sarı-Kağan, daha sonra oğlunun isteğini yerine getirip sihirli altın yüzüğü Temene-Koo’ya verir. Memleketine dönen Temene-Koo, sihirli yüzüğün yardımıyla yok yerden altın saray, yok yerden halk ve yok yerden hayvan çıkartır. Annesi Bargaa-Bagay ile olan huzursuzluğu unutur ve bir zaman sonra evlenme isteğini dile getirir: “Hayvanın vahşisi tüylü yaratılmış, insanın kendisi eşli yaratılmış, Karatı-Kağan’ın kızı Kara-Taacı’ya dünür olacağım.” der ve yola çıkar. KaratıKağan’ın memleketine varınca kızına dünür geldiğini söyler. Kızını vermek istemeyen Karatı-Kağan, Temene-Koo’dan taş sarayın yakınında akıp duran nehre köprü yapmasını ister. TemeneKoo, sihirli yüzük yardımıyla istenen köprüyü kurar. Bunun üzerine Karatı-Kağan, malının ve halkının yarısını bölüp kızıyla birlikte Temene-Koo’ya verir. Temene-Koo ve aldığı eşi Altın-Taacı birlikte yola çıkarlar. 325 Destanlaan Evlilikler Karatı-Kağan, Temene Koo’nun kendisini altın yüzük sayesinde alt ettiğini düşünür. İntikam almak için kartalla haber gönderip memleketine çağırır. Temene-Koo’dan yurdun etrafını eyerli atın geçemeyeceği kadar sık demir çitle çevirmesini ister. Buna ek olarak taş sarayın yanına kapısından bir kişinin zor sığacağı bir de demir zindan yapmasını söyler. Karatı-Kağan ve eşi, demir çit ve zindan yapıldıktan sonra Temene-Koo’yu sert içki ile sarhoş edip, sihirli yüzüğü ele geçirirler. Temene-Koo’yu zindana, atını da demir çitler arasına hapsederler. Karatı-Kağan, oğullarını göndererek kızını ve kaynanasını getirmelerini söyler. Çocuklar gidip kardeşlerini getirir. Yedi gün sonra kendine gelen Temene-Koo, içki yüzünden düştüğü duruma çok üzülür. Daha önce altın ve gümüşle aldığı ala köpek ve ala kedi gelip zindandaki Temene-Koo ile çitteki atı besleyip onların tekrar güç kazanmalarını sağlarlar. Bir yolunu bulup altın yüzüğü ele geçirerek zindandaki Temene Koo’ya ulaştırırlar. Sihir yoluyla atıldığı zindandan kurtulan Temene-Koo, kara düşünceli Karatı-Kağan ile eşini yok eder ve karısını alarak memleketine döner. 44. Ton-Aralçın-Haan Destanının Özeti Eski zamanlarda altmış bir çatal boynuzu olan Bora-Hülük atlı Ton-Aralçın, zengin ama kimsesi olmayan biri olarak sekiz tunç donlu atları olan on beşten fazla lanetli kardeşle arkadaşlık yapmaktadır. Günün birinde sihirli dua kitabını okurken, on beşten fazla lanetli kardeşlerden ayrılması gerektiğini görür. Bundan dolayı Ton-Aralçın, altı aşıdı aşıp, atlı nehri geçerek başka bir yere göçer. On beşten fazla lanetli kardeşler, ne yapacaklarını bilemeyip, Açıtı-Bahşı’ya giderek akıl danışırlar. Açıtı-Bahşı onlara her atıldığında bir şeyler yakalayıp getiren altmış kulaç uzunluğunda bir kement verir. Bu kemendin yardımıyla iyi yaşamaya de326 D r. Sal aha d d in B EKK‹ vam ederler. Günün birinde Arzaytı’nın güney tarafında iken, kementle altın kraliçe yakalayıp, onu Açıtı-Bahşı’ya vermek için yola çıkarlar. Bu arada onları merak edip gelen Ton-Aralçın’a rastlarlar. Ton-Aralçın, on beşten fazla lanetli kardeşlerin hepsini evlendirmek vaadiyle Kurbustu-Haan’ın kraliçesi Toolay-Çeçen kızı, onların elinden alır ve evlenir. Ton-Aralçın, dostlarına verdiği sözü yerine getirip hepsini evlendirerek onlara yaşayabilecekleri kadar da mal verir. Ton-Aralçın’ın Toolay-Çeçen ile evlendiğini öğrenen kızıl rütbeli beyi, onu yanına çağırır ve Şulbustay’ın ülkesindeki savaşı bastırması için gönderir. Beyin bir oyun peşinde olduğunu sezen Toolay-Çeçen, eşinin oraya gitmesini istemez. Ton-Aralçın’ın, Şulbustay’ın ülkesine gitmesinin üçüncü gününde kızıl rütbeli beyi gelip Toolay-Çeçen’i ele geçirmek ister. Toolay-Çeçen, bir not bırakarak üst dünyaya doğru yola çıkar. Yola çıktığında Açıtı-Bahşı’ya uğrayıp ona da notla birlikte bileziğini bırakır. Ton-Aralçın, Şulbustay’ın ülkesine ulaşıp, yüzlerce askeri zekice ortadan kaldırır. Geri gelirken, uzun sakallı bir ihtiyara rastlar. O ihtiyar, Ton-Aralçın’a hiçbir şeye üzülmeyip AçıtıBahşı’ya gitmesi gerektiğini söyleyerek ortadan kaybolur. TonAralçın, obasına uğramadan Açıtı-Bahşı’ya gider ve her şeyi öğrenir. Ton-Aralçın, Toolay-Çeçen kraliçenin ilk yakalandığı yere gelerek onu bulur. Orada Toolay-Çeçen, Ton-Aralçın’a olup bitenleri anlatır. Sonra babasının çok sinirli ve güçlü olduğunu; kendisini takip etmeyip anne ve babasını kurtarmaya gitmesi gerektiğini söyleyerek üst dünyaya çıkar. Ton-Aralçın, eşinin peşinden üst dünyaya çıkarak, yolunu kesen iki iri yarı köpeği, iki Haan-Hereti kuşu, iki azı dişleri kılçıklı ak buğrayı ve sıcak kızıl kişiyi kendi gücü ve aklıyla yenerek, Toolay-Çeçen kraliçenin evine gelir. Burada Kurbustu-Haan’ın gönderdiği yıldırımlardan kurtulmayı başarır. Kurbustu-Haan, Ton-Aralçın’ı ortadan kaldır327 Destanlaan Evlilikler mak için ona değişik, tehlikeli görevler verir. Alt dünyadaki Adıgır-Kara-Mangıs’ı yenmesini ister. Adıgır-Mangıs’ı yenince Hüler-Magnıs’ı öldürmeye gönderir. Sonunda Kurbustu-Haan, Ton-Aralçın’a kızını vermeye razı olur. Malından mal, eşyalarından eşya vererek onu kızıyla kendi ülkesine gönderir. TonAralçın yurduna geldikten sonra gidip düşmanlarını öldürür. Bir süre sonra babası ve annesi ölür. Yolda karşılaştığı bir ihtiyarın yardımıyla anne ve babasını defnedip normal hayatına döner. 328 D r. Sal aha d d in B EKK‹ KAYNAKÇA A. İncelenen Eserler Ak-Biy Destanı, hzl. İbrahim Dilek, Altay Destanları 3, TDK Yayınları, Ankara, 2007, s. 370–405. Ak-Kağan Destanı, hzl. Metin Ergun, Şor Kahramanlık Destanları, Akçağ Yayınları, Ankara, 2006, s. 153-213. Alday-Buuçu Destanı, hzl. Metin Ergun-Mehmet Aça, Tıva Destanları 1, Akçağ Yayınları, Ankara, 2004, s. 211–288. Alıp-Manaş Destanı, hzl. Metin Ergun, Altay Türkleri’nin Kahramanlık Destanı Alıp Manaş, Cemre Yayınları, Konya, 1997. Altın-Arığ Destanı, hzl. Fatma Özkan, Bilig Yayınları, Ankara, 1997. Altın-Ergek Destanı, hzl. İbrahim Dilek, Altay Destanları 2, TDK Yayınları, Ankara, 2007, s. 446–464. Altın-Sırık Destanı, hzl. Metin Ergun, Şor Kahramanlık Destanları, Akçağ Yayınları, Ankara, 2006, s. 229–301. Altın-Taycı Destanı, hzl. Ercan Demir, Hakas Kahramanlık Destanlarından Altın Taycı: İnceleme-Metin-Aktarma, Yüzüncü Yıl Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Van, 2001 (yayımlanmamış