Uzak Türk İllerinde
DESTANLAŞAN EVLİLİKLER
Dr. Salahaddin BEKKİ
ÖNCÜ KİTAP
Uzak Türk İllerinde
DESTANLAŞAN EVLİLİKLER
Dr. Salahaddin BEKKİ
ISBN 978-975-7447-53-5
1. Baskı: Mayıs 2009
© Yayın Hakkı ve Sorumluluğu: Dr. Salahaddin BEKKİ
İzinsiz basılamaz. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.
Kapak İllüstrasyonu: Emre ERDUR
İSTEME ADRESİ:
Yenice Mah. 200. Sokak
Ergün Apt. C. Blok Nu: 1
KIRŞEHİR
e-mail:
[email protected]
Baskı-Cilt
Kâzım Karabekir Caddesi Ali Kabakçı İşhanı No: 85/2
İskitler - ANKARA
Tel: 0. 312. 384 31 20
www.oncubasimevi.com
Uzak Türk İllerinde
DESTANLAŞAN
EVLİLİKLER
Altay, Tuva, Hakas ve Şor Destanlarında Alplara
Mahsus Evlilik
Dr. Salahaddin BEKKİ
Ankara 2009
“21 yıl önce evlenme teklifimi kabul ederek
bana destansı bir mutluluk bağışlayan Eşim’e…”
D r. Sal aha d d in B EKK‹
ÖZ GEÇMİŞ
Dr. Salahaddin Bekki: 13 Haziran 1967’de Sivas’ta doğdu.
İlk ve orta öğrenimini aynı şehirde tamamladı. Yüzüncü Yıl
Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesinden mezun oldu (1991).
“Sivas Türküleri Üzerine Bir İnceleme” adlı çalışmasıyla yüksek
lisansını (1994), “Altay-Türk Destanı Maaday-Kara, İncelemeMetin” adlı teziyle doktorasını tamamladı (2001). 25 Haziran
2002’de Gazi Üniversitesi Kırşehir Fen-Edebiyat Fakültesine
yardımcı doçent olarak atandı. 02 Nisan 2003 - 02 Ekim 2006
tarihleri arasında dekan yardımcılığı görevi yaptı. 05 Ocak 2004
- 02 Ekim 2006 tarihleri arasında Fakülte Kurulu ve Fakülte
Yönetim Kurulu üyeliklerinde bulundu.
“Baş Yastıkta Göz Yolda-Sivas Türküleri (İstanbul, 2004)” ve
“Maaday-Kara Destanı (Elazığ, 2007)” adlı iki kitabı yayınlanan
yazar, İLESAM üyesi, evli ve üç çocuk babası olup hâlen Ahi
Evran Üniversitesinde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır.
5
D r. Sal aha d d in B EKK‹
İÇİNDEKİLER
ÖN SÖZ • 9
KISALTMALAR • 12
I. BÖLÜM: ARKAİK KAHRAMANLIK DESTANLARI ve
TÜRK KÜLTÜRÜNDE EVLENME • 15
I.1. İncelenen Destan Külliyatı • 15
I.1.1. Altay Sahası • 20
I.1.2. Tuva Sahası • 23
I.1.3. Hakas Sahası • 24
I.1.4. Şor Sahası • 25
I.2. Destanlarda İşlenen Evlilik Konusu Üzerine
Yapılan Çalışmalar • 26
I.3. Evlilik Türleri ve Usulleri • 31
I.3.1. Evlilik Türleri • 31
I.3.2. Evlilik Usulleri • 40
II. BÖLÜM: ALPLARA MAHSUS EVLİLİK • 47
II.1. Evlenme İsteğinin Belirtilmesi ve Kız
Hakkında Bilgi Alma • 59
II.2. Evlenme Yolculuğuna Çıkma • 82
II.2.1. Kahramanın Yolculuğa Çıkması • 82
II.2.2. Babanın Yolculuğa Çıkması • 95
II.2.3. Kız Kardeşin Yolculuğa Çıkması • 95
II.2.4. Kızın Yolculuğa Çıkması • 97
II.2.5. Yolculuğun Engellenmesi • 101
II.3. Yolculuk Sırasında Karşılaşılan Engeller • 106
II.4. Açık ve Gizli Rakipler • 112
II.5. Kahramanın Yardımcıları • 118
II.6. Müstakbel Eşin Memleketine Şahsiyeti
Gizleyerek Girme • 119
II.7. Dünürlüğün Dile Getirilmesi • 123
II.8. Rakiplerle Mücadele • 131
II.8.1. At Yarışı • 132
II.8.2. Ok Atma • 135
7
Destanlaan Evlilikler
II.8.3. Güreş • 138
II.8.4. Kızın Seçimi • 143
II.8.5. Diğer Yarışlar • 147
II.9. Verilen Zor Görevleri Başarma • 151
II.10. Memlekete Dönüş ve Düğün • 157
II.10.1. Memlekete Dönüş • 158
II.10.2. Düğün • 168
II.11. Evlilik Sonrası Kahramana Verilen
Zor Görevler • 176
II.12. Evlilik Sonrası Eşin Kaçırılması • 186
III. BÖLÜM: ALPLARA MAHSUS EVLİLİKTEN
ÂŞIKLARA MAHSUS EVLİLİĞE • 193
III.1. Evlenme İsteğinin Dile Getirilmesi ve
Kız Hakkında Bilgi Alma • 203
III.2. Kahramanın Yolculuğa Çıkması ve
Engellenmek İstenmesi • 207
III.3. Yolculuk Sırasında Karşılaşılan Engeller
III.4. Açık ve Gizli Rakipler • 210
III.5. Kahramanın Yardımcıları • 212
III.6. Müstakbel Eşin Memleketine Şahsiyeti
Gizleyerek Girme • 217
III.7. Dünürlüğün Dile Getirilmesi • 219
III.8. Rakiplerle Mücadele • 220
III.9. Verilen Zor Görevleri Başarma ve Zafer • 222
III.10. Memlekete Dönüş ve Düğün • 224
SONUÇ • 227
EKLER: İNCELENEN DESTAN VE HİKÂYELERİN
ÖZETLERİ • 233
KAYNAKLAR • 329
DİZİN • 341
8
D r. Sal aha d d in B EKK‹
ÖN SÖZ
Türk dünyasını bir bütün olarak dikkate aldığımızda, bugün
için mısra sayısı bakımından yüz binler hatta milyonlarla ifade
edilebilecek bir destan külliyatına sahip olduğumuzu rahatlıkla
söyleyebiliyoruz. Bu bilgiye ulaşmamızda, 1991 yılında Sovyet
Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği’nin dağılması ile yeniden
bağımsızlığını kazanan Türk cumhuriyetleri üzerine akademik
alanda gerçekleştirilen çalışmaların payı büyüktür. Türk
dünyasının yeniden keşfi, bunun sonucu olarak Anadolu dışında
tespit edilmiş destanlarla karşılaşma, bilim âleminde büyük
bir heyecana sebep olmuş ve bu heyecan, bilimsel çalışmalara
dönüşerek meyvelerini vermeye başlamıştır. Bu cümleden olarak
üniversitelerimizde Türkiye dışındaki Türklerin destanlarıyla
ilgili çok sayıda yüksek lisans ve doktora tezi birbiri ardınca
tamamlanmış ve yayımlanmıştır. Bu durum, verdiğimiz
kaynakçada açık bir şekilde görülecektir.
1991’den önce isimlerini duyduğumuz birçok destanın
bugün Türkiye Türkçesine aktarılmış metinlerine sahibiz.
Bu sahada eser vererek bizi, bize tekrar hatırlatmaya çalışan
Metin Ergun, Ekrem Arıkoğlu, İbrahim Dilek, Mehmet Aça ve
Kaynakça’da isimleri geçen diğer araştırmacıları alkışlamak bir
kadirbilirlik olsa gerektir. Bu kitabın ortaya çıkmasını da onların
çalışmalarına borçluyuz.
Kitap, ön söz, kısaltmalar, üç bölüm, sonuç, ekler ve dizin
kısmından oluşmaktadır.
Birinci Bölüm, üç alt başlık altında ele alınmıştır. İlk başta
çalışmamıza kaynaklık eden destan külliyatı ile bu eserlerin
derlendiği Türk coğrafyalarının tanıtımı yapılmış; Altay, Tuva,
9
Destanlaan Evlilikler
Hakas ve Şorlar hakkında kısa bilgilere yer verilmiştir. İkinci
olarak incelemeye tabi tuttuğumuz eserlerin dışında kalan
destanlardaki evlilik konusu üzerine yapılan çalışmalar tek tek
ele alınarak tanıtılmıştır. Böylelikle, evlilik konusunun hemen
her destanda bulunabilen yaygın bir motif olduğu gösterilmeye
çalışılmıştır. Bu bölümde ayrıca evrensel bağlamda evlilik türleri
ele alınıp incelediğimiz destanlarla mukayesesi yapılmıştır.
Bölümü tamamlaması açısından Anadolu’da geçerli olan evlilik
usulleri ayrı bir başlık altında ele alınarak yine incelediğimiz
destanlarla mukayese edilmiştir.
İkinci Bölüm, çalışmamızın esasını teşkil etmektedir. 2009
yılı şubat ayı itibarıyla ulaşabildiğimiz Altay, Tuva, Hakas ve Şor
Destanları, evlilik konusu merkeze alınmak suretiyle incelenmiş
ve on iki maddede topladığımız bir konu kalıplaşmasının olduğu
tespit edilmiştir. Bizden önce yapılan çalışmalardan da ilham
alınarak “Alplara Mahsus Evlilik” başlığı açılmış, incelediğimiz
destanlardaki evlilik konusu, erkek kahraman merkeze alınmak
suretiyle tahlil edilmiştir.
Üçüncü Bölüm’de, tahkiye esasına bağlı halk anlatılarının eş
zamanlı ve art zamanlı gelişimleri dikkate alınarak destanların
halk hikâyelerine kaynaklık ettiği bilgisine ulaşılmıştır. Bu
bilgi çerçevesinde arkaik karakterli Altay, Tuva, Hakas ve
Şor destanlarının halk hikâyelerimize nasıl kaynaklık etmiş
olabileceği, destandan halk hikâyesine geçişte bir köprü vazifesi
gören Dede Korkut boylarından iki boy (Kam Büre Bey
Oğlu Bamsı Beyrek ve Kanlı Koca Oğlu Kan Turalı boyları)
ile meşhur üç halk hikâyesi (Âşık Garip, Tahir ile Zühre ve
Kerem ile Aslı)’nin mukayesesi yapılmak suretiyle gösterilmeye
çalışılmıştır. Mukayese yapılırken klasikleşen halk hikâyesi
inceleme yöntemi, çok küçük değişikliklerle tatbik edilmiştir.
Çalışmanın sonuç kısmında, destanların incelenmesi ve
halk hikâyeleriyle karşılaştırılmasından elde edilen bilgiler ana
hatlarıyla ortaya konmuştur.
10
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Alplara mahsus evlilik konusunun destanlardaki merkezi
konumu ve karşılaştırma yaptığımız metinlerle olan bağlantısının
daha iyi anlaşılabilmesi için çalışmamıza kaynaklık eden otuz
dokuz destan metninin yanı sıra Kam Büre Bey Oğlu Bamsı
Beyrek, Kanlı Koca Oğlu Kan Turalı boyları ile Âşık Garip,
Tahir ile Zühre ve Kerem ile Aslı hikâyelerinin özetlerinden
oluşan ekler bölümü hazırlanmıştır.
Kaynakça’da, eserin hazırlanmasında istifade edilen
kaynaklar, incelenen destanlar ayrı bir başlık altında olmak
üzere, alfabetik olarak verilmiştir. Çalışmamız, terimler ve özel
isimlerden oluşan dizin ile sona ermektedir.
Çalışmamızda, destan kahramanlarının isimlerinin verilişinde
bazı farklılıkların olduğu görülecektir. Ak Haan, Ak Kaan, Ak
Kağan, Hara Han, Kara Han, Kaan Mergen, Kağan Mergen,
Karatı Kaan, Karatı Kağan gibi lehçe farklarından doğan değişik
kullanımlar alıntı yapılan yerlerde, metinlerde geçtiği şekliyle
bırakılmıştır. İnceleme kısımlarında ise isimler arasına kısa çizgi
konmuştur (Ak-Haan, Kağan-Mergen, Karatı-Kağan gibi).
Diğer çalışmalarımda olduğu gibi bu çalışmamda da
zamanlarından çaldığım eşim Hatice, oğullarım Yavuz Bülent
ve İsa Yusuf Alptekin ile kızım Elif Altınay’a fedakârlıkları için
şükran borçluyum. Ayrıca, çalışmamıza değişik ölçülerde katkıda
bulunan arkadaşlarım Muharrem Daşdemir, Ahmet Doğan,
Şerife Büyükköse, Özer Şenödeyici, Kamil Ali Gıynaş ve Fatih
Dinçer’e müteşekkirim.
Son olarak bu çalışmanın kitap olarak vücut bulmasında
emeği geçen Öncü Basımevi çalışanlarına Sayın Necip Evlice’nin
şahsında özverili gayretleri için teşekkür etmek istiyorum.
Dr. Salahaddin Bekki
Kırşehir, 21 Mart 2009
11
Destanlaan Evlilikler
KISALTMALAR
AAD
ABD
ABUD
AED
AHD
AHUD
AKÇKM
AKD
AKM
akt.
AMD
ARTD
ASD
ATD
AYTD
bk.
BKBŞ
BKD
bs.
BTD
C.
çev.
DD
DK
drl.
DTCF
EKAV
EKD
HAD
: Altın-Arığ Destanı
: Ak-Biy Destanı
: Alday-Buuçu Destanı
: Altın-Ergek Destanı
: Arı-Haan Destanı
: Ay-Huucın Destanı
: Arzılan Kara Attıg Çeçen-Kara-Möge Destanı
:Ak-Kağan Destanı
: Atatürk Kültür Merkezi
: Aktaran
: Alıp-Manaş Destanı
: Aran-Taycı Destanı
: Altın-Sırık Destanı
: Altın-Taycı Destanı
: Aytünüke Destanı
: Bakınız
: Boktu-Kiriş Bora-Şeeley Destanı
: Boydoñ-Kökşin Destanı
: Baskı
: Bayan-Toolay Destanı
: Cilt
: Çeviren
: Delikanlı Destanı
: Dede Korkut Hikâyeleri
: Derleyen
: Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi
: Eğitim ve Kalkınma Vakfı
: Erke-Koo Destanı
: Huban-Arığ Destanı
12
D r. Sal aha d d in B EKK‹
HMD
hzl.
KAK
KAKM
KCAKA
KED
KKBK
KKD
KKKM
KMD
KÖED
KÖZD
krş.
KTKD
MKD
MMD
MŞTD
ÖD
ÖUD
s.
S.
ŞŞD
TAHD
TDEA
TDK
TKD
TS
TTK
TÜRKSOY
Ü.
vd.
vs.
Yay. hzl.
: Han-Mirgen Destanı
: Hazırlayan
: Kara-Kuzgun Destanı
: Kağan-Argo Ablalı Kağan-Mergen Destanı
: Kan-Ceeren Attu Kan-Altın Destanı
: Kozın-Erkeş Destanı
: Kögüdey-Kökşin [i]le Boodoy-Koo Destanı
: Kağan-Kes Destanı
: Katan-Kökşin [i]le Katan-Mergen Destanı
: Kangıvay-Mergen Destanı
: Kökin-Erkey Destanı
: Közüyke-Destanı
: Karşılaştırınız
: Kara-Taacı-Kıs Destanı
: Maaday-Kara Destanı
: Maçlı-Mergen Destanı
: Mööge-Sagaan-Toolay Destanı
: Ölöştöy Destanı
: Ösküs-Uul Destanı
: Sayfa
: Sayı
: Şulmus-Şunı Destanı
: Ton-Araçlın-Haan Destanı
: Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi
: Türk Dil Kurumu
: Temene-Koo Destanı
: Türkçe Sözlük
: Türk Tarih Kurumu
: Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi
: Üniversite
: Ve diğerleri / ve devamı
: Vesaire
: Yayına Hazırlayan
13
D r. Sal aha d d in B EKK‹
I. BÖLÜM:
ARKAİK KAHRAMANLIK DESTANLARI ve TÜRK
KÜLTÜRÜNDE EVLENME
I.1. İncelenen Destan Külliyatı
Tüm Türk dünyasını bir bütün olarak dikkate aldığımızda,
bugün için mısra sayısı bakımından yüz binler hatta milyonlarla
ifade edilebilecek bir destan külliyatına sahip olduğumuzu rahatlıkla söyleyebiliyoruz. Bunda, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler
Birliği’nin dağılması sonucunda 1991 yılından itibaren yeniden
bağımsızlığını kazanan Türk cumhuriyetleri üzerine gerçekleştirilen akademik çalışmaların büyük bir payı vardır. Bu cümleden
olmak üzere, Anadolu dışında tespit edilmiş destanlarla karşılaşma, bilim âleminde büyük bir heyecan yaratmış; üniversitelerimizde Türkiye dışındaki Türk soylu halkların destanlarına karşı
büyük bir ilgi uyanmış ve neticede çok sayıda yüksek lisans ve
doktora tezi birbiri ardınca tamamlanmış/yayımlanmıştır.
Destanların yayımı noktasında özel gayretlerin dışında devlet destekli projeler de artık meyvelerini vermeye başlamıştır. Bu
projelerden bizce en önemlisi Prof. Dr. Fikret Türkmen’in proje
yöneticisi olduğu “Türk Dünyası Destanlarının Tespiti, Türkiye
Türkçesine Aktarılması ve Yayımlanması Projesi”dir. Diğer bir
proje ise Nevzat Kösoğlu başkanlığında büyük ölçüde tamamlanan “Başlangıcından Günümüze Kadar Türkiye Dışındaki Türk
Edebiyatları Antolojisi Projesi”dir.
Bu çalışmamıza kaynaklık eden eserlerin büyük bir kısmı,
yukarıda adı geçen Fikret Türkmen başkanlığında yürütülen
proje çerçevesinde yayımlanan destanlardır.
15
Destanlaan Evlilikler
Çalışmamızın başlığından da anlaşılacağı üzere incelememiz
arkaik özellikleri ile ön plana çıkan Sibirya/Sayan-Altay (AltayTuva-Hakas-Şor) sahası destanlarıyla sınırlandırılmıştır.
Burada arkaik karakter taşıyan destanların belli başlı özellikleri ile neden bu şekilde (arkaik kahramanlık destanı) adlandırıldıkları konusuna açıklık getirmemiz gerekiyor.
Sayan-Altay bölgesi destanlarında ağırlıklı olarak kahramanın, yeryüzündeki kötü niyetli hanlar ile veya bunların bir ölçüde ilişkide oldukları yeraltı dünyasının hâkimi Erlik ve avenesi
ile olan mücadeleleri anlatılır.
Tuva, Hakas ve Şor destanlarında işlenen konular ile Altay
kahramanlık destanlarının konuları aşağı yukarı aynıdır (Aça
1998: 6). İ. V. Puhov, Altay kahramanlık destanlarında terennüm edilen konuları şu şekilde sınıflandırmıştır:
“1. Kahramanın ucubelerle savaşı
2. Kahramanın Erlik ile mücadelesi
3. Kahramanın evlenme elçiliği
4. Kahramanın yabancı hanlarla mücadelesi
5. Kahramanın zalim hanla mücadelesi (Puhov 1973: 30).”1
Kahraman, ucubelerle, Erlik’le, yabancı hanlarla, zalim hanla ve evlenme yolculuğu sırasında karşısına çıkan engellerle mücadele ederken kuvvet ve cesaret yerine çok özel ve gizli bilgileri
kullanır. Bu mücadelelerinde genelde at veya insan formuna girmiş bir ruhun yardımına müracaat ederek hile ve sihir yoluyla
galip gelir.
Fuzuli Bayat (2006: 175-176), bu bölge destanlarının karakteristik özelliklerini 12 maddede toplamıştır:
“1. Dünyanın üç bölümü ve aralarındaki sınır ortadan kaldırılıp
destan kahramanı her üç dünyada serbest şekilde faaliyet gösterebilir…
1 Hepsi ayrı birer kitap oluşturabilecek bu konular hakkında daha fazla bilgi için MaadayKara Destanı (Bekki 2008: 40-47) adlı çalışmamıza bakılabilir.
16
D r. Sal aha d d in B EKK‹
2. Kahraman, ecdat, ilk insan, ilk medenî olguların yaratıcısıysa
demek ki Tanrıoğludur.
3. Menşe mitleri… Tayfa-uruk münasebetleri, ataerkil boy mitolojisi, animistik görüşler sık sık başvurulan konulardır.
4. Kahraman, ruhlarla, dağ, orman iyeleri, gök sahipleri ile açık
şekilde ilişki kurabilir…
5. Arkaik destanlarda esasen ana, bacı, bazen de erkek kardeşten
ibaret küçük bir cemiyet tasvir olunur.
6. Arkaik yapılı destanlarda devlet kurma veya cihangirlik ülküsü yoktur…
7. Arkaik destanlarda egzogami bir evlilik söz konusudur…
8. Bu tip destanlarda ölüp dirilme olgusu (ikinci defa doğma) Şaman mitolojisinde olduğu kadar güçlüdür…
9. Arkaik destanlarda bediî-estetik bir biçimde kahraman değil,
ahlakî normlar tasvir edilir…
10. Şaman efsanelerinde, masallarda olduğu gibi arkaik destanlarda da dönüşüm (şekil değiştirme) geniş bir şekilde işlenmiştir…
11. Arkaik destanlarda fizikî güç aynı zamanda sihrî bir güçtür.
12. Arkaik destanlarda sanatsal unsur olarak merasim mitlerinin geniş bir şekilde kullanıldığı görülmektedir. Bununla beraber sihir,
animizm, bitki menşeli mitler de olay örgüsünün kurulmasında yer almaktadır.”
Bu sahadaki destanlarda işlenen konular ve karakteristik
özellikler, “kahramanlık destanı” olarak nitelendirilen Oğuz Kağan, Manas, Köroğlu vs. destanlarla tam anlamıyla örtüşmez. Bu
farklılığı göstermek için birçok araştırmacı, bu destanların arkaik karakterli olduğu görüşünde birleşmiştir.
Fransızca “archaïque” kelimesi Türkçede “eskimiş söz veya
eser; kullanıldığı çağdan daha eski bir çağdan kalma bir biçim, yapının
17
Destanlaan Evlilikler
özelliği (TS 1998: 134)” anlamlarına gelecek şekilde kullanılmaktadır. Destanlar söz konusu olduğunda Sayan-Altay (Altay, Tuva,
Hakas, Şor) sahasında ortaya çıkan destanların arkaik karakterli
olduğu birçok araştırmada ortaya konulmuştur (Aça 2000a: 1122; Bayat 2006: 174; Bekki 2008: 51).
Bu bölge destanlarında “… dar anlamda tarihî gerçekliğin olmayışı, işlenen konuların aile-soy ilişkileriyle sınırlı olması ve konuların işlenişinde mitolojinin olanaklarının genişçe kullanılması (Bekki
2008: 47)”, söz konusu metinlerin destan mı yoksa masal mı olduğu tartışmasını da beraberinde getirmiştir.
İ. V. Puhov, Maaday-Kara destanının Rusça yayınında yer
alan “Altayskiy narodnıy geroiçeskiy epos (1973: 8-60)” başlığını taşıyan çalışmasında; S. E. Malov, N. K. Dmitriev, L. P.
Patapov, A. L. Koptelov, V. M. Jirmunskiy ve E. M. Meletinskiy
gibi Rus bilim adamlarının bu destanlar hakkındaki görüşlerini
bir arada vermiştir. Bu bilim adamlarından S. E. Malov ve N. K.
Dmitriev, Altay destanlarını “parçalara bölünmüş kahramanlık
destanlarının kırıntıları” olarak ele alırlar ve bunları kahramanlık destanlarından masala geçişi sağlayan özel bir tür, yani kahramanlık destanı ile masal arasında oluşan bir ara tür olarak vasıflandırırlar. V. M. Jirmunskiy, bu anlatılarda geçen ucubelerle savaş, elçilik evlenmesi (alplara mahsus evlilik), olağanüstü doğum
ve mitolojik öğeleri dikkate alarak bunların “bahadırlık masalı”
olarak isimlendirilmesi gerektiğini söyler. E. M. Meletinskiy de
V. M. Jirmunskiy’le aynı görüşü paylaşır. L. P. Patapov ile A. L.
Koptelov ise, bu anlatıların destan olduğu görüşünü savunurlar
(Puhov 1973: 27-29).2
Şakir İbrayev, bu tür anlatıları “eski destanlar” şeklinde adlandırır ve şu şekilde tanımlar: “Eski devirlerdeki destan geleneğine,
2 Bu konuda daha geniş bilgi için bk. Aça 2000a: 11-22. Ayrıca Ayşe Yücel Çetin, “Kazakistan Sahası Halk Hikâyeciliği Geleneği” adlı çalışmasında “destan” ve “halk hikâyesi”
kavramını tartışırken genel olarak Türk dünyasını özelde de Kazakistan sahasını dikkate
alarak bu iki kavramın çağrışım alanını ve Kazakistan sahasındaki kullanımlarını ele almıştır (2003: 16-30).
18
D r. Sal aha d d in B EKK‹
bilhassa kahramanlık destanlarına temel teşkil eden, en eski zamanlarda yani tarih öncesi çağlarda kalıplaşmış olan destan türüne ‘eski
destan’ denir (1998: 63).”
Thomas Greene, “Epik Normlar” adlı çalışmasında birçok
araştırmacının yanı sıra Northrop Frye’nin “romans”3 terimini
merkeze alan epik hakkındaki görüşlerini şu şekilde verir:
“Epik, mantıksal ve kronolojik olarak mit ve romans
türlerini takip eden yüksek taklidî bir türdür. Mitin
kahramanı bir tanrıdır; romansın kahramanı ise diğer
insanlara ve çevresine göre daha üstün olmakla beraber,
bir tanrı kadar üstün özelliklere sahip değildir, ancak
belli bir mertebededir (...) Epiğin yüksek taklidî kahramanı ise, diğer insanlara oranla daha üstün olmakla beraber doğal çevresine hâkim olacak kadar üstün değildir.
Destan kahramanının mitten epiğe doğru gelen süreçte
kabiliyetlerinin sınırlandırıldığı ve bize (normal insana) daha çok yaklaştırıldığı gözlemlenmektedir (Frye:
1957, Grene 1998: 129-135’ten).”
Frye’nin tasvir ettiği romans kahramanı ile bu bölge destanlarında karşımıza çıkan kahramanlar örtüşmektedir. Destan kahramanları dış görünüşleri itibarıyla olağanüstü heybetli ve güçlü
tasvir edilmelerine rağmen bunlar, ikili mücadelelerde kuvvet ve
cesaret yerine özel ve gizli bilgilere başvururlar. Bu özellikleri
dolayısıyla da karakteristiktirler.
Yerli araştırıcılardan Emine Gürsoy-Naskali, “Destanın
Tarifi (1995: 1-7)” adlı tebliğinde, “Şimdi, Türkçede yine destan
adıyla anılan fakat özellikleri bakımından farklı bir destan grubunu
oluşturan destanlara geçeceğim. Dikkate alacağım malzeme Orta Asya
menşeli (Altay ve Fin-Uygur menşeli) olacak.” dedikten sonra Sagay
destanı “Altın Pırkan” ve “Ay Möke”, Kaçın destanı “Kara Tıgan
Han ile Suksagal Han” destanlarını muhteva açısından Fin des3 Olağanüstü olayların yer aldığı aşk ve macera hikâyeleri (Grene 1998: 129-135).
19
Destanlaan Evlilikler
tanı “Kalevala” ile mukayese eder ve bu tür destanlar için “şamanizm kökenli destan”, “metafizik destanları”, “tabiat ötesi destanları”
ve “eski destanlar” gibi birçok terim önerir.
Mehmet Aça ise, “Bu tür metinler, daha sonraki dönemlerde ortaya çıkmış olan kahramanlık destanları,
aşk konulu destan/halk hikâyeleriyle konu, tip ve gelenek
bakımından sıkı münasebette bulunmaları ve özellikle de
‘köne epos’ kavramının Türkistan kökenli pek çok araştırıcı tarafından bu tür metinleri tanımlamak amacıyla
günümüzde de sıkça kullanılıyor olması nedeniyle ‘kahramanlık masalı’ndan (batırlık ertegi/comok) ziyade
‘arkaik destan’ (köne epos) olarak adlandırılacaktır
(2000a: 11-22).” diyerek söz konusu destanlar için
“arkaik destan” terimini kullanmaktadır.
Biz de Maaday-Kara destanı üzerine yaptığımız çalışmalarda, bu tür metinlerin mit ile klasik anlamda epos (kahramanlık
destanı) arasında yer alması; kahramanın mitik güçlere sahip olması; olayların üç boyutlu bir dünya anlayışı çerçevesinde cereyan
etmesi ve bu destanların kahramanlık karakteri de taşımasından
dolayı “arkaik kahramanlık destanı” olarak isimlendirilmesinin
uygun olacağını ifade etmiştik (Bekki 2001: 24-27; Bekki 2002:
569-579).
I.1.1. Altay Sahası
Altay Türkleri, Güney Sibirya’da Rusya Federasyonu sınırları içinde yer alan 92.900 kilometre kare büyüklüğündeki Dağlık Altay Özerk Cumhuriyeti’nde yaşamaktadırlar (Dilek 2002a:
149). Dağlık Altay Cumhuriyeti topraklarının % 85’i dağlıktır
ve ¼’i ormanlarla kaplıdır. Dağlık Altay’da birçok nehir ve 7000
civarında göl bulunmaktadır. Cumhuriyet, Rusya Federasyonu
içinde Tuva Cumhuriyeti, Hakas Cumhuriyeti, Kemerova bölgesi ve Altay bölgesi ile sınırdaştır. Ayrıca Altay’ın Kazakistan,
Çin ve Moğolistan’la da sınırı vardır (Somuncuoğlu 2002a: 141).
20
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Dağlık Altay Özerk Cumhuriyeti’nin 200.000 civarında olan
nüfusunun yaklaşık 65.000’ini Altay Türkleri oluşturmaktadır.
Güney ve Kuzey olarak iki gruba ayrılan Altay Türklerinin Güney grubunu Altay-kiji, Telengit ve Teleüt; Kuzey grubunu ise,
Tuba, Kumandı ve Çalkandı Türkleri oluşturmaktadır (Dilek
2002a: 149).
Bugünkü Dağlık Altay Cumhuriyeti’nin bulunduğu topraklar, Türk tarihinin ihtişamlı dönemlerinin yaşandığı yerlerdir.
Milattan önce bu topraklar, Sakaların ve Hunların hâkimiyetine
tanık olmuştur. Milattan sonra Kök Türk Kağanlığı, Uygur
ve Kırgız devletleri bu coğrafyada hüküm sürmüşlerdir. XII.
asırdan itibaren Cengiz Han ve haleflerinin hâkimiyetine giren
bölge XV. yüzyıldan itibaren Cungarya’ya vergi öder duruma
gelmiştir. XVII. asırdan itibaren Çarlık Rusyasıyla karşı karşıya
gelen bölge, XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Rusya’nın
hâkimiyetine girmek zorunda kalmıştır (Somuncuoğlu 2002a:
141).
Bütün türleriyle canlılığını uzun süre muhafaza etmiş olan
Altay halk edebiyatı, bugün modern Altay edebiyatını besleyen
ana kaynaklardan biri konumundadır (Dilek 2002a: 149).
Altay Türklerinin destanları üzerine yapılan araştırmalar
-özellikle Rus Türkologların yapmış oldukları- konusunda Metin Ergun’un yayımlamış olduğu “Altay Türkleri’nin Kahramanlık Destanı Alıp Manaş, Konya, 1997 (s. 7-18)”, adlı çalışması
bize kapsamlı bir bibliyografya sunmaktadır. O gün isimlerini
öğrendiğimiz birçok destanın bugün Türkiye Türkçesine aktarılmış metinlerine sahibiz.
Metin Ergun’un yayımlamış olduğu “Alıp Manaş Destanı”
1779 mısradan ibaret olup söz konusu kitabın 96-146. sayfaları
arasındadır. Tespit edebildiğimiz kadarıyla Altay destanlarıyla
ilgili ilk müstakil yayın olan “Alıp Manaş”ı, Emine GürsoyNaskali’nin yayımladığı “Altay Destanı Maaday-Kara, (İstanbul,
21
Destanlaan Evlilikler
1999)” takip eder. Altaylardan derlenen en uzun destanlardan
biri olan Maaday-Kara (7739 dize) üzerinde bizim de daha sonra
Manas Yayıncılık tarafından neşredilmiş bir doktora çalışmamız
bulunmaktadır: “Maaday Kara Destanı, (Elazığ, 2007)”. MaadayKara destanında birçok konu bir arada işlenmiştir. Bahadırın evlilik yolculuğu, destanın 5498-7328. dizeleri arasındadır.
Altay sahası destanları söz konusu olduğunda, şüphesiz ön
plana çıkan isim İbrahim Dilek’tir. Çalışmalarının büyük çoğunluğu bu sahaya ait olan İ. Dilek’in 3 ciltten oluşan eserinin
1. cildi “Altay Destanları 1” başlığını taşımaktadır ve yukarıda
kısaca değindiğimiz Fikret Türkmen’in başkanlığını yaptığı projenin ilk eseri olarak yayımlanmıştır. Türk Dil Kurumu Yayınları arasında çıkan eserde sırasıyla şu destanlar yer almaktadır:
“Er-Samır (s. 33-111, 2664 dize)”, “Ak-Tayçı (s. 112-171, 2044
dize)”, “Kökin-Erkey (s. 172-199, 961 dize)”, “Altay-Buuçay (s.
200-228, 1016 dize)”, “Malçı-Mergen (s. 229-251, 802 dize)”,
“Kozın-Erkeş (s. 251-305, 1780 dize)” ve “Közüyke (s. 306-362,
1947 dize)”.
“Altay Destanları 2” başlığını taşıyan ciltte; “Oçı-Bala (s. 40119, 3561 dize)”, “Ay-Sologoy lo Kün-Sologoy (s. 120-135, 698
dize)”, “Ösküs-Uul (s. 136-216, 3655 dize)”, “Kan-Kapçıkay (s.
217-242, 5080 dize)”, “Kan-Ceeren Attu Kan-Altın (s. 343-393,
2234 dize)”, “Temene-Koo (s. 394-414, 880 dize)”, “Kara-Taacı
Kıs (s. 415-425, 485 dize)”, “Kögüdey-Kökşin [i]le Boodoy-Koo
(s. 426-445, 876 dize)” ve “Altın-Ergek (s. 446-464, 827 dize)”
adlı destanlar yer almaktadır.
“Altay Destanları 3” başlığını taşıyan ciltte ise; “Eke-Koo (s.
32-67, 1612 dize)”, “Ölöştöy (s. 68-259, 8686 dize)”, “KatanKökşin [i]le Katan-Mergen (s. 260-321, 2746 dize)”, “ŞulmısŞunı (s. 322-369, 2151 dize)”, “Ak-Biy (s. 370-405, 1549 dize)”
ve “Üç Kulaktu Ay-Kara At (s. 406-455, 2189 dize)” başlığını
taşıyan destanlar bulunmaktadır.
22
D r. Sal aha d d in B EKK‹
İbrahim Dilek’in “Başlangıcından Günümüze Kadar Türkiye
Dışındaki Türk Edebiyatları Antolojisi”nin 24. cildinde yer alan;
“Boydon-Kökşin, (s. 23-44, 1134 dize)” ile “Ay-Tünüke (s. 4466, 1205 dize)” adlı destanları da incelememizde yer alacaktır.
I.1.2. Tuva Sahası
Güneyinde Moğolistan, kuzeyinde Krasnoyarks ve Hakas
Cumhuriyeti, doğusunda Buryat Özerk Cumhuriyeti, batısında
Altay Özerk Cumhuriyeti bulunan Tuva Cumhuriyeti’nin nüfusu 1998 sayımlarına göre 310.000’dir. Nüfusunun % 70’e yakını
Tuvalardan oluşan Cumhuriyet, 170.000 kilometre karelik bir
alana yayılmıştır (Arıkoğlu 2002: 173).
Tuva, Rusya Federasyonu’nun diğer üyelerinden farklı olarak, Bolşevik Devrimi’ni takip eden iç savaşın ardından Sovyetler Birliği’ne dâhil olmamış, 1944 yılına kadar ayrı ve bağımsız
bir devlet olarak varlığını sürdürmüştür. Tuva Halk Cumhuriyeti Küçük Huralın Olağanüstü Kurultayı 17 Ağustos 1944’te
Sovyetler Birliği’ne katılma kararı almıştır. 1944’te Sovyetler
Birliği’ne dâhil olan Tuva, 1961 yılına kadar otonom bölge statüsünde kalmış ve bu tarihten itibaren otonom cumhuriyet statüsüne geçmiştir (Somuncuoğlu 2002b: 164).
Tuvalar, çok zengin bir sözlü geleneğe sahiptir ve bu sözlü
gelenek içerisinde kahramanlık destanlarının ayrı bir yeri vardır.
Tuvaların, inanış ve düşünüş sistemini, gelenek ve göreneklerini,
sosyal hayatını, geleceğe yönelik beklentilerini ve geçmişte vermiş oldukları mücadeleleri efsanevî ve destanî bir hava içerinde
veren çok sayıda destanları mevcuttur (Ergun-Aça 2004: 25).
Tuva (Tıva) sahasında Metin Ergun ile Mehmet Aça’nın
birlikte hazırladıkları “Tıva Kahramanlık Destanları” adını taşıyan iki ciltlik eser, sadece destan metinleriyle değil, inceleme
kısmıyla da bu sahaya çok önemli katkıları olan bir çalışmadır4.
4 Bu eserde, destan metinleri verilirken satırlar numaralandırılmadığı için biz de dize sayısını
belirtmedik.
23
Destanlaan Evlilikler
Eserin 1. cildinde sırasıyla şu destanlara yer verilmiştir: “AldayBuuçı (s. 211-218)”, “Boktu-Kiriş Bora-Şeeley (s. 289-471)”,
“Kangıvay-Mergen, (s. 473-521)”, “Aldın-Çaagay (s. 522-547)”,
“Aldın-Kurgulday (s. 548-576)” ve “Erelzey-Mergen HaragalzayMergen Alışkılar (s. 576-600)”.
Eserin 2. cildinde ise, “Han-Şilgi Attıg Han-Hülük (s.
153-224)”, “Arı-Haan (s. 225-272)”, “Arzılan Kara-Attıg Çeçen Kara-Möge (s. 273-344)” ve “Şöögün Bora-Attıg ŞöögünKöögün (s. 345-399)” adlı destanlar bulunmaktadır.
Tuva destanları üzerine önemli çalışmalardan biri de Ekrem
Arıkoğlu ile Buyan Borbaanay’ın birlikte hazırladıkları “Tuva
Destanları” adlı eserdir. Eserde; “Mögaa Sagaan-Toolay (s. 40207, 3768 dize)”, “Tanaa-Herel (s. 208-285, (1727 dize)”, “TonAralçın-Haan (s. 286-349, 1422 dize)”, Kangıvay-Mergen (s.
350-473, 2754 dize)”, “Bayan-Toolay (s. 474-525, 1140 dize)”
ve “Aldın-Çaagay (s. 526-581, 1229 dize)” adlı destanlar bulunmaktadır.
I.1.3. Hakas Sahası
Kuzey ve doğusunda Krasnoyarks, batısında Kemerova, güneyinde Dağlık Altay Cumhuriyeti ile Tuva Cumhuriyeti bulunan Hakas Cumhuriyeti’nin yüz ölçümü 62.000 kilometre karedir. Hakas Cumhuriyeti’nde büyük bir çoğunluğu Rus olmak
üzere kırka yakın etnik grup bulunmaktadır. Bu cumhuriyet
içinde Hakasların nüfusu 1989 yılı sayımlarına göre 80328 kişi
olup genel nüfusun % 11,5’ini oluşturmaktadır.
Hakasların sözlü edebî ürünleri içerisinde kahramanlık destanlarının (alıptıh nımah) önemli bir yeri vardır (Arıkoğlu 2003:
13-23).
Hakas sahası destanları söz konusu olduğunda ön plana çıkan
isim Ekrem Arıkoğlu’dur. Ekrem Arıkoğlu tarafından hazırlanan
“Hakas Destanları 1” adlı kitapta sırasıyla şu destanlara yer ve-
24
D r. Sal aha d d in B EKK‹
rilmiştir: “Altın-Çüs (s. 36-211, 3926 dize)”, “Ak Çibek-Arığ (s.
212-373, 3609 dize)” ve “Ay-Huucın (s. 374-729, 8003 dize)”.
Ercan Demir, Ekrem Arıkoğlu danışmanlığında Hakas kahramanlık destanlarından “Altın Taycı”yı yüksek lisans tezi olarak
hazırlamıştır (Van, 2001). Destan 3609 dizedir.
5112 dizeden oluşan “Han Migren Destanı (Van, 1999)” yine
danışmanlığını Ekrem Arıkoğlu’nun yaptığı bir başka yüksek lisans tezi olup Ümmügülsüm Macit tarafından hazırlanmıştır.
Hakas destanlarından Türkiye’de yayımlanan ilk eser, Fatma
Özkan’ın hazırladığı “Altın-Arığ Destanı”dır. 5181 dizeden oluşan eser, Bilig Yayınları arasında çıkmıştır (Ankara, 1997).
Timur B. Davletov tarafından hazırlanan “Huban Arığ / Hakas Türklerinin Kadın Yiğitlik Destanı” adlı eser Türksoy Yayınları arasında 2006’da yayımlanmıştır. Destan 15587 dizeden
oluşmaktadır.
Erdal Şahin’in hazırlamış olduğu “Altın-Çüs Destanı”, Türk
Dünyası Araştırmaları Vakfı tarafından yayımlanmıştır. 3933
dizeden oluşan bu destanın baskı tarihi (İstanbul, 2007)’dir.
Ali Ilgın tarafından hazırlanan “Kara Kuzgun Destanı”,
4244 dize olup “Hakas Destanları 2 / Kara Kuzgun” adıyla Türk
Dil Kurumu yayınları arasında (Ankara, 2008) yer almıştır.
I.1.4. Şor Sahası
Güneybatı Sibirya’nın küçük topluluklarından olan Şor
Türklerinin önemli bir kesimi günümüzde Kemerova bölgesinde
yaşamaktadır. Şorların önemli bir kesimi de 1940’lardan itibaren Hakas Otonom Bölgesinde yaşamakta ve Hakasların bir kolu
olarak bilinmektedirler. “XIX. yüzyıla kadar Demirci (Kuznetsk)
Tatarları, Kondom Tatarları ve Mras Tatarları diye adlandırılan bu
küçük Türk topluluğu, aynı yüzyılın ortalarında Güney Sibirya Türkleri arasında dolaşarak halk edebiyatı derlemeleri yapan W. Radloff
tarafından ‘Şor’ olarak tanımlanmıştır (Aça 2002: 760).”
25
Destanlaan Evlilikler
Son derece zengin bir sözlü edebiyat geleneğine sahip olan
Şorlar arasında “kay (kay şörçek, nımak)” adı verilen kahramanlık
destanlarının ayrı bir yeri vardır.
Şor sahasıyla ilgili olarak elimizde Metin Ergun tarafından
hazırlanan ve 15 destanı ihtiva eden “Şor Kahramanlık Destanları (Ankara, 2006)” adlı eser bulunmaktadır.5 Eserde sırasıyla;
“Ak-Kağan (s. 153-213)”, “Ak-Ölen ile Kır-Ölen (s. 214-215)”,
“Altın-Ergek (s. 216-228, 504 dize)6”, “Altın-Sırık (s. 229-301,
2461 dize)”, “Altın-Tayçı (s. 302-307, 215 dize)”, “Aran-Taycı (s.
308-315, 290 dize)”, “Ay-Mögö (s. 316-325, 396 dize)”, “KağanArgo Ablalı Kağan-Mergen (s. 326-384)”, “Kağan-Kes (s. 385420)”, “Kağan-Pergen (s. 421-433, 517 dize)”, “Kara-Kağan (s.
434-438, 192 dize)”, “Karattı-Pergen (s. 439-451, 517 dize)”,
“Kartıga-Pergen (s. 452-465)”, “Delikanlı (s. 466-474, 370 dize)”
ve “Ölen-Tayçı (s. 475-480)” adlı destanlar yer almaktadır.
Çalışmamızın esasını oluşturan “evlenme motifi”, burada kısaca tanıtmaya çalıştığımız destanlardan bazılarının ana teması
durumundadır. Bazı destanlarda ise evlenme, destanın seyri içerisinde cereyan eden olaylar arasında köprü vazifesi gören bir motif
olarak karşımıza çıkmaktadır. Destanların kiminde ise evlenme
motifine hiç yer verilmemiştir. Evlenme motifinin geçtiği destanlar, çalışmamızın kaynakçasında alfabetik olarak bulunmaktadır.
I.2. Destanlarda İşlenen Evlilik Konusu Üzerine
Yapılan Çalışmalar
Kahramanın epik biyografisinin tamamlanmasında bir geçiş
riti olan evlenme, destanlarda önemli bir yer tutar (Bayat 2006:
149). Destan kahramanının evlenmesi, birtakım zorlu sınavlardan başarıyla geçtikten sonra gerçekleşir. Kahraman, evleneceği
kızı elde etmek için, verilen bir dizi zor görevi yerine getirmek;
rakipleri ve hatta bazen bir savaşçı kılığında karşısına çıkan müs5 Bu eserde, bazı destanlar nesir olarak verilmiştir.
6 Altın-Ergek destanı Gülsüm Killi tarafından da yayımlanmıştır: “Altın-Ergen Destanı: Şor
Varyantı”, Kök Sosyal ve Stratejik Araştırmalar Dergisi, C. II, S. 2 (Güz 2000), s. 169-190.
26
D r. Sal aha d d in B EKK‹
takbel eşiyle mücadele edip galip gelmek zorundadır. Her zaman
bahadırlık karakteri taşıyan kahramanın evlilik macerası, bazı
destanların ana temasını oluşturur ve evliliğin gerçekleşmesiyle destan tamamlanır.7 Evliliğin ana tema olmadığı destanlarda
ise evlilik motifi, başka olayların çıkmasına zemin hazırlar. Türk
destanlarının büyük çoğunluğunda evlenme, bir sonraki hadiseye köprü kuran bir motif durumundadır (Bayat 1996: 149). Gülsüm Killi, ünlü Altaylı destan araştırmacısı S. S. Surazakov’un
“Altay destanlarında, yiğitten bahsedildiğinde, kahraman eş almazsa
destan bitmez (2000: 16-190)” sözünü nakleder.
Burada incelemeye tabi tuttuğumuz eserlerin dışında kalan
destanlardaki evlilik konusu üzerine yapılan çalışmalara yer verilmiştir.
Genç Manas’ın evliliği birçok çalışmada ele alınmıştır.
“Manas’ın Evliliği, Ölümü ve Tekrar Hayata Dönüşü: Ondokuzuncu Yüzyılın Ortalarına Ait Bir Kırgız Destan Şiiri (1995: 5-36)”
başlığını taşıyan çalışmasında Artur T. Hatto, Manas’ın evlenmesini Türk kültür tarihi bağlamında ele alır ve sosyolojik değerlendirmelerde bulunur. Ona göre, Manas’ın evliliği, bir dizi olaya
hazırlık mahiyeti taşır. Manas’ın gerdek gecesi sürpriz bir şekilde
Kanıkey tarafından bıçaklanması, Mendi Bay tarafından zehirletilip öldürülmesi ve tekrar dirilişine kadar geçen süre, Kanıkey’in
sadakatinin sınandığı bir süreçtir (Hatto 1995: 5-36).
Bilge Seyidoğlu, “Manas Destanında Giriş Merasimleri
(1995: 1-8)” başlığını taşıyan bildirisinde evliliğin ilkel devirlerden beri kutsal sayılan bir kurum olduğunu; iki insanın evlenmesiyle/birleşmesiyle adeta kainatın bütünleştiğini ve böylelikle
çiftlerin kutsal kabul edilen âleme girdiklerini söyler.
7 Sözgelimi Dede Korkut boylarından Kan Turalı ile Bamsı Beyrek boylarında ana tema
evliliktir. Beyrek’in evliliğinde, Kan Turalı boyunda ve arkaik destanlarda olduğu gibi
vahşi hayvanlarla mücadele yoktur. Beyrek, evlilik şartı olarak hem evleneceği kızla birebir
mücadele etmek hem de kızın ağabeyinin başlık olarak istediği yerine getirilmesi son derece güç ve tuhaf olan şeyleri temin etmek durumundadır. Bahadıra ön şart olarak verilen
görevler, Beyrek’i arkaik kahramanlık destanlarına bir ölçüde yaklaştırmaktadır.
27
Destanlaan Evlilikler
Manas’ın evliliği ile ilgili diğer bir çalışma da Gülden Sağol
tarafından yapılmıştır. G. Sağol, eş seçimi, eş sayısı ve evlilik töreni bağlamında Manas’ın evliliğini ele almıştır (1995: 224-233).
Hülya S. Sipahioğlu, Manas’ın evliliğinin Anadolu düğünlerindeki aksini Kırıkkale/Kalecik düğünleri bağlamında incelemiştir (1998: 439-448).
Fahrünnisa Bilecik ise, “leviratus” evlilik çeşidini Manas
destanına göre ele almıştır (1995: 234-240).
Manas üzerine yapılan önemli çalışmalardan biri de Naciye
Yıldız’a aittir. Manas destanına yansıyan kültür birikimini tahlil
eden N. Yıldız, “Evlenme ve Düğün” başlığı altında kronolojik
olarak Manas’ın evliğini irdeler (1955: 367-397).
Özkul Çobanoğlu, “Epik Destan Geleneği (Ankara, 2003)”
adlı kitabında, “Kahramanın Müstakbel Sevgilisi Hakkında Haber
Alması”nı Oğuz Kağan, Kanlı Koca oğlu Kan Turalı, Kam Büre
oğlu Bamsı Beyrek, Manas, Semetey, Er Töştük, Alpamıs, Alpamış, Alpamışa, Göroğlu, Kuzıykürpes, Er-Sogotoh, KögüdeyMergen, Ebley ve Kocoçaş gibi bahadırların şahsında; “Kahramanın Sevgilisi ile Görüşmesi veya Aynı Kıza Talip Olan Diğer Adaylarla Yarışma”sını Kanlı Koca oğlu Kan Turalı, Kam Büre oğlu
Bamsı Beyrek, Alpamıs, Alpamış, Alpamışa, Manas, Er Töştük,
Altın Arığ, Ural Batır gibi bahadırların şahsında; “Kahramanın
Sevdiğini Alarak Yurduna Dönmesi”ni ise, Kanlı Koca oğlu Kan
Turalı, Alpamıs, Alpamış, Alpamışa, Manas, Ural Batır, ErSogotoh, Kögüdey-Mergen, Hevben, Ebley, Kocoçaş gibi bahadırların şahsında ele almıştır (Çobanoğlu 2003: 371-383).
Ali Duymaz, “Kan Turalı Boyundaki Bazı Motif ve Unsurlar Üzerine (1999: 360-386)” başlığını taşıyan makalesinde, Kan
Turalı’nın evliliğini “egzogami” evlilik türü olarak işlemiştir.8
Aydın Oy, “Dede Korkut Kitabında Kahramanların Evlenmeleri (1960: 460-462)” adlı kısa çalışmasında, Dede Korkut’ta
8 Bu çalışmanın bir fikir olarak ortaya çıkmasını Ali Duymaz’ın söz konusu makalesine borçlu olduğumuzu burada itiraf etmek durumundayım.
28
D r. Sal aha d d in B EKK‹
işlenen evlilik konusunu ele alır ve bazı düğün gelenekleri konusunda bilgiler verir.
Sinan Gönen, “Dede Korkut Hikâyeleri’nden Günümüze
Yansıyan Evlilik Âdetleri (2006: 62-71)” başlıklı makalesinde,
Dede Korkut Hikayelerinde geçen evlilik âdetlerinin günümüze
yansımasını ele almıştır.
Karl Reichl, “Türk Boylarının Destanları / Gelenekler, Şekiller, Şiir Yapısı (Ankara, 2002)” adını taşıyan kitabında, “Sevgiliyi kazanma destanları, Türk boylarının destanî şiirinde o kadar
yaygındır ki, onların uygun bir şekilde değerlendirilmesi ayrı bir kitap
gerektirir” şeklinde kanaat belirtir. Birkaç örnekle kendini sınırlayacağını söyleyen K. Reıchl, “Köroğlu/Göroğlı ve Sevgiliyi
Elde Etme” başlığı altında “sevgiliyi kazanma” temasını işlemiştir (2002: 162-173).
Tuba Özkan’ın M. Öcal Oğuz danışmanlığında hazırladığı “Bey Böyrek Anlatılarının Kahramanın Yolculuğu Açısından
İncelenmesi (Ankara, 2006)” adlı yüksek lisans çalışmasında,
Bey Böyrek’in evliliği, “yola çıkış”, “erginlenme”, “dönüş yolu” ve
“arketipler” başlıkları altında ele alınmıştır. Joseph Campbell’in
Türkçeye Sabri Gürses tarafından çevrilen “Kahramanın Sonsuz
Yolcuğu (İstanbul, 2000)” eserindeki yöntem ve teorinin “Bey
Böyrek” anlatılarına uygulanmasıyla oluşturulan çalışmada, kahramanın aşk uğruna yaşadığı zorlu sınavlar, erginlenme ritüellerinin güç ve cesaret ölçen deneyimleri ile karşılaştırılırken, zindan ile erginlenme ayinlerindeki simgesel ölüm ilişkisi üzerinde
durulmuştur.9
Tuba Saltık Özkan’ın “Kahramanın Yolculuğu Bağlamında Bamsı Beyrek ve Erginlenme Süreci (2009: 27-33)”, başlığını
taşıyan makalesi, yukarıda tanıttığımız yüksek lisans tezinden
üretilmiş olup Bamsı Beyrek’in evliliğini konu alır.
9 Ahmet Doğan, “Dönüşüm Sürecindeki İnsanın Sembolik Seyahati ve Hüsn ü Aşk Örneği”
adlı doktora çalışmasında; Hüsn ü Aşk mesnevisinin kahramanı Aşk’ın dönüşüm yolculuğunu Joseph Camphell’in ‘kahramanlık mitosu’ ile bağlantılı olarak ele almıştır (2008:
181-307).
29
Destanlaan Evlilikler
Fuzuli Bayat, “Oğuz Destan Dünyası / Oğuznamelerin
Tarihî, Mitolojik Kökenleri ve Teşekkülü (İstanbul, 2006)” adlı
kitabının “Bir Geçiş Ritüeli Olan Evlenmenin Epik Varyantı”
başlığını taşıyan bölümünde Oğuz Kağan’ın evliliği meselesini
ele alır ve “kozmogonik seciyeli evlenme motifi”nden bahsederek
Oğuz Kağan’ın evliliğinin kahramanlık karakteri taşımadığını
söyler (2006: 149-153).
Mehmet Aça, “Kozı Körpeş-Bayan Sulu (Konya, 1998)”
destanı üzerine yaptığı doktora çalışmasında, adı geçen destanın
ana teması olan evlilik konusunda ayrıntılı değerlendirmelerde
bulunmuş, sonuçta kahramanî evlilik temasını işleyen destanların aşk konulu halk hikâyelerine kaynak teşkil ettiği düşüncesine
ulaşmıştır (1998: 92-100).
Fikret Türkmen, “Er Töştük Destanındaki Stereotip Motiflerin Analizi (2005: 235-239)” başlıklı çalışmasında, milletlerin
kalıplaşmış değer yargılarını, zihniyetlerini, dünyayı algılayış biçimlerini ifade eden stereotip kavramı çerçevesinde, Er Töştük’ü
ele alır. Er Töştük destanının ana teması evlilik ve sadakattir.
Gülsüm Killi, Altın-Ergek destanının Şor varyantı üzerine
yaptığı incelmede, destanın ana teması olmayan kahramanın evliliği üzerinde de durur ve destanın Altay varyantıyla Şor varyantını bu bağlamda karşılaştırır (2000: 169-190).
A. İ. Çodoyakov’un “Şor Destanı İncelemeleri (Ankara,
2007)” adlı çalışmasının “Güney Sibirya Halk Destanlarının Tarihsel İçeriği” başlığı altında, “evlilik” ve “aile” konularına yer
verilmiştir (2007: 38-42).
İncelememize kaynaklık eden yayınların bazılarında, destan
metinleriyle birlikte inceleme kısmı da bulunmaktadır. Özellikle Metin Ergun ve Mehmet Aça’nın birlikte yayımladıkları “Tıva
Destanları (1-2)” adlı kitapların giriş kısmında yapılan değerlendirmeler, Tuva destancılık geleneği konusunda Türkiye’de yapılan çalışmalara kaynaklık edecek bilgi yoğunluğuna sahiptir.
Söz konusu eserin birinci cildinde, “11. Alplara Mahsus Evlilik
30
D r. Sal aha d d in B EKK‹
(s. 127-131); 12. Kızlar İçin Düzenlenen Yarışlar (s. 131); 13. Yerine Getirilmesi Zor Görevler (s. 132)” başlıkları altında bahadırların evlilik maceraları ele alınmıştır. Eserin ikinci cildinde de
aynı konular sırasıyla şu başlıklar altında incelenmiştir: “9. Beşik
Kertme ‘Doğumdan Önce Sözlenme, Başlık, Sözlünün Varlığından Haberdar Olma, Sözlü İçin Sefere Çıkış, Dünürcülük’ (s. 164-168); 10.
Yoldaki Engeller (s. 168-171); 11. Sınav-Sınama-Yerine Getirilmesi
Zor Görevler (s. 171-175); 12. Yardımcı Kahramanlar (s. 175-179);
13. Düşman Tipler (s. 179-184).”
Metin Ergun’un hazırladığı “Şor Kahramanlık Destanları
(Ankara, 2006)” adlı kitabın “Şor Destanlarının Motifleri” başlığını taşıyan bölümünde, kitapta metni bulunan destanlarda
geçen evlilik konusu “Evlilik ve Toy” alt başlığı altında ele alınmıştır.
I.3. Evlilik Türleri ve Usulleri
I.3.1. Evlilik Türleri
Aile ve akrabalık, kültürel antropolojinin temel konularından biridir. Aile ve akrabalığın tesisi için evlilik ön şarttır.
Evrensel bir kurum olan evliliğin gerçekleştirilmesinde mensup
olunan toplumun değer yargıları belirleyici olur. Eş seçiminden
evlilik töreninin son aşamasına kadar yapılan birtakım seremoniler, ritler ve uygulamalar toplumdan topluma çeşitlilik göstermektedir. Durum böyle olmakla birlikte evlilik türleri konusunda genel manada bir benzerlikten söz etmek mümkündür.
Kültürel antropoloji evliliği; “kadın ve erkeğin birbirleri üzerinde cinsellik kullanım haklarına sahip olmalarını sağlayan bir sözleşme
sonucu oluşan birliktelik (Haviland 2002: 263)” olarak tanımlamaktadır. İşte, bu kadın-erkek birlikteliğinin toplum tarafından
kabul görmesi veya reddedilmesi toplumun genel kabullerine
göredir. Genel kabulleri de ağırlıklı olarak o toplumun mensubu
bulunduğu din şekillendirir.
31
Destanlaan Evlilikler
İlahî dinlerde ise evlilik, “Kadın ve erkeğin kendilerine özgü bir
mahremiyet ve paylaşım alanı oluşturmalarına ve insan soyunun devamına katkı sağlamalarına imkân veren yegâne meşrû ilişki (Atar
2007: 112-117)” olarak tanımlanmaktadır
Dünyada en fazla tercih edilen evlilik türü “monogami (tek
eşlilik)”dir. Bir erkeğin birden fazla kadınla evlilik yapmasına
“polijini”, tam tersi olarak bir kadının birden fazla kocayla evlilik hayatı yaşamasına ise “poliandri” denmektedir (Tezcan 1997:
70).
İncelediğimiz destanlardan Maaday-Kara, Kozın-Erkeş,
Temene-Koo, Şulmus-Şunı, Ölöştöy, Ak-Biy, Altın-Ergek,
Öskus-Uul, Aytünüke, Arzılan-Kara-Attıg Çeçen-Kara-Möge,
Möge-Sagaan-Toolay, Altın-Arığ, Altın-Taycı, Kökin-Erkey,
Kangıvay-Mergen, Kağan-Kes, Aran-Taycı, Kağan-Argo Ablalı
Kağan-Mergen ve Altın-Sırık’ta tek eşlilik söz konusudur.
Katan-Kökşin [i]le Katan-Mergen, Boktu-Kiriş Bora-Şeeley,
Arı-Haan, Ay-Huucın, Alıp-Manaş gibi destanlarda erkek kahramanların birden çok kızla evlendiğini görüyoruz10.
Katan-Kökşin [i]le Katan-Mergen destanında, Altın-Sırga
ile ilk evliliğini yapan Katan-Kökşin bir gün rüyasında, “Güneşin
güney yanında / İleri baksa ay gibi / Beri baksa güneş gibi / Ak-boro
ata binen (KKKM s. 281)” Altın-Tana adlı kızı görür. Rüyanın
üzerinden uzun yıllar geçse de Katan-Kökşin, bir türlü güzel kız
Altın-Tana’yı unutamaz. Çok eşle yaşama düşüncesini eşi AltınSırga ve küçük kardeşi Katan-Mergen’e açar. İlk eşi Altın-Sırga,
“Bir eşle daha evleneceksen / Bunu anlayacak halim yok / Başına bela
getirip / Ağlayıp kaldın Katan-Kökşin (…) İki tavşan tutayım derken / Boş yerde eli boş kalacaksın (KKKM s. 283-384).” diyerek
10 Altın-Arığ destanında, Kirim Dağı’nın iyesi olan üç kulaç boyundaki bozkurt Huu-İney’in
kendi ağzından altmış hanla evlendiği dile getirilir fakat bu evliliklerin nasıl gerçekleştiği
konusunda bilgi verilmez (AAD s. 85). Bu destanda, abartılı bir şekilde karşımıza çıkan
çok kişiyle (altmış) evlenme hususunu, Orta Çağ Avrupalı Seyyahlardan Marko Polo da
teyit etmektedir (Ekrem 1995:157-162).
32
D r. Sal aha d d in B EKK‹
bu evliliğe razı olmayacağını söyler. Kardeşi Katan-Mergen de,
“Evini barkını terk edersen / Yurtsuz yuvasız kalırsın Katan-Kökşin
/ Eş aramaya gidersen / Erlik’in eline düşersin (…) Kara düşünceli
kişiye / Kardeş olacak halim yok / Kötü düşünceli mel’unla / Yaşamaya
isteğim yok / Artık Altay üstünde ömrüm oldukça / Ağabeyim demem
(KKKM s. 283-84).” diyerek ağabeyini uyarır. Katan-Kökşin,
eşi Altın-Sırga ve küçük kardeşi Katan-Mergen’in tüm ısrar ve
tehditlerine rağmen, “Benim yaktığım ateşimi / Sizin söndürecek gücünüz yok / Benim anam, babam yok / Besleyip büyüttüğüm yavrum yok
/ At ölmezse altın mı? / Er ölmezse dağ zirvesi mi? (KKKM s. 283)”
diyerek Altın-Tana’yı almak üzere yola çıkar.
Katan-Kökşin, Altın-Tana’yı bulur ve ona, “Altay’a çepeçevre
baksam / İle, halka tamamen baksam ki / Bizim ateşimiz birmiş / Yatağımız birlikteymiş / Onun için senin yerine / Geliş sebebim bu (KKKM
s. 285).” diyerek geliş sebebini söyler. Altın-Tana, “Kara-ker ata
binen / Katan-Mergen kardeşinize / Evlenmek için söz verdim / Ölene
dek birlikte yaşamak için / Söz verdim / Ne yapalım efendim? / Kaynım
olursunuz (KKKM s. 285).” sözleriyle nazikçe evlenme teklifini
reddeder. Katan-Kökşin, “Üç-Kurbustan yarattığında / Anamdan
doğduğumda / Kutsal altın kitapta / İki eşli yaşayacak şekilde / Yaratılmış kişiyim (KKKM s. 285).” diyerek ısrar eder. Altın-Tana ne
kadar dirense de Katan-Kökşin onu dinlemez ve altmış çeşit hile
ile kızı alıp yurduna götürür.
Katan-Kökşin, ikinci evliliğe çıkma sebebini “çocuksuzluk”
ve “iki eşle yaşayacak şekilde yaratılmış kişiyim (KKKM s. 285)”
şeklinde açıklar.
Çok eşliliğin işlendiği destanlardan biri de Boktu-Kiriş
Bora-Şeeley destanıdır. Atının ayağının sürçmesi sonucu attan
düşerek ölen Boktu-Kiriş’i kız kardeşi Bora-Şeeley, üç kutsal
kuyu suyuyla günlerce yıkayıp diriltmeye çalışır ama başarılı
olamaz. Sonunda onu dokuz çeşit ipek kumaşa sarıp kaya mezara
defneder (BKBŞ s. 347).
33
Destanlaan Evlilikler
Günlerce ağabeyi için yas tutan Bora-Şeeley, bir gün uyku
ile uyanıklık arasında iken üç kuğunun ağabeylerinden bahsettiklerini duyar ve ağabeyinin okuyla üç kuğudan birinin kanadını vurup koparır.
Kuğunun kanadında:
“Üst alemde üç göğün üstünde / Üç kağanın üç altın
prensesi / Üç kuğuya dönüşüp / Uçarmış, böyleymiş / AyHaan’ın altın prensesinin / Hün-Haan’ın gümüş prensesinin / Ulug-Ege-Haan’ın Ulan-Saygıl prensesinin / Adı
yazılı değil miymiş / Üst alemde üç göğün üstünde / O üç
kağanın obasında-yurdunda / Atış-tutuş, sınama-yarış
olur / Oraya Boktu-Kiriş de / Gelsin diye yazılı değil miymiş (BKBŞ s. 348-349).” yazılıdır.
Bora-Şeeley, bunun üzerine ağabeyinin altı ay sonra okuyacağı “Altın Sarı Haberci Kitabı”nı çıkarıp okumaya başlar. Kitapta, Boktu-Kiriş’in, üç prenses için düzenlenen yarışlara katılıp
üç altın prensesi de kendisine eş yaparsa dirileceği yazılıdır. Bunun üzerine Bora-Şeeley, ağabeyinin yerine evlenme yolculuğuna
çıkar ve adı geçen üç prensesi alarak memleketine döner. Bu üç
prenses Boktu-Kiriş’i diriltmeyi başarır ve onunla evlenirler.
Ay-Huucın destanında, Alp-Han-Kız’la evlenen HanMirgen onunla elli yıl mutlu bir şekilde yaşar. Bir gün Alp-HanKız, Han-Mirgen ve Kız-Han birlikte otururlarken Alp-HanKız, kendisinin Han-Mirgen’e tanrının yazdığı eş olmadığını;
Han-Mirgen’in gerçek eşinin, Kün-Han’ın kızı Kün-Arıg olduğunu söyler (AHUD s. 493). Ablası, Han-Mirgen’e ilk eşi üzerine kuma alıp almayacağını sorar. Han-Mirgen içinden güler ve
“Kadın fazla mı, niçin almayayım?” diyerek Kün-Han’ın yerine
doğru yola çıkar (AHUD s. 493).
Han-Mirgen’in attan olma kardeşi Ay-Huucın, Ak-ÇibekArığ adında bir kız getirerek ablası Alp-Han-Kız’a teslim eder
(AHUD s. 515). Bu arada uzun bir yolculuğa çıkan Han-Mirgen,
34
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Kün-Tönüs-Han’la birlikte Kün-Han’ın kızı Kün-Arığ’ı evlenmek üzere alıp getirir (AHUD s. 537).
Han-Mirgen, Kün-Tönüs-Han’la kaçırılan çocuklarını kurtarmak üzere yeraltına iner. Ay-Huucın, onları takip eder. Bu
arada Ay-Huucın, ağabeyi Han-Mirgen’e, “Güzel karıların / Üç
Yengem var / Görünmeyen güzel karınız / Hiç yok / Görünmeyenden bir
tane alırsanız / Başı iki olur / Dilden başka dilli oluruz / Halktan
başka halklı oluruz / Anasına benzeyip doğanlar / İki başlı olurlar /
Evin içinde yürürken / Güzel olur bakmaya (AHUD s. 593).” diyerek olağanüstü bir kızla daha evlendirmek ister ama Han-Mirgen
bunu kabul etmez.
Görüldüğü üzere Han-Mirgen üç kızla evlilik yapmıştır. İlk
evliliği, tanrı tahsisi bir kızla gerçekleşmediği için ikinci bir evlilik yapması destan mantığı içinde anlaşılır bir durumdur. Destanda, Han-Mirgen’in üçüncü evliliğini neden yaptığına ilişkin
bir bilgi bulunmamaktadır.
Alıp-Manaş destanında, anne ve baba Alıp-Manaş’ı, “Yaman
ada salmamak için / Uygun, hoş güzellerden / Gözü ateş gibi olandan
seçip / Kırgız Kağan’ın kızını / Kızıl ceylan gibi yüzlü / Gümüş gibi
sarı saçlı / Kümüjek-Aru güzel (AMD s. 97)” ile evlendirirler. Bu
evliliğin üzerinden fazla zaman geçmeden Alıp-Manaş, “kutsal
kitabı”nı açıp okur. Kutsal kitaptan Ak-Kağan’ın Erke-Karakçı
adında bir kızı olduğunu öğrenir ve onu almak için sefere çıkar.
Alıp Manaş’ı ikinci evliliğe yönelten sebep, birinci evliliğinin alplara mahsus “egzogami” bir evlilik olmayışı ve kahramanın, Katan-Kökşin ve Boktu-Kiriş’te olduğu gibi çok eşli yaşamak için yaratılmış olduğunu iddia etmesi şeklinde açıklanabilir.