yüksek lisans tezi). Aran-Taycı Destanı, hzl. Metin Ergun, Şor Kahramanlık Destanları, Akçağ Yayınları, Ankara, 2006, s. 302–315. Arı-Haan Destanı, hzl. Metin Ergun-Mehmet Aça, Tıva Destanları 2, Akçağ Yayınları, Ankara, 2005, s. 225–272. Arzılan-Kara Attıg Çeçen-Kara-Möge Destanı, hzl. Metin Ergun-Mehmet Aça, Tıva Destanları 2, Akçağ Yayınları, Ankara, 2005, s. 273–344. Ay-Huucın Destanı, hzl. Ekrem Arıkoğlu, Hakas Destanları 1, TDK Yayınları, Ankara, 2007, s. 374–729. Aytünüke Destanı, hzl. İbrahim Dilek, Başlangıcından Günümüze Kadar Türkiye Dışındaki Türk Edebiyatları Antolojisi, C. 24 (Altay Edebiyatı), Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2003, s. 44-66. Boktu-Kiriş Bora-Şeeley Destanı, hzl. Metin Ergun-Mehmet Aça, Tıva Destanları 1, Akçağ Yayınları, Ankara, 2004, s. 289–471. Boydon-Kökşin Destanı, hzl. İbrahim Dilek, Başlangıcından Günümüze Kadar Türkiye Dışındaki Türk Edebiyatları Antolojisi, C. 24 (Altay Edebiyatı), Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2003, s. 23-44. Bayan-Toolay Destanı, hzl. Ekrem Arıkoğlu-Buyan Borbaanay, Tuva Destanları, TDK Yayınları, Ankara, 2007, s. 475–525. 329 Destanlaan Evlilikler Delikanlı Destanı, hzl. Metin Ergun, Şor Kahramanlık Destanları, Akçağ Yayınları, Ankara, 2006, s. 466-474. Erke-Koo Destanı, hzl. İbrahim Dilek, Altay Destanları 3, TDK Yayınları, Ankara, 2007, s. 32–67. Han-Mirgen Destanı, hzl. Ümmügülsüm Macit, Hakas Kahramanlık Destanlarından Han Migren: İnceleme-Metin-Aktarma, Yüzüncü Yıl Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Van, 1999 (yayımlanmamış yüksek lisans tezi). Huban-Arığ Destanı, hzl. Timur B. Davletov, Huban Arığ Hakas Türklerinin Kahramanlık Destanı, TÜRKSOY, Ankara, 2006. Kan-Ceeren Attu Kan-Altın Destanı, hzl. İbrahim Dilek, Altay Destanları II, TDK Yayınları, Ankara, 2007, s. 343–393. Kağan-Argo Ablalı Kağan-Mergen Destanı, hzl. Metin Ergun, Şor Kahramanlık Destanları, Akçağ Yayınları, Ankara, 2006, s. 326-384. Kögüdey-Kökşin [i]le Boodoy-Koo Destanı, hzl. İbrahim Dilek, Altay Destanları 2, TDK Yayınları, Ankara, 2007, s. 426–445. Kağan-Kes Destanı, hzl. Metin Ergun, Şor Kahramanlık Destanları, Akçağ Yayınları, Ankara, 2006, s. 385-420. Katan-Kökşin [i]le Katan Mergen Destanı, hzl. İbrahim Dilek, Altay Destanları 3, TDK Yayınları, Ankara, 2007, s. 260–321. Kangıvay-Mergen Destanı, hzl. Metin Ergun-Mehmet Aça, Tıva Destanları 1, Akçağ Yayınları, Ankara, 2004, s. 473–521. Kara-Kuzgun Destanı, hzl. Ali Ilgın, Hakas Destanları 2, TDK Yayınları, Ankara, 2008. Kozın-Erkeş Destanı, hzl. İbrahim Dilek, Altay Destanları 1, TDK Yayınları, Ankara, 2002, s. 252–305. Kökin-Erkey Destanı, hzl. İbrahim Dilek, Altay Destanları 1, TDK Yayınları, Ankara, 2002, s. 172–199. Közüyke Destanı, hzl. İbrahim Dilek, Altay Destanları 1, TDK Yayınları, Ankara, 2002, s. 306–362. Kara-Taacı Kıs Destanı, hzl. İbrahim Dilek, Altay Destanları 2, TDK Yayınları, Ankara, 2007, s. 415–425. Maaday-Kara Destanı, hzl. Salahaddin Bekki, Manas Yayınları, Elazığ, 2007. Malçı-Mergen Destanı, hzl. İbrahim Dilek, Altay Destanları 1, TDK Yayınları, Ankara, 2002, s. 229–251. Möge-Sagaan-Toolay Destanı, hzl. Ekrem Arıkoğlu-Buyan Borbaanay, Tuva Destanları, TDK Yayınları, Ankara, 2007, s. 40–206. 330 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Ölöştöy Destanı, hzl. İbrahim Dilek, Altay Destanları 3, TDK Yayınları, Ankara, 2007, s. 68–259. Ösküs-Uul Destanı, hzl. İbrahim Dilek, Altay Destanları 2, TDK Yayınları, Ankara, 2007, s. 136–216. Şulmus-Şunı Destanı, hzl. İbrahim Dilek, Altay Destanları 3, TDK Yayınları, Ankara, 2007, s. 322–369. Ton-Araçlın-Haan Destanı, hzl. Ekrem Arıkoğlu-Buyan Borbaanay, Tuva Destanları, TDK Yayınları, Ankara, 2007, s. 287–349. Temene-Koo Destanı, hzl. İbrahim Dilek, Altay Destanları 2, TDK Yayınları, Ankara, 2007, s. 394–414. B. Faydalanılan Kaynaklar ABDULLAH, Kemal (1997), Gizli Dede Korkut, akt. Ali Duymaz, İstanbul: Ötüken Neşriyat. AÇA, Mehmet (1998), Kozı Körpeş-Bayan Sulu Destanı Üzerinde Mukayeseli Bir Araştırma, Konya: Selçuk Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü (yayımlanmamış doktora tezi, 3 cilt). ________ (2000a), “‘Köne Epos’ (Arkaik Destan) Kavramı ve Türk Halk Hikâyelerindeki ‘Âşıklara Mahsus Evlilik’ Konusunun Kaynaklarından ‘Alplara Mahsus Evlilik’”, Millî Folklor, S. 47 (Güz), s. 11-22. ________ (2000b), “Türk Destancılık Geleneğine Bütüncül Yaklaşabilme ve Alp Kavramı Üzerine Bazı Yeni Yaklaşım Denemeleri”, Millî Folklor, S. 48 (Kış), s. 5-17. ________ (2002), “Şor Türkleri ve Sözlü Edebiyatı”, Türkler Ansiklopedisi, C. 20, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, s. 760-771. ALPTEKİN, Ali Berat (1997), Halk Hikâyelerinin Motif Yapısı, Ankara: Akçağ Yayınları. ________ (1999), Kirmanşah Hikâyesi, Ankara: Akçağ Yayınları. ANADOL, Sinan (2000), “Telli Duvaklı Toy”, Atlas (Aylık Coğrafya ve Keşif Dergisi), S. 92 (Kasım), s. 74-83. ARIKOĞLU, Ekrem (2002), “Tuva’nın XX. Asır Siyasî Tarihi”, Türkler Ansiklopedisi, C. 20, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, s. 173-179. ________ (2003), Başlangıcından Günümüze Kadar Türkiye Dışındaki Türk Edebiyatları Antolojisi / Hakas Edebiyatı, C. 25, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları. 331 Destanlaan Evlilikler ________ (2007), Hakas Destanları 1, Ankara: TDK Yayınları. ARIKOĞLU, Ekrem-Borbaanay, Buyan (2007), Tuva Destanları, Ankara: TDK Yayınları. ASLAN, Ensar (1990), Halk Hikâyeleri İnceleme Yöntemleri: Yaralı Mahmut Hikâyesi Üzerinde Bir İnceleme, [Diyarbakır]: Dicle Ü. Eğitim Fakültesi Yayınları. ATAR, Fahrettin (2007), “Nikâh”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, C. 33, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, s. 112-117. AYVA, Sevil (2002), “Türk Kültüründe Gelinler ve Ocak”, Anayurttan Atayurda Türk Dünyası Dergisi, S. 23, s. 59-68. BAŞGÖZ, İlhan (1986), “Hikâye Anlatan Âşık ve Dinleyicisi / Değişik Dinleyici Kitlelerinin Hikâye Anlatımına Etkisini İnceleyen Bir Deneme”, Folklor Yazıları, İstanbul: Adam Yayınları, s. 49-123. BANG, W.