Çünkü ikinci eşinin kim olacağı kutsal kitapta belirtilmiştir.
İncelememize dâhil olan Bamsı Beyrek, Tahir ile Zühre,
Kerem ile Aslı ve Âşık Garip hikâyelerinde de çok eşlilik konu
edilmektedir. Bamsı Beyrek, Banı Çiçek’le birlikte on altı yıl hapis yattığı Bayburt Hisarı’ndan kurtulmanın karşılığında kâfir
beyinin kızıyla da evlenir.
35
Destanlaan Evlilikler
Tobol, Tarançı, Özbek, Türkmen ve Türkistan varyantlarında, Tahir’in ilk sürgün devresinde, padişah kızları, Tahir’e âşık
olurlar ve Tahir, babalarının baskısı neticesinde onlarla evlenir.
Tahir, bu evliliklerin hiç birinde kızlara el sürmez. Tahir, ikinci
sürgün devresinde, Sepler padişahının kızıyla evlenir fakat ona da
el sürmez. Tahir ile Zühre hikâyesinin mutlu sonla biten varyantlarından “Tahar Mirza ile Zöhre Banu (Türkmen 1998: 78)”da
Tahir, Zühre’nin yanı sıra Kandehar şahının kızı Zülfisiyah’la da
evlenir.
Kerem ile Aslı hikâyesinde, Aslı’nın kaçırılıp Kerem’in takip
ettiği bölümlerde Kerem birçok yere uğrar: “Ahıska’dan Sekri’ye
gelen Kerem, burada gördüğü bir düğünü Aslı’nın düğünü sanır. Sekrililer Kerem’e ‘Burada kal seni evlendirelim’ derler. Ancak Kerem bu
teklifi reddeder ve yoluna devam eder (Duymaz 2001: 53).” Kerem’in
Aslı’yı üçüncü takibinde Türkmen ve Horasan varyantlarında,
Kerem’e yardım edeceğini söyleyen bir ihtiyarın kardeşleri, kız
kardeşlerini Kerem’e vermeyi teklif ederler ancak Kerem yapılan
teklifi kabul etmez ve yoluna devam eder (Duymaz 2001: 68).
Âşık Garip’in para kazanmak için gurbete çıktığı epizotta,
Halep paşası Garip’i çok beğenir ve üç kızından beğendiği biriyle evlenmesini ister. Garip, razı olmayınca da onu hapse atar.
Bir başka varyantta da Halep paşasının kızı Garip’e âşık olur ve
kendisiyle evlenmesini teklif eder (Türkmen 1995: 23).
Halk hikâyelerinde karşımıza çıkan çok eşliliğin destanlardaki gibi bir zorunluluk olmadığı, hikâyelerin oluştuğu devrin
genel kabulleri çerçevesinde gerçekleştiği kanaatine varabiliriz.
Kültürel antropoloji, “polijini” evlilik türünün tarımla uğraşan toplumlarda daha sık görüldüğünü kaydeder (Haviland
2002: 274). Polijini evlilik türünün ortaya çıkmasındaki bir diğer sebep de kadının kısır olmasıdır. Kadının kısır olması, erkeğin yeni bir evlilik yapmasını meşru kılar. Bu iki sebebin dışında
36
D r. Sal aha d d in B EKK‹
erkeğin tekrar evlilik yapmasının bir nedeni de toplumdaki konumunu herkese gösterme isteğidir: “Toplayıcı dönemde şaman ya
da usta avcı, tarım toplumunda kısmen zengin olan veya göçebe toplumda en zengin kişi zenginliğin bir göstergesi olarak birden fazla kadınla
evlenir (Haviland 2002: 275).”
Toplumumuzda da görülen, bir akraba ile evlenme ise, iki
şekilde olmaktadır: Aynı cinsten kardeşlerin çocuklarının yani
amca oğlu ile amca kızının ya da teyze oğlu ile teyze kızının
arasında gerçekleşen evliliğe “paralel yeğen/kuzen evliliği”; ayrı
cinsten kardeşlerin çocuklarının yani dayı oğlu ile hala kızı ya
da hala oğluyla dayı kızı arasında gerçekleşen evliliğe ise “çapraz
yeğen/kuzen evliliği” denmektedir (Örnek 1971: 58, 192).
Ak-Biy destanında, başkahraman Altın-Koo, teyzesinin kızına talip olur. İncelediğimiz diğer destanlarda akrabalık içeren
herhangi bir ibare bulunmamaktadır.
Oğuz Kağan destanının İslam öncesi döneme ait varyantında, Oğuz’un gök menşeli iki kızla evlendiğini görüyoruz (BangRahmeti 1987: 617-619). Reşideddin’in Oğuznâmesi’nde ise
Oğuz Kağan, Tanrı’nın nurlu feyzine erişip her türlü bilim ve
hünerde ün alacak duruma gelince babası Kara-Han tarafından
sırasıyla kardeşleri Küz-Han ve Kür-Han’ın kızlarıyla evlendirir.
Oğuz’un bu iki evlilikten de hazzetmediğini anlayan Kara-Han
son olarak Oğuz’u küçük kardeşi Or-Han’ın kızı ile evlendirme
yoluna gider (Togan 1982: 18).
Dede Korkut’ta paralel yeğen evliliği diyebileceğimiz tek
örnek vardır: Kara Güne’nin oğlu Kara Budak, amcası Kazan
Han’ın kızıyla evlidir. Hikâyelerde bu evliliğin nasıl gerçekleştiğine dair bir bilgi bulunamamakla birlikte Kara Budak’ın epitetinde geçen, “Amid ile Mardin kalesini tepip yıkan, demir yaylı Kıpçak Melik’e kan kusturan, gelip Kazan’ın kızını erlikle alan, Oğuzun
aksakallı kocaları görünce o yiğidi alkışlayan, al mahmudi şalvarlı,
atı bahrı hotazlı Kara Güne oğlu Kara Budak (DK s. 41).” ifadelerden bu tür bir evliliğin olduğunu öğreniyoruz.11
11 Çalışmamızın ikinci bölümünde, ayrıntılı olarak izaha çalışıldığı üzere Dede Korkut’ta dış
37
Destanlaan Evlilikler
Akraba ile evlilik türlerinden biri de “levirat”tır. Dul kalan kadının, ölen kocasının kardeşlerinden biriyle evlenmesidir.
Buna “kayınbiraderle evlenme” de denir. Dul kalan erkeğin, ölen
karısının kız kardeşlerinden biriyle evlenmesine ise “sororat (baldızla evlenme)” denmektedir (Örnek 1971: 36, 134).
İncelediğimiz destanlarda “levirat” türü evlilik söz konusu
değildir. Manas destanında bu tür bir evlilikten iki yerde bahsedildiğini görüyoruz: Birincisinde Manas destanının Sagımbay
Orozbakov varyantında, Manas’ın babası Cakıp’ın soyağacı anlatılırken onun, ölen ağabeyinin karısı ile evlendiği de dile getirilir: “Eskilerden kalan söz: Kara Han, Oğuz Han’dan sonra Alança Han soyundan Baygur ve Uygur türemiş. Baygur’un oğlu Babır
Han’dan Tüböy, Tüböy’den Kögöy, ondan da Nogoy, Şıgay ve Çıyır12
isimli üç oğlu olmuş. Bu üç oğlun servetinin haddi, hesabı yokmuş.
Nogoy’un dört oğlu varmış: Orozdu, Üsön, Bay [ve] Cakıp. Kıtayların
hanı bunları sürgün eder. Cakıp’ın Çıyır adlı abisi ölür. Ondan sonra
Cakıp, Çıyır’ın Şakan isimli karısıyla evlenir. Bundan başka Mançurya halkından Böyöndün oğlu Çaya’nın Bakdöölöt adlı kızını alır.
Bu iki kadından da çocuğu olmaz. Kendisi elli yaşına gelmiş, serveti çok
fazlaymış. Cakıp’ın birinci karısının ‘Şakan’ adı unutulup ilk kocası
Çıyır’ın adıyla çağrılırmış (Yılmaz 1999: 212).”13
evliliğin (Kan Turalı örneğinde olduğu gibi) daha baskın olduğunu söyleyebiliriz (Duymaz 2004b: 39-50). XIII. yüzyıl Orta Asya Türklüğü konusunda bilgi veren Avrupalı
Seyyahlardan Marko Polo, teyze ve amca kızlarıyla yapılan evliliğin yanında, çocuklardan
en büyük olanın, ölen babasının eşleriyle de evlenme hakkına sahip olduğunu kaydeder
(Ekrem 1995: 157-162).
12 Çıyır ismi, Yılmaz (1999)’da Çıyırdı; Yıldız (1995)’da Çıırçı; Gülensoy (2002)’da Çıyrıçı
olmak üzere üç farklı şekilde karşımıza çıkmaktadır.
13 Böyle bir isimlendirmenin Elazığ’ın Ağın ilçesine bağlı Samançay (Küzne) Köyü’nde de yaşanmış olduğunu Hasan Köprülü’den öğreniyoruz. Bize bilgi veren Hasan Köprülü’nün babası, Mehmet Köprülü’nün amcası olan Hakkı [Köprülü?], Fatma (Gürcü?) adlı bir hanımla
evlenmiştir. Evliliğinin üzerinden çok geçmeden askere alınan Hakkı [Köprülü], Birinci
Dünya Savaşına katılır ve şehit olur. Yeğen Salim Köprülü, dul kalan amcasının eşi Fatma
(Gürcü?) ile evlendirilir. Kadının Fatma (Gürcü?) olan ismi zamanla unutulur ve ölen kocasının adı “Hakkı” diye anılmaya başlar. Bir zaman sonra Hakkı ismine “aba” eklenmek suretiyle kadının ismi “Hakkıaba>Hakkaba” olarak günümüze kadar gelir (Hasan Köprülü, 1937
Samançay doğumlu, ilkokul mezunu, emekli memur; 21.02.2009 tarihli özel görüşme).
38
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Manas destanında, levirat türü evliliğin dile getirildiği
ikinci yer ise Manas’ın ölüp Kanıkey’in dul kaldığı bölümüdür.
Manas öldüğünde, aldığı eşi Kanıkey, yedi aylık hamiledir. Kayınbabası Cakıp, Mendi-Bay’ı Kanıkey’e göndererek şunları söylemesini ister:
“At ölürse, sağrı vasiyet edilir / Ağa ölürse, yenge vasiyet edilir /
Han balası Kanıkey / Er Manas’tan kaldı, diyor / Akıllı doğan Abeke,
/ Hödük doğan o Köböş / Er Manas’ın inisi / Ya Köböş’e varmaz mı?
/ Ya Abeke’ye varmaz mı? / Sevdiğine varsın diyor! (Yıldız 1995:
819).”14
Kanıkey’in cevabı şöyledir:
“Abeke, Köböş, haramın, / Söyleyeceği söz bu değil, / Manas’tan
kalan kadının / İşiteceği söz bu değil / Manas töröm öldüğünde, / Yedi
aylık hamileydim, / Yedi aydan sekiz ay / Şimdi oluyor / Yanılıp kız
olursa, / Ateşe salıp yakarım / Suya salıp akıtırım / Ondan sonra varırım / Benim balam oğul olursa / Evlenmem (Yıldız 1995: 819).”
Fahrünnisa Bilecik, Kanıkey’in tavrının altı değişik sebebinin olacağını söyler. Bize göre bu sebeplerden en önemlisi şudur:
“Kanıkey, Manas gibi bir kahramanın eşidir ve ona olanca sadakatiyle
bağlıdır. Ona layık ve sadık bir eş olduğunu göstermek için bunu kabul
etmez. Bunu yapmayı kendisine yakıştıramaz (…) Kocasının hatırasına hürmet eder. Manas’ın yerini kimsenin tutamayacağını düşünür
(Bilecik 1995: 234-240).”
Levirat türü evlilik konusunda Nermin Erdentuğ, geleneksel Türk anlayışının, “Kocasını kaybeden gelinin, çocuklu ise evinde
kalması âdettir. Çünkü çocuk baba evinde kalmalıdır. Ana çocuğundan
14 İkinci evlilik yolculuğuna çıkan Alıp-Manaş, Ak-Kağan’ın askerleri tarafından yakalanarak bir kuyuda hapsedilir. Alıp-Manaş’ı kurtarması için eski dostu Ak-Köbön’den yardım
istenir. Ak-Köbön, Alıp-Manaş’ı kurtarmadığı gibi Kömüjek-Aru ile evlenmek arzusu
taşıdığı için Alıp-Manaş’ın ölmüş olduğu haberini çıkarır. Bunun üzerine Alıp-Manaş’ın
babası Baybarak, Ak-Köbön’e şunları söyler: “Aygır ölse kısrağı kalır / Yiğit ölse karısı kalır
/ Kömüjek-Aru genç hanımı / Yalnız, dul bırakmayınız / Sana uygunsa / Hayatınızı birleştiriniz (AMD s. 130).” Burada levirat türü evlilik söz konusu olmasa da dul kalan gelinin
evlendirilmesi gerektiği dile getirilmiş olur. Cakıp Han’la Baybarak, dul kalan gelinleri
konusunda aynı davranışı sergilerler.
39
Destanlaan Evlilikler
ayrılamayacağı ve baba şefkatine muhtaç olduğu için kayın ile evlilik
daima desteklenir (1977: 109).” şeklinde olduğunu söylemektedir.
İncelediğimiz destanlarda, levirat türü evliliğe rastlanmayışını, bir ölçüde erkek kahramanın ailenin tek çocuğu olmasına
bağlayabiliriz.
Evlenecek kimsenin eşini, üyesi bulunduğu [soy, klan, millet vs.] grubun dışından seçmesi kuralını esas alan evlilik türüne
“egzogami (dıştan evlenme)” (Örnek 1971: 65); evlenecek kimsenin eşini, üyesi bulunduğu [soy, klan, millet vs.] grubun içinden seçmesi kuralını esas alan evlilik türüne ise “endogami (içten
evlenme)” denir (Örnek 1971: 114). Çalışmamıza konu olan tüm
destanlarda egzogami evlilik türü ön plana çıkarılmıştır.
Yukarıda kısaca açıklamaya çalıştığımız evlilik türlerinin
benimsenme oranları toplumdan topluma değişebilmektedir.
I.3.2. Evlilik Usulleri
Evlilik türlerinin evrenselliğine karşılık, evlenme hadisesinin gerçekleşmesinde karşımıza çıkan birtakım usuller, toplumdan topluma değişebilmektedir. Bu başlık altında Anadolu’da
geçerli olan evlenme usulleri kısaca tanıtılacaktır.
Seyrek de olsa Türkler arasında tarihî arka planı olan evlilik
usullerinden biri “beşik kertmesi”dir. “Çok küçük yaştaki kızı ya
da oğlanı başka bir ailenin, grubun yaşıt ya da yetişkin erkeği, kızı
ile nişanlamak (Örnek 1971: 46)” anlamına gelen beşik kertmesi, ayrı cinsten çocukların evlilik yaşları geldiğinde birbirleriyle
evlendirilmelerini garanti altına almaya yönelik bir çeşit sözleşmedir.
Kırgızistan’da, yukarıda tanımladığımız “beşik kertmesi”nden
bir adım daha öne geçen “bel kuda” âdeti vardır. Bunda çocuklar
henüz doğmamıştır hatta eşlerin hamileliği bile söz konusu olmayabilir. Bel kuda, doğacak çocukların zamanı geldiğinde çok önce40
D r. Sal aha d d in B EKK‹
den belirlenmiş kişilerle evlendirileceğine yönelik yapılan anlaşma
durumudur (Polat 2003: 113).
Közüyke, Alday-Buuçu ve Möge-Sagaan-Toolay destanlarında, bahadırlar beşik kertmesi nişanlılarını bulmak/almak için
sefere çıkarlar. Dede Korkut boylarından Kam Büre Bey Oğlu
Bamsı Beyrek boyunda, Bamsı Beyrek, Bay Bican Bey’in kızı
Banı Çiçek’le beşik kertmesi yapılmıştır. Halk hikâyelerimizden
Tahir ile Zühre Hikâyesi’nde olağanüstü bir yardımla (sihirli
nesne=elma) dünyaya gelen Tahir ve Zühre, olağanüstü nesneyi
veren olağanüstü kişiliğin (derviş) isteği sonucu “beşik kertmesi”
yapılırlar.
Arı-Haan destanında, “bel kuda” türü beşik kertmesinden
söz edilebilir. Arı-Haan’ın eşi Altın prenses, “Benim içimde oğlan çocuk / Oluşmakta kişiyim / Ona bir gelin gibi şey / Bulamazsak
olmaz (AHD s. 244)” diyerek doğmamış çocuğu için eşini, UluHaan’nın kızına dünür gönderir.
Toplumumuzda yaygın olan evlilik türlerinden biri de “görücü usulü”dür. Erkeğin akrabalarından ya da yakın komşularından birkaç kadının evlenecek erkeğe uygun bir kız bulmak
amacıyla bekâr kız bulunan evlere bir bahaneyle ziyarete gitmeleri görücü usulünün ilk aşamasıdır. Beğenilen kızın istenmesi
anlamına gelen “dünürcülük” ise ikinci aşamayı oluşturur. Bu
tür evlenmelerde, evleneceklerden ziyade onların yakınlarının
beğenileri söz konusudur (Tezcan 1998: 219-230).
Kız kaçırma, yoluyla gerçekleştirilen evliliklere toplumumuzda sıkça rastlanmaktadır. Evlenme amacıyla yapılan bu eylem iki türlüdür. Birincisinde kızın istek ve onayı alınmadan zor
kullanılarak yapılan bir eylem söz konusudur. İkincisinde ise kızın onayı alınmıştır. Bu durum, kız kaçırmadan çıkar, “kaçışma”
olur (Tezcan 1997: 73).
Ton-Aralçın-Haan destanında, bahadır, Gökyüzü tanrısı
Kurbustu-Han’ın “on beşten fazla lânetli genç” tarafından kaçı41
Destanlaan Evlilikler
rılan kızı Toolay-Çeçen’le evlenmiştir. Olaylar bundan sonra başlar. Kahraman Ton-Aralçın’ın evlilik macerası, aldığı eşi ToolayÇeçen’i elde tutmaya yönelik mücadele olarak gelişir.
Köroğlu hikâyesinin “Nigâr Kolu”nda, Köroğlu’nun Nigâr
Hanım’la evliliği “kaçışma” olarak karşımıza çıkar. Karl Reichl’in
bu konudaki yorumu şöyledir: “… sevgilinin kaçırılmaya razı oluşu, buradaki sevgiliyi elde etme tipinde sevgilinin kendisinin de kaçırılmak için kışkırtıcı rol oynaması söz konusudur. Âşıkların kavuşmasına
engel olan sebepler, ilk olarak hile ile ortadan kaldırılmakta daha sonra
da onların kaçışı sırasında kahramanlıkla bastırılmaktadır (2002:
165).”
Kız yerine kıza ait bir eşyanın kaçırılması, kızın kaçırılmasıyla eş tutulur. Hakkâri’de rastlanılan bu âdete, “dezmal kaçırması”
denir. Kaçırılmak istenen kızın yolu kesilerek veya evdeyken başörtüsünün zorla çıkartılıp kaçırılmasıdır (Kapıcı 2005: 34).
Oturakalma, kızın kendi isteğiyle evlenmek istediği erkeğin
evine kaçmasıdır. Kızın sevdiği kişiye verilmemesi veya erkeğin
babasının kızı kabul etmemesi veyahut kızın yoksul olup talibinin çıkmaması gibi durumlarda, kızın kendi iradesiyle evlenmek
istediği kişinin evine gidip orada oturmasıyla gerçekleşir (Tezcan
1997: 74). Ülkemizde pek sık rastlanmayan “oturakalma”da, evliliğin gerçekleşebilmesi için erkeğin kızı kabul etmesi gerekir.
Ülkemizde pek ender rastlanan evlilik usullerinden biri de
“taygeldi” evliliğidir. Taygeldi, karşı cinsten evlenecek çağda çocukları olan dulların evlenmesidir. Daha önceki evliliklerinden
çocukları bulunan dulların evlenirken beraberlerinde götürmek
zorunda oldukları çocuklara “tay” denir. Bu evlenme usulünde,
öncelikle çocuklar evlendirilerek onların üvey kardeş olmaları
engellenir. Daha sonra da dul kalmış olan anne ve babaların evlenmeleri gerçekleştirilir (Tezcan 1997: 81-82).
Anadolu’nun belli bazı bölgelerinde karşılaştığımız “berder
(berdel, bardıl)” usulü evlilik, bir ailenin evlenme çağına gel42
D r. Sal aha d d in B EKK‹
miş kızı ve oğlunun aynı durumda olan başka bir ailenin oğlu
ve kızı ile karşılıklı evlendirilmeleri şeklinde gerçekleşir. Bazen
berdere tabi tutulan kızların, yaşlı kimselerle evlendirildiği de
olur. Anadolu’nun değişik bölgelerinde “değiş-tokuş”, “değişiği”, “değiş”, “yaban değişiği” ve “kepir” gibi kelimeler “berder”
karşılığı olarak kullanılmaktadır (Erdentuğ 1977: 122; Sakaoğlu
1990: 155-166).
İncelediğimiz destanlarda “berder” usulü evlilik türü yoktur.
Saim Sakaoğlu, “Göktürk Yazıtları ile Anadolu-Türk Folklorundaki Paralellikler Üzerine” başlıklı çalışmasında, Bilge Kağan
Abidesi’nin kuzey cephesi 9. ve 10. satırlarında geçen, “Ben Türgiş
hakanına kızımı pek büyük (bir) törenle alıverdim. Türgiş hakanı(nın)
kızını büyük (bir) törenle oğluma alıverdim… pek büyük (bir) törenle alıverdim… erdirdim (Tekin 1998: 33, krş. Ergin 1995: 49).”
ibarelerinin, günümüzde de görülen “berder” usulü evliliğe işaret
ettiğini söyler (1990: 155-166). Abidelerde, varlığı tespit edilen
bu evlilik türünün destanlarımıza yansımayışını, alplara mahsus
bir şekilde evlenen gençlerin, genellikle ailelerinin tek çocukları
olmalarına bağlayabiliriz. İncelememizin dışında kalan onlarca
destanda belki bu tür bir evliliğe rastlanabilir.
Ülkemizde pek yaygın olmayan “iç güveyi” evlilik türünün
ortaya çıkmasında; evlenecek erkeğin kız için ön görülen “kalın”ı
ödeyecek durumda olmaması ya da evlenilecek kızın, ailenin tek
çocuğu olması gibi durumlar etkendir. Burada erkek, evlendiği
kızın evinde ikamete mecbur olur (Erdentuğ 1977: 66).
Ölöştöy destanında, torun Kan-Mergen’e kız kardeşlerini
vermek istemeyen Togus-Süme, memleketlerinin koruyucusu
olan iki guguk kuşu ile iki kara kuzgunun akıbetini bahadırdan
sorarlar. “Eğer iki guguk kuşu ile iki kara kuzgunu öldürdüysen
bizimle yaşayacak iç güveyi olacaksın. Eğer iki kuş da diriyse
eşini alıp dönebilirsin.” derler. Kan-Mergen kuzgunları öldürüp
guguk kuşlarını sağ bırakmıştır (ÖD s. 256).
43
Destanlaan Evlilikler
Evlilik usulleri arasında Anadolu’da görülen en yaygın uygulamalardan biri “başlık/kalın” ödeyerek yapılan evlenmedir.
Evlilik akdinin temel şartlarından biri olan kalın, “erkeğin evlenmek için kızın ailesine verdiği para, hayvan ya da maddî değeri olan
eşyayı ifade eder (Örnek 1971: 39).” Başlık parası, kadının konumunu ve evliliğin devamını güvence altına alan bir nevi depozittir denilebilir (Hınçer 1974: 391-397).
İncelememize konu olan bazı destanlarda başlık/kalından
söz edilmektedir. Maaday-Kara destanında, Kögüdey-Mergen’in
rakibi olan Erlik-Bey’in oğlu Kuvakayçı, Altın-Küskü için düzenlenen yarışlara gelirken beraberinde kalın olarak “kara içki”
getirmiştir (MKD s. 507). Ölöştöy destanında, yedi şeytanın
kaynı olan Kağan Kara-Bökö, oğlu Temir-Bökö için AltınTopçı’ya dünür olduğunda Monıs-Kağan’a “altmış deve yükü
içki”, “altı deve yükü altın” ile “ipek elbiseler”den oluşan bir
kalın sunar (ÖD s. 78). Bora-Şeeley’e dünür olan Tun-KaratıKağan’ın kalın olarak “at başınca altın” ile “börü başınca gümüş”
getirdiğini görüyoruz (BKBŞ s. 431). Arzılan-Kara Attıg ÇeçenKara-Möge destanında, Çeçen-Kara-Möge, dostu Hüler-Möge
için Hün-Haan’ın kızı Hümüs-Dangına’ya “at başı kadar altın”,
“börü başı kadar gümüş” ve “kara ala samur derisini” kalın olarak
verir (AKÇKM s. 342). Kangıvay-Mergen destanında, TorgunÇözün’e dünür gelen Şüük-Möge, Süder-Möge, Demir-Möge ve
Deek-Möge adlı dört kardeş, “bin akçe değerindeki ak kollu kara
samuru” başlık olarak verip kızı alıp hemen memleketlerine dönmek isterler (KMD s. 498).
Beşik kertmesinin söz konusu edildiği destanlarda, henüz
doğmamış çocukları için sefere çıkan babaların, müstakbel gelinleri için kalın sundukları görülmektedir. Belli bir yaşa gelen
kahraman, evlenme isteğini dile getirdiğinde babasının kendisi doğmadan önce uygun eşi bulup onun için kalın sunduğunu öğrenir. Dünürlüğün dile getirilmesi aşamasında bu duruma
gönderme yapılır: Han-Buuday, evlenmek isteyen oğlu Alday44
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Buçuu’yu, Uzun-Sarıg-Kağan’ın memleketine gönderir. Çünkü
gençliklerinde, ikisinin de atları yokken, gelecekte olacak çocukları için Uzun Sarıg-Kağan’a “at başı gibi altın” ile “ayrı renkte
ala boz yılkı”yı kalın olarak vermiştir (ABUD s. 226).
Alday-Buuçu, Uzun-Sarıg-Kağan’ın kızına dünür olduğunda babasının çok önceden sunmuş olduğu kalının karşılığını almaya geldiğini söyler:“Ben yerle göğün / Çatıldığı yerin üstünde /
Hüürtün-Kızıl tayganın beyi / Alday-Buuçu adlı kişinin oğlu / HanŞilgi atlı / Han-Buuday adlı kimseyim / Babam, gençliğinde / UzunSarıg kağan adlı kişiye / Gelecekteki çocuklarımız için diye / Börü başınca gümüş / At başınca altın / Kalın, başlık verdim deyince / Onu geri
istemeye geldim ben (ABUD s. 243).”
Közüyke Destanında, Karatı-Kağan ile Ak-Kağan, çocukları Bayan ile Közüyke’yi beşik kertmesi yaparlar. Ak-Kağan’ın ani
ölümü üzerine “iyi başlık” almış olmasına rağmen Karatı-Kağan
verdiği sözden döner (KÖZD s. 315).
Bazı destanlarda ise kahramanlar, müstakbel eşlerine başka
taliplerinin olup olmadığını öğrenmek amacıyla “Senin için kalın
tutan kişi var mı? (AKÇKM s. 301)” diye soru yöneltmektedirler.
Kalın/başlık konusu halk hikâyelerimiz ile Dede Korkut
boylarında (Bamsı Beyrek ile Kan Turalı) farklı bir anlam kazanmaktadır. Çalışmamızın üçüncü bölümünde daha ayrıntılı olarak
işlediğimiz gibi Deli Karçar, kız kardeşi Banı Çiçek’e dünür olan
Bamsı Beyrek’ten akla hayale gelmeyecek nesneleri kalın olarak
istemiştir. Trabzon tekürünün kızı Selcen Hatun için öne sürülen
kalın “üç canavar”la savaşmaktır. Âşık Garip’in gurbete çıkmasının sebebi Şah Senem için istenen başlık parasını temine yönelik bir seyahattir. Tahir ile Zühre hikâyesinin bir varyantında da
Tahir’in gurbete çıkmak zorunda kalması Zühre’nin padişah olan
babasının Tahir’den ödeyemeyeceği kadar başlık istemesidir.
45
D r. Sal aha d d in B EKK‹
II. BÖLÜM:
ALPLARA MAHSUS EVLİLİK
Destanların ilk halkasını oluşturan arkaik kahramanlık destanlarında, kahramanın evliliği konusu, birinci bölümde de kısaca değindiğimiz gibi bu destanların ana temalarından biridir.
Destanlarda alplara mahsus evlilik olarak işlenen konu, kimi
araştırıcılar tarafından tanımlanmıştır. Burul Kıdırbayeva ile
Abdıkerim Moratoy[v]’un ortak çalışmalarındaki tanım şöyledir:
“Epik başkahramanın kendisine uygun eşi arayıp bularak her türlü
şartı yerine getirip, sınavlardan geçtikten sonra onunla evlenmesidir
(1998: 78-84).”
Kıdırbeyava-Moratov’un çalışmasını Türkiye Türkçesine
aktaran Mehmet Aça’nın tanımı ise daha kapsamlıdır:
“Olağanüstü bir şekilde doğan ve olağanüstü özelliklere
sahip olan kahramanın daha doğmadan ya da doğar
doğmaz sözlendiği ve kendisinden kaçırılan sözlüsünü
ya da bir vesileyle (Kutsal bilge kitap, vs.) haberdar
olup âşık olduğu kızı bulmak için sefere çıkması, bu yolculuk sırasında pek çok olağanüstü engel ya da varlıklarla mücadele etmesi, sözlüsünün / sevgilisinin obasına
/ toyuna varan kahramanın rakiplerle mücadele etmesi
ve kızın ya da kızın babasının ortaya koyduğu şartları
yerine getirdikten sonra sözlüsü ya da sevdiği kızla obasına geri dönmesidir (2000a: 11-21).”
Biz de alplara mahsus evliliği; başkahramanın kendisine eş
aramak veya bir vesileyle (kutsal kitap, baba veya kız kardeş vs.)
haberdar olup evlenmek zorunda olduğu kızı bulmak için yolculuğa çıkması (bazen bu yolculuğa kahramanın yerine babası, kız
47
Destanlaan Evlilikler
kardeşi ve çok nadir olarak kahramanın atı çıkabilir); yolculuk
esnasında bir dizi olağanüstü varlık veya engelleri aşıp alacağı
kızın memleketine ulaşması; orada müstakbel kayınbaba veya
kızın öne süreceği bir dizi şartı yerine getirip tüm rakiplerini saf
dışı bıraktıktan sonra evleneceği kızı alıp memleketine dönmesi
ve orada evlenmesi olarak tanımlayabiliriz.
Abdülkadir İnan, bölge destanlarının başlıca konularından
biri olan başkahramanın kendisine uygun bir eş bulmak için
yolculuğa çıkmak zorunda kalmasını eski Türklerdeki egzogami
(dışardan evlenme) yasasına bağlar (1968: 341-349). Çin kaynaklarının M.Ö. III. yüzyılda Hunlarda egzogami evlilik türünün
varlığını kaydettiğini söyleyen İnan, aynı evlilik türünün Kök
Türkler, Uygurlar ve Kırgızlar arasında da yaşatıldığını; Dede
Korkut’a atfen bu geleneğin Anadolu’ya da taşındığını söyler.1
Eski göçebe hayatı devrine ait egzogami geleneklerinin izlerini düğün türkülerinde2 de takip edebileceğimizi H. Zübeyr
1 Aydın Oy, Dede Korkut metnine gönderme yapmadan genel bir ifadeyle, “Delikanlılar
eşlerini daha çok kendi halklarından seçmek isterler (1960: 460-462).” diyerek bir ölçüde Dede
Korkut kitabında endogami evlilik türünün baskın olduğunu söyler. Dede Korkut’ta endogami evlilik diyebileceğimiz tek örnek vardır: Kara Güne’nin oğlu Kara Budak, amcası
Kazan Han’ın kızıyla evlidir. Hikâyelerde, bu evliliğin nasıl gerçekleştiğine dair bir bilgi
bulunamamakla birlikte Kara Budak’ın epitetinde geçen “Amid ile Mardin kalesini tepip
yıkan, demir yaylı Kıpçak Melik’e kan kusturan, gelip Kazan’ın kızını erlikle alan, Oğuzun aksakallı kocaları görünce o yiğidi alkışlayan, al mahmudi şalvarlı, atı bahrı hotazlı Kara Güne
oğlu Kara Budak (DK s. 41).” ifadelerden bu tür bir evliliğin olduğunu öğreniyoruz. Dede
Korkut’ta Oğuz beyleri çoğunlukla “boy içi nikâh yasağı”na uyarlar: Deli Dumrul boyunda “El kızı helalim var… (DK 129)”; Uruz’un Tutsak Olduğu boyda “El kızı nişanlıma destur versin! (DK 113)” şeklinde ibareler bulunmaktadır. Akrabalık ilişkileri çerçevesinde de
aynı hususu görmek mümkündür: İç-Oğuz beyi Kazan Han’ın dayısı Dış-Oğuz Beyi Uruz
Koca’dır. Kam Büre Bey’in oğlu Bamsı Beyrek Dış-Oğuz beylerinden Bay Bican Bey’in
kızı Banı Çiçek’le evlenir. Kan Turalı, Trabzon tekürünün kızı Selcan Hatun’a talip olur.
“Bütün bunlar Dede Korkut Kitabı’nda anlatılan Oğuz toplumunun dış evliliği bütün canlılığıyla
yaşattıklarını gösteren izlerdir (Duymaz 2004b: 39-50).”
2 Bu köklü geleneğin izleri, en meşhur kına türkümüzde şöyle yankılanmaktadır:
Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar
Aşrı aşrı memlekete kız vermesinler
Annesinin bir tanesini hor görmesinler
Uçan da kuşlara malûm olsun ben annemi özledim
Hem annemi hem babamı ben köyümü özledim
48
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Koşay’dan aktardığı örneklerle gösterir (İnan 1968: 341-349).3
Kazaklar, Başkurtlar ve Altay-Yenisey Türk boyları arasında
da egzogami evlilik çeşidinin geçerli olduğunu yine örneklerle
açıklayan A. İnan, bu geleneğin nasıl ortaya çıktığı konusunda
bir fikir ileri sürmez (1968: 341-349).
Kültürel antropoloji, egzogami evlilik türünün ortaya çıkmasında, ensest tabusunun evrensel bir yasak olarak oynadığı
role işaret eder. “Kardeşler arasında veya ebeveyn ve çocuklar arasındaki cinsel münasebet (Haviland 2002: 268)”, anlamına gelen
ensest, evrensel bir tavırla “iğrenç” olarak nitelendirilir. Ensest
tabusu, “Birbirlerini cinsel objeler olarak görmekten kaçınan, samimi
ilişkiler içerisindeki çocukları ve ebeveynleri güvence altına almış olur
(Haviland 2002: 268).”4
Mehmet Eröz, egzogami evlilik türünün ortaya çıkmasında
“Totemizm”in5 etkisine dikkat çeker. Totemizm denen dinî ve
sosyal sistemde, klân üyeleri, totemleri ile kendilerini hısım (bacıkardeş) sayarlar; aynı atadan türedikleri ve aynı kanı taşıdıklarına
inandıkları için de klân içindeki kadın ve erkeklerin birbirleri ile
Babamın bir atı olsa binse de gelse
Annemin yelkeni olsa açsa da gelse
Kardeşlerim yollarımı bilse de gelse
Uçan da kuşlara malûm olsun ben annemi özledim
Hem annemi hem babamı ben köyümü özledim
(TRT, THM Rep. Nu: 190)
Ayrıca Nermin Erdentuğ, “Türkiye’nin Karadeniz Bölgesinde Evlenme Görenekleri ve Törenleri III” başlıklı çalışmasında “gelin kızın koca evine giderken babasının elini öperek
veda etmesi” anlamına gelen “ele gitme” deyimi çerçevesinde, egzogami evlilik türünün
izlerinin Karadeniz Bölgesi düğünlerinde de devam edegeldiğini söylemektedir (1973:
1-27).
3 Hamit Zübeyr Koşay’ın eserinin künyesi şöyledir: Türkiye Türk Düğünleri Üzerine Mukayeseli Malzeme, Maarif Vekilliği Eski Eserler ve Müzeler Umum Müdürlüğü Yayınları,
Ankara 1944.
4 Sigmund Freud, ensest tabusunu “Oedipus” ve “Electra” kompleksleri çerçevesinde ele alır
(Haviland 2002: 269). Oedipus ve Electra hakkında bk. Grimal (1997: 167 ve 563).
5 Totemizm: “Totem adı verilen kutlu bir hayvan, bitki veya eşyada ‘mana’ denilen kutlu bir gücün
saklı bulunduğuna inanılarak meydana getirilen dinî ve sosyal sistemin bütününe verilen ad (ErözGüler 1998: 2).”
49
Destanlaan Evlilikler
evlenmeleri tabu’dur. Bu durum, klân dışından evlenme (egzogami) zorunluluğunu doğurmuştur (Eröz-Güler 1998: 2).
Endogamiyi, “Evlenecek kimsenin eşini, üyesi bulunduğu [soy,
klan, millet vs.] grubun içinden seçmesi kuralını esas alan evlilik türü
(Örnek 1971: 114)”, olarak tanımlamıştık. Eğer grubu sadece
aileden oluşan bir birliktelik olarak kabul edersek, endogaminin
enseste bağlı olarak yasaklanması gerekir sonucuna varabiliriz.
Bu yasaklama da beraberinde egzogami evlilik türünü doğurmuş
olabilir.
İncelediğimiz destanlarda kahramanın evlenme yolculuğuna
çıkması, M.Ö. III. asırdan itibaren varlığı tespit edilen egzogami
yasasıyla doğrudan ilişkili görünse de -çalışmamızda ele aldığımız evliliklerin hemen hepsi egzogamdır- tek sebebin bu olmadığı anlaşılmaktadır.
İncelediğimiz destanlarda soy içi evliliği yasaklayan bir ibareyle karşılaşmadık. Hatta Ak-Biy destanında çocuksuzluk dile
getirilirken “Yada verecek yavrum yok; yurt içinde evlendirecek yavrum yok (ABD s. 370).” ibareleri geçmekte olup hem soy içi hem
de soy dışı evliliğe atıfta bulunulmaktadır. Ancak yapılan tüm
evliliklerin grup dışından olduğunu belirtmeliyiz.
Maaday-Kara destanında, baba Maaday-Kara, oğlu KögüdeyMergen’e evlenebileceği kız hakkında bilgi verirken, yakın bir
yerden önereceği kızın bahadırın hoşuna gitmeyebileceğini şu şekilde dile getirir: “Yakın bir yerde desem / Belki senin hoşuna gitmez
/ Uzak bir yerde desem / Ulaşman güç olur / Yakın çevreden alayım
dersen / Yedi Sabar kardeşlerin / En küçük kız kardeşini al (MKD s.
506).”
Kağan-Argo Ablalı Kağan-Mergen destanında da ablası bahadıra, “Yakın yerden söylersem gönlüne hoş gelmez, geri dönersin; ırak
yerden söylersem, gönlüne hoş gelir, fakat getirmesi zor olur (KAKM s.
361)” der.
50
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Kahramanlar Kögüdey-Mergen ile Kağan-Mergen, tercihlerini uzak yerde yaşayan kızlardan yana kullanırlar. İncelediğimiz
diğer destanlarda kahramanlara seçenek sunulmaz.
Bazı destanlarda, başkahramanın evlenme yolculuğuna çıkması onun ilk kahramanlığı olarak işlenir. Bazılarında ise kahraman, birtakım başarılarından sonra evlenme yolculuğuna çıkar.
Her iki durumda da bahadırın kahramanlık göstermesine zemin
hazırlanır.6 İleride daha ayrıntılı işleneceği üzere bahadır, sefere
çıkmadan önce yolculukta karşılaşabileceği muhtemel tehlikeler
konusunda uyarılır. Bazen daha da ileri gidilerek bahadırın yolculuğa çıkmasına izin verilmek istenmez. Bahadır, her halükarda
bu yolculuğa çıkmaya kendisini mecbur hisseder.
Bu yolculuk, bahadırın çıkacağı ilk seferi ise başarılı olduğunda mensubu bulunduğu topluluğun kahramanı olarak alkışlanacak; ikinci seferi ise toplum içerisindeki yerini daha da
sağlamlaştırıp muhafaza edecektir. Ödül olarak da tanrılar tarafından kendisine tahsis edilen kızla evlenecektir.
Evlenilecek eşlerin tanrı/tanrılar tarafından kararlaştırılmış
olduğuna dair destanlarımızda birtakım ibareler bulunmakta6 Kahramanın evleneceği kızı belli bir mücadeleden sonra elde etmesi destanlarda gelenekselleşmiş bir durumdur. Öyle ki, bahadır uğrunda mücadele etmediği bir kızla evlenmeyi
rezillik olarak düşünür. Kağan-Kara tarafından kaçırılan ablası Kağan-Argo’yu kurtarmak
için sefere çıkan Kağan-Mergen, Kağan-Kara’yı öldürüp ablasını kurtarır. Kağan-Mergen’i
Kağan-Kara’nın eşleri ve çocukları karşılar. Kağan-Mergen, onları öldürmez fakat ileride
öç almayacaklarına dair söz alır. Bu arada Kağan-Mergen, Kağan-Kara’nın kız kardeşini
görür ve aklından şu düşünceler geçer: “Atanın acısı, ananın ahı! Bu kızı bilseydim, büyük
küçük Kağan Kara’nın arı canını almadan dokuz tulum aş tutup istemeye gelirdim. Şimdi büyük
küçük Kağan Kara’nın arı canını alıp kardeşleri, kızı alıp götürsem, ben Kağan Mergen, altı aymağa gülünç, yedi aymağa rezil olurum. Bu kızı bana almak yaramaz! (KAKM s. 356)” Burada
Kağan-Mergen’in savaş ganimeti olan bir kızla evlenmeyi doğru bulmadığını görüyoruz.
Nitekim söz konusu kızı, arkadaşı Kara-Kılış’la evlendirir kendisi de uzun bir mücadeleden sonra Altın-Kök’le evlenir.
Savaş ganimeti olarak alınan kızların gerçek eş kabul edilmediği Manas destanında da
karşımıza çıkmaktadır. Manas, evlenme isteğini dile getirirken bu hususa işaret eder:
“Kayıp’ın kızı Kara Börük’ü / Yakalayıp aldım çölden / Şoruk’un kızı Akılay’ı / Ganimet aldım
kaleden / Kız almış gibi olmadım / Kız koynunu görmedim / Han ata Cakıp Han / Argımak atını
düz / Atlanıp kız iste / Ben iyi kadın alayım (Yıldız 1995: 613).”
51
Destanlaan Evlilikler
dır. Hakas destanı Ay-Huucın’da, bir gün Alp-Han-Kız, HanMirgen ve Kız-Han birlikte otururlarken Alp-Han-Kız, kendisinin Han-Mirgen’e tanrının yazdığı eşi olmadığını söyler (AHUD
s. 491).7 Nugün-Bator destanında da kadın şaman Ayıı-Umsuur,
kahramana eşinin kim olduğunu söyler ve bunun tanrı buyruğu
olduğunu belirtir (Meletinskiy 1963: 423-448).8
Aran-Taycı, yedi erkek kardeşli Oçı-Karakçın’a giderek,
“Bana varır mısın?” diye sorar. Oçı-Karakçın, “İki yaşında kızıl
atlı / Üç yaşındaki Sarı Altın yiğit / Beni istemeye geldi / Yedi yiğit abim / Beni ona verecekler / Sarı Altın seni öldürür / Sarı Altın
senden güçlü kağan / Tanrı birleştirdi bizi / Sana varmayı isterdim
/ Sarı Altın olmasaydı (ARTD s. 313).” diyerek gönlünün AranTaycı’dan yana olduğunu belirtir. Oçı-Karakçın’ın gönlü her
ne kadar Aran-Taycı’dan yana olsa da tanrının isteği onun SarıAltın-Yiğit’le evlenmesi yönündedir.
Alday-Buuçu destanında, kahramanın evleneceği kız hakkında tereddüt ortaya çıkar. Çünkü “kutsal kara kitap”ta, HanBuuday’ın evleneceği kız hakkında bilgi verilirken, “Benim kutsal
kara kitabımda / Yukarı dünyada üç göğün üstünde / Han-Hurbustu
kağanın / En küçük kızı / Bir baksam sana eş olur gibi / Bir baksam
olmaz gibi / Böyle çıktı, oğlum (ABUD s. 224).” ibareleri geçmektedir. Nitekim Han-Buuday ile Han-Hurbustu-Kağan’ın küçük kızının evliliği uzun sürmez. Çünkü kız, “Sagan-DariygiBurkan”9 olmak üzere yaratılmıştır (ABUD s. 226). Bu durumu
7 “Han-Mirgen’in ablası / Han-Mirgen kardeşinin / Huda’nın yazdığı kişisi / Han-Kız ben değilim
/ Huda’nın yazdığı kişisi / Kün-Han kızı Kün-Arığ’dır / Ablasının sevip / Alıp verdiği karısı /
Han-Kız benim (AHUD s. 491).”
8 “Eğer sorarsan benim hanımım kim olacak / Onda sana şöyle derim / Sen sefere çıkıp gitmelisin ve
evlenmelisin / Meşhur bahadır bir kadına / Güzel Kıız-Nurgün’e / Dokuz göğün derinliklerinde
yaşayan / Küçük kardeşi Ayıı-Dürakastay olana / Budur senin sözlün / Tanrılar böyle diyor
(Meletınskiy 1963: 423-448).”
9 Altay’da geleneksel inançlar ve Şamanizm ile birlikte çok eski zamanlardan beri dünya dinlerinin, özellikle Budizm ve Hristiyanlığın etkisi hissedilmiştir. Budizmin Altay üzerinde
üç ayrı dönemde etkisi olmuştur: VI. - IX. yüzyıl; XV. yüzyıl – XVIII. yüzyılın ilk yarısı;
XIX. yüzyıl - XX. yüzyıl başları. Bu etkileşmeler sonucunda XX. yüzyıl başında, Altayların geleneksel inançlarını ve Budizmin unsurlarını içeren millî Altay dini hâsıl olmuş ve
52
D r. Sal aha d d in B EKK‹
öğrenen Han-Buuday, eşini, getirilmiş olduğu yukarı dünyaya
tekrar gönderir.
Han-Mirgen destanında, Küreldey’in evlenme yolculuğunda
ona yardıma gelen Han-Mirgen, güreş esnasında yılana dönüşen
Üzüm-Çarçah tarafından zehirlenerek öldürülür. Toolay-Mooray,
Han-Mirgen’i memleketine götürerek sihirli nesneler vasıtasıyla
diriltmeyi başarır ve ona, “Çember kanatlı kızıl kara / Atlı ToolayMooray adım sanım / Ulu tanrının emrettiği / Yedi tanrının gönderdiği / Alacağın kişi benim / Tanrının emretmediğini almışsın / Aydan
parlak Ay Arığ’ı / Ay Han’ın kızını (HMD s. 57-58)” diyerek kendisiyle evlenmesi gerektiğini söyler.
Burada bahadırların tanrı tarafından belirlenen kızlarla evlenmeleri ile Oğuz Kağan’ın gökten inen ışık içinde ve bir ağaç
kovuğunda yer alan tanrısal kadınlarla evlenmesi arasında temel
inanış itibariyle büyük bir benzerlik vardır. Oğuz, bu kadınlarla
evlenmek suretiyle, “Tanrı kutunu kazanmış ve bunun sonucunda
ülkeyi yönetmek, yeni fetihler yaparak Tanrı nizamını, yani töreyi yaymak için harekete geçmiştir. Türk toplumunun han ya da beylerin Tanrı
tarafından Cennet’ten gönderildiğine dair inancı, onların evlenecekleri
kadınların da bizzat Tanrı tarafından gönderildiğine dair inancın ortaya çıkmasına neden olmuştur (Aça 2000b: 5-17).”
Kahraman, çıktığı bu evlenme yolculuğunda başarısız olursa
hem müstakbel eşini kaybedecek hem ömrü kısa olacak10 hem de
taşa dönüşecektir.11 Burada kahramanın, bu yolculuk sırasında
tarihi etnografya ilminde Burhanizm olarak adlandırılmıştır (Pustogaçev 1997: 283-287).
Dariygi Burkan, kelimesinin ihtiyatla -Altaycanın değişik lehçelerinde bulunan D’arlıkçı/
yarlıkçı=vaizi, yayıcısı kelimesinden hareketle (Zahidoğlu-Bekki 2002: 155-166)- Burhanizmin vaizi, yayıcısı anlamında kullanılmış olabileceğini söyleyebiliriz.
10 Ak-Kağan destanında Altın-Taycı ile Altın-Sabak’ın çocuğu olarak dünyaya gelen AbaKulak’a eğer kendisine tahsis edilen kızı almazsa ömrünün kısa, tabutunun alçak olacağı
“kara kocakarı” tarafından söylenir (AKD s. 179). Altın-Ergek destanının Şor varyantında
da Altın-Priste, kahramana eğer kız kardeşiyle evlenmezse öleceğini söyler (Ergun 2006:
227).
11Ay-Tolızı destanında Ala-Ko’nun evleneceği kız, pençeli yabanın üç kere tüy değiştireceği,
kanatlı kuşların üç kere yuva yapacağı uzak bir ülkede yaşamaktadır. Çocuk bunun üzerine
53
Destanlaan Evlilikler
bir vesileyle öldürülse bile tekrar dirilip evlenme yolculuğunda
mutlaka başarıya ulaştığını (Közüyke destanı istisna) kaydetmeliyiz.
İncelediğimiz Sayan-Altay (Altay, Tuva, Hakas, Şor) bölgesi destanlarında işlenen evlilik konusunun kalıplaşmış bir üslup
içerisinde verildiği görülmektedir. Tahkiye esasına bağlı türlerin (destan, masal, halk hikâyesi) değişmez özelliklerinin olduğu
bizden önce yapılan çalışmalarla ortaya konmuştur: (Vladimir Ja.
Propp 1987; Axel Olrik 1994/23-24; Lord Raglan 1998/37; İbrayev 1998; Reichl 2002; Çobanoğlu 2003).
Destanların olay örgüsünün oluşmasında ve işlenmesinde
son derece önemli olan ortak motifler ve onların sıralanışı üzerine
yapılan çalışmalar, sonuçta destanların belli bir düzen içerisinde
kalıplaştığını ortaya koymaktadır. Şakir İbrayev, Kazak destanlarını esas alarak onlardaki konu kalıplaşmasını şöyle tasnif etmiştir:
“Konu Epizotları (Tipolojik Motifler)
1. Konu: Batırın çocukluğu ve kahramanın evlenmesi (batıra uygun
dünürlük)
1. Soyun tasviri (taife, anne-baba),
2. Kahramanın olağanüstü doğumu,
3. Batıra özgü çocukluk çağı
4. İlk kahramanlığı (sonraki destanlarda yoktur),
5. Gelin (sevdiği kız) hakkında haber (eş aramak),
6. Kızla yarışmak, güreşmek (veya güveyler arasındaki rekabet),
kendisine tahsis edilen kızı aramak için yola çıkmış ve yolculuk sırasında başarısız olduğu
için taşa dönüşmüştür (Radloff 1999: 201-255). Delikanlı destanında da benzer durumu
görmek mümkündür: Çek-Pergen kayınbiraderinin yardımıyla Kağan-Kıs ile evlenir. Bu
evliliğin üzerinden çok geçmeden Altın-Ergek adlı bahadır gelerek Çek-Pergen’e, “Bana
sözlenen kadını sen aldın, seni öldürüp kadınımı alacağım (DD s. 474)” der. Altın-Ergek ve
Çek-Pergen kavgaya tutuşurlar. Çek-Pergen yenilmek üzere iken iki sarıncı gelip sarınlayınca Altın-Ergek ve atı taş kesilir.
54
D r. Sal aha d d in B EKK‹
7. Zafer ve kahramanın gelinle dönmesi.
2. Konu: Batırın kahramanlıkları
8. Düşmanın taarruzu hakkında haber,
9. Yola çıkma,
10. Batırların güreşmesi (bazen yolculuk uğurlu olmaz, batır esir
düşer),
11. Teke tek mücadele ve kahramanın zaferi,
12. Zaferle geri dönme.
3. Konu: Düşmandan (köleden, rakipten) soyunu (taifesini, eşini,
akrabasını) kurtarması
13. Gelin veya akrabanın (soyun) esir olması hakkında haber (rüya
görme, işaret verilme),
14. Kahramanın sevdiğiyle (eşiyle) düşmanın, rakibin veya kölenin
evlenmeye niyetlenmesi,
15. Eşle (gelinle) gizli buluşma veya eşinin düğününe yabancı birisi
gibi gelmek,
16. Mücadele (yarış)’de kahramanın tanınması,
17. Yurda dönme veya rakip ve kölelerin cezalandırılması,
18. Düğün (İbrayev 1998: 273-274).”
Bu şekilde bir sınıflama yapan İbrayev, “Konu ve motiflerin bu
şekilde sınıflandırılması soyut olarak toplamaya yani epizoda dayansa
da bu şemayı (iskeleti) birçok kahramanlık destanının konusuna uygulayabiliriz (1998: 274-275).” demektedir. Ş. İbrayev, tasnifini
yorumlarken bazı hususlara da açıklık getirerek; 18 motif olarak
verilen tasnifin tüm destanlar için geçerli olmadığını 1. ve 2.
konuların birçok destanda yer aldığını buna mukabil 5., 6. ve
7. motiflerin seyrek olarak destanlarda bulunduğunu; destanda
ister 1. ister 2. isterse 3. konu işlenmiş olsun hepsinde 17. ve 18.
motiflerin mutlaka bulunduğunu kaydeder (1998: 275).
55
Destanlaan Evlilikler
Özkul Çobanoğlu, “Türk Dünyası Epik Destan Geleneği
(2003: 343-344)” adlı çalışmasında, destanların olay örgüsünün
oluşturulmasında ve işlenmesinde son derece önemli bir yere sahip olan müşterek motifler ve onların sıralanışı konusunda, Şakir
İbrayev’in çalışmasından ilham alarak “Türk epik destanları kahraman kalıbı”nı ortaya koymaya yönelik bir tasnif denemesinde
bulunmuştur.
Tuva destanlarının konu-kompozisyon yapısı üzerinde çalışmaları olan S. M. Orus-Ool, Tuva destanlarının Altay, Şor ve
Hakas Türklerinin destancılık geleneğiyle aynı köklere sahip olduğunu söyler ve bu bölge destanlarındaki konu kalıplaşmasını
şu şekilde tasnif eder:
“I. Başlangıç Bloğu (Giriş Epizotu)
A) Çocukları Olmayan Ana-Baba
B) Olağanüstü Doğum
II. Kahramanın Çocukluğu
A) Kahramanın Hızlı Büyümesi
B) Kahramanın Olağanüstü Gücü
III. Kahramanın Ad Alması
A) Atın Yakalanması
B) Atın Denenmesi
C) Kahramana ve Atına Ad Verilmesi
IV. Kahramanın Eş/Sözlüsünü Bulmak İçin Sefere Çıkışı
A) Kız/Gelin/Sözlü Hakkında Bilgi Öğrenme, Haber Alma
a) Amcadan
b) Babadan
c) Attan
ç) Kutsal Kitaptan (Sudur, Hopçu Kara Sudur)
d) Diğer Kişilerin Anlattıklarından ve Bunun
Dışında Lamadan
e) Yakından Geçen Üç Kuğudan
B) Yoldaki Engeller
C) Bahadırın Kızın Babası Olan Hanın Obasına Varışı
56
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Ç) Kahramanın Kız İçin Yapılan Yarışlara Katılması
V) Bahadırın İstilacı Düşmanlara Karşı Mücadelesi
A) Kahramanın Obasının Talan Edilmesi ve Ana-Baba ve
Karısının Tutsak Edilmesi
B) Kahramanın Akrabaları İçin İntikam Alması
C) Kahramanın Düşmanlarına Karşı Mücadelesi ve Zaferi
(Orus-Ool 2001; Ergun-Aça 2004: 37’den)”12
İncelediğimiz destanların başlıca konularından olan kahramanın evlilik macerası da belli bir kalıplaşmayla karşımıza çıkmaktadır. İncelediğimiz malzemeye göre bahadırın evlilik macerası şu şekilde gerçekleşmektedir:
1. Evlenme isteğinin dile getirilmesi ve kız hakkında bilgi
alma
2. Evlenme yolculuğuna çıkma
2.1. Kahramanın yolculuğa çıkması
2.2. Babanın yolculuğa çıkması
2.3. Kız kardeşin yolculuğa çıkması
2.4. Kızın yolculuğa çıkması
3. Yolculuğun engellenmesi
4. Yolculuk sırasında karşılaşılan engeller
5. Açık ve gizli rakipler
6. Kahramanın yardımcıları
7. Müstakbel eşin memleketine şahsiyeti gizleyerek girme
8. Dünürlüğün dile getirilmesi
9. Rakiplerle mücadele
9.1. At yarışı
9.2. Ok atma
9.3. Güreş
9.4. Kızın seçimi
12 S. M. Orus-Ool’un Tuva destancılık geleneğiyle ilgili bir yazısı da Ekrem Arıkoğlu ve
Buyan Borbaanay tarafından yayımlanan “Tuva Destanları, TDK Yayınları Ankara, 2007”,
adlı kitabın 15-23. sayfaları arasındadır.
57
Destanlaan Evlilikler
9.5. Diğer yarışlar
10. Verilen zor görevleri başarma ve zafer
11. Memlekete dönüş ve düğün
12. Evlilik sonrası verilen zor görevler
13. Evlilik sonrası eşin kaçırılması
Bizim burada yapmaya çalıştığımız sınflama -destanların
bütünlüğü dikkate alınmakla birlikte- soyutlama yoluyla kahramanın evlilik macerasının nasıl gerçekleştiğini ortaya koymaya
yönelik bir gayrettir. Destanların bütünlüğü içerisinde tabiidir
ki kahramanın bir ailesi, çocukluk devresi ve evlilik sonrası maceralarını içeren konular da bulunmaktadır.13 Destanların hacmi
ve kahramanın doğumunda etken olan unsurlar, onun evlilik mecarasında ortaya koyacağı bahadırlığın bir göstergesi durumundadır. Bu yüzden bazı destanlardaki evlilik motiflerinin verilişinde, kahramanın çocukluğu ve ailesi ile doğumunda etken olan
unsurlar da incelemeye dâhil edilmiştir.
İncelediğimiz destanlarda kahramanın evlilik macerasının
ana yapısı yukarıda sıraladığımız şekilde olmakla birlikte her destanda bütün kısımların veya alt bölümlerin bulunmadığını, bu
sebeple bazı değişikliklerin meydana geldiğini de belirtmeliyiz.
Ölöştöy destanında, öksüz ve yetim olarak büyüyen bahadır, Monıs-Kağan’ın çobanı olarak karşımıza çıkar ve elli yaşına
kadar evlenemez. Ölöştöy’ün evliliğinde kendisinin bir bahadır
olarak hiçbir rolü yoktur. Evlendiği eşi onu bulmuş ve böylelikle
evlilik gerçekleşmiştir. Kahraman, alplara has bir şekilde evlenmediği için çocuğu doğana kadar kayınbabasından gizlenmek
zorunda kalır.
Boktu-Kiriş Bora-Şeeley destanında, bir deve çobanının kızı
olarak karşımıza çıkan Bora-Şeley’in evliliği, babası konumunda
olan Bıdaakay-Taraakay’ın dört zor görevle sınanması sonucunda
gerçekleşir.
13 Destanlar, bu yönleriyle biyografik özellik taşırlar. Kahramanların eş almalarıyla biyografileri tamamlanmış olur. Daha geniş bilgi için bk. İbrayev 1998: 273-274; Çobanoğlu
2003: 343-344.
58
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Kökin-Erkey destanında bahadırın yolculuğa çıkması eş aramak için değildir. Kaybolan kız kardeşini bulmak için yola çıkan
bahadır bu seyahati esnasında birçok memlekete uğrar. Kendisinden önce o memleketlere ulaşan kovduğu atı Temir-Çookır,
birçok evlenme yarışına katılmış ve hepsini kazanmıştır. Bahadır, kız kardeşini düşmandan kurtardıktan sonra atının yarışlarda
kazandığı Ay-Kağan ve Ak-Kağan’ın kızları ile evlenir.14
II.1. Evlenme İsteğinin Belirtilmesi ve Kız Hakkında
Bilgi Alma
Evleneceği kızın kim ve nerede olduğunu baba, anne, kız
kardeş, kavga ettiği çocuklar, fal kitabı, rüya, av veya herhangi
bir yolculuk sırasında öğrenen bahadır, bu bilgilerle birlikte evleneceği kız için yarışların başladığını ve tüm rakiplerinin kendisinden önce kızın memleketine ulaşmış olduklarını da öğrenir.
Böylelikle kız için düzenlenen yarışlara daha doğrusu dünürlüğe
en son bahadır veya bahadır yerine sefere çıkan kişi dâhil olur.
Evlenme isteği bazen sembolik ifadelerle bazen de açık olarak dile getirilir.
Maaday-Kara destanında bahadır Kögüdey-Mergen, babasını ve halkını kurtardığı ilk kahramanlıktan sonra evlenmek istediğini şöyle dile getirir: “Oy oy anneciğim, / Dur, bekle babacığım, /
Yaslandığım yenler eskiyip dağılmalı mı? / Giydiğim kürkler eskiyip
yıpranmalı mı? / Yaban hayvanı da olsa, tüylü olur / İnsanın ise bir
eşi olur / Devamlı bekâr gezmek / Bana yaramaz, / Hangi kağanın
Altay’ında / Bana uygun bir kız var? (MKD s. 506)”
Maaday-Kara, oğlu Kögüdey-Mergen’e evlenebileceği iki
kızdan bahseder: “Ey ey yavrum, / Yakın bir yerde desem / Belki senin
hoşuna gitmez, / Uzak bir yerde desem / Ulaşman güç olur, / Yakın
çevreden alayım dersen, / Yedi Sabar kardeşlerin / En küçük kız kar14 Bu örneklerden şuraya gelmek istiyorum. Her destanda işlenen evlilik başlı başına bir
konudur ve yukarıda verdiğimiz şemaya uymayabilir. Bu gibi durumlarda ele aldığımız
destanda hangi motif ön plana çıkmış ise o motif, merkeze alınmak suretiyle evlilik konusu
incelenmiştir.
59
Destanlaan Evlilikler
deşini al, / Uzak yerden alayım dersen / Yer ile göğün birleştiği yerde
/ Altay’ın ortasında / Ay-Kağan’ın evladı / Altın-Küskü adında bir
kızı var (MKD s. 506).”
Babasından evleneceği kızın Altın-Küskü olduğunu öğrenen Kögüdey-Mergen, bir de gelecekten haber veren kutsal fal/
kader kitabı Ay Sutra’ya15 bakarak müstakbel eşi hakkında daha
fazla bilgi almak ister. Kitapta, evlenmek için sefere çıkacağı
Altın-Küskü’nün memleketi ve rakipleri hakkında bilgi vardır.
Ayrıca kızın güzelliğinden de bahsedilmektedir: “Ay gibi, güneş
gibi Altın Küskü / Yurdunda yaşıyordu / Aya benzer aydan güzel yüzü
/ Altın gibi ışıldadı / Güneşe benzer güneşten güzel yüzü / Gümüş gibi
parıldadı / Ay-Kağan’ın güzel kızı… (MKD s. 507).”
Bahadır Kozın-Erkeş, bir av dönüşünde “bilgelik kitabı”ndan
evleneceği kızın “Kara-Küren atlı Karatı-Kağan’ın tek kızı
Bayım-Sur” olduğunu öğrenir ve annesine gelerek evlilik yolculuğuna çıkmak istediğini söyler: “Yaslanmaktan yen yıprandı /
Giyinmekten palto yıprandı / İlden, milletten aş aradım / Ayın, güneşin
başında / Kara Küren atlı / Karatı Kağan yaşıyor / Onun tek kızı var /
Vaktim geldi, gideyim / Ona dünür gidiyorum (KED s. 258-259).”
Kozın-Erkeş, annesinin tüm engellemelerine rağmen yola
çıkar. Karatı-Kağan’ın memleketine yaklaştığında kağanın çobanı Kodur-Uul ile karşılaşır. Çoban, “Yerle göğün birleştiği yerde
yaşayan / Yedi birbirine benzer Ceti Sabar / Yedikardeşler dünür geldi
/ Küçük kardeşleri Altın Sabar’a / Kızını vermeye / Karatı Kağan söz
verdi / Birçok matara rakı içti / Birçok çeşit hediye aldı / Üç günün
başında / Çocuğu Bayım Sur’u / Altın Sabar bahadıra / Sağ eliyle
verir / İki örgü ördürür (KED s. 263-264).” diyerek Bayım-Sur’un
başkasına verildiğini söyler.
15 Hintçe olan “sûtra” kelimesi Uygur Türkçesinde “sudur” olarak geçer. Bu eserler,
“Buda’nın veya diğer burkanların vaazlarını içine alan, Burkancılıkla ilgili inanışları, Burkancılığın esaslarını, inanç ve amellerini ihtiva eden dinî eserlerdir (Ercilasun 1985: 83).” MaadayKara destanında, Ay Sutra, Samra Bitiğ, Altın Bitiğ olarak geçen bu kitap, diğer destanlarda Bilgelik Kitabı, Kutsal Kara Kitap, Kutsal Altın Kitap, Kutsal Sarı Kitap şeklinde
karşımıza çıkmaktadır.
60
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Temene-Koo destanında, Ay-Kağan’ın kızını almak için
sefere çıkan Sarı-Kağan’ın oğlu Erke-Möndür’ü kurtarana kadar
“Ösküs-Uul” olarak tanınan bahadır, bu kahramanlıktan sonra hem at hem de ad (Temene-Koo) sahibi olur. Temene-Koo,
Sarı-Kağan’ın hediyesi sihirli yüzüğün yardımıyla yok yerden altın saray, yok yerden halk ve yok yerden hayvan yaratır. Annesi
Bargaa-Bagay ile eskiden olan huzursuzluğu unutur ve bir zaman
sonra, “Hayvanın vahşisi / Tüylü yaratılmış / İnsanın kendisi / Eşli
yaratılmış / Karatı Kağan’ın yurduna / Gidip geleyim / Kızı Kara
Taacı’ya dünür olayım (TKD s. 404).” şeklinde evlenme isteğini
dile getirir.
Şulmus-Şunı destanında bahadır, er yaşına ulaşınca evleneceği kızın kim olduğunu “kutsal altın kitap”tan öğrenir (ŞŞD s.
322). Kutsal altın kitapta şunlar yazılıdır:
“Yetmiş dağın ötesinde / Yetmiş ırmağın ötesinde / Dilleri farklı halkı yöneten / Tüyleri farklı hayvan besleyen
/ Altmış iki bahadırlı / Yetmiş iki caysanlı / Yüz dallı kutsal kavak ağaçlı / Apak saraylı / Sık orman gibi
servetli / Parlak kara eşli / Temene-Koo adlı tek kızlı
/ Parlak kara ata binen / Cepten-Kaan yaşamış (…) /
Büyüttüğü tek kızıysa / Sıradan kız değilmiş / İleri bakıp
yürürken / O aya eş olurmuş / Beri bakıp dururken / O güneş gibi parlarmış / Onun sözü sohbeti ise / Eğilip çalınan
kopuz gibi / Onun sözleri ise / Altın kıllı topşuur gibi /
İki ayağına giydiği / İşlemeli altın ayakkabı / İki eline
taktığı / İşlemeli altın yüzüktür (ŞŞD s. 323).”
Yağmur altında titreyerek büyüyen hayatı dışarıda geçen
“Ösküs-Uul”u Monıs-Kağan, sarayına çağırarak ona “Ölöştöy”
adını verir ve kendisine çobanlık yapmasını ister (ÖD s. 69).
Çobanlık yapan Ölöştöy, yirmi beş yaşına geldiğinde MonısKağan’nın eşi Kas-Manday’a giderek, “Geceler uzamaya başladı /
Gündüz olunca / Gündüzü geçirmek eziyet oldu / Kazan asacak bir eş
istemeye gelen kişiyim / Altmış cayzanlı halkınızın içinde / Ahmak da
61
Destanlaan Evlilikler
olsa biri vardır herhalde? / Kapınızdaki kul gelinlerin içinde / Kötü
de olsa biri vardır herhalde? (ÖD s. 71-72)” deyip ondan kendisini
evlendirmesini ister. Kas-Manday, Ölöştöy’ün isteğini reddeder.
Ölöştöy, otuz yaşını doldurunca aynı istekle Kas-Kanday’ın
kapısını bir daha çalar. Yine reddedilir (ÖD s. 72).
Ölöştöy, elli yaşına gelince kız istemek için tekrar kağanın
sarayına gider. Kağan çok öfkelenip Ölöştöy’ü huzurundan kovar. Ölöştöy, bir vesileyle şehzade Er-Bökö’nün sarayına gider.
Şehzadenin eşi Altın-Sırga, alaylı bir şekilde, “kağanın bugün bir
çocuğunun olduğunu, adını da Altın-Topçı koyduğunu eğer halktan
hiç kimse kızı almazsa kağan belki sana verir (ÖD s. 75).” diyerek
Ölöştöy’ü aşağılar. Böylelikle bahadıra ileride evleneceği kızın
adını söylemiş olur. Ayrıca Ölöştöy, bir gün rüyasında AltınTopçı ile evli olduğunu görür (ÖD s. 78).
Üç kuşak evlilik macerasının anlatıldığı Ölöştöy destanında torun Kan-Mergen, annesini Erlik-Abı’nın elinden kurtarıp
ölmüş olan babasını diriltir. Bu olaylardan sonra halk arasında
Kan-Mergen’in evlenme zamanının geldiğine ilişkin birtakım
sözler dolaşmaya başlar (ÖD s. 235). Bu söylenti üzerine annesi
Caraa-Çeçen ve babası Erkin-Koo gelecekten haber veren “büyük
sudur” kitabını çıkarıp okumaya başlarlar. Büyük insan benim
deyip nine Ermen-Çenen, kitabı alır ve başını kaldırmadan sessizce okur. Kutsal kitaptan bir genç kızın resmi çıkar. Kitapta,
kızı almak için attan iyi atların gidip dönmediği; alp pehlivanların altın cesetlerinin her yerde ağarıp kaldığı yazılıdır. Bunun
üzerine dede Er-Bökö, “eskiden babamın evinde yedi taraflı KaraBökö hakkında (ÖD s. 236)”, konuşulmuştu deyip hatırladıklarını anlatmaya başlar:
“Sayısız dağın öte yanında / Dokuz zirveli / Togus-süme
adlı / Dokuz kardeş var / Bu kardeşlerin Ak-Koo adlı /
Tek kız kardeşleri var / Kız kardeşleri anadan doğduğunda / Yaş ağacı keserek / Güzelce sararak / Durgun
kaynak suyuna bırakmış / Bu suya yatınca / O ölümsüz
62
D r. Sal aha d d in B EKK‹
olmuş (…) / Her canlının dilini bilir / Öleni diriltir /
Yaşayana merhamet eder / On yıl dolduğunda / Bir yaşı
ancak dolar / Bu kıza erin iyisi gitmiş / Dönüp geleni yok
(ÖD s. 236-237).”
Katan-Kökşin [i]le Katan-Mergen destanında, KatanKökşin anne ve babasına dönüp, “Âh âh anam, babam / Yaslanmaktan yen yıprandı / Örtünmekten paltom yıprandı / Halkın içinde
eş arayıp / Dolaşıp baksam ne olur? (KKKM s. 261)” diyerek evlenme isteğini dile getirir. Bu istek üzerine baba Katan-Kuuçın,
“kutsal sudur kitabı”nı çıkarıp incelemeye başlar. Kitapta şunlar
yazılıdır: “Ayın, güneşin doğduğu yerde / Ak-Kaan yaşıyor / Onun büyüttüğü altı kızının / En güzeli Altın-Sırga’dır / İleri baksa ay şekilli
/ Beri baksa güneş şekillidir / Altay üstündeki altmış alp / Yer üstündeki yetmiş yiğit / Ona dünür olmuş (KKKM s. 262).” Kutsal kitaptan
Altın-Sırga için diğer rakiplerin oğlundan önce gittiğini okuyan
baba, oğluyla birlikte yola çıkmaya karar verir.
Katan-Kökşin [i]le Katan-Mergen destanında, Altın-Sırga
ile ilk evliliğini yapan Katan-Kökşin bir gün rüyasında, “Güneşin
güney yanında / İleri baksa ay gibi / Beri baksa güneş gibi / Ak-boro
ata binen (KKKM s. 281)” Altın-Tana adlı kızı görür. Rüyanın
üzerinden uzun yıllar geçse de Katan-Kökşin bir türlü güzel kız
Altın-Tana’yı unutamaz. Çok eşle yaşama düşüncesini eşi AltınSırga ve küçük kardeşi Katan-Mergen’e açar. İlk eşi Altın-Sırga,
“Bir eşle daha evleneceksen / Bunu anlayacak halim yok / Başına bela
getirip / Ağlayıp kaldın Katan-Kökşin! (KKKM s. 283)” diyerek
bu evliliğe razı olmayacağını söyler. Kardeşi Katan-Mergen de,
“Evini barkını terk edersen / Yurtsuz yuvasız kalırsın Katan-Kökşin /
Eş aramaya gidersen / Erlik’in eline düşersin (KKKM s. 283).” diyerek ağabeyini uyarır.
Katan-Kökşin, “Benim yaktığım ateşimi / Sizin söndürecek gücünüz yok / Benim anam, babam yok / Besleyip büyüttüğüm yavrum yok
/ At ölmezse altın mı? / Er ölmezse dağ zirvesi mi? (KKKM s. 283)”
diyerek yolculuk için atını eyerlemeye başlar.
63
Destanlaan Evlilikler
Yaşlılık çağında gelen Ak-Biy, Tanrı Üç-Kurbustan’dan bir
çocuk ister. Tanrı Üç-Kurbustan, Ak-Biy’e çocuk vereceğini fakat olacak çocuğun çok zorda kalıp bir felaketle karşılaşmadıkça
kendi adını anmaması gerektiğini de söyler. Aksi halde çocuk
ölecektir (ABD s. 375). Zamanı gelince çocuğun adını Ak-Sur
atlı Altın-Koo koyarlar (ABD s. 378).
Altın-Koo, belli bir zaman sonra anne ve babasına gelerek
evlenmek istediğini söyler: “Geyik olsa tüylü olur değil mi? / İnsan
olsa eşli yaratılır değil mi?/ Ben her zaman böyle nasıl / Nasıl yalnız
yaşayayım? Ben evlenmeyecek miyim? (ABD s. 380).” Bunun üzerine ihtiyar anası, yüz anahtarlı altın sandıktaki “kutsal sarı kitabı”
çıkarıp Altay’ın üstündeki altmış kağanın yurdunu; yeryüzündeki yetmiş kağanın memleketini araştırır. Kitapta, “Güneşin güney
tarafında / Ayın güney tarafında / Cüs-Kezer adlı kağan yaşıyormuş /
Onun bir tek kız kardeşi varmış / Altın-Koo oğlunun / Kaderinde onu
almak varmış / Ateşleri bir yanmış / Yatakları bir serilmiş (ABD s.
381).” yazılıdır.
Kimsesiz olarak memleketinde huzurlu ve mutlu yaşayan
Altın-Ergek, Agay-Taacı ile Kögöy-Tacı kardeşlerden memleketlerini ele geçirip mal ve davarlarını sürüp götüren aynı zamanda kız kardeşleri Altın-Küskü’yü de esir eden Şeytan CerTekpenek’e karşı yardım isteklerini içeren bir mektup alır (AED
s. 447). Altın-Ergek, hazırlanıp yola çıkar. Uzun mücadelelerden
sonra Cer-Tekpenek’i öldürür ve yardım isteyen halkla birlikte
Altın-Küskü’yü de kurtarır (AED s. 459). Genç bahadır AltınErgek’in gönlü Altın-Küskü’ye düşer ve “Tilki kürkünden börkü
/ Ben giydirsem ona ne olur? / Evlenmek için / Söz söylesem ne olur?
(AED s. 459)” diye düşünür.
Güzel dağın koltuğunda, gök nehrin yakasında, kabukla örtülmüş evi olan kara keçili genç kız Kara-Taacı, tek başına yaşamaktadır (KTKD s. 415). Bir gün anlı şanlı Temir-Bökö, boz
kısrağın peşinde dolaşırken Kara-Taacı’nın bulunduğu yere ge-
64
D r. Sal aha d d in B EKK‹
lir. Ona misafir olur ve kızın pişirdiği yemeklerden yer (KTKD
s. 417).
Memleketine döndüğünde, “Yemeğin iyisini yedim / Acıkmış
karnımı doyurdum / Zenginin malını otlatmam / Zengine ırgat olmam
/ Taacı kızın yanına gideceğim / Onunla evleneceğim (KTKD s. 418).”
diyerek evlenme arzusunu dile getirir. Bunu duyan Sadu-Kağan,
tüm yiğitlerini toplayarak Kara-Taacı’yı esir edip memleketine
götürmek üzere yola çıkar (KTKD s. 419). Kara-Taacı, SaduKağan’ın bu kötü düşüncelerle memleketine doğru yola çıktığını
bilinmez yerden bilir (KTKD s. 420). Sadu-Kağan, askerleriyle gelip canlı olarak Kara-Taacı’yı esir etmek ister. Kara-Taacı,
kara keçisini eyerleyip Sadu-Kağan’la çarpışmaya başlar. TemirBökö, Kara-Taacı’ya yardıma gelir (KTKD s. 424). Kara-Taacı
ile Temir-Bökö bir olup Sadu-Kağan’ı ve tüm bahadırlarını öldürürler. Daha sonra Temir-Bökö ile Kara-Taacı evlenir (KTKD
s. 425).
Ağaçtan doğup atı tarafından adı verilen Arı-Haan, günü
gelince daha önceden kendisine verilmiş olan “sudur”dan evleneceği kızın kim olduğunu öğrenir ve onunla evlenir (AHD s.
243). Bir zaman sonra altın prenses Arı-Haan’a, “Benim içimde
oğlan çocuk / Oluşmakta kişiyim / Ona bir gelin gibi şey / Bulamazsak
olmaz (AHD s. 244).” diyerek çocuk için uygun bir eş bulmak
üzere kocasına yolculuğa çıkması gerektiğini söyler. Arı-Haan
eşinden nerede uygun bir kız olduğunu sorar. Altın prenses, UluHaan’ın kızından bahseder: “Ulu kızıl tayga yurtlu / Ulug Haan
derler kişinin obasında / Öne dönüp yıkananda / Güney tarafın halkıkavmi / Tan attı, güneş çıktı der / Arkaya dönüp yıkananda / Kuzey
tarafın halkı-kavmi / Tan attı, güneş çıktı, der / Böyle sihirli-büyülü /
Bilimli-bilgili kişi var / Ona kara buğranı sürüp / Kalın nişanı olarak
/ Sunuver, demiş (AHD s. 244).”
Ösküs-Uul destanında, Bay-Bülütiy Sadu-Kağan’ın yurdunu yağmalamaya giden Karatı-Kağan, askerlerini nehirden karşı
65
Destanlaan Evlilikler
kıyıya geçirmesi karşılığında Ösküs-Uul’a müstakbel eşinin kim
olduğunu ve ona nasıl ulaşabileceğini söyler:
“Bu büyük nehirde / Oltayla avlan yavrum / Dizgin akan
nehirde / Altmış tümen balık var / Altın sırlı balığı /
Tutup alabilsen oy yavrum / Talay Kağan gelir (…) /
Altın balığı tutup alabilsen / Öldürmeden bırak yavrum /
Talay Kağan kendisi gelip / Yalvarır, oğlum dedi / Çakıl
taşı gibi hayvan verse / Hayvanını alma yavrum / Ak
yüzlü halk verse / Halkını alma oğlum / Talay Kağan’ın
yerine / İnip git, oğlum / Dağ gibi servetinden / Verse de
alma, oğlum / Tam orta yerde kuyuda / Ölmüş itin cesedi
durur / Dokuz kat ak beze / Dolanmış ceset durur / Yedi
kat ketende / Sarmalanmış ceset durur / Ölmüş itin cesedi
yapıp / Değiştirip koymuş / Talay Kağan’ın kızı / İşte
odur, balam / O genç kız Altın Küskü’yü / Alıp gel, oğlum
/ O ölmüş itin cesedinden başka / Hiçbir şey alma / Aylı,
güneşli Altay’ına / Bu hazineyi alıp çıksan / Ot evin altın olur / Sen öksüz, bahadır olursun / Sözlerimi dinle,
yavrum / Benden giyim isteme yavrum / Söylediklerim hile
değil / Zamanı gelir görürsün (ÖUD s. 144).”
Aytünüke destanında, bahadır belli bir yaşa geldiğinde anne
ve babasına, “İnsanın bekâr yaşaması / İyi değilmiş / Geyik tüylü
olur / İnsan yalnız başına yaşayamaz / Her zaman yenine yaslanmaz /
Onun için ben kendime / Eş aramaya gidiyorum (AYTD s. 49).” diyerek yolculuk hazırlığına başlar.
Boktu-Kiriş Bora-Şeeley destanında, karşımıza çıkan ikinci evlilik, ağabeyinin yerine evlenme yolculuğuna çıkıp başarılı
olan Bora-Şeeley’in evliliğidir. Görümceleri tarafından horlanan
Bora-Şeeley, Bıdaakay-Taraakay adlı çobanın kızı olarak yaşamını sürdürmektedir (BKBŞ s. 421). Bir gün Tun-Karatı-Kağan’ın
şehzadesi Kara-Büdegey, Bora-Şeeley’i görür ve ona âşık olur.
Babası Tun-Karatı-Kağan’dan, “Bıdaakay-Taraakay atanın çadırında / Çok güzel; ay, güneş ışıklı / Prenses vardı / Onu bana al!
66
D r. Sal aha d d in B EKK‹
(BKBŞ s. 422)” diyerek Bora-Şeeley’e dünür olmasını ister. TunKaratı-Kağan, “Sayıklayan, deliren adi / Alacak kişi bulamadın
mı namussuz? / Bıdaakay-Taraakay atanın / Buzağı çobanı, bitli
sarı kızının / Nesini alırsın! (BKBŞ s. 422)” diyerek oğlunun isteğini geri çevirir. Fakat şehzadesinin ısrarı üzerine iki adamını
gönderip kız hakkında bilgi alır. Şehzadenin doğru söylediğini
öğrenince Bıdaakay-Taraakay-Ata’yı, çağırtır ve ona bilinmesi,
çözülmesi oldukça güç olan dört görev verir. Bir nevi kızın babasını sınavdan geçirir.
Tun-Karatı-Kağan, ilk olarak Bıdaakay-Taraakay-Ata’dan
boz tavşanın yaşını sorar. Bora-Şeeley’in yardımıyla boz tavşanın elli yaşında olduğunu öğrenir ve Tun-Karatı-Kağan’a söyler
(BKBŞ s. 424).
Tun-Karatı-Kağan, ikinci olarak Bıdaakay-TaraakayAta’dan, “güney ve kuzey yamacın ormanının sayısını (BKBŞ s. 426)”
söylemesini ister. Bora-Şeeley’in verdiği akıl sayesinde bir ayıdan
güney yamacın elli tümen; kuzey yamacın altmış tümen olduğunu öğrenir ve Tun-Karatı-Kağan’a söyler.
Tun-Karatı-Kağan, Bıdaakay-Taraakay-Ata’dan “bir öküzü içinde pislik bırakmadan dışından çiğ bırakıp pişirip getirmesini
(BKBŞ s. 428)” ister. Yine Bora-Şeeley’in verdiği akılla öküzün
dışını çiğ bırakıp içini pişirip kağana götürür.
Tun-Karatı-Kağan, Bıdaakay-Taraakay-Ata’ya iki öküz
gönderip onları sağmasını ve yoğurt yapıp beklemesini söyler.
Bora-Şeeley, güzel aklı ile bu sınavı da başarır (BKBŞ s. 430).
Tun-Karatı-Kağan, “Her şey o kızda imiş / Bıdaakay-Taraakay
atada / Bilgi-görgü ne arar (BKBŞ s. 430).” diyerek kıza dünür
olmaya karar verir. Bıdaakay-Taraakay Ata’yı davet edip gereği
gibi ağırlayıp dünürlüğü dile getirir.
Arzılan-Kara-Attıg Çeçen-Kara-Möge destanında, ileri yaşlardaki ebeveynlerden dünyaya gelen Çeçen-Kara-Möge, belli bir
yaşa gelince, “Hey ana, baba / Sizler yaşlanıp / Çöktünüz / Tüyü
67
Destanlaan Evlilikler
yetişir, doğurmalı / Zamanı gelen ölmelidir / Siz öldüğünüzde ben / Başımı alıp gider / Kişiyim / Siz var iken / Ayak örter aptal / Bulmanın
yolu, yöntemi / Nedir, baba? (AKÇKM s. 286)” diyerek evleneceği
bir kızı nereden bulabileceğini sorar. Babası Alaaday, “Tam kuzey
yönde / Büyük tayganın / Bel tarafını yurt tutan / Uzun Sarıg kağanın
/ Narın Dangına diye prensesi / Üç öleni de diriltebilir / Üç kazığı da
dikebilir / Narın Şambıl âleminde / Onun gibi bilgili kız yok diye /
Duydum ben (AKÇKM s. 287).” diyerek oğluna evlenebileceği kız
ve memleketi hakkında bilgi verir.
Arzılan-Kara-Attıg Çeçen-Kara-Möge destanında, işlenen
bir diğer evlilik de Hüler-Möge’nin evliliğidir. Çeçen-KaraMöge, dost olduğu Hüler-Möge’yi alıp yurduna getirir. Eşi
Narın-Dangına, “Er Kara yalnız / Kendin idin sen / Yola gidip kardeş buldun / İyi de nereden bu kardeşine / Ayak bağı aptalı bulup / Verirsin (AKÇKM s. 337).” diye sorar. Çeçen-Kara-Möge, “Yarışta
güçlü / Öcünde hırslı / Erler eridir / Kendisi bakıp seçerek / Bir yerden bulur herhalde / Ben nerden bulup isteyeyim (AKÇKM s. 337).”
diye cevap verir. Bunun üzerine Narın-Dangına, Hün-Haan’ın
Hümüs-Dangına adlı kızının Hüler-Möge’ye uygun bir eş olacağını söyler (AKÇKM s. 338).
Möge-Sagaan-Toolay destanında bahadırın evleneceği kız
hakkında bilgi alması diğer destanlardan biraz farklıdır. KaraKögöl, kendisinden önce atalarının gidemediği ormanın kutsal
yerine gider ve orada Aldın-Aas adındaki dedesiyle karşılaşır.
Çocuk, dedesine nereye gittiğini sorar. Dede, “Tam güneyde /
Maçlın-Ege Han denen kişinin / Altın Kraliçesini / Davet etmeye gidiyorum, oğlum! (MŞTD s. 95)” diye cevap verir. Çocuk annesinden
izin alıp dedesiyle birlikte yola çıkar.
Ay-Huucın destanında, Han-Mirgen ile çirkin ve kötü
huylu ablası Kız-Han birlikte yaşamaktadırlar. Bir gün obalarına Kün-Han’ın oğlu Kün-Tönüs-Han gelir. Kün-Tönüs-Han,
Sarı-Han’ın kızını almak istemiş fakat babası razı olmamıştır. O
da bunun üzerine evden ayrılıp Kara-Han’la Bora-Han’ın yerine
68
D r. Sal aha d d in B EKK‹
gitmektedir. Bu iki hanın Bora-Ninci ve Kara-Ninci adında iki
güzel kızı vardır. Kün-Tönüs-Han, Han-Mirgen’e birlikte gitmelerini ve hangi kız güzelse Han-Mirgen’in onu almasını teklif
eder.
Han-Mirgen, ablası Han-Kız’a gelip, “Abla kişi Kız Han /
Kün Tönüs Han’la gideyim / Arı sili iki kız kardeşin / Güzelini seçip
getireyim (AHUD s. 389)” der. Ablası Kız-Han, “Kadın almak istiyorsan / Han Mirgen kadın bulunur / Her yerde han yok mu? / Handa beyde kız yok mu? / Kara Ninci’yle Bora Ninci / Oradaki şeytanla
aynı dili konuşur / Korku bilmez iki kız kardeş / Erlik şeytanla aynı
yemeği yer (AHUD s. 389).” diyerek kardeşinin yola çıkmasını
engeller.
Ablası bir gün Han-Mirgen’e, “Sevgili kardeşim Han Mirgen /
Han boz yiğit atın / Çatal direk dibinde / Dört ayağı dolaşmış / Hazırlanıp gidip bak / Otlatılan mala bakarsın / Aygırlı güzel malımıza
/ Vahşi hayvan dadanmasın / Vahşi hayvanın yiğidi gelmişse / Dönüp
giderek vurursun / Vahşi hayvanın yiğidi devrilirse / Attan inmezsin
/ Oradan eve dönüp gelirsen / Alacağın kızı söyleyeceğim (AHUD s.
405).” diyerek onu bir denemeye tabi tutar.
Han-Mirgen, hemen hazırlığını yapıp yola çıkar. Yolda kulağı, kuyruğu olmayan bir bozkurda rastlar. Bu bozkurdu yaralar.
Onu öldürmek yerine takip etmeyi yeğler (AHUD s. 409). HanMirgen, altı gün bozkurdu takip edip yedinci gün onu öldürür
ve alır ablasına getirir. Abla Kız-Han, bozkurdun şeytan olduğunu söyleyerek memleketin dışına çıkarılıp orada yakılmasını ve
küllerinin savrulmasını emreder. Han-Mirgen, ablasının verdiği
görevi yerine getirdiği için artık evleneceği kızın kim olduğunu
öğrenmek ister.
Kız-Han, “Her ne zaman olsa / Kadına bağlanırsın / Ala gözünün yaşı / Yuvarlanıp akar / İki gözünün yaşı / Bağlanmadan inip
akar (AHUD s. 421).” diyerek yine erken olduğunu vurgular.
Han-Mirgen ise, “Kadına hiçbir zaman bağlanmam / Yaşayacak gü69
Destanlaan Evlilikler
zel karımı / Saklayıp gizlemeden söyle (AHUD s. 421)” diye ısrar
eder. Bunun üzerine Kız-Han şunları söyler:
“Buradan uzaklarda yeryüzünde / Göğün ufku yerde olan
/ Zirveden yüksek Hanım zirve altında / Denizden geniş /
Hanım ırmağın başında / Otlatılan malın sahibi / Halkın boyun hanı beyi / Dokuz kulaç boylu / Han boz atlı /
Dokuz yaşında Alp Han Kız / Tanrı’nın yazdığı kadının
olacak / Altı yedi hanı / Kendine bağlayıp / Vergi haraç
ödetiyor / Alp Han Kız buraya / Savaşmaya gelmek için
hazırlanıyor / Buraya o önce gelirse / Savaşı o kazanacak
/ Önce sen oraya ulaşırsan / Savaşı sen kazanacaksın /
Git, onu alıp getir / Alp Han Kız’ın yurduna ulaşırsan /
Han Mirgen kardeşim / Alp Han Kız’ı istersin / Gelmek
istemezse / Büyük savaş başlatırsın / Temiz gücün yeterse / At kuyruğunda sürükleyip getirirsin / Atanın yerine
getirirsin / Onun hükmünü ben veririm (AHUD s. 421423).”
Bunun üzerine Han-Mirgen, yakınlarıyla vedalaşıp yola çıkar.
Ay-Huucın destanında, Alp-Han-Kız’la evlenen HanMirgen onunla elli yıl mutlu bir şekilde yaşar. Bir gün Alp-HanKız, Han-Mirgen ve Kız-Han birlikte otururlarken Alp-HanKız, kendisinin Han-Mirgen’e tanrının yazdığı eşi olmadığını;
Han-Mirgen’in gerçek eşinin, Kün-Han’ın kızı Kün-Arıg olduğunu söyler (AHUD s. 493). Ablası, Han-Mirgen’e ilk eşi üzerine kuma alıp almayacağını sorar. Han-Mirgen içinden güler ve
“Kadın fazla mı, niçin almayayım? (AHUD s. 493)” diyerek KünHan’ın yerine doğru yola çıkar.
Altın-Arığ destanında, üç farklı kişinin evliliği işlenmektedir. Bunlardan birincisi Picen-Arığ’ın evliliğidir ve bu çalışmada
işlediğimiz evlilik çeşitlerinin dışındadır.16
16 Picen-Arığ’ı diğer destanlardan farklı kılan, burada evlenme isteğinin kız tarafından ortaya konması ve herhangi bir mücadele, kalın/başlık veya zor görev söz konusu olmadan
evliliğin gerçekleşmesidir.
70
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Picen-Arığ ve İcen-Arığ iki kız kardeş, Huu-İney’in koruması altında olan Kirim Dağı’ndaki altı sivri başlı ak kayanın
içinde doğum zamanlarını bekleyen Ak-Sabar at ile Altın-Arığ’ı,
babalarından aldıkları canlı altın topuz ile vurup kafalarını kopartırlar.
Picen-Arığ, hanın giydiği altın yakalı elbiseyi giyinip hanın
dayandığı bastona dayanarak halkın başı, hanı olur. Hanı olduğu
halkı, zorbalıkla yönetmeye başlar.
Picen-Arığ, günlerden bir gün yerin üzerinde döne döne uçan
iki kuzgunu yakalayıp onlardan, “Herhangi bir yerde beni alacak ulu
alpı gördünüz mü? (AAD s. 65)” diye sorar. Kuzgunlar da, “Sarı
Dağın eteklerinde / Sarı Denizin kıyısında / Yetiştirilen malın sahibi /
Halkın, ahalinin hanı, beyi / Üç ulaklı, ak sarı atlı Alp Saaday / Çok
büyük kahramandır / Seni alacak kahraman işte odur (AAD s. 65).”
diyerek evleneceği kahramanı söylerler. Kuzgunlar, Alp-Saaday’ın
çok çirkin olduğunu bu yüzden bey ve han kızlarının ona varmadığını da eklerler. Picen-Arığ, “Bana yakışıklısı lazım değil, alp sadece
güçlü olursa, ona varırım (AAD s. 67).” diyerek kuzgunlardan biri
ile Alp-Saaday’a kendisini alması için haber gönderir. Alp-Saaday,
üç gün sonra Picen-Arığ’ı ziyarete geldiğinde görünüşü şöyledir:
“Bedeni çok hantal ve iriymiş / İri burunlu çopur yüzlüymüş (AAD s.
73).” Picen-Arığ misafirine güzel bir sofra donatır. Alp-Saaday,
Picen-Arığ’dan hoşlanmaz ve oradan ayrılır. Evden uzaklaşıp dönüp baktığında Picen-Arığ gözüne çok farklı, çok güzel görünür.
Pişman olup geri döner ve Picen-Arığ’la evlenir. Düğünden sonra Picen-Arığ ile İcen-Arığ zorla halkını malını toplayıp AlpSaaday’ın memleketine doğru yola çıkarlar (AAD s. 81).
Bu olayların üzerinden altmış yıl geçer. Üç kulaç boyundaki
bozkurt (Huu-İney) ortaya çıkar ve doğum vakitleri gelen AkBoz at ile Altın-Arığ’ı sihirli ak su ile diriltir (AAD s. 93).
Huu-İney, Altın-Arığ ile Hulatay’a kendi çocuğu ÇibeteyHan’a yaşça küçük de olsa saygı göstermelerini; han olarak başla71
Destanlaan Evlilikler
rında tutmalarını vasiyet eder. (AAD s. 95). Son olarak Çibetey
Han’a canlı bir halı verip Alp-Saaday’ın ülkesine gidip esir edilen
halkı kurtarmalarını söyler (AAD s. 97). Kendisi de ölüm zamanının geldiğini söyleyip kaya-mezarın içinde kalır.
Hulatay-Han, Alp-Saaday’ın ülkesine gidip Picen-Arığ ve
İcen-Arığ’ı öldürüp esir halkı kurtarır (AAD s. 119). Belli bir
zaman sonra Hulatay, Çibetey-Han’a, “Bize, yaka düğme kazanıp /
Güzel iyi yaşamak gerek / Kola düğme kazanıp / Güzel nakış çizip yaşamak gerek (AAD s. 123).” diyerek evlenmeleri gerektiğini dile
getirir. Daha sonra Hulatay, Çibetey-Han’a,
“Senin alacağın kız uzaklarda / Güney taraflarında /
Hanım adlı kayalığın altındaki yerde / Dokuz dağın
zirvesinin birleştiği nokta / Dokuz denizin birleştiği yer
/ Han denizinin suyu / Han denizinin kıyısında / Yaşayan, dokuz kulaç boyunda / Bükülmez kanatlı / Han pozırah atlı Alp Han Kız / Doksan hanı kendisine baktırıp
/ Haraç ödettiriyor / Ulu Alp Kız / İşte senin alacağın kız
odur (AAD s. 123-25).”
diyerek evleneceği kızın adını ve memleketini söyler. Kendisinin evleneceği kızın da, “Günün battığı yerde / Gökyüzü kadar
geniş / Deniz-okyanus kenarındaki yerde / Pora Han yaşıyor / Pora
Han’ın kızı, Pora Ninci… (AAD s. 125)” olduğunu söyler. İki
Bahadır müstakbel eşlerini bulmak üzere yola çıkar.
Altın-Arığ destanında, üçüncü olarak Çibetey-Han’ın oğlu
Kanlı-Kılıç’ın evliliği anlatılmaktadır. Altın-Arığ, Kanlı-Kılıç’a
adını ve atını (Han-Porzırah) verdikten sonra,
“Güney tarafta / Parlak dağı vardır / Parlak dağının
eteklerinde / Parlak denizi vardır / Parlak denizinin kenarında oturan / Parlak tüylü Kök Pora atlı / Ay Çarıh
Han var / Ay Çarıh Han’ın kızı / Çarık Tana, yetmiş
hanın kızlarının / Hepsinden daha iyidir / Hepsinden
daha güzeldir / İyi niyetli, ak düşüncelidir / Ay Çarıh
72
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Han da iyi insandır / Ay Çarıh Han’ın yurduna gideceksin / Ben seni Ay Çarıh Han’ın yurdunda bekleyeceğim
(AAD s. 211).” diyerek evleneceği kız için sefere çıkmasını söyler.
Altın-Taycı destanında, ablası Altın-Arığ tarafından yetiştirilen bahadıra yine ablası tarafından evleneceği kız hakkında bilgi verilir: “Sen Alp Küreldey’in yerine gideceksin / Alptan fazla alplar
/ Attan fazla atlar orada yığılmışlar / Alacağın kişi Han Sabah’ın
yarışı olacak / Kula atın yolda sürçmez olsun / Kendin alpların elinde
yenilme (ATD s. 58).” Evleneceği kızın kim olduğunu öğrenen
Altın-Taycı, hemen yola çıkar.
Kara-Kuzgun destanında, ablası Altın-Arığ’la birlikte yaşayan sapsarı atlı Sarı-Taycı, belli bir zaman sonra ablasından evlenebileceği birinin olup olmadığını sorar: “Şimdi bana yakaya
takacak / Parlak güzel düğmelerin cinsinden / Koltuğa dikecek desenli
düğme / Evlilerin neslinden anlat (KAK s. 41).” Ablası Altın-Arığ,
“Altın Han’ın yurdunda / Altın Han’ın kızı Han Kız / Yurduna han
olur / Bütün halkına bey olur / Yaşı seninle yazılan / kaderin birlikte
koşulan odur (KAK s. 41).” diyerek evleneceği kişi hakkında bilgi
verir. Daha sonra kızın özelliklerinden bahseden Altın-Arığ, onu
nasıl elde edebileceğini de şöyle açıklar:
“Han Kızın kızıl puhu kılığı var / Hızlıca gidersen görürsün / Ay ve gün orda ışıl ışıl olacak / Sen onu alıp alıp
/ Kazandaki sarı suya sokacaksın / Gerçekten çok düşünüp
sokmayarak / Han Kızı kaparsan / Kara yeri tutarsın /
Han Kız altın masanın başında / Kızıl ipeği, ak ipeği /
Nakışlayıp dikiyor olacak / Kızıl puhu kılığını / Sarı
suya sokmasan / Genç vücudun kırışıncaya kadar / Genç
bedenin yaşlanıncaya kadar / Alamazsın sen onu (KAK
s. 43).”
Bahadır Kara-Kuzgun, “buradaki sözler, orada nasıl denk gelir
görelim (KAK s. 43)” diyerek yola çıkar.
73
Destanlaan Evlilikler
Kara-Kuzgun destanında Han-Kız ile evlenen Kara-Kuzgun,
eniştesini kurtarmak üzere sefere çıkar. Bu arada eşi Han-Kız, iki
çocuk doğurur. Oğlana Altın-Saraçı, kıza Han-Çiçekey adı verilir.
Altın-Saraçı, kaçırılan kız kardeşini bulmak için sefere çıkar. Daha
sonra Altın-Sas’la evlenir. Altın-Saraçı, bir sefer esnasında ölür. Eşi
Altın-Sas da bıçakla kendini öldürmek ister. Karnındaki beş aylık
bebek dile gelerek doğduğunda babasını kurtaracağını bu sebeple
intihar etmemesini söyler. Doğar doğmaz (mukoza/plasantasıyla)
babasını bulmak üzere yola çıkar. Babasını kurtardıktan sonra Ak
Sarı atlı Han-Saraçı adını alır. Kısa bir süre sonra, “Yakaya takacak
parlak düğme / Koltuğa takacak güzel düğme / Anlatıver, anacığım (KAK
s. 165).” diyerek evlenme isteğini dile getirir. Annesi Altın-Sas,
“Mal iyisi üç yerde / Tüyünü değiştirip yetiştiği yerde /
Kuş iyisi üç yerde yuva yapıp / Yavru çıkarıp yetiştiği
yerde / Sapsarı atlı Sarı Salgın’ın / Kızı sarı Marha’ya
/ Bir gün kırk dünür gelip / Bir gün kırk dünür gidiyor /
Sarı Salgın atın iyi koşanını seçiyor / Er kişinin ölmezini
seçiyor / Bundan sonra sen gittiğinde / Orta yolu tuttuğunda / Han gökyüzü ile kara yer / İnsan sakalıyla birleşip /
Yükselen yer olur (KAK s. 165).”
diyerek evleneceği kız hakkında bilgi verir. Ayrıca orada
kendisine yardımcı olacak Çatal Başlı Çilbigen’den de bahseder
(KAK s. 167).
Evlenme isteğinin bizzat kahraman tarafından dile getirilmesinin yanında anne, baba veya kahramanın atı tarafından da
bahadırın evlilik yolculuğuna çıkması ve uygun bir eş bulması
istenebilir.
Kökin-Erkey destanında bahadırın atı Temir-Çookır, kahramana evlenme yaşının geldiğini söyler: “Er yaratılışlı Kökin
Erkey / Orta yaşına varıp geldin / Er olup yaşın geldiği halde / Niçin
bir kadın bulmuyorsun? / Halktan niçin araştırmıyorsun? (KÖED
s. 172)” Kökin-Erkey, “Benim hayatıma müdahale etme, git otunu
74
D r. Sal aha d d in B EKK‹
otla! (KÖED s. 173)” diyerek Temir-Çookır atını tersler. TemirÇookır at,
“Erkin Koo kız kardeşini / Sen dünür olanlara vermiyorsun / Er olup yaşın geldiği halde / Sen evlenmiyorsun / Senin yastığında baş yatmıyor / Senin yatağın soğuk kalıyor
/ Seninle birlikte ben yaşlandım / Sen halkın eğlencesine
gitmiyorsun / Ben atların yarışına girmiyorum / Birçok
yerde düğünler olup bitti / O düğünlere sen gitmedin / Birçok yerde yarışlar olup bitti / O yarışlara ben gitmedim
/ Bizim hayatımız ne biçim hayat? / Bu nasıl hayat?
(KÖED s. 173)”
diyerek Kökin Erkey’in evlilik yolculuğuna çıkması hususunda ısrarcı olur. Atının ısrarcı tavrına kızan bahadır onu kovar.
Kökin-Erkey’in yolculuğa çıkma nedeni kaybolan kız kardeşini
aramaktır (KÖED s. 175).
Bayan-Toolay destanında, Bahadır Möge-Sagaan-Toolay,
belli bir yaşa gelince at ve silah sahibi olur. Atı Tuman-Kıskıl,
bahadıra birtakım nasihatlerde bulunurken evleneceği kız hakkında da bilgi verir:
“Hem ere, hem de savaşa rastlanır / Adın lakabın nedir
/ Atının adı nedir / Oban yurdun nerede deseler / Ne diyeceksin? demiş / Oğlan hiçbir şey bilmiyormuş / Tam güneşin çıktığı yönde / Ak-Hem’de yaşayan / Möge BayanToolay atalı / Tuman-Kıskıl atlı / Möge Sagaan-Toolay
/ Benim dersin / Nereye gidiyorsun diye / Soracaklardır
/ Kuzeyde Kök-Hem’de yaşayan / Kök-Şokar atlı / KökHevek han kayınbabamdaki / Yüzyıllık hediyemi / Almak için / Gidiyorum diyeceksin, diye atı söylemiş (BTD
s. 493-494).”
Böylelikle bahadır, yüzyıl öncesinden nişanlandığı kız hakkında bilgi almış olur.
Ölöştöy destanında, baba Ölöştöy, belli bir yaşa gelir ve ölmeden önce oğlu Erkin-Koo’yu evlendirmesi gerektiğini düşünür:
75
Destanlaan Evlilikler
“Yaşayacak ömrüm azaldı / Yaşadığım ömrüm çoğaldı /
Kısrak sağıp, kımız mayalayın / Kımızdan sert içki hazırlayın / Uzun kuyruğunu sürüyüp / Hayvanına kurt
girmeyen / Uzun kargı tutunup / Halkına felaket getirmeyen / Altay’ın güneydoğusunda / Ak-Sur ata binen /
Ak-Bökö adlı bahadır var / Erke-Sur ata binen / ErmenÇeçen eşli / Caraa-Çeçen kızlıdır / Caraa-Çeçen genç de
olsa / Ölmek üzereyken dünür gideyim (…) / Ben Ölöştöy
ölüp kalsam / Nesillerim yaşar / Öksüz babalarını unutmazlar (ÖD s. 125-126).”
Bu arada Ölöştöy’ün eşi Altın-Topçı, “Monıs-Kağan’ın kötü
paltolu / Kötü kulu düşmanlığa geldi derler / Deri ayakkabını yan
basıp / Deri palton hışırdayıp / Utanmadan nasıl gideceksin? / Ulu
kağanın sarayına / Neyi alıp gideceksin? (ÖD s. 126)” diyerek ona
engel olmaya çalışır.
Alıp-Manaş destanında, anne ve baba Bahadır Alıp-Manaş’ı,
“Yaman ada salmamak için / Uygun, hoş güzellerden / Gözü ateş gibi
olandan seçip / Kırgız Kağan’ın kızını / Kızıl ceylan gibi yüzlü / Gümüş gibi sarı saçlı / Küçücek-Aru güzel (AMD s. 97)” ile evlendirirler. Bu evliliğin üzerinden fazla zaman geçmeden Alıp-Manaş,
“kutsal kitabı”nı açıp okur. Kitapta, “Yerle göğün birleştiği yerde
/ Ak-çal ata binen / Ak-Kağan adlı kağan varmış / Ere vermediği
Erke-Karakçı diye / Sevimli, güzel kızı varmış / Altmış yiğit istemeye
gitmiş / Varan izleri durup kalmış / Dönüş izleri görünmemiş / Yetmiş
genç almaya varmış / Yerdeki izleri geride kalmış / Dönüş izleri yok
olmuş / Onca yiğidin canını alan / Zalim, güçlü kağanmış / Yeryüzünde onu / Yenecek güçlü biri yokmuş (AMD s. 98).” yazılıdır. Bunu
okuyan Alıp-Manaş, eşi Kömüjek-Aru’yla konuşmaz olur. Kara
gözünü kan bürür. Dengesiz davranışlar göstermeye başlar. AlıpManaş’ın bu halini anne-babası ve eşi Kömüjek-Aru fark edip
neden böyle davrandığını sorarlar. Alıp-Manaş da, “Yerle göğün
birleştiği yerde / Ak-Çal ata binen / Ak-Kağan vardır / Onun erkek
yüzü görmeyen / Erkek eli değmeyen / Erke-Karakçı diye kızı var / Ate76
D r. Sal aha d d in B EKK‹
şim onunla birlikte yanmış / Yatağım onunla birlikte serilmiş / Varıp
onu almayınca / Kıçımı döşeğe koymam / Başımı yastığa değdirmem
(AMD s. 99).” diyerek sebebini söyler.
Kangıvay-Mergen’in kız kardeşi Torgun-Çözün, eşi ve kayınlarına artık ağabeyinin evlenme zamanının geldiğini söyler.
Torgun-Çözün’ün eşi ve kayınları Kangıvay-Mergen’e uygun
bir eş bulamazlar. Torgun-Çözün, “Dümdüz batı tarafta / Tavın,
Tajı iki kardeşin / Burkan masası yanında oyun oynayan / MungulakSagaan güzel kardeşini / Bulunuz (KMD s. 509).” diyerek kız hakkında bilgi verir.
Beşik kertmesi evlilik türünün işlendiği Közüyke destanında, beşik kertme hadisesi özetle şöyle gelişmiştir: Ana Altay’da
Kara Dağ’ın dibinde Karatı-Kağan, Ak Dağ’ın dibinde Ak-Kağan
yaşamaktadır. Bu iki dost, birlikte ava çıkarlar. Uzun süre hiçbir
şey avlayamazlar. Sonra farklı taraflara av bulmak için yönelirler.
İkisi de farklı yerlerde doğurmak üzere olan birer geyiğe oklarını doğrulturlar. Geyikler, Ak-Kağan’a eşinin oğlan doğurmak
üzere, Karatı-Kağan’a da eşinin gereksiz (kız) doğurmak üzere
olduğunu söylerler. Bu iki dost, geyikleri avlamaktan vazgeçip
evlerine dönerken karşılaşırlar ve başlarından geçeni birbirlerine anlatırlar. Kendi arlarında anlaşıp, “Altayın hayvanları geleceği
görür / Söyledikleri doğru çıkarsa / İki çocuğu genç yaşlarında / Evlendirip yuva yaparız / Birbirine kötü söz söylemezler / Çok iyi dostane
dünürlük olur / Kavga dövüş olmaz / İnsanlar çok iyi dost olur (KÖZD
s. 308).” diyerek yemin ederler.
Memleketlerine döndüklerinde geyiklerin söyledikleri gibi
eşlerinin doğum yaptıklarını öğrenirler. Ak-Kağan, oğluna Közüyke, Karatı-Kağan, kızına Bayan ismini koyar (KÖZD s. 313314). Bir toy düzenleyip çocukları beşik kertmesi yaparlar. Bu toy
esnasında, beklenmedik bir şekilde Ak-Kağan’ın Ak-Boro atı
huysuzlanıp binicisini üzerinden atar. Ak-Kağan kafasını taşa
çarpar ve ölür (KÖZD s. 315). Zavallı Erke-Tana ve Közüyke
öksüz kalırlar.
77
Destanlaan Evlilikler
Bu olay üzerine Karatı-Kağan,
“Biricik kızımı vereceğime dair / Söz kesip anlaştık / İyi
başlık almıştım / Şimdiyse / Erke Tana hatun / Közüyke adlı oğluyla birlikte / Artık kendini toparlayamaz
/ Öksüz, çıplak artıp kaldı / Yurtta kalan dul kadın /
Közüyke’yi iyi yetiştiremez / Er yapamaz / Közüyke adlı
öksüz oğul / Yetiştirilemez, şımarıp / Hayvan gibi büyür
/ Yalnızca tek kızımı / Biricik, güzel Bayan’ı / Hayvan
kılıklı Közüyke’yle / Evlendirmem / Bu lanetli yurttan
şimdi / Gidip uzaklaşıyorum (KÖZD s. 315-316).”
diyerek verdiği sözden vazgeçer ve başka bir yere göç eder.
Belli bir zaman sonra Közüyke büyür. Bir gün Közüyke, akranlarıyla aşık oynarken onları yener. Çocuklardan biri, “Bahadır,
güçlü oğul olsan / Eşin Bayan’ı almayıp da / Çocukların aşığını alıp /
Bizimle uğraşmazdın (KÖZD s. 417)” diyerek beşik kertmesi Bayan
adında bir kızın varlığından söz eder.
Közüyke, aldığı aşıkları çocuklara verip eve gelir ve annesine, Bayan adlı kızın olup olmadığını sorar. Annesi de olan biteni
tek tek anlatır. Közüyke, hemen yola çıkmak ister ama ne atı
ne de silahı vardır. Annesi kendisine ad veren Aksagal adlı ihtiyara gitmesini öğütler (KÖZD s. 320). Aksagal, Közüyke’ye
atını ve silahlarını nasıl elde edebileceğini söyler (KÖZD s. 322).
Aksagal’dan aldığı bilgiyle atını ve silahlarını elde eden Közüyke, beşik kertmesi sevgilisini bulmak için yola çıkar.
Beşik kertmesi evlilik türüne bir örnek de Alday-Buuçu destanıdır. Alday-Buuçu, oğlu Han-Buuday’ı kiminle evlendirebileceğini düşünürken gençliğinde, “Yerin göğün yedi birleşen yerini
geçip / Uzun Sarıg-Kağan adında biriyle / Tanışmıştı / O zaman Uzun
Sarıg-Kağan’a / Her ikisinin de / Atları yokken / Börü başı gibi gümüş
sunup / At başı gibi altın sunup / Gelecekte çocuğumuz için deyip / Ayrı
renkte ala boz yılkıyı / Başlık olarak vermiş (ABUD s. 226)” olduğunu hatırlar ve bunu oğluna söyler. Han-Buuday, müstakbel
eşini bulmak için yola çıkar.
78
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Kağan-Kes destanında, öksüz ve yetim büyüyen bahadır
Kağan-Kes, hiç evden dışarı çıkmamaktadır. Birgün AltınKartıga’nın hanımı Altın-Kök, hiç evden çıkmayan Kağan-Kes’e
evleneceği kızın kim olduğunu söyleyip yolculuğa çıkması için
ikna eder: “Yakadan çekmek için nadir kopça bulmak gerek, koltuktan
çekmek için pahalı kopça bulmak gerek! Buradan ötede yer ortası yerde
yaşayan, altın tüylü ak kula atlı Ak Kağan var. Ak Kağan'ın kızı
Altın Suçu var. Alacağın kişi odur. Onun yerine git. Orada dokuz yıldır
dağılmayan toy olmakta. Yetmiş kağanın halkının hepsi toplandı (KKD
s. 386).” Kağan-Kes, öyleyse gidip göreyim diyerek yola çıkar.
Ak-Kağan destanında, üç nesil boyunca Ak-Kağan’ın AltınArığ’dan çocuğu olmaz. Ak-Kağan’ın avda olduğu bir zamanda
Altın-Arığ bir oğlan ve bir kız çocuğu dünyaya getirir. Kıza AkKızıl atlı Altın-Tana, oğlana Ak-Kır atlı Altın-Taycı adı verilir.
Uzun bir zaman sonra Altın-Tana, kardeşi Altın-Taycı’ya evlenme yaşının geldiğini söyler:
“Hey, aydan yalnız Altın Taycı kardeşim, atan yaşına
kadar evlenmeyip dede yaşına dek yaşlanır mısın? Alacağın kişi yiğit koluna girip gitmek üzereyken, sen altın
otağda dinlenip yatarsın. Buradan ötede, yer ortası yerde
ak niyetli Altın Kağan’ın çocuğu, Altın Sabak’ın ulu toyu17 olmaya başladığından beri üç yıl geçti. O toya bu ak
dünyanın yiğitlerinin hepsi toplanıp varmış. Oradaki yere
gidip varsan, çoğu sana karşı olur, sen yapayalnız kalırsın. Senin için tutuş dövüş kılar kişi yok olur. Herkes senin
üstüne gelir. Elin yerinde dolaşıp esriyinceye dek içki içersen, ölüp kaldığını bilmezsin, yad yerde gezinip kendinden
geçercesine içki içersen, azıp öldüğünü bilemezsin. Sevgili
biricik kardeşim, benim söylediğim sözümü tut (AKD s.
158-159).”
Ak-Kağan destanında, ikinci olarak torun Aba-Kulak’ın
evliliği anlatılır. Babası Altın-Taycı seferde iken doğan Aba17 Evlilik töreni.
79
Destanlaan Evlilikler
Kulak’a belli bir yaşa gelince halası (destanda ablası olarak geçiyor) Altın-Tana’yı bulması için sefere çıkması gerektiği söylenir.
Aba-Kulak, yolda “kargış yetmez kara kocakarı” ile karşılaşır.
Kocakarı, Aba-Kulak’a halası Altın-Tana’nın nerede olduğunu
açıklarken, “…Ak Salğın’ın kızı evleneceğin, Ay Sabak seni bulamayıp bu ak dünyayı baştan sona gezmekte. Ay Sabak’ı almazsan ömrün
kısa olur, tabutun alçak olur. Buradan gitsen Ay Sabak’ın yoluna girersin (AKD s.179).” diyerek evleneceği kız hakkında da bilgi
vermiş olur. Bahadır, evleneceği Ay-Sabak’ı bulmak için yola
çıkar.
Aran-Taycı destanında, dostu Altın-Mökö’yü iki ŞoyunTas’ın elinden kurtaran Aran-Taycı’nın gönlü, dostunun eşi
Aydan-Arığ’a düşer. Can dostum olmasa Altın-Mökö’yü öldürüp karısını alırdım diye düşünür (ARTD s. 311). Aran-Taycı
bir başka sefer de dostu Altın-Mökö’yü Yedi Başlı Celbegen’den
kurtarır. Bu arada Aydan-Arığ hiç aklından çıkmaz. Bu durumu
sezen Aydan-Arığ, Aran-Taycı’ya, “Ulu kağan kadın almaz / Ulu
kağan kız alır / Buradan ötede otuz göğün ardında / Yedi yiğit var /
Yedi yiğide bir kağan bile ulaşamadı / Yedi yiğidin kız kardeşi / Oçı
Karakçın güzeldir / Onu gidip al / Yiğitsen geri dönersin / Güçsüz kağan isen ölürsün! (ARTD s. 313)” diyerek esas evlenmesi gereken
kızın kim olduğunu söylemiş olur.
Kağan-Argo Ablalı Kağan-Mergen destanında, KağanMergen, ablası Kağan-Argo’ya evlenebileceği uygun bir kızın
olup olmadığını sorar: “Hey, Kağan Argo ablam, sana söyleyecek altmış bin sözüm var, söylesem dinler misin?... Senin bilmediğin Kağan
Argo abla bu dünyada yiğit yok. Parmağa takmak için sarı yüzük
gerek, göğse giymek için pahalı yumak gerek! Bildiğin, duyduğun var
mı, söyleyiver abla! (KAKM s. 360)” Kağan-Argo da,
“Bildiğimi bilirim, duyduğumu duyarım! Yakın yerden
söylesem gönlüne hoş gelmez, geri dönersin; ırak yerden söylesem, gönlüne hoş gelir, fakat getirmesi zor olur. Buradan
ötede, kanatlı kuş uçup varmaz yerin o tarafında, ayrı
80
D r. Sal aha d d in B EKK‹
toynaklı hayvanın koşup varamadığı yerin o tarafında,
üç aşıtlı ak dağın dibinde yiğit Şaday yaşar. Üç aşıtlı
ak dağın dibinde yaşayan, yiğit Şaday’ın kızı artık yaratılan Altın Kök’ü alıp gelirsin. Yiğit Şaday’ın yerinde
ulu toy kurulalı beri, ay aşıp yıl geçiverdi. Bu dört köşeli
ak dünyanın ulu yiğitleri orada hepsi toplandı (KAKM
s. 361).”
diyerek kardeşinin evleneceği kız hakkında bilgi verir.
Altın-Sırık destanında, Altın-Kağan ile eşi Altın-Arığ’ın
uzun zaman çocukları olmaz. Sonunda Altın-Kağan, üç yaratıcının katına çıkarak bir çocuk diler. Altın-Kağan’ın dileği kabul
olur. Çocuk, zamanı gelince Altın-Sırık adını alır (ASD s. 240).
Altın-Sırık, belli bir yaşa gelince dostu Altın-Şappa ona evli olup
olmadığını sorar. Evli olmadığını öğrenince Altın-Torgu adlı kız
kardeşiyle evlenebileceğini söyler. Altın-Sırık, “Vay, Altın Şappa
/ Çocuk yaşta gelen ben / Bir nesil boyunca vuruşup / Savaştım Kağan
Sulazın ile / Adamın küçük kızını / Ben orta yaşa geldim / Nasıl alırım? (ASD s. 270)” diye cevap verir. Altın-Şappa, Altın-Sırık’ı
“elli sözle ikna edip altmış sözle kandırıp (ASD s. 270)” evlenmeye
razı eder. Altın-Sırık, eşi Altın-Torgu’yu alıp memleketine dönmek üzere iken kayınbiraderi Altın-Şappa kendisinin evleneceği
kişinin, “Üstteki dokuz göğün üstünde / Dokuz yaratıcının küçük kızları (ASD s. 271)” olduğunu söyler.
Altın-Sırık, aldığı eşi Altın-Torgu’yu altın bir yumurtaya
çevirip sağ cebine kor ve memleketine doğru yola çıkar. Memleketine ulaştığında dokuz gün sürecek düğün başlatılır. Düğünün
dokuzuncu gününde, Yüce dokuz yaratıcının Altın-Torkuy adlı
kızlarının yarışını başlatmak için gök oku atmak üzere hazırlandıklarını bildiren bir ses duyulur (ASD s. 274).
Altın-Sırık ve Altın-Şappa, oku yakalamak üzere yola çıkarlar. Çok uzun süren takipten sonra Altın-Sırık’ın atı, oku yakalayıp sahibine verir. Altın-Sırık ile Altın-Şappa, dokuz tüylü
81
Destanlaan Evlilikler
gök oku alıp dokuz yaratıcıya götürürler. Dokuz yaratıcı, AltınŞappa ile Altın-Torkuy’un başlarını birleştirir (ASD s. 283).
II.2. Evlenme Yolculuğuna Çıkma
Bir vesileyle evleneceği kız/kızları öğrenen bahadır, zaman
geçirmeden sefere çıkmak ister. Bazı destanlarda kahramanın babası, annesi veya kız kardeşi çıkılacak yolculuğun tehlikelerinden
bahsederek onu bu yolculuğa çıkmaktan vazgeçirmeye çalışırlar.
Bazı destanlarda ise yine aynı kişiler, çıkılacak bu tehlikeli ve
oldukça zor olan yolculukta bahadıra yardımcı olacak kişiler ve
muhtemel tehlikeleri nasıl ortadan kaldırabilecekleri konusunda
bilgi verirler. Kahraman her halükarda, bu yolculuğa çıkar. Bazı
destanlarda babanın kahramana eşlik ettiği de görülür. Bazen
de kahramanın yerine kız kardeşi bu zorlu yolculuğa talip olur.
Bu yolculuğa kim çıkarsa çıksın onun en önemli yardımcısı, yol
göstereni atıdır. Bu yüzden bazı destanlarda atın eyerlenmesi ayrıntılı bir şekilde anlatılır. Kahramana bu yolculuğunda lazım
olacak nesneler ile başlık/kalın olarak sunulacak hediyelerin hazırlanması da söz konusudur.
Bazı destanlarda kahraman hiçbir engelle karşılaşmadan kızın memleketine ulaşabilir. Bazı destanlarda ise kahramanın kızın memleketine ulaşması bir dizi macerayı beraberinde getirir.
Kahraman, yaratılıştan sahip olduğu olağanüstü nesneler veya
atının yardımıyla kızın memleketine giden yoldaki engelleri aşmayı başarır.
II.2.1. Kahramanın Yolculuğa Çıkması
Maaday-Kara destanında, bahadır Kögüdey-Mergen, fal kitabından rakiplerinin kendisinden önce Altın-Küskü’yü almak üzere Ay-Kağan’ın memleketinde toplanmış olduklarını okur ve hemen yolculuk hazırlıklarına başlar. İlk önce bu yolculukta ona en
fazla yardımı yapacak olan atını eyerler: “Pamuk yeleli koyu kır atını
/ Tutup eyerlemeye başladı / Çimen gibi geniş terliği saldı / Bronz-altın
82
D r. Sal aha d d in B EKK‹
eyeri koydu / Doksan kayıştan örülmüş kolanları / Sıkıca tutup bağladı /
Çift katlı kemeri / Kuyruk altından geçirdi / Üç halkalı göğüs kayışını /
Sıkıştırıp bağladı / Altın dizginleri geçirdi (MKD s. 507-508).”
Bahadır Kögüdey-Mergen, atını eyerledikten sonra savaş
zırhını giyinmeye başlar:
“Bahadır zırhını giymeye başladı / Altmış iki düğmeli
/ Altın-bronz elbisesini giyindi / Aya benzer işlemeli /
Altın başlığını giyindi / Güneşe benzer nakışlı / Bronz
kemerini beline bağladı / Körelmez altın kılıcını / Alıp
kuşandı / Yeşil çelik mızrağını / Sırtına aldı / Yüz çentikli demir yayı / Alıp omzuna astı / Kan saçan kanatlı
oku / Alıp sadağına koydu / Üç ölüyü diriltebilen / Altın
bılatı cebine koydu / Üç parça kömüre ateş veren / Canlı
yada taşını cebine koydu / Anne ve babasıyla helalleşip /
Halkıyla vedalaşıp / Her şey yolunda giderse / Altı yıl
içinde gelirim, dedi / Hayatta kalırsam / İki yıl içinde
gelirim, dedi / Ay-Kağan’ın Altay’ına doğru / Atlanıp
gitti (MKD s. 508-509).”
Maaday-Kara, oğlu Kögüdey-Mergen’e müstakbel eşinden
bahsederken, kızın memleketine ulaşmak için, “Yetmiş ulu dağ
aşıp, doksan büyük nehir geçip, yedi büyük engeli aşıp, yetmiş yıllık yol
alması (MKD s. 506)”, gerektiğini de ekleyerek bir nevi kahramanı yolundan alıkoymaya çalışır. Kögüdey-Mergen, “At altın
değil ki ölmesin / Er ölümsüz değil ki ölmesin / Gitmedi diye adım
çıkacağına / Gitti diye adım çıksın / Korkağa adım çıkacağına / Öldü
diye adım çıksın (MKD s. 506).” diyerek yola çıkmaya ne kadar
kararlı olduğunu gösterir.
Aynı kararlılık Kozın-Erkeş destanında da karşımıza çıkar:
“At ölmeyince altın değil / Er ölmeyince ebedi değil / Ölümüm Karatı
Kağan’ın elinden olsa / Üzülme anam / Tekrar dönüp sana gelirsem /
Sonsuza dek beraber oluruz / Benim gibi gence / Niçin izin vermiyorsun? / Tek çocuğunun düşüncesini / Niçin tamamlamasını engelliyor-
83
Destanlaan Evlilikler
sun? / Bir daha yoluma çıkma / Lanetleyip kötü konuşma (KED s.
260-261).”
Şulmıs-Şunı destanında da benzer ifadelerle karşılaşıyoruz.
Şulmıs-Şunı, “Er ölmezse altın mı? / At ölmezse gümüş mü? / İyi erin
cesedi / Savaş yerinde kalır derler / İyi atın cesedi / Cenk yerinde kalır
derler / Temene-Koo kızı / Ben gidip getirmezsem / Bu yurtta yaşamam
/ Bu yerde durmam (ŞŞD s. 324).” dedikten sonra yol hazırlığına
başlar.
Şulmıs-Şunı, Maaday-Kara’da olduğu gibi önce atını eyerler
sonra silahlarını kuşanır:
“Ova gibi eyer keçesini / yayıp ata yerleştirdi / Bronz eyerini / Bağlayıp ata yerleştirdi / Dolamalı kuskunu / Dolayıp ata taktı / Ön kolanı altmış kolan / Dolayıp çekti /
Döş kolanı kırk kolan / Etrafında dönüp ustalıkla çekti /
Doksan iki çentikli / Demir yayını aldı / Dağ gibi omzuna / Takıp yüklendi / Kara çelik kılıcını / Omuz hizasına
taktı / Kara çelik kargısını / Eline alıp kavradı / Altın
direğin başından / Altmış hayvanın boynundan yapılmış
/ Kayış yuları çözdü / Bronz dizgini tepip / Ak-boro’suna
bindi (ŞŞD s. 324).”
Daha sonra bahadır, anne ve babasıyla vedalaşıp yola çıkar.
Ölöştöy destanında, annesinin tüm engellemelerine rağmen
Erkin-Koo, babasının ölmeden önce kendisi için dünür olduğu
Caraa-Çeçen kızdan gelen mektup üzerine yola çıkar. Müstakbel
eşinin memleketine kısa sürede ulaşır. Müstakbel kayınbaba ve
kaynanasını selamlayıp kim olduğunu şöyle açıklar: “Üç kutsal
dağlı / Ölöştöy adlı babalı / Altın-Topçı analı / Erke-Küren ata binen /
Erkin-Koo adlı insanım / Caraa-Çeçen adlı kız var / Ateşimiz birlikte
yanmış / Yatağımız birlikte serilmiş / Babam Ölöştöy dünür olmuştu
(ÖD s. 147).”
Müstakbel kayınbaba Ak-Bökö, Erkin-Koo’ya, “Şeytan yılan
sürünüp kapımıza geldi, babanın dünür olduğu eşini zorla alıp götürdü
84
D r. Sal aha d d in B EKK‹
(ÖD s. 148).” diyerek kızının Erlik-Abı tarafından yeraltına götürüldüğünü bildirir. Erkin-Koo hemen yola çıkmak ister. AkBökö-Kağan, Erkin-Koo’ya hemen yola çıkmayıp bir gece dinlenmesini söyler. Bu arada kendisi de Erkin-Koo’ya yeraltındaki
yolculukta kullanabileceği birtakım sihirli nesneler hazırlar (ÖD
s. 149). Erkin-Koo, ertesi gün Ak-Bökö’nün hazırladığı sihirli
nesneleri de yanına alarak yola çıkar (ÖD s. 148).
Ölöştöy destanında torun Kan-Mergen, Er-Bökö dedesinin
Ak-Koo kız ve memleketi hakkındaki anlattıklarını dinledikten
sonra, “Sayısız insanı öldüren / Nasıl bir yurt o? / Sayısız erin canına
kıyan / Nasıl bir genç o? / Er ölmezse zirve değil / Erden iyi er var mı?
/ Attan iyi at var mı? / Genç insanın yer görmesi gerek / Genç nesli
yüceltmek gerek / Alırsa alırım / Almazsa almam / Ben gidip göreceğim / Yolda kim karşıma çıkar / Karşılayıp geleyim (ÖD s. 237).”
diyerek yolculuk hazırlıklarına başlar. Kan-Mergen, önce atını
eyerler sonra yolculukta lazım olacak savaş zırhını giyinir, annesiyle vedalaşır ve yola çıkar (ÖD s. 238). Ninesi Altın-Topçı, arkasından şöyle duada bulunur: “Aylık yoldan uzak Altay’a giderken
/ Senin atın yorulmasın / Halkı çok kağanların içinde / Ünün, şanın
unutulmasın (ÖD s. 238).”
Közüyke destanında, beşik kertmesi nişanlısı Bayan’ı bulmak
üzere sefere hazırlanan Közüyke, annesinin tüm engellemelerine
rağmen yol hazırlığına başlar. Önce halkını bir araya toplayıp
onlara şöyle hitap eder:
“Uzun kuyruğunu sürüyerek / Kurt girse öldürün / Uzun
kargı tutunup / Düşman girse savaşın / Parmaklıya yenilmeyin / Dudaklıyı konuşturmayın / Baş eğmeyin / Var
gücünüzle savaşın / Eğer yenilirseniz / İhtiyar anamı ihmal etmeyin / Düşman daha güçlüyse / Sadece cesetlerinizi çiğnesin / Yüce amaçlı yolculuğuma / Ben çıkıyorum /
Hayırlı olsun, halkım / Evlerinize dağılın (KÖZD s.
328-329).”
85
Destanlaan Evlilikler
Daha sonra atını eyerleyip silahlarını kuşanmaya başlar. Annesi Erke-Tana, iki gözünden yaşlar boşaltıp ağlayıp sızlayarak
oğluna tekrar engel olmaya çalışır. Bahadır Közüyke, annesinin
yalvarmalarına aldırmayıp halkıyla vedalaşır ve yola çıkar.
Alday-Buuçu destanında, Han-Buuday, beşik kertmesi nişanlısının olduğunu babasından öğrenir ve “Kişinin varmadığı yer mi
var? / Kişinin gitmediği dünya mı var? (ABUD s. 227)” diyerek
hemen yol hazırlığına başlar. Halkını bir araya toplayıp onlardan
yüz torba darı, yüz iğdiş edilmiş koç ve yüz torba çay getirmelerini ister. Daha sonra bu nesneleri bir araya getirip kutsal azığını
hazırlar. Babasına dönüp, “Irak yere giderim, baba / Barış mı, vuruş
mu olur belli olmaz / Büyük ordumun başı olan / Yüz elli kahramanımı
/ Halkın baş tutanı / Yüz elli biçikçimi / Yanıma alsam nasıl olur?
(ABUD s. 228)” diye sorar. Baba Alday-Buuçu, oğluna yukarı dünyadan falcının oğlu Tölee-Şınar ile bakıcının oğlu BeleŞınar’ı da yanına almasını söyler. Han-Buuday, babasından ayrıca “uzakta ve yakında olan biteni gözlemek için dokuz parçalı, ateşli
dürbününü (ABUD s. 229).” ister. Baba Alday-Buuçu, dürbünle
birlikte oğluna yedi adet bronz ok da vererek onları yolcu eder.
Yolda çeşitli engellerle karşılaşan Han-Buuday, o engelleri
aşıp yola devam ettiğinde bir “kocakarı”ya rastlar. Kocakarı ona,
Uzun-Sarıg-Kağan’ın memleketinde kız için yapılan yarışlar ile
müstakbel kayınbabasının kendisine vereceği zor görevleri nasıl
başaracağını söyler. Kocakarı, ayrıca Han-Buuday’a bu yolculukta yardımcı olacak birtakım sihirli nesneler vererek onu yolcu
eder (ABUD s. 241-242).
Alıp-Manaş, Kömüjek-Aru ile evli olmasına rağmen kutsal
kitaptan varlığını öğrendiği Ak-Kağan’ın kızı Erke-Karakçı’yı
almak için yola çıkmak ister. Annesi, babası ve kız kardeşinin
tüm yalvarmalarına aldırmayıp, “Sevgili can anam / Besleyen ak
saçlı babam / Birlikte doğduğum yalnız bacım / Sarı ipek elbisemin
eteğinden tutmayın / Seçtiğim yolumu / Geri çekmeyin / At ölmeyecek
86
D r. Sal aha d d in B EKK‹
bir şey değil / Ak-bozu düşünmeyin / Er ölmeyecek ebedî değil / AlıpManaş’a yanmayın (AMD s. 99-100).” diyerek onlarla vedalaşır
ve yola çıkar.
Bayan-Toolay destanında, atı Tuman-Kıskıl’dan evleneceği
kızın kim olduğunu öğrenen Bahadır Möge-Sagaan-Toolay, hemen
yola çıkar (BTD s. 497). Yolda müstakbel kayınbabasıyla karşılaşır
ve onu takip ederek kızın bulunduğu yere ulaşır (BTD s. 501).
Arzılan-Kara-Attıg Çeçen-Kara-Möge destanında, babası
Alaaday’dan evleneceği kızın ismini ve memleketini öğrenen
Çeçen-Kara-Möge, “Ayın yenisinde, günün ertesinde / Tam kuzey
tarafa gitmek için / Acıktırmaz aşını yemeğini yiyip / Eskimez giyim
kuşamını giyinip (AKÇKM s. 287)”, anne ve babasına veda etmek
için gelir. Babası Alaaday, oğluna birtakım nasihatlerde bulunur: “Dinle oğlum / Kişi yeri zor / Samur yeri çetin / Şu an olduğun
gibi / Şen-şakrak olmamalısın / Önünü kontrol edip / Arkanı izleyip git
oğlum (AKÇKM s. 288).”
Katan-Kökşin [i]le Katan-Mergen destanında, baba KatanKuuçın oğlu Katan-Kökşin’le birlikte sefere çıkar. Hediye olarak yanlarına içkinin sertini alıp geride kalanlarla vedalaşıp çok
geçmeden Ak-Kağan’ın ülkesine ulaşırlar. Altın-Sırgı’ya dünür
olmadan önce altmış dallı kavağın altında dinlenmeye çekilirler. Acıkan karınlarını doyurup uykuya dalarlar (KKKM s. 264).
Baba Katan-Kuuçın, rüyasında kötü düşünceli Karatı-Kağan’ın
ihtiyarlığında Ak-Kağan’ı öldürmeye geldiğini aynı zamanda da
kızı Altın-Sırga’yı oğlu Kara-Kıdat’a dünür olmadan almayı düşündüğünü görür (KKKM s. 265). Baba-oğul vakit kaybetmeden tekrar yola çıkarlar.
Dede ve torununun birlikte evlenme yolculuğuna çıktıkları
tek destan olan Möge-Sagaan-Toolay’da, dedeyle çıkılan bu yolculuk, bahadırın ilk seferidir. Aldın-Aas adlı dedesiyle yolculuğa
çıkan bahadır, henüz ne ad ne de at sahibidir. Birinci yolculuk
şöyle gelişir:
87
Destanlaan Evlilikler
Dede ile çocuk yolda giderken Maçlın-Ege-Han’ın kızını almaya giden fakat gidiş yolunda kulakları iki erkek kara kartal
tarafından kopartılmış olan otuz askerle karşılaşırlar (MŞTD s.
99). Dede, otuz kişinin başaramadığı işi biz de başaramayız diyerek geri dönmeleri gerektiğini söyler. Çocuk, “Er kişi bir defa
niyetlendiğini / Yerine getirmezse / Ömür boyu yük taşıyan / Boynuzsuz
gök boğa olur derler / Yola çıktık devam edelim (MŞTD s. 99).” der.
Dede ile torun yollarına devam ederler. Bir zaman sonra yolda, kolları Haan-Hereti kuş tarafından kopartılmış kırk yiğitle karşılaşırlar (MŞTD s. 101). Dede, kırk askerin başaramadığı
işi biz de başaramayız diyerek geri dönmeleri gerektiğini tekrar
eder. Çocuk, devam etmeleri konusunda ısrar eder. Bir zaman
sonra yolda, bacakları iki aslan tarafından kopartılmış elli askerle
karşılaşırlar (MŞTD s. 103). Dede, elli askerin başaramadığı işi
biz de başaramayız diyerek geri dönmeleri gerektiğini tekrarlar.