- G. R. Arat (1987), “Oğuz Kağan Destanı”, Reşid Rahmeti Arat, Makaleler C I, hzl. Osman Fikri Sertkaya, Ankara: Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, s. 605-672. BAYAT, Fuzuli (2006), Oğuz Destan Dünyası / Oğuznamelerin Tarihî, Mitolojik Kökenleri ve Teşekkülü, İstanbul: Ötüken Neşriyat. BEKKİ, Salahaddin (1996), “Altay Kayçıları ve Topşuur”, Türk Kültürü, S. 398, s. 56-60. ________ (2001), Altay-Türk Destanı Maaday-Kara / İnceleme-Metin, Erzurum: Atatürk Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü (yayımlanmamış doktora tezi). ________ (2002), “Altay-Türk Destancılık Geleneği ve Maaday-Kara Destanı”, Türkler Ansiklopedisi, C. 3, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, s. 569-579. ________ (2003), “Merkez Simgeciliği ve At Çakı”, Folklor/Edebiyat, S. 35, s. 181-184. ________ (2004), “Türk Halk Anlatılarında Ölüm Ruhu Motifi”, Millî Folklor, S. 62 (Yaz), s. 53-66. ________ (2008), Maaday-Kara Destanı, Elazığ: Manas Yayınları. BİLECİK, Fahrünnisa (1995), “Orta Asya Destanlarında Bir Evlilik Türü”, Bozkırdan Bağımsızlığa Manas, Yay. hzl. Emine Gürsoy-Naskali, Ankara: TDK Yayınları, s. 234-240. BORATAV, Pertev Naili (1988), Halk Hikâyeleri ve Halk Hikâyeciliği, İstanbul: Adam Yayınları. 332 D r. Sal aha d d in B EKK‹ BORATAV, Pertev Naili-Fıratlı, Halil Vedat (1943), İzahlı Halk Şiiri Antolojisi, Ankara: Maarif Matbaası. BOYRAZ, Şeref (2008), “Sözlü Anlatıların Sürekliliği Üzerine Düşünceler”, Folklor/Edebiyat, S. 54, s. 105-118. CEMİLOĞLU, Mustafa (1997), “Azerbaycan ve Anadolu Halk Hikâyelerinde Kahramanların Âşık Olması ile İlgili Motifler ve Bunların Yapısı”, Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi, S. 3 (Bahar), s. 62-91. CAMPBELL, Joseph (2000), Kahramanın Sonsuz Yolculuğu, çev. Sabri Gürses, İstanbul: Kabalcı Yayınları. ÇETİN-YÜCEL, Ayşe (2003), Kazakistan Sahası Halk Hikâyeciliği Geleneği, Ankara: Gündüz Eğitim ve Yayıncılık. ÇOBANOĞLU, Özkul (2003), Türk Dünyası Epik Destan Geleneği, Ankara: Akçağ Yayınları. ÇUDOYAKOV, A. İ. (2007), Şor Destanı İncelemeleri, çev. Caşteğin Turgunbayer, Ankara: TDK Yayınları. DAVLETOV, Timur B. (2006), Huban Arığ: Hakas Türklerinin Kahramanlık Destanı, Ankara: TÜRKSOY Yayınları. DEMİR, Ercan (2001), Hakas Kahramanlık Destanlarından Altın Taycı: İnceleme-Metin-Aktarma, Van: Yüzüncü Yıl Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü (yayımlanmamış yüksek lisans tezi). DEMİR, Sıddık (1993), Türk Âşık Edebiyatının 20. YY. Mümessillerinden Afşinli Derdiçok, Ankara: Alıç Okul Yayınları. DİLEK, İbrahim (1997), “Altay-Türk Kayçılık Geleneği ile Türkiye’deki Âşık Tarzı Şiir Geleneği Arasındaki Benzerlikler”, Sibirya Araştırmaları, Yay. hzl. Emine Gürsoy-Naskali, İstanbul: Simurg Yayınları, s. 195-201. ________ (1998), “Altay-Türk Kayçılık Geleneği ve Kayçı N. U. Ulagaşev”, Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi, S. 5 (Bahar), s. 309-360. ________ (2002a), “Altay Türkleri Edebiyatı Tarihi”, Türkler Ansiklopedisi, C. 20, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, s. 149-159. ________ (2002b), Altay Destanları 1, Ankara: TDK Yayınları. ________ (2007a), Altay Destanları 2, Ankara: TDK Yayınları. ________ (2007b), Altay Destanları 3, Ankara: TDK Yayınları. DOĞAN, Ahmet (2008), Dönüşüm Sürecindeki İnsanın Sembolik Seyahati ve Hüsn ü Aşk Örneği, Elazığ: Fırat Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü (yayımlanmamış doktora tezi). 333 Destanlaan Evlilikler DUYMAZ, Ali (1997), “Türk Halk Hikâyelerinde Ortak ve Benzer Şiirler ile Bunların Kaynakları Meselesi”, V. Milletlerarası Türk Halk Kültürü Kongresi Halk Edebiyatı Seksiyon Bildirileri I, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, s. 211-223. ________ (1999), “Kan Turalı Boyundaki Bazı Motif ve Unsurlar Üzerine”, Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi, S. 8 (Güz), s. 360-386. ________ (2001), Kerem ile Aslı Hikâyesi Üzerinde Mukayeseli Bir Araştırma, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları. ________ (2004a), “İncil ile Furkan Arasında Bir Aşkın Hikâyesi: Kerem İle Aslı”, Doğu Batı, S. 26 (Şubat-Mart-Nisan), s. 131-150. ________ (2004b), “Dede Korkut Kitabı’nda Alplığa Geçiş ve Topluma Katılma Törenleri Üzerine Bir Değerlendirme”, Türk Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten [1988/I], s. 39-50. ________ (2008), “Türk Folklorunda Dış Ruh Tasarımı”, Bilig (Türk Dünyası Sosyal Bilimler Dergisi), S. 45 (Bahar), s. 1-22. EKİCİ, Metin (1995), Dede Korkut Hikâyeleri Tesiri ile Teşekkül Eden Halk Hikâyeleri, Ankara: AKM Yayınları. ________ (2006), “Türk Sözlü Geleneğinde Anlatıcılar ve Anlatmalar Arasındaki İlişkiye Art Zamanlı (Diyakronik) ve Eş Zamanlı (Senkronik) Bir Bakış”, Mitten Meddaha Türk Halk Anlatıları Uluslararası Sempozyum Bildirileri, Ankara: Gazi Ü. Türk Halkbilimi Araştırma ve Uygulama Merkezi Yayınları, s. 83-89. EKREM, Mehmet Ali (1995), “Marko Polo Gözü ile Orta Asya (Türkistan) Türklerinin Gelenek ve Görenekleri”, İpek Yolu Uluslararası Halk Edebiyatı Sempozyumu Bildirileri, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, s.157-162. ELÇİN, Şükrü (1986), Halk Edebiyatına Giriş, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları. ERCİLASUN, A. Bican (1985), “Başlangıcından XIII. Yüzyıla Kadar Türk Nazmı ve Nesri”, Başlangıcından Günümüze Kadar Büyük Türk Klâsikleri, C. 1, İstanbul: Ötüken-Söğüt Yayınları, s. 3-180. ERDENTUĞ, Nermin (1973), “Türkiye’nin Karadeniz Bölgesinde Evlenme Görenekleri ve Törenleri III”, Antropoloji Dergisi, S. 6 (1971-1972), s. 1-27. ________ (1977), Sosyal Âdet ve Gelenekler, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları. 334 D r. Sal aha d d in B EKK‹ ERGİN, Muharrem (1995), Orhun Abideleri, İstanbul: Boğaziçi Yayınları. ERGUN, Metin (1993), “Hakas Haycıları ve Haycılık Sanatı”, Millî Folklor, S. 19 (Güz), s. 23-26. ________ (1995), “Mukayeseli Türk Dünyası Folklor Araştırmalarında Karşılaşılabilecek Bazı Problemler”, Millî Folklor, S. 27 (Güz), s. 1416. ________ (1997a), Altay Türkleri’nin Kahramanlık Destanı Alıp Manaş, Konya: Cemre Yayınları. ________ (1997b), Türk Dünyası Efsanelerinde Değişme Motifi 1. Cilt İnceleme, Ankara: TDK Yayınları. ________ (2006), Şor Kahramanlık Destanları, Ankara: Akçağ Yayınları. ERGUN, Metin-Aça, Mehmet (2004), Tıva Kahramanlık Destanları 1, Ankara: Akçağ Yayınları. ERGUN, Metin-Aça, Mehmet (2005), Tıva Kahramanlık Destanları 2, Ankara: Akçağ Yayınları. ERGUN, Pervin (2004), “Altay Destanlarında ve Anadolu Masallarında Tastarakay-Keloğlan”, Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi, S. 18 (Yaz), s. 37-45. ERÖZ, Mehmet-Güler, Ali (1998), Türk Ailesi, hzl. Alev Kâhya Birgül, Ankara: AKM Yayınları. GÖKYAY, Orhan Şaik (1976), Dede Korkut Hikâyeleri, İstanbul: Kültür Bakanlığı Yayınları. GÖNEN, Sinan (2006), “Dede Korkut Hikâyeleri’nden Günümüze Yansıyan Evlilik Âdetleri”, Millî Folklor, S. 69 (Bahar), s. 62-71. GREENE, Thomas (1998), “Epik Normlar”, çev. F. Gülay Mirzaoğlu, Milli Folklor, S. 38 (Yaz), s. 129-135. GRIMAL, Pierre (1997), Mitoloji Sözlüğü Yunan ve Roma, çev. Sevgi Tamgüç, İstanbul: Sosyal Yayınları. GÜNAY, Umay (1992), Türkiye’de Âşık Tarzı Şiir Geleneği ve Rüya Motifi, Ankara: Akçağ Yayınları. GÜLENSOY, Tuncer (2002), Manas Destanı / Türkiye Türkçesi İle, Ankara: Akçağ Yayınları. GÜRSOY-NASKALİ, Emine (1995), “Destanın Tarifi”, Türk Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten [1992], Ankara: TDK Yayınları, s. 1-7. HATTO, T. Arthur (1995), “Manas’ın Evliliği, Ölümü ve Tekrar Hayata Dönüşü: Ondokuzuncu Yüzyılın Ortalarına Ait Bir Kırgız Destan Şi- 335 Destanlaan Evlilikler iri”, çev. Ergin Köylüceli, Manas Destanı Üzerinde İncelemeler / Çeviriler I, Yay. hzl. Fikret Türkmen, Ankara: TDK Yayınları, s. 5-36. HAVİLAND, A. William (2002), Kültürel Antropoloji, çev. Hüsamettin İnaç-Seda Çiftçi, İstanbul: Kaknüs Yayınları. HINÇER, İhsan (1974), “Türklerde Başlık ve Mehir”, I. Uluslararası Türk Folklor Semineri Bildirileri, Ankara: Millî Folklor Araştırma Dairesi Yayınları, s. 391-397. ILGIN, Ali (2008), Hakas Destanları 2 / Kara Kuzgun, Ankara: TDK Yayınları. İBRAYEV, Şakir (1998), Destanın Yapısı / Kazak Destanlarında İnsan, Zaman ve Mekân, akt. Ali Abbas Çınar, Ankara: AKM Yayınları. İNAN, Abdülkadir (1998), “Türk Düğünlerinde Exogamie İzleri”, Makaleler ve İncelemeler, C. 1, Ankara: TTK Yayınları, s. 341-349. KAPICI, Kerime (2005), Türk Kültüründe Evlenme, Sakarya: Sakarya Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü (yayımlanmamış yüksek lisans tezi). KAYA, Doğan (1993), Mahmut ile Nigâr Hikâyesi Üzerine Karşılaştırmalı Bir Araştırma, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları. KIDIRBAYEVA, Burul-Muratoy[v], Abdıkerim (1998), “Alplara Mahsus Evlilik”, akt. Mehmet Aça, Millî Folklor, S. 37 (Bahar), s. 78-84. KİLLİ, Gülsüm (2000), “Altın-Ergek Destanı: Şor Varyantı”, Kök Sosyal ve Stratejik Araştırmalar Dergisi, C. 2, S. 2 (Güz), s. 169-190. KÖPRÜLÜ, M. Fuat (1989), “Türkler’de Halk Hikâyeciliğine Âit Maddeler -Meddahlar-”, Edebiyat Araştırmaları 1, İstanbul: Ötüken Neşriyat, s. 361-412. KÖROĞLU, Halık (1998). “Kitab-ı Dedem Korkud Ne Zaman ve Kim Tarafından Yazılmıştır”, çev. Süleyman Kayıpov-Bekir Oğuzbaşaran, Dede Korkut Bilgi Şöleni-Bildiriler, hzl. Hüseyin Karadağ, Van: Yüzüncü Yıl Ü. Yayınları, s. 19-23. KÖSE, Nerin (1997 a), “Kızcibek Destanı ve Türk Halk Hikâyeleri”, Araştırmalar II, Ankara: Millî Folklor Yayınları, s. 37-58. ________ (1997 b), “Kococaş Destanı ile Manas, Dede Korkut, Orhun Yazıtları ve Türk Halk Hikâyeleri Arasındaki Paralellikler”, Araştırmalar II, Ankara: Millî Folklor Yayınları, s. 77-89. ________ (1998), “Kırgız Destanları ile Türk Halk Hikâyelerinin Yapı ve Motif Bakımından Karşılaştırılması”, Araştırmalar III, Ankara: Millî Folklor Yayınları, s. 127-154. 336 D r. Sal aha d d in B EKK‹ MACİT, Ümmügülsüm (1999), Hakas Kahramanlık Destanlarından Han Migren: İnceleme-Metin-Aktarma, Van: Yüzüncü Yıl Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü (yayımlanmamış yüksek lisans tezi). MAHİR, Behçet [Anlatan] (1973), Köroğlu Destanı, drl. Mehmet KaplanMehmet Akalın-Muhan Bali, Ankara: Atatürk Ü. Yayınları. MELETİNSKY, E. M. (1963), Proishojdeye geroiçegogo eposa [Kahramanlık Destanlarının Teşekkülü], Moskva. OLRIK, Axel (1994), “Halk Anlatılarının Epik Kuralları”, Millî Folklor, S. 23 (Güz), s. 2-5. ________ (1994), “Halk Anlatılarının Epik Kuralları-II”, Millî Folklor, S. 24 (Kış), s. 4-6. ORUS-OOL, S. M. (2007), “Ön Söz (Ege Çüül)”, çev. Ekrem ArıkoğluBuyan Borbaanay, Tuva Destanları, Ankara: TDK Yayınları, s. 1523. OY, Aydın (1960), “Dede Korkut Kitabında Kahramanların Evlenmeleri”, Türk Dili (Dil ve Edebiyat Dergisi), S. 105 (Haziran), s. 460-462. ÖGEL, Bahaeddin (1995), Türk Mitolojisi / Kaynakları ve Açıklamaları ile Destanlar, C. 2, Ankara: TTK Yayınları. ÖRNEK, Sedat Veyis (1971), Etnoloji Sözlüğü, Ankara: Ankara Ü. DTCF Yayınları. ÖZKAN, Fatma (1997), Altın Arığ Destanı, Ankara: Bilig Yayınları. ÖZKAN, Tuba (2006), Bey Böyrek Anlatılarının Kahramanın Yolculuğu Açısından İncelenmesi, Ankara: Gazi Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü (yayımlanmamış yüksek lisans tezi). ÖZKAN, Tuba Saltık (2009), “Kahramanın Yolculuğu Bağlamında Bamsı Beyrek ve Erginlenme Süreci”, Millî Folklor, S. 81 (Bahar), s. 27-33. PROPP, V. Ja. (1987), Masalların Yapısı ve İncelenmesi, çev. Hüseyin Gümüş, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları. POLAT, Kemal (2003), Kırgızlar’da Doğum, Evlenme ve Ölüm Fenomenleri, Erzurum: Atatürk Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü (yayımlanmamış doktora tezi). PUHOV, İ. V. (1973), “Altayskiy narodnıy geroiçeskiy epos [Altay Kahramanlık Eposu]”, Maaday-Kara, Altayskiy geroiçeskiy epos, Moskva, s. 8-60. PUSTOGAÇEV, Y. A. (1997), “Altay ve Altaylılar”, Sibirya Araştırmaları, Yay. hzl. Emine Gürsoy-Naskali, İstanbul: Simurg Yayınları, s. 283287. 