Çocuk, yolculuğa devam etmekte ısrar edince dedesi, ona babasından kalan silahlar ile bahadırlık elbisesini verir. Daha sonra
Kara-Kögel senin adındır Arzılan-Kıskıl da atındır deyip son
olarak, “Eskiden senin baban / Sen henüz karındayken / Maçlın-Ege
hana / Çelik eğe, çelik makas / Hediye etmişti / Ona gidip / Hana huzur, kayın babama huzur deyip / Kendini tanıtırsın oğlum… (MŞTD
s. 107)” diye nasihatte bulunur.
Kara-Kögel adını alan çocuk, Arzılan-Kıskıl adlı atına binip, “Bana ne olacak ki / Et yığını azalıp / Yağ yığını bitmek üzereyken / Hemen geri döneceğim deyip (MŞTD s. 309)” tek başına yola
çıkar. İlk yolculuk esnasında adlarını duyduğu engeller (iki kara
kartal, iki arslan) ile karşılaşıp onları yok eder (MŞTD s. 111). Bu
engellere ek olarak yol vermeyen sık orman, geçidi olmayan kara
nehir ve gökyüzüne uzanan bir dağla karşılaşır. Bu engelleri de
aşan Kara-Kögel, yırtık elbiseli zavallı bir oğlana dönüp müstakbel eşinin memleketine girer (MŞTD s. 115).
Ak-Biy destanında, annesinden evleneceği kızın kim olduğunu öğrenen Altın-Koo, yüz toklunun etini iki toklu eti yapıp
88
D r. Sal aha d d in B EKK‹
bir araya getirir. Yüz matara içkiyi iki matarada birleştirip yola
çıkmak için hazırlanır (ABD s. 381).
Erke-Koo destanında, bahadır, esir edilmiş olan anne ve babasını kurtardıktan sonra, “bu yaşıma kadar yalnız yaşadım, bir eş
bulmalıyım (EKD s. 50)” deyip yola çıkar.
Öskus-Uul, Karatı-Kağan’dan evleneceği kızın “dokuz kat
beze sarılmış bir köpek cesedi olarak” gök denizin altındaki
Talay-Kağan’ın memleketinde saklı olduğunu öğrenir. KaratıKağan, kahramana Talay-Kağan’ın memleketine ancak altın balığı yakalamak suretiyle gidebileceğini de söylemiştir (ÖUD s.
144).
Ösküs-Uul, vakit kaybetmeden hırçın akan nehre oltasını
atar ve beklemeye başlar (ÖUD s. 146). Yedinci günde altın balığı yakalar. Balıkla birlikte Talay-Kağan da su yüzüne çıkar.
Talay-Kağan, atıyla birlikte tam suya dalmak üzere iken ÖsküsUul, atın kuyruğunu yakalar ve onlarla birlikte Talay-Kağan’ın
memleketine iner (ÖUD. S. 148). Ösküs-Uul, Talay-Kağan tarafından ağırlanır. Talay-Kağan’ın eşi ona birçok hediye teklif
eder. Ösküs-Uul, Karatı-Kağan’ın söylediğini hatırlar ve dokuz
kat beze sarılarak bir kuyuda saklanan köpek cesedini ister (ÖUD
s. 152). Talay-Kağan, Ösküs-Uul’un isteğini kabul eder. ÖskusUul, köpek cesedini alarak memleketine döner (ÖUD s. 153).
Aytünüke destanında, diğer destanlardan farklı olarak bahadırın kiminle evleneceği daha doğrusu kim için evlenme yolculuğuna çıktığı belli değildir. Bu durum, bahadırın ağzından
şöyle nakledilir: “Ay gibi yuvarlak yüzlü / Anlatılamayacak kadar
güzel / Yıldız gibi kara gözlü / Hoş sohbetli / Güzel kızı nereden alacağımı / Yolda giderken bilirim herhalde / Nereye gideceğim / Ata bindiğimde belli olur (AYTD s. 50).” Belli bir hedefi olmayan bahadır
Aytünüke, gece gündüz yol alıp sayısız nehir geçip birçok dağ
aşar. Bir zaman sonra Altın-Kağan’ın yurdunu yağmalamak üzere yola çıkan Er-Şokşılan ve Baçır-Kara bahadırlarla karşılaşır.
89
Destanlaan Evlilikler
Zor durumda olan Altın-Kağan’a yardım eder ve Er-Şokşılan ile
Baçır-Kara bahadırları öldürür.
Altın-Kağan, Aytünüke’ye ne amaçla geldiğini sorar. Aytünüke, “Kızıl karaca rastlarsa / Avlayayım diye / Genç kız rastlarsa /
Eş alırım diye / Yeryüzünü dolaşıp / Gezen kişiyim (AYTD s. 56).”
diyerek evlenme yolculuğuna çıktığını söyler. Altın-Kağan,
“Evime gelmen güzel / Halka yardım etmen güzel / Tek bir kızımı /
Sana vermek istiyorum / Ben kızımı çağırayım / Konuşup kararını kendin ver (AYTD s. 56).” diyerek kızıyla evlenebileceğini söyler.
Altın-Kağan’ın kızı Altın-Tana, Aytünüke ile evlenmeyi kabul
eder ve düğün yapılır (AYTD s. 57).
Altın-Arığ destanında, Ay-Çarıh-Han’ın kızı Çarık-Tana
için yolculuğa çıkan Çibetey-Han’ın oğlu Kanlı-Kılıç, kızın
memleketine ulaştığında halası Altın-Arığ’a talip olan Ay-KaraTaş’ın da orada olduğunu görür (AAD s. 235).
Ay-Kara-Taş, “Ak Boz atlı Altın-Arığ / Benim alacağım kızdır
/ Onu arayıp bulamıyorum (AAD s. 235).” diye söylenip gezmektedir. Yeğeninin bulunduğu yere gelen Altın-Arığ, “Yerin dibinde
/ Altı ayrı zirveli Kara Kaya’da / Sen doğdun, Ay Kara Taş / Yerin
dibinde / Sen ey alp, evlenmek için / Kendine benzer kara şeytanlar /
Yok muydu, Ay Kara Taş? (AAD s. 241)” der ve onunla kavgaya
tutuşur. Altın-Arığ, kısa bir dövüşün ardından Ay-Kara-Taş’ı öldürür. Bu olay üzerine Ay-Çarıh-Han, kızı Çarık-Tana’yı hemen
Kanlı Kılıç’a verdiğini söyler ve dokuz gün süren bir düğün yapılır (AAD s. 245).
Altın-Kartıga’nın hanımı Altın-Kök’ten evleneceği kızın
Ak-Kağan’ın kızı Altın-Suçu, olduğunu öğrenen Kağan-Kes, hemen elbisesini giyer ve zırhını üzerine alarak atına biner. AltınKök, Kağan-Kes’e şu nasihatlerde bulunur: “Ulu yaratıcı altına
bindiğin kan al atını, kamçılanmaz yaratmış. Ne kadar acelen olsa da
kamçılama! Kamçılanmaz kan al ata kamçı vurulanda, büyük felaket
olur! Büyük bela olur! (KKD s. 386).
90
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Ak-Kağan destanında, ikinci nesilden Aba-Kulak, “kargış
yetmez kara kocakarı”dan Ak-Salgın’ın kızı Ay-Sabak’ın evleneceği kişi olduğunu öğrenince onu bulmak için sefere çıkar (AKD
s. 179). Yolda müstakbel kayınbabası Ak-Salgın ile karşılaşır.
Ak-Salgın, “Ak Sabak kızım seni bulamayıp bu ak dünyanın her tarafını gezdi. Şimdi nereye gittiğini alttaki iblisler bilmez, üst dünyanın
yiğitleri bilmez (AKD s. 180).” diyerek kendisinin de kızının nerede olduğunu bilmediğini söyler.
Aba Kulak, burada üç gün kaldıktan sonra yoluna devam
eder. Bir müddet sonra Kağan-Mergen ile dövüşen ablası KaraPurba ile karşılaşır. Kara-Purba’nın yerine kendisi geçip KağanMergen’i öldürüp yoluna devam eder.
Aba-Kulak, daha sonra Eres-Tayçı ile karşılaşır ve onunla
kankardeşi olur: “Aba Kulak ile Eres Tayçı altın oklarını değiştirip
başparmaklarını kan içişip çift boynuz gibi iki dost oldular (AKD s.
185).”
Aba-Kulak, kankardeşi Eres-Taycı ile vedalaşıp yoluna devam eder. Yolda, ineğe benzeyen bir kara taşın altında ak bit ile
kara bitin kavga ettiklerini görür. Aba-Kulak, altın kamçısı ile
iki biti ayırmak için sıkıca vurunca ak bit ile kara bit ortadan
kaybolur. Aba-Kulak’ın aklı başından gider. Kendine geldiğinde bu ak bit ile kara bitin kendir belikli büyük ve küçük iki kız
kardeş olduklarını görür. Bu iki kız, Aba-Kulak’ı kendi yerlerine
kavurma yapıp yemek için götürmüşlerdir (AKD s. 186).
Atı, sahibi Aba-Kulak’ı kurtarmak için kankardeşi EresTaycı’yı yardıma çağırır. Eres-Taycı gelip Aba-Kulak’ı kendir
belikli büyük ve küçük iki kız kardeşin elinden kurtarır (AKD
s. 188).
Aba-Kulak yoluna devam ederek müstakbel bacanağı KökKartıga’nın memleketine ulaşır. Kök-Kartıga, eşine hitaben
Aba-Kulak’ı aşağılayıcı şu sözleri söyler:
91
Destanlaan Evlilikler
“Hey Kök Talay karım, arzulanan istenen Aba Kulak’ın
bu mu? İşte bu sağ kolumu kaldırıp vursam, bu yarım
yiğit yaratılan Aba Kulak ölüp kaldığını bilmeyip kalır
(…) Hey Kök Talay karım benim! Güzel yaratılan Ak
Sabak kardeşini bu ak dünyanın sivrisinek gibi yaratılan Aba Kulak’ına nasıl verirsin! Kızıp Aba Kulak’ın
düz alnına fiske vurup parçalarım dedi. Ay Sabak, Aba
Kulak’ı bulamayıp gezende iyi yaratılan Aba Kulak’tır
diye düşünmüştüm, sonra görsem ki, bu ak dünyanın küçük sineği kadar Aba Kulak’tır! (AKD s. 190).”
Bu sözleri duyan Aba-Kulak’ın yanık kızıl yüzü, ölmüş ciğere döner. Akağaç gibi ak yüzü, karaciğere benzer. Dağ gibi kabarıp deniz gibi şişer. Aba-Kulak, Kök-Kartıga’ya vurmak için sağ
kolunu kaldırdığında Kök-Talay araya girerek,“Hey, Kök Kartıga
kocam, düşünme ki yalnız sen yiğitsin, diye, Aba Kulak senden az yiğit değil. Görünüşü küçük de olsa kaldırılıp vurulması ağır olur. Aba
Kulak, seni kaldırıp vursa altın masa arkasında oturamazsın (AKD
s.190).” der. Kök-Kartıga, alaycı konuşmasına devam eder: “Hey,
Kök Talay karıcığım, ulu atanın başını söylesen, ulu ananın düşünü
anlatsan! Böyle Aba Kulak gibisi ne kadar vursa da sivrisinek sokuşu
gibi bile etkilenmem. Bit ısırınca bile fark etmem! (AKD s. 191).” Kocasının alaycı tutumuna karşılık Kök-Talay, “Ay Sabak kardeşimi
Aba Kulak’a vermezsen ömrün kısa olur, tabutun alçak olur (AKD s.
191).” diyerek eşini tehdit eder.
Kök-Kartıga, orta sesiyle bağırıp Aba-Kulak’ı korkutmak
ister. Bu bağırmayı Ay-Sabak duyar ve onların bulunduğu yere
gelir. Aba-Kulak’ı bulan Ay-Sabak, “Canım benim, Aba Kulak’ım
seni bulamayıp bu ak dünyayı baştan sona gezdim! (AKD s. 193)”
der. Kök-Talay, Aba-Kulak ile Ay-Sabak’ın başlarını birleştirir.
Aran-Taycı destanında, dostu Altın-Mökö’nün eşi AydanArığ’dan evleneceği kızın Oçı-Karakçın olduğunu öğrenen
Aran-Taycı, dostu Altın-Mökö’yle birlikte yola çıkar. Otuz gök
dibini geçip hiçbir engelle karşılaşmadan Oçı-Karakçın’ın mem92
D r. Sal aha d d in B EKK‹
leketine vardıklarında Altın-Mökö, Aran-Taycı’yı yalnız bırakarak yurduna döner (ARTD s. 313).
Kağan-Argo Ablalı Kağan-Mergen destanında, ablasından
evleneceği kişi hakkında bilgi alan Kağan-Mergen, kırk odanın
dibine girip askıda duran altın gümüş zırhını giyinip, kara demir
çizmesini ayağına çekip, nakışlı güzel sadağını beline takıp vakit
geçirmeden yola çıkar ve hiçbir engelle karşılaşmadan Şaday’ın
memleketine ulaşır (KAKM s. 362).
Kökin-Erkey destanında, bahadırın yolculuğa çıkması, eş
aramak için değildir. Kaybolan kız kardeşini bulmak için yola
çıkan bahadır, bu seyahati esnasında birçok memlekete uğrar.
Kendisinden önce o memleketlere ulaşan kovduğu atı TemirÇookır birçok evlenme yarışına katılmış ve hepsini kazanmıştır.
Kökin-Erkey, Ak-Kağan’ın memleketine ulaştığında AyKağan’ın oğlu Altın-Akbergen’in de aynı kız için dünür geldiğini ve yarışların başlamak üzere olduğunu öğrenir. Ak-Kağan’ın
düzenlediği üç yarışı da bahadırın kovduğu atı Temir-Çookır kazanmıştır. Temir-Çookır atı yakalayıp binene, Ak-Kağan, kızını
vereceğini ilan eder (KÖED s. 180). Bunu duyan Kökin-Erkey’in
heyecandan kalbi çarpar, iştahı kesilir. Aceleyle kalkıp oradan
uzaklaşmak ister. Yolda, Ak-Kağan’ın tek kızı Kökin-Erkey’e,
Temir-Çookır ata binenin kendisi olup olmadığını o ise onunla
evleneceğini söyler. Kökin-Erkey, kıza göz ucuyla bile bakmayıp
Ak-Kağan’ın ülkesini terk eder (KÖED s. 181).
Kökin-Erkey, bir zaman sonra Boro-Teltey-Kağan’ın memleketine ulaşır. Boro-Teltey’in tek kızına Ceti-Ceek’in dünür geldiğini öğrenir. Kız için üç yarış düzenlenir. Bu yarışları da yine
Temir-Çookır at kazanmıştır. Boro-Teltey-Kağan, yarışları kazanan atın sahibine kızını vereceğini ilan eder. Boro-Teltey’in kızı
Kökin-Erkey’e Temir-Çookır ata binenin kendisi olup olmadığını o ise onunla evleneceğini söyler. Kökin-Erkey, bu kıza da göz
ucuyla bakmayıp Ak-Kağan’ın ülkesini terk eder (KÖED s. 185).
93
Destanlaan Evlilikler
Kız kardeşini aramaya devam eden Kökin-Erkey, yolda kovduğu atıyla karşılaşır. Atı, ona kız kardeşini, yeraltında yaşayan
Ceeken-Küren ata binen Celbis-Sokor-Kağan’ın kaçırdığını söyler (KÖED s. 187).
Kökin-Erkey, Celbis-Sokor-Kağan’ın yurduna gitmek üzere yeraltına inen deliğin ağzına gelir. Burada Ançı-Mergen ile
karşılaşır, onunla dost olup beraberce yeraltına inerler (KÖED
s. 190). Düşmanı öldürüp dokuz kat dökme demirden yapılmış
kapıyı kırıp Erkin-Koo’yu kurtarırlar (KÖED s. 193). Kurtarılan
Erkin-Koo, Ançı-Mergen’i görünce tanır ve “Benim hayatım / Benim yüreğim / Ateşim onunla bir yanmış / Yatağım onunla bir serilmiş
(KÖED s. 194).” diyerek evlenme isteğini dile getirir
Kökin-Erkey, kız kardeşini alıp memleketine döndüğünde
daha önce göz ucuyla bile bakmadığı Ay-Kağan ve Ak-Kağan’ın
kızlarının kendisini beklediğini görür ve onlarla evlenir (KÖED
s. 198).
Kara-Kuzgun destanında, annesi Altın-Sas’tan evleneceği
kızın kim olduğunu öğrenen Han-Saraçı, hemen yola çıkar. Bir
aylık yolu ara vemeden, bir yıllık yolu yedi günde kat edip kızın
memleketine ulaşır. Oraya vardığında kendisinden önce gelmiş
olan rakiplerinin ne kadar çok olduğunu görür (KAK s. 173.
Han-Mirgen destanında, kahramanın sefere çıkması diğer
destanlara göre farklılık gösterir. Üstünde büyüğü, altında küçüğü olmadan yaşayan Han-Mirgen, Ay-Arığ’la evlidir ve henüz
çocukları olmamıştır. Eşiyle mutlu bir şekilde yaşamlarını sürdürürken kara kızıl atlı Küreldey, Sarı-Han’ın kızı için yapılan
yarışlarda kendisine yardımcı olması için bir adamını göndererek
Han-Mirgen’i yarışlara davet eder (HMD s. 10-11). İlk başlarda
yolculuğa çıkmak istemeyen Han-Mirgen, ihtiyarların “Bir defa
olsun yola çıkmadı (HMD s. 11)” diye kendi aralarında konuşmalarından rahatsız olur ve hazırlığını yaparak Sarı-Han’ın memleketine doğru yola çıkar.
94
D r. Sal aha d d in B EKK‹
II.2.2. Babanın Yolculuğa Çıkması
Ölöştöy destanında, üç neslin evliliği anlatılmaktadır. Birinci nesli oluşturan Ölöştöy ile Altın-Topçı’nın evliliği “kızın
sefere çıkması” başlığı altında ele alınmıştır. Ölöştöy destanında,
ikinci neslin yani Erkin-Koo’nun evlilik macerası söz konusu olduğunda babanın sefere çıkması, dünür gezmek işleviyle karşımıza çıkar. Baba, bu sefer esnasında herhangi bir güçlükle karşılaşmaz ve herhangi bir yarışa katılmaz. Yukarıda da söylediğimiz
gibi burada babanın sefere çıkması dünürlük fonksiyonundadır.
Ölöştöy’ün dünürlüğü ilgili bölümde (7. Dünürlüğün Dile Getirilmesi) ele alınmıştır.
Arı-Haan destanında, Arı-Haan hamile olan eşinin arzusu
üzerine doğacak çocuğu için Ulu-Haan’ın kızına dünür olmak
üzere yola çıkmasını söyler. Bu arada Arı-Haan’ın devesi kaybolur. Arı-Haan hazırlanıp yola çıkar (AHD s. 245).
Arı-Haan yolda Sarıg-Kaltar atlı Şara-Melçen-Haan ile karşılaşır. Onu ok atışı ve güreşte yenip canını bağışlar. Şara-MelçenHaan ile kardeş olur. Onu memleketine uğurlayıp kendisi yoluna
devam eder (AHD s. 255).
Yolda, ucu bucağı gözükmeyen, geçit yeri olmayan hırçın
bir kara denize rastlar. Altın saplı kamçısıyla denizi yarıp arasından geçer (AHD s. 256). Biraz daha ilerleyince Er-Sayın-Ulaatı
ve Han-Sayın-Ulaatı adlı kardeşlerle karşılaşır. Onları da yanına
alıp yoluna devam eder (AHD s. 256).
II.2.3. Kız Kardeşin Yolculuğa Çıkması
İncelediğimiz destanlardan yalnızca ikisinde kız kardeşin
erkek kardeş (kahraman) yerine sefere çıkması söz konusudur.
Bu iki destanda kahramanlar bir vesileyle öldükleri için kız kardeşleri, onların yerine sefere çıkmışlardır. Bu yolculuk sonunda
başarılı olan kız kardeşlerin getirdiği kızlar, ölmüş olan kahramanları diriltirler.
95
Destanlaan Evlilikler
Kögüdey-Kökşin [i]le Boodoy-Koo destanında, kız kardeş
Boodoy-Koo aniden ölen ağabeyi Kögüdey-Kökşin’in yerine sefere çıkar (KKBK s. 439).
Kız kardeşin ağabeyi adına evlenme yolculuğuna çıktığı
destanlardan biri de Boktu-Kiriş Bora-Şeeley destanıdır. BoktuKiriş, atının ayağının sürçmesi sonucu atından düşer ve boynu
kırılmak suretiyle ölür (BKBŞ s. 345). Kız kardeşi Bora-Şeeley,
üç kutsal kuyu suyuyla ağabeyini günlerce yıkayıp diriltmeye çalışır ama başarılı olamaz. Sonunda onu dokuz çeşit ipek kumaşa
sarıp kaya mezara defneder (BKBŞ s. 347).
Günlerce ağabeyi için yas tutan Bora-Şeeley, bir gün uyku
ile uyanıklık arasında üç kuğunun ağabeyinden bahsettiklerini
duyar ve ağabeyinin okuyla üç kuğudan birinin kanadını vurup
koparır. Kuğunun kanadında:
“Üst alemde üç göğün üstünde / Üç kağanın üç altın
prensesi / Üç kuğuya dönüşüp / Uçarmış, böyleymiş / AyHaan’ın altın prensesinin / Hün-Haan’ın gümüş prensesinin / Ulug-Ege-Haan’ın Ulan-Saygıl prensesinin / Adı
yazılı değil miymiş / Üst alemde üç göğün üstünde / O üç
kağanın obasında-yurdunda / Atış-tutuş, sınama-yarış
olur / Oraya Boktu-Kiriş de / Gelsin diye yazılı değil
miymiş (BKBŞ s. 348-349).” yazılıdır.
Bora-Şeeley, bunun üzerine ağabeyinin altı ay sonra okuyacağı “altın sarı haberci kitabı”nı çıkarıp okumaya başlar. Kitapta, eğer Boktu-Kiriş, üç prenses için düzenlenen yarışlara katılıp üç altın prensesi de kendisine eş yaparsa dirileceği yazılıdır.
Bora-Şeeley, kitaptan kendisinin ağabeyinin yerine evlilik yolculuğuna çıkıp çıkamayacağına da bakar. Kendisinin bu yolculuğa
çıkabileceğini öğrenir ve yola çıkmak için hazırlığa başlar.
Önce kılığını kıyafetini ağabeyine benzetmeye çalışır: “Aynada yüzüne bakıp / Başının saçını tıraş edip / Bel gibi iki örgüsünü
koparıp / Sadağın içine sokmuş / Karamsı keçinin sakalını / Kırkıp alıp
96
D r. Sal aha d d in B EKK‹
/ Yanağına, dudağına yapıştırıp efsunlayıp / Sakal yapıvermiş (BKBŞ
s. 349).” Daha sonra ağabeyinin savaş zırhını giyinip silahlarını
kuşanarak yola çıkar.
II.2.4. Kızın Yolculuğa Çıkması
İncelediğimiz destanlarda kızların eş bulmak için herhangi
bir -bu çalışmada ele aldığımız alplara mahsus evlilik kapsamında- yolculuğa çıkmaları söz konusu değildir.18 Bu husus AltınTaycı destanında, şu şekilde dile getirilir: “Altmış belikli kız kişi
/ Yarışma olan yere / Koca seçmeye gelmez / Babasının evinde oturup
/ Alacağı yiğidi düşünür / Elli belikli kız kişi / Yabancının yerine /
Er bulmaya gelmez / Annesinin evinde oturup / Yaratıcısını düşünür
(ATD s. 61).”
Ölöştöy destanında, Temir-Bökö ile nişanlanan AltınTopçı’nın yolculuğa çıkmasının amacı bir eş edinmek değildir.
Altın-Topçı’nın yolculuğu, aşağıda anlatılacağı üzere çevreyi tanımaya yönelik bir seyahat olmasına karşın evlilikle sonuçlanmıştır.
Monıs-Kağan, kızı Altın-Topçı’ya kendisini Kara-BököKağan’ın oğlu Temir-Bökö ile sözlediğini söyler. Bunun üzerine
Altın-Topçı,
“Anne memesinden henüz ayrıldım / Dar beşikten yeni
kalktım / Cayzanlı halkın eğlencesini görmedim / Geniş
ırmaklar geçmedim / Aşıtlı dağların geçidini aşmadım /
Babamın attığı oku / Hedefine mutlaka değer / Babamın
söylediği sözü / Dönüp kendisine gelmez / Taş atıldığı yere
/ Düşüp orada kalmalı / Kız verildiği yere / Gidip orada
yaşamalı / Kendi düşüncemse / Halkın içinde / Üzüntüm
geçene kadar / Bir yıl yaşayayım (ÖD s. 79).”
18 Evlilik için yolculuğa çıkmak erkek kahramanlara özgü bir eylemdir. Evlenilecek olan
kız, daha çok edilgen bir tavır sergileyerek evleneceği erkeğin gelip kendisini bulmasını
bekler. “Kızlar kendi kaderini beklemekte sabırlıdır, genellikle nişanlısı olan rakipleriyle mücadele
eden damatlar kaderlerini belirler. Gelinler ise güzelliğe, sadakate, bağlılığa daha sonlarında ise
samimi ve güçlü sevgi yetisine sahiptirler (Çudoyakov 2007: 56).”
97
Destanlaan Evlilikler
diyerek babasından bir yıl mühlet ister.
Monıs-Kağan, kızının isteğini kabul edip yanına dört bahadır ile on iki hizmetçi kız katarak yola çıkarır (ÖD s. 80). AltınTopçı, yola çıktığında, daha önceden adını duyduğu babasının
çobanı Ölöştöy’ü görmek ister. Ölöştöy’ün bulunduğu yere gelir
ve onun içler acısı haline üzülür. On iki hizmetçi kızdan birini
Ölöştöy’le evlendirmek ister. Kızlardan hiçbiri Ölöştöy’le evlenmeye razı olmaz (ÖD s. 81). Altın-Topçı, beraberinde gelen bahadır ve hizmetçi kızları babasının yanına gönderir kendisi ise
Ölöştöy’le evlenip orada kalır (ÖD s. 84).
Altın-Topçı, babasının bu evliliğe razı olmayıp Ölöştöy’ü ve
kendisini öldüreceğini düşünür. Altın-Topçı, Ölöştöy’e saklanmak için çare düşünmesini söyler. Ölöştöy, “Bu dağın güneydoğusunda / Şibee-Kuyak adlı üç zirve / Dağın varlığını duymuştum / Üç
kutsal zirveye çıksak / Huzurlu hayata kavuşuruz (ÖD s. 86).” der
ve hemen yola çıkarlar.
Kutsal üç zirveye ulaştıklarında yaşlı bir çiftle karşılaşırlar.
İhtiyar çifte neden kaçtıklarını ve sığınacak bir yer aradıklarını
söylerler. İhtiyarlar, onları “kuşkonmaz” adlı bir kayanın yanına
getirir (ÖD s. 90). İhtiyar kadın bastonuyla kayaya vurarak bir
kapının açılmasını sağlar. Ölöştöy ve Altın-Topçı bu kapıdan
kayanın içine girerler. İçerisi otuz kişinin yaşayabileceği taş bir
saraydır (ÖD s. 90).
Öte yandan dört bahadır ve on iki hizmetçi kız, gidip durumu Monıs-Kağan’a söylerler (ÖD s. 91). Monıs-Kağan, oğlu
Er-Bökö’den gidip kız kardeşini getirmesini ister. Er Bökö, “Bir
tanecik kız kardeşimi / Tek eniştemle / Utanmadan hangi yüzümle /
Gidip savaşayım / Kendi istekleriyle evlenenlerin yurdunu / Yıkıp dağıtmam / Utanç verici bu işi / Oğlunuz da olsam yapmam (ÖD s. 94).”
diyerek babasına karşı çıkar. Monıs-Kağan, bunun üzerine kızını
ve Ölöştöy’ü bulması için yeraltından Kubakayçı’yı çağırır. Kubakayçı, Ölöştöy’ün saklandığı dağı bulur ama kayaya ulaşamaz
(ÖD. s. 97).
98
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Bu arada Altın-Topçı hastalanır. Bir süre sonra, “Bir elinde
sekiz köşeli / Yada taşını tutunmuş / Eğik elinde ise / Kara kan tutunmuş (ÖD s. 99)” olan bir çocuk doğurur. Doğan çocuk, iki gün
içinde “anam”, altı gün içinde “babam” der. Bir ay sonra da deri
kundağını tepip parçalar (ÖD s. 99). Üç yaşına ulaşan çocuk,
taş sarayda sıkılır ve oradan çıkmak ister (ÖD s. 100). Ölöştöy,
ihtiyarlardan yardım ister. İhtiyarlar kaya kapıyı açarlar (ÖD s.
101). Belli bir yaşa gelen çocuğa ihtiyarlar tarafından Erkin-Koo
diye ad verilir. Erkin-Koo, anne ve babasına artık memleketlerine dönme zamanının geldiğini söyleyerek onlarla birlikte yola
çıkar (ÖD s. 102).
Ölöştöy ve Altın-Topçı’nın memleketlerine döndüğünü öğrenen Monıs-Kağan, adamlarını göndererek onları getirmelerini
söyler. Adamlar gelip onları götürmek ister. Erkin-Koo, gelen
adamları yenerek kırk gün içerisinde Monıs-Kağan’ın yurduna
geleceğini; Ölöştöy’e (damadına) vermesi gereken mal ve davarı
hazırlamasını kağana söylemelerini ister (ÖD s. 108).
Oğlan dedesinin memleketine doğru yola çıkar (ÖD s. 111).
Monıs-Kağan, Erkin-Koo adlı torununu öldürecek olana büyük
bir ödül vaat eder ve kendisi de sarayına saklanır (ÖD s. 113).
Dayısı Er-Bökö, gelip çocuğu karşılar. Birlikte Monıs-Kağan’ın
sarayına giderler. Erkin-Koo, dedesinden annesinin çeyizi olacak
mirası ister. Monıs-Kağan, “Kırk gün geçirmeden / Dört bahadır
/ Toplanan halktan / Yağlı maldan / Dayın Er-Bökö’nün elinden /
Mirasını alacaksın (ÖD s. 118).” diyerek annesinin çeyizini torununa miras olarak vereceğini söyler. Erkin-Koo, memleketine
döner (ÖD s. 118). Böylelikle birinci kuşağın evlenme macerası
sona ermiş olur.
Kızın eş bulmak için sefere çıkmasından sadece Ak-Kağan
destanında bahsedilir. Aslında o destanda da sefere çıkan erkek
kahramandır. Erkek-kahraman Aba-Kulak’a evleneceği kız hakkında bilgi verilirken kızın da kendisini bulmak için ak dünyayı
99
Destanlaan Evlilikler
dolaştığından bahsedilir fakat bu yolculuk hakkında bilgi verilmez (AKD s. 179).
Altın-Arıg destanında da Picen-Arıg, kuzgunlardan kendisine eş olabilecek kişinin Alp-Saaday olduğunu öğrenince kuzgunlardan birini göndererek onunla evlenmek istediğini bildirir
(AAD s. 65). Burada da bahadırlığı ön plana çıkaran bir yolculuktan söz etmek mümkün değildir.
Han-Mirgen destanında, Küreldey’in evlenme yolculuğunda
ona yardıma gelen Han-Mirgen, güreş esnasında yılana dönüşen
Üzüm-Çarçah tarafından zehirlenerek öldürülür. Toolay-Mooray
adındaki kız, Han-Mirgen’i bir türlü diriltemez ve onun cesedini atına yükleyip memleketine doğru yola çıkar. Bir kızın koca
peşinden gitmesi ya da burada olduğu gibi onu diriltmek için
uğraşması halk tarafından hoş karşılanmayan bir durumdur. Bu
durum Toolay-Mooray’ın ağzından şöyle dile getirilir: “Doğru
yoldan gitsem / Çok hanın yerinden geçeceğim / Çok beyin yurdundan
gideceğim / Altmış beliğini yayıp / Elli beliğini sallandırıp / Ölmüş
Han Mirgen’i / Koca yapmaya götürüyor diye / Halk gülüşür / Ele maskara olacağım, halkın ağzına düşeceğim / Dağın yükseğinden / Yerin
dolambaçlısından / Ormanın sıkından götüreyim (HMD s. 40).”
Bu arada Çıl-Han’ın çocuğu at götürmez Çildek, gelerek
Toolay-Mooray’a Han-Mirgen’i nasıl diriltebileceğini söyler:
“Annem babam yurduna git / Çalım dağın altında / Geniş nehir başında / At götürmez Çalat Han atam / Çalay
Puruhhan anam / Mallarından ne gerekliyse yapar / At
götürmez Çalat Han atam / Zamanından zaman verir /
Haydi iyi gidip şansın olursa / Yanan ateşi söndüren /
Ölen vücudu dirilten / Üç köşeli altın örtü var / Annem
Çalay Puruhhan’ın / Üç çatal başlı / Altın saplı kamçısı
da var / Nasıl olursa olsun, zorla da olsa / Alıp gelirsin,
özenerek gelirsin / Ne de olsa kişin Han Mirgen’i / Diriltirsin (HMD s. 47).”
100
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Bundan sonra gelişen olaylar âdeta bayan kahramanın evlilik macerasına dönüşür. Toolay-Mooray, denileni yapar ve HanMirgen’i diriltmeyi başarır. Han-Mirgen dirildiğinde Altın-Çüs
adında bir çocuğunun olduğunu öğrenir (HMD s. 58).
II.2.5. Yolculuğun Engellenmesi
Kahramanın yolculuğa çıkmasına genelde anneler engel olmaya çalışır. Engellemenin en önemli sebebi, yola çıkmaya hazırlanan kahramanın ve ona bu yolculukta yardımcı olacak atının
tam anlamıyla yetkin olmamasıdır. Bu durum dile getirilerek
kahramanın yolculuğu ertelenmeye çalışılır.
Gidilecek yerin tehlikelerle dolu olması; düşmanın abartılarak tasvir edilmesi; yoksulluk gibi sebepler de engellemenin
bir başka çeşididir. Bu tür engellerle kahramanı durdurmayı başaramayan anne-baba, onu bir başka kızla evlendirme yoluna da
gidebilirler. Bunda da başarılı olamazlarsa kahramanın çıktığı
yolculukta, birtakım nesne ve hayvanlara dönüşerek kahramanı
yolundan alıkoymaya çalışırlar. Kahraman, tüm engellemelere
rağmen yolculuğa çıkmayı başarır.
Kozın-Erkeş’in evlenme yolcuğuna çıkmak istemesi, komşuları tarafından alkışlansa da annesi tarafından kabul görmez.
Annesi, “Kara yoksulluk içinde yaşıyoruz / Kağanın kızını nasıl alırız! / Ona ne yaptırırız? / Karatı Kağan sert kağan / Alay ediyorsun
diye öfkelenir / Genç vücudunu öldürür / Onun yerine tek oğlum / Başka
yerden ara / Yoksul halkın çocuklarından / Eş bulunmaz mı? (KED s.
259)” diyerek oğlunu vazgeçirmeye çalışır.
Kozın-Erkeş, annesini dinlemeyip Kızıl-Konır atına binip
yola düşer. Yolda annesi, önce kara su samuru, sonra kara tilki
daha sonra da altın tüylü kaplan şeklinde karşısına çıkıp oğluna
engel olmak ister ama başarılı olamaz (KED s. 294-295).
Şulmıs-Şunı destanında, baba Kaldan-Kağan, CeptenKağan’ın yurduna giren insanın geri dönmediğini, bu yolculuğa
101
Destanlaan Evlilikler
çıkmak için hem kendisinin hem de atının yetkin yaşa gelmediğini söyleyerek oğlu Şulmıs-Şunı’yı vazgeçirmeye çalışır (ŞŞD s.
323).
Erkin-Koo, babası Ölöştöy’ün ölümünden kısa bir süre sonra
üzüntüsünü dağıtmak için ava çıkar. O, avda iken nişanlısı CaraaÇeçen’in memleketinden bir mektup gelir. Mektupta, yeraltı ülkesinde yaşayan Ada-Biy’den kızları Caraa-Çeçen için dünür geldiği; şayet kızı vermezlerse kendi gücüyle onu alıp götüreceği;
Erkin-Koo hayatta ise gelip nişanlısını alması şayet gelmeyecekse
durumu bir mektupla bildirmesi yazılıdır (ÖD s. 136).
Mektubu okuyan Erkin-Koo’nun annesi Altın-Topçı, AdaBiy’den çekinerek oğlunu nişanlısının memleketine göndermek
istemez ve oğlunun Caraa-Çeçen’den vazgeçtiğini bildiren bir
mektup yazar: “Erkin-Koo oğluma / Önceden söylemiştim / CaraaÇeçen eşini / Getir diye buyurmuştum / Erkin-Koo istemedi / Eşini,
canını / Bulan kişi kendim dedi / Ada-Biy’e verecekseniz / Öfkelendirmeden verin / Altayımıza kötülük etmesin (ÖD s. 136).”
Altın-Topçı, daha da ileri giderek oğlu Erkin-Koo’nun av
dönüşünde bir toy düzenleyip kopuzcu kızlardan Kün-Kaan’ın
kızı Kün-Kerel’in güzelliğini öven türküler söylemelerini ister
(ÖD s. 137). Erkin-Koo, neden toy düzenlendiğini annesinden
sorar. Annesi, “Halk yöneten kağan halinle / Altı yıl boyunca taşa
yaslandın / Evlenmeyi hiç düşünmedin / Halk senin için eğlenmesin
mi? / Evleneceğini düşünmesin mi? (ÖD s. 139)” diyerek toyun sebebini söyler. Toy başladığında tüm gelinler, kopuz çalan kızlar
Kün-Kerel’in güzelliğini anlatan türküleri söylemeye başlarlar.
Bu arada Erkin-Koo’nun atı Erke-Küren de Kün-Kerel adlı kız
için sefere çıkması gerektiğini söyler (ÖD s. 139). Böylelikle ağız
birliği yapıp Erkin-Koo’yu, Caraa-Çeçen kız için yolculuğa çıkmaktan alıkoymaya çalışırlar.19 Erkin-Koo, tam Kün-Kerel için
19 Benzer durum, “Uşun Koca Oğlu Seğrek Boyu”nda da vardır. Bu boyda, ağabeyi Eğrek’in
esir olduğunu öğrenen Seğrek, hemen onu kurtarmak için yola çıkmak ister. Anne ve
babası Seğrek’e mani olmaya çalışırlar. Seğrek’in kararlılığı karşısında Salur Kazan’dan
102
D r. Sal aha d d in B EKK‹
sefere çıkacağı sırada Caraa-Çeçen’den bir mektup daha gelir.
Altın-Topçı, gelen mektubu oğlundan saklamaya çalışır fakat
başarılı olamaz.
Caraa-Çeçen kızın gönderdiği mektupta şunlar yazılıdır:
“Kaynatam bu deyip / İçki vermiştim / Erkin-Koo eşim
deyip / Yemek gönderip yedirmiştim / İki ak şeytan yılan
/ Sürünüp kapımıza geldi / Güneşli, aylı Altay’ımdan /
Uzaklaşacak günüm yaklaştı / Altın Erke-Küren’i / Sıvazlamasam da şık olsun / Yakışıklı Erkin-Koo seni /
Ben görmesem de esen yaşa / Kün-Kerel kıza gönlün düştü
demek / Sizler huzurlu yaşayıp / Güneşin altında mutlu
olun / Gönlünün düşmediği bense / Güneşi görmeyeyim /
Mutsuz da olsa yaşarım (ÖD s. 141).”
Erkin-Koo, mektubu okuyunca annesinin daha önce gelen
mektubu kendisinden gizlediğini de öğrenmiş olur (ÖD s. 142).
Erkin-Koo, hemen atını eyerleyip savaş zırhını giyinip yola çıkmak için hazırlanır. Annesi Altın-Topçı,
“Alacağın kızını almadın / Atının yorulacağını düşünmedin / Erlik Abı’nın yerine / Erden kıymetli er gitti /
Dolanıp geri çıkmadı / Attan iyi at gitti / Dönüp geri
gelmedi / Sayısız kardeşli / Kanı dökülmez bahadırlı /
Canı alınamaz yiğitli / Adı şanlı savaşçılar / Savaşmaya
gidip de dönmediler / Yurtlarına çıkamadılar / Tutsan
kulağın / Gerine baksan gölgen / Kadınlara, çocuklara
acı / Kara başını öldürteceksin / Bir genç kıza kapılıp /
Kızıl canına kıydıracaksın / Ay gibi güneş gibi güzel kız
/ Altay’ımızda bulunmaz mı? / Yeter ki gönlün birine
düşsün / Onunla mutlu yaşanmaz mı? / Yavrum sözümü
dinlesene / Anana acısana yavrum (ÖD s. 142).”
yardım isterler. Salur Kazan, “Ayağına at kösteği vurun (DK s. 210)” diyerek öğüt verir.
Bunun üzerine Seğrek’i alelacele evlendirirler. Seğrek, gerdeğe koymalarına rağmen ağabeyimi kurtarmayınca murat alıp murat vermem diye yemin eder ve Eğrek’i kurtarmak
üzere sefere çıkar.
103
Destanlaan Evlilikler
diyerek oğlunu bu yolculuktan vazgeçirmeye çalışır. Bahadır
Erkin-Koo, yola çıkar. Annesi yolda önce kızıl tilki olup KünKerel kızın güzelliğinden bahseder. Erkin-Koo, kızıl tilkinin annesi olduğunu anlayınca yoluna devam eder. Annesi daha sonra
boz tavşan olup tekrar engel olmaya çalışır ama başarılı olamaz.
Ölöştöy destanında, torun Kan-Mergen, Ak-Koo kız için
sefere çıktığında yolda birçok memlekete uğrar. Kağan AkTarakay’a misafir olur. Kağan Ak-Tarakay, Altın-Castık adlı kızının olduğunu; onu kendisine eş almasını; kızının çıktığı seferden dönülmeye değer bir kişi olduğunu söyleyerek Kan-Mergen’i
çıktığı yolculuktan vazgeçirmeye çalışır (ÖD s. 248).
Katan-Kökşin [i]le Katan-Mergen destanında, KatanKökşin’in birinci evlenme yolculuğuna babasıyla çıktığı ve bir
engelleme ile karşılaşmadığını ilgili bölümde anlatmıştık.
Katan-Kökşin, rüyasında gördüğü Altın-Tana ile evlenmek
istediğini söyleyince hem eşi Altın-Sırga hem de küçük kardeşi
Katan-Mergen bu evliliğe karşı çıkıp bahadırın yolculuğa çıkmasına engel olmaya çalışırlar. Katan-Mergen yolculuğa çıkmadan önce eşine, “Seni bırakıyorum diye üzülme / Altın-Tana’yı alsam
da / Seni bırakmam / Ölene dek / İki eşli yaşamayı / Aklıma koydum
(KKKM s. 284).” der. İlk hanımı Altın-Sırga, “İki tavşan tutayım
derken / Boş yerde eli boş kalacaksın (KKKM s. 284).” deyip ağlamaya başlar.
Katan-Kökşin’in ikinci evlilik seferine çıkmasına küçük
kardeşi Katan-Mergen de razı değildir. Katan-Mergen, “Kara
düşünceli kişiye / Kardeş olacak halim yok / Kötü düşünceli mel’unla /
Yaşamaya isteğim yok / Artık Altay üstünde ömrüm oldukça / Ağabeyim demem (KKKM s. 284).” diyerek bu evliliğe karşı olduğunu
dile getirir.
İlk eşi Altın-Sırga ve küçük kardeşi Katan-Mergen’in tüm
ısrarlarına rağmen yola çıkan Katan-Kökşin, hiçbir engelle karşılaşmaz ve Altın-Tana’nın memleketine ulaşır (KKKM s. 284).
104
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Ak-Biy destanında annesinden evleneceği kızın Cüs-Kezer’in
tek kız kardeşi olduğunu öğrenen Altın-Koo, hemen yola çıkmak
için hazırlık yapar. Babası Ak-Biy, “Âh âh yavrum / İyi düşün / O
Cüs-Kezer’in karısı / Annenin kız kardeşidir / Fakat akraba diye ona
güvenme / Cüs-Kezer kötü düşünceli biridir / İyi düşün yavrum (ABD
s. 381).” diyerek onu bu yolculuk konusunda uyarır.
Közüyke destanında, akranlarından beşik kertmesi bir nişanlısının olduğunu öğrenen Közüyke, annesinin tavsiyesi üzerine
kendisine ad veren Aksagal’a gider ve ondan at ile silahlarını nasıl elde edeceğini öğrenir. Atını ve silahlarını elde eden Közüyke,
annesine gelerek beşik kertmesi nişanlısı Bayan’ı almak üzere sefere
çıkacağını söyler (KÖZD s. 327).
Annesi Erke-Tana, “Karatı Kağan senin kaynatan / Kara düşünceli kişi idi / Kara başını yok eder / Sevimli vücudun ölür / Gidip
ondan intikam alacağına / Evinde rahat yaşa / Halkta evlenecek genç
kız / Yalnızca Bayan değil / Ormanın ortasından hayvan çıkar / Halkın ortasından genç kız çıkar / Sakın gitme çocuğum / Henüz çok gençsin seni bırakmam (KÖZD s. 328).” diyerek oğluna engel olmaya
çalışır.
Alıp-Manaş destanında, anne ve babasının arzusu üzerine ilk
evliliğini Kömüjek-Aru ile yapan Alıp-Manaş, bu evliliğin üzerinden fazla zaman geçmeden “kutsal kitabı”ndan Ak-Kağan’ın
Erke-Karakçı adında bir kızı olduğunu öğrenir ve onu almak için
sefere çıkacağını söyler. Annesi, “Millete seni övdürmeye / Soylu birini alıp verdik / Gönlün mutlu olsun diye / Güzel yüzlüyü seçip aldık
/ Ruhun huzurlu olsun diye / Akıllısını seçip aldık / Ananın, babanın
bu sözünü / Dinlesen sen nasıl olur? / Güneşe eş Kömüjek-Aru’nun /
Arzusunu yakmasan nasıl olur? (AMD s. 99)” diyerek Alıp Manaş’ı
bu yolculuğa çıkmaktan vazgeçirmeye çalışır.
Arzılan-Kara-Attıg Çeçen-Kara-Möge destanında, UzunSarıg-Kağan’ın kızı için yola çıkan Çeçen-Kara-Möge, fazla yol
almadan Han-Şilgi atlı Han-Ügey’le karşılaşır. Han-Ügey, bahadıra gittiği yerin tehlikelerinden bahseder:
105
Destanlaan Evlilikler
“Tam kuzey tarafta / Büyük tayganın belini / Yurt tutan
/ Uzun Sarıg kağanın / Narın Dangına’sını / Almak
için / Üç itin tüyü kadar / Asker-çeri gönderdim ben / O
çeriyi tamamen kırıp / Yalnız tepip-kaçıp / Dönmekteyim
ben / O âlemde savaş, kavga / Denilen şey orada / Kılıcı,
palası şakırdayıp gelir / Çok zor âlemdir orası / Prenses
almaya aman yok / Canımı, hayatımı kurtarıp / Dönmekteyim, oğlum (AKÇKM s. 289).”
Çeçen-Kara-Möge, Han-Ügey’in söylediklerine aldırmadan yoluna devam eder.
II.3. Yolculuk Sırasında Karşılaşılan Engeller
Kahramanın evlilik seyahati oldukça meşakkatli bir o kadar da engellerle doludur. Kahramanın yolculuk sırasında karşılaşacağı engeller hakkında ilk bilgi, kahramanın evleneceği
kızın ismiyle birlikte dile getirilir. Bu engelleri ikiye ayırmak
mümkündür. Bunlardan birincisi zirvesi görünmeyen dağlar, geçit yeri olmayan nehirler ve denizler, bataklıklar, sık ormanlar,
asit denizi vs. coğrafî engeller ile yılan, boğa, kurt, kuzgun gibi
hayvanlardır. Kahramanın yolculuğu sırasında bir başkasıyla evlendirilmek istenmesi veya yeraltı güçlerinin sihrine maruz kalıp
yolculuktan alıkonulması da ikinci engeller grubunu oluşturur.
Sayısı oldukça fazla olan engelleri aşmada kahramanın doğuştan
sahip olduğu sihirli nesneler ile atı en önemli yardımcılardır.
Maaday-Kara destanında bahadır, kızın memleketine ulaşmak için kat ettiği yolda herhangi bir engelle karşılaşmaz.
Kögüdey-Mergen’in kızın memleketinde karşısına çıkarılan güçlükler ise, bahadırın evlilik müsabakalarına katılmasını engellemeye yönelik birtakım hilelerdir ve bahadır olağanüstü yardımcıları sayesinde bu güçlükleri aşmasını bilir. Bu engellemeleri
bahadırın karşısına Altın-Küskü’yü kardeşine almak üzere gelen
Erlik Bey’in kızı Abram-Moos Kara-Taacı çıkarmaktadır.20
20 Abram-Moos Kara-Taacı’nın rakip olarak Kögüdey-Mergen’in karşısına kardeşini çıkar-
106
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Abram-Moos Kara-Taacı, kahramana ilk olarak zehir katılmış tütün ikram eder. Kögüdey-Mergen’e bu yolculukta yardımcı olan (bk. Başlık 6) altı arkadaşın hepsi birden ağızlığı almak
için uğraşırlarken tütün yere saçılır (MKD s. 524). Abram-Moos
Kara-Taacı ikinci olarak “iki nesil boyunca sarhoş edecek zehirli
içki” ikram ettirir. Yardımcı bahadırlar aynı anda kadehe el atıp
kadehi kırarlar (MKD s. 524). Üçüncü olarak “zehir katılmış et
ve yağ” bahadırlara ikram edilir. Aynı şekilde eti de yere dökerler
(MKD s. 524). Daha sonra yedi bahadır dinlenmek için bir çadıra
çekildiklerinde Abram-Moos Kara-Taacı, çadırı zindana çevirip
etrafına kömür yığdırmak suretiyle zindanı ateşe verdirtir. Bu
ateşe verme üç defa tekrarlanır. Her seferinde Göl-İçen bahadırın
yardımıyla yanmaktan kurtulurlar (MKD s. 525-528).
Abram-Moos Kara-Taacı, son olarak, “Sol böğründeki torbasında doksan pulduk dökme demir tokmak, sağ böğründeki çakmak torbasında yetmiş pulduk sarı bakır tokmak taşıyan Yer-Kaldıran TenekBökö (MKD s. 528)”, bahadırı onların üzerine gönderir. Kahramanın yardımcılarından Dağ-Göçüren bahadır ile Taş-Toplar
bahadır, Yer-Kaldıran Tenek-Bökö bahadırı saf dışı bırakırlar
(MKD s. 530).
Ölöştöy destanında, bahadır Erkin-Koo, Erlik-Abı tarafından kaçırılan sözlüsünü bulmak üzere yeraltına iner. Yeraltının
ağzında yedi gelin, bahadırı karşılar. Bahadır, yedi gelinden bir
ip alarak uzaklaşır (ÖD s. 150). Biraz ileride kendisinden kuşak
isteyen birbirine benzer beş pehlivanla karşılaşır (ÖD s. 151).
Erkin-Koo, biraz daha ilerlediğinde birbirine eş iki “mel’un
kuzgun”la karşılaşır. Daha sonra “türlü ıslık çalan iki ak yılan”
bahadırın karşısına çıkar. Erkin-Koo, sihirli, canlı okuyla yılanları öldürür ve yoluna devam eder (ÖD s. 153). Erlik-Abı, daha
sonra Erkin-Koo’nun karşısına gök boğaya binen Sokor-Kara bahadırını çıkarır. Erkin-Koo, Sokor-Kara ile “bakır boynuzlu gök
masında ve onu bu evlilik seferinde saf dışı bırakmak istemesinde bahadırla kendisinin
evlenmek arzusu taşıması yatar. Bu arzusunu destanın muhtelif yerlerinde dile getirir.
107
Destanlaan Evlilikler
boğaya” dönüşen atı Erke-Küren de gök boğayla kavgaya tutuşur
(ÖD s. 154).
Erkin-Koo, Sokor-Kara’nın tabanını kesince oradan bir
sarı yılan çıkar. Sokor-Kara’nın canı (dış ruhu/ölüm ruhu)21 bu
sarı yılandır. Çıkan yılanı öldüren Erkin-Koo, böylelikle SokorKara’yı da öldürmüş olur (ÖD s. 155).
Gök boğanın canı da kara bir kurbağa şeklindedir. Bahadır,
kurbağayı ayağıyla ezip gök boğayı da ortadan kaldırmış olur
(ÖD s. 155). Erlik-Abı’ya giden yolda Erkin-Koo’nun karşısına
çıkan başka bir engel de “geniş kara bataklık”tır. Erke-Küren
at iki sıçrayışta bu bataklığı da aşar (ÖD s. 155). Erlik-Abı’nın
son engeli Şulmus-Kara bahadırdır. Erkin-Koo, kayınbabasının
verdiği sihirli nesne sayesinde Şulmus-Kara bahadırı öldürür ve
Erlik-Abı’ya ulaşır (ÖD s. 157).
Bahadır Erkin-Koo, Erlik-Abı’dan nişanlısını ister. ErlikAbı, Caraa-Çeçen’i çağırıp, “Seni burada tutmaya / Artık benim
gücüm yetmiyor / Güneşli, aylı Altay’da / Gönlünün düştüğü ErkinKoo’ya / Güneşli dünyaya veriyorum / Eteğinin önüne / Çocuk basıp
oynasın / Eteğinin arkasına / Hayvanlar bassınlar / Beni kötülemeden yaşa / Hoşça kal! (ÖD s. 158)” dedikten sonra Caraa-Çeçen’in
elini tutup “kötü büyü”sünü parmağıyla aktarıp “Erkin-Koo’nun
canına yet (ÖD s. 159).” diye kulağına fısıldar
Erkin-Koo, nişanlısı Caraa-Çeçen’i atının terkisine alıp geldiği yoldan yeryüzüne çıkar. Dönüş yolunda daha önce karşılaştığı “yedi gelin”, “beş pehlivan” ve “iki kuzgun”dan bir daha
insanlara fenalık yapmayacaklarına dair söz alır ve kısa sürede
kayınbabasının memleketine ulaşır (ÖD s. 164).
Közüyke, beşik kertmesi nişanlısı Bayan’ı bulmak üzere sefere çıktığında ilk karşılaştığı engel “açgözlü, iğrenç dişli bir kurt
(KÖZD s. 333)” tur. Közüyke, okuyla kurdu vurup derisini yüzüp yanına alarak yoluna devam eder.
21 Ölüm ruhu (dış ruh/can) konusunda bk. Sever 2003: 161-164; Bekki 2004: 53-66; Duymaz 2008: 1-22.
108
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Közüyke’nin karşılaştığı ikinci engel, “yılanın/sineğin, hiçbir
canlının geçemeyeceği (KÖZD s. 333)” kadar sık bir ormandır. Közüyke, okuyla ormanın içinden kendine bir yol açar.
Közüyke’nin geçmek zorunda olduğu üçüncü engel, geçidi
olmayan deniz ile zirvesi görünmeyen bir dağdır (KÖZD s. 335).
Közüyke, sırasıyla kara kuzgun, karga, saksağan, turna, kaz ve
ağaçkakandan dağın ve denizin geçit yerini sorar. Hiçbiri cevap
veremez. Ağaçkakan, “Bu dağın öte yanında / Boz çölün yakasında
/ Kara rahvan ata binen / Karatı Kağan yaşıyor / Yalnızca tek kızı
olan Bayan’ı / Evlendirip düğün yapıyor / Sanıskan bayın oğlunun /
Bayan’ı alıp götüreceği gün / Gelip yaklaştı (KÖZD s. 341).” diyerek nişanlısı Bayan’ın evlenmek üzere olduğunu haber verir.
Közüyke, atının yardımıyla denizi ile dağı aşar ve nişanlısının
düğününe son anda yetişir.
Alday-Buuçu destanında, Bahadır Han-Buuday’ın yolculuk
esnasında karşılaştığı ilk engel, yer ile göğün birleştiği yerde
yavaş uçan kuşları belinden; hızlı uçan kuşları kuyruklarından
üzüp koparan bir dağdır. Han-Buuday, babasının verdiği oklardan biriyle bu dağı kilitleyip üç yüz kişiyi oradan geçirir (ABUD
s. 229).
Han-Buuday ve beraberindeki üç yüz iki kişi, bu engeli aştıktan sonra yeraltına inerler. Yeraltında karşılaştıkları ilk engel,
Erlik-Lov’un yarattığı göz yetmez hırçın denizdir. Tölee-Şınar ve
Bele-Şınar, bahadıra bu denizi ancak şekil değiştirerek geçebileceğini söylerler. Han-Buuday, ilk önce güzel bir ördeğe dönüşür
ve yüzmeye başlar. Yabancı olduğu anlaşılınca hemen sunaya dönüşür ve yüzmeye devam eder. Yabancı olduğu tekrar anlaşılınca
bu defa da sarı-ala bir kuğuya dönüşerek yüzmeye devam eder.
Kuğu olarak da yabancı olduğu anlaşılınca Han-Buuday, su köpüğüne dönüşüp denizi geçmeyi başarır ve tekrar yeryüzüne çıkar (ABUD s. 236).
109
Destanlaan Evlilikler
Han-Buuday’ın karşılaştığı üçüncü engel, içine düşen her
şeyi eritip yok eden “Horan-Dalay” adlı bir denizdir. HanBuuday, bu denizi nasıl geçeceğini düşünürken Han-Şilgi adlı
atı, “Ötede duran iki boş dağı koparıp / Arkadaki öndeki kancıgaya
/ Çapraz bir halde asıp koyup / Günlük yerden fırlayıp gelip / Arka
kancıgadakini koparıp öne atıp / Ön kancıgadakini öbür tarafa atarsın
(ABUD s. 237).” şeklinde bu engeli nasıl geçeceğini söyler. HanBuuday, atının söylediklerini yapar ve denizi geçmeyi başarır.
Han-Buuday’ın bu yolculuk sırasında karşılaştığı bir başka
engel ise, aşıt veren sırtı olmayan; açılır kapısı bulunmayan bir
dağdır. Bahadır bu engeli de atının marifetiyle geçmeyi başarır
(ABUD s. 238).
Arzılan-Kara-Attıg Çeçen-Kara-Möge destanında, NarınDangına için yola çıkan Çeçen-Kara-Möge, yolda ilk olarak
“dünyanın düşmanları” olan iki kurtla karşılaşır ve onları öldürerek yoluna devam eder (AKÇKM s. 291).
Atını kara taycığa kendisini de sarı keçe kepenekli fakir görünümlü bir oğlana dönüştüren Çeçen-Kara-Möge, yolculuğuna
devam ederken “ak saçlı, ak başlı” bir ihtiyara rast gelir. İhtiyar,
Çeçen-Kara-Möge’ye yolculuk sırasında karşılaşacağı tehlikeleri
bir bir sayar:
“Yoldaki devriyeleri / Geçmek kolay değildir / İki kara
kuzgun / Yukarı çıkan canlıların çift gözünü / Aşağı inen
canlıların sağlam gözünü / Deşmektedir (…) / Orası geçilse de iki kara buğra var / Alt çenesinde altmış kişi /
Üst çenesinde otuz kişi katıyıp kalmış / Onlar yukarıya
çıkan kişiyi / Yukarı ezip ısıran / Aşağıya ineni aşağıya
ezip ısıran / Hayvanlardır, oğlum (…) / Eğer onu geçsen bile / Ezer kazar iki it var / Onlar yukarıya çıkan /
Canlıyı yukarıdan parçalar / İneni aşağıdan / Parçalar
(AKÇKM s. 294-295).”
110
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Çeçen-Kara-Möge, ihtiyarın bahsettiği canavarları ortadan
kaldırıp Uzun-Sarıg-Kağan’ın memleketine ulaşır.
Alıp-Manaş’ın evlenme yolculuğunda karşısına çıkan en
büyük engel “geçit yeri bulunmayan” bir denizdir. Alıp-Manaş,
deniz kenarında bir gemi görür ve ihtiyar gemiciden kendisini
karşı kıyıya geçirmesini ister. İhtiyar gemici, “Başım kuğu gibi
ağarana dek / Dişim bakır gibi sararana dek / Bu suyun sahilinde yaşadım / Bu gemiyle insanlar geçirdim / Senin gibi gözü ateşli / Kalpleri
bahadır cesaretli / Nice bahadırları geçirdim / Fakat o giden bahadırların / Hiçbiri geri dönmedi (…) / Şimdi senin de genç hayatını / Öyle
bir bela beklemektedir (AMD s. 103).” diyerek Alıp-Manaş’ı karşı
kıyıya geçirmek istemez.
Alıp-Manaş’ı ikna edemeyen ihtiyar gemici, onu karşı kıyıya geçirmek zorunda kalır. Alıp-Manaş, ihtiyar gemiciye bakır okunu bırakır ve ölüp ölmediğimi bu okun paslanmasından
anlarsın diyerek atına binip yoluna devam eder (AMD s. 104).
Çok geçmeden Ak-Kağan’ın memleketine ulaşır. Kutsal Ak-Boz
at, Alıp-Manaş’a, “Giden izimiz olacak / Dönen izimiz olmayacak /
Ölmeyen özümüz ölürüz / Varmayan özümüz varırız (AMD s. 105).”
diyerek tehlikeli bir memlekete geldiklerini söyler. Alıp-Manaş,
“Dışın senin kirli yün / İçin senin yeşil bok / Ölecek benim canımı / Yaşayacak benim yaşımı / Sen mi bilir oldun? (AMD s. 105)” diyerek
atına kızar ve dokuz boğa derisinden örülmüş kamçısıyla atını
kamçılayıp yanından uzaklaştırır.
Ölöştöy’ün torunu Kan-Mergen yola çıkar ve TogusSüme’nin memleketine ulaşır. Atı Kan-Ceeren, muhtemel tehlikeler konusunda bahadıra şunları söyler: “Dokuz zirvenin ortasında
/ Kutsal ağaç varmış / Altmış iki dallı / Altmış dalındansa / Altmış
çiçek yaprak çıkmış / Bu ağaçta yuvalı / İki kuş varmış (…) / Şaşırtıcı
esmer guguk kuşu / Başka yerden gelen / Canlı her şeyi sezermiş (…) /
Bir başka yuvada / Bakır burunlu kuzgun / Acı acı ötse / Onu duyan
insanın / Aklı başından gidermiş (ÖD s. 249-250).” Kan-Mergen,
111
Destanlaan Evlilikler
iki kuzgunu ve iki guguk kuşunu ele geçirip Togus-Süme’nin
memleketine girer.
Arı-Haan’ın doğacak oğlu için kız bulmak üzere çıktığı yolculukta, iki engelle karşılaştığını görüyoruz. Bunlardan birincisi
Sarıg-Kaltar atlı Şara-Melçen’dir. Digeri geçit yeri olmayan hırçın kara denizdir. Arı-Han, Şara-Melçen’i ok atmada ve güreşte
yenip kara denizi de kamçısıyla yarıp yoluna devam eder.
II.4. Açık ve Gizli Rakipler
Kahramanın evlenme yolcuğu, bir dizi mücadeleyi beraberinde getirir. Bu mücadelede kahramanın esas rakibi; aynı kızı
almak isteyen şahıslar ile müstakbel kayınpederinin düşmanlarıdır. Bahadırın düşmanları çoğu zaman mitik varlıklar (Celbegen,
Erlik-Bey, Gök Kağan oğlu Demir-Bize / Demir-Möge / TeveneMöge, Ay Kağan oğlu Altın-Mize / Aldın-Möge, Gün Kağan
oğlu Küler-Mergen / Hüler-Mergen vs.) şeklinde tasvir edilir.
Bu mitik varlıklar bazen karşı cinsten de (Abram-Moos KaraTaacı, Kara-Şebeldey) olabilir. Kahramanlar bazen bu mitik varlıkların büyüsüne kapılıp onlarla aşk hayatı yaşayabilirler. Belli
bir zaman sonra ne maksatla yola çıktıklarını hatırlayıp tekrar
yola çıkarlar.
Kahramanın rakipleri her zaman atlarıyla birlikte anılır.
Çünkü bahadır kadar atı da girilen mücadelelerde önemli bir yer
işgal eder.
Kahramanın rakipleri, onlar, bazen binlerle ifade edilir. Rakiplerin sayıca çok -Altay’ın altmış kağanı, yeryüzünün yetmiş
kağanı- ve başka dünyaya (yeraltı veya gökyüzü) mensup olarak
gösterilmesi kahramanın bahadırlığını anlatmak için kullanılmıştır.
Evlenme macerasında kahramanın mücadele etmek zorunda
kaldığı rakipler açık ve gizli olmak üzere iki şekilde karşımıza
çıkar.
112
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Maaday-Kara destanında Kögüdey-Mergen’in rakipleri şöyle tanıtılır:
“Ay-Kağan’ın güzel kızını / Almaya hevesli / Altay’da
çok kişi varmış / Yeryüzünün yetmiş kağanı / Tüm düşüncelerini onda toplamış / Altay’ın altmış kağanı / Onunla
evlenmek istiyorlar / Yedi kat yeraltından / Erlik Bey’in
tek oğlu / Açık kızıl ata binen / Obur Alp Kuvakayçı da
/ Onu istemeye gitmiştir / Erlik Bey’in sevimli kara kızı
/ Abram-Moos Kara-Taacı’nın / O küçük kardeşidir /
Kara içki getirmiş / Çok kalın getirmiş (MKD s. 507).”
Bunların dışında zor yarışlarda kahramanın karşısına birtakım gizli rakipler de çıkar. Bunlar adeta düşman kahramanın
yardımcıları gibi vazife görürler. Yer-Kaldıran Tenek-Böke gibi
(MKD s. 528).
Rakipler arasında Gök-Kağan’ın oğlu demir boz ata binen
Demir-Bize, Ay-Kağan’ın ak boz ata binen büyük oğlu AltınBize ve Gün-Kağan’ın büyük oğlu güçlü bozca kahverengi ata
binen Küler-Mergen de bulunmaktadır (MKD s. 536).
Kögüdey-Kökşin [i]le Boodoy-Koo destanında, BoodoyKoo’nun rakibi ezeli düşmanı olan yeraltı ucubelerinden
Celbegen’dir (KKBK s. 439).
Kozın-Erkeş destanında rakipler, yedi birbirine benzer Sabar
kardeşlerdir (KED s. 263). Karatı-Kağan’ın çobanı Kodur-Uul
da fırsat buldukça yarışlara katılması ve bahadırı hile ile öldürmesinden dolayı gizli rakip olarak karşımıza çıkmaktadır. Aşkını
saklaması sosyal statüsü ile ilgilidir.
Ölöştöy destanında Erkin-Koo’nun rakibi, sözlüsü CaraaÇeçen’i yeraltına kaçıran Erlik-Abı’dır (ÖD s. 147).
Katan-Kökşin [i]le Katan-Mergen destanında bahadırın ilk
evlilik seferindeki rakibi, Ak-Kağan’ın yurdunu istila edip kızı
Altın-Sırga’yı düğün yapmadan oğluna almak için gelen KaratıKağan ile oğlu Kara-Kıdat’tır.
113
Destanlaan Evlilikler
Katan-Kökşin, ikinci eş için sefere çıktığında hanımı AltınSırga, Eki-Toş tarafından yeraltına kaçırılır. Altın-Sırga’yı bulmak için yola çıkan Katan-Kökşin, Caan-Toş ve Kara-Toş kardeşler ile Erlik-Bey’in damadı Koo-Şilti ile savaşmak zorunda
kalır.
Ak-Biy destanında, Altın-Koo’nun rakibi, “gözüyle herkesi
korkutmuş; heybetiyle herkesi yalvartmış; o zamana kadar yapılmış
olan tüm yarışları kazanan; Kara-Kaltar atlı Kalcu-Mize (ABD s.
383)” bahadırdır.
Erke-Koo destanında, Cenis-Biy’in oğlu Altın-Otık, güneşin oğlu Kümüş-Otık ve Kök-Boro ata binen Köögön-Ergey,
Erke-Koo’nun rakipleridir (EKD s. 51).
Bayan-Toolay destanında, Möge-Sagaan-Toolay’ın rakipleri müstakbel kayınbaba, kaynana ve Gök oğlu Demir-Möge’dir
(BTD s. 503-505).
Alday-Buuçu destanında da, kahraman Han-Buuday’ın rakibi Gök oğlu Demir-Möge’dir (ABUD s. 241).
Boktu-Kiriş Bora-Şeeley destanında, ağabeyi adına yarışlara
katılan ve çok sayıda yarışı başarıyla sonlandıran Boktu-Kiriş’in,
katıldığı yarıştan çok rakibi vardır: Demir-Şilgi atlı Gök oğlu
Tevene-Möge, Ay oğlu Aldın-Möge, Gün oğlu Hüler-Möge, Yer
iyesi Çerzi-Möge, Ulug-Ege-Haan oğlu Ulu-Ege-Möge, Dağ
oğlu Dağ-Möge, Te-Kara, Taş yığını iyesi Hola-Möge, Yer iyesi
Çes-Kara-Möge, Köjee-Kara-Möge ve Yer iyesi Çelbige-Kuğuİblis. Bunlardan Demir-Şilgi atlı Gök oğlu Tevene-Möge, esas
rakip olarak karşımıza çıkar.
Destanda ok atma yarışına katıldığı söylenen “altı yaşındaki
oğlanlardan altmış yaşındaki dedelere kadar herkes” de gizli rakipler olarak düşünülebilir.
Möge-Sagaan-Toolay destanında, Kara-Kögöl’ün rakipleri,
Ay oğlu Aldın-Möge, Gök oğlu Hümüş-Möge, Biçe-Kara Möge,
114
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Ortun-Kara Möge, Uluğ-Kara Möge ve Sırlıg-Möge’dir. Bu destanda, kahramanın çocukluğunda dedesiyle birlikte Maçlın-EgeHan’ın kızı için çıktığı ilk yolculukta karşılaştığı, kulakları iki
kara kartal tarafından kopartılan otuz asker; kolları Haan-Hereti
kuş tarafından kopartılan kırk yiğit ile bacakları arslan tarafından kopartılan elli asker, Kara-Kögöl’ün mücadele etmesine gerek kalmadan sahneden çekilen rakipleri olarak düşünülebilir.
Altın-Taycı destanında, ablası Altın-Arığ’dan evleneceği kızın kim olduğunu öğrenen Altın-Taycı, vakit kaybetmeden yola
çıkar ve hiçbir engelle karşılaşmadan müstakbel eşinin memleketine ulaşır (ATD s. 58).
Müstakbel eşinin memleketine ulaştığında Altın-Taycı’nın
dikkatini rakiplerinin “at çakı”da bağlı olan atları çeker: “Alp
Küreldey’in kahverengi atına yakın / Dokuz kulaç boylu / Sarı at dönüp duruyormuş / Onun yanında dokuz toynaklı / Kızıl sarı at dönüp
duruyormuş / Üçüncüsü gök renkli mavi bora at / Dördüncüsü sert tüylü
kara doru / Göğüslerine güneş vurarak / Alınlarına ay vurarak / Dönüşüp duruyorlarmış (ATD s. 59)”.
Altın-Taycı, kendisinden önce oraya giden rakiplerinin
müstakbel kayınbabası Alp-Küreldey’in çadırında oturduklarını görür. Alp-Küreldey, çadırda bulunan kişileri yani AltınTaycı’nın rakiplerini şöyle tanıtır: “Bu başta oturan alp kişi / Han
göğün tepesinden / Tozay Han’ın oğlu tos toynaklı / Kızıl sarı atlı Tozı
Mökedir / Onun ablası Tozay Han kızı / Sarı atlı Tolay Arığdır /
Onunla bitişik oturuyorlar / Gök renkli mavi bora atlı / Demir Han
oğlu Demir Tekle / Sert tüylü kara doru atlı / Kara Han’ın oğlu Alp
Kara Tay (ATD s. 60).”
Alp-Küreldey, Altın-Taycı’yı da şu şekilde tanıtır: “Ormanlı
zirvenin altında / Ak nehir suyunun kenarında yurtlu / Ak Han atalı,
Ayazın Arığ anneli olan / Altın Arığ ablalı, Ay Mirgen kardeşli /
Acıyla doğan tırıs giden kula atlı / Konuşmaya doğan Altın Taycı
(ATD s. 60).”
115
Destanlaan Evlilikler
Bu arada Tozı-Möke’nin ablası Tolay-Arığ, Altın-Arığ’ın
düğüne neden gelmediğini sorar. Altın-Taycı, “Altmış belikli kız
kişi / Yarışma olan yere / Koca seçmeye gelmez / Babasının evinde oturup
/ Alacağı yiğidi düşünür / Elli belikli kız kişi / Yabancının yerine /
Er bulmaya gelmez / Annesinin evinde oturup / Yaratıcısını düşünür
(ATD s. 61).” diye cevap verir. Alp-Küreldey yarışların başlayacağını ilan eder.
Ak-Kağan destanında, Ak-Kızıl atlı Altın-Tana adlı kız kardeşinden evleneceği kişinin kim olduğunu öğrenen Altın-Taycı,
Altın-Kağan’ın obasına ulaştığında, atını bağlamak üzere at çakıya gelir. Orada, atların arasında ak tüylü bir atın tüm atları
köşeye sıkıstırmış olduğunu görür.
Altın-Taycı, Ak-Kağan’ın kırk odalı çadırına girdiğinde,
altın-gümüş elbise giyinmiş tayga gibi bir yiğidin başköşede
oturmuş yemek yediğini görür. O yiğit, ak tüylü ata binen ve
bahadırın başrakibi olan Çargın-Taycı’dır (AKD s. 161).
Çargın-Taycı, yemeğini yer yemez ayağa fırlayıp AltınTaycı’nın iki yakasından tutup bozkıra çıkarır. İki bahadır arasında amansız bir dövüş başlar. Yedi günün sonunda Altın-Taycı,
Çargın-Taycı’yı öldürür (AKD s. 161).
Altın-Taycı, daha sonra Ak-Kağan’ın düzenlediği yarışlara
katılmaya gelen ne kadar yiğit varsa kılıcıyla bir yana vurduğunda altmışını, diğer yana vurduğunda yetmişini öldürüp tüm
rakiplerini ortadan kaldırır (AKD s. 161).
Kağan-Argo Ablalı Kağan-Mergen destanında, ablasından
evleneceği kişi hakkında bilgi alan Kağan-Mergen, müstakbel
eşinin memleketine ulaştığında kendisinden önce oraya gelmiş olan çok sayıda yiğidi görür. Bu yiğitler arasında Kara-Boz
atlı Kağan-Tos-Mergen ile yeraltından gelen kara yeleli KaraŞebeldey de vardır (KAKM s. 362).
Kara-Şebeldey, Kağan-Mergen’i oturduğu yerden alıp bozkıra çıkarır. İki yakasından kavrayıp, “Sevgili benim varacağım kişi
116
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Kağan Mergen’im! Seni özlemeye dayanamayıp, eriyip gittim. Burada
karşılaşmış iken şimdi beni almaz mısın? (KAKM s. 365)” diyerek onunla evlenmek istediğini söyler. Ak yüzü, kazan karasına
dönen Kağan-Mergen, “Sen Kara-Şebeldey’i almaktansa, mühür gözümü mühürlerim. Yuvarlak başımı yuvarlarım! (KAKM s. 365)”
diyerek Kara-Şebeley’in teklifini reddeder.
Bunun üzerine Kağan-Mergen ile Kara-Şebeldey, yedi gün
sürecek bir kavgaya başlarlar. Yedinci günün sonunda KaraŞebeldey, Kağan-Mergen’i yeraltına çeker. Yeraltında yaşadığı
kara şehirde onunla evlenir (KAKM s. 366). Evliliklerinin onuncu ayında Kara-Şebeldey, karış kirpikli, kara sert yüzlü bir oğlan doğurur. Yaşı gelince çocuğa Şaygın-Mergen adını verirler
(KAKM s. 367).
Şaygın-Mergen’in talan için yeryüzüne çıktığı bir gün KaraKılış adlı bahadır gelir ve Kara-Şebeldey’i öldürür (KAKM s.
371). Daha sonra Kağan-Mergen’in üzerindeki büyülü iğneyi
çıkarır. Yüzüğe çevirip yanında getirdiği Yiğit Şaday’ın kızı
Altın-Kök’ü esas şekline dönüştürür. Daha sonra üçü birlikte
yeryüzüne çıkarlar. Kara-Kılış, Kağan-Mergen’i yolcu edip kendi memleketine döner (KAKM s. 373).
Kara-Kuzgun destanında, Han-Saraçı, müstakbel eşinin
memleketine ulaştığında kendisinden önce tüm rakiplerinin
orada hazır olduğunu görür. Has isimleriyle karşımıza çıkmayan
rakiplerin çokluğu, “Bu yerde bir gün kırk dünür çıkıyor / Burada
toplanan halk / Atlarını bağlayacak ağaç yetmeyerek / Oklarını saplayarak bağlamışlar (KAK s. 173)” şeklinde anlatılır. Han-Saraçı,
atını sarı boynuzlu kara boğa ile gümüş tüylü kahverengi atın
yanına bağlar ve çadıra girer. İçeri girdiğinde Han-Saraçı, iyi alpların altı sıra, iyi yiğitlerin yedi sıra şeklinde oturduğunu görür.
Bunların içinde has isimleriyle karşımıza çıkan rakipler ise, ÇikTas, Hurulday-Mirgen ve Doksan Yüzlü Kara-Kadın’dır.
117
Destanlaan Evlilikler
II.5. Kahramanın Yardımcıları
Bahadırların çıkmış oldukları evlenme yolculuklarında onların en büyük yardımcıları atlarıdır. Evlenme yolculuğunun her
aşamasında at, gerek karşılaşılacak tehlikeleri önceden sezip binicisine haber vermesi gerekse bahadırın zor duruma düştüğünde
ona yardım etmesi veya yardım çağırmaya gitmesi veyahut kendi
başına evlilik yarışlarına katılması dolayısıyla merkezi bir konuma sahiptir.22
Atın dışında bahadırlara bu yolculukta eşlik eden birtakım
kimseler de bulunmaktadır. İki destanda Er-Sayın-Ulaatı ve
Han-Sayın-Ulaatı kardeşler bahadıra yardımcı olurlar. Masallara özgü birtakım (Yer-Dinleyen, Dağ-Göçüren, Göl-İçen, TaşToplar, Hep-Sıçrar ve Kaz-Vuran gibi) tiplerin de bahadırlara
yardımcı olduklarını görüyoruz.
Maaday-Kara destanında, bahadır Kögüdey-Mergen, atını
eyerleyip savaş zırhını giyinip yola çıkar. Yolda hepsi birbirinden farklı özelliklere sahip altı kişiyle karşılaşır. Bunlar sırasıyla
Yer-Dinleyen, Dağ-Göçüren, Göl-İçen, Taş-Toplar, Hep-Sıçrar
ve Kaz-Vuran’dır. Hepsi toplanıp yola çıktıklarında, “İleri baksa
bedenleri tıpatıp aynı: Yedi benzer Kögüdey-Mergen (MKD s. 516)”
olarak görünürler. Böylelikle bahadır, kızın memleketine ulaştığında kimliğini de gizlemiş olur (bk. başlık 7). İsimlerine bağlı
özelliklerle karşımıza çıkan yardımcılar, bahadıra bu yolculuğu
sırasında karşılaşacağı birçok engeli aşmada yardımcı olacaktır.
Aynı husus, yani bahadırın yardımcılarının tıpatıp kendisine benzemesi Kögüdey-Kökşin [i]le Boodoy-Koo destanında da
bulunmaktadır:
“Kendisi de Kök Boro’nun kuyruğundan / Altı kılı koparıp / Altı ata dönüştürdü / İlerden bakılsa bedenleri eş
/ Beriden bakılsa başları eş / Pamuk yeleli Gök Borolar
oldular / Kendi saçından yolup / Kögüdey Kökşin ağabe22 Yapılacak müstakil bir çalışmayla atın bu işlevsel rolü mutlaka ele alınmalıdır.
118
D r. Sal aha d d in B EKK‹
yi gibi / Altı bahadır ortaya çıktı (…) / Altı yakışıklı
bahadır oldular / Yedincisi Boodoy Koo / Kögüdey Kökşin
ağabeyi olup / Altı bahadır yardımcılı / Altmış tulum içkili / Kağanın yurdundaki toya geldi (KKBK s. 439).”
Bu destanda bahadırın benzerleri, sefere çıkan kahraman tarafından kendi saçından altı teli koparıp Kögüdey-Kökşin’e çevirmesi; atının kuyruğundan altı kılı koparıp altı Gök-Boro ata
dönüştürmesiyle meydana getirilir.
Kozın-Erkeş destanında bahadıra, kızın babası KaratıKağan’ın çobanı Kodur-Uul yardımcı olur (KED s. 264).
Katan-Kökşin [i]le Katan-Mergen destanında KatanKökşin’in yardımcısı kendisiyle sefere çıkan babası KatanKuuçın ile daha sonradan yardıma gelen küçük kardeşi KatanMergen’dir (KKKM s. 262).
Alday-Buuçu destanında, Han-Buuday, evlilik yolculuğuna, yukarı dünyadan falcının oğlu Tölee-Şınar ile bakıcının oğlu
Bele-Şınar ve üç yüz kişi alarak çıkar. Yani Han-Buuday’a bu
yolculukta üç yüz iki kişi eşlik etmektedir. Bu yönüyle evlilik
yolculuğuna kalabalık olarak çıkılan tek destandır.
Boktu-Kiriş Bora-Şeeley destanında, bahadıra Er-SayınUlaatı ve Han-Sayın-Ulaatı isimli iki kardeş yardımcı olur.
Arı-Haan destanında da bahadırın evlenme yolcuğunda
yardımcı olarak karşımıza Er-Sayın-Ulaatı ve Han-Sayın-Ulaatı
isimli kardeşler çıkmaktadır.
Kara-Kuzgun destanında Çatal Başlı Çilbigen, HanSaraçı’nın en önemli yardımcısıdır.
II.6. Müstakbel Eşin Memleketine Şahsiyeti
Gizleyerek Girme
İncelediğimiz destanların büyük bir çoğunluğunda kahramanın “tastarakay”23 atının da “tüyleri dökülmüş bir tay” şek23 Kahramanın şekil değiştirip bazen kel bazen de dilenci kılığına girmesine verilen ad.
119
Destanlaan Evlilikler
linde müstakbel eşinin memleketine ulaşması ve kız için düzenlenen yarışlara bu şekilde şahsiyetini gizleyerek katılması yaygın
bir motiftir. Kahramanların destanlarda tastarakay kılığına girmeleri “geçici şekil değiştirme” olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bazen kahraman, karşılaştığı zorluğu yenmek için başka şekillere/nesnelere/hayvanlara da dönüşebilir.24 Almak istedikleri kızların ya da kendilerinden kaçırılan sözlülerinin ardından yola çıkan
kahramanların müstakbel eşlerinin memleketlerine kılık/şekil
değiştirip girmeleri, kahramandan saklanan bilgi veya sevgilinin
bulunmasına yardımcı olmaktadır. Bahadır, kılık/şekil değiştirmek suretiyle amacını da gizlemiş olur. Bazen şifreli/bilmecemsi
sorularla muhatabının ağzından bilgi alır.
Şekil değiştirmiş olarak Ulug-Haan’ın memlektine ulaşan
Arı-Haan’a kim olduğu ve ne amaçla geldiği sorulur. Arı-Haan,
“Ben dümdüz güney tarafta / Arı Haan denilen kişinin / Halkıtebaasıyım / Adlananda adım yok / Kulağında eni olmayan / Sağrısında işaret olmayan / Dişi deve yitirdim ben / Sizin ahırınızda-sürünüzde
/ Duyulan ne var? (AHD s. 257)” diye cevap verir. Arı-Haan’ın ne
amaçla geldiğini Ulug-Haan’ın hanımı anlar ve kızı için düzenlenecek yarışlara katılabileceğini söyler.
Maaday-Kara destanında, Kögüdey-Mergen’in evlenme yolculuğunda ona yardımcı olmak üzere -tıpa tıp kendisine benzeAltay destanlarındaki “tastarakay” tipiyle Anadolu masallarında geçen “keloğlan” tipinin
karşılaştırılması konusunda bk. Ergun 2004: 37-45. Keloğlan’ın halk hikâyelerimizden
Köroğlu’nda ayrı bir yeri vardır. Ata olan merakıyla ön plana çıkan Silistre hükümdarı Hasan Paşa, Köroğlu’nun Kıratı’nı kendisine getirecek olan kişiye büyük bir ödül vaat eder.
Hiç kimse bu işe talip olmaz. Keloğlan, Hasan Paşa’ya kız kardeşi Perizat Sultan’ı vermesi
karşılığında Kırat’ı getireceğini söyler (Mahir 1973: 169). Keloğlan, o güne kadar Köroğlu ve bin dokuz yüz doksan dokuz keleşine karşı koyacak kimsenin çıkmadığı Silistre’de,
Perizat için Kırat’ı çalmayı göze alır ve başarılı olur (Mahir 1973: 198). Keloğlan’ın oldukça zor bir göreve talip olması ve ödül olarak Perizat’ı almasıyla, destan kahramanlarımızın evlenecekleri kızlar uğrunda verdiği mücadeleler arasında benzerlik olduğu ortadadır.
Keloğlan’da kahramanlık yerine hile ile sevgiliyi elde etme söz konusu olsa da başarısızlık
durumunda Keloğlan, bunu hayatıyla ödemek zorunda kalacaktır.
24 Arkaik kahramanlık destanlarını masallara yaklaştıran unsurların başında gelen şekil değiştirmeler ayrı bir çalışmayla ele alınmalıdır. Şekil değişitirme motifi, bir sonraki bölümde “kıyafet değiştirme”ye bağlı olarak tekrar ele alınacaktır.
120
D r. Sal aha d d in B EKK‹
yen- altı kişinin daha olması başkahramanın kimliğini gizlemeye
yönelik bir hareket olarak düşünülebilir. Bahadır, böylelikle rakiplerinin kurduğu tuzaklara düşmez, hilelerine aldanmaz.
Kozın-Erkeş destanında bahadıra yardımcı olan çoban
Kodur-Uul, son anda düğüne dâhil olmak isteyen kahramana
“tastarakay” kılığında Karatı-Kağan’ın memleketine girmesini
öğütler (KED s. 264).
Ölöştöy’ün torunu Kan-Mergen, birtakım engelleri aşıp
Togus-Süme’nin memleketine ulaşır. Ortalıkta kimseler yoktur.
Saraya doğru bir gelinin yemek götürmekte olduğunu görür ve
bir sineğe dönüşüp kızın eteğine yapışarak saraya girer (ÖD s.
251). Sinek şeklinde Ak-Koo kızın odasına kadar giden KanMergen, gördüğü kişinin, ninesi Ermen-Çeçen’in kitabında çıkan resimdeki kız olduğunu anlar (ÖD s. 252).
Ak-Biy destanında, Altın-Koo, Cüs-Kezer’in memleketine
ulaştığında evlilik yarışlarının çoktan başlamış olduğunu görür.
Bütün halk toplanmış, atların iyileri yarıştırılmakta, alpların
güçlüleri güreştirilmektedir (ABD s. 382). Altın-Koo’nun kendisi “tastarakay”a, atı da “tüyleri dökülmüş bir tay”a dönüşerek
yapılan yarışlara dâhil olurlar (ABD s. 383). Cüs-Kezer’in eşi,
tastarakay kılığında gelen bahadırdan şüphelenir ve onu altın
pipo ve çegen içkisiyle dener. Altın-Koo kimliğini gizlemeyi başarır (ABD s. 383).
Erke-Koo destanında, bahadır, esir edilmiş olan anne ve
babasını kurtardıktan sonra bir eş bulmak için sefere çıkar ve
Tarlan-Koo’nun memleketine “tastarakay” şeklinde girer (EKD
s. 50). Tarlan-Koo’nun kızı Altın-Tana, “tastarakay” şeklindeki
Erke-Koo’ya kendisini istemeye gelen çok sayıda kişinin olduğunu; evleneceği kişiyi ise yarışmayla belirleyeceğini söyler (EKD
s. 50-51).
Közüyke destanında, beşik kertmesi nişanlısı Bayan’ın
Sanıksan-Bay’ın oğlu ile evlendirilmek üzere olduğunu ağaçka121
Destanlaan Evlilikler
kandan öğrenen bahadır, atının önerisiyle kendisini “söğüt pipolu tastarakay”a, atını da “tüyleri dökülmüş iki yaşındaki tay”a
dönüştürerek düğüne dâhil olur (KÖZD s. 347).
Arı-Haan, dünürlük için çıktığı yolculukta kendisi “yırtık
yelekli oğlan”, atı da “yapağılı boz bir tay”a dönüşür ve böylece
Ulug-Haan’ın memleketine girerler (AHD s. 256).
Çeçen-Kara-Möge, babasının uyarısını dikkate alarak UzunSarıg-Kağan’ın memleketine şahsiyetini gizleyerek girer. Obanın
kuzey tarafında bulunan yırtık kara çadıra misafir olur. Çadır,
gece yarısı parlak bir otağa dönüşür. Sabah uyandığında çadırı
eski halinde bulur. Ertesi gün yine çadır parlak bir otağa dönüşür
ve içinde de çok güzel bir kız vardır. Bahadır, uykusuna yenilip
kızın kim olduğunu öğrenemez. Uyandığında gün boyu o güzeli
arar ama bulamaz. Üçüncü gece, gündüz kaybolup gece görünen
kızın, evleneceği Narın-Dangına olduğunu öğrenir (AKÇKM s.
300).
Çeçen-Kara-Möge, kıza neden kimliğini gizlediğini sorar.
Kız da, “Anadan doğalı kişi / Gözüne gözükmemiş biriyim / Beni yalnız sen gördün / Gündüz olanda / Sefil sarı kıza dönüşüp / Dökük
kara çadırda otururum (AKÇKM s. 300).” diye cevap verir. ÇeçenKara-Möge, kıza, “Senin için kalın tutan kişi var mı?” diye sorar.
Kız şöyle cevap verir: “Babamgilde göklerin / Demir Kırlıg kağan
denilen / Kişinin olduğunu duydum ben / Ondan başka öyle kalın / Tutan kişi yok diye / Duydum ben, demiş (AKÇKM s. 301).”
Möge-Sagaan-Toolay destanında, yırtık elbiseli zavallı bir
oğlan şeklinde hanın obasına gelen Kara-Kögel, “Hana huzur, kayınbabama huzur (…) / Möge Sagaan-Toolay’ın oğlu / Möge BayanTalay oğlu / Kanlı karalı Kara-Kögel denen kişiyim (MŞTD s. 117).”
şeklinde kendini tanıtır. Han, oturduğu yerden bahadıra, “on kişinin kaldıramadığı büyük sarı kâse”yle kımız ikram etmelerini
emreder. Bahadır kâseyi alır, dibine kadar içer ve çadırın tepesinden fırlatır. Daha sonra üç pehlivanın kaldıramadığı sacayağı
122
D r. Sal aha d d in B EKK‹
taşlarının ikisini koltuğuna alır, birini de ayağının ucuyla iterek
istenilen yere koyar. Böylelikle hanın düzenleyeceği yarışlara katılmaya davet edilir (MŞTD s. 119).
Ablası Altın-Arığ’dan evleneceği kişinin Han-Kız olduğunu
öğrenen Kara-Kuzgun, yolda hiçbir engelle karşılaşmadan kızın
memleketine ulaşır. Atının uyarısı üzerine kendisi sivrisineğe,
atı da ak ota dönüşür. Kızın bulunduğu ak saraya ulaştığında
girilecek yeri olmayan bu saraya, is-duman olup kapı aralığından
girer (KAK s. 47).
II.7. Dünürlüğün Dile Getirilmesi
İncelediğimiz destanlarda bahadırların evlenme yolculuğuna çıkıp müstakbel eşlerinin memleketlerine ulaşıp orada kız
için yapılan yarışlara katılıp verilen zor görevlere talip olmaları,
aslında dünürlüğün dile getirilmesidir.
Bahadırın kendisi veya onun yerine sefere çıkan baba-kız
kardeş önce kıza talip olduklarını dile getirip sonra yarışlara
katılabilirler. Bazen de Maaday-Kara’da olduğu gibi önce tüm
yarışları kazanıp rakipleri saf dışı bıraktıktan sonra dünürlüğün
dile getirilmesi söz konusu olur.
Dünür giden kimse eli boş gitmemelidir. Boydon-Kökşin
destanında, Altın-Çarkas, iki matara içki ile iki koçun etini hediye olarak Boydon-Kökşin’e sunar ve ondan kız kardeşi BoydonKoo’yu ister (BKD s. 38). Hediyelerin kabul edilmesi dünürlüğün de kabulü anlamına gelir.
Dünürlüğün dile getirilmesinde de bazen açık bazen sembolik, şifreli/bilmecemsi ifadeler kullanılır.
Bahadır Kögüdey-Mergen, dünyada güzellikte bir benzeri
olmayan Altın-Küskü’ye “kenarı süslemeli bir altın mektup”
vererek kendisiyle evlenmek istediğini söyler. Altın-Küskü’nün
cevabı şöyledir: “Kağanın düzenlediği zor yarışları / Sen kazandın /
Beyin tertiplediği büyük yarışları / Sen kazandın bahadır, dedi / Su
123
Destanlaan Evlilikler
samurunun yüzü beneklidir / İnsana hayat bir kere verilir / İnsan tek
başına yaşayabilir mi? dedi / Hayvan olsa tüylü olur / İnsanın ise bir
eşi olur / Altay’ına birlikte geleceğim / Alacağın eşin olacağım, dedi
(MKD s. 543-544).”
Temene-Koo destanında, bahadır, Karatı-Kağan’ın memleketine ulaşınca ne amaçla geldiğini şöyle dile getirir: “Vahşi hayvan tüylü olur / İnsansa eşli olur / Maksat akla girince / Kağan kızını
istemeye / Yetip gelen benim, dedi / İki nesil boyunca / Hayat sürdüğü
sürece / Ayrılmaz akraba olmaya / Irak yoldan geldim… (TKD s.
405).”
Şulmıs-Şunı destanında, dünürlüğün dile getirilmesi, müstakbel kayınbabaya karşı bir meydan okuma bir tehdit olarak
karşımıza çıkar. Bahadır Şulmıs-Şunu, Cepten-Kağan’a hitaben
şöyle der: “Atışacak okun varsa / Beri çık, atışalım / Söyleyecek sözün
varsa / Beri gel, konuşalım / Temene-Koo kızını / Almak için geldim /
Tek kızını vermezsen / Yosunlu yurdunu / Başaklı yurdunu / Ben dağıtıp saçarım / Sert yaratılışlı bedenini / Kara başını keserim… (ŞŞD
s. 326).”
Ölöştöy destanında, Monıs-Kağan’ın kızı Altın-Topçı’ya
yedi şeytanın kaynı olan Kağan Kara-Bökö, oğlu Temir-Bökö
için dünür olur. Altmış deveye içki, altı deveye altın yükleyip
ipek elbise getirip Monıs-Kağan’a kalın olarak sunar (ÖD s.
78). Monıs-Kağan, “Kağanların büyüğü Kara-Bökö’yü / Dünürüm
yapmayım da / Kimi dünürüm yapayım? / Heybetli bahadır TemirBökö’yü / Sevgili damadım yapmasam da / Hangi delikanlıyı damadım
yapayım? / Altmış deve yükü içki tuttum / Altı deve yükü altın aldım
/ Güçlü savaşçı kağanı / Kendine hısım yaptı / Benim kağanlığım güçlendi / Birçok kağanı yenerim (ÖD s. 79).” diye düşünüp kızı AltınTopçı’yı yanına çağırarak onu Temir-Bökö ile sözlediğini söyler.
Ölöştöy destanındaki ikinci kuşağın evliliğinde baba Ölöştöy, oğlu Erkin-Koo için Ak-Bökö-Kağan’ın kızı Caraa-Çeçen’i
istemeye geldiğini şöyle dile getirir: “Benim adım Ölöştöy’dür /
124
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Bindiğim atım Kök-Ölö / Eşim ise Altın-Topçı’dır / Kaynatam ise /
Monıs-Kaan’dır (…) / Sahip olduğum tek oğluma / Sevgili CaraaÇeçen’i / İstemeye geldim / İstemek bir türlüdür / Dünürün yolu çoktur
(…) / Kızınız Caraa-Çeçen ise / Evlilik çağına yetip güzelleşmiş (ÖD
s. 128-129).”
Ak-Bökö-Kağan, Ölöştöy’ü kendisine denk görmediği için
onun dünürlüğünü düşmanlık olarak kabul edip bahadırlarından hemen Ölöştöy’ü öldürmelerini ister (ÖD s. 129). Ak-BököKağan’ın eşi Ermen-Çeçen araya girip Ölöştöy’ün öldürülmesine mani olur. Daha sonra eşinden, dünürlük ve Ölöştöy’ün öldürülmesi konusunda halktan görüş alması gerektiğini söyler.
Ak-Bökö-Kağan’ın halkı da Ölöştöy’ün öldürülmesi gerektiğini
söyler (ÖD s. 130). Ermen-Çeçen, bir daha araya girip kendi görüşünün de dikkate alınması gerektiğini şöyle dile getirir:
“Gençlikten beri birlikte yaşadığım Ak-Bökö / Burada
yaşayan halkım / Benim düşüncemi dinleyin / Yaklaşık
on ay karnımda taşıyıp / Acılar içinde ben doğurdum /
Dar beşikte ben sallayıp / Tatlı mememi emzirdim / Dürüst eşim Ak-Bökö de olsa / Halk, millet siz de olsanız /
Anası olan benden / Niçin bir şey sormuyorsunuz? / Samimi düşünüp gerçeği görmüyorsunuz / Ölöştöy’ü tekrar
içeri alın / Başköşeye oturtun / Kağanınız Ak-Bökö / Bir
zaman Ölöştöy’den / Sert kesesini alıp gelmişti / Alüminyum piposunu içiyor / Hediyenin iyisi daha nasıl olacak?
/ Keçe altından er çıkar / Palto altından er çıkar / Ben
içkisini tuttum / Caraa-Çeçen’i verdim / Ünlü zenginin
serveti varsa / Irgatın da gönlü zengindir / Büyük kağanın övgüsü varsa / İyi insanın da soyu asildir (ÖD s.
130-131).”
Ermen-Çeçen’in bu konuşmasından sonra karşılıklı pipolar
içilir ve Ölöştöy’ün dünürlüğü kabul edilir. Ermen-Çeçen daha
sonra kızı Caraa-Çeçen’i çağırır, “Bu tabaktaki yemeği / Götürüp o
insana ikram et / Sözünü tutacağın soyunu sürdüreceğin / Kayınbaban
125
Destanlaan Evlilikler
odur (…) / Merhamet, şefkat göreceğin / Kayınbaban odur (ÖD s.
132).” deyip Ekin-Koo ile sözlendiğini söyler.
Ölöştöy, memleketine döndüğünde hanımına, “Gidiş amacım gerçekleşti (…) / Erkin-Koo oğlumuz büyüse / Hoş gelinimiz hazır
(ÖD s. 133).” der. Bir müddet sonra Ölöştöy aniden ölür.
Ölöştöy’ün torunu Kan-Mergen, birçok engeli aştıktan sonra Tokus-Süme’den kız kardeşlerini istemeye geldiğini şöyle belirtir: “Kan-Ceeren atlı / Kan-Mergen adlı kişiyim / Dizim güveyidir
/ Dilim dünürdür / Karaca rastlasa / Avlamak için dolaşanım / Halk
içinde genç kız rastlasa / Alıp evlenmek için dolaşanım (ÖD s. 254).”
Togus-Süme, eşleriyle bir araya gelip Kan-Mergen’in kim olduğunu, nereden geldiğini bir daha sorarlar. Kan-Mergen, “Benim
dedem Ölöştöy’dür / Ninem Altın-Topçı / Monıs-Kaan’ın kızıdır / Üç
kutsal dağda yaşayan / Erkin-Koo babamdır / Kan-Ceeren ata binen /
Kan-Mergen bahadırım (ÖD s. 255).” diyerek cevap verir.
Katan-Kökşin [i]le Katan-Mergen destanında, ikinci eş
için yolculuğa çıkan Katan-Kökşin, hiçbir engelle karşılaşmadan Altın-Tana’nın memleketine ulaşır ve evlenmek istediği kız
Altın-Tana’ya, “Altay’a çepeçevre baksam / İle, halka tamamen baksam ki / Bizim ateşimiz birmiş / Yatağımız birlikteymiş / Onun için senin yerine / Geliş sebebim bu (KKKM s. 285).” diyerek dünür olduğunu dile getirir. Altın-Tana, “Kara-ker ata binen / Katan-Mergen
kardeşinize / Evlenmek için söz verdim / Ölene dek birlikte yaşamak için
/ Söz verdim / Ne yapalım efendim? / Kaynım olursunuz (KKKM s.
285).” diyerek nazikçe evlenme isteğini reddeder. Katan-Kökşin,
“Üç-Kurbustan yarattığında / Anamdan doğduğumda / Kutsal altın
kitapta / İki eşli yaşayacak şekilde / Yaratılmış kişiyim (KKKM s.
285).” diyerek ısrar eder. Altın-Tana ne kadar dirense de KatanKökşin onu dinlemez ve altmış çeşit hile ile kızı alıp yurduna
götürür.
Bahadır Altın-Ergek, “altmış kulaç ak mektup”la AltınKüskü’ye dünür olduğunu bildirir. Mektubu alan Altın-Küskü,
126
D r. Sal aha d d in B EKK‹
“Erin yurdu boş kalmaz / Hemen birlikte giderim / Yüce bahadır yalnız
yaşayamaz / Birlikte yaşayayım (AED s. 462).” diyerek evlenme
teklifini kabul eder.
Bayan-Toolay destanında, Möge-Sagaan-Toolay, evleneceği
kızın memleketine ulaşır ve müstakbel kayınbabasından, “Kişinin
hediyesini / Niye vermiyorsun / Senin obana geldiğimden beri / Burada
çok mu kaldım / Dostça davranıp verir misin, han? (BTD s. 503)”
diyerek kızını ister. Han, “Ne diyorsun sen / Gök oğlu Demir-Möge /
Dağ kadarı yedirip / Deniz kadarı içirtip / Götürmüştü / Sen bana neyi
içirttin? / Çıkıp git! / Seninle konuşacak / Bir şey bulamıyorum (BTD
s. 503).” diyerek hediyesiz gelen Möge-Sagaan-Toolay’ı azarlar.
Kangıvay-Mergen destanında, Şüük-Möge, Süder-Möge,
Demir-Möge ve Deek-Möge adlı dört kardeş, KangıvayMergen’in kız kardeşi Torgun-Çüzün’e dünür geldiklerini şöyle
belirtirler: “Sizin bağrınızın ödü olan / Gözünüzün bebeği kardeşiniz
/ Torgun-Çüzün’e başlık hazırlayıp / Selamlayıp geldik biz (KMD s.
498).” Kangıvay-Mergen, cevabınızı yarın alırsınız diyerek dört
kardeşi uğurlar.
Kangıvay-Mergen destanında, başkahraman KangıvayMergen için kayınbiraderleri Şüük-Möge, Süder-Möge, DemirMöge ve Deek-Möge bir araya gelip Tavın ve Tajı kardeşlerin
Mungulak-Sagaan adlı kız kardeşine dünür giderler. İki kardeşin
yurduna vardıklarında, “En küçük kardeşimiz Kangıvay-Mergen’e /
Sizlerin Burhan masası önünde / Oynayıp duran Mungulak-Sagaan
güzel / Kardeşinize başlık hazırlayıp / Sunmaya gelen kardeşleriz biz
(KMD s. 510).” diyerek dünürlüğü dile getirirler.
Alday-Buuçu destanında, Han-Buuday, Uzun-SarıgKağan’ın kızına dünür olduğunu şu şekilde dile getirir: “Ben
yerle göğün / Çatıldığı yerin üstünde / Hüürtün-Kızıl tayganın beyi /
Alday-Buuçu adlı kişinin oğlu / Han-Şilgi atlı / Han-Buuday adlı
kimseyim / Babam, gençliğinde / Uzun-Sarıg kağan adlı kişiye / Gelecekteki çocuklarımız için diye / Börü başınca gümüş / At başınca altın
127
Destanlaan Evlilikler
/ Kalın, başlık verdim deyince / Onu geri istemeye geldim ben (ABUD
s. 243).” Uzun-Sarıg-Kağan, bu dünürlüğe sinirlenir ve HanBuuday’ı aşağılar.
Tun-Karatı-Kağan, şehzadesinin âşık olduğu Bora-Şeeley’i
almak için babası Bıdaakay-Taraakay-Ata’yı birçok sınavdan geçirir ve “Her şey o kızda imiş / Bıdaakay-Taraakay ata da / Bilgigörgü ne arar (BKBŞ s. 430).” diyerek kıza dünür olamaya karar
verir. Tun-Karatı-Kağan, Bıdaakay-Taraakay-Ata’yı davet edip
gereği gibi ağırlayıp dünürlüğü dile getirir: “Sizinle sıcakkanlı /
Hısım akraba olayım diye / Düşünen kişiyim ben / Olabilir mi, sen ne
dersin ata?/ Diye sormuş (BKBŞ s. 431).”
Arı-Haan, şekil değiştirmiş olarak Ulug-Haan’ın memleketine gelir. Ulug-Haan, Arı-Haan’a kim olduğunu, memleketini
ve ne maksatla obasına geldiğini sorar. Arı-Haan, “Ben dümdüz
güney tarafta / Arı Haan denilen kişinin / Halkı-tebaasıyım / Adlananda adım yok / Kulağında eni olmayan / Sağrısında işaret olmayan /
Dişi deve yitirdim ben / Sizin ahırınızda-sürünüzde / Duyulan ne var?
(AHD s. 257)” diyerek üstü kapalı kızına dünür geldiğini söyler.
Ulug-Haan, aradığın deveni bana değil benim çobanlarıma sor
der. Bu konuşmayı duyan Ulug-Haan’ın eşi, “Ne kadar zavallısın
/ O kişinin konuşmasının / Aslını anlamazsın (AHD s. 257).” diyerek eşini ikaz eder. Ulug-Haan, eşinin uyarısı üzerine, “Biz yarın
güreş-tutuş / Atış yarış tertipleyelim dedik / Dokuz yönün dokuz yiğidi
toplanmış / Yalnız seni bekliyorduk (AHD s. 257/258).” diyerek
Arı-Haan’ı yapılacak yarışlara katılmaya davet eder. Bu diyalogda geçen “Kulağında eni olmayan / Sağrısında işaret olmayan / Dişi
deve…” kız yerine kullanılmıştır.
Çeçen-Kara-Möge, dostu Hüler-Möge için Hün-Haan’ın kızı
Hümüs-Dangına’ya şöyle dünür olur: “Tam güneyde, Şil ile Şiliger /
İki tayganın eteğini yurt tutan / Arzılan Kara atlı / Çeçen Kara bahadır denilen kişiyim / Biricik kardeşi Hüler Möge’ye / Sizin tek kızınız /
Hümüs Dangına’ya kalın / Sunmaya geldim (AKÇKM s. 341).”
128
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Ay-Huucın destanında, Han-Mirgen, Alp-Han-Kız’ın kendisine, “Dokuz yaşındaki Han Kız’ı tanımaya / Dokuz hanı kendime
bağlayıp / Dokuz hanın malına sahip olmaya (AHUD s. 429)” geldim diyerek dünür olduğunu söyler.
Altın-Arığ destanında, Alp-Han-Kız’ı almak üzere sefere çıkan Çibetey-Han, hiçbir engelle karşılaşmadan kızın memleketine ulaşır ve dünür geldiğini şöyle açıklar: “Kızıl geyiği, budağın
öte yamacında vurdum / Kız çocuğunu bu evde görüyorum / Kahverengi
geyiği, vadinin öte tarafında vurdum / Saksağan ve kuzgunlara düğün yaptım / Genç kızı burada görüyorum / Saygıdeğer halka düğün
yapmayı düşünüyorum (…) / Sen, Han Kız beni gördün / Sen de bana
varmağa gönüllüsündür herhalde (AAD s. 135).”
Ak-Kağan’ın kızı Altın-Suçu için yolculuğa çıkan KağanKes, hiçbir engelle karşılaşmadan kızın memleketine ulaşır ve
“Ak Kağan’ın yurduna geldim. Kızıl geyik rastlasa geçitte yakalayıp
atmaya, kız rastlasa sözle almaya; Ak-Kağan’ın kızı Altın Suçu alacağım kişidir; onu almaya geldim (KKD s. 387).” şeklinde dünür
geldiğini belirtir. Bunu duyan bir yiğit, “Hey, Kağan Kes, dokuz
yıl boyunca kısır kısrağı çekip, dokuz yıl boyunca dokuz tulum rakı
taşıyıp da senin için nişanlanmadım! (...) Benim alacağım kişiyle nasıl
nişanlanırsın? (KKD s. 387-388)” diyerek Kağan-Kes’in dünürlüğüne karşı çıkar.
Bu arada ihtiyar bir kadın, Kağan-Kes’in adını anarak yardım isteğinde bulunur. Kağan-Kes, ırmağın kenarında saçları
ağarmış bir ihtiyarın bir yiğit tarafından dövüldüğünü görür.
Kağan-Kes, dokuz gün yiğitle dövüşüp ihtiyarı kurtarır. Kurtardığı ihtiyar, onu evlenme yolculuğuna çıkaran Altın-Kök’ün
kocası Altın-Kartıga’dır (KKD s. 389). Başka dövüş, yarış olmadan Ak-Kağan, Kağan-Kes ile kızı Altın-Suçu’nun başlarını
birleştirir.
Aran-Taycı, yedi erkek kardeşli Oçı-Karakçın’a giderek,
“Bana varır mısın? diye”, sorar. Oçı-Karakçın, “İki yaşında kızıl
129
Destanlaan Evlilikler
atlı / Üç yaşındaki Sarı Altın yiğit / Beni istemeye geldi / Yedi yiğit
abim / Beni ona verecekler / Sarı Altın seni öldürür / Sarı Altın senden
güçlü kağan / Tanrı birleştirdi bizi / Sana varmayı isterdim / Sarı Altın olmasaydı / Sana varırdım (ARTD s. 313).” diyerek gönlünün
Aran-Taycı’dan yana olduğunu belirtir.
Kızın yedi ağabeyi, damat adayları Aran-Taycı ile SarıAltın’ı, “öleni yere girsin, kalanı kızı alsın (ARTD s. 314)” diyerek
vuruşmaya davet ederler. Aran-Taycı, yedi günün sonunda SarıAltın’ı öldürür. Bu sefer yedi ağabey, Aran-Taycı’yı öldürmek
için çullanırlar. Aran-Taycı, yedi günün sonunda yedi yiğidi de
öldürür ve Oçı-Karakçın’ı alarak memleketine döner (ARTD s.
315).
Kağan-Argo Ablalı Kağan-Mergen destanında, Altın-Som
adlı bahadır, Kağan-Argo’ya dünür gelir. Yanında getirdiği dokuz tulum içki ve yemeği masaya koyup alaboz içkiyi kadahe
doldurup Kağan-Mergen’e sunar ve “Yol olursa yol olsun! Yol olmazsa yerli kişiyim, yerime dönerim! Dağda gezersen dayağın olayım!
Suda gezersen asan olayım! İtip atarsan, eşikteki itin olayım; fırlatırsan, öksen olayım! Kağan Mergen, biricik ablan Kağan Argo’yu bana
verir misin? (KAKM s. 382)” der. Kağan-Mergen, “Kağan-Argo
küçüğüm olsaydı, sağ kolumla tutup verirdim Altın Som! Ulu kişiyi
benim vermem yakışmaz! Gidip Kağan-Argo ablamdan sorup göreyim.
Varırım derse aşını içerim! Varmam derse o zaman içmem! (KAKM s.
383)” diye cevap verir.
Puhu kuşu kılığındaki Han-Kız’ı, elinden kaçıran bahadır
Kara-Kuzgun, atının yardımıyla kızı yakalamayı başarır ve ona,
“Yaşı benimle yazılan / Kaderim birlikte koşulan / Güzel Han Kız
sensin (KAK s. 49).” dediğinde Han-Kız, “Gerçekten sana varmak
için yaratılan kişi ben isem bu durum babamın altın kitabında yazılıdır (KAK s. 49).” diye cevap verir. Han-Kız ve Kara-Kuzgun, ak
saraya gidip altın sandığın dibindeki altın kitabı çıkarıp okurlar. Kitapta, “Ak Han’ın erkek çocuğu doğarsa / Altın Handan kız
130
D r. Sal aha d d in B EKK‹
doğarsa / Evlenip yaşamaya… (KAK s. 51)” yazılıdır. Han-Kız,
babasının vasiyetini dikkate almayıp Kara-Kuzgun’la evlenmeyi
kabul eder.
Kara-Kuzgun destanında, annesi Altın-Sas’tan evleneceği
kızın kim olduğunu öğrenen Han-Saraçı, müstakbel kayınbabasının huzuruna varır ve kendisini tanıttıktan sonra kızına dünür
geldiğini söyler: “Geldiğim yer buraya kadar / Dönersem buradan
döneyim / Kızının ünü yayılınca / Alıp gitmeye ben geldim (KAK s.
177).” Kızın babası Sarı-Salgın, kızını istemeye gelen rakiplerin
çokluğundan dolayı yarış düzenlemek zorunda kalır. Tüm yarışları kazanan Han-Saraçı, Sarı-Salgın’ın huzuruna gelerek tekrar
kızını ister: “Vereceğin kızın var mı / Sarı Salgın, yoksa / Vermeyeceğin
kızın mı var? (KAK s. 195).” Sarı Salgın, “Senin gibi kişiye kızımı
vermeyip / Tepesi gözlü kişiye mi vereyim? (KAK s. 195)” dedikten
sonra “Sarı Marha kızım kendini göstersin, gönlün isterse alıp gidersin.
İstemezsen kızım benimle kalsın (KAK s. 195)” diyerek kararı kızı
Han-Saraçı’ya bırakır.
II.8. Rakiplerle Mücadele
Bahadırın kahramanlığını gösterdiği en önemli aşama onun
rakipleriyle (bk. Açık ve gizli rakipler) olan mücadelesidir. Destanlarda bu kısım en ince ayrıntısına kadar verilir. Öncelikle kızın babası, kızı için düzenleyeceği zor yarışları ilan eder ve bu
yarışları kazanan bahadıra kızını vereceğini söyler.
Kızın babasının düzenlediği yarışları kazanan bahadır, yenilgiyi kabullenemeyen rakiplerinin hilelerine maruz kalabilir.
Rakipler, büyük çoğunlukla yeraltı güçleriyle bağlantılı olur. Bu
durumda bahadırın mücadele etmek zorunda kaldığı rakipler,
olağanüstü özelliklere sahip olan ucubeler (canavarlar) şeklinde
tebarüz eder. Bazen kayınbaba da bahadırın rakipleriyle iş birliği
yapıp kahramanı ortadan kaldırmaya çalışır. Bu mücadeleler her
zaman kahramanın zaferiyle sonuçlanır.
131
Destanlaan Evlilikler
Kıza talip olanların birden çok oluşu, beraberinde yarışları
getirir. Bu durum Altın-Taycı destanında, Alp-Küreldey tarafından şu şekilde dile getirilmiştir: “Gözümün ateşi, karnımın kuşağı / Biricik Han Sabah çocuğumu / Kolundan budundan bölüştürecek
değilim (ATD s. 61).” Bazen de rakipler, “öleni yere girsin, kalanı kızı alsın” denilerek vuruşmaya/yarışmaya davet edilir. Bazı
destanlarda kızın ağabeylerinin, babasının veya annesinin de kızı
vermemek için taliplerle yarışa katıldıkları olur.
Evleneceği kız için düzenlenen yarışlara son anda dâhil olan
kahraman, eğer kız bir başkasına verilmişse o kişiyle yarışmaya
girmek istediğini söyler:
Kara Kuzgun destanında Han-Saraçı, Sarı-Salgın’ın kızına
dünür olur. Sarı Salgın, “Dağdan ulu yemek yedim / Kardeş olacak
bulundu / Sudan ulu su içtim / Damat olacak bulundu (KAK s. 177).”
diyerek Han-Saraçı’ya geç kaldığını söyler. Bunun üzerine HanSaraçı, “Dağdan ulu yemek / Yiyen sen isen / Dağdan ulu et yetiştireyim
/ Sudan ulu su içecek olursan / Sudan ulu kan akıtayım / Yakındaki
kişiler et getirip / Kız almaya uzak olan benim / Kız almamaya ne oldu
(KAK s. 177).” diyerek kız için yarış yapılmasını ister.
II.8.1. At Yarışı
Birinci yarış genellikle at yarışıdır. Çok uzun bir mesafe
tayin edilerek bahadırlardan birtakım nesnelerin getirilmesi istenir. Bazen yarışlar binicisiz olarak atlar arasında gerçekleşir.
Bazen de kahramanın yerine bir başkası ata binerek yarışa dahil
olur. Ata binecek kimseyi bulamayan kahraman, ata insan yerine
kum doldurulmuş iki torba yüklemek suretiyle yarışa katılır.
Maaday-Kara destanında, Ay-Kağan’ın kızı için düzenlediği
at yarışı şöyledir: “Yetmiş dağın arkasından / Yetmiş nehrin yanından / Yer ile göğün birleştiği yerden / Demir dağın eteğinden / Bir avuç
kara kum alıp / İlk gelen bahadıra / Ben kızımı vereceğim, dedi (MKD
s. 531).” Bu yarışa tıpatıp Kögüdey-Mergen’e benzeyen yardımcılarından Hep-Sıçrar katılır. Yer-Dinleyen ve Kaz-Vuran’ın yardımıyla yarışı kazanır (MKD s. 534).
132
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Kögüdey-Kökşin [i]le Boodoy-Koo destanında, KaratıKağan’ın düzenlediği yarış şöyledir: “Yetmiş dağın öte yanına /
Yetmiş vadinin o yanına / Altın sırlı kutsal kavak ağacına / Kızımı götüreyim / Onu alıp getiren ilk bahadıra / Kızımı vereyim, dedi
(KKBK s. 440).” Anlı şanlı Boodoy-Koo, Karatı-Kağan’ın kızına
yetişip onu atının terkisine alarak getirir ve yarışı kazanmış olur
(KKBK s. 441).
Erke-Koo destanında, ulaşılması gereken hedef, kız AltınTana tarafından şöyle açıklanır: “Yedi dağın arkasında / KerCalan’ın dibinde / Kâse kadar ak yumurta var / Gidip onu alan kişi /
Beni de alır (EKD s. 51).” Bu yarışı Erke-Koo adına yarışa katılan
atı, Erke-Ceeren kazanır (EKD s. 52).
Bayan-Toolay destanında, Möge-Sagaan-Toolay, Kök-Hevek
Han’ın kızına dünür olur. Kök-Hevek Han, eli boş gelen MögeSagaan-Toolay’ı bir gün sonra yapılacak yarışlara davet ederek
şunları söyler: “Burada yarış yapıp / Atları yarıştıralım / Benim
atım birinci olursa / Ne sana ne de Gök oğlu Demir-Möge’ye / Vereceğim / Kendi istediğim yere / Vereceğim kızım olsun / Gök oğlu DemirMöge’nin / Atı birinci olursa / O hemen alsın / Senin atın geçerse / Sen
alırsın demiş (BTD s. 505).” Hanın eşi de, “Kalçan-Sarıg’ımı da
yarıştıracağım / Atım yense, kızımı / Hiçbirinize vermeyeceğim (BTD
s. 505).” diyerek kocasıyla birlikte kızı için düzenlenecek yarışa
dâhil olur. Burada yarışacak atlara sahipleri değil de onlar adına
yarışacak kişiler biner. Möge-Sagaan-Toolay, kendi adına yarışacak kimse bulamaz. İki torbaya toprak doldurup Tuman-Kıskıl
atına yükler ve böylece atı binicisiz olarak yarışa katılır (BTD s.
505). Yarış esnasında rakiplerinin her türlü hilesini bertaraf etmeyi başaran Tuman-Kıskıl yarışı kazanır (BTD s. 509).
Alday-Buuçu destanında, üçüncü yarış olarak bahadırların
atlarının yarıştırılması söz konusudur. Han-Buuday’ın atına evlilik yolculuğuna birlikte çıktığı Tölee-Şınar; rakibi Gök oğlu
Demir-Möge’nin atına ise hizmetçi kadınlardan biri biner ve
133
Destanlaan Evlilikler
yarış başlar (ABUD s. 249). Yarışı Tölee-Şınar’ın bindiği HanŞilgi at kazanır.
Arı-Haan, henüz doğmamış çocuğu için çıktığı yolculukta
müstakbel gelini için düzenlenen at yarışına katılır. Bu yarışta Arı-Haan’ın yerine Ak-Sarıg adlı atına, yardımcılarından ErSayın-Ulaatı biner ve yarışı kazanır (AHD s. 259).
Arzılan-Kara Attıg Çeçen-Kara-Möge destanında, NarınDangına için düzenlenen at yarışlarına Çeçen-Kara-Möge’nin
Arzılan-Kara atının yanı sıra Demir-Kırlıg-Kağan’ın KalçanKara atı, Çerzi-Möge’nin Sarıg atı ile Uzun-Sarıg-Kağan’ın kara
gözlü Kıskıl atı katılır. Yerle göğün ucundaki sandal ağacının
dalını yüklenip getiren Çeçen-Kara-Möge’nin atı, yarışı kazanır
(AKÇKM s. 308).
Möge-Sagaan-Toolay, destanında Kara-Kögel, kâğıttan yapılmış atlara binen üç cadıyla yarışır ve başarılı olur (MŞTD s.
127-131).
Altın-Taycı destanında, baba Alp-Küreldey, “Gözümün ateşi,
karnımın kuşağı / Biricik Han Sabah çocuğumu / Kolundan budundan
bölüştürecek değilim (ATD s. 61).” diyerek kızı için düzenlediği
yarışları ilan eder: “Kızıl nehir kıyısında / Kızıl zirve altında / Kızıl
orman içinde / Kırk çatal boynuzlu kızıl geyik var / Altmış geyiğin
atası gibi / Elli geyiğin annesi gibi / Geyikten büyük kızıl geyik / Atı
yiğit kişi onu yakalasın / Boynuzunu kesip getirsin / Bunu yapamayan
kişi / Ormanlı zirvenin üstünde / Alpler güreşini tutuşsun (ATD s.
61).” Kağanın sözü biter bitmez orada bulunan tüm bahadırlar,
hemen atlarına atlayıp yarışa başlarlar. Yarışı Altın-Taycı kazanır (ATD s. 65).
Kara-Kuzgun destanında Han-Saraçı, Sarı-Salgın’ın kızına
dünür olur. Sarı-Salgın, kızı için düzenlediği yarışı şöyle ilan
eder: “Kimin atı Gök kutsalı / Altın sincabı tutarsa / Sarı Marha kızımı / Ona vereyim (KAK s. 179).” Bu yarışı Yedi Başlı Çilbigen’in
yardımıyla Han Saraçı’nın atı kazanır (KAK s. 183)
134
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Kara kızıl atlı Küreldey’e yardımcı olmak üzere Sarı-Han’ın
memleketinde düzenlenen at yarışlarına katılan Han-Mirgen, bu
yarışı atına bindirdiği çocuk sayesinde kazanır (HMD s. 33).
II.8.2. Ok Atma
Yarışlardan ikincisi ok atmadır. Yine kız babası, vurulması
gereken hedefi açıklar.
Maaday-Kara’da vurulması istenen hedef, Ay-Kağan tarafından şöyle açıklanır: “Doksan dağın arkasında / Doksan vadinin ötesinde / Doksan köşeli ölümsüz dağın zirvesine / Altın büyük bir parmak
koyacağım / Bir de çuvaldız koyacağım / Tam ortasından okunu geçiren
bahadıra / Ben kızımı vereceğim, dedi (MKD s. 534).” Belirlenen
yere altın parmak dikilir, parmağa da bir çuvaldız saplanır. Yeryüzünün yetmiş kağanı, Altay’ın altmış kağanı sırayla oklarını
atarlar ama attıkları ok hedefe ulaşamaz. Kögüdey-Mergen, yüz
çentikli demir yayına kanatlı kanlı okunu takar. Yayını yüzüncü
çentiğe kadar çekip okunu atar ve yarışı kazanır (MKD s. 535).
Katan-Kökşin [i]le Katan-Mergen destanında, Ak-Kağan’ın
kızı Altın-Sırgı için sefere çıkan Katan-Kökşin ile babası KatanKuuçın, Ay-Kağan’ı yok etmek ve kızı Altın-Sırgı’yı zorla götürmek için gelen Karatı-Kağan ve oğlu Kara-Kıdat ile ok atma
yarışına girerler (KKKM s. 269). Karatı-Kağan ve oğlu KaraKıdat ak meşeliğin başına; Katan-Kuuçın ile oğlu Katan-Kökşin
kara meşeliğin başına çıkıp birbirlerinin göğüslerini hedef alıp
karşılıklı ok atarlar. Atılan oklar iki tarafın da göğüslerinde parçalanır (KKKM s. 269-270).
Tastarakay kılığında Cüs-Kezer’in kız kardeşi için düzenlenen yarışlara katılan Altın-Koo’ya, orada yarış için hazır bulunan
bahadırlar, alaycı bir şekilde vurması gereken hedefi söylerler:
“Yarışmaya katıl tastarakay / Nişana atış yap tastarakay / Vurulacak nişan / Yedi iğnenin deliğinden / Atıp geçirerek / Yedi demir
küreğin başını / Atıp vurmaktı (ABD s. 385).”
135
Destanlaan Evlilikler
Erke-Koo destanında, vurulması gereken hedef, baba
Tarlan-Koo tarafından şöyle açıklanır: “Dokuz dağın arkasında /
Ker-Calan’ın dibinde / Parmak kadar altın sivri taş var / Onu vurup
atan kişi / Yarışmayı kazanır (EKD s. 51).” Erke-Koo, canlı okuyla hedefi vurur.
Alday-Buuçu destanında, Han-Buuday’ın katıldığı ilk yarış
ok atmadır. Uzun-Sarıg-Kağan, vurulması gereken hedefi şu şekilde açıklar:
“Yüz çamın başını atıp kesip / Kozalaklarını yere düşürmeden / Etekleyip, toplayıp / Devenin delik kemiğinden
oku geçirip / Devenin kemiğini parçalayıp / Demir gök yazılı taşı parça parça edip / Daha sonra yüz öküz yükünce
ağacı kesip vurup / Sarı bozkırı yakıp kokutup / Sarı bozkırın başında / Dağ belinden okun ucunu / Uçup geçmek
üzereyken / Varıp tutan kişi kazanan olur (ABUD s.
244-245).”
İki rakip bahadır, Han-Buuday ve Gök oğlu Demir-Möge
kendi aralarında anlaşıp bir aylık mesafeden belirlenen hedefi
vurmak üzere hazırlanırlar (ABUD s. 245). Yarışı Han-Buuday
kazanır.
Boktu-Kiriş Bora-Şeeley destanında, ağabeyi adına evlilik
yolculuğuna çıkan kız kardeşin katıldığı yarışlardan biri de ok
atmadır. Ok atma yarışını, Ulug-Ege-Haan, Ay-Haan ve HünHaan üçü birlikte şöyle ilan eder:
“Dokuz kara demir yazılı taşı / Kara yerin içine / Başı
gözükür şekilde / Çakıp duruvermişler / Yedi kara tepeyi
getirip de / Sıra sıra oturtmuşlar / Kırk kara söğeyi / Sıra
sıra oturtmuşlar / Yüz çamı kökü-damarıyla / Sıra sıra
oturtmuşlar / Dokuz kara bakırı onların ötesine / Sıra
sıra koymuşlar / Onların öteki tarafına / Yüz iğdiş keçi
derisi yorganı / Sıra sıra asmışlar / Onun öteki tarafına
/ Yüz kara samurun derisini / Sıra sıra asmışlar / Onun
136
D r. Sal aha d d in B EKK‹
öteki tarafına / İneğin geniş küreğini / Durdurup takmışlar / Onun ötesine kütük çakıp / Kütük üstüne demir
çuvaldız / Çakıvermişler (…) / Dokuz kara demir yazılı
taşın / Başını atıp delip / Onun ötesinde kırk kara söğeyi
/ Tam ortasından atıp delip / Bir kozalağı bile / Yere
düşürmeden etekleyip / Onun ötesinde dokuz kara bakırı
atıp delip / Onun ötesinde yüz çepiç keçi derisi yorganı atıp
yakıp / Onun ötesinde yüz kara samur dizisini atıp koparıp / Birini bile yere düşürmeden etekleyip toplayıp / Onun
ötesinde ineğin geniş küreğini atıp delip / Onun ötesinde
kütük başındaki / Çuvaldızın deliğini atıp delip / Atılan
oku / Seraplı ince sarı yarı / Aşarken yakalayıveren kişi /
Bu büyük yarışı kazanır (BKBŞ s. 375).”
Bu ok atma yarışına altı yaşındaki oğlanlardan altmış yaşındaki dedelere kadar herkes katılır. Okunu hedefe ulaştıran kişi de
olur, yazılı taşı atıp delen kişi de çıkar. Bu yarışa ayrıca Gün oğlu
Hüler-Möge; Ay oğlu Aldın-Möge; Ulug-Ege-Haan’ın Ulu-EgeMöge’si; Yer iyesi Çerzi-Möge ile Gök oğlu Tevene-Kara-Möge
de katılır (BKBŞ s. 377). Gök oğlu Tevene-Kara-Möge’nin attığı
oku, Boktu-Kiriş’in yardımcılarından Han-Sayın-Ulaatı doğan
kuşu olup tutar ve onu yarış dışı bırakır (BKBŞ s. 378). BoktuKiriş, “Atışın ulusu benim olsun / Tutuşun ulusu benim olsun / Ağzımın tadını getirsin (…) / Dokuz engelin hepsini geçip / Çuvaldızın
deliğini yarıp / Sıçanlı sarı bozkırı geçsin (BKBŞ s. 379).” diyerek
okunu efsunlayıp fırlatır ve yarışı kazanır. Bu destanda geçen
ikinci ok yarışı da, “Yerin-göğün kenarına / Ak ağızlı ala çaydanlık
konulacak / Ala çaydanlığın ağzını / Vurup ezen kişi / Yine yarışa katılacak (BKBŞ s. 380)” diye yine üç kağan tarafından ilan edilir.
Han-Sayın-Ulaatı, Tevene-Möge’nin attığı oku havada yakalayarak Boktu-Kiriş’in yarışı kazanmasını sağlar (BKBŞ s. 384).
Arı-Haan, henüz doğmamış oğlu için çıktığı yolculukta, kız
için düzenlenen ok atma yarışına katılır. Ulug-Haan, vurulacak
hedefi şöyle açıklar: “Başını koparıp atıp / Yüz öküz yükü odunu /
Yakıp yıkıp atıp / Yüz yontulmuşun / Başını kırkıp atıp / Yüz iğdiş
137
Destanlaan Evlilikler
koç derisi donu / Yakıp yıkıp atar / Onu atan kişi / Yarışı alacaktır
(AHD s. 258).” Ok atma yarışını Arı-Haan kazanır.
Möge-Sagaan-Toolay destanında, Kara-Kögel’in katıldığı
ilk yarış ok atmadır. Vurulacak hedef: “Delikli çuvaldızın deliğini
vararak yirip [yırıp] / Yüksek kemiğin deliğini, vurarak yirip [yırıp]
/ Üç boğumlu yabani otun / Orta boğumundan vurarak kesip / Demir
heykeli vurarak kesip / Otuz öküz yükü odunu / Vurup un haline getirmek (MŞTD s. 121).” olarak ilan edilir.
II.8.3. Güreş
Kız için düzenlenen yarışlardan biri de güreştir. Güreş, at
yarışı ve ok atmadan sonra gelir. Rakipler birbirleriyle güreşirken atları da kendi aralarında güreşe tutuşurlar. Rakipler arasındaki güreşler yedi, dokuz günden iki yıla ulaşan bir süre devam
edebilir.
Katan-Kökşin [i]le Katan-Mergen destanında Katan-Kuuçın
ve oğlu Katan-Kökşin ile Karatı-Kağan ve oğlu Kara-Kıdat ok
yarışında birbirlerine üstünlük sağlayamazlar. Hemen güreşe tutuşurlar. Diğer taraftan da bahadırların dört atı kendi aralarında
vuruşmaya başlarlar (KKKM s. 270). Dört kıymetli atın ayak
sesi, dört bahadırın vuruşması yeryüzünde yankılanır. Yukarı çıkan ses tanrı Üç-Kurbustan tarafından; aşağıda yankılanan ses
Bos-Erlik tarafından duyulur (KKKM s. 271). Erlik-Bey’in kör
oğlu yeraltından gelerek Katan-Kökşin’e okunu doğrultur. Bu
arada Ak-Kağan da Katan-Kökşin’in yardımına gelir (KKKM
s. 271). Katan-Kökşin, Sokor-Şulmus’la savaşır. Karatı-Kağan
oğluyla birlik olup Ak-Kağan’ı öldürür. Bu arada baba KatanKuuçın da öldürülür. Küçük kardeş Katan-Mergen yardıma gelir (KKKM s. 273). İki kardeş düşmanlarıyla savaşırken KatanMergen’in atı kartal olup Kara-Kıdat bahadırın kunduz yavrusu
şeklindeki canını alıp getirir. Böylelikle Katan-Mergen, KaraKıdat’ı ortadan kaldırır. Katan-Kökşin de Karatı-Kağan’ı öldürür (KKKM s. 276).
138
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Bayan-Toolay destanında, Tuman-Kıskıl atı sayesinde
Möge-Sagaan-Toolay birinci olur. Bunun üzerine Han, MögeSagaan-Toolay ile Gök oğlu Demir-Möge’ye dönüp, “Kulun, tay
koşup geldi diye / Kişi öyle neşelenmemeli / Çocuklar değiliz ya / Büyük
insanların yarışmasıdır / Nalbant kişinin dövdüğü / Gök demirle mi
atışacaksınız / Tanrının yarattığı yağlı / Yumrukla mı tutuşacaksınız? (BTD s. 509)” diye sorar. İki bahadır güreşmeyi kabul eder.
Çok uzun süren bir mücadeleden sonra Möge-Sagaan-Toolay galip gelir (BTD s. 513).
Alday-Buuçu destanında, Han-Buuday, at yarışı, ok atma ve
dağ devirmeden sonra dördüncü olarak rakibi Gök oğlu DemirMöge’yle güreşir. Han-Buuday’ın gücü tükenmek üzere iken atı
Han-Şilgi, sihir yoluyla kar yağdırır ve bahadır tekrar eski gücüne
kavuşup rakibini iyice zor duruma düşürür (ABUD s. 254). Zor
duruma düşen Demir-Möge, kara yer anası ve gökyüzü atasından
yardım ister. Gök-Tanrı şimşek göndererek Han-Buuday’ı yakmak ister. Han-Buuday şahin çevikliğiyle şimşekten kurtulur ve
Demir-Möge’yi öldürür (ABUD s. 256).
Boktu-Kiriş Bora-Şeeley destanında, ağabeyi yerine birçok
yarışa katılıp başarılı olan Boktu-Kiriş’in bayan olduğunu orada
bulunan bir hizmetçi kadın iddia eder. Bunun üzerine üç kağan,
yarışları kazanan Boktu-Kiriş’in kız olup olmadığını anlamak
için bir denemeye tabi tutarlar. Hün-Haan, “Öyleyse doksan at dolanıp yetmez / Yuvarlak ak otağdan kurulsun, demiş / O çadırın bu
tarafına / Aynı yaşta kızlar oturtup / O kızlara edik-elbise gibi şeyler /
Biçtirip diktirmeli / Bir tarafında oğlanlara yay-ok / Yontturulmalıdır / Eğer er kişiyse / Oğullara yanaşır / Eğer kadın kişiyse / Kızların
arasına karışmalıdır (BKBŞ s. 385-386).” diye düşünüp BoktuKiriş’i otağa davet eder.
Boktu-Kiriş, oğlanların oturduğu tarafa gidip ok yontmaya
başlar. Daha sonra ondan “Kargıraa” ve “Höömey”25 dinlemek
isterler. Boktu-Kiriş, istenileni yapınca tüm oba halkı, hayvanı
25 Kargıraa, höömey: Tıvalıların söyledikleri bir tür gırtlak şarkısı.
139
Destanlaan Evlilikler
iş kılamaz hale gelip onu dinlerler (BKBŞ s. 387). Boktu-Kiriş’in
bayan olamayacağını düşünüp güreş yarışmasına katılabileceğini
söylerler.
Güreş esnasında bayan olduğunun ortaya çıkmasından endişe eden Boktu-Kiriş, “Bunca yarışta yenilmeyip / Kazanıp geldim
ben / İşte şimdi yandım / Nasıl güreşirim ben / Anamın doğurup verdiği
/ İki göğsümü ne yaparım ben? (BKBŞ s. 389)” diye atına sorar.
Bora-Şokar at, “Kişinin üzülüp tasalandığı / Şey o mu / Sol taraftaki
tulumun içinde / Şifalı ot var / İşte onu sürüver (BKBŞ s. 389).” diyerek çaresini söyler. Boktu-Kiriş, atının söylediğini uygular ve
akşamdan sabaha kadar göğsü çekilip er kişi görünümünü alır.
Ertesi gün Boktu-Kiriş, Dağ oğlu Dağ-Möge ile güreşir ve
onu param parça edip her bir parçasını bir tarafa fırlatır (BKBŞ
s. 390). Boktu-Kiriş’in bir sonraki rakibi Te-Kara-Möge’dir.
Boktu-Kiriş, onu da yener ve dinlenmeye çekilir.
Bu güreşlerden sonra hizmetçi kadın gelip Boktu-Kiriş’in
bayan olduğunda ısrar eder. Üç kağan, Boktu-Kiriş’ten iki şiş
yontmasını isterler. Boktu-Kiriş, atının yardımıyla iki şiş yontar ve kadın olduğunu bir kez daha gizlemeyi başarır (BKBŞ s.
393).
Boktu-Kiriş, daha sonra sırasıyla taş yığını iyesi Hola-Möge,
yer iyesi Çes-Kara-Möge ve Kovay’ın bozkırından Köjee-KaraMöge’yi güreşte yener (BKBŞ s. 395-396). Boktu-Kiriş’in güreşmek zorunda kaldığı diğer bir rakip de yer iyesi Çelbige-Kuğuİblis’tir (BKBŞ s. 397).
Boktu-Kiriş, son olarak Gök oğlu Tevene-Möge ile karşılaşır. İki bahadır peşrev çekerken birbirlerinin gözüne şöyle görünürler. Boktu-Kiriş’in gözünden Tevene-Möge’nin, tasviri:
“Boynunun eti yuvarlak tayga gibi / Baldırının eti yumru tayga gibi / Arka tarafından arslan kılıklı / Önünden pars kılıklı / Sağında Oçur-Maanay gibi / Solunda
Maga-Hala gibi / Üst dudağından “Ü” harfi oluşmuş
140
D r. Sal aha d d in B EKK‹
/ Alt dudağından “A” harfi oluşmuş / Ölecek canı yok /
Yaşayacak yaşı yok / Canavar imiş / Sinsi kara buğra
görünüşlü / Böyle er imiş (BKBŞ s. 401).”