337 Destanlaan Evlilikler RADLOFF, Wilhelm (1999), “Ay-Tolızı Destanı”, Türklerin Kökleri Dilleri ve Halk Edebiyatı II, hzl. Mehmet Hengirmen vd., Ankara: EKAV Yayınları, s. 201-255. RAGLAN, Lord (1998), “Geleneksel Kahraman”, çev. Metin Ekici, Milli Folklor, S. 37 (Bahar), s. 126-138. Rakip Maddesi (1990), Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, C. 7, İstanbul: Dergâh Yayınları, s. 274-275. REICHL, Karl (2002), Türk Boylarının Destanları / Gelenekler, Şekiller, Şiir Yapısı, çev. Metin Ekici, Ankara: TDK Yayınları. SAĞOL, Gülden (1995), “Manas Destanında Evlilik Geleneği”, Bozkırdan Bağımsızlığa Manas, Yay. hzl. Emine Gürsoy-Naskali, Ankara: TDK Yayınları, s. 224-233. SAKAOĞLU, Saim (1994), “Göktürk Yazıtları İle Anadolu-Türk Folklorundaki Paralellikler Üzerine”, Türk Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten [1990], s. 155-166. ________ (1998), “Bey Böyrek Hikâyesindeki Kıyafet Değiştirme Motifi ile Diğer Bazı Motiflerin Anadolu Masallarında Görülmesi”, Türk Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten [1994], s. 129-139. SEVER, Mustafa (2003), “Masallarda Dış Can (Canın Beden Dışında Saklanması)”, Millî Folklor, S. 60 (Kış), s. 161-164. SEYİDOĞLU, Bilge (1995), “Manas Destanında Giriş Merasimleri”, Bozkırdan Bağımsızlığa Manas, Yay. hzl. Emine Gürsoy-Naskali, Ankara: TDK Yayınları, s. 1-8. SİPAHİOĞLU, S. Hülya (1998), “Manas Destanı’nda Evlenme Âdetleri ve Günümüze Akisleri”, Folkloristik Prof. Dr. Dursun Yıldırım Armağanı, Yay. hzl. Metin Özarslan-Özkul Çobanoğlu, Ankara: [Türkiye Diyanet Vakfı Yayın Matbaacılık ve Ticaret İşletmesi], s. 439-448. SOMUNCUOĞLU, Anar (2002a), “Altay Cumhuriyeti”, Türkler Ansiklopedisi, C. 20, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, s. 141-148. ________ (2002b), “Tuva (Tıva) Cumhuriyeti”, Türkler Ansiklopedisi, C. 20, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, s. 160-172. SPIES, Otto (1941), Türk Halk Kitapları, çev. Behçet Gönül, İstanbul: Eminönü Halkevi Neşriyatı. TEKİN, Talât (1988), Orhun Yazıtları, Ankara: TDK Yayınları. TEZCAN, Mahmut (1997), Kültürel Antropoloji, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları. 338 D r. Sal aha d d in B EKK‹ ________ (1998), “Türk Evlenme ve Düğün Gelenekleri Modeli”, Türk Halk Kültürü Araştırmaları 1997, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, s. 219-230. TOGAN, Zeki Velidî (1982), Oğuz Destanı: Reşideddin Oğuznâmesi, Tercüme ve Tahlili, hzl. Tuncer Baykara, İstanbul: Enderun Kitabevi. TÜRKMEN, Fikret (1995), Âşık Garip Hikâyesi: İnceleme-Metin, Ankara: Akçağ Yayınları. ________ (1998), Tahir ile Zühre: İnceleme-Metin, Ankara: AKM Yayınları. ________ (2005), “Er Töştük Destanındaki Stereotip Motiflerin Analizi”, Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, C. 6, S. 1, s. 235-239. VELİYEV, B. E. (1985), Azerbaycan Folkloru, Bakı: Maarif Neşriyyatı. YILDIZ, Naciye (1995), Manas Destanı (W. Radloff) ve Kırgız Kültürü ile İlgili Tespit ve Tahliller, Ankara: TDK Yayınları. YILMAZ, Mehmet (1999), Manas Destanı’nın Epik Kurallara Göre İncelenmesi / Sagımbay Orozbakov Varyantı 1. Cilt, Erzurum: Atatürk Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü (yayımlanmamış doktora tezi). ZAHİDOĞLU Vahid-Bekki, Salahaddin (2002), “A. N. Samoyloviç (1880-1938) ve ‘Altay Türklerinde Kadınlara Özgü Kelimeler’ Adlı Makalesi”, Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi, S. 13 (Bahar), s. 155166. 339 DİZİN D r. Sal aha d d in B EKK‹ A. İ. Çodoyakov, 30 A. L. Koptelov, 18 Aba-Kulak, 53, 79, 80, 91, 92, 99, 167, 238, 239 Abdıkerim Moratoy[v], 47 Abdülkadir İnan, 48 Abram-Moos, 106, 107, 112, 113, 151, 186, 288, 307, 308, 309, 310 Abram-Moos Kara-Taacı, 106, 107, 112, 113, 151, 186, 307, 308, 309, 310 Açıtı-Bahşı, 184, 185, 326, 327 Açıtı-Lama, 239 Adıgır-Kara-Mangıs, 185, 186, 328 Agay-Taacı, 64, 248, 249 Ağın, 38 Ahmet Doğan, 29 Ah-Molat, 281 Ah-Ölen, 282 Ak Tasxıl Dağı, 247 Ak-Arığ, 265 Ak-Baş, 295, 299 Ak-Biy, 22, 32, 37, 50, 64, 88, 105, 114, 121, 148, 160, 161, 205, 235 Ak-Biy Destanı, 235 Ak-Bökö, 76, 84, 85, 125, 187, 266, 299, 315, 316, 317 Ak-Çibek-Arığ, 34, 172, 265 343 Ak-Haan, 312, 314, 315 Ak-Hem, 75, 267 Ak-Kaan, 63, 218, 242, 243, 244, 272, 273, 275, 295, 317 Ak-Kağan, 26, 35, 39, 45, 53, 59, 76, 77, 79, 86, 87, 90, 91, 93, 94, 99, 105, 111, 113, 116, 129, 135, 138, 150, 151, 160, 166, 174, 209, 215, 236, 237, 284, 285, 303, 304 Ak-Kağan Destanı, 236 Ak-Koo, 62, 85, 104, 121, 170, 318 Ak-Köbön, 39, 150, 151, 215, 218, 243, 244 Ak-Sabak, 238 Aksagal, 78, 105, 304 Aksagalday-Sayın-Havıtçı, 289, 290 Ak-Şankı, 181, 311 Aktan-Kara, 290 Alaaday, 68, 87, 256 Ala-Picir, 278 Alday-Buuçu, 41, 45, 52, 78, 86, 109, 114, 119, 127, 133, 136, 139, 148, 229, 239, 240, 241, 242 Alday-Buuçu Destanı, 229, 239 Aldın-Aas, 68, 87, 313, 315 Alıp-Manaş, 32, 35, 39, 76, 86, 87, 105, 111, 150, 151, 194, Destanlaan Evlilikler 199, 200, 208, 215, 218, 229, 242, 243, 244 Alıp-Manaş Destanı, 242 Ali Berat Alptekin, 193, 197, 202 Ali Duymaz, 28, 196, 199, 202, 213, 225, 297 Ali Ilgın, 25 Alpamıs, 28 Alpamış, 28 Alpamışa, 28 Alp-Han, 244, 245 Alp-Han-Kız, 34, 52, 70, 129, 146, 147, 171, 172, 221, 246, 247, 248, 264 Alp-Hırçotay, 250, 251 Alp-Küreldey, 115, 116, 132, 134, 142, 165, 251, 277 Alp-Saaday, 71, 72, 100, 244, 245 Altay, 16, 18, 19, 20, 21, 22, 23, 24, 27, 30, 33, 52, 54, 56, 59, 60, 63, 64, 66, 76, 77, 83, 85, 103, 105, 108, 113, 119, 124, 126, 135, 145, 148, 154, 158, 161, 176, 178, 179, 181, 188, 196, 200, 232, 245, 246, 304, 307, 310, 311 Altay-kiji, 21 Altay-Yenisey, 49 Altın Arığ, 28, 115, 173, 174, 247 344 Altın Bitiğ, 60 Altın Pırkan, 19 Altın-Arığ, 25, 32, 70, 71, 72, 73, 79, 81, 90, 115, 116, 123, 129, 142, 147, 165, 205, 221, 230, 237, 244, 245, 246, 247, 248, 250, 251, 266, 292, 293 Altın-Arığ Destanı, 25, 244 Altın-Çarkas, 123, 273 Altın-Çeçek, 236 Altın-Çüs, 25, 101, 277 Altın-Ergek Destanı, 248 Altın-Han, 282, 292 Altın-Harlık, 283 Altın-Kaan, 266, 267 Altın-Kağan, 81, 89, 90, 116, 161, 166, 167, 205, 237, 249 Altın-Kartıga, 79, 90, 129, 284, 285 Altın-Koo, 37, 64, 88, 105, 114, 121, 135, 144, 148, 149, 160, 235, 236, 267 Altın-Kök, 51, 79, 90, 117, 129, 175, 283, 284, 285 Altın-Kris, 282 Altın-Küskü, 44, 60, 64, 82, 106, 123, 126, 151, 152, 158, 161, 170, 179, 180, 186, 248, 249, 310, 311, 319, 320 Altın-Mökö, 80, 92, 93, 252, 253 Altın-Nakış, 248 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Altın-Priste, 53 Altın-Sabah, 282 Altın-Sabak, 53, 166, 167, 174, 237, 238 Altın-Saraçı, 74, 293 Altın-Sas, 74, 94, 131, 293, 294 Altın-Sırga, 32, 33, 62, 63, 87, 104, 105, 113, 114, 160, 169, 188, 189, 190, 295, 296, 315 Altın-Sırık, 26, 32, 81, 205, 249, 250 Altın-Sırık Destanı, 249 Altın-Som, 130, 146, 166, 284 Altın-Suçu, 90, 129, 166, 173, 284, 285 Altın-Şappa, 81, 82, 249, 250 Altın-Taacı, 325 Altın-Tana, 32, 33, 63, 79, 80, 90, 104, 105, 116, 121, 126, 133, 144, 145, 154, 156, 161, 176, 188, 190, 236, 237, 238, 239, 267, 275, 276, 296, 320 Altın-Targa, 235, 306 Altın-Taycı, 32, 53, 73, 79, 97, 115, 116, 132, 134, 142, 165, 166, 167, 173, 174, 230, 236, 237, 238, 250, 251, 252 Altın-Taycı Destanı, 250 Altın-Teek, 266 Altın-Topçı, 44, 62, 76, 84, 85, 95, 97, 98, 99, 102, 103, 124, 125, 126, 187, 188, 315, 316 345 Altın-Torgu, 81, 249, 250 Amırga-Kara-Moos, 268, 269, 270 Ançı-Mergen, 94, 303 Aran-Taycı, 26, 32, 52, 80, 92, 93, 129, 130, 252, 253 Aran-Taycı Destanı, 252 Ar-Aspak, 275 Arı-Haan, 24, 32, 41, 65, 95, 112, 119, 120, 122, 128, 134, 137, 138, 141, 164, 165, 171, 229, 230, 253, 254, 255, 256 Arı-Haan Destanı, 253 arkaik destan, 17, 20, 27, 199, 217, 229 Arslan-Kağan, 145, 181, 212, 311, 312 Artur T. Hatto, 27 Arzılan-Kara, 44, 134, 141, 159, 256, 257 Arzılan-Kıskıl, 88, 314 Aslı, 36, 196, 205, 209, 211, 213, 214, 216, 220, 223, 225, 297, 298 Âşık Afşinli Derdiçok, 212 Âşık Garip, 35, 36, 45, 194, 197, 198, 200, 201, 203, 204, 210, 213, 215, 216, 218, 220, 223, 225, 232, 260, 261, 262, 298 Âşık Garip Hikâyesi, 260 Avıkay-Sarala, 289 Destanlaan Evlilikler Axel Olrik, 54 Ay Möke, 19 Ay Sutra, 60 Ayana, 320, 321, 322 Ay-Arığ, 94, 276, 277, 278 Ayazın-Arığ, 250 Aybıçı-Bay, 311, 312 Ay-Çarıh-Han, 90 Aydın Oy, 28, 48 Ay-Huucın, 25, 32, 34, 35, 52, 68, 70, 129, 146, 171, 172, 221, 229, 230, 263, 264, 265, 266 Ay-Huucın Destanı, 263 Ay-Kağan, 59, 60, 61, 82, 83, 93, 94, 113, 132, 135, 148, 151, 152, 153, 158, 230, 310, 325 Ay-Kara-Taş, 90, 247 Aymanıs, 274 Ay-Mirgen, 248, 251, 281 Ay-Parlak-Han, 246 Ay-Sabak, 80, 91, 92, 238, 239 Ayşe Yücel Çetin, 18 Ay-Tolızı destanı, 53 Aytünüke, 32, 66, 89, 90, 161, 266, 267 Aytünüke Destanı, 266 Baba Yusuf, 262 Baçıkay-Kara, 299 Baçır-Kara, 89, 90, 266 346 bahadırlık masalı, 18 baldızla evlenme, 38 Bamsı Beyrek, 27, 28, 29, 35, 41, 45, 48, 200, 201, 203, 205, 206, 208, 212, 214, 215, 217, 218, 219, 220, 221, 223, 225, 232, 286, 298 Banı Çiçek, 35, 41, 45, 48, 205, 206, 214, 215, 217, 218, 219, 221, 223, 286, 287, 298 Bargaa-Bagay, 61, 324, 325 Başkurtlar, 49 başlık, 27, 40, 44, 45, 70, 78, 82, 118, 127, 128, 146, 147, 151, 162, 209, 210, 218, 220, 223, 224, 227, 228, 231, 271, 287, 290 başlık parası, 45, 210, 218, 223 Bay Bican Bey, 41, 48, 205, 206, 286 Bayan, 45, 77, 78, 85, 105, 108, 109, 121, 149, 181, 182, 198, 199, 209, 229, 304, 305 Bayan-Toolay, 24, 75, 87, 114, 127, 133, 139, 267 Bayan-Toolay destanı, 75, 87, 114, 127, 133, 139 Baybarak, 39, 150, 215, 242, 243 Bayburt, 35, 215, 287 Bayburt Hisarı, 35, 287 Bayım-Sur, 60, 143, 144, 148, 177, 178, 299, 300, 301 D r. Sal aha d d in B EKK‹ bel kuda, 40, 41 Belee-Şınar, 240 berder, 42, 43 beşik kertmesi, 40, 41, 45, 77, 78, 85, 86, 105, 108, 121, 149, 181, 204, 209, 215, 220, 286, 293, 304 Bey Böyrek, 29, 200, 201 Bıdaakay-Taraakay, 58, 66, 67, 128, 271 Biçe-Kara, 114, 141, 314 Bilge Kağan Abidesi, 43 Bilge Seyidoğlu, 27 Bilgelik Kitabı, 60 Boktu-Kiriş, 24, 32, 33, 34, 35, 58, 66, 96, 114, 119, 136, 137, 139, 140, 141, 163, 164, 217, 229, 269, 270, 271, 272 Boodoy-Koo, 22, 96, 113, 118, 133, 158, 159, 288, 301, 302 Bora-Han, 68, 263 Bora-Hülük, 185, 326 Bora-Ninci, 69, 263, 265 Bora-Şeeley, 24, 32, 33, 34, 44, 58, 66, 67, 96, 114, 119, 128, 136, 139, 146, 163, 170, 217, 229, 269, 270, 271, 272 Bora-Tey, 312 Boro-Teltey, 93, 303 Boydon-Koo, 123, 272, 273 Boydon-Kökşin, 23, 123, 272, 273 347 Boydon-Kökşin Destanı, 272 Budizm, 52 Buga-Kara-Möge, 270 Burhanizm, 52 Burul Kıdırbayeva, 47 Buryat Özerk Cumhuriyeti, 23 Buyan Borbaanay, 24, 57 Bülütiy-Sadu-Kağan, 318 Caan-Toş, 114, 189, 190, 296 Cakıp, 38, 39, 51 Canım Hoca, 261 Caraa-Çeçen, 62, 76, 84, 102, 103, 108, 113, 124, 125, 169, 186, 187, 188, 316, 317, 318 Celbegen, 80, 112, 113, 144, 148, 243, 252, 253, 272, 273, 300, 301, 302 Cengiz Han, 21 Cepten-Kaan, 61, 320, 321 Cer-Cenes, 288 Cer-Tekpenek, 64, 248 Ceti-Sabar, 144, 148, 177, 299, 300 Cungarya, 21 Cüs-Kezer, 64, 105, 121, 135, 148, 149, 160, 235, 236 Çaas-Han, 266, 278 Çalat-Han, 266, 277 Çalay-Puruhhan, 277, 278 Çalkandı, 21 çapraz yeğen/kuzen evliliği, 37 Destanlaan Evlilikler Çargın-Tayçı, 237 Çargıraa-Kar-Maadır, 272 Çarıh-Han, 251 Çarıh-Köök, 251 Çarık-Tana, 90 Çaş-Molat, 250 Çaştan-Pergen, 285 Çeçen-Kara, 157, 256, 258, 259, 260 Çeçen-Kara-Möge, 32, 44, 67, 68, 87, 105, 106, 110, 111, 122, 128, 134, 141, 148, 157, 159, 162, 230, 257 Çeçen-Urug, 271, 272 Çeeren-Demiçi, 240 Çeerendey, 157, 258, 259 Çek-Pergen, 53, 274 Çeleedey-Ata, 257 Çılan-Mongus, 252 Çılaş-Kara-Oğlan, 285 Çilbigen, 74, 119, 134, 142, 176 Çin, 20, 48 Dag-İrgek, 242 Dag-Möge, 258 Dağlık Altay Özerk Cumhuriyeti, 20, 21 Dalay-Baybın-Han, 256, 257, 259 Dede Korkut, 27, 28, 29, 37, 41, 45, 48, 194, 196, 198, 348 199, 200, 201, 202, 219, 223, 232, 286 Dede Korkut Hikâyeleri, 29, 200, 202 Deli Dumrul, 48 Deli Karçar, 45, 214, 223, 286, 287 Deli Mehmet, 218, 261, 263 Delikanlı, 26, 53, 228, 273, 274 Delikanlı Destanı, 228, 273 Demir-Möge, 44, 112, 114, 127, 133, 136, 139, 145, 162, 268 Destân-ı Hikâyet-i Maksud, 260 dezmal kaçırması, 42 Dış Oğuz, 210, 286, 291 dıştan evlenme, 40, 229 Doğan Kaya, 202 dünürcülük, 41 E. M. Meletinskiy, 18 Ebley, 28 egzogami, 17, 28, 35, 40, 48, 49, 50, 225, 229 Eki-Toş, 114, 188, 189, 190, 296 Ekrem Arıkoğlu, 24, 25, 57 Elazığ, 22, 38 Emine Gürsoy-Naskali, 19, 21 endogami, 40, 48 Ensar Aslan, 202 Er Töştük, 28, 30, 199 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Er-Bökö, 62, 85, 98, 99, 315 Ercan Demir, 25 Erdal Şahin, 25 Eres-Tayçı, 91, 238 erginlenme, 29, 228 Erke-Karakçı, 35, 76, 86, 105, 151, 242 Erke-Koo, 89, 114, 121, 133, 136, 144, 145, 161, 190, 191, 228, 275, 276 Erke-Koo Destanı, 275 Erke-Möndür, 61, 276, 325 Erke-Tana, 77, 86, 105, 304 Erkin-Koo, 62, 75, 84, 85, 94, 95, 99, 102, 103, 104, 107, 108, 113, 124, 126, 160, 169, 187, 188, 229, 302, 303, 316, 317, 318 Ermen-Çeçen, 76, 121, 125, 150, 272, 317 Ermeni, 298 Er-Sarıg, 255 Er-Sayın-Ulaatı, 95, 118, 119, 134, 255 Er-Sogotoh, 28 Er-Şokşılan, 89, 90, 266 Ertabıldı, 198 Erzurum, 262, 298 Evnük Kalesi, 286 