Tevene-Möge gözüyle Boktu-Kiriş’in tasviri:
“Boynunun eti heybetli tayga gibi / Baldırının eti yumru
sarı tayga gibi / Saç örgüsüne baktığında / Yüklü kara
buğra gibi (…) / Arslan, pars şekilli / Böyle er imiş /
Üst dudağından “Ü” harfi / Alt dudağından “A” harfi
oluşmuş / Küreğinin arasında / Geyik gibi tek kara benli
/ Yanaklıya / Yenilmez, vurdurmaz gibi / Küreğin, döşün
altına düşmez gibi / Ölecek canı yok / Yaşayacak yaşı yok
/ Canavar er imiş (BKBŞ s. 402).”
Çok uzun süre devam eden güreşin sonunda atının da yardımıyla Boktu-Kiriş başarılı olur. Böylelikle tüm rakiplerini yenen
Boktu-Kiriş, üç kağanın bulunduğu yere gelir. Tüm yarışları kazandığını ve eşlerini alıp gitmek istediğini söyler (BKBŞ s. 405).
Arı-Haan, henüz doğmamış oğlu için çıktığı yolculukta,
müstakbel gelini için düzenlenen güreşlere katılır. Arı-Haan,
büyük küçük demeden tüm pehlivanları yener (AHD s. 258).
Arzılan-Kara Attıg Çeçen-Kara-Möge destanında, ÇeçenKara-Möge ile Demir-Kırlıg-Kağan güreş için karşı karşıya gelirler. Üç ay süren güreşi Çeçen-Kara-Möge kazanır AKÇKM s.
313).
Möge-Sagaan-Toolay destanında, Kara-Kögel ilk önce, “Altmış kişinin temizlediği / Seksen kişinin biçip diktiği / Seksen geyik derisinden kispeti olan (…) / Dizinin üstüne eğildiğinde / İki kalçası
iki tepe gibi / İki yanının eti iki sarı omurga gibi / Saçları yüklü kara
buğra gibi (MŞTD s. 133)” olan Biçe-Kara Möge’yle doksan gün
süren bir güreş yapar.
Kara-Kögel ikinci olarak, “Altmış kişinin işleyip diktiği / Altmış mus (?) derisinden kispeti (…) / Diz üzerine oturup çökünce / İki
141
Destanlaan Evlilikler
kalçası iki tepe gibi / İki yanının eti iki sarı omurga gibi / Saçları yüklü kara buğra gibi (MŞTD s. 141)”, olan bir önceki pehlivandan
daha güçlü Ortun-Kara-Möge ile güreşir.
Kara-Kögel üçüncü olarak, ilk iki pehlivandan daha güçlü
olan Ulug-Kara-Möge ile güreşir (MŞTD s. 151). Kara-Kögel’in
güreşmek zorunda kaldığı dördüncü pehlivan Sırlıg-Möge’dir
(MŞTD s. 155). Dört bahadırı da güreşte yenen Kara-Kögel,
beşinci olarak ateş boynuzlu boğayla güreşmek zorunda kalır
(MŞTD s. 157). Kara-Kögel, son olarak, “Seksen kişinin biçip diktiği / Seksen geyik derisinden kispeti olan (MŞTD s. 161)” iki yavrulu
kara ayıyla güreşir ve onu da yener.
Altın-Taycı destanında, kızın babası Alp-Küreldey’in düzenlediği at yarışını kazanamayan Tozı-Möke, “Ot göbekli mala
güvenmem / Kendi güçlerini denemeyince (ATD s. 65)” deyip AltınTaycı’yı güreşe davet eder. İki bahadır, dokuz gün boyunca güreşirler. Galip gelen olmaz. On ikinci günde Tozı-Möke’nin ablası
kardeşine yardıma gelir. Altın-Taycı, dokuz ay süreyle de TozıMöke’nin ablası Tolay-Arığ ile güreşir. Gücü tükenmek üzere
iken atı, ablası Altın-Arığ’ı yardıma çağırır (ATD s. 68). AltınArığ, gelince Tolay-Arığ’la güreşmeye başlar. Tozı-Möke’yle de
Altın-Taycı tekrar güreşe tutuşurlar. İki kızın güreşmesi yıllarca
sürer. Kışın geldiğini yakalarına düşen kırağıdan; yazın geldiğini vücutlarının ısınmasından anlarlar. Nihayet Altın-Taycı,
Tozı-Möke’yi, Altın-Arığ da Tolay-Arığ’ı yener (ATD s. 69).
Kara-Kuzgun destanında, Han-Saraçı’nın atı düzenlenen
yarışı kazanınca rakiplerden Kümüs-Tik, “Adı kaybolan kişi kız
almaya / Adı kalan Kümüs Tik / Kız almamaya ne oldu? (KAK s.
183)” deyip er üstünü Han-Saraçı ile güreşe tutuşur. Bu yarışı da
Yedi Başlı Çilbigen’in yardımıyla Han-Saraçı kazanır. Daha sonra sırasıyla Çik-Tas, Hurulday-Mirgen ve Doksan Yüzlü KaraKadın’la mücadele eden Han-Saraçı, tüm rakiplerini yener ve
Sarı-Salgın’ın huzuruna varır (KAK s. 195).
142
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Kara kızıl atlı Küreldey’e yardımcı olmak için Sarı-Han’ın
memleketine gelen ve düzenlenen at yarışını kazanan HanMirgen, yılan omurgalı, yılan kuyruklu kara kula atlı ÇılbazınMolat ile güreşe tutuşur (HMD s. 33). Güreş devam ederken
Üzüm-Çarçah, ok başlı yılan olup Han-Mirgen’in bir koltuğunun altından girip diğer koltuğunun altından çıkmak suretiyle
onu öldürür (HMD s. 38). Toolay-Mooray, adında bir kız gelip
Han-Mirgen’i diriltmeye çalışır fakat başaramaz. Bunun üzerine
Toolay-Mooray, kara kızıl atlı Küreldey’den yardım ister. Küreldey, “Han Mirgen gelmeseydi de / O alpleri öldürürdüm / Han Mirgen
yardım etmeseydi de / / Salaaçın Arığ’ı yine alırdım (HMD s. 39).”
diyerek yardıma koşmaz. Toolay-Mooray, Han-Mirgen’in cesedini atına yükleyip memleketine doğru yola çıkar.
II.8.4. Kızın Seçimi
Destanların birçoğunda, dünürlüğün dile getirilmesinden
sonra kıza düşüncesi sorulur. Bazı destanlarda ise, evleneceği erkeğin seçimi doğrudan kıza bırakılır. Birtakım destanlarda ise
kız, kendisini almaya gelen bahadırla birebir mücadele eder.
Karatı-Kağan’ın kızına dünür olan Yedi-Sabar kardeşler,
birtakım hediyeler sunarak kağanın onayını alırlar ve düğüne
geçilir. Kozın-Erkeş ve ona yardım eden çoban Kodur-Uul, son
anda düğüne yetişirler. Düğünün son aşamasına gelindiğinde
Karatı-Kağan, “Tek kızım Bayım Sur’u Altın Sabar bahadırla / Sağ
elden tutuşturun / Altın örgüsünü süsleyerek / İki örgü yapın (KED s.
268).” diyerek kızını Altın-Sabar’a verir.
Aynı kıza talip olan Kozın-Erkeş’in imdadına Kodur-Uul
yetişir ve kağana şöyle bir teklifte bulunur: “Bir dakika benim ulu
kağanım / Tek kızınızı evlendireceğiniz / Büyük anlamlı gün geldi / İki
genç insanın / İyi düşündüğünü bilmek için / Ana, babasının yüreğine /
Huzur doldurmak için / Bir iki kanıt gösterse ne olur? (KED s. 26869).” Bunun üzerine Bayım-Sur’un, evleneceği kişiyi sevdiğini
kanıtlaması için birkaç deneme yapılmasına karar verilir. Birinci
143
Destanlaan Evlilikler
deneme şöyle olacaktır: “Nişanlı Bayım Sur’a / Üç yaşındaki koyunun kuyruğunu verelim / Üç yaşındaki kısrağın etini verelim / Bu toplanmış insanların hepsi / Ak saraya girerek tekrar geri çıksın / Genç kız
Bayım Sur’u / Kapı yanına koyun / Üç yaşındaki koyunun kuyruğuyla
/ Üç yaşındaki kısrağın etiyle / Kime bakıp vurursa / O kişiyi seviyor
demektir (KED s. 269).”
Yukarıda anlatıldığı gibi üç yaşındaki koyunun kuyruğunu
Bayım-Sur’un eline verirler. Bayım-Sur, kapı önüne gelir. Orada
toplanmış olan tüm insanlar birer birer ak saraydan çıkarlar. Bu
çıkanlar arasında Kodur-Uul ile Ceti-Sabar da vardır. Bayım-Sur,
elindeki kuyrukla hiçbirine vurmaz. Ceti-Sabar, neden kendisine
vurmadığını sorup söylenerek oradan ayrılır. Ak sarayda yalnızca Yedi Başlı Celbegen ile “tastarakay” kılığındaki Kozın-Erkeş
kalmıştır. En son Kozın-Erkeş çıkar ve Bayım-Sur elindeki koyun kuyruğu ve kısrak eti ile Kozın-Erkeş’in sırtına vurur. Orada
toplanmış olan tüm halk bunu görüp şaşırır (KED s. 270-271).
Karatı-Kağan, kızının hata yaptığını söyleyerek tüm halkın
tekrar saraya girip çıkmasını söyler. Bayım-Sur yine “tastarakay”
kılığındaki Kozın-Erkeş’i istediğini belli eder. Bunun üzerine
Karatı-Kağan yarış düzenlemeye karar verir (KED s. 272).
Erke-Koo destanında, Tarlan-Koo’nun kızı Altın-Tana, evleneceği kişiyi yarış düzenleyerek seçeceğini ilan eder:
“Yer altındaki Cenis-biy / Bana dünür oluyor / Sayısız
insan geliyor / Yarışma yapacağım / Yedi dağın arkasında / Ker-Calan’ın dibinde / Kâse kadar ak yumurta var
/ Gidip onu alan kişi / Beni de alır / Böyle karar verdim
/ Dokuz dağın arkasında / Ker-Calan’ın dibinde / Parmak kadar altın sivri taş var / Atıp onu vuran kişi alır
/ Evleneceğim kişiye / Etli kaburgayla vururum (EKD s.
50-51).”
Ayrıca Altın-Tana’nın babası Altın-Koo da, kızının söylediklerini tekrar eder ve “Tek kızımı / Masanın üstüne oturturum /
144
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Gönlü kimi isterse / Ona vursun (EKD s. 51).” diyerek seçimi kızına
bırakır. İki yarışın ardından tüm bahadırlar, kızın önünden gelip
geçerler. Kaydın-Kadık-Kağan (Altın-Tana), kel kişi (Erke-Koo)
geçerken etli kaburgayla onun sırtına vurur ve böylece seçimini
yapmış olur.
Malçı-Mergen, Akbıçı-Bey’i takip ederken Arslan-Kağan’ın
memleketine ulaşır. Arslan-Kağan, altı kızını evlendirmiş yedinci
kızına eş bulmak için büyük bir eğlence düzenlemiştir. ArslanKağan, ilk olarak toya katılanlardan bir türkü (kojon) söylemelerini ister. Toya katılanlar sırasıyla birer türkü söylerler. MalçıMergen’in söylediği türküye herkes hayran kalır. Bunun üzerine
Arslan-Kağan, kızı Ak-Sankı’dan seçimini sorar. Ak-Sankı, “Kızıl
tilki yakalı / Kopuzdan daha iyi kojon söyleyen / Malçı Mergen’e varmak
istiyorum (MMD s. 233).” der. Buna çok sinirlenen Arslan-Kağan,
ayı şekline dönüşerek, “Benim evimi lanetleme / Benim gözüme diken
olma / Defol git / Altay’ımı kirletme (MMD s. 233).” diye bağırıp
Ak-Sankı ile Maçlı-Mergen’i memleketinden kovar.
Kangıvay-Mergen destanında, Şüük-Möge, Süder-Möge,
Demir-Möge ve Deek-Möge adlı dört kardeş, KangıvayMergen’in kız kardeşi Torgun-Çüzün’e dünür gelirler. Ağabey
Kangıvay-Mergen, kız kardeşini çağırıp, “İşte, yalnız kişiye göz
gibi / Yaya kişiye at gibi / Cesur, gözü pek oğlanlardır / Seni verip evlendirsem / Nasıl olur kardeşim? (KMD s. 498)” diyerek kardeşinin
cevabını sorar. Torgun-Çözün, “Savaşta atmaya / Biricik palanım
/ Evlendirmeye hazırlayıp vermeye / Biricik kardeşinim ben / Ben nerden bileyim, ağabeyim? (KMD s. 498)” diyerek kararı ağabeyine
bırakır.
Mungulak-Sagaan’a ağabeyleri, Kangıvay-Mergen’in dünür
geldiğini söyleyerek kararını sorarlar. Mungulak-Sagaan, “Savaşta atılacak okunuz / Evlendirilecek / Kardeşinizim ben, ağabeylerim
/ Ben nereden bileyim / Siz bilirsiniz (KMD s. 511).” diyerek o da
kararı ağabeylerine bırakır.
145
Destanlaan Evlilikler
Bıdaakay-Taraakay-Ata, kızı Bora-Şeeley’e Tun-KaratıKağan’ın, “At başınca altın / Börü başınca gümüş / Kalın başlık olarak verip (BKBŞ s. 431)”, kendisine dünür olduğunu söyler ve
kızının olurunu alır.
Ay-Huucın destanında, kahraman Han-Mirgen, Alp-HanKız’ın kendisine dünür geldiğini söyleyince Alp-Han-Kız, üç
bahadırını (Ay-Tönis, Han-Tönis ve Timir Teek) Han-Mirgen’in
üzerine gönderir. Han-Mirgen, bu üç bahadırı ortadan kaldırır
(AHUD s. 435). Bunun üzerine Alp-Han-Kız’ın kendisi HanMirgen’le vuruşmaya başlar. Bu vuruşmada Alp-Han-Kız’a iki
köpeği ile iki kuzgun yardım eder. Köpekler, Han-Mirgen’in
baldırlarından et koparır; kuzgunlar bahadırın gözlerini oyar.
Han-Mirgen, yarı ölü, ümitsiz bir şekilde inlerken nereden geldiği belli olmayan bir boz Lâçin, köpekleri ve kuzgunları ortadan
kaldırır. Han-Mirgen, tekrar eski gücünü toplar ve Alp-HanKız ile vuruşmaya devam eder (AHUD s. 439). Han Mirgen,
galip gelir ama Alp-Han-Kız, “sizin gibi kötü kişiye hiçbir zaman
varmam, yuvarlak başım kopsun (AHUD s. 443).” diyerek yemin
eder. Han-Mirgen zorla da olsa Alp-Han-Kız’ı alacağını söyleyip
onu atının terkisine atıp “hüküm orada (kendi memleketimde) verilir
(AHUD s. 443)” diyerek memleketine doğru yola çıkar.
Kağan-Argo Ablalı Kağan-Mergen destanında, Altın-Som
adlı bahadır, Kağan-Argo’yu kardeşi Kağan-Mergen’den ister.
Kağan-Mergen, “Kağan-Argo küçüğüm olsaydı, sağ kolumla tutup verirdim Altın Som! Ulu kişiyi benim vermem yakışmaz! Gidip
Kağan-Argo ablamdan sorup göreyim. Varırım derse aşını içerim! Varmam derse o zaman içmem! (KAKM s. 383)” diyerek cevap verir.
Kağan-Mergen, ablası Kağan-Argo’ya, “Altın Som denilen yiğit
seni istemeye geldi. Altın Som’a varır mısın? (KAKM s. 383)” diye
sorar. Kağan-Argo da, “Varacağım kişi, Altın Som’dur. Tutan kolunu yormadan aşını iç kardeşim! (KAKM s. 383)” diyerek evlenme
teklifini kabul eder.
146
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Altın-Arığ destanında, Çibetey-Han, alaycı bir şekilde AlpHan-Kız’a dünür olduğunu söyler. Alp-Han-Kız, bu dünürlüğe
sinirlenip hemen dokuz düğmeli zırhını giyinip Çibetey-Han’a
meydan okur: “Misafir olup geldi, deyip / Ağırlayarak birlikte oturdum / Meğer misafir olarak gelmeyen yiğitmiş / Dağın han zirvesine çık
/ Ölmek istiyorsan, öldürürüm / Yatmak istiyorsan yatırırım (AAD
s. 137).” Çibetey-Han, “Babasından kahraman olan Alp Han Kız
/ Sen kahraman isen / Ben de kahramanım / Sen kuvvetliysen / Ben de
kuvvetliyim / İyilikle de alırım ben seni / Kötülükle de alırım (AAD
137).” diyerek o da Alp-Han-Kız’la savaşmak için hazırlanır.
Çibetey-Han ile Alp-Han-Kız karşılıklı iki dağın zirvesine çıkıp
önce sözle daha sonra silahla atışıp en sonunda güreşe tutuşurlar.
Han-Kız, Çibetey-Han’ı öldürmek üzere iken altın yeleli altın
toynaklı Ak-Boz at üstünde, altın düğmeleri ayda parlayan, gümüş gerdanlığı günde parlayan güzel, hoş Altın-Arığ çıkıp gelir
(AAD s. 139). Altın-Arığ, Alp-Han-Kız’ın altın saç örgüsünden
kavrayıp dokuz öküz derisinden örülmüş kamçısıyla ona vurmaya başlar. Alp-Han-Kız, daha fazla dayanamayıp Çibetay-Han’la
evlenmeye razı olur. (AAD s. 141). Memleketlerine ulaştıklarında Hulatay ile Pora-Ninci’nin Çibetey-Han ile Alp-Han-Kız’ın
düğününü birlikte yaparlar (AAD s. 167).
II.8.5. Diğer Yarışlar
Bu başlık altında at yarışı, ok atma, güreş gibi hemen her
destanda karşımıza çıkan yarışlardan sonra kahramanın başarısını kabullenemeyen rakiplerinin ve onların bir ölçüde ilişkide
oldukları yeraltı güçleri ile müstakbel kayınbabanın bahadırı
ortadan kaldırmaya dönük eylemleriyle mücadele etme söz konusudur. Bu durumda sihir, hile devreye girer. Bazen yukarıda
sıraladığımız zor yarışların sayısının artırıldığı, genel kabulün
dışında daha birçok yarışın da düzenlendiği görülmektedir. Bazen bu yarışlar diğer yarışların ön şartı gibi kabul edilebilir.
Maaday-Kara’da üçüncü yarış, dokuz köşeli büyük bir kayanın tekmeyle parçalanmasıdır (MKD s. 535). Yeryüzünün yet147
Destanlaan Evlilikler
miş kağanı, Altay’ın altmış kağanı hepsi sıçrayarak gelip kayayı
tekmelerler. Heybetli kaya kıpırdamadan öylece durur. Daha
sonra Gök-Kağan’ın büyük oğlu Demir-Bize, Ay-Kağan’ın büyük oğlu Altın-Bize, Gün-Kağan’ın büyük oğlu Küler-Mergen
ve Erlik-Bey’in sevimli oğlu Kuvakayçı sırayla gelip kayayı tekmelerler. Kaya biraz kımıldar. Bahadır Kögüdey-Mergen, gelip
tekmelediğinde kaya param parça olup etrafa dolu yağar gibi saçılır. Bunun üzerine bahadırla birlikte evlenme yarışına katılmış
olan rakipler elleri boş olarak memleketlerine dönerler.
Alday-Buuçu destanında, bahadırın katıldığı ikinci yarış, Arzaytı Dağı’nı tepip parçalamaktır (ABUD s. 247). HanBuuday, Arzaytı Dağı’nı tutup dokuz dağın ötesine tepip atar ve
böylelikle ikinci yarışı da kazanmış olur.
Narın-Dangına için düzenlenen yarışların ilki, dört yaşındaki inek büyüklüğünde olan kara taşı kaldırıp omza koymaktır. Çeçen-Kara-Möge’nin bu yarıştaki rakipleri Yer oğlu ÇerziMöge ve Demir-Kırlıg-Kağan’dır (AKÇKM s. 304).
Kozın-Erkeş destanında, Karatı-Kağan’ın düzenlediği yarış
şöyledir: “Kara denizin beri yanında / Elli perde sıralı durur / Onların
biraz öte yanında / Elli aygır mal durur / Kara denizin o yanındaki /
Kara dağın başına çıkıp / Kara denizi geçerek / Elli aygır malı aşarak
/ Elli perdeye ayak değdirmeden / Sıçrayıp gelen kişi / Benim kızımı
gerçekten alsın / Bana ölene kadar damat olsun (KED s. 272).”
Bu, zor sıçrama yarışına Kozın-Erkeş’in yanı sıra Yedi Başlı
Celbegen, Ceti-Sabar ve Çoban Kodur-Uul katılır. Yarışı KozınErkeş kazanır ve Bayım-Sur’u alıp kaçırır.
Ak-Biy destanında, “tastarakay” şeklinde ok atma yarışını
kazanan Altın-Koo, silkinip eski halini alır. Bahadırın heybetinden çekinen rakipler yarış alanını terk eder (ABD s. 387). Kız
kardeşlerini Altın-Koo’ya vermek istemeyen Cüs-Kezer, rakiplerden Kalcu-Mize’ye, “Sihirle, büyüyle ben çaresine bakayım / Gücünle, kuvvetinle sen çaresine bak (ABD s. 387).” diyerek bahadı148
D r. Sal aha d d in B EKK‹
rı önce sarhoş eder sonra zehirler. Altın-Koo, kusmak suretiyle
ölümden kurtulur ve Cüs-Kezer’den intikam almak için harekete
geçer (ABD s. 386). Kalcu-Mize ile Tenek-Bökö ordularını hazırlayıp Altın-Koo’nun gelmesini beklerler. Altın-Koo kısa sürede orduların bulunduğu yere ulaşır ve çetin bir savaş başlar:
“Altın-Koo, altmış binini vurup kesti / Beriye doğru saldırıp / Elli binini vurup kesti / Bahadır Altın-Koo / Bir
kişiye vurunca / Vurduğu iki kişi olup / Tekrar kalkar
oldu / Kan saçılan toz ile / Kalabalık ordu oldu / Ne
kadar böyle kırıp geçirse de / Ordu iyice çoğalıp güçlenir
oldu / Altın-Koo bahadıra / Gelip saplanan oklar / Kara
ağaç gibi oldu / Atı Ak-Sur’a saplanan oklar / Anlatılamayacak kadar çok oldu (…) / Artık yapacak bir şeyi
kalmayıp / Ölüm vakti geldi / İçi, yüreği soğudu (ABD
s. 389-390).”
Altın-Koo, tam öleceği sırada Tanrı Üç-Kurbustan’dan yardım ister. Gökyüzünden ak beze sarılı olarak onları tekrar hayata
döndürecek olan sert ilaç ile bir yay ve ok düşer. Altın-Koo, ilacı
atıyla paylaşıp içince öncekinden on kat daha güçlü bahadır olup
çıkar. Yay ve ok ile de Kalcu-Mize ile Tenek-Bökö’yü öldürür
(ABD s. 391).
Közüyke destanında, bahadırın rakiplerle herhangi bir mücadelesi söz konusu değildir. Közüyke, “tastarakay” şeklinde beşik kertmesi nişanlısının düğününe son anda yetişir ve sihirli kojon
söylemek suretiyle düğünün yapıldığı yere şiddetli bir soğuk düşürür. Bu soğuktan, “Fıçılardaki ak çeğen / Özüne kadar donuverdi /
Kazanlardaki birçok aş / Kazanların dibi yarılırcasına dondu / Dipsiz
derin denizler / Özleri yarılıp dondu / Karatı Kağan’ın yurdunda /
Korkunç çağ düşüverdi / Sanıskan bayın ak malı / Saksağan, kuzguna
yem oldu / Halk ağlaştı / Ak mal kişneşti (KÖZD s. 350).” düğüne
gelen herkes etkilenir ve Karatı-Kağan’ın yurdunu terk eder.
Közüyke, tekrar sihirli kojon söyleyip havayı ısıtır ve sandıkta kilitli olarak tutulan nişanlısı Bayan’ı bulur. Onu alarak
memleketine döner (KÖZD s. 352).
149
Destanlaan Evlilikler
Alıp-Manaş, muhtemel tehlikeler konusunda kendisini
uyaran atını yanından kovduktan sonra Ak-Kağan’ın askerleri tarafından yakalanır ve bir kuyuda hapsedilir (AMD s. 112).
Alıp-Manaş, dokuz ay sonra uyuduğu derin uykudan uyanır ve
kuyudan çıkmak için bir yol arar. Tesadüfen kuyuya düşen bir
kazın kanadına, içinde bulunduğu durumu bildiren bir mektup
yazıp kazı eşine gönderir. Mektubu alan Kömüjek-Aru, gençliğinden beri Alıp-Manaş’ın dostu olan Ak-Köbön’den yardım
ister (AMD s. 117). Annesi Ermen-Çeçen, iki memesinden süt
sağıp iki “kurut” yapıp Ak-Köbön’e verir. Ak-Köbön yola çıkar
ve kısa sürede Alıp-Manaş’ın hapsedildiği kuyunun başına gelir
(AMD s. 119). Ermen-Çeçen’in hazırladığı “kurut”u kendisi yer.
Bir tepeyi de Alıp-Manaş’ın bulunduğu kuyunun ağzına kapatır
ve orada daha önce ölmüş olan bahadırların kemiklerinden alarak, “Kömüjek-Aru artık benim olur (AMD s. 120)” diye düşünüp
Alıp-Manaş’ın yurduna doğru yola çıkar.
Alıp-Manaş’ın atı, sahibini kurtarmak için çare arar. Düşünde, Küler-Kağan’ın yurdunda bulunan üç kutsal gölün ortasındakinde at başı büyüklüğünde bir köpüğün olduğunu ve o köpüğün Alıp-Manaş’ın kurtulmasına vesile olacağını görür (AMD
s. 123).
Bu arada Ak-Köbön, Alıp-Manaş’ın ölüm haberini ailesine
verir (AMD s. 126). Alıp-Manaş’ın annesi, babası, kız kardeşi,
evdeşi uzun süre ağlayıp yas tutarlar. Artık Alıp-Manaş’ın dönmeyeceğine kesin kanaat getirirler. Alıp-Manaş’ın ölüm haberini
getiren Ak-Köbön oradan ayrılmak üzere iken baba Baybarak,
“Aygır ölse kısrağı kalır / Kömüjek-Aru genç hanımı / Yalnız, dul bırakmayınız / Sana uygunsa / Hayatınızı birleştiriniz (AMD s. 130).”
diyerek Kömüjek-Aru ile evlenebileceğini söyler.
Alıp-Manaş’ın atı, at başı büyüklüğündeki köpüğü bahadırın hapsedildiği kuyunun başına getirir. Yarısını kendi içer yarısını da Alıp-Manaş’a verir. Köpüğü içen Alıp-Manaş, eskisinden
150
D r. Sal aha d d in B EKK‹
altı kat daha güçlü olarak hapsedildiği kuyudan çıkar ve AkKağan’a meydan okur (AMD s. 131). Ak-Kağan’ı ve ordusunu
ortadan kaldırıp uğruna sefere çıktığı Erke-Karakçı kız ile annesini de öldürüp Ak-Kağan’ın esir ettiği insanları serbest bırakır.
Alıp-Manaş, çok kısa bir sürede memleketine döner. Bu arada
Kömüjek-Aru, Ak-Köbön bahadırla evlenmek üzeredir. AlıpManaş, şekil değiştirmiş olarak düğüne son anda yetişir. Turnaya
dönüşüp kaçmak isteyen Ak-Köbön’ü okuyla vurup öldürür ve
başkasıyla evlenecek olan eşini kurtarmış olur (AMD s. 145).
II.9. Verilen Zor Görevleri Başarma
Evlenme yolculuğuna çıkan kahramanın, rakipleriyle girdiği mücadelelerde başarılı olup tüm rakiplerini saf dışı bıraktıktan sonra bir dizi yeni sınavlara tabi tutulması söz konusudur.
Kahraman, uğruna mücadele verdiği kızı alıp memleketine dönmeden önce, kayınbabası tarafından verilen zor görevleri yerine
getirmek mecburiyetindedir. Verilen zor görevlerle, kahramanın
cesareti ve dayanıklılığı tekrar sınanır. Burada kahraman, olağanüstü zor olan görevleri tek başına başarmak durumundadır.
Kahramana verilen yeni zor görevlerin başarılmasında uğruna sefere çıkılmış olan kızlar, babalarını karşılarına alıp bahadırların
yanında yer alırlar.
Maaday-Kara destanında, Kögüdey-Mergen tüm yarışları
kazandıktan sonra eşinin kaçırılmış olduğunu öğrenir (MKD s.
538). Kahramanın, kaçırılan kızın peşinden gitmesi âdeta bahadıra verilen ilk zor görev gibidir. Çünkü kız, yeraltı tanrısı ErlikBey’in kızı Abram-Moos Kara-Taacı tarafından kaçırılmıştır.26
Bahadır Kögüdey-Mergen, kaçırılan eşini atının yardımıyla kurtarır ve onu babası Ay-Kağan’ın memleketine getirir. Kögüdey-Mergen, Altın-Küskü’yü alıp kendi memleketine
26 Bahadırın eşinin/nişanlısının/evleneceği kızın kaçırılması 12. başlık altında incelenmiştir.
151
Destanlaan Evlilikler
dönmek üzere iken Ay-Kağan, bir isteği daha olduğunu söyler:
“Açılıp kapanan dağın arkasında / Altmış dağın yanında / Dokuz
körfezli kara denizin içinde / Yeri üzerinde taşıyan iki benzer / Balina yaşıyormuş / Ben bunu duymuştum, dedi / Onlardan birinin altın
kanadını / Alıp bana getirirsen / Yavrumu alıp yurduna dönebilirsin,
dedi (MKD s. 545).”
Kögüdey-Mergen’in alacağı eşi Altın-Küskü, babasının art
niyetle bahadıra bu görevi verdiğini söyler: “Yeri üzerinde taşıyan
balinalar / Yetmiş kağanın başını ezdi / Oraya giden insan / Bir daha
geri dönmez, dedi / Babam kötü düşünceyle / Oraya varıp ölüp kalsın
diye / Böyle istekte bulunuyor (MKD s. 545).” Kögüdey-Mergen,
“Buranın insanı sürünerek giden kara solucandan bile korkar (MKD
s. 545).” diyerek kendisinden istenen altın kanadı getirmek üzere yola çıkar. Dünyayı sırtında taşıyan balıkla girdiği mücadeleden başarıyla çıkar ve altın kanadı Ay-Kağan’a getirir. Altın
kanadın Ay-Kağan’ın ülkesine getirilmesinin ardından altı gün
boyunca ay, yedi gün boyunca güneş tutulur. Ay-Kağan’ın halkı
bir tarafa, mal-davarı başka bir tarafa dağılıp obayı terk ederler
(MKD s. 547). Ay-Kağan, Kögüdey-Mergen’den kanadı, getirdiği yere götürmesini ister. Kögüdey-Mergen istenileni yapar
(MKD s. 548).
Ay-Kağan’ın damadından son isteği ise şöyledir: “Sayısız davarımı sen alıp götüreceksin / Halkımı sen yöneteceksin / Kapımı bekleyen kara köpek / Muhtemel seninle birlikte gelecek / Kapılarım bekçisiz
kalacak / Kapısında köpeği olmayan / Kağan nasıl yaşayabilir? / Kara
dağın eteğinde / İki erkek ayı var / Birisini yakala / Zincire vur getir (MKD s. 548).” Bunu duyan Altın-Küskü, babasına hitaben
şunları söyler:“…Öç alınmayacak yerde öç almaya kalkışıyorsun, dedi
/ Onu ölümlü yere gönderiyorsun / İki kara ayının onu / Öldüreceğini
biliyorsun, dedi (MKD s. 548).” Kögüdey-Mergen bu isteği de yerine getirmek üzere yola çıkar. Ayıları bulup yedi gün mücadele
ettikten sonra bir ayıyı Ay-Kağan’ın obasına getirmeyi başarır.
Ayıyı gören Ay-Kağan’ın halkı ile mal-davarı korkup kaçışmaya
152
D r. Sal aha d d in B EKK‹
başlar. Ay-Kağan, damadından ayıyı da geri götürmesini ister.
Kögüdey-Mergen istenileni yerine getirir (MKD s. 550).
Temene-Koo destanında, müstakbel kayınbaba, bahadırdan
akıp duran nehrin üzerine demirden bir köprü kurmasını ister.
Sarı-Kağan’ın hediyesi olan sihirli yüzükle Temene-Koo, köprüyü kurar ve kızı almaya hak kazanır (TKD s. 405).
Şulmıs-Şunı destanında, Cepten-Kağan, kızına talip olan
bahadırdan şöyle bir istekte bulunur: “Ak bulutla örtülmüş / Altmış iki köşeli / Altmış iki cepheli / Altı zirvenin kavşağında / İlk çağda
saplanmış / Altın direğim vardı / Gidip onu getirip / Kapıma bırak
/ Bu emrimi yerine getirirsen / Temene-Koo’yu alırsın, dedi (ŞŞD s.
327).” Bahadır Şulmıs-Şunı, vakit geçirmeden yola çıkar. Yolda
atı, bahadıra verilen zor görevi nasıl başaracağını söyler:
“Gittiğimiz yolumuz katıymış / Geldiğimiz yolumuz güçmüş / Altın at direği dediği / Yerin, göğün göbeğiymiş /
Kuvvetli ateş içinde duruyormuş / Onu tuttuktan sonra /
Kendimizi ateşe kaptırırız / Geliş izimiz var olur / Gidiş
izimiz yok olur / Yetmiş iki köşeli / Altmış iki parçalı /
Bakırdan kara dağ varmış / Atıp yedi yerinden vursan /
Yetmiş iki başlı / Ceek-Cılan’ın yurdudur orası / Onun
yetmiş iki başını / Vurup yetmiş tarafa saç / Şeytan yaratılışlı bedenini / Atıp yedi yerinden vur / Yetmiş kat
derisini / Yetmiş yerinden çekip sıyır / Onu giyersek bize
zırh olur / Ateşe dayanıklı / Ondan başka şey yokmuş,
dedi (ŞŞD s. 328).”
Şulmıs-Şunı, atının verdiği bilgi sayesinde “altın at
direği”ni27 yerinden söküp Cepten-Kağan’a getirir (ŞŞD s. 331).
Altın direğin getirilmesiyle Cepten-Kağan’ın memleketinde
birtakım olağanüstü hadiseler meydana gelir: Taş saray yıkılır,
büyük büyük ırmaklar çekilir, sayısız hayvan ve halk kırılır (ŞŞD
s. 331). Cepten-Kağan, “Altın at direği dediğim / Yerle göğün göbeğiymiş / Ak hayvanım tükenmek üzere / Halkım kırılmak üzere (ŞŞD
27 At direği konusunda bk. Bekki 2003: 181-184.
153
Destanlaan Evlilikler
s. 331)” deyip bahadırdan getirdiği altın direği geri götürmesini
ister. Bahadır Şulmıs-Şunı istenileni yapar.
Şulmıs-Şunı’ya kızını vermek istemeyen Cepten-Kağan, bahadırı nasıl ortadan kaldıracağını düşünür. İkinci olarak ŞulmısŞunı’dan, “Tanrı Üç-Kurbustan’ın iki gözünün ortasında bulunan
kadeh büyüklüğündeki beni (ŞŞD s. 334).” getirmesini ister. ŞulmısŞunı, “Atılan ok düşmandan dönmez / Gönderilen elçi yoldan dönmez /
Yakın olsa yedi yılda / Uzak olsa dokuz yılda / Sizin kapınıza tekrar
gelirim (ŞŞD s. 334).” deyip verilen zor görevi yerine getirmek
üzere yola çıkar.
Şulmus-Şunı, Tanrı Üç-Kurbustan’ın yerine ulaşıp iki gözünün ortasında bulunan benini kılıcıyla kesip cebine kor ve
oradan uzaklaşır (ŞŞD s. 337). Buna sinirlenen Üç-Kurbustan,
üç şeytanını Şulmus-Şunı bahadırın memleketine gönderir. Bu
üç şeytandan biri “vakitsiz doğmuş bir buzağı (ŞŞD s. 337)” şekline dönüşür. Şulmus-Şunı onu bulup öldürür. İkinci şeytan yine
“vakitsiz doğmuş bir kulun (ŞŞD s. 337)” şeklindedir. Şulmus-Şunı
onu da bulup öldürür ve üçüncü şeytanı aramaya başlar.
Kutsal kitabından üçüncü şeytanın kendi yurdunda gebe
olan bir canlının içine girmiş olduğunu öğrenir (ŞŞD s. 337).
Şulmus-Şunı, üçüncü şeytanı bulabilmek için Altay’da ne kadar
gebe varsa hayvan-insan olduğuna bakmadan hepsini öldürür fakat şeytanı bir türlü bulamaz (ŞŞD s. 338). Tekrar kutsal kitabına
baktığında o şeytanın, hamile olan ablasının karnında olduğunu
öğrenir (ŞŞD s. 338).
Babası Kaldan-Kağan, Şulmus-Şunı’nın kız kardeşini öldüreceğinden korkarak, Şulmus-Şunı’yı hile ile sarhoş edip iki
gözünü köpek gözleriyle değiştirir. Daha sonra Şulmus-Şunı’nın
omuzlarını çıkarttırıp ayaklarını ve ellerini bağlatarak dokuz
arşın derinliğindeki kuyuya hapsettirir (ŞŞD s. 340). Bu arada
annesi Altın-Tana, Şulmus-Şunı’nın yanında getirdiği kadeh büyüklüğündeki beni alıp koynunda saklar (ŞŞD s. 340).
154
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Şulmus-Şunı, aylarca kuyuda kalır, günlerce bağırır fakat
kimse onu kurtarmaya gelmez. Yalnızca ihtiyar kadın Karcın,
bahadırın kuyuda olduğunu bilir; açlıktan ve susuzluktan ölmemesi için ona yardımcı olur (ŞŞD s. 341).
Cepten-Kağan, Şulmus-Şunı’nın gitmesi üzerinden uzun zaman geçmiş ve hala dönmemiş olduğu için onun hayatta olup
olmadığını öğrenmek ister. Bunun için Şulmıs-Şunı’nın babasına birbirine benzer iki karga yapıp hangisinin karga hangisinin
saksağan olduğunu ayırt edip göndermesini, aksi halde ülkesini
elinden alacağını bildiren elçiler gönderir (ŞŞD s. 343).
Kaldan-Kağan, tüm halkını toplayıp kuşlardan hangisinin
karga hangisinin saksağan olduğunu bilenlere ödül vereceğini
söyler. Ancak kimse kuşları ayırt edemez (ŞŞD s. 344). İhtiyar
kadın Karcın, durumu Şulmus-Şunı bahadıra söyler. O da nasıl
ayırt edileceğini açıklar: “Kötü düşünceli Kaldan-Kağan / Anasından doğarken / Kara yada taşıyla doğmuş / Onu aya, güneşe karşı
tutup / Oraya buraya tutsun / Şiddetli soğuk iner / Karga gaklayıp /
Ormandan yamaç aşağı uçar / Saksağan ötüp / Ormana doğru uçar / O
zaman anlaşılır (ŞŞD s. 346).”
İhtiyar Karcın, Kaldan-Kağan’a çareyi söyler. Kaldan-Kağan
kuşlardan hangisinin saksağan hangisinin karga olduğunu boyunlarına yazıp Cepten-Kağan’a gönderir (ŞŞD s. 347). CeptenKağan, bunu öğrenince Şulmus-Şunı bahadırın hayatta olduğunu anlar.
Bir zaman sonra Cepten-Kağan, yine Şulmus-Şunı bahadırın
hayatta olup olmadığını öğrenmek için “yedi arşın çayırmelikesini
(ŞŞD s. 349)” gönderir ve Kaldan-Kağan’dan kalın ve ince ucunu
bulup göndermesini ister. Kaldan-Kağan, yine tüm halkını toplayıp çözüm arar ama bulamaz. İhtiyar Karcın, durumu bahadıra
söyler. Bahadır, “Yedi bronz kazanda su kaynatın, çayırmelikesini
onun içine bırakın. Kalın uç kazanın dibine iner, ince uç su yüzüne
155
Destanlaan Evlilikler
çıkar (ŞŞD s. 351).” diyerek çareyi söyler. İhtiyar Karcın, belli bir
ödül karşılığında çareyi Kaldan-Kağan’a aktarır. Kaldan Kağan,
çözümü Cepten-Kağan’a gönderir. Bu cevap üzerine CeptenKağan, Şulmus-Şunı bahadırın hayatta olduğunu anlar.
Cepten-Kağan, Şulmıs-Şunı’nın hayatta olup olmadığını son
kez öğrenmek için “yüz çentikli demir yayı (ŞŞD s. 352)” KaldanKağan’a göndererek yüzüncü çentiğe kadar çekip göndermesini
ister. Yüz devenin taşıdığı, yüz çentikli yay getirilir. KaldanKağan’nın halkı toplanıp yayı çekmeye uğraşırlar ama başaramazlar. Altın-Tana, “Oğlum Şulmus-Şunı olsaydı yayı çekerdi (ŞŞD
s. 354).” der. İhtiyar Karcın, yine gelip durumu bahadıra söyler.
Bahadır, gözlerinin ve omuzlarının verilip kuyudan çıkarırlarsa
yayı çekeceğini söyler. İhtiyar Karcın, Kaldan-Kağan’a gelerek
Şulmus-Şunı’nın ölmediğini kuyudan çıkarılırsa yayı çekeceğini
söyler. Hemen dokuz bahadır gönderip Şulmus-Şunı’yı kuyudan
çıkarırlar. Eskisinden on kat daha güçlü olarak kuyudan çıkan
Şulmus-Şunı, getirilen yayı yetmiş parçaya bölüp yetmiş nehrin
ötesine fırlatarak Cepten Kağan’dan intikam almak üzere yola
çıkar (ŞŞD s. 358).
Cepten-Kağan’ın yurduna vardığında kağanın kendisi,
Şulmus-Şunı ile dövüşecek gücü olduğunu söyleyip onunla kavgaya tutuşur (ŞŞD s. 359). Şulmus-Şunı, çok geçmeden CeptenKağan’ı öldürüp saraya girerek Temene-Koo’yu sorar. CeptenKağan’ın eşi, kızı Temene-Koo’nun Şulmus-Şunı bahadırın
memleketine gittiğini söyler. Bahadır, hemen memleketine döner ama Temene-Koo orada değildir (ŞŞD s. 361).
Bu arada evden kovulmuş olan Temene-Koo, Üç-Kurbustan’a
giderek yardım istemiş; Tanrı Üç-Kurbustan da Temene-Koo’ya
belli bir yer ve halk vererek orada yaşayabileceğini söylemiştir
(ŞŞD s. 362).
Şulmus-Şunı, Temene-Koo’yu aramaya devam eder. TemeneKoo da altın kitabından bahadırın kendisini aradığını öğrenir.
156
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Belli bir zaman sonra bahadır, Temene-Koo’yu bulur (ŞŞD s.
369).
Ölöştöy destanında, torun Kan-Mergen’e kız kardeşlerini
vermek istemeyen Togus-Süme, memleketlerinin koruyucusu
olan iki guguk kuşu ile iki kara kuzgunun akıbetini bahadırdan
sorarlar. Eğer iki guguk kuşu ile iki kara kuzgunu öldürdüysen bizimle yaşayacak iç güveyi olacaksın. Eğer iki kuş da diriyse eşini alıp dönebilirsin derler. Kan-Mergen, Togus-Süme’nin
memleketine girdiğinde kuzgunları öldürüp guguk kuşlarını sağ
bırakmıştır (ÖD s. 256).
Arzılan-Kara-Attıg Çeçen-Kara-Möge destanında, NarınDangına için düzenlenen tüm yarışları kazanan Çeçen-KaraMöge, üç gün dinlendikten sonra kayınbabası tarafından çağrılır
ve kendisinden, “Dümdüz kuzey tarafta / Yerle göğün kesişmesinin
ötesinde / Çeerendey kocakarının demir değneğini (AKÇKM s. 314)”
getirmesi istenir. Çeerendey Kocakarı’nın yaşadığı yerin yolu
üzerinde, “İki kara göl gözlü, iki sarı sırt kollu, yuvarlak kara tepe
başlı, uzun sarı sırt beli olan (AKÇKM s. 315)” kimsenin güreşmeye cesaret edemediği Dağ-Möge bulunmaktadır. Çeçen-KaraMöge, Dağ-Möge ile güreşe tutuşur. Tam gücünün tükendiği
yerde alacağı eşi Narın-Dangına sihir büyü ile üç dört yaşındaki
boğanın gücünü efsunlayıp Çeçen-Kara’nın gücüne ekler. Böylelikle Dağ-Möge ortadan kaldırılır. Çeerendey Kocakarı’nın asasını almak için yola devam eden Çeçen-Kara-Möge’nin karşısına,
“Yer ile göğün birleştiği yerde hızlı uçan kuşun kuyruğunu, yavaş uçan
kuşun boynunu kesip atan açılır kapanır bir kaya (AKÇKM s. 319)”
çıkar. Atının yardımıyla bu engeli de aşan Çeçen-Kara-Möge,
şekil değiştirip Çeerendey Kocakarı’nın yurduna ulaşır. NarınDangına’nın sihri sayesinde kocakarının demir değneğini alıp
kayınbabasına getirir (AKÇKM s. 322).
II.10. Memlekete Dönüş ve Düğün
Evlenmek için sefere çıkan bahadırın dönüş yolculuğu da bir
dizi macerayı beraberinde getirir. Dönüş yolculuğu, kahraman
157
Destanlaan Evlilikler
ile yarışlar sonunda evlenmeyi hak ettiği kızın baba evinde küçük düğünlerinin yapılmasından sonra başlar. Burada kahraman
kalıplaşmış ifadelerle memleketine dönme vaktinin geldiğini
söyler. Çok defa aldığı eşini herhangi bir nesneye (çoğunlukla
yüzük) çevirerek cebine kor ve öylece yola çıkar. Kızın babası
tarafından kızına verilen çeyiz de ata yüklenir ve yola çıkılır. Dönüş yolunda yeni evlilerin birbirlerini sınamaları veya aşk oyunları oynamaları da söz konusudur. Bazen kahraman dönüş yolunda pusuya düşürülür ve aldığı eşi kaçırılır.
II.10.1. Memlekete Dönüş
Maaday-Kara destanında bahadır, kız için düzenlenen tüm
yarışları kazanıp kayınpederinin verdiği zor görevleri başardıktan sonra memleketine dönmek istediğini şu şekilde dile getirir:
“Dur, bekle Ay-Kağan / Bunca isteğini yerine getirdim / Dönme zamanım geldi / Yerli kişi yerine / Suyu olan suyuna / Altay’ıma gideceğim,
dedi (MKD s. 550).”
Ay-Kağan’ın güzel kızı Altın-Küskü, soylu atını eyerleyip
parlak elbisesini giyinip altın-gümüş takılarını alıp baba ve annesiyle vedalaşıp evleneceği eşiyle yola çıkar. Çeyiz olarak ne mal
ne de halkından bir kimseyi yanına alır (MKD s. 551).
İki sevgili yola çıktıktan sonra kayınpeder Ay-Kağan, kızının götürülmesine razı olmayıp birtakım (dokuz çentikli altın
kama, dokuz kulaç altın kamçı) sihirli nesneler hediye ederek onları yollarından alıkoymaya çalışır. Atın ikazıyla sihirli nesneler
iade edilir ve memlekete doğru yolculuk başlar (MKD s. 551).
Memlekete ulaştıklarında anne ve babası tarafından karşılanan bahadır, zaferinden dolayı kutlanır ve hemen yedi-dokuz yıl
sürecek düğüne geçilir (MKD s. 554).
Kögüdey-Kökşin [i]le Boodoy-Koo destanında, KaratıKağan kızı için yarışa katılan Boodoy-Koo’nun bayan olmasından kuşkulanır: “Karatı Kağan “Sağ eline baktı ki / Yüksük tutunup
158
D r. Sal aha d d in B EKK‹
dikiş dikmiş gibi / Sol eline baktı ki / İğne çekip dikiş dikmiş gibi / Kendisine baktı ki / Bahadır er gibi giyinmişti / Yüzüne, saçına bakınca /
Kız görünüşlüydü / Çaresiz çıkar yol bulamayıp / Kızını ata bindirip
/ Altın, gümüş yükleyerek / İpek, giysi salarak / Boodoy Koo’ya verdi
(KKBK s. 443).”
Memlekete dönüş yolunda aynı kuşkulara kapılan genç kız
Kara-Taacı da Boodoy-Koo’yu denemek ister: “Yedi dağın koltuğuna / Yetip geldiklerinde / Genç kız Kara Taacı / Boodoy Koo’yu
denemek için sordu / Ateş yakmak için çakmak çak / Et pişirmek için
şiş sivrilt / O zaman Boodoy Koo / Tek çakışta ateş yaktı / Güzelce şiş
sivriltti (KKBK s. 443-444).”
Ateş yakıp şiş sivriltmek suretiyle kimliğini (cinsiyetini)
gizlemeyi başaran Boodoy-Koo, dönüş yolunda genç kız KaraTaacı’ya, “Ben önden gidip düğün hazırlığı yapacağım. Sen izimi takip ederek gel (KKBK s. 442).” der. Boodoy-Koo, obasına ulaşır
ulaşmaz ölmüş olan ağabeyini bulunduğu yerden çıkarır. Savaş
zırhını giyindirip atını eyerler. Sarayın ocağını yakıp başından
geçen olayları eyerin kaşına yazar. Halkı bir araya toplayıp gelini
karşılamalarını söyler ve bir boz tavşana dönüşüp ormana kaçar
(KKBK s. 444). Kara-Taacı, geldiğinde onu karşılayıp saraya
alırlar. Kara-Taacı, Kögüdey-Kökşin’in uyuduğunu sanıp yedi
gün boyunca başında bekler. Öldüğünü sekiz günün sonunda
ancak anlar. Güneş’i ve Ay’ı indirip Kögüdey Kökşin’in yüreğini
ısıtarak onu diriltmeyi başarır (KKBK s. 445).
Temene-Koo destanında, kayınbaba Karatı-Kağan, verdiği
zor görevi başarıyla yerine getiren bahadıra, kızıyla birlikte kapıdaki hayvanının yarısı ile çevredeki halkın yarısını ve biriktirdiği
servetinin yine yarısını çeyiz olarak verip onları yolcu eder (TKD
s. 406).
Arzılan-Kara Attıg Çeçen-Kara-Möge destanında, ÇeçenKara-Möge, dostu Hüler-Möge için Hün-Haan’ın kızı HümüsDangına’ya “At başı kadar altın, börü başı kadar gümüş ve kara ala
159
Destanlaan Evlilikler
samur derisini (AKÇKM s. 342)” kalın olarak verir. Daha sonra
Hümüs-Dangına’yı “bileyi taşına” dönüştürüp memleketlerine
doğru yola çıkar. Memlekete vardıklarında dokuz gün süren toydüğün yapılır.
Ölöştöy destanında, Erlik-Abı tarafından yeraltına çekilen
sözlüsünü kurtarıp kayınbabasının memleketine getiren ErkinKoo, halkı tatlı bir telaş içinde bulur. Ak-Bökö-Kağan, kızının
düğününü yapıp çeyiz olarak “aygırlı iyi atları”, “cins boğalı
inekleri”, “koçlu cins koyunları” ve “bakan bahadırları” çocuklarına vermek için hazırlar. Erkin-Koo, “Evim yurdum aklıma geldi
/ Ben dolanıp dönüp geldim / Az da olsa atım var / Az da olsa halkım
var (ÖD s. 165).” deyip kendi memleketine dönüş zamanının
geldiğini söyler.
Togus-Süme, kız kardeşlerine çeyiz olarak bir altın halı, bir
bakır kazan ve bir de kamçı verip yolcu ederler. İki sevgili altın
halıya oturup memleketlerine ulaşırlar (ÖD s. 258).
Katan-Kökşin [i]le Katan-Mergen destanında, babasıyla evlenme yolculuğuna çıkan Katan-Kökşin, küçük kardeşi KatanMergen’in yardıma gelmesiyle başarılı olur. Uğruna sefere çıktığı Altın-Sırga, “Sönen ateşimi yeniden yaktın, hayatımı yeniden bana
verdin (KKKM s. 277)” diyerek Katan-Kökşin’le kucaklaşır. İki
yıl süren toydan sonra iki kardeş, memleketlerine dönme zamanının geldiğini söylerler. Ak-Kağan’ın halkı da onlarla birlikte
gitmek ister ama onlar kabul etmez. Sadece Altın-Sırga’yı alıp
yola çıkarlar (KKKM s. 278).
Ak-Biy destanında, bahadır Altın-Koo, rakiplerini saf dışı
bıraktıktan sonra memleketine döner. Kayınbiraderi Cüs-Kezer,
Kalcu-Mize ve Tenek-Bökö bahadırların Altın-Koo tarafından
öldürüldüğünü öğrenince halkını toplayıp, “Eh, ne yapayım başka
/ Ölmeyecek bedenlerimiz ölecekmiş / Gitmeyen bedenlerimiz gidecekmiş /
Yüz deveye altın, gümüş yükleyin / Yüz deveye mal mülk yükleyip / Tek
kız kardeşimi / Ak hayvanın tam yarısını sürüp / Halkın tam yarısını
160
D r. Sal aha d d in B EKK‹
bölüp / Ak-Biy’in oğluna götürmeyince olmaz (ABD s. 392-393).”
deyip kız kardeşinin çeyizini hazırlatır ve yola çıkar.
Altın-Tana için düzenlenen yarışları kazanan Erke-Koo, evlenmeyi hak ettiği kıza dönüp, “Hemen geri dönmeliyim / Yaşlanmış
babam var / Yaşlı anam var / Az da olsa halkım var (EKD s. 53).”
diyerek memleketine dönmek üzere yola çıkar.
Altın-Ergek’in mektupla yaptığı evlenme teklifini kabul
eden Altın-Küskü’ye ağabeyleri, Altay dolusu mallarından mal
bölüp ev dolusu servetlerinden pay ayırıp onu yolcu ederler (AED
s. 462).
Ösküs-Uul, Talay-Kağan tarafından köpek cesedine dönüştürülüp kuyuda saklanan kızı alıp memleketine getirir. ÖsküsUul’un memleketinde olağanüstü hadiseler vuku bulur: “Ayın
gözünü aniden / Yoğun sis kapattı / Güneşin gözünü aniden / Boz sis
kapattı / Dokuz gün güneş görünmeden / Boz sis yayıldı / Yedi gün yedi
gece ay görünmeden / Yoğun sis kaynaştı / Yerdeki kuru dalı yerinden
oynatacak / Rüzgâr indi Altay’a / Ağacı durduğu yerde kıracak / Soğuk
düştü yerine (OUD 153).” Ösküs-Uul, teklif edilen diğer hediyeler yerine ölmüş köpek cesedini aldığına pişman olur ve köpeğin cesedine yaslanıp uyuyakalır. Rüyasında, “Aydan daha güzel
görünüşlü / Altın gibi parlıyormuş / Güneşten daha güzel görünüşlü /
Gümüş gibi ışıldıyormuş / Dolunay gibi yüzlü / Gökkuşağı gibi kaşlı /
Gören gözü çoban yıldızı gibi (ÖUD s. 154)” bir kız görür. Uyandığında gördüğü rüyanın gerçek olduğunu anlar. Talay-Kağan’dan
hediye olarak alıp getirdiği köpek cesedi, Altın-Küskü kız olarak
karşısında durmaktadır (ÖUD s. 155).
Altın-Tana ile evlenen Aytünüke, “Az da olsa malım var /
Altay’ın dibinde anam var / Beni büyüten babam var / Ağaç da olsa
evim var / Gidip onları görmek için / Tekrar döneceğim (AYTD s. 57).”
diyerek memleketine dönme vaktinin geldiğini belirtir. Kayınbabası Altın-Kağan, “Yapacak bir şey yok, oğlum / Yerine, yurduna
gideceksin / Aldığın eşini, evindeki servetini / Bırakma, yanında götür
(AYTD s. 58).” diyerek bahadırı memleketine uğurlar.
161
Destanlaan Evlilikler
Narın-Dangına için düzenlenen tüm yarışları kazanan ve kayın babasının verdiği zor görevi yerine getiren Çeçen-Kara-Möge,
eşini alarak memleketine dönmek üzere yola çıkar (AKÇKM s.
324).
Möge-Sagaan-Toolay, Kök-Hevek-Han’ın düzenlediği at
yarışını kazanıp Gök oğlu Demir-Möge’yi de güreşte yendikten
sonra Kök-Hevek-Han’ın obasına gelip, “Vereceğin şey hazır mı /
Vermeyeceğin şey saklı mı, han? (BTD s. 515)” diyerek kızını ister.
Hanın altın kraliçesi, hemen bahadırın ak hediyesini hazırlayıp
onu sakinleştirmeye çalışır. Han, hayvanlarının ortasından bölüp
kızının çeyizini hazırlatıp ak evi kurdurur. Möge-Sagaan-Toolay,
kurulan evde bir gece dahi kalmadan eşini alır ve memleketine
döner (BTD s. 515).
Kangıvay-Mergen destanında, Torgun-Çözün’e dünür gelen
Şüük-Möge, Süder-Möge, Demir-Möge ve Deek-Möge adlı dört
kardeş, “Bin akçe değerindeki ak kollu kara samuru” başlık olarak verip, “Yeri, yurdu uzak halkız biz / Gelinimizin dünürlüğünü bitirip /
Alıp dönelim (KMD s. 498)” derler. Kangıvay-Mergen, “Tutup götüreceğiniz itiniz mi o / Toplayıp alacağınız urganınız mı? / Ben kendim
tutup götürüp / Vereceğim, dostlarım (KMD s. 498).” diyerek onları
memleketlerine gönderir. Kendisi de altı bin kişiyle, belirlenen
günde kardeşini dünürlerinin memleketine götürür. KangıvayMergen,“Ey dünürler / Kangıvay-Mergen biricik kardeşini / Yayan
getirip verdi demeyin / Kangıvay-Mergen’in leşinin yanında / KangayKara, Dönen-Kaldar adlı / İki atın leşi yatar / İki atın leşinin yanında /
Kangıvay-Mergen’in leşi yatar / Arzaytı’nın Övürü’nde / Kır yılkısı var,
o ise / Han kızı Torgun-Çüzün’ün / Sürüsüdür / Ondan öksüz kulun dahi
almam ben (KMD s. 500).” diye söz verip kız kardeşiyle vedalaşır.
Kangıvay-Mergen, ayrılmak üzere iken kız kardeşi, arkasından koşup gelir. Kangıvay-Mergen, “Yada verilen kız vardığı yerde yaşar /
Fırlatılan taş düştüğü yerde yatar / Benim yada verdiğim kardeşim / Ben
sürü kıyısından / Çıkar çıkmaz bağıra çağıra / Gelmenin anlamı ne?
(KMD s. 501)” diye onu azarlar ve yoluna devam eder.
162
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Tavın ve Tajı kardeşler, mallarını dörde bölüp dörtte ikisini
kız kardeşlerine ayırırlar. Daha sonra yeni evlileri memleketlerine uğurlarlar (KMD s. 512).
Ağabeyinin yerine evlenme yolculuğuna çıkan Boktu-Kiriş,
üç kağanın bulunduğu yere gelip, “Yarışın ulusu, atışın ulusu /
Benim olmuştur / Alacağımı alıp / Yiyeceğimi yiyip / Yerime yurduma
gitmeliyim (BKBŞ s. 405).” diye söyler. Üç kağan, üç gün sonra
prenseslerine verecekleri eşyayı, malı hazırlayıp ayın yenisinde
günün iyisinde yiğit güveyimizi iki göğün üstüne dek uğurlayalım deyip hep beraber yola çıkarlar (BKBŞ s. 406). Vedalaşma
yerinde, “Yiğit güveyimiz ile rakı-içki içip / Yemek yiyip ayrılırız
(BKBŞ s. 406)” diyerek büyük bir toy düzenlerler. Boktu-Kiriş,
tüm ısrarlara rağmen rakı içmez. Hizmetçi kadın bir daha sahneye
çıkıp er kişi olsa rakı içerdi deyip Boktu-Kiriş’in bayan olduğunu tekrarlar. Bu durumdan şüphelenen üç kağan, Boktu-Kiriş’i
bir denemeden daha geçirirler. Boktu-Kiriş, atının yardımıyla
bu denemeyi de atlatır (BKBŞ s. 408). Hizmetçi kadın BoktuKiriş’in bayan olduğu konusunda ısrar eder. Boktu-Kiriş’i son
kez yüzmeyle denerler. Bu sınavda da atının yardımıyla başarılı
olan Boktu-Kiriş, üç kağanla vedalaşıp memleketine doğru yola
koyulur (BKBŞ s. 410).
Boktu-Kiriş, dönüş yolunda beraberinde getirdiği üç prensese, “Siz izimi takip ederek gelin. Ben önden gidip çadır yeri düzelteceğim (BKBŞ s. 410).” diyerek onlardan ayrılır ve kısa bir süre sonra
ağabeyini defnettiği kaya mezara gelir. Ağabeyi Bora-Şeeley’in
cesedini öldüğü günkü gibi hiçbir şey olmamış halde bulur.
Ağabeyinin cesedini, hazırladığı çadıra getirir. Keçeyi altına serip, eyeri sırtına verip ağabeyini yatırıp üzerini örter. Bir kâğıda
da nasıl kendisinin yerine geçtiğini; üç kağanın kızlarını nasıl
alıp geldiğini yazıp ağabeyinin eline sıkıştırır ve boz bir tavşana
dönüşerek ormana koşup gider (BKBŞ s. 411).
Üç prenses, Boktu-Kiriş’in izini takip edip çadır yerine geldiklerinde gerçek Boktu-Kiriş (Bora-Şeeley)’i uyur bir vaziyette
163
Destanlaan Evlilikler
bulurlar. Dikkatlice baktıklarında yatan kişinin ölmüş olduğunu
anlarlar. Üç prenses, “Bu kadar yiğit eri / Öldüğünde bırakmak /
Nasıl olur! (BKBŞ s. 412)” diyerek diriltmeye çalışırlar:
“Ay-Haan’ın altın prensesi / Altın ipek şalını çıkarıverip / Üç öleni diriltir / Üç söneni tutuşturur / Altın ipek
şalı ile / Yüzünü örtüverip / Üstünden atlayıvermiş / Bir
dönüp uyuyup / Kalıvermiş / Han-Haan’ın güzel prensesi
ise / Küren ipek şalını çıkarıp / Üç ölen canlı dirilmeli /
Üç sönen ateş yanmalı! diyerek / Küren şalıyla yelleyip /
Üstünden atlayıvermiş / Doğrulu verip / Boktu-Kiriş oturup oturup / Geri düşüvermiş / Ulug Ege-Haan’ın UlanSaygıl prensesi / Ayağa kalkıverip / Dokuz öleni diriltir
/ Dokuz söneni tutuşturur / Kızıl ipek şalını çıkarıp / Üç
dolandırıp yelleyiverip / Cevher gibi er kişinin / Eteğinden
atlanmamalıdır / Üç defa atlamanın gereğidir, diyerek
/ Üç defa atlayıp / İtip doğrultuvermiş / Boktu-Kiriş de
doğrulup / Ayağa kalkıvermiş (BKBŞ s. 412-413).”
Diriltilen kahraman, avucuna sıkıştırılan kâğıdı okur ve kız
kardeşini bulmak için hemen ormana gider.
Arı-Haan, henüz doğmamış oğlu için çıktığı yolculukta
Ulug-Haan’ın kızı için düzenlediği tüm yarışları kazanır. UlugHaan, altı-dokuz yıl sürecek toyunu yapıp, “Ulug Haan kızının
otağının / Gölge tarafına / Yüz kara deveyi / Gün çıkar tarafına / Yüz
ak deveyi bağlayıp, hazırlayıp / Yüz kara bahadırı / Ağırını hafifini
yapıp / Yakılacak odununu hazırlayıp / Durursunuz diye / Yüz genç
kızı / Kap-kacak, çanak-çömlek yapıp (AHD s. 261)” kızına vereceği çeyizi hazırlar.
Arı Haan, kızı ve çeyizini alıp memleketine doğru yola çıkar. Geliş yolunda güreşip canını bağışladığı Şara-Melçen’in
yurduna uğrar. Arı-Haan, Şara-Melçen’in önceden hazırladığı
çukura düşer. Şara-Melçen, çukurun ağzını bir kaya ile kapatıp
Arı-Haan’ın yanında getirdiği gelini Ulug-Haan’ın kızını alıp
başka yere kaçırır (AHD s. 262).
164
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Bu olaylar gelişirken Arı-Haan’ın eşi doğum yapar. Doğan
çocuk kısa sürede büyür ve kavga ettiği çocuklardan biri onu,
“Ediğimizi, elbisemizi getir / Savaşa, kavgaya uğramış / Atası yok
kişi / Arı-Haan’ın ipsizi (AHD s. 263)” diye aşağılar. Çocuk eve
gelir ve annesine babasının nerede olduğunu sorar. Annesi uzun
zaman babasına ne olduğunu söylemez. Çocuğun ısrarlarına fazla
dayanamayan annesi, Arı-Haan’ın başına gelenleri anlatmak zorunda kalır. Çocuk, annesinden hemen kendisini donatıp sefere
çıkarmak için hazırlamasını ister. Annesi,
“On yönden on demirci / Çağırıp getirtmiş / Alt âlemden
Alan-Dargan’ı / Çağırıp çıkarmış / Üst âlemden
Baldır-Dargan’ı / Çağırıp indirmiş / Uçurumun ağacını / Gebe kısrağı denkleştirip kesip / Kenar yerin ağacını / Kısır kısrağı denkleştirip kesip / Okunu-silahını
yapıp / Hazırlayıvermiş / Yüz büyük kazanı eritip / Bir
okun temreni / Kılıp kaya taşa / Eğilmesin bükülmesin
diyerek / Yüz bahadırın kanında fokurdatıp kaldıratır
[?] imiş / Yüz seksen uzun tekenin / Boynuzu ile denkleyip / Seksen kulaç katı kara yayını / Hazırlamışlar
/ Yüz seksen keçinin derisini örüp / Kiriş kılıvermişler
(AHD s. 264-265).” böylelikle çocuğun giyimini
ve silahlarını hazırlatır.
Daha sonra çocuğa, Han-Şilgi atlı Han-Sayın-Hovugun adını verirler (AHD s. 267). Adını ve atını alan çocuk, vakit geçirmeden babasını bulmak için yola çıkar. Yolda, babasının atı AkSarıg ile karşılaşır ve ondan babası ile nişanlısı hakkında bilgi
alır. Çocuk, babasının atıyla gidip babasını hapsedildiği kuyudan çıkarır (AHD s. 270). Arı-Haan, Şara-Melçen’i bulup ondan
intikamını alarak yurduna döner. Bu arada memleketine dönen
Han-Sayın-Hovugun, düğün otağını kurup beklemeye başlar
(AHD s. 271).
Altın-Taycı, ablası Altın-Arığ’ın da yardıma gelmesiyle
girdiği tüm yarışları kazanır. Kızın babası Alp-Küreldey, “Kır
165
Destanlaan Evlilikler
aygırlı yılkımdan / Kısırını seçip öldürüp / Doru aygırlı yılkımdan
/ Semizini seçip öldürüp toy ediniz (ATD s. 70).” diyerek düğünü
başlatır. Kızın toyunu kısa kesip altıncı günde dönüş hazırlıklarına başlarlar. Han-Sabah’ın annesi Kün-Harahçı, çeyiz sandığını
açıp kızının giysilerini çıkarır. Altı, yedi güzel, gelini hazırlamaya başlarlar: “… Han Sabah’ı kolundan tutup / Ala ipeğini içine
giydirmişler / Büyük kıvrımlısını dışına giydirmişler / Kara çizmesini
ayağına / Ala cepli elbisesini arkasına giydirip / Kara tilki börkünü
başına geçirmişler (ATD s. 73).”
Han-Sabah, hazırlanıp dışarı çıktığında Altın-Taycı onu
ayakta karşılar. Han-Sabah’ın sağ kolundan tutup anne ve babasının önüne getirir. Altı defa onlarla selamlaşıp vedalaşırlar.
Han-Sabah ve Altın-Taycı’yı evden çıkarken elli kişi uğurlar.
Han-Sabah’a çeyiz olarak verilen ok ve yayı atın ön terkisine; kalın zırhı arka terkisine yükleyip yola çıkarlar. Arkalarından anne
ve babası şöyle hayır duada bulunur: “Sönmez ateşli olunuz / Ölmez
canlı olunuz / Yaşınız uzun olsun / Yaratıcılığınız yüksek olsun / Öksüze yüreğiniz acısın / Güçsüze kolunuz acısın (ATD s.73).”
Ak-Kağan’ın kızı Altın-Suçu’ya dünür olan Kağan-Kes, düğününün dokuzuncu gününde, “Sığ da olsa suyum var, alçak da
olsa dağım var (KKD s. 389).” diyerek memleketine dönme zamanının geldiğini belirtir. Kağan-Kes, aldığı eşi Altın-Suçu’yu
altın bir yüzüğe dönüştürüp cebine kor ve memleketine doğru
yola çıkar.
Kağan-Argo’yu alan Altın-Som, “Alçak da olsa dağım var;
sığ da olsa suyum var. Yerli kişi yerini özler, sulu kişi suyunu özler
(KAKM s. 383).” diyerek memleketine dönmek istediğini söyler. Kağan-Argo, çeyizini bir çuvala doldurup, “Yad ele gidecek
kişi olarak yaratılan ben, yad ele gidiyorum (KAKM s. 383).” diyerek küçük kardeşi Kağan-Mergen’le vedalaşıp vardığı eşi AltınSom’la yola çıkar.
Altın-Kağan’ın kızı Altın-Sabak için sefere çıkan AltınTaycı, rakiplerini ortadan kaldırdıktan sonra kızın babası Altın166
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Kağan’a gelerek, “Hey Altın Kağan, Altın Sabak kızını getir. Gönlüm çekerse alırım, gönlüm çekmezse yerli kişi yerinde kalır (AKD
s. 161).” der. Altın-Kağan, hemen kızı Altın-Sabak’ı çağırtır.