Fatma Özkan, 25 Fikret Türkmen, 15, 22, 30, 349 197, 198, 201, 202, 260, 322 Fransızca, 17 Fuat Köprülü, 193, 196, 197 Fuzuli Bayat, 16, 30 Göroğlu, 28 Gülden Sağol, 28 Gülsüm Killi, 26, 27, 30 Güney Sibirya, 20, 25, 30, 198 Haan-Arığ, 278 Hakas, 16, 18, 20, 23, 24, 25, 52, 54, 56, 227, 232 Hakas Cumhuriyeti, 20, 23, 24 Hakkaba, 38 Halep, 36, 215, 262, 263, 298 Halık Köroğlu, 201 Hamit Zübeyr Koşay, 49 Han Bayındır, 286 Han-Buuday, 44, 45, 52, 53, 78, 86, 109, 110, 114, 119, 127, 128, 133, 136, 139, 148, 170, 182, 183, 240, 241, 242 Han-Çibetey, 244, 245, 246, 248 Han-Çiçekey, 74, 293 Handı-Seren, 312 Han-Hartıga, 279, 280 Han-Hulatay, 245, 246 Han-Kız, 52, 69, 74, 123, 130, 131, 147, 167, 186, 221, 263, 265, 292, 293 Han-Kurbustu, 240 Destanlaan Evlilikler Han-Küçü, 289, 290 Han-Mirgen, 34, 35, 52, 53, 68, 69, 70, 94, 100, 101, 129, 135, 143, 146, 171, 172, 221, 224, 263, 264, 265, 276, 277, 278 Han-Mirgen Destanı, 276 Han-Sabah, 166, 173, 251, 252 Han-Saçak, 248 Han-Saraçı, 74, 94, 117, 119, 131, 132, 134, 142, 167, 175, 176, 294 Han-Sayın-Hovugun, 165, 171, 255, 256 Han-Şilgi, 24, 45, 105, 110, 127, 134, 139, 165, 183, 240, 255 Han-Türü, 290 Han-Ügey, 105, 106, 257 Hara-Alp, 282 Hara-Han, 279, 280 Hara-Martha, 279, 280 Hara-Moos, 282 Hara-Müke, 281 Hasan Köprülü, 38 Hıtay-Arığ, 279 Hıyan-Arığ, 279, 280, 281 Hıyğa-Çiçen, 264 Hızır, 204, 211, 216, 226, 263, 298, 323 Hint, 210, 262, 322 Hintçe, 60 350 Hlanır-Taycı, 292, 293 Hoca Maksut, 260 Hoca Sinan, 223, 261, 262 Huban-Arığ, 230, 279, 280, 281, 282 Huban-Arığ Destanı, 279 Huu-İney, 32, 71, 244, 245 Hüler-Möge, 44, 68, 114, 128, 137, 159, 259, 260 Hülya S. Sipahioğlu, 28 Hümüs-Dangına, 44, 68, 128, 159, 160, 260 Hüsn ü Aşk mesnevisi, 29 İ. V. Puhov, 16, 18, 200 İbrahim Dilek, 22, 23, 196 İcen-Arığ, 71, 72, 245 iç güveyi, 43, 157 İç Oğuz, 210, 286, 290 içten evlenme, 40 İgnácz Kunos, 193 İlhan Başgöz, 195 İstanbul, 21, 25, 29, 30, 286, 298 Joseph Campbell, 29, 228 Kaan-Mergen, 318 kaçışma, 41, 42 Kadın-Kara, 312, 314, 315 Kağan-Argo, 26, 32, 50, 51, 80, 93, 116, 130, 146, 166, 283, 284 Kağan-Argo Ablalı KağanMergen Destanı, 283 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Kağan-Kara, 51, 283 Kağan-Kes, 26, 32, 79, 90, 129, 166, 173, 284, 285 Kağan-Kes Destanı, 284 Kağan-Kıs, 53, 274 Kağan-Mergen, 26, 32, 50, 51, 80, 91, 93, 116, 117, 130, 146, 166, 175, 238, 283, 284 Kağan-Salğın, 249 Kahramanın Sonsuz Yolcuğu, 29 Kalcu-Mize, 114, 148, 149, 160, 235, 236 Kaldan-Kaan, 320, 321, 322 Kalevala, 20 kalın, 43, 44, 45, 70, 82, 113, 122, 124, 128, 155, 160, 166, 175, 177, 223, 231, 246, 254, 300, 314 Kam Büre Bey, 41, 48, 205, 206, 232, 286 Kam Büre Bey Oğlu Bamsı Beyrek Boyu, 232, 286 Kan Turalı, 27, 28, 37, 45, 48, 200, 201, 203, 206, 207, 208, 210, 212, 214, 216, 217, 219, 220, 221, 222, 223, 224, 225, 230, 232, 290, 291, 292 Kan Turalı Boyu, 28, 200, 230, 232, 290 Kan-Altın, 22, 288 Kan-Ceeren Attu Kan-Altın Destanı, 288 351 Kandehar, 36 Kangıvay-Mergen, 24, 32, 44, 77, 127, 145, 162, 288, 289, 290 Kangıvay-Mergen Destanı, 288 Kanıkey, 27, 39 Kan-Kapçıkay, 22, 288 Kan-Kara, 256 Kanlı Koca, 28, 200, 206, 207, 210, 230, 232, 290, 291 Kanlı Koca oğlu Kan Turalı, 28 Kanlı-Kılıç, 72, 90, 246, 247, 248 Kara Batır, 213 Kara Budak, 37, 48 Kara Dervent, 286 Kara Gâvur, 213 Kara Tıgan Han, 19 Kara-Alp, 294 Kara-Bökö-Kaan, 315 Kara-Büdegey, 66, 271 Kara-Han, 37, 68, 246, 263, 293 Kara-Hem, 269 Kara-Kaan, 266, 267, 316 Kara-Kartığa, 285 Kara-Kazan, 285 Kara-Kıdat, 87, 113, 135, 138, 295 Destanlaan Evlilikler Kara-Kılış, 51, 117, 239, 283, 284 Kara-Kögel, 88, 122, 134, 138, 141, 142, 312, 313, 314, 315 Kara-Kökşin, 191, 276 Kara-Kula-Kağan, 307, 308, 309 Kara-Kuzgun, 73, 74, 94, 117, 119, 123, 130, 131, 134, 142, 167, 176, 186, 292, 293, 294 Kara-Kuzgun Destanı, 292 Kara-Küye, 293 Kara-Mangıs, 269 Kara-Molat, 293 Kara-Mool, 293 Kara-Ninci, 69, 172, 251, 263, 265 Kara-Purba, 91, 238 Kara-Şebeldey, 112, 116, 117, 283, 284 Kara-Taacı, 22, 64, 65, 107, 159, 294, 295, 302, 309, 325 Kara-Taacı-Kıs, 294 Kara-Taacı-Kıs Destanı, 294 Karatı-Kaan, 295 Karatı-Kağan, 45, 60, 65, 77, 78, 87, 89, 113, 119, 121, 124, 133, 135, 138, 143, 144, 148, 149, 158, 159, 177, 178, 179, 180, 181, 182, 209, 213, 222, 229, 299, 300, 301, 302, 304, 305, 318, 319, 320, 325, 352 326 Karcın, 155, 156, 321 Kas-Manday, 61, 62, 315 Katan-Kökşin, 22, 32, 33, 35, 63, 87, 104, 105, 113, 114, 119, 126, 135, 138, 160, 170, 186, 188, 189, 190, 228, 229, 295, 296 Katan-Kuuçın, 63, 87, 119, 135, 138, 295 kay şörçek, 26 Kaygusuz Abdal, 212 kayınbiraderle evlenme, 38 Kayseri, 298 Kazakistan, 18, 20 Kazaklar, 49 Kazan Han, 37, 48 keloğlan, 119 Kemal Abdullah, 223 Kerçelen-Bökö, 302, 303 Kerem, 35, 36, 196, 200, 203, 205, 209, 210, 211, 212, 213, 214, 216, 220, 223, 224, 225, 232, 297, 298 Kerem ile Aslı, 35, 36, 200, 203, 205, 209, 210, 211, 213, 216, 220, 223, 224, 225, 297, 298 Kerem ile Aslı Hikâyesi, 297 Kırgız, 21, 27, 35, 76, 198 Kırgızistan, 40 Kırgızlar, 48 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Kırıkkale, 28 kız kaçırma, 41 Kızcibek Destanı, 198 Kız-Han, 34, 52, 68, 69, 70, 171, 263, 264, 265 Kız-Kaan, 273 Kilin-Arığ, 278 Kirim Dağı, 32, 71, 244, 245 Kococaş Destanı, 198 Kocoçaş, 28 Kodur-Uul, 60, 113, 119, 121, 143, 144, 148, 177, 178, 213, 299, 300, 301 Kola-Sarığ, 249 Kolazı-Kağan, 238 Koldu-Burgan, 312 Koo-Şilti, 114, 190, 296 Kozın-Erkeş, 22, 32, 60, 83, 101, 113, 119, 121, 143, 144, 148, 177, 178, 213, 228, 298, 299, 300, 301 Kozın-Erkeş Destanı, 298 Kögetey-Mirgen, 280, 282 Kögöy-Taacı, 248, 249 Kögüdey-Kökşin, 22, 96, 113, 118, 119, 133, 158, 159, 301, 302 Kögüdey-Kökşin [i]le BoodoyKoo Destanı, 301 Kögüdey-Mergen, 28, 44, 50, 51, 59, 60, 82, 83, 106, 107, 113, 118, 120, 123, 132, 135, 353 148, 151, 152, 153, 169, 275, 276, 308, 309, 310, 311 Kök Türk Kağanlığı, 21 Kök Türkler, 48 Kök-Boro, 114, 302 Kök-Hevenk, 268 Kökin-Erkey, 22, 32, 59, 74, 75, 93, 94, 302, 303 Kökin-Erkey Destanı, 302 Kök-Kağan, 238, 252 Kök-Kartıga, 91, 92, 239 Kök-Molat, 280, 282 Kök-Nincil, 280, 281, 282 Kök-Ölen, 282 köne epos, 20 Köroğlu, 17, 29, 42, 119, 194, 195, 196, 197 Közer-Han, 252 Közüyke, 22, 41, 45, 54, 77, 78, 85, 86, 105, 108, 109, 121, 149, 181, 182, 209, 210, 222, 228, 229, 304, 305 Kurbustu-Haan, 254, 327, 328 Kutsal Altın Kitap, 60 Kutsal Kara Kitap, 60 Kutsal Sarı Kitap, 60 Kuvakayçı, 44, 113, 148, 186, 310 Kuzıykürpes, 28 Küler-Kaan, 296 kültürel antropoloji, 31 Destanlaan Evlilikler Kümüjek-Aru, 35, 218, 242, 243, 244, 296 Kümüs-Tik, 142, 294 Kün-Arığ, 35, 52, 172, 265, 266 Kün-Han, 34, 35, 52, 68, 70, 172, 263, 264, 265 Kün-Mirgen, 281 Kün-Tönis-Han, 263, 265 Küreldey, 53, 73, 94, 100, 115, 135, 143, 276, 277 Kür-Han, 37 Küz-Han, 37 L. P. Patapov, 18 levirat, 38, 39, 40 leviratus, 28 Lord Raglan, 54 M. H. Tehmasib, 197 M. Öcal Oğuz, 29 Maaday-Kara, 16, 18, 20, 21, 22, 32, 44, 50, 59, 60, 82, 83, 84, 106, 113, 118, 120, 123, 132, 135, 147, 151, 158, 186, 194, 198, 229, 306, 307 Maaday-Kara Destanı, 16, 306 Malçı-Mergen, 22, 145, 181, 311, 312 Malçı-Mergen Destanı, 311 Malçın-Ege-Han, 313, 314 Manas, 17, 22, 27, 28, 38, 39, 51, 194, 196, 198 354 Manas Destanı, 27 Mardin, 37, 48, 210, 212, 323 Mehmet Aça, 20, 23, 30, 47, 199, 201 Mehmet Eröz, 49 Mehmet Köprülü, 38 Mendi-Bay, 39 Metin Ekici, 194, 195, 201, 202 Metin Ergun, 21, 23, 26, 30, 31, 198 Moğolistan, 20, 23 Monıs-Kaan, 125, 126, 169, 315, 316, 318 monogami, 32, 229 monomit, 228 Möge-Bayan-Talay, 312, 314 Möge-Bayan-Toolay, 312 Möge-Sagaan-Toolay, 26, 32, 41, 68, 75, 87, 114, 122, 127, 133, 134, 138, 139, 141, 162, 312 N. K. Dmitriev, 18 Naciye Yıldız, 28 Narın-Dangına, 68, 110, 122, 134, 148, 157, 162, 257, 258, 259, 260 Nerin Köse, 198 Nermin Erdentuğ, 39, 48 Nevzat Kösoğlu, 15 nımak, 26 Northrop Frye, 19 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Oçı-Karakçın, 52, 92, 129, 130, 253 Odise, 298 Oedipus, 49 Oğuz Kağan, 17, 28, 30, 37, 53, 196 Or-Han, 37 Ortun-Kara, 115, 314 Ot-Han, 277, 278 Otto Spies, 201 oturakalma, 42 Öjeeti-Haan, 272 Ölön-Bagay, 324, 325 Ölöştöy, 22, 32, 43, 44, 58, 61, 62, 75, 76, 84, 85, 95, 97, 98, 99, 102, 104, 107, 111, 113, 121, 124, 125, 126, 157, 160, 170, 186, 188, 228, 229, 315, 316 Ölöştöy Destanı, 315 Ösküs-Uul, 22, 61, 65, 66, 89, 161, 179, 180, 228, 315, 318, 319, 320 Ösküs-Uul Destanı, 318 Özbek, 36 Özkul Çobanoğlu, 28, 56 paralel yeğen/kuzen evliliği, 37 Parlak Dağı, 246 Parlak-Tana, 246, 248 Pazvant Karaçor, 213 Pertev Naili Boratav, 193, 195 355 Picen-Arığ, 70, 71, 72, 244, 245 Pokay-Sarıg, 238 poliandri, 32 polijini, 32, 36 Pora-Han, 246, 281 Pora-Ninci, 147, 172, 246, 247, 248 Pora-Salgın, 281 Reşideddin, 37 romans, 19 Rum, 210, 286, 322 Rusça, 18 Rusya, 20, 21, 23 Rusya Federasyonu, 20, 23 S. E. Malov, 18 S. M. Orus-Ool, 56, 57 S. S. Surazakov, 27 Sabri Gürses, 29 Sadu-Kağan, 65, 294, 295 Sagaan-Toolay, 268 Sagımbay Orozbakov, 38 Saim Sakaoğlu, 43 Salaaçın-Arığ, 276, 277 Salim Köprülü, 38 Samançay, 38 Samra Bitiğ, 60 Sanıksan-Bay, 121, 181 Sarı-Altın, 130, 253 Sarığ-Han, 276, 281 Destanlaan Evlilikler Sarığ-Nincil, 281 Sarığ-Sayın, 282 Sarığ-Tamcıl, 281 Sarığ-Teek, 281 Sarı-Han, 68, 94, 135, 143, 263, 276, 293 Sarı-Kaan, 267 Sarı-Kağan, 61, 153, 325 Sarı-Marha, 175, 294 Sarı-Salgın, 131, 132, 134, 142, 294 Sarı-Taycı, 73, 292 Say-Kuu, 312, 313 Selcen Hatun, 45, 206, 207, 210, 212, 214, 219, 221, 222, 223, 224, 291, 292 Semetey, 28 Sırlıg-Möge, 115, 142, 314 Sibirya/Sayan-Altay, 16 Sigmund Freud, 49 Sinan Gönen, 29 Sofu, 209, 211, 214, 216, 298 Sokar-Kara, 317 Sokor-Kağan, 303 sororat, 38 Suksagal Han, 19 Şaday, 81, 93, 117, 283 Şah Senem, 45, 210, 213, 215, 218, 220, 223, 225, 261, 262, 263 Şah Velet, 213, 215, 218, 225, 356 262, 263 Şah Yusuf, 201 Şakir İbrayev, 18, 54, 56 Şam, 262 şamanizm, 20 Şara-Melçen-Haan, 95, 254, 255, 256 Şaygın-Mergen, 117, 284 Şeref Boyraz, 196 Şibee-Kuyak, 98, 316 Şil Tayga, 256 Şilen Tayga, 256 Şor, 16, 18, 25, 26, 30, 31, 53, 54, 56, 227, 232 Şoyun-Tas, 80, 252 Şulbustay, 184, 327 Şulmus-Kara, 108, 317 Şulmus-Şunı, 32, 61, 154, 155, 156, 320, 321, 322 Şulmus-Şunı Destanı, 320 Şükrü Elçin, 196 Tahir, 35, 36, 41, 45, 194, 198, 200, 203, 204, 210, 212, 213, 215, 216, 218, 219, 220, 221, 222, 224, 225, 226, 232, 322, 323, 324 Tahir ile Zühre, 35, 36, 41, 45, 194, 198, 200, 203, 204, 210, 212, 213, 215, 216, 220, 221, 224, 225, 226, 322, 323 Tahir İle Zühre Hikâyesi, 322 D r. Sal aha d d in B EKK‹ Talay-Kağan, 89, 161, 179, 180, 319, 320 Tanrı Ülgen, 288 Taptaan-Mirgen, 247, 248 Tarançı, 36 Tarlan-Koo, 121, 136, 144, 275 tastarakay, 119, 120, 121, 122, 135, 144, 148, 149, 217, 300 Tavın ve Tajı kardeşler, 127, 163, 290 taygeldi, 42 Tazı-Möke, 251 Tebriz, 260 Telengit, 21 Teleüt, 21 Temene-Koo, 22, 32, 61, 84, 124, 153, 156, 157, 159, 178, 179, 236, 273, 320, 321, 322, 324, 325, 326 Temene-Koo Destanı, 324 Temir-Bökö, 44, 64, 65, 97, 124, 294, 295, 315 Temir-Çookır, 59, 74, 75, 93, 303 Temir-Kize, 275 Temir-Koo, 302, 303 Tenek-Bökö, 107, 149, 160, 273 Tepkir-Ceren, 325 Thomas Greene, 19 Tibet-Han, 248, 250, 251 357 Tiflis, 218, 261, 263 Tilti-Pirgen, 293 Timir-Pirgen, 293 Timur B. Davletov, 25 Tobol, 36 Tolay-Arığ, 116, 142, 251 Ton-Aralçın, 42, 184, 185, 186, 326, 327, 328 Ton-Molat, 250 Toolay-Çeçen, 42, 184, 185, 327 Toolay-Mooray, 53, 100, 101, 143, 224, 277, 278 Tordoor, 309 Torgun-Çüzün, 127, 145, 162, 289, 290 Tos-Mergen, 283 Tozı-Möke, 116, 142, 251 Tölee-Şınar, 86, 109, 119, 133, 134, 240 Trabzon, 45, 48, 210, 291 Tuba, 21, 29 Tuba Özkan, 29 Tungulak-Sagaan-Dangın, 290 Tuva, 16, 18, 20, 23, 24, 30, 54, 56, 57, 227, 232 Tuva Cumhuriyeti, 20, 23, 24 Türkistan, 20, 36, 198, 201 Türkmen, 36, 193, 197, 198, 202, 203, 204, 210, 212, 213, 215, 216, 218, 219, 220, 222, Destanlaan Evlilikler 223, 224, 225, 226 Ulug-Haan, 120, 122, 128, 137, 164, 255 Ulug-Kara, 314 Ural Batır, 28 Uygur, 21, 38, 60 Uygurlar, 48 Uzun-Sarıg-Haan, 240, 241 Uzun-Say-Kuv, 239 Üç-Kurbustan, 33, 64, 126, 138, 149, 154, 156, 189, 205, 230, 235, 236, 295, 306, 321 Ülgen-Biy, 288 Ümmügülsüm Macit, 25 358 Üzen-Arığ, 279, 292, 294 Üzüm-Çarçah, 53, 100, 143, 277 Üzüm-Molat, 277 V. M. Jirmunskiy, 18 Vladimir Ja. Propp, 54 Yalancı oğlu Yalancuk, 214, 215, 217, 287 Yemen, 210, 262 Zühre, 36, 41, 45, 198, 204, 210, 212, 213, 215, 218, 219, 220, 221, 222, 224, 226, 322, 323, 324 D r. Sal aha d d in B EKK‹ 359 Destanlaan Evlilikler 360