Altın-Sabak, Altın-Taycı’nın gözüne şöyle görünür: “Altmış hizmetçiyle, yetmiş cariyeyle altı kadın ön eteğini tutup çıkar; yedi kadın
arka eteğini tutup çıkar. Altın Sabak katı ipeğe dolanmış, yumuşak ipeğe sarılmış. Altın Taycı bakanda, bu Altın sabak dolunayın parlaklığı
gibi, doğan güneşin ışığı gibidir (AKD s. 162).” Altın-Taycı, AltınSabak’ı görünce ona gönlü düşer. Altın-Kağan, Altın-Taycı ile
Altın-Sabak’ın başlarını birleştirip dokuz gün sürecek düğünü
başlatır.
Dokuz günün sonunda Altın-Taycı, “Alçak da olsa yerim var.
Sığ da olsa suyum var deyip, yerime yurduma döneyim deyip Altın Sabak kadınını altın bir yüzüğe çevirip, saklayıp memleketine doğru yola
çıkar (AKD s. 162).” Altın-Taycı’nın oğlu Aba-Kulak’ın memleketine dönmesi ve düğünü, babasının düğünüyle örtüşmektedir.
Kara-Kuzgun’un evlenme teklifini kabul eden Han-Kız ile
Kara-Kuzgun’un düğünleri yapılır. Burada önemli bir ayrıntı
vardır. Destanda “kız toyu” diye geçen düğün diğer destanlarda
da geçer fakat bu şekilde isimlendirilmemiştir.28 Kısa süren bu
toydan hemen sonra Han-Kız, çeyizini toplayıp Kara-Kuzgun’un
atına yükler. Daha sonra halkını bir araya toplayıp onlarla vedalaşır (KAK s. 53).
Kara-Kuzgun destanında, ikinci neslin evlilik macerasının
kahramanı Kara-Kuzgun’un oğlu Han-Saraçı’dır. Han-Marha
için düzenlenen tüm yarışları kazanan Han-Saraçı ile HanMarha’nın düğününe geçilir. Kız düğününü kısa tutup, “Alçak
da olsa dağım var / Sığ da olsa suyum var / Ata yurduna dönmeye /
Ana yurduna dönmeye (KAK s. 197)” deyip Sarı Marha’yı altın bir
yüzüğe çevirip cebine kor ve memleketine doğru yola çıkar.
28 Destanlarda iki defa düğün yapılması söz konusudur. Birinci düğün (kız toyu) kızın memleketinde, esas düğün ise erkek kahramanın memleketinde gerçekleştirilmektedir.
167
Destanlaan Evlilikler
II.10.2. Düğün
Destanlarda düğün çoğu kez iki defa yapılmaktadır. Birincisi küçük düğün -ki günümüzde kız evinde yapılan nişan törenine denk geldiğini söyleyebiliriz.- kızın memleketinde yapılır
ve kısa sürelidir. Esas düğün erkek kahramanın memleketinde
yapılır. Buna büyük düğün de diyebiliriz.
Düğün öncesi büyük bir hazırlığa girişildiği görülmektedir.
Sayıları onlarla, yüzlerle ifade edilen hayvanların -ki bu hayvanlar çoğunlukla atlardır- boğazlanıp düğün yemeği için pişirilmeleri söz konusudur. Düğünde konuklara ikram edilmek üzere
deniz kadar da içki yığılır. Daha sonra uzakta ve yakında bulunan
tüm halk körü, topalı dâhil herkes düğüne davet edilir. Damat
için bir otağ kurulur. Düğüne iştirak eden yiğitler arasında güreşler yapılır. Atların iyileri seçilerek yarıştırılır. Çocuklar, genç
kızlar, delikanlılar ayrı ayrı eğlenirler. Kopuzlar çalınır, türküler
söylenir.
Gelinler ayrı bir yerde özenle düğüne hazırlanırlar. Kızlıktan kadınlığa geçişin simgesi olan yedi, elli, altmış belikli olan
saçları çözülür ve iki belik olarak tekrar örülür (Arıkoğlu 2007:
16; Çudoyakov 2007: 77). Destanlarda gördüğümüz bu âdetin
günümüzde de yaşatıldığını Sinan Anadol’dan öğreniyoruz:
“Damat evinin bir odası özel olarak gelin için hazırlanıyor.
Gelin ipekli kumaşlar ve tüllerle bezenen odaya getirildikten sonra, onun için hazırlanmış yatağın önünde görümceleri tarafından saçı örülüyor. Boncuklarla süslenen saç, iki
taraftan atkuyruğu yapılıyor. ‘Saçtın cikin açtı’ denilen
bu töre, gelinin o günden sonra iki kişi olarak yaşamına
devam edeceğini simgeliyor (Anadol 2000: 74-83).”
Yedi ila dokuz yıl süren düğünlerin bitiminde, düğüne
katılmış olan halk, düğün yemeğinden arta kalanları alıp evine götürür. Yağlı/etli kemik düşenler alkışlayarak, “Yaşlarınız
uzun olsun tabutunuz yüksek olsun! Böyle toyu kim görmüş, böyle toyu
168
D r. Sal aha d d in B EKK‹
kim duymuş! (KAKM s. 374-375)”; kıkırdaklı kemik düşenler
kargışlayarak,“Toy mu? Derler. Hangi toy olursa olsun bu toydan
daha iyidir! Yakın yerin kişilerine fazlasıyla ikram ettiler (KAKM
s. 375).” düğün yerini terk ederler:
Düğün yemeğinden sadece insanlar değil hayvanlar da nasiplenir. Öyle ki, kuşlar yuvalarına yiyeyecek taşımaktan yorgun
düşer; köpeklerin şişmanlamaktan kuyrukları görünmez olur.
Kögüdey-Mergen’in düğünü:
“Tüm halkı bir araya topladılar / Ayakta duramayan
(atların) semizini / Yatırıp, yüzüp bayram ettiler / Şişmanlıktan zor gezen hayvanları / Yan yatırıp şenliği başlattılar / Dağ gibi et doğradılar / Deniz gibi içki getirdiler / Çocukların oynayacakları yerlere / Renkli ipekler
serdiler / Gelin ve genç kızların gezecekleri yere / Güzel
ipekler serdiler / Atların güzellerini yarıştırdılar / En
güçlü insanları güreştirdiler / Dokuz yıllık düğün yaptılar / Yedi yıllık şenlik yaptılar / Altından bir çadır kurup / Huzur ve sükûn içinde yaşadılar (MKD s. 554).”
Erkin-Koo’nun düğünü:
“Erkin-Koo’nun dönmesine sevinen / Halkı oturmak bilmedi / Uyumadan çalıştı (…) / Ak hayvanın semizini
getirdiler / Evlerin tabanlarını yaptılar / Kopuz çalan kopuzcular / Türkü söyleyen türkücüler / Dört bahadırın arkasından gidip / Caraa-Çeçen’i karşıladılar (…) / Büyük
toy açıldı / Uzak yurtlara duyuruldu / Monıs-Kaan’ın
yurduna da / Elçiler gönderildi / Fakat Monıs-Kaan gelmedi / Dayısı Er-Böke / Yengesi Altın-Sırga / Birlikte
yaşayan bahadırları / Düğüne geldiler / Altmış kişi at
alsa da / yuların ucu yetişmedi / Yetmiş kişi kol tutsa da /
Yen tutmaya yetişmedi / Ak saraya girdiler / Altın saraya
oturdular / Yemeği dibine kadar yediler / Oturup rakıdan
içtiler / İyice sarhoş oldular / Söz, sohbet arttı / Nasıl git-
169
Destanlaan Evlilikler
tiğini ne olduğunu / Gizlemeden açık seçik / Kahkahalarla
anlattı / Şimdi gecenin girdiğini / Yıldızlardan tanıdı /
Şimdi gündüzün geldiğini / Güneşin doğmasından tanıdı /
Büyük şölen bitti (ÖD s. 166-167).”
Katan-Kökşin’in düğünü:
“Dağ gibi et kaynattılar / Irmak gibi içki hazırladılar
/ Yedi yıl boyunca şölen oldu / Dokuz yıl boyunca toy
oldu / Atların iyisi yarışa katıldı / Erin yiğidi güreş
yaptı / Yetmiş gelin toplanıp / Yedi yıl boyunca türkü
söyledi / Doksan yiğit toplanıp / Dokuz yıl boyunca
dans etti / Halk bahadırlara / Övgü ve şükran sözlerini
söyledi (KKKM s. 279).”
Altın-Ergek, gönderdiği dünürcülerden haber beklerken
masaları donatıp altmış çeşit yemek yaptırır. Yetmiş çeşit içki
hazırlatır. Dünürcüler Altın-Küskü ile döndüklerinde büyük bir
toy düzenlenir (AED s. 464).
Ölöştöy destanında Kan-Mergen ile gelini Ak-Koo’nun gelmekte olduğunu uzak yerden sezen nine Ermen-Çenen, düğün
hazırlıklarını başlatır. Destanda düğünün ayrıntısı verilmez.
Han-Buuday, dört yarışı da kazandıktan sonra Uzun-SarıgKağan, halkını toplayıp düğün hazırlıklarına başlamalarını emreder: “Kısa ırmağa / Kısa ipinizi salıp / Genç kısrağınızı tutun /
Uzun ırmağa / Uzun ipinizi salıp / Ulu kısrağınızı tutun / Üç günü
geçirmeden / Deniz gibi rakı yığın / Dağ gibi et yığın (…) / Oba arkasında kutsal sarı bozkıra / Üç günü geçirmeden / Kızımla güveyimin /
Ulu ak otağını / Cihan-dünyaya denkçe / Yüz deveye layık / Yük yapıp
/ Hazırlayın koyun (ABUD s. 257).” Düğün için tüm hazırlıklar
yapılır ve halk, bir ayın otuz günü, iki ayın altmış günü, üç ayın
doksan günü eğlenir.
Tun-Karatı-Kağan, Bora-Şeeley’le evlenecek şehzadesi için
“doksan at dolanamaz, yuvarlak ak otağ (BKBŞ s. 433)” kurdurur.
Halkını, kavmini toplayıp doksan gün boyunca toy-düğün yapar.
170
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Arı-Haan’ın oğlu Han-Sayın-Hovugun’un düğünü:
“Buzağı-kulun tutup / Kısa ırmağın ucuna-başına / Kısa
ipini takıp / Kısır emen iki yaşındaki tayını-danasını
bağlayıvermiş / Deniz gibi rakısını yığıp / Dağ gibi etini
pişirip / Oba gibi yığmış / Altı yılda sona ermez / Bayramını kutlayıp / Dokuz yılda bitmez / Toyunu toylayıp
durmuş / Kul kişinin kulağı / İyileşip semirip durmuş /
Yabani itin kulağı / İyileşip semirip durmuş / Bayramı
sona erip / Toyu bitmiş (AHD s. 272).”
Ay-Huucın destanında, Han-Mirgen, Alp-Han-Kız’ı kendisiyle girdiği mücadeleden sonra zorla alır ve memleketine getirir.
Ablası Kız-Han, Alp-Han-Kız’a kendi gönlüyle gelip gelmediğini sorar. Alp-Han-Kız, kendi gönlüyle geldiğini söyleyince
düğünün yapılmasını emreder.
Han-Mirgen’in ilk düğünü:
“Gözü güzel halkım boyum / Kızın toyuna başlayalım /
Oğlanlar kızlar kalmasın / Oğlanın toyuna toplansınlar /
Kır aygırlı mal sürerken / Kesip öldürerek yiyiniz / Doru
aygırlı mal sürerken / Hepsini öldürüp toy ediniz / Halkın
boyun hepsi / Kırlangıç gibi kaynaşmış / Büyük toya toplanan halk / Karasinek gibi vızıldıyor / Oğlanlar kızlar
toplanıp / Sacayaklı kazan kurmuşlar / Ocak altına ateş
salıp / Oynamaya başlamışlar / Halkı boyu toplanıp / Kazana yemek koymuşlar / Bitmeyecek toy başlayıp / Bütün
halkı toy etmiş / Altmış güzel örgüsünü / Alp Han Kız’ın
çözmüşler / İki güzel beliğini / Kadınlar örüvermişler /
Elli güzel örgüsünü / Elin halkın oğlanları dağıtmışlar
/ İki güzel beliği / Kadınlar sarıp dolamışlar / Korkusuz
Alp Han Kız / İki belikli kadın oldu / Omuruna batmaz
belikli / Güzel kadın oldu / Altı gün geçerken / Ağırlanıp
hediye almışlar / Yedi gün geçerken / Keyiflenmiş el boy /
Dokuz gün dolarken / Toy edip eğlenmişler (…) / On iki
güne kadar / Büyük toy olmuş / Toy eğlence bittiğinde /
171
Destanlaan Evlilikler
Bütün halk dağılmaya başlamış / Ocaklı kazan altında / Ateşin yanması bitmiş / Oğlanın kızın güzelleri /
Oyundan zorla vazgeçmişler / Kulaklı dökme kazanları /
Tıngır mıngır yuvarlanmış / Kap kacak yanından / Halk
boy ayrılmışlar (AHUD s. 469-471).”
Böylece elli yıl mutlu bir şekilde yaşarlar.
Ay-Huucın, evlilik çeşitleri bakımından diğer destanlara
göre farklılıklar içeren bir destandır. Bu farklılık, Han-Mirgen’in
ikinci eşini almasında; attan doğma kardeşi ve destana adını veren Ay-Huucın’ın Han-Mirgen’e üçüncü bir eş getirmesi; onunla
da yetinmeyip dördüncü kez ağabeyine bir eş almak istemesinde
karşımıza çıkar.
Han-Mirgen’in attan olma kardeşi Ay-Huucın, Ak-ÇibekArığ adında bir kız getirerek ablası Alp-Han-Kız’a teslim eder
(AHUD s. 515). Bu arada uzun bir yolculuğa çıkan Han-Mirgen,
Kün-Tönüs-Han’la birlikte Kün-Han’ın kızı Kün-Arığ’ı evlenmek üzere alıp getirir (AHUD s. 537). Han-Mirgen kardeşi AyHuucın gelene kadar düğün yapmayı erteler (AHUD s. 543).
Bu arada ilk eşinden olan iki çocuğu Kara-Ninci ile PoraNinci tarafından yeraltına kaçırılır. Han-Mirgen, Kün-TönüsHan’la kaçırılan çocuklarını kurtarmak üzere yeraltına iner. AyHuucın, onları takip eder. Bu arada Ay-Huucın ağabeyi HanMirgen’e, “Güzel karıların / Üç Yengem var / Görünmeyen güzel
karınız / Hiç yok / Görünmeyenden bir tane alırsanız / Başı iki olur
/ Dilden başka dilli oluruz / Halktan başka halklı oluruz / Anasına
benzeyip doğanlar / İki başlı olurlar / Evin içinde yürürken / Güzel olur
bakmaya (AHUD s. 593).” diyerek olağanüstü bir kızla daha evlendirmek ister ama Han-Mirgen bunu kabul etmez. Çocuklarını
kurtarıp memleketine dönen Han-Mirgen ile Ak-Çibek-Arığ ve
Kün-Arığ’ın düğününe geçilir.
Han-Mirgen’in ikinci düğünü:
172
D r. Sal aha d d in B EKK‹
“Bitmeyecek toy başlamış / Bütün halkı eğlenmiş / Bitmeyecek eğlence başlayıp / Halk, oba birikmiş / Arı sili
Ak Çibek Arığ’ın / Altmış beliğini çözmüşler / Onun iki
beliğini / Alp Han Kız örmüş / Elli beliğini Kün Arığ’ın
/ Halkın boyun çocukları dağıtmış / Güzel eğri beliğini
/ İki kuması örmüş / Omurga almaz belikli / Üç kuma
olmuş (AHUD s. 607-609).”
Altın-Taycı ile Han-Sabah’ın düğünü:
“Yedi kadın Han Sabahı / Elden tutup koltuktan dayanıp / Altın-Taycı’nın evine girmişler / Kuzeydeki altın
divana oturtmuşlar / Altın-Taycı’yı elinden tutup / Güneye oturtmuşlar / Altın Arığ ablası büyük toyu yönetip /
Türkü söyleyip neşeyle eğleniyormuş / Bütün yabancı misafirleri / Ay Mirgen ağırlayıp bakıyormuş / Kız güzeli
Han Sabah’ı / Ala ipek perde arkasına oturtup / Elli beliğinin iki beliğini örüp / Kadın yapmışlar / Aya-güneşe
tanıtıp / Kap-kacağın sahibisin deyip / Ateşe tapınıp /
Büyük yurdun sahibi sen ol, deyip / Dönmüş kadın kişiler
/ Bitmeyecek gibi toy olmaktaymış / Ak ağaç şişlere etleri
geçirip / Koşuşup gidiyorlar / Gülüp geçiyorlarmış / Demir
şişlere etleri geçirip / Dik ovaya koşup ulaşıyorlarmış /
Kadınlar kamçılıyorlar / Kızlar kıymadan yiyorlarmış /
Kanatlı kuş yuvasına taşıyıp / Bitirememiş bu toyun etini
/ Samur hayvanı inine taşıyıp doymuş / Dokuz güne kadar toy etmişler / Dokuzuncu gün bitmiş / Toya gelenler
dağılmış / Büyük toy bitip / Mutluluk içinde yaşamışlar
(ATD s. 75).”
Kağan-Kes’in düğünü:
“Kağan-Kes memleketine dönüp altın otağa girdiğinde cebindeki yüzüğü çıkarıp Altın-Suçu kıza döndürür. Daha
sonra hizmetçilerini çağırıp düğün hazırlıklarına başlanmasını emreder: “kır aygırın yılkısını kırıp, kurban edip,
173
Destanlaan Evlilikler
toy düzenlensin, doru aygırın hepsini kesip toy düzenlensin
(…) Haberle, toplansın, yakındaki bağırışla gelsin (…)
Ulu toya halk gelip toplanmış. Yetmiş kağanın halkının
hepsi gelip toplanmış. Yırtık elbise giyenler derisiz kayaklarla toplandı, ipek elbise giyenler, doru atla toplandı.
Halk beyleri kırlangıç gibi kaynaştı, aşık gibi vuruştu.
Kağan Kes ulu toyu toplayıp kutladı. Ata töresince güzel
toy oldu, ana töresince hoş toy oldu. Kavga telaş olmadı.
Yeşil ipek örtü astılar, atların iyilerini yarışa gönderip
toyladılar. Baldır kemiğinden et çıkarıp, yiğit erleri güreşe çıkarıp toyladılar. Dokuz günün sonunda ulu toy
dağıldı. Akağaç kabuğunun üstündekiler tükenip, bütün
halk dağıldı. Kazana konulan yenilip, kalanı halka dağıtıldı. İlikli kemik yiyenler dua edip döndüler; kuru kemik kemirenler beddua edip döndüler. Bacadan giren kuş,
tüyü yapışırcasına semirdi; eşiğe gelen it düşkünü kuyruğu görünmezcesine semirdi. Bütün halk dağıldı (KKD s.
390-391).”
Altın-Taycı ile Altın-Sabak’ın düğünü:
“Ak-Kağan, altın otağdan çıktı. Kırk tas [hizmetçi] çağırdı, kırk balta verdi. Otuz tas çağırdı, otuz nacak verdi.
Kırk aygırın kısrağını kesip soyun, ziyafet hazırlayıp toy
kılın, deyip, doru aygır kısrağının hepsini soyup kesin toy
salın (…) Kısrakları, beygirleri kişnetip kestiler. Irakta yaşayanları elçi ile çağırdılar. Yakın yerde yaşayan
kişileri bağırışla çağırdılar. Altın Arığ koca karı, kırk
kız oda dibine götürüp, yedi ayrı beliğini çözüp, iki ayrı
belik ördü. Toylaya toylaya toylayanda, yedi gün boyunca toylayıp yerin karasını bilmediler, dokuz gün boyunca
toylayıp toprak karasını bilmediler. Dokuz gün sonra masadakiler tükendi, bütün halk dağıldı, kazanların dibi
takırdadı, halkı-tebaası dağıldı. Yiğitler etli kemikleri
alıp dağıldı. Fakir kadınlar kurtlu karın alıp dağıldı.
Yağlı kemik düşenler, dua edip döner, kıkırdaklı kemiğe
174
D r. Sal aha d d in B EKK‹
ulaşanlar kargayıp döner. ‘Yakın yerin kişileri yakınlarını yedirip beslediler’ deyip. Eşikteki itler toylayıp kuyruksuz gibi semirip yol karşısında havlaşamaz oldular.
Tünlükten giren kuşlar, toylayıp kanatsız gibi sevinip yol
karşısına çıkamaz oldular (AKD s. 163-164).”
Altın-Kök ile Kağan-Mergen’in düğünü:
“Kağan Argo ablası, Kağan Mergen’i atının üstünden
koltuklayıp, indirdi (…) Altın Kök’ü kırk odanın dibine
götürdü. Sayısız saç örgülerini çözüp iki ayrı örgü ördü
(…) Dağ gibi et pişirdiler, deniz gibi içki hazırladılar
(…) Toylaya toylaya gelende arıkları semirdi, açları
doydu. Eşikteki zayıf itlerin kuyrukları yapışırcasına semirdi. Arık kişilerin kulakları kaybolurcasına semirdi.
Tayga olup et yığıldı, deniz olup içki koyuldu. Gözle görülmez yemekle, ağız açtırmaz içki sunuldu (…) Az mı
çok mu zaman geçtikten sonra akağaç kabuğundaki etler
tükendi, bütün insanlar dağıldı. Kazan dibi takırdayanda, halkı tebaası dağıldı. Yağlı kemik yiyen kişiler, dua
edip dönerler. ‘Yaşlarınız uzun olsun tabutunuz yüksek
olsun!’ diye, ‘böyle toyu kim görmüş, böyle toyu kim duymuş’ derler. Kıkırdaklı kemik yiyenler kargayıp dönerler.
‘Toy mu?’ derler, hangi toy olursa olsun bu toydan daha
iyidir! Yakın yerin kişilerine fazlasıyla ikram ettiler’
diye söyleşirler. Erler erleri, kalın kemikleri tutup dağılır, fakir kadınlar kurtlu karın tutup dağılır. At yarışı
düzenlediler. Önden gelen atlara ak ipek örtü bağladılar
(KAKM s. 374-375).”
Han-Saraçı ile Sarı-Marha’nın düğünü:
“Han Saraçı, sağ cebinden / Altın yüzüğü çıkarıp / Aya
güneşe ışıldatıp / Kendi bedenine döndürdü / Altmış belik
omzuna sallanan / Elli belik sırtına inen / Sarı Marha
geldi / Altın taraklı bekleyen / Kadınlar elli beliği çözdüler / İki beliğe ördüler / Altmış beliği açtılar / Çift beliğe
175
Destanlaan Evlilikler
ördüler / Toy-düğünü demir tapınağın / Üstünde yapmadılar / Halkın yaşadığı yerde / Demir tapınağın başında
/ Toy düğüne başladılar / Bütün halkı çağırdılar / Doru
aygırlı yılkının / Hepsini getirip kestiler / Et doğrayıp
ziyafet hazırladılar / Kır aygırlı yılkının / Hepsini getirip kestiler / Çorba hazırlayıp şölen ettiler / Uzaktakileri
ikişer atla / Yakındakileri tek atla / Davet ettiler / Kör
olanları bu düğüne / Yedekte getirdiler / Topal olanları
bu düğüne / Kızakla sürüyüp getirdiler / Demir şişli halk
demir şişleriyle / Eti yağından ayırıp / Kazanların önüne
/ Yürüyerek gelip yediler / Demir şişi olmayanlar / Tabağın dibini avuçlayarak yiyorlar (KAK s. 205)”.
Düğün devam ederken, evlenme yarışlarında Han-Saraçı’ya
yardımcı olan Çatal Başlı Çilbigen, Kara-Kuzgun’dan kızı AltınTana’yı ister. Kara-Kuzgun, bu dünürlüğü kabul eder ve düğün
içinde ayrıca bir de kız düğünü yaparlar:
“Dokuz gün boyunca şölen yaptılar / Bitmez tükenmez şölen oldu / On gün ziyafet çektiler / Bitmez tükenmez düğün
olmuş / Kanatlı kuşlar alayla gelip / Karınlarını doldurup yuvalarına taşıyarak / Bitiremediler bu düğünün
etini / Samurlar uluyarak gelip / Karınlarını doldurup
inlerine taşıyarak / Bitiremediler bu düğünün etini / Düğün sona erince / Bütün halk dağıldı (KAK s. 205).”
II.11. Evlilik Sonrası Kahramana Verilen Zor Görevler
Kız için düzenlenen tüm yarışları kazanan, verilen tüm zor
görevleri yerine getiren bahadır, eşini alarak memleketine döner
ve orada düğün yapıp mutlu bir şekilde yaşamaya başlar. Bazı
destanlarda bu evliliği bir türlü kabullenemeyen kayınbaba çeşitli yollara başvurarak damadını ortadan kaldırmak ister. Böylelikle bahadır ile kayınbaba arasında yeni bir mücadele başlamış
olur. Günümüz Altay düğün âdetleri çerçevesinde sergilenen
oyunlarda da bu geleneğin izlerini takip edebiliyoruz. Bu uyunlardan birinde kız tarafı son anda kızı vermekten vazgeçer ve onu
176
D r. Sal aha d d in B EKK‹
kaçırmaya çalışır. Bu oyunda damada düşen rol, kaçırılmaya çalışılan gelini korumaktır. Böylelikle damadın gücü ve geline olan
bağlılığı da sınanmış olur (Anadol 2000: 74-83).
Kozın-Erkeş destanındaki bahadır-kayınbaba mücadelesi şu
şekilde gelişmiştir: Sıçrama yarışını kazanan Kozın-Erkeş, eşini alıp memleketine kaçırır. Kızını Ceti-Sabar’a vermek isteyen
Karatı-Kağan, bu durumu kabullenmez. Damadını memleketine
davet edip bir hile ile öldürmek ister. Damadını davet etmeleri için adamlarını elçi gönderir. Kozın-Erkeş, Karatı-Kağan’ın
adamlarına üç gün içinde geleceğini söyleyip onları gönderir.
Karısı Bayım-Sur, Kozın-Erkeş’e babasının onu ölüme davet ettiğini söyler (KED s. 279). Kozın-Erkeş gitmekte ısrarcı olunca
Bayım-Sur, onu karşılaşacağı tehlikeler konusunda uyarır.
Kozın-Erkeş, eşinin tüm uyarılarına rağmen kendisine sunulan zehirli içkiyi içer. Karatı-Kağan ve Ceti-Sabar kardeşler
Kozın-Erkeş’i demir bir sandığa kapatıp sandığı ateşe verirler.
Eşi Bayım-Sur, sıçan şeklinde gelip yeraltından yeni yeni ısınmakta olan sandığa girer. Ağzında getirdiği suyu Kozın-Erkeş’in
yüzüne serper. Kozın-Erkeş uyanır ve sandığı parçalayıp buhar
gibi ortadan kaybolur (KED s. 284).
Ceti-Sabar kardeşler, Bayım-Sur’u almaktan vazgeçip tüm
verdiklerini (kalın) geri alarak memleketlerine dönerler (KED s.
285).
Bayım-Sur, ortadan kaybolan kocasını bulması için KodurUul’dan yardım ister (KED s. 285). Karatı-Kağan’ın çobanı olan
Kodur-Uul, gizliden gizliye Bayım-Sur’a âşıktır. Bu isteği fırsat
bilip Kozın-Erkeş’i ortadan kaldırmak ister.
Kodur-Uul, Kozın-Erkeş’i yedi yolun kavşağında atının
terini soğuturken bulur. Hemen Karatı-Kağan’a haber vermek
için geri döner. Karatı-Kağan, Kodur-Uul ile askerlerini KozınErkeş’in üzerine gönderir. Kodur-Uul, Bayım-Sur ölmeni istedi.
O yüzden kayınbabanın askerleriyle beni gönderdi diyerek yalan
177
Destanlaan Evlilikler
söyler (KED s. 288). Kozın-Erkeş, “madem Bayım-Sur beni istemiyor o zaman beni öldür (KED s. 290)” der ve Kodur-Uul’a karşı
koymaz. Kodur-Uul, Kozın-Erkeş’i öldürmüş olmanın mutluluğuyla Karatı-Kağan’ın yurduna döner.
Bir hile olduğunu sezen Bayım-Sur, Kodur-Uul’u ikna ederek Kozın-Erkeş’in cesedinin nerede olduğunu öğrenir. BayımSur, Kodur-Uul’a doksan arşınlık bir mezar kazmasını, kazdırdıktan sonra da yeraltı suyundan bir kadeh getirmesini ister.
Bayım-Sur’a kavuşma arzusuyla Kodur-Uul, bir halatla doksan
arşınlık çukura/mezara iner. Bayım-Sur, halatı keser ve toprakla
çukurun üzerini kapatır. Daha sonra öldürülmüş olan kocasını
uzun uğraşlar neticesinde diriltmeyi başarır ve memleketlerine
dönerler (KED s. 298). Bir zaman sonra Kozın-Erkeş, kayınbabasından intikam almak için yola çıkar ve onu öldürür.
Temene-Koo destanında, kızını bahadır Temene-Koo’ya veren Karatı-Kağan, altın yüzük sayesinde damadının kendisini alt
ettiğini düşünür ve intikam almak için onu memleketine çağırarak bir istekte daha bulunur:
“Ak hayvanım Altay’ı aştı / Sayısız halkım göğe ulaştı
/ Durduramıyorum / Benim yudumun yanında / Demir
çit yapsan / Onun kapısından / Eyerli atın zor geçeceği /
Bacasındaki delikten / Bir kuşun zor gireceği / Demir çit
olsun / Taş sarayın yanına / Demir zindan yapsan / Onun
kapısından / Bir kişi zor girecek / Bacasındaki delikten
/ Bir kuş zor girecek / Demir zindan olsun / Doksan iki
kilitli / Yetmiş iki sürgülü / Demir çitle demir zindan
yapsan (TKD s. 407).”
Temene-Koo, sihirli yüzük sayesinde demir çit ile demir
zindanı kısa sürede bitirir.
Bir zaman sonra Karatı-Kağan, damadı Temene-Koo’ya elçi
göndererek onu yapılmakta olan toya çağırır. Toya gelen TemeneKoo’yu sert içkiyle sarhoş edip parmağından sihirli yüzüğü alır.
Temene-Koo’yu, kendisine yaptırttığı zindana atıp zindanın ka178
D r. Sal aha d d in B EKK‹
pısını yetmiş iki sürgüyle sürgüleyip doksan iki kilitle kilitler
(TKD s. 409). Daha sonra Karatı-Kağan, Arnay ile Şarnay bahadırları göndererek kızını geri getirtir.
Yedi gün sonra kendine gelen Temene-Koo, içki yüzünden
düştüğü duruma çok üzülür. Daha önce altınla aldığı ala köpek
ve gümüşle aldığı ala kedi bahadırın yardımına koşarlar. Bir yolunu bulup altın yüzüğü ele geçirip zindandaki Temene-Koo’ya
ulaştırırlar. Sihir yoluyla atıldığı zindandan kurtulan TemeneKoo, kötü düşünceli Karatı-Kağan ile karısını yok eder (TKD
s. 414).
Ösküs-Uul ile Talay-Kağan’ın kızı Altın-Küskü, mutlu bir
şekilde yaşarlarken Altay’ın tüm kağanlarını yenen gözü doymaz
Karatı-Kağan, Altın-Küskü’nün güzelliğini öğrenir. Altı eşinden birini Ösküs-Uul’a verip Altın-Küskü’yü kendine almak
üzere yola çıkar (ÖUD s. 167). Ösküs-Uul avda iken KaratıKağan gelir ve Altın-Küskü’ye kocasını misafir etmek istediğini
söyler (ÖUD s. 173).
Ösküs-Uul, Karatı-Kağan’ın davetini kabul eder ve hemen
yola çıkar. Karatı-Kağan’ın memleketine kısa sürede ulaşan
Ösküs-Uul, çok geçmeden kağanın niyetini anlar.
Karatı-Kağan, Ösküs-Uul’a, “Güreşmeden oynayalım / Başka
oyun vardır elbet / Sırasıyla gizlenip / Oynayalım mı oğlum? / Üç defa
saklanalım / Sen üç defa bulunursan / Eşini, evini vereceksin / Ben üç
defa bulunursam / Üç yarışı ben kaybedersem / Altı güzel eşimi al /
Altay dolusu hayvanımı al / Bakırdan yapılmış sarayımı / Yerlere sığmaz servetimi / Sen alırsın oğlum (ÖUD s. 182).” diyerek saklambaç
oynamayı teklif eder.
Önce Ösküs-Uul saklanır. Karatı-Kağan, onun eşi AltınKüskü’nün yanına gittiğini fal kitabından öğrenir. Altın-Küskü,
Ösküs-Uul’u bir iğneye dönüştürüp dikiş dikmeye devam eder.
Karatı-Kağan, Ösküs-Uul’u bulamaz. Daha sonra Karatı-Kağan
179
Destanlaan Evlilikler
şekil değiştirip ormanda saklanır. Altın-Küskü’nün yardımıyla
Ösküs-Uul, Karatı-Kağan’ı bulur. Her seferinde Ösküs-Uul’u
değişik nesnelere çeviren Altın-Küskü, Ösküs-Uul’un bulunmasını engeller. Olağanüstü bilgisiyle de Karatı-Kağan’ın bulunmasını sağlar. Böylelikle saklambaç oyununu Ösküs-Uul kazanmış olur.
Karatı-Kağan, “büyük bir vadiyi ipekle kaplamak; yüce dağa kadar her tarafa altın saçmak (ÖUD s. 203)” şeklinde ikinci yarışı
ilan eder. Bu yarışı da Altın-Küskü’nün yardımıyla Ösküs-Uul
kazanır.
Karatı-Kağan son olarak Ösküs-Uul’a boğa güreştirmeyi
teklif eder. Ösküs-Uul, boğası olmadığını söyleyerek iki gün
mühlet ister. Altın-Küskü, Ösküs-Uul’dan babasına gidip “dünyayı taşıyan boğayı (ÖUD s. 208)” getirmesini söyler.
Ösküs-Uul, kayınbabası Talay-Kağan’dan güreştirebileceği
bir boğa ister. Talay-Kağan,
“Bizim yurdumuzda erkek buzağı / Hâlihazırda yok /
Dünyayı taşıyan iki kara / Boğalar bende var / Böğüren
ineklerimizin / Buzağılayacağı yer idi / Onlar avlanamaz
/ İki boğam avlansa / Bütün dünya sallanır / Yeryüzünde
sel çıkar / Yedi yıl kısır duran / Gök ineğim var idi / Yelip gelir o şimdi / Yedi gün bekle, emi / Sevgili damadım
sen, dedi / Erkek buzağı doğarsa / Alıp götürürsün / Dişi
buzağı doğarsa / Kendin düşünürsün (ÖUD s. 212).”
diyerek doğacak ilk erkek buzağıyı ona vereceğini söyler.
Yedinci günde, gök inek bir erkek buzağı doğurur. ÖsküsUul plasentası yırtılmamış buzağıyı alıp Karatı-Kağan’ın yanına
gelir. Karatı-Kağan, Erlik-Bey’in boğasıyla Ösküs-Uul’un TalayKağan’dan getirdiği buzağının güreştirilmesini ister (ÖUD s.
215). Erlik-Bey’in boğası yenilir ve Ösküs-Uul, aldığı eşi AltınKüskü ile mutlu bir şekilde yaşamaya devam eder.
180
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Kızı Ak-Şankı’yı, Malçı-Mergen’e vermiş olmayı içine sindiremeyen Arslan-Kağan, damadını memleketine çağırtıp ondan, “Gök denizin kıyısında yaşadım / Oradan buraya göçtüğümde /
Kurbanlık gök tosun bıraktım / O şimdi yaşına yetti / Onu şimdi benim
aldıracak gücüm yok / Altı damadıma söylediğimde / Bizim atımız
oraya gidemez / Bizim gücümüz yetmez dediler / O boğayı alıp getirirsen
/ Yedi damadımın ağabeyi ol (…) / Ak sarayımda sen yaşa! (MMD
s. 242)” diyerek aslında göl iyesi olan boğayı getirmesini ister.
Maçlı-Mergen, atının yardımıyla boğayı tutup getirir.
Arslan-Kağan, son çare olarak damadını zehirlemek ister.
Malçı-Mergen, atının uyarısı üzerine altın kadehteki zehirli içkiyi Arslan-Kağan ve altı damadına içirtir. Eşi, Ak-Şankı’yı alarak
kendi yurduna döner (MMD s. 250).
Közüyke destanında, Közüyke’nin beşik kertmesi Bayan’la evlenmesini kabullenemeyen Karatı-Kağan ile dünürü SanıskanBay, Közüyke’yi bir hile ile ortadan kaldırmak için davet ederler.
Közüyke, yola çıkmak için hazırlanırken eşi Bayan, “Kara düşünceli benim babam / Seni akraba yerine koyup çağırtmış değil / Kara başını yok etmek için / Kara düşünüp seni çağırıyor / Sen sana konulan aşı
içme / Söylenenleri dinleme (KÖZD s. 354).” diyerek onu uyarır.
Közüyke, Karat-Kağan’ın memleketine ulaşır. Közüyke’nin
önüne sarı zehirde kaynatılmış bir tabak et korlar. Közüyke’nin
dostu ağaçkakan diğerlerine göstermeden tabakların yerini değiştirir. Zehirli etleri yiyen Karatı-Kağan ve dünürü SanıksanBay oracıkta düşüp ölürler. Közüyke, yeraltının kutsal suyu ile
onları diriltir ve “İnsana kötü düşünme / Zararı sana çıkar / Öksüzü
aşağılarsan / Hiçbir zaman onmazsın (KÖZD s. 355)” der ve atına
binerek oradan uzaklaşır.
Közüyke atıyla uzaklaşırken Karatı-Kağan, kamış gibi ince
zehirli ok ile onu dizkapağının arkasından vurur. Közüyke’nin
ayağı şişip ayakkabısına sığmaz olur. Bu halde evine dönmek istemeyen Közüyke, Altay’ı dolaşıp şifalı ilaç bulmaya çalışır. Bu-
181
Destanlaan Evlilikler
lamayınca da, dostu ağaçkakanı eşi Bayan’a göndererek uygun bir
ilaç göndermesini söyler. Bayan, çeşit çeşit ilaç hazırlayıp ağaçkakanla gönderir. Bayan’ın gönderdiği ilaçlar Közüyke’yi biraz
iyileştirir (KÖZD s. 357).
Karatı-Kağan’dan intikam almak isteyen Közüyke, ağaçkakanı bilgi almak üzere Karatı-Kağan’ın memleketine gönderir.
Karatı-Kağan, ağaçkakanı yakalar ve ondan Közüyke’nin yerini
öğrenir (KÖZD s. 358). Karatı-Kağan ve dünürü Sanıskan-Bay,
ordularını toplayıp Közüyke’yi öldürmek üzere yola çıkarlar. Közüyke, Karatı-Kağan ve Sanıskan-Bay’ın tüm ordusunu yener.
Kendisi de dizkapağındaki yara dolayısıyla ölür (KÖZD s. 359).
Altmış çeşit ilaç yaparak kocasının olduğu yere gelen Bayan,
Közüyke’nin öldüğünü görür ve yüzüstü yatıp, “Ölümsüz yaratılışlı er idin / Şimdi böyle mi ölecektin? / Ölmez kaderli bahadır idin / Senin
gidişin bu mu olacaktı? / Aylı yerde yaşamasam da / Karanlık yeraltında seninle yaşarım / Güneşli yerde birlikte olmasam da / Öbür dünyada
seninle olurum! (KÖZD s. 361)” diyerek iki gün boyunca ağıt yakar. Üçüncü gün, dokuz başlı keskin bıçağını yüreğine saplayıp
sevgili eşi Közüyke’nin yattığı yere düşüp kalır. Karatı-Kağan
ile Sanıskan-Bay, Közüyke ile Bayan’ın bulunduğu yere gelirler.
Hayatta iken evlenmelerine mani olan Karatı-Kağan, ölmüş olan
Közüyke ile Bayan’ın aynı yerde yatmalarını da hazmedemez ve
Bayan’ın cesedini alarak iki nehrin ötesine atar. Közüyke’nin cesedini yakmak üzere geri döndüğünde, “Közüyke’nin naaşı bir kaya
/ Bayan’ın naaşı bir kaya / İki büyük kuş gibi / Sivri zirveli taşlar burada duruyordu / Onları ayırmamız mümkün değil! (KÖZD s. 362)”
diyerek kendisi de sakız olup eriyiverir.
Han-Buuday, evliliğinin üzerinden üç gün geçince kayınbabası Uzun-Sarıg-Kağan’a gider ve “Ben, yeri-yurdu ırak biriyim
/ Babam ise kart-çökmüş biri / Üç günden sonra / Yerime-yurduma
göçsem (ABUD s. 258)” ne dersiniz diye sorar. Uzun-Sarıg-Kağan,
Han-Buuday’dan gitmeden önce, “Atandan malıma gelen / Yüz
182
D r. Sal aha d d in B EKK‹
ala boz at vardır / O yılkı şimdi güneyde / Yerle göğün ucunda / Bin
ala boz yılkı oldu / O yılkıyı sürüp getirip / Yollansan olur mu oğlum?
(ABUD s. 258)” diye bir istekte bulunur.
Aldığı eşi, Han-Buuday’ı gideceği yerin tehlikeleri hakkında uyarır. Han-Buuday, “Birincisi, o benim kayınatamdır / İkincisi,
kağan kişidir / Kayınata buyurunca / Hayır demeye imkân yok / Mutlaka gidilmelidir / Er kişi verdiği sözünü tutmazsa / Sonunda varıp
/ Kel kara boğa olarak / Doğarmış / Varacağına varan kişiyim ben /
Gideceğine giden kişiyim ben (HBUD s. 259).” deyip yola çıkmak
üzere atını hazırlar. Atı Han-Şilgi, getirilmesi istenen yılkıyla
akraba olduğunu söyleyip kendisi tek başına gidip yılkıyı getirir
(ABUD s. 260).
Uzun-Sarıg-Kağan’ın ikinci isteği ise şöyledir: “Tam kuzey
tarafta yerin-göğün / Ucu-kenarının beyi / Kara-Bula yaratık denilen
şey var / Onun bir yandaki boynuzunu / Koparıp getirip evime asıp /
Yerine-yurduna göçüp / Gitsen, olmaz mı oğlum? (ABUD s. 261).”
Han-Buuday, kayınbabasının yeni bir istekte bulunduğunu,
onun için sefere çıkacağını eşine söyler. Eşi, babasının onu kötü
niyetle bu yolculuğa gönderdiğini söyler. Han-Buuday, tereddüt
etmeden atına binip kayınbabasının verdiği görevi yerine getirmek üzere yola çıkar. Kara-Bula denen yaratığın bulunduğu yere
kısa sürede ulaşır. Yaratık, Han-Buuday’ın gözüne şöyle görünür: “İki boynuzunu görse / Bir boynuzu yukarı dünyaya çakılmış /
Bir taraftaki boynuzu / Ateş ocağı gibi yanmakta / Diğer taraftaki
boynuzu / Donmuş buz gibi çatırdayıp sıçrayıp gelmekteymiş / Yukarı
dünyadaki boynuzunda / Otuz yiğit katıyıp donup kalmış (ABUD s.
262).” Han-Buuday, “kocakarı”nın verdiği ipek mendille KaraBula denen yaratığı boynuzlarından yakalamayı başarır ve onu
kayınbabasına getirir.
Ton-Aralçın-Haan destanı, incelediğimiz diğer destanlardan
olayların oluş sırası bakımından farklılık gösterir. Bu destanda,
bahadır Gökyüzü tanrısı Kurbustu-Han’nın “on beşten fazla la183
Destanlaan Evlilikler
netli genç” tarafından kaçırılan kızıyla evlenmiştir. Olaylar bundan sonra başlar.
Ton-Aralçın’ın, Kurbustu-Han’ın kızıyla evlendiğini öğrenen Kızıl Rütbeli Bey, bu evliliği onaylamaz.29 Ton-Aralçın’a
bir zor görev vererek memleketinden uzaklaştırmak ister. TonAralçın’ı sarayına çağırtır ve “Benim bu kadar halkımın içinde / Senden başka uzak yere gitmeye dayanacak kimse yok / Altmış bir çatal boynuzlu Hülük-Bora’dan başka / Yola dayanacak at yok / Şulbustay’ın
ülkesinde / Savaştan beter savaş olmuş / Onu buraya yaklaştırmadan
yenerek / Geri dön / Senden başka attığını vuran kişi yoktur / Onu yenip
gelince / Benim kızıl rütbemi alarak / Yerime bey olursun! (TAHD s.
299)” diye buyurur.
Ton-Aralçın-Han, bey kişi buyurduğunda benim gibi halktan biri nasıl reddeder deyip atına biner ve eşiyle vedalaşmak için
obasına gelir. Toolay-Çeçen, “Benim peşimden gelenlerden / Benim
babamdan korkarak / Boşa yalan söyleyen beydir / Benim babam kızacak olsa / Bu dünyada ne yapmak isterse / Yapacak kişidir / Seni uzak
yere göndererek / Orada ölüp gitsin diye / Öyle yapan beydir (TAHD s.
301).” diyerek eşini bu yolculuktan vazgeçirmeye çalışır.
Ton-Aralçın, eşini dinlemeyip yola çıkar. Ton-Aralçın, sefere çıkar çıkmaz Kızıl Bey gelip onun yurdunu kuşatır. Bu arada
Toolay-Çeçen, olacakları önceden sezip Kızıl Bey’e yakalanmamak için oradan ayrılır ve Açıtı-Bahşı’ya, Ton-Aralçın döndüğünde beni aramasın diye haber bırakıp gökyüzüne çıkar (TAHD
s. 305).
Ton-Aralçın, Şulbustay’ın ülkesine ulaşır. Orada çökük boz
bir ev görür. Üzerine atını sürdüğünde bu çökük evin içinde bir
şamdanın yandığını, çıplak bir çocuğun onun etrafında dönmesiyle yüz askerin ortaya çıktığını görür. Atı, Ton-Aralçın’a eğer
yanan şamdanı okuyla vurursa, düşmanlarının hepsinin öleceğini
29 Bu destanın başkahramanı Ton-Aralçın, halktan birisidir ve Kızıl Rütbeli Bey’e tabidir.
Destanda olaylar, sıradan bir kişinin Gökyüzü Tanrısı Kurbustu Han’ın kızıyla olan evliliğinin onaylanmaması ve hazmedilmemesi üzerine kuruludur.
184
D r. Sal aha d d in B EKK‹
söyler (TAHD s. 307). Ton-Aralçın, okuyla şamdanı vurur ve oradaki tüm düşmanları öldürür. Vurduğu okunu alıp memleketine
dönmek üzere yola çıkar. Yolu yarıladığında boynuzsuz ak öküze
binen büyük ak heybe taşıyan, sakalı beline kadar uzamış, bıyığı
omzunu aşan bir ihtiyara rastlar. İhtiyar, Ton-Aralçın’a obasının
başına gelenleri anlatır ve Ak-Oy’da oturan Açıtı-Bahşı’ya gitmesini öğütler (TAHD s. 309).
Açıtı-Bahşı, olan biteni anlatır ve eşinin bıraktığı bileziği
Ton-Aralçın’a verir. Ton-Aralçın, Altın-Kraliçe’nin daha önce
yakalandığı kuyunun başına gider ve beklemeye başlar. Atını
bukağılayıp otlaması için bırakır. Kendisi de kuruyup siyahlaşmış bir şekilde yatar. Bilezik kuyuya düşer. Kuyudan demlikle su çeken Altın-Kraliçe’nin hizmetçisi, Kraliçe’nin eline suyu
dökünce bilezik ortaya çıkar. Altın Kraliçe, gelir ve eşini bulur.
Olanı biteni anlatarak tekrar göğe yükseleceğini ve arkasından
gelmemesi gerektiğini söyler (TAHD s. 319).
Ton-Aralçın-Han, Bora-Hülük atına binip Sümber-Uula
Dağı’nın üzerine çıkıp sihir ile gökten kızıllık düşürüp onun
üzerinden göğe çıkar (TAHD s. 319). Eşinin obasına giden yolda sırasıyla iki köpek, iki kartal, iki buğra ve kızıl demir kişi,
Ton-Aralçın’a engel olmaya çalışır. Ton-Aralçın, bu dört engeli
de aşıp “keçeden kepenekli, zavallı atlı bir oğlana (TAHD s. 323)”
dönüşerek eşinin çadırına ulaşır.
Ton-Aralçın’ın gökyüzüne çıkmasına, babasının çok kızacağını düşünen Toolay-Çeçen, babasına Ton-Aralçın’ın malını gütmeye
gelen bir çoban olduğunu söyler. Babası, bu yaman bir kişi olmalı,
bu kadar engeli aşıp buraya geldiğine göre der ve ekler: “Git ona söyle yarın ineklerin sağım vakti Idık-Tey’e gitsin (TAHD s. 325).” TonAralçın, atını hazırlayıp denilen yere denilen vakitte ulaşır. IdıkTey’in üstüne çıkar. Kurbustu-Han, üç yıldırım göndererek TonAralçın’ı öldürmeye çalışır fakat başarılı olamaz (TAHD s. 327).
Kurbustu-Han, Ton-Aralçın’ı gönderdiği yıldırımlarla öldüremeyince ona, “Alt dünyada / Adıgır-Kara-Mangıs varmış / Za185
Destanlaan Evlilikler
manı iyileştirmek için / Onu gidip yenip gel, oğlum / O mangıs yer içinde
kişi siniriyle / Bağlanmış yatar / O sinir kopacak olursa, dünyayı /
Yerle bir edecektir (TAHD s. 329).” diyerek bir zor görev verir.
Adıgır-Kara-Mangıs’ı bulmak için yeryüzüne inen TonAralçın, yüz lamadan Adıgır-Kara-Mangıs’ı nasıl öldüreceğini öğrenir (TAHD s. 335). Ton-Aralçın, Adıgır-Kara-Mangıs’ı
öldürüp tekrar Kurbustu-Han’ın yanına gider ve eşiyle birlikte
memleketine dönmek istediğini söyler. Kurbustu-Han, TonAralçın’a “Adıgır-Kara-Mangıs’ın yeryüzünde bir de Hüler-Mangıs
adında kardeşi var onu da öldürüp öyle memleketine dönebilirsin
(TAHD s. 337).” der. Hüler-Mangıs’ı da ortadan kaldıran TonAralçın, eşini alarak yeryüzüne iner (TAHD s. 343).
Kara-Kuzgun destanında, Han-Kız’la evlenen bahadır, alp
uykusuna yatmak üzere hazırlanır. Onun güzel eşi Han-Kız ağlayarak odasına gelir. Kara-Kuzgun, eşine neden ağladığını sorar.
O da, “Hlanır Taycı enişten buradan dönerek / Kırk bahadır eline
düştü (KAK s. 57).” diyerek ağlamasının sebebini söyler. KaraKuzgun, eniştesini kurtarmak için hemen yola çıkar.
II.12. Evlilik Sonrası Eşin Kaçırılması
Evlilik sonrası eşin kaçırılmasında iki husus karşımıza çıkmaktadır: Yapılan evliliğe razı olmayan Erlik-Bey, kayınbaba
veya başka güçler, evli bir bayanı kaçırıp kendilerine eş yapmak
isterler. Ya da Katan-Kökşin’de olduğu gibi hile yoluyla yapılan
evlilik makbul olmadığı için bahadır ikinci eşinden de olur.
Eşin kaçırılması, bazen düğün esnasında bazen de memlekete döndükten sonra gerçekleşir.
Maaday-Kara’da, Altın-Küskü’yü kardeşi Kuvakayçı’ya almak üzere gelen Erlik-Bey’in kızı Abram-Moos Kara-Taacı, kardeşi yarışları kazanamayınca gelini (Altın-Küskü) kaçırır.
Ölöştöy destanında Erlik-Abı’nın kara büyüsüne kapılan
Caraa-Çeçen, eşini öldürüp yeraltına iner. Caraa-Çeçen’in doğur186
D r. Sal aha d d in B EKK‹
duğu çocuğun, annesinin peşinden gidip hem annesini kurtarması hem de öldürülmüş olan babasını diriltmesi, eşin elde tutulması bir başka ifadeyle tekrar kazanılmasına yönelik bir sefer
olarak ele alınabilir:
Erkin-Koo ile Caraa-Çeçen’nin evlilikleri mutlu bir şekilde
devam ederken, Erlik-Biy’in kara büyüsüne kapılmış olan CaraaÇeçen, kocasının canının nerede saklı olduğunu araştırmaya başlar. Erkin-Koo, karısına, canının “sadağın kirişinde altın bıçak (ÖD
s. 169)” şeklinde saklı olduğunu söyler. Caraa-Çeçen, altın bıçağı
ele geçirir ve kocası avda iken onu öldürür (ÖD s. 171).
Erkin-Koo, oğlunun öldüğünü bilinmez yerden bilir, sezilmez yerden sezer. Gelini Caraa-Çeçen’in, kapıldığı büyü yüzünden ayı günü yaklaşmış olan karnındaki çocuğu emzirmeden
öldürmeyi planladığını öğrenir ve gidip dünürü Ak-Bökö’den
yardım ister. Anne ve babası çocuk doğana kadar gelip kızlarının
yanında beklerler. Çocuk doğunca Caraa-Çeçen, çocuğu annesine
bırakıp kendisi yeraltına Erlik-Biy’in yanına iner (ÖD s. 175).
Altın Topçı, oğlunun ruhunu bulmak için yola çıkar ve kendilerine gençliklerinde yardım eden bilge ihtiyarlardan yardım
ister. İhtiyarlar, oğlu Erkin-Koo’nun öldüğünü, torununun ise,
“Kan-Ceeren ata binen Kan-Mergen isimli bahadır (ÖD s. 180)” olup
yaşadığını söylerler. İhtiyar kişiler, Altın-Topçı’ya bir ok ve bir
bronz yay verip Kan-Mergen’in Bos-Erlik’in yurduna gitmesini
ve annesinin yanında götürdüğü babasının bıçak şeklindeki ruhunu kurtarıp getirmesi gerektiğini söylerler. İhtiyarlar, ayrıca
Altın-Topçı’ya oğlu Erkin-Koo’nun cesedine nasıl ulaşabileceği
konusunda da bilgi verirler (ÖD s. 181).
Kan-Mergen, yeraltına iner ve annesini bulur. Annesini kandırarak babasının ruhunu ele geçirir. Erlik-Biy, kendi oğlu sandığı Kan-Mergen’in yeryüzüne çıkmasına izin verir (ÖD s. 194).
Kan-Mergen doğruca bilge ihtiyarların yanına gelerek beraberinde getirdiği ruhu onlara verir. İhtiyarlar, Erkin-Koo’dan ge187
Destanlaan Evlilikler
riye kalan kemikleri bir araya toplayıp çamurla insan şekli yapıp
Erkin-Koo’yu yeniden hayata döndürürler (ÖD s. 199).
Kan-Mergen, babası Erkin-Koo ve babaannesi Altın-Topçı
ile Ölöştöy’ün yurduna döner. Erkin-Koo, eşi Caraa-Çeçen’i kurtarmak için yeraltına inmek ister. Bu arada Bos-Kağan, ErkinKoo’ya mektup göndererek eşini yeraltından getirdiğini gelip
alabileceğini yazar. Bunda bir hile olduğunu sezen Erkin-Koo ve
Kan-Mergen bir çare düşünüp yola çıkarlar. Monıs-Kağan, bitmeyen kinini burada da gösterir ve damadı ile torununu öldürmek için onlara tuzak kurar. Baba-oğul, Caraa-Çeçen’i kurtarıp
yurtlarına dönerler (ÖD s. 233).
Katan-Kökşin [i]le Katan-Mergen destanında, ikinci eş için
sefere çıkan Katan-Kökşin, Altın-Tana adlı kızı alıp memleketine
döndüğünde her tarafın ayrık otuyla kaplandığını, taş sarayının
yıkılmış olduğunu, halkından da geriye kimsenin kalmadığını
görür. Katan-Kökşin, bu kızgınlık içerisinde bir taşı tekmeler ve
taşın altından ilk eşi Altın-Sırga’nın bıraktığı bir mektup çıkar.
Mektupta, “Katan-Kökşin bahadır / Beni tekrar arama / Yurdunda
huzur içinde / Altın-Tana’yla yaşa / Bu Altay’da onların / Kızarıp
akacak kanı yok / Öldürülecek canları yok / Eki-Toş adlı kardeşler /
Alıp götürdüler (KKKM s. 289-290).” yazılıdır.
Katan-Mergen, hemen ikinci eşi Altın-Tana ile vedalaşır ve
ilk eşi Altın-Sırga’yı kurtarmak için Eki-Toş’un memleketine
doğru yola çıkar (KKKM s. 290).
Belli bir zaman sonra Eki-Toş’un memleketine ulaşır ve
onun iki nöbetçisi bahadırla savaşa başlar. Katan-Kökşin’in gücünün tükendiğini gören atı Kara-Küren, yardım getirmek üzere
Katan-Mergen’in yurduna doğru hızla gider (KKKM s. 292).
Kara-Küren, Katan-Mergen’i yardım etmesi konusunda ikna
edemez. Katan-Mergen’in atı Kara-Ker, “Karşılıklı öfkelendiyseniz
/ Ağabey, kardeş siz suçlusunuz / Onun atı niçin kötü olsun / Ağabeyin
kötüyse / Bugüne kadar birlikte yaşamış / Biz kıymetli atların ne suçu
188
D r. Sal aha d d in B EKK‹
var? / Hoş yaratılışlı Katan-Mergen / Kara-Küren’in gönlünü / Sen
niçin yapmazsın? / Ne olursa olsun, ağabeyine / Nasıl yardım etmezsin? (KKKM s. 293)” diyerek sahibini kardeşine yardım etmesi
konusunda ikna etmeye çalışır.
Atının ısrarına dayanamayan Katan-Mergen, ağabeyini kurtarmak için Eki-Toş’un yurduna doğru yola çıkar. Oraya ulaştığında ağabeyinin öldürülmüş olduğunu görür. Eki-Toş’un
adamlarını, Erlik-Biy’in yardımcılarını öldüren Katan-Mergen,
çeşitli ilaçlar ve pınar suyuyla ağabeyini yıkayıp eski halinden on
kat daha güçlü bir şekilde diriltir (KKKM s. 295).
Uzun bir uykudan uyanmış gibi kendine gelen KatanKökşin, kardeşini görünce, “Seni kim çağırdı? / Neden geldin buraya? / Seni görmek istemiyorum (KKKM s. 295).” deyip yüzüne
tükürür. Bunun üzerine Katan-Mergen daha bir kinlenip memleketine döner. Katan-Kökşin de Eki-Toş’un izini sürmeye devam eder.
Bir zaman sonra atı, Katan-Kökşin’e, “Aldığın eşin AltınSırga / Kiçü-Toş’un karısı olmuş / Senin kendi kanından / Üç yaşında oğlu varmış (KKKM s. 296).” diye bir haber getirir. KatanKökşin, Eki-Toş’un memleketine ulaştığında şekil değiştirip
Kiçü-Toş’un sarayına girer. Katan-Kökşin, eski şekline dönüşüp
Kiçü-Toş’la yaka-paça tutuşur. Bu arada Altın-Sırga, intikam
almak için üç yaşındaki çocuğunun eline bıçak vererek gelen kişinin ciğerine saplamasını ister. Çocuk, “Onu bıçaklamak içimden
gelmiyor (KKKM s. 298).” der. Bu arada, Kara-Küren at, çocuğa
gerçek babasının Katan-Kökşin olduğunu söyleyip onu oradan
alıp Üç-Kurbustan’ın yerine çıkarmaya çalışır.
Kiçü-Toş, Katan-Kökşin’e yenilmek üzere iken kardeşi
Caan-Toş yardıma gelir ve ikisi bir olup Katan-Kökşin’i öldürürler (KKKM s. 300).
Katan-Kökşin’in ölmek üzere olduğunu gören atı KaraKüren, yardım çağırmak üzere tekrar Katan-Mergen’e gider.
189
Destanlaan Evlilikler
Katan-Mergen, atının ricası üzerine yeniden ağabeyinin yardımına gelir (KKKM s. 302).
Bu arada Eki-Toş, Katan-Kökşin’i öldürdükten sonra kaybolan çocuğu aramaya başlamıştır. Ağabeyine yardıma gelen
Katan-Mergen, önce Eki-Toş’u öldürür sonra öldürülmüş olan
ağabeyini diriltir. Ağabeyi yine neden yardıma geldiğini söyleyip kardeşini yanından kovar (KKKM s. 306).
Bu olaylar olurken Caan-Toş’un karısı, Altın-Sırga’yı alarak
yeraltı dünyasında yaşayan kardeşi ve aynı zamanda Erlik-Biy’in
damadı olan Koo-Şilti’nin yurduna kaçırır (KKKM s. 307).
Eşinin izini takip ederek “yeraltı cehenneminin ağzına” gelen
Katan-Kökşin, yeraltına inmek üzere iken atı, Koo-Şilti hakkında şu bilgileri verir: “Yeraltında doğmuş / Topraktan, yosundan yaratılmış / Göbeksiz yiğitmiş / Kirpiksiz gözlüymüş / Tutkal gibi kara
yüzlü / Dağınık kara saçlı / Yerine geçecek oğlu yok / Kazan asacak
kızı yok / Zalim, kötü şeytanmış / Yanına gelen alpların / Giriş izleri
çokmuş / Çıkış izleri azmış (KKKM s. 308).”
Katan-Kökşin, Koo-Şilti’yi bulur ve hemen savaşa tutuşurlar. Sahibinin gücünün Koo-Şilti’ye yetmeyeceğini sezen KaraKüren at, yardım getirmek üzere Katan-Mergen’e gider. KatanMergen, ağabeyini aysız, güneşsiz dünyada yalnız bırakmamak
için hemen sefere çıkar (KKKM s. 311).
Katan-Mergen, yeraltına indiğinde ağabeyinin öldürülmüş
olduğunu görür. Ağabeyini öldüren Koo-Şilti bahadırı bulur ve
hemen onunla güreşmeye başlar. Bu arada değerli at Kara-Küren,
yetmiş çeşit ilaç, altmış çeşit suyla sahibi Katan-Kökşin’i diriltmeyi başarır (KKKM s. 315). Katan-Kökşin ve kardeşi KatanMergen, bir olup Koo-Şilti’yi öldürüp Altın-Sırga gibi esir edilmiş olan altmış gelini daha kurtarıp yeryüzüne çıkarlar (KKKM
s. 319).
Erke-Koo, Altın-Tana ile evlendikten sonra halk getirmek
190
D r. Sal aha d d in B EKK‹
üzere yeraltına iner. Döndüğünde eşinin evde olmadığını görür
(EKD s. 539). Uzun süre eşini arayan Erke-Koo, bir türlü onu
bulamaz. Rüyasında kara bir köpek ona, eşinin Kara-Kökşin
tarafından kaçırıldığını söyler ve durumu hakkında bilgi verir:
“Senin evlendiğin eşini / Kara-Kökşin alıp götürdü / Kapısına bağlayıp
kul etti / Kapı önüne bağlayıp köpeği yaptı / Tepesinde sivrisinekler /
Uçuşup duruyor / İki saç örgüsü dağılıp kaldı / İki gözüne yaş doldu /
Orada eziyet altında (EKD s. 54).”
Erke-Koo hemen yola çıkar ve karanlık gecede KaraKökşin’in memleketine ulaşır. Onu öldürüp eşini kurtarır (EKD
s. 56).
191
D r. Sal aha d d in B EKK‹
III. BÖLÜM: ALPLARA MAHSUS EVLİLİKTEN
ÂŞIKLARA MAHSUS EVLİLİĞE
Türk halk edebiyatı içinde XVI. yüzyıldan itibaren görülmeye başlanan anlatmaya dayalı (tahkiyevî/narratif) türlerin en
önemlilerinden olan halk hikâyeleri, âşıkların tasnif edip geliştirdiği nazım-nesir karışımı bir türdür (Duymaz 2001: 1).
Türk halk hikâyeleri üzerinde bugüne kadar gerek metin
neşri gerekse ilmi inceleme olarak pek çok çalışma yapılmıştır.
Yapılan çalışmalarda, halk hikâyelerinin konusu, hacmi, şekli,
kaynağı, teşekkül yeri ve tarihi ele alınarak bir sonuca varılmaya
çalışılmıştır.1
Halk hikâyeleri konularının kaynakları hususunda da Fuat
Köprülü (1989: 361-412) ve Pertev Naili Boratav (1988: 3744)’ın ortaya koyduğu görüşler, kendilerinden sonra yapılan hemen hemen her çalışmada dikkate alınmıştır. Tabii olarak her
araştırıcı, ele aldığı halk hikâyesinin kaynağı konusunda birtakım değerlendirmelerde de bulunmuştur. Ali Berat Alptekin,
“Halk Hikâyeleri Motif Yapısı (1997: 38-42)” adlı eserinde halk
hikâyelerinin konularının kaynakları hususunda öne sürülen görüş ve tasnifleri toplu olarak vermiştir.
Pertev Naili Boratav başta olmak üzere birçok araştırıcı,
destanların halk hikâyeleri ile olan benzer ve farklı yönlerini ele
alarak halk hikâyelerinin destanlardan sonra teşekkül ettiği ko1 İgnácz Kunos’tan günümüze, halk hikâyelerimizin konusu, hacmi, şekli, kaynağı, teşekkül
yeri ve tarihi konusundaki toplu değerlendirmeler için bk. Boratav 1988: 33-55; Aslan
1990: 1-4; Türkmen 1995: 1-13; Alptekin 1997: 38-58; Türkmen 1998: 163-175; Alptekin (1999: 19-28); Duymaz (2001: 183-217). Ayrıca Anadolu sahası halk hikâyeleri
üzerine yapılan çalışmaların toplu değerlendirmesi konusunda bk. Alptekin 1997: 59-84.
193
Destanlaan Evlilikler
nusunda birleşirler. Bu konuda yapılan çalışmaların da genel olarak “metin merkezli” bir yaklaşımla ele alındığı görülmektedir
(Ekici 2006: 83-89).
Araştırıcıların genel kanaatlerine göre halk hikâyeleri, “teşekkül ve gelişme safhasında; tarihî ve coğrafî şartlara göre halk arasında yaşayan efsane, masal ve destan motifleriyle (Duymaz 2001:
1)” beslenmiş ve özellikle de İran mesnevî/ hikâyelerinin tesiriyle
işlenen konularda kahramanlıktan aşka kaymaya başlamıştır (Aça
2000a: 11-22).
Bu konuda, halk anlatı türlerinin (mit, masal, destan, efsane,
fıkra) art ve eş zamanlı gelişimini, bu anlatıları icra eden sanatçıları merkeze almak suretiyle inceleyen Metin Ekici görüşlerini
şu şekilde belirtmiştir:
“Bütün anlatmalar mutlaka bir gelişme kaydetmiştir. Ancak, anlatma türleri içinde belli bir anlatıcı tipine bağlı
olanlar, farklı dönemlerde farklı adlar almıştır ve gelişmeleri diğer türlere göre fazladır ve daha kolay gözlemlenebilirdir. Mitten destana, destandan destanî hikâyeye
ve hikayeden de meddah hikâyesine kadar uzanan türün
gelişmesi aslında, anlatı tipindeki değişmeye bağlı olarak meydana gelen bir gelişme olarak değerlendirilmelidir
(2006: 83-89).”2
2 Metin Ekici’nin yaklaşımını esas alıp bu, anlatı metinlerinin tür isimleriyle bir örnekleme
denemesinde bulunursak şöyle bir tasnif yapabiliriz:
1. Mit/mitler (Altaylardan derlenen Yaratılış Mitleri)
2. Destan
2.a) Arkaik kahramanlık destanları (Alıp-Manaş, Maaday-Kara)
2.b) Tarihî kahramanlık destanları (Manas, Köroğlu)
2.c) Destanî hikâyeler (Dede Korkut Boyları)
3. Halk hikâyeleri (Âşık Garip, Tahir ile Zühre)
4. Meddah hikâyeleri
Bu türlerin gelişimi ile ilgili yaptığımız tasnif denemesini bir de anlatıcıları dikkate alarak
tekrar edersek şöyle bir tablo karşımıza çıkmaktadır:
1. Mit/mitler, anlatıcı: şaman veya kam
2. Destan
2.a) Arkaik kahramanlık destanları, anlatıcı: boylara göre, kayçı, hayçı, akın, sesen
vs.
194
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Mitlerden başlayarak halk hikâyelerimize kadar geçen süreç içerisinde hem türlerin isimlerinde değişmeler olmuş hem
de işlenen konular toplumun sosyal ihtiyaçlarına göre şekillenip
çeşitlenmiştir.3
Konulardaki çeşitlenme de Metin Ekici’ye göre anlatıcı tipiyle ilgilidir.4 Araştırıcının bu konudaki görüşlerini şöyle özetlemek mümkündür.
İlk başlarda şaman/kam olarak adlandırılan kişilerin, mitleri
belli bir müzik aleti eşliğinde, yine belli birtakım ritüellere bağlı
olarak dinî törenlerde icra ettikleri genel kabul gören bir görüştür. Mitik dönemin tamamlanması sırasında şaman ve kamların görevinin üçe bölündüğü; tamamen olağanüstü özelliklerin
masallara, kahramanlık ve olağanüstülüklerin destanlara, olağanüstü dinî özelliklerin ise efsanelere geçtiğini ve bu üç türün eş
zamanlı olarak günümüze gelirken onlardan sadece destanın belli
2.b) Tarihî kahramanlık destanları, anlatıcı: manasçı, comokçu vs.
2.c) Destanî hikâyeler, anlatıcı: ozan
3. Halk hikâyeleri, anlatıcı: âşık
4. Meddah hikâyeleri, anlatıcı: meddah.
3 Halk hikâyelerinde işlenen konular hakkında Pertev Naili Boratav’ın yapmış olduğu tasnif, hemen hemen her çalışmada kaynaklık görevi üstlenmiştir:
“I. Kahramanlık hikâyeleri
A. Köroğlu kolları
B. Diğer kahramanlık hikâyeleri
a. Köroğlu dairesine bağlı olanlar
b. Diğer hikâyeler
II. Aşk hikâyeleri
A. Kahramanı muhayyel olanlar
B. Âşık-şairlerin romanlaşmış hayatları
a. Yaşadıkları rivayet olunan âşıklar
b. Yaşadıkları muhakkak olanlar
III. Bu kategorilere tamamıyla girmeyen hikâyeler
A. Aşk maceraları
B. Meşhur kaçaklara (eşkıyalara) ve kabadayılara ait hikâyeler (Boratav 1988: 35-36).”
4 Halk hikâyelerinin konularının çeşitlenmesinde âşığın rolü hakkında İlhan Başgöz’ün,
“Hikâye Anlatan Âşık ve Dinleyicisi / Değişik Dinleyici Kitlelerinin Hikâye Anlatımına
Etkisini İnceleyen Bir Deneme (1986: 49-123)” adlı çalışması önemli bir başvuru eseridir.
195
Destanlaan Evlilikler
bir anlatıcı tipine bağlı kalmadan günümüze ulaştığı düşünelebilir (Ekici 2006: 83-89).
Şeref Boyraz da, mitten meddaha halk anlatılarındaki (mit,
efsane, masal, destan, menkabe, halk hikâyesi, memorat) değişim
ve gelişim sürecini “üretim ve tüketim” bağlamında ele alır. Bu
üretim ve tüketim sürecini, ortaya koyduğu “sözlü anlatılar fabrikası modeli” ile izaha çalışır (2008: 105-118).
İbrahim Dilek, “Altay-Türk Kayçılık Geleneği ile
Türkiye’deki Âşık Tarzı Şiir Geleneği Arasındaki Benzerlikler”
başlıklı tebliğinde, Altay destan anlatıcısı “kayçı” ile hikâye anlatıcısı “âşık”ın yetişmesi ve toplum içerisindeki fonksiyonları
itibarıyla benzerliklerine dikkat çeker (1997: 195-201).
Ali Duymaz, “İncil ile Furkan Arasında Bir Aşkın Hikâyesi:
Kerem İle Aslı” adlı çalışmasının “Alptan Âşığa Model İnsanın
Serüveni” başlıklı bölümünde, toplumların bireylerini sosyalleştirmek için kullandığı yöntemlerden birisi olan model insan veya
tipler yaratması olgusundan bahsederek bu tiplerin toplumun
medeniyet seviyesine göre değişkenlik arz ettiğini, Türk halk
anlatı tiplerindeki değişimi esas alarak gösterir: “Destan tipleri
Oğuz Kağan’dan Köroğlu’na kadar uzanırken ortak unsur ‘alp’lıktır.
Dinî ve tasavvufî unsurlar ‘alp’ın yanına ‘veli’yi katmış, hatta ikisini
birleştirerek ‘gazi-derviş’ tipini yoğurmuştur. Halk hikâyelerinde ise bu
tipin adı ‘âşık’tır (Duymaz 2004a: 131-150).”
Halk hikâyelerinin, Türk kaynakları konusunda araştırıcılardan Fuat Köprülü, “Eski Türk an’anesinden geçen mevzular
(1989: 366-3675”; Şükrü Elçin, “Türk kaynağından gelenler [Dede
5 Fuat Köprülü, Türk geleneğinden gelen konulara örnek olarak Dede Korkut hikâyeleri ile
Köroğlu’nu gösterir. Bunlara ek olarak Manas ve İdgü [İdegey] destanlarından da bahseder
ancak, “…bilhassa aşiret hayatını hala muhafaza eden bir kısım Türkmenler arasında ancak tutunabiliyordu. Mevzuumuzu teşkil eden Kıssahan-Meddah’lar ise, ne eski göçebe an’anelerini ne de
halk masallarını veya menkıbeleri hiçbir zaman göz önüne almayarak sadece, ya her günkü hayatın
bazı tuhaf sahnelerini yahut ikinci ve üçüncü mevzuları kullandıklarından birinci daire hakkında
burada tafsilata girişmek lüzumsuzdur (Köprülü 1989: 367).” diyerek söz konusu Türk kaynaklarının meddahların konularına kaynak teşkil etmediğini vurgular.
196
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Korkut Hikâyeleri, Köroğlu kolları] (1986: 444)”; M. H. Tehmasib,
“Gedim eposla bağlı mehebbet dastanları [halk hikâyeleri] (Tehmasib 1972, Veliyev 1985: 299’dan)” ve Ali Berat Alptekin, “Türk
kaynağından gelen halk hikâyeleri [Köroğlu, Âşık Garip] (1997:
42)” şeklinde, tasniflerinde birer maddeyle Türk kaynağına yer
vermiş fakat fazla ayrıntıya girmemişlerdir. Halk hikâyelerinin
Türk kaynakları konusunda araştırıcıların, ağırlıklı olarak Fuat
Köprülü’yü teyit eder mahiyette tasnif maddesi verdikleri görülmektedir. M. H. Tehmasib’in yaklaşımı biraz farklıdır. Araştırıcıların fazla ayrıntıya girmemelerinin sebebini, Türk halk
hikâyelerinin oluşumunda İran mesnevîcilik/hikâyecilik geleneğinin etkili olduğunu düşünmelerine bağlamak herhâlde yanlış
olmaz (Aça 2000a: 11-22).6
Halk hikâyelerinin kaynağı konusunda İran mesnevîcilik geleneğinin tesiri genel kabul olarak ön planda görünse de bazı çalışmalarda, Türk destan geleneğinin, birtakım halk hikâyelerine
kaynaklık etmiş olabileceği dile getirilmiştir.
Fikret Türkmen, Âşık Garip hikâyesinin teşekkülü problemi üzerinde dururken Azerbaycanlı araştırıcı M. H. Tehmasib’in
“…bu hikâyenin ilk varyantının çok eski bir kıssaya (ismini tespit edemedik) dayandığı ve oradan yayılmış olduğu (Türkmen 1995: 3)”
şeklindeki görüşünü nakleder. Kendisi de, “O halde Âşık Garip’in
konusu, daha önceden bilinmekte idi. Âşık Garip’ten sonra da işlenmeye ve halk muhayyilesinde yeni şekiller almaya devam etti (Türkmen
1995: 6).” şeklindeki düşüncesini ortaya koyar. Fikret Türkmen,
çalışmasının ilerleyen sayfalarında yukarıdaki görüşünü daha da
belirginleştirerek Âşık Garip hikâyesindeki konu çekirdeğinin
6 Bu konuda, Fikret Türkmen de şunları söylemektedir: “Biz de destanî bir ananesi olan Türklerin, İslamiyeti kabul ettikten sonra bu an’anenin birçok hususiyetlerini muhafaza etmekle birlikte
(temsîlî özellik, saz eşliğinde söyleme…) konunun kahramanlıktan, bilhassa İran Şehnâme ve klasik
edebiyattan geçen Ferhat ile Şirin, Leyla ile Mecnun gibi hikâyelerin tesiri ile, aşka dönüştüğü
kanaatindeyiz. Bu gün yaşayan birçok Anadolu aşk hikâyesinin menşeinin Azerbaycan olması ve
halen en canlı şekilde bu bölgede yaşaması bölgenin kuvvetli İran tesirinde kalması ile izah edilebilir
(Türkmen 1995: XIII).”
197
Destanlaan Evlilikler
“… çok daha uzağa -Altaylara kadar- götürmek mümkündür (Türkmen 1995: 9).” der.
Metin Ergun, Âşık Garip hikâyesi hakkında, “Âşık Garip,
bütün Türkistan’da Âşık Garip adıyla bilinirken, Güney Sibirya’da
Maaday-Kara adıyla karşımıza çıkmaktadır (1995: 14-16).” diyerek hiçbir açıklama getirmeden Âşık Garip ile Maaday-Kara destanı arasında doğrudan bir bağ kurar.
Fikret Türkmen, Tahir ile Zühre hikâyesinin kaynakları hususunda da Orta Asya’da çok yaygın olan “Kozı Körpeş ve Bayan Sulu (1998: 164)” destanının Türkmen varyantı ile Tahir ile
Zühre hikâyesinin konu benzerliğine dikkat çeker.7
Nerin Köse, destanlar ile halk hikâyelerinin konu ve motif yönünden benzeşen yönlerini ön plana çıkarmaya yönelik
birçok çalışma yayımlamıştır. “Kızcibek Destanı ve Türk Halk
Hikâyeleri (1997a: 37-58)” başlığını taşıyan çalışmasında, halk
hikâyeleriyle Kızcibek destanındaki konunun işlenişi arasındaki
benzerlikleri ortaya koymaya çalışır.
Nerin Köse’nin diğer bir çalışması ise, “Kococaş Destanı ile
Manas, Dede Korkut, Orhun Yazıtları ve Türk Halk Hikâyeleri
Arasındaki Paralellikler (1997b: 77-89)” başlığını taşımaktadır.
Nerin Köse, iki bölümden oluşan başka bir çalışmasında, ilk
önce Kırgız destanlarından Kurmanbek, Kızcibek, Kococaş, Ertabıldı ve Manas’ı Türk halk hikâyelerinin yapısıyla mukayese
eder. Daha sonra adı geçen destanlar ile halk hikâyelerindeki bazı
ortak motifleri ele alır. Nerin Köse’nin bu çalışmasının sonuç
cümlesi şöyledir:
“Yapılarını genel olarak karşılaştırmaya çalıştığımız ve ortak unsurlarının sadece birkaçı üzerinde durduğumuz Kırgız
Destanları ve Türk Halk Hikâyeleri adlı bu incelememiz,
anlatı geleneğinin geçmişteki halkaları ve bu halkaların
7 Bu konuda daha geniş değerlendirmeler için bk. Aça 1998: 383-384.
198
D r. Sal aha d d in B EKK‹
özellikleriyle ilgili hususların bazen hiç değişmeden bazen
da az çok değişikliğe uğrayarak günümüz anlatı türlerine de
aksettiğini göstermektedir (1998: 127-154).”
Bu çalışmanın malzemesi olan arkaik destanların, halk
hikâyelerine kaynak teşkil ettiğini -görebildiğim kadarıyla- ilk
defa Mehmet Aça, “Kozı Körpeş-Bayan Sulu” destanı üzerine hazırladığı doktora tezinde dile getirir:
“Biz, burada halk hikâyelerinde yer alan aşk ve evlenme temasını Türkler arasında İslam’a girişten ve İran tesirinden
önce de kahramanî aşk ve evlilik (alplara mahsusu evlilik)
şeklinde arkaik destanlarda (Alıp-Manaş, Bayan Toolay,
Er Töştük vs.) ve klasik kahramanlık destanlarında da yer
aldığını ortaya koyacak ve bu temanın Oğuz gruplarının
İslam’a girmeleri ve Ön Asya’ya gelip İran tesirinde kalmaları sonucu günümüz halk hikâyelerindeki yapıyı kazandığını belirteceğiz. (Aça 1998: 96)”
Daha sonra yayımladığı bir çalışmasında da burada ileri sürdüğü fikirleri geliştirerek tekrar etmiştir. Mehmet Aça, söz konusu çalışmasında, “Köne Epos (arkaik destan)” terimi ve bu adla
adlandırılan metinlerin genel özellikleri ile yine bu metinlerde
işlenen “alplara mahsus evlilik” konusunun, Anadolu sahası aşk
konulu halk hikâyelerine kaynaklığı meselesi üzerinde durmuştur (2000a: 11-22).8
Ali Duymaz da, “Türk Halk Hikâyelerinde Ortak ve Benzer
Şiirler ile Bunların Kaynakları Meselesi (1997: 211-223)” adlı
tebliğinde, destanların halk hikâyelerine kaynak teşkil ettiği hususunda, “Fikrimizce halk hikâyelerini motif ve tip bakımından Dede
Korkut vasıtasıyla destanlara götürebildiğimiz gibi şiirleri itibariyle
de destan geleneğine bağlamak mümkündür.” dedikten sonra halk
hikâyelerinin nazım bölümlerinin kaynağını da Orta Asya Türk
destan geleneğine bağlar:
8 Bu bölümün başlığı da Mehmet Aça’nın çalışmasında geçen bir cümledir (2000a: 11-22).
199
Destanlaan Evlilikler
“…Bu şiirlerin şekil ve konu bakımından menşeinin eski
Türk şiirinde olduğu dolayısıyla halk hikâyelerine giren
şiirlerin de destancılık ve ozanlık geleneğine dayandığı ileri sürülebilir. Kaldı ki bugün tamamen manzum olan Orta
Asya Türk destan geleneğinde de vakayı anlatan tahkiyevî
kısımlarla lirik ve şiirsi kısımlar[ın] farklı olduğu hemen
dikkat çekmektedir. Bütün bu noktalarda Dede Korkut’un
manzum kabul edilen kısımları tam bir geçiş merhalesi oluşturmaktadır (Aça 1997: 211-223).”9
Arkaik destanlarda işlenen alplara mahsus evlilik konusunun,
Anadolu aşk konulu halk hikâyelerine kaynaklığı konusunda biz
de bir önceki bölümde ayrıntılı olarak ele aldığımız alplara mahsus evliliği; Anadolu sahası halk hikâyelerinden üç örnek (Âşık
Garip, Tahir ile Zühre, Kerem ile Aslı) ve Dede Korkut boyları
(Bamsı Beyrek, Kan Turalı) ile karşılaştırıp, incelediğimiz destanların konu ve ortak motifleri itibarıyle halk hikâyelerine nasıl
kaynaklık ettiği meselesine yaklaşmak istiyoruz.
Dede Korkut’u incelemeye dâhil etmemizin sebebi, onun
hem bir geçiş eseri olması hem de iki boyda evlilik macerasının ayrıntılı olarak anlatılmasıdır. Dede Korkut boyları içinde
yer alan “Kanlı Koca Oğlu Kan Turalı Boyu” işlediği kahramanî
evlilik konusu dolayısıyla bu çalışmada ele alınan arkaik karakterli destanlara çok yakın durmaktadır. Yine Dede Korkut boylarından “Bamsı Beyrek Boyu” da Altay destanı Alıp-Manaş’ın
“Dede Korkut Hikâyeleri içindeki yansıması (Aça 1998: 98)”10 olarak
ele alındığında bu iki boyun “Oğuz grupları arasında teşekkül etmiş olan aşk konulu halk hikâyelerinin bir prototipi (Aça 1998: 98)”
olduğu dikkatlerden uzak tutulmamalıdır. Oğuzlar arasında,
9 Orta Asya Türk destan geleneğinde vakayı anlatan kısımlarla lirik ve şiirimsi kısımların
farklı icra edilmesi hususuna İ. V. Puhov da dikkat çekmiştir: “Âdet olduğu üzere şiir bölümü
kay tarzı (gırtlaktan okuma) ile icra olunursa nesir bölümü adi bir şekilde (normal konuşma üslubunda) anlatılır 1973: 25.” Haycılık, Kayçılık konusunda bk. Ergun 1993: 23-26; Bekki
1996: 56-60; Dilek 1998: 309-360.
10 Alıp-Manaş ile Bey Böyrek boyu arasındaki benzerlikler için bk. Ergun 1997: 64-70.
200
D r. Sal aha d d in B EKK‹
destandan halk hikâyesine geçiş devresinin mahsulü kabul edilen Dede Korkut kitabının, XV. yüzyılda yazıya geçirildiği;11
Anadolu sahasında da aşk konulu halk hikâyelerinin XVI. yüzyıldan itibaren görülmeye başlandığı dikkate alındığında, Dede
Korkut’un hem bir köprü vazifesi gördüğü hem de Anadolu’da
ortaya çıkan birçok halk hikâyesine kaynaklık ettiği bir kez daha
görülmüş olacaktır.12
Destan, masal ve halk hikâyeleri üzerinde çalışma yapan
araştırıcıların, ele aldıkları türleri, değişmez özelliklerine göre
sınıflandırmaları ve konularını saptamalarına yönelik çalışmaları; bize tahkiyevî/narratif eserlerin konularının kalıplaştığı ve
sabitleştiğini göstermektedir (İbrayev 1998: 267; Reichl 2002:
221-239).
Halk hikâyeleri üzerinde Türkiye’de yapılan çalışmalarda
da bu durumu görmek mümkündür. Halk hikâyesi incelemelerinde, ele alınan her hikâyenin varyantlarının karşılaştırılması, bu çalışmaların temelini oluşturur. İncelenen her metne göre
birtakım madde başları değişse de temel yapının aynı kaldığı
görülmektedir.13
Türk araştırıcılardan Fikret Türkmen’in -ilk defa- Âşık Garip üzerine yaptığı doktora çalışmasında ortaya koyduğu konu
11 Halık Köroğlu, Dede Korkut kitabının yazıya geçiriliş tarihini 1482 olarak vermektedir
(1998: 19-23).
12 Metin Ekici, “Bey Böyrek”, “Şah Yusuf”, “Âşık Garip”, Hüyrlükga ve Hemra”, “İzzet
Bey”, “Gül ile Sitemkâr” ve “Hilalî ile Seherhan” adlı halk hikâyelerinin Dede Korkut
hikâyelerinin tesiriyle teşekkül ettiğini söyler (1995). Mehmet Aça da, Kan Turalı ve Bamsı Beyrek boylarının Anadolu, Azerbaycan, Türkistan ve Doğu Avrupa (Tatar-Başkurt)
sahası aşk konulu destan ya da halk hikâyelerinin prototipi olma özelliğine vurgu yapar
(1998: 98).
13 Bu konuda Otto Spies de şunları söylemektedir: “Bütün halk kitaplarının mevzuu, oldukça
basittir. Hikâyeyi anlatmaktaki tarz beraberliği, bunların hepsinin karakteristik bir farikası olur.
Bu itibarla aşağı yukarı her halk kitabı, haddi zatında bütün öteki halk kitaplarının tipik bir
numunesi diye nazarı itibara alınabilir. Anlatılan şey, öteden beri söylenen şeydir: İki sevgilinin
doğmalarından evlenmelerine, murat alıp murat vermelerine yahut aşk yüzünden ölmelerine kadar
devam eden hikâyesi! Bu hikâye, bütün halk romanlarında daima aynı tertip dâhilinde görülen ve
birbirinden kolaylıkla tefrik edilebilen dört ayrı fasılda cereyan eder (1941: 14).”
201
Destanlaan Evlilikler
kalıplaşması tasnifi, daha sonra yapılan çalışmalara14 kaynaklık
etmiştir. Söz konusu tasnif şöyledir:
“1. Kahramanın doğduğu yer
2. Kahramanın ailesi
3. Garib’in iş araması
4. Âşık olma ve saz çalma yeteneği kazanması
5. Sevgili ile ilk karşılaşma
a) Arama
b) Sevgili ile karşılaşma
c) Sevgiliyi isteme ve engeller
d) Yedi yıllık vade
6. Kahramanın para kazanmak için gurbete çıkması
7. Sevgilinin bir başkası ile evlendirilmek istenmesi
8. Âşık Garib’in durumdan haberdar edilmesi
9. Âşığın, sevgilisinin memleketine dönüşü
10. Düğün (sonuç) (Türkmen 1995: 15-26)”15
14 Ensar Aslan 1990; Doğan Kaya 1993; Fikret Türkmen 1998; Ali Berat Alptekin 1997;
Ali Berat Alptekin 1999; Ali Duymaz 2001.
15 Metin Ekici, “Dede Korkut Hikâyeleri Tesiri ile Teşekkül Eden Halk Hikâyeleri” adlı
çalışmasında, halk hikâyelerinin iskeletini dört ana bölüm ve çeşitli alt başlıklar halinde
ele almıştır:
“I- HAZIRLIK EPİZOTU
1- Zaman
2- Mekân (Yer)
3- Ana-Baba (Ailenin Tanıtımı)
4- Çocuksuzluk
5- Çare Arama ve Doğum
6- Ad Verme
7- Eğitim
II. ÂŞIK OLMA EPİZOTU
1- Âşık Olma
2- Saz Çalma ve Şiir Söyleme Kabiliyetini Kazanma
3- Sevgiliyi Arama
III- SEVGİLİYİ İSTEME VE ENGELLER EPİZOTU
1- Memleketten Ayrılma
202
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Bu girişten sonra yukarıda da söylediğimiz gibi, “Âşık
Garip”, “Tahir ile Zühre”, “Kerem ile Aslı”, “Bamsı Beyrek” ve
“Kan Turalı”da geçen ve âşığın/kahramanın evliliğini anlatan
motifler, çalışmamızın ikinci bölümünde ortaya koymaya çalıştığımız alplara mahsus evliliğin kalıplaşan konu ve motifleriyle
mukayese edilecektir.
III.1. Evlenme İsteğinin Dile Getirilmesi ve Kız
Hakkında Bilgi Alma
İkinci bölümde ayrıntılı olarak anlattığımız gibi bahadır,
evleneceği kızı anne, baba, rüya ve çoğunlukla kutsal bilge kitaptan öğrenir ve bahadırda hemen o kızı bulmak için yola çıkma arzusu belirir. Yani birbirinden farklı mekânlarda bulunan
kahramanlar arasında aşk doğmuş olur. Destanların geneline
baktığımızda aşkın doğuşu, kız hakkında alınan bilgiden sonra
gerçekleşmektedir. Buna “müstakbel eşin özelliklerinin öğrenilmesi
sonucu âşık olma (Ekici 1995: 24)” da diyebiliriz.
Bu durum, halk hikâyesi incelemelerinde, “Âşık olma ve saz
çalma yeteneği kazanma (Türkmen 1995)”; “Kahramanların doğumu
ve âşık olmaları (Türkmen 1998)”; “Kahramanların âşık olmaları
ve şiir söylemeye başlamaları (Duymaz 2001)” vs. şekilde karşımıza
çıkmaktadır. Mustafa Cemiloğlu, halk hikâyelerinin tahkiyevî
yapısı içinde yer alan âşık olma motifinin “…özellikle gurbete çıkma ve sevgiliyi ararken engellerle karşılaşma epizotları için doğrudan
doğruya bir hareket motifi niteliği taşıdığını (Cemiloğlu 1997: 6291)” söyler.
Halk hikâyelerinde kahramanın âşık olması ile saz çalıp şiir
söyleme yeteneği kazanması birbirine bağlı iki motiftir (Türkmen 1995: 17). Bu durum, yani kahramanın birine âşık olup
saz çalma ve şiir söyleme kabiliyeti kazanması hemen hemen her
2- Sevgilinin Başkasıyla Evlendirilmek İstenmesi
3- Kahramanın Geri Dönüşü
IV- SONUÇ (DÜĞÜN VEYA ÖLÜM) EPİZOTU (Ekici 1995: 6-7)”
203
Destanlaan Evlilikler
halk hikâyesinde ortak olan “rüya motifi”ne bağlıdır. Kompleks
bir yapıya sahip olan rüya motifi konusunda Umay Günay şunları söylemektedir:
“Halk hikâyelerinde, hikâye kahramanını âşık olmaya
ulaştıran rüya motifi kompleks bir motiftir. Başka kültürlerde tek tek ortaya çıkan unsurlar âşık edebiyatındaki
rüya motifinde birbirinin içine girmiş olarak bir arada
yaşatılmaktadır. Hikâye kahramanı bu rüya ile pir elinden bade içerek Tanrı aşkını, sevgilisinin aşkını ve kendisine toplum içinde müstesna bir yer sağlayacak saz şâiri
olmak için gerekli bütün hünerleri ve bilgileri kazanmaktadır. Uyandığı andan itibaren yeni kişiliği ile çevresinden ilgi, sevgi ve saygı görmeğe başlamaktadır (Günay
1992: 90-91).”
Âşık Garip hikâyesinin birçok varyantında, “Kahraman (Âşık
Garip), kutsal bir gecede uyur. Rüyasında kutsal şahıslar (Hızır, Hz.
Ali) elinden bade içer. Bunun neticesinde hem saz çalma ve şiir söyleme yeteneği kazanır hem de hayatının tek gayesi haline gelen sevgilisini görür ve âşık olur (Türkmen 1995: 17).” Kahramanın bir kıza
âşık olması ve saz çalıp şiir söyleme yeteneği kazanmasıyla halk
hikâyesi başlamış olur. Bu durum birbirine bağlı birçok maceranın da art arda gelişimini sağlar.
Tahir ile Zühre hikâyesinde olağanüstü bir yardımla (sihirli
nesne=elma) dünyaya gelen Tahir ve Zühre olağanüstü nesneyi
veren olağanüstü kişiliğin (derviş) isteği sonucu “beşik kertmesi”
yapılırlar.16 Birlikte büyüyüp öğrenim gören iki çocuğa (Tahir
ve Zühre) kardeş oldukları söylenir. Kardeş olmadıkları ortaya
çıkınca Tahir ile Zühre birbirlerine âşık olurlar. Varyantlara göre
birtakım farklılıklar arz eden kahramanların âşık olmalarında
dua da etkili bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır (Türkmen
1998: 33-40).
16 Halk hikâyelerinde ulu bir kişiliğin (derviş), arzusu üzerine yapılan beşik kertmesi ile destanlarımızda karşımıza çıkan kahramanın evleneceği kızın tanrı/tanrılar tarafından kararlaştırılması arasında büyük benzerlikler vardır.
204
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Kerem ile Aslı hikâyesinde kahramanların birbirlerine âşık
olmaları varyantlara göre bazı farklılıklar göstermektedir:
“Varyantların genelinde Kerem, avda bir kuşun peşinden
girdiği bahçede Aslı’yı görüp âşık olur. Bulgaristan varyantlarında hem rüyada hem de av sırasında görüşerek âşık
olma vardır. Kırım varyantında ise önce okulda, sonra ise
avda görüşerek âşık olunur. Bir varyantta da Kerem’in attığı taşın yedi kat camlı odayı delip gergefe düşmesi üzerine
Aslı’yı görmesi, bayılıp bâde içmesine ve âşık olmasına sebep
olur (Duymaz 2001: 47).”
Kam Büre Bey Oğlu Bamsı Beyrek boyunda, Oğuz beyleri,
Kam Büre Bey ile Bay Bican Bey’in çocukları olması için dua
ederler. Bay Bican Bey, “Beyler, Ulu Tanrı bana bir kız verecek olursa siz tanık olun, kızım Kam Büre Bey oğluna beşik kertme yavuklu
olsun (DK s. 49).” der. Oğuz beylerinin duası kabul olur. Kam
Büre Bey’in oğlu, Bay Bican Bey’in de kızı olur. Beşik kertmesi
yapılan iki çocuk birbirinden farklı mekânlarda büyürler. Zamanı gelince oğlana Bamsı Beyrek, kıza da Banı Çiçek adı verilir
(DK s. 54).
İncelediğimiz destanların çoğunda çocuksuzluk dile getirilmekle birlikte çare arama birkaç destanda karşımıza çıkar: AkBiy, Tanrı Üç-Kurbustan’nın katına çıkarak ondan bir çocuk ister
(ABD s. 375). Altın-Sırık destanında, Altın-Kağan ile eşi AltınArığ’ın uzun zaman çocukları olmaz. Sonunda Altın-Kağan, üç
yaratıcının katına çıkarak bir çocuk diler. Altın-Kağan’ın dileği
kabul olur (ASD s. 240). Bu destanların dışında kahramanın doğumu olağanüstü bir nesneye veya kişiye bağlı değildir. Çocuklar genellikle babaları memleket dışındayken dünyaya gelirler.
Bamsı Beyrek veya diğer hikâyelerde olduğu gibi kahramanların
(erkek/âşık-kız/maşuk) eş zamanlı doğup doğmadıkları destanlarda açık değildir.
Bamsı Beyrek, bir gün ava çıkar. Avda, önüne çıkan geyiği kovalarken Banı Çiçek’in çadırının bulunduğu yere gelir ve
205
Destanlaan Evlilikler
takip ettiği geyiği orada vurur. Çadırda bulunan Banı Çiçek,
geyiği vuran yiğidin kim olduğunu öğrenmek ister. Kam Büre
Bey’in oğlu Bamsı Beyrek olduğunu öğrenince “… babam ben seni
yüzü peçeli Beyrek’e vermişim derdi (DK s. 56)” dediğini hatırlar
ve Beyrek’le kimliğini gizleyerek yarışa girer. Beyrek, kızı yener
ve yendiği kızın Banı Çiçek olduğunu öğrenir. Beyrek, oradan
ayrılıp babasının yanına gelir ve evlenmek istediğini dile getirir.
Babası da, Bay Bican Bey’in kızı Banı Çiçek’in ona uygun bir eş
olacağını söyler (DK s. 57-58).
Kan Turalı boyunda kahramanın âşık olması Beyrek’ten farklıdır. Babası Kanlı Koca’dan Selcen Hatun hakkında bilgi alan Kan
Turalı, hemen kız için sefere çıkar. İlk başta kızın Kan Turalı’ya
âşık olup olmadığı hikâyede dile getirilmez. Selcen Hatun, Kan
Turalı’yı ilk defa er meydanında görür ve hemen âşık olur. Destancının dilinden bu, ilk görüşte âşık olma şöyle anlatılır:
“… Kan Turalı boylu-poslu, güzel bir delikanlı idi. Oğuz’da
dört yiğit peçe ile gezerdi. Biri Kan Turalı, biri Kara Çekür
ve oğlı Kırk Kınuk ve boz aygırlı Beyrek. Kan Turalı peçesini serpti. Kız köşkten bakardı, içi gitti, kedisi mavladı, avsıl olmuş dana gibi ağzının suyu aktı. Yanındaki kızlara:
Ulu Tanrı atamın gönlüne rahmet eylese, kıyıp beni o yiğide
verse. Bunun gibi yiğit canavarlar elinde can verirse yazık
olur dedi (DK s. 188).”
İncelediğimiz destanlarda da ilk başlarda tek taraflı bir âşık
olma söz konusudur. Kahraman, bir vesileyle öğrendiği evleneceği kızı, elde etme arzusu duyar. Kızın da bahadıra âşık olup
olmadığı destanın ilerleyen aşamalarında -dünürlüğün dile getirilmesi ve kızın seçimi- ortaya çıkar: “Ateşimiz birlikte yanmış
/ Yatağımız birlikte serilmiş (ÖD s. 147).”;“Bizim ateşimiz birmiş /
Yatağımız birlikteymiş (KKKM s. 285).”; “Ateşim onunla bir yanmış
/ Yatağım onunla bir serilmiş (KÖED s. 194).”17
17 Türk kültüründe ateş ve ocak önemli bir yere sahiptir. Burada geçen ifadelerden de anlaşılacağı üzere ateş yakmak evlenmek anlamına gelir. Türklerde evlenmek de sönmez bir ocak
206
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Ele aldığımız hikâyelerde rüya motifine bağlı âşık olmadan
söz edilse de kahramanların birbirlerine âşık olmaları görüşerek
gerçekleşir. Bu yönüyle destanlar ile halk hikâyeleri arasında büyük bir benzerlik vardır.
III.2. Kahramanın Yolculuğa Çıkması ve
Engellenmek İstenmesi
Destanlarımızda kahramanların evlenecekleri kızların kim
olduğunu öğrenir öğrenmez sefere çıktıkları, çalışmamızın bir
önceki bölümünde ayrıntılı olarak anlatılmıştı. Aynı durum Kan
Turalı boyunda da vardır. Kan Turalı, babasından kendisine yarar kızın Selcen Hatun olduğunu öğrenince hemen yola çıkmak
ister. Babası Kanlı Koca, “O kız için üç canavar beslemişler. Her
kim o üç canavarı basar, o kızı ona verecekler; basıp öldüremese onun
başını keserler, burca asarlar (DK s. 136).” diyerek oğlunun yola
çıkmasını arzu etmez. Kan Turalı, “Baba, bu sözü bana dememeliydin; mademki dedin ille de varsam gerek. Başıma kakınç yüzüme
tokunç olmasın (DK s. 136)” diyerek yola çıkmaya ne kadar kararlı
olduğunu gösterir.
Kanlı Koca, oğlunu bu seferden vazgeçirmek için çıkacağı
yolculuğun zorlukları ile düşmanın büyüklüğünden de bahseder:
“Oğul!
Sen varacak yerin,
Dolamaç dolamaç yolları olur;
Atlı batıp çıkamaz,
Onun balçığı olur;
Ala yılan sökemez,
Onun ormanı olur;
Göğe omuz vuran,
Onun kalesi olur;
kurmak şeklinde ifade edilmektedir (Ögel 1995: 506). Birtakım destanlarımızda geçen
ocak ve gelin kültü ile ilgili olarak bk. Ayva 2002: 59-68.
207
Destanlaan Evlilikler
Göz dikip gönül alan,
Onun görklüsü olur;
Hay demeden baş getiren,
Onun celladı olur;
Omzunda kalkan oynar,
Onun yayası olur;
Yavuz yerlere yeltendin, gitme dön!
Aksakallı babanı, karıcık ananı buzlatma! (DK s. 136-137)”
Kan Turalı,
“Ne söylersin, neler dersin, canım baba?
Bu kadarcık işten korkan yiğit mi olur?
Alp ere korku vermek ayıp olur… (DK s. 137)” diyerek yola
çıkar.
Burada, Kan Turalı ile Kögüdey Mergen’in, “At altın değil ki
ölmesin / Er ölümsüz değil ki ölmesin / Gitmedi diye adım çıkacağına
/ Gitti diye adım çıksın / Korkağa adım çıkacağına / Öldü diye adım
çıksın (MKD s. 506).” söyledikleri son derece benzerdir. Diğer
destanlarda da kahramanlar, “At ölmeyince altın değil / Er ölmeyince
ebedi değil (KED s. 260-261); “Er ölmezse altın mı? / At ölmezse
gümüş mü? / İyi erin cesedi / Savaş yerinde kalır derler / İyi atın cesedi / Cenk yerinde kalır derler (ŞŞD s. 324)”; “Kişinin varmadığı
yer mi var? / Kişinin gitmediği dünya mı var? (ABUD s. 227)”;
“At ölmeyecek bir şey değil / Ak-bozu düşünmeyin / Er ölmeyecek ebedî
değil / Alıp-Manaş’a yanmayın (AMD s. 100).” gibi benzer ifadeleri kullanarak müstakbel eşlerini bulmak/almak üzere sefere
çıkmaktadırlar.
Bamsı Beyrek’te herhangi bir sevgiliyi arama yolculuğu söz
konusu değildir.
Halk hikâyelerinde, kahramanın bir sevgilisinin olduğunu
ve onun babası tarafından kaçırıldığını tesadüfen öğrenen kahramanın sözlüsünü aramak için yola koyulması ve -çoğunluklaannesinin engelleme çabaları, hemen her hikâyede görülen ortak
motiflerdir.
208
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Kerem ile Aslı hikâyesinde erkek kahramanın yolculuğa çıkması kendisinden kaçırılan nişanlısını bulmaya yöneliktir. Kerem, aşk hastalığına yakalanır ve uzunca bir süre derdini kimseye
söyleyemez. Padişah olan babası Kerem’in Aslı’ya âşık olduğunu
öğrenir ve kızın babası Keşiş’i çağırtarak ondan kızını ister. Din
farkı sebebiyle kızını Kerem’e vermek istemeyen Keşiş, padişahın baskısına dayanamaz ve Kerem ile Aslı nişanlanır. Bu arada
Keşiş, kızını vermemek için hile yapmak üzere mühlet ister. Karısının da tahrikiyle aldığı mühleti, kızını Kerem’den kaçırmak
için kullanır (Duymaz 2001: 51). Kerem, nişanlısının kaçırıldığını öğrenince Aslı’yı bulmak için gurbete (yolculuğa) çıkmak
ister. Birçok varyantta babası, Kerem’in gurbete çıkma fikrine
karşı çıkar. Onu vazgeçirmek için başka kızlarla evlenmesini
teklif eder. Annesinin ve babasının ısrarlarına rağmen Kerem,
Sofu’yu da yanına alarak Aslı’yı aramaya çıkar (Duymaz 2001:
51). Kerem’in çıktığı diğer iki yolculuk da kavuşup ayrılmak
zorunda kaldığı Aslı’yı takibe ve bulmaya yöneliktir (Duymaz
2001: 63, 72).
İncelediğimiz destanlardan Közüyke’de eş zamanlı doğan
kahramanların beşik kertmesi yapılmaları söz konusu olur. Beşik
toyu esnasında oğlanın babası Ak-Kağan, attan düşerek ölür. Bunun üzerine kızın babası Karatı-Kağan,
“Biricik kızımı vereceğime dair / Söz kesip anlaştık / İyi
başlık almıştım / Şimdiyse / Erke Tana hatun / Közüyke adlı oğluyla birlikte / Artık kendini toparlayamaz
/ Öksüz, çıplak artıp kaldı / Yurtta kalan dul kadın /
Közüyke’yi iyi yetiştiremez / Er yapamaz / Közüyke adlı
öksüz oğul / Yetiştirilemez, şımarıp / Hayvan gibi büyür
/ Yalnızca tek kızımı / Biricik, güzel Bayan’ı / Hayvan
kılıklı Közüyke’yle / Evlendirmem / Bu lanetli yurttan
şimdi / Gidip uzaklaşıyorum (KÖZD s. 315-316).”
diyerek kızını kaçırır. Beşik kertmesi nişanlısının babası
tarafından kaçırıldığını aşık oynadığı çocuklardan öğrenen Kö209
Destanlaan Evlilikler
züyke, onu bulmak için sefere çıkar. Bu yönüyle Kerem ile Aslı
hikâyesi ile Közüyke destanı büyük bir benzerlik gösterir.
Âşık Garip’in gurbete çıkması ele aldığımız diğer anlatılardan farklıdır. Garip’in yolculuğa çıkma sebebi, kız için istenen aşırı miktardaki başlık parasını temin etmeye yöneliktir.
Hikâyenin tüm varyantlarında Garip, istenen başlık parasını kazanmak için yedi yıl mühlet ister (Türkmen 1995: 20).
Garip, gurbete çıkma kararını bildirmek üzere sevgilisi Şah
Senem’in bulunduğu yere gelir. Şah Senem, Garip’i kararından
döndürmeye çalışır ama başarılı olamaz (Türkmen 1995: 47).
Tahir’in yolculuğa çıkması onun sürgüne gönderilmesidir.
Tahir ile Zühre hikâyesinde, Zühre’nin babası Tahir’i kızına layık biri olarak görmediği için onu öldürtmek ister. Vezirinin araya girmesiyle Tahir ölümden kurtulur fakat sürgüne gönderilir.
Tahir’in sürgüne gönderildiği yerler varyantlara göre değişmektedir: Mardin, Kop Dağı, Bağdat, Rum, Hint, Yemen (Türkmen
1998: 54).
Ele aldığımız halk hikâyelerinde, âşığın yerine bir başkasının (baba, kız kardeş vs.) yolculuğa/gurbete çıkması söz konusu
değildir. Yalnız, Kan Turalı boyunda, baba Kanlı Koca, oğluna
yarar bir gelin bulmak için yola çıkar. İç Oğuz’u ve Dış Oğuz’u
dolaşır uygun birini bulamaz. Nihayetinde Trabzon’a ulaşır ve
tekürün kızı Selcen Hatun’un oğluna uygun bir eş olacağına kanaat getirerek memleketine döner.
III.3. Yolculuk Sırasında Karşılaşılan Engeller
Destanlarımızda kahramanın müstakbel eşinin bulunduğu memlekete uzanan yolda karşısına çıkan tabii ve rakipleri
tarafından kurulmuş suni engeller söz konusudur. Türk halk
hikâyelerinde durum biraz farklıdır. Sevgilisine kavuşmak isteyen erkek kahraman veya birbirine kavuşmak isteyen sevgililerin
kavuşmalarını ve evlenmelerini geciktiren veya tamamen kavuş210
D r. Sal aha d d in B EKK‹
mayı ortadan kaldıran birbirine bağlı veya ayrı birçok entrika
vardır (Ekici 1995: 28).
Türk halk hikâyelerinde engellerin büyük bir çoğunluğu
erkek kahramanın sevgilisini araması sırasında karşımıza çıkar.
Kerem ile Aslı hikâyesi bu tür engellerle örülüdür. “Kerem’in
Gurbete Çıkışı ve Aslı’yı Takibi” başlığı altında Kerem’in karşılaştığı engelleri şu şekilde sıralayabiliriz (Duymaz 2001: 5354):
a) Arkadaşı Sofu ile yola çıkan Kerem, bir zaman sonra başı
dumanla kaplı olan Sultan Dağı’na gelir. Dumanla kaplı olan
dağ, Kerem’in türkü söylemesi üzerine yol verir.
b) Narman, Bayezit ve Bayat yoluyla Van’a gelmekte olan
Kerem’in önüne kırk harami çıkar. Kerem’in “Hak âşığı” olduğunu anlayınca serbest bırakırlar.
c) Aslı’nın Mezgir’de olduğunu öğrenen Kerem’in önüne
Murat Suyu çıkar. Bir türlü ırmağın geçit yerini bulamayan Kerem, ırmağa söylediği türküyle geçit yerini bulur ve ırmaktan
geçer.
ç) Kerem, Mezgir’de âşıklarla imtihan olur ve yoluna devam
eder.
d) Hasankale’de Kerem’in “Hak âşığı” olduğuna inanmayan
bir kişi, canlı bir adamı tabuta koyup Kerem’den cenaze namazını kıldırmasını ister. Kerem namazı kıldırmak zorunda kalınca
tabutun içindeki adamın öldüğü anlaşılır.
e) Lâleli Dağı’nda kışa yakalanan Kerem ile Sofu’ya Hızır
yardıma gelir.
Kerem’in Aslı’yı ikinci takibi ile üçüncü takibinde de benzer engelleri aştığını görüyoruz (Duymaz 2001: 63, 67).
Burada Kerem’in mistik güçleri vasıtasıyla engelleri aşması
söz konusudur. Arkaik destanlarda da kahramanların birtakım
211
Destanlaan Evlilikler
olağanüstü sihirli nesneleri kullanmak suretiyle engelleri aştıkları bir önceki bölümde ayrıntılı bir şekilde anlatıldığı için burada tekrar etmiyoruz. Kerem’in olağanüstü özellikleri sayesinde
karşısına çıkan engelleri aşması onu, destan kahramanlarına yaklaştırmaktadır. Özellikle türkülerle engelleri aşması, destanlarda
geçen sihirli sözlerle bir kabul edilebilir. Bazı destanlarda kahramanın türküsü, alacağı kızı etkiler ve kızın evleneceği kişiyi
seçmesinde tek unsur olarak karşımıza çıkar.18
Tahir ile Zühre hikâyesinde, Zühre’nin babası Tahir’i kızına
layık görmediği için onu öldürtmek ister. Vezirinin araya girmesiyle Tahir, ölümden kurtulur ama Mardin’e sürgüne gönderilir. Mardin’de zindana atılan Tahir, burada yedi yıl hapis hayatı
yaşar. Zindanda, yaktığı türküleri kâğıtlara yazıp camdan atar.
Kısa bir sürede, bu türküler halk arasında yayılır ve her okuyanda/dinleyende bir aşk zuhur eder (Türkmen 1998: 49).
Tahir’in dönüş yolunda herhangi bir engelle karşılaştığına
şahit olmuyoruz. Tahir’in ikinci dönüşünde de karşılaştığı tüm
insanlar iyiliksever ve yardıma hazır tiplerdir (Türkmen 1998:
71).
Kan Turalı ile Bamsı Beyrek’te yolculuğa bağlı bir engelden
söz etmek mümkün değildir. Kan Turalı, Selcen Hatun’u alıp
memleketine dönerken yolda birtakım engellerle karşılaşır. Bu
durum, “memlekete dönüş ve düğün” başlığı altında ele alınacaktır.
III.4. Açık ve Gizli Rakipler
Halk hikâyelerinde sıkça karşılaşılan motiflerden olan kızın
bir başkasıyla evlendirilmek istenmesi beraberinde rakibin ortaya çıkmasına zemin hazırlar (Ekici 1995: 31).19
18 Arslan-Kağan, ilk olarak toya katılanlardan bir türkü (kojon) söylemelerini ister. Toya katılanlar, sırasıyla birer türkü söylerler. Malçı’nın söylediği türküye herkes hayran olur. Bunun üzerine Arslan-Kağan, kızı Ak-Sankı’dan seçimini sorar. Ak-Sankı, “Kızıl tilki yakalı /
Kopuzdan daha iyi kojon söyleyen / Malçı Mergen’e varmak istiyorum (MMD s. 233).” der.
19 Rakip, Türkçe’de herhangi bir işte, bir yarışta, birbirini geçmeye çalışan, aynı şeyi elde etmeye uğraşan kimse anlamında kullanılmaktadır. Rakibin ‘başkasıyla aynı şeyi isteyen’ değil de, ‘arada fesatlık yapan, bekçi, gözeten’ anlamında kullanılması çok eskidir. Türkçe’de
212
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Âşık Garip hikâyesinde rakip, Garip’in ölüm haberinin getirilmesiyle ortaya çıkar. Zaten Garip’in ölüm haberini de rakip
ortaya atmıştır. “Şah Velet adındaki rakip, bütün varyantlarda Şah
Senem’i ele geçirmek için hileye başvurur (Türkmen 1995: 24).”
Tahir ile Zühre hikâyesinde Tahir, ikinci defa sürgüne gönderildikten sonra Zühre’nin başka kişilerle evlendirilmek istenmesi
söz konusu olur. Hikâyenin varyantlarına göre bu kişiler, “bir
padişah oğlu”, “bezirgânbaşı”, “Pazvant Karaçor”, “Kara Batır”,
“Kara Gâvur” gibi değişik çevrelerden ama muktedir kimselerdir
(Türkmen 1998: 73-76). Bu soylu kişilerin yanı sıra padişahın
bahçıvanı Hasan da gizli gizli Zühre’ye âşıktır. Bu yüzden Zühre
ile Tahir’in evlenmelerine muhbirlik yaparak engel olmaya çalışan gizli bir rakip olarak düşünülebilir (Türkmen 1998: 46).
Kozın-Erkeş destanında rakipler, birbirine benzeyen yedi Sabar
kardeşlerdir (KED s. 263). Karatı-Kağan’ın çobanı Kodur-Uul
da fırsat buldukça yarışlara katılması ve bahadırın hile ile öldürmesine yardımcı olmasından dolayı gizli rakip olarak düşünülebilir. Fonksiyonları itibariyle tekürün kardeşinin oğlu, Bahçıvan
Hasan ve Çoban Kodur-Uul aynı kişiliği temsil ederler.
Kerem ile Aslı’da açık olarak bir rakipten söz edilmez. Birkaç varyantta Aslı’nın bir başkasıyla evlendirilmek istenmesi söz
konusu olsa da Kerem’in Aslı’ya ulaşmasında en büyük engelin
din farkı olduğu görülmektedir. Ali Duymaz, bu durumu şöyle
yorumlar:
“Hikâyemizdeki dinî unsurlardan en önemlisi şüphesiz ki
Müslümanlık-Hristiyanlık çatışmasıdır. Eserin bazı kahramanlarının adına kadar yansıyan bu çatışma, eserin bübu anlamı ile ‘engel’ kelimesiyle karşılanmış; ancak ‘engel’ daha çok Âşık edebiyatında
kullanılmıştır (TDEA 1990: 274). Âşık Afşinli Derdiçok’un iktibas ettiğimiz dörtlüğünde “engel” kelimesi rakip anlamında kullanılmıştır: “Ilık ılık erir dağların karı / Hep sular
bulanık irengi sarı / Gene göresidim gül yüzlü yâri / Getsem engellerden söz gelir m’ola (Demir
1993: 146)”; Kaygusuz Abdal’ın bir şiirinde de “engel” kelimesi yine rakip anlamındadır:
“Cümle cihan koyunun / Semiz yahni etseler / Biz yemeğe başlasak / Engeller ırağ olsa (BoratavFıratlı 1943: 45).”
213
Destanlaan Evlilikler
tününe şamildir. Kavuşmaya engel olan keşiş tipi ile daima
Kerem’in yanında yer alan ve kavuşmaya yardımcı olan Sofu
tipi, bu çatışmanın hikâyedeki sembolleri gibidir. Şu husus
da dikkati çekicidir: Kerem o kadar peşinden koştuğu Aslı'yı
her görüşünde dine davet eder. En sonunda duasının kabulüyle bunu başaran Kerem, ne var ki Hıristiyanlığın temsilcisi olan Keşiş'in hile ve sihrine boyun eğmek zorunda kalır
(Duymaz 2004: 131-150).”
Kan Turalı’nın çıktığı evlenme yolculuğunda, açık olarak
bir rakibi yoktur. Rakipleri, kendisinden önce Selcen Hatun’u
almak için üç canavarla savaşmaya gitmiş fakat hiç biri başarılı
olamamıştır. Başarısızlıklarını hayatlarıyla ödemişler ve hepsinin
kafatasları kale burcunda asılı durmaktadır.20 Yalnız, hikâyede
öne çıkmayan ve has ismiyle zikredilmeyen “tekürün kardeşinin
oğlu” gizli bir rakip olarak düşünülebilir. Kan Turalı, boğayı
yenince, “canavarlar başı aslandır, aslanla da oyun göstersin, kızı ondan sonra verelim (DK s. 142)” der. Kan Turalı aslanı da yenince,
“canavarlar başı devedir, onunla da oyununu oynasın (DK s. 144)”
diyerek Kan Turalı’nın helak olması için elinden geleni yapar.
Böylelikle, diğer Selcen Hatun’a talip olanlar gibi Kan Turalı
da helak olacak ve kendisi, her ne kadar üç canavarla savaşmayı
göze alamasa da Selcen Hatun’a sahip olacaktır (Duymaz 1999:
360-386).
Bamsı Beyrek boyunda, rakibin ortaya çıkması Beyrek’in esir
düşmesi olayına bağlı olarak karşımıza çıkar. Beyrek’in esir edilişinin üzerinden on altı yıl geçmiştir. O güne kadar Beyrek’in ölü
ya da sağ olduğuna dair hiçbir haber gelmemiştir. Bunun üzerine Banı Çiçek’in ağabeyi Deli Karçar, Bayındır Han’ın divanına
varıp Beyrek’in diri haberini getirene altın akçe, ölü haberini getirene kız kardeşini vereceğini söyler. Bunu duyan Yalancı oğlu
Yalancuk, Beyrek’in kendisine vermiş olduğu gömleği kana bu20 Kan-Mergen’in rakipleri de kendisinden önce kızın bulunduğu yere gitmiş fakat dönememişlerdir (ÖD s. 237).
214
D r. Sal aha d d in B EKK‹
layarak Beyrek’in ölüm haberini getirir (DK s. 67). Yalancı oğlu
Yalancuk, hile ile Beyrek’in rakibi olur.21
Halk hikâyelerinde sevgilinin bir başkasıyla evlendirileceği,
kahramana çeşitli şekillerde haber verilir veya kahraman bir vesileyle bu durumu öğrenir.
Bamsı Beyrek boyunda, oğlundan on altı yıldır haber alamayan Bay Büre Bey, bezirgânları çağırıp oğlunu aramalarını
ve kendisine bir haber getirmelerini söyler. Bezirgânlar, Bayburt Kalesi önüne geldiklerinde Beyrek’le söyleşirler. Beyrek,
bezirgânlardan beşik kertmesi nişanlısı Banı Çiçek’in Yalancı oğlu
Yalancuk’la evlendirilmek üzere olduğunu öğrenir (DK s. 70).
Tahir ile Zühre hikâyesinde Tahir, sürgüne gönderildikten
sonra Zühre, babasının yaptırdığı köşküne çekilerek Tahir’in
dönüşünü bekler. Aradan uzunca bir zaman geçmesine rağmen
Tahir’den haber alamaz. Tahir, gurbet dönüşü dadısının evine
gelir. Birlikte otururlarken bir davul-zurna sesi duyulur. Tahir,
dadısından bu seslerin ne olduğunu sorar. Dadısı da bir ah çekerek Zühre’yi, babasının bir padişah oğluyla evlendirmek üzere
olduğunu, bu seslerin de düğünde çalınan davul-zurna olduğunu
söyler (Türkmen 1998. 73-74). Böylelikle Tahir, sevgilisinin bir
başkasıyla evlendirilmek üzere olduğunu öğrenir.
Âşık Garip, gurbette iken Şah Senem, Şah Velet’le evlendirilmek istenir. Şah Senem, bezirgânbaşına bir yüzük ve tas vererek Garip’i bulmasını ister. Bezirgânbaşı, Garip’i, Halep’te bulur
ve durumdan haberdar eder (Türkmen 1995: 25).
21Yalancı oğlu Yalancuk’un Beyrek’in kendisine daha önce vermiş olduğu gömleği kana
bulayarak getirmesi ile Ak-Köbön’ün Ak-Kağan’ın öldürdüğü yiğitlerin kemiklerinden
birini alıp Alıp-Manaş’ın ölmüş olduğu haberini getirmesi aynı amaca yönelik bir harekettir. Alıp-Manaş, Ak-Kağan’ın kızını almak için çıktığı seferde atından yoksun kalır. AkKağan’ın askerleri tarafından yakalanarak bir çukura hapsedilir. Alıp-Manaş’ı kurtarması
için dostu Ak-Köbön’den yardım istenir. Ak-Köbön, Alıp-Manaş’ı kurtarmadığı gibi
Ak-Kağan’ın öldürmüş olduğu yiğitlerden birinin kemiklerini ailesine götürerek onun
öldürülmüş olduğunu söyler. Buna inanan kayınbaba Baybarak, gelini Kömüjek-Aru ile
Ak-Köbön’ün evlenmelerine izin verir (AMD s. 118-130).
215
Destanlaan Evlilikler
Kerem ile Aslı hikâyesinde devamlı olarak Aslı’nın kaçırılması ve Kerem’in onu takip etmesi söz konusudur. Kerem, bu
takipler sırasında birçok kişiden Aslı’nın yerini öğrenir.
III.5. Kahramanın Yardımcıları
Âşık Garip hikâyesinde, destanlarda gördüğümüz kahramanla birlikte evlenme yolculuğuna çıkan, gerektiğinde onun
yerine yarışlara katılan kimseler yoktur. Garip’in birtakım zor
durumlara düştüğünde olağanüstü kişiliklerin ona yardım ettiği
görülür. Sevgilisinin düğününe Hızır’ın yardımıyla son günde
yetişir. Ağlamaktan kör olan annesinin gözleri de yine Hızır’ın
atının ayağından alınan toprakla açılır (Türkmen 1995: 29).
Tahir ile Zühre’de kahramanın sürgüne gönderilmesi ve
bir sandığa konup nehre bırakılması söz konusudur. Yani Tahir’e
yolculukta eşlik eden kimse yoktur fakat yardımcı olan kimseler vardır. Tahir’e yardımcı olan kişiler, onun öldürülmesine razı
olmayıp, gömleğini kana bulayıp padişaha götüren cellâtlar ile
Tahir’in içinde bulunduğu sandığı nehirden çıkaran birtakım
kimselerdir (Türkmen 1998: 49-51).
Kerem ile Aslı hikâyesinde, Aslı’nın babası tarafından kaçırılması ve Kerem’in onu takip etmesi sırasında yanında her zaman Sofu adında bir arkadaşı vardır. Bazı (Türkmen ve Horasan)
varyantlarda Kerem, babasının bir veziri ve bin askerle yola çıkar
fakat bir müddet sonra tek başına kalır. Bir dost bularak yoluna
devam eder (Duymaz 2001: 56). Sofu’nun Kerem’e çeşitli şekillerde yardımı olur. Üç yol ağzına geldiklerinde Sofu doğru yolu
gösterir. Yine yolculuk sırasında hastalanan Kerem’i tedavi eden
de Sofu’dur. Sofu’nun dışında olağanüstü bir kişilik olan Hızır da
zaman zaman Kerem’e yardımcı olur (Duymaz 2001: 63).
Kan Turalı boyunda, kahramanın evlenme yolculuğuna
eşlik eden otuz dokuz yiğit vardır. Bu yiğitler Kan Turalı ile
yola çıkarlar fakat destanlarda gördüğümüz şekliyle kahramana
216
D r. Sal aha d d in B EKK‹
herhangi bir yardımları söz konusu değildir. Onlar, bu olayda sadece seyirci konumundadırlar. En fazla Kan Turalı, canavarlarla
savaşırken zor duruma düştüğünde “soylamalarla” kahramanın
motivasyonunu sağlarlar.
Bamsı Beyrek’te kız için yolculuğa çıkmak söz konusu
olmadığı için haliyle yardımcılardan da söz etmemiz mümkün
değildir.
III.6. Müstakbel Eşin Memleketine Şahsiyeti
Gizleyerek Girme
İncelediğimiz destanların büyük bir çoğunluğunda kahramanın şahsiyetini gizleyerek “tastarakay” şeklinde müstakbel
eşinin memleketine ulaştığını ve kız için düzenlenen yarışlara o
şekilde katıldığını bir önceki bölümde ayrıntılı olarak işlemiştik.
Kahramanların destanlarda “tastarakay” kılığına girmeleri “geçici şekil değiştirme” olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu yönüyle
arkaik destanlar ile masallar arasında benzerlik vardır. Masal ve
destanların aksine efsanelerdeki şekil değiştirmeler kalıcıdır (Ergun 1997b: 175). Bu şekil değiştirmeler, halk hikayelerinde “kıyafet değiştirme (Sakaoğlu 1998: 129-139)” şeklinde karşımıza
çıkar.
İncelediğimiz destanlardan yalnızca Boktu-Kiriş BoraŞeeley’de kıyafet değiştirme motifiyle karşılaşıyoruz. Ağabeyinin
yerine evlenme yolculuğuna çıkan Bora-Şeeley, ilk önce “Başının
saçını tıraş edip / Bel gibi iki örgüsünü koparıp / Sadağın içine sokmuş /
Karamsı keçinin sakalını / Kırkıp alıp / Yanağına, dudağına yapıştırıp efsunlayıp / Sakal yapıvermiş (BKBŞ s. 349)” daha sonra ağabeyinin savaş zırhını giyinip silahlarını kuşanarak yola çıkmıştır.
Halk hikâyelerinde kahramanın kılık/kıyafet değiştirmesi ve eşinin düğününe son anda yetişmesi yaygın bir motiftir.
Bezirgânlardan nişanlısı Banı Çiçek’in Yalancı oğlu Yalancuk’la
evleneceğini öğrenen Bamsı Beyrek, nişanlısının düğününe “deli
bir ozan” kıyafetinde gelir. Kız kardeşleri, yarenleri dâhil kimse
217
Destanlaan Evlilikler
onun Bamsı Beyrek olduğunu bilemez. Beyrek’in tanınması Banı
Çiçek’le söyleşmesiyle ortaya çıkar (DK s. 88).22
Âşık Garip, başlık parası biriktirmek için yedi yıl sürecek
bir yolculuğa çıkar. Şah Senem’in bir başkasıyla evlendirileceğini
bezirgânlardan öğrenir ve hemen kızın bulunduğu yere ulaşmak
için yola çıkar. Olağanüstü kişiliklerin yardımıyla kısa sürede
kızın bulunduğu yere (Tiflis) gelir. Şah Senem’le Şah Velet’in
düğünü başlamıştır. Âşık kıyafeti giymiş olan Garip, çeşme başında kız kardeşiyle karşılaşır. Kimliğini gizleyerek kız kardeşine Garip’in çırağı olduğunu söyler ve onun geleceği müjdesini
vermek üzere kendisini evlerine davet etmesini ister. Kimliğini
gizleyen Garip, annesinin yanına gider ve oğlunun bir gün sonra
geleceğini söyler. Daha sonra annesine emanet ettiği sazını alarak
düğün yapılan yere varır. Orada dostu Deli Mehmet’in dışında
kimse onun Garip olduğunu anlayamaz (Türkmen 1995: 183190). Burada Garip’in tam olarak şahsiyetini gizlemesi söz konusu değildir. Yani Garip, Bamsı Beyrek’te olduğu gibi bilerek ve
isteyerek kimliğini gizlememiştir.
Sürgün dönüşü dadısından Zühre’nin başka birisiyle evlendirileceğini öğrenen Tahir, düğünün yapıldığı yere gitmek için
dadısından bir kadın elbisesi getirmesini ister. Dadısı istenileni yapar ve Tahir, kadın kılığında Zühre’nin düğününe dâhil
olur. Düğünde söylediği manilerle tüm kadınları mat eder ve
Zühre’nin huzuruna çıkarılır. Zühre, Tahir’i tanır ve onunla kaçmak için bir plan düşünür: “Efendim sabah bizi hamama götürecekler, hamam buraya iki saattir. Ben yanıma çok kadın almam, senin
22 Bamsı Beyrek’in kıyafet değiştirerek nişanlısının düğününe son anda yetişmesi motifi
Alıp-Manaş destanıyla birebir ötüşmektedir: Atıldığı kuyudan atının yardımıyla kurtulan Alıp Manaş, Dönüş yolunda kendisine yardımcı olan ihtiyar gemiciden Ak-Köbön’ün
yaptıklarını öğrenir. Kömüjek-Aru ile Ak-Köbön’ün düğün yerine ihtiyar kel bir çoban
kılığına girerek giden Alıp-Manaş, karısı Kümüjek-Aru ile karşılıklı söyleşir. Birbirlerini
bu şekilde tanırlar. Ak-Köben de gelenin Alıp-Manaş olduğunu anlar ve turna kılığına
girerek çadırın bacasından kaçmaya çalışır. Alıp-Manaş gerçek haline dönerek onu okuyla
vurur. Alıp-Manaş, zalim Ak-Kaan’ı ve kötü niyetli Ak-Köbön’ü öldürdüğü için emsalsiz
bir toy düzenler (AMD s. 145).
218
D r. Sal aha d d in B EKK‹
ve benim dadılarımızla üç cariye alırım, birlikte vilayet vilayet kaçar,
muradımıza ereriz (Türkmen 1998: 239).” Tahir, Zühre’nin planını beğenir ve ertesi gün hamama gitmek için yola çıkarlar. Bir
Arap köle, kadın kıyafetiyle ata binen Tahir’i tanır ve kendisini
ifşa etmesi için bir dörtlükle23 Tahir’e laf atar. Kadın kılığındaki kişinin Tahir olduğundan emin olunca da hemen Zühre’nin
babasına durumu bildirir. Padişah, beş bin asker göndererek
Tahir’i yakalayıp getirmelerini emreder. Tahir, palası yanında
olmamasına rağmen kahramanca çarpışır. Padişah beş bin asker
daha gönderir ve Tahir’i esir alır (Türkmen 1998: 243-244).
Kan Turalı boyunda düğüne son anda yetişme ve şahsiyeti
gizlemeyle ilgili bir husus yoktur.
III.7. Dünürlüğün Dile Getirilmesi
Dünürlüğün dile getirilmesinde destanlara en yakın ibareler
Kan Turalı boyunda geçmektedir. Kan Turalı, tekürden kızı Selcen Hatun’u şu şekilde ister:
“Karşı yatan karadağını aşmağa gelmişim,
Akındılı görklü suyunu geçmeğe gelmişim,
Dar eteğine, geniş koltuğuna sığınmağa gelmişim,
Tanrı buyruğuyla, Peygamber sözüyle,
Kızını almağa gelmişim (DK s. 139).”
Bamsı Beyrek boyunda da benzer ifadelerle dünürlüğün dile
getirilmesi söz konusudur. Burada elçilik görevi Dede Korkut’a
havale edilmiştir: “Karşı yatan karadağını aşmağa gelmişim; akındılı görklü suyunu geçmeğe gelmişim; geniş eteğine, dar koltuğuna kısılmağa gelmişim; Tanrının buyruğuyla, peygamberin kavliyle, aydan
arı, günden görklü kızkardaşın Banı Çiçek’i Bamsı Beyrek’e dilemeğe
gelmişim (DK s. 60).”
23 “Deve develeri yeder
Develer segürdüp gider
Tahir gibi koç yiğit
Avrat namında gider (Türkmen 1998: 243).”
219
Destanlaan Evlilikler
Âşık Garip ile Şah Senem gizlice buluşur ve birbirlerine
olan arzularını dile getirirler. Şah Senem, Garip’ten annesini
gönderterek kendisine dünür olmasını ister. Garip’in annesi,
Şah Senem’in babasına giderek, “Allah’ın emri üzere ve peygamberin
kavli üzere, kızın Şah Senem’i oğlum Âşık Garip’e isterim (Türkmen
1995: 138).” şeklinde dünürlüğü dile getirir.
Tahir ile Zühre hikâyesinde, yukarıda anlattığımız şekliyle
bir dünürlük söz konusu değildir. Olağanüstü bir şekilde doğan
Tahir ve Zühre, doğmadan önce beşik kertmesi yapıldıkları için
aralarında tabii bir evlenme akdi vardır. Fakat Zühre’nin annesi
Tahir’i kızına layık bir eş olarak görmediği için kocasının sözünden dönmesi için çeşitli hilelere başvurur ve nihayetinde başarılı
olur.
Kerem ile Aslı hikâyesinde de kahramanların doğumu olağanüstü bir şekilde gerçekleşir. Kerem ile Aslı’nın doğumlarından önce birbirleriyle evlendirileceklerine dair beşik kertme veya
söz kesme vardır (Duymaz 2001: 74).
III.8. Rakiplerle Mücadele
Halk hikâyelerinde, destanlarda gördüğümüz şekliyle rakiplerle girişilen bir mücadeleden söz etmek mümkün değildir.
Halk hikâyelerinin temelini aşk konusu oluşturduğu için kahramanlık, güç-kuvvet gösterileri çok arka planda kalmıştır. İlgili
başlık altında da incelediğimiz gibi halk hikâyelerinde rakiplerin ortaya çıkması, âşığın gurbette olduğu zaman söz konusudur.
Hikâyelerde rakipler çoğu zaman karşı karşıya bile gelmezler.
Birtakım entrikalarla kızı elde etmeye çalışmaları söz konusudur. Destanlardaki evlilik yarışları bahadırın kahramanlığını ortaya çıkarmaya yönelik bir hareketken, hikâyelerde kahramanın
âşıklığının, sadakatinin sınanması söz konusudur.
Kan Turalı boyu, gösterilen kahramanlık itibariyle Bamsı
Beyrek ve diğer halk hikâyelerinden ayrılır. Daha önce de ifade
220
D r. Sal aha d d in B EKK‹
ettiğimiz gibi Kan Turalı’nın rakipleri kendisinden önce Selcen
Hatun için sefere çıkmış ancak hiçbiri başarılı olamamıştır. Kan
Turalı burada, rakipleriyle değil kız için öne sürülen canavarlarla
mücadele eder ve başarılı olur.
Bamsı Beyrek boyunda, destanlara yaklaşan birtakım yarışlar söz konusudur. Bir av esnasında Bamsı Beyrek’in yolu Banı
Çiçek’in bulunduğu yere çıkar. Banı Çiçek, kimliğini gizleyerek
gelen yiğidin, babasının söylediği Bamsı Beyrek olup olmadığını
anlamak için onu birtakım yarışlara davet eder: “Gel imdi bey yiğit,
seninle ava çıkalım, eğer senin atın benim atımı geçerse onun binicisini
de geçersin. Hem seninle ok atalım, beni geçersen onu da geçersin. Hem de
seninle güreşelim, beni basarsan, onu da basarsın (DK s. 56).”24
Bamsı Beyrek, kızın davetini kabul edip yarışlara girer ve başarılı olur. Kız, kendisinin Banı Çiçek olduğunu söyler. Beyrek,
parmağındaki yüzüğü çıkarıp kızın parmağına bir nişan olarak
takar ve babasının yanına dönerek evlenmek istediğini söyler.
İncelediğimiz halk hikâyelerinden Tahir ile Zühre’de destanlara yaklaşan bazı savaş sahneleri bulunmaktadır. Tahir’in
ikinci defa sürgüne gönderilmesinde birinci sürgünde olduğu
gibi pasif, kaderine razı bir tip olan kahraman gitmiş, yerine sevgilisi için mücadele eden, kelle alan bir kişi gelmiştir. Hikâyede,
Tahir’i esir almak isteyen padişah ile Tahir arasında geçen mücadeleyi şöyle özetleyebiliriz:
“Gizlice Zühre’nin köşküne girip orada sevgilisi ile buluşan Tahir’in etrafı padişahın askerleri tarafından sarılır.
Askerler Tahir’i yakalamak isterler. Tahir palasını çekerek
24 Altın-Arığ destanında, Alp-Han-Kız’ın kendisine dünür olan Çibetey-Han’a meydan
okuması ve onunla mücadeleye girişmesi ikinci bölümde ayrıntılı olarak işlenmiştir.
Ay-Huucın destanında da, bahadırın alacağı kızla mücadele etmesi söz konusudur: HanMirgen, Alp-Han-Kız’a, “Dokuz yaşındaki Han-Kız’ı tanımaya / Dokuz hanı kendime bağlayıp
/ Dokuz hanın malına sahip olmaya” geldiğini söyler. Alp-Han-Kız, yardımcıları Ay-Tönis,
Han-Tönis ve Timir-Teek bahadırlardan Han-Mirgen’i öldürmelerini ister. Onlar, bu işi
başaramayınca kendisi Han-Mirgen’le mücadeleye tutuşur (AHUD s. 434).
221
Destanlaan Evlilikler
üzerine gelen askerlerin çoğunu öldürür veya yaralar. Durumu padişaha anlatırlar. Padişah beş yüz asker daha gönderir. Bu askerler de Tahir’i yakalayamazlar. Tahir bunların
da iki yüz kadarını öldürür. Sonunda padişah kendisi gelir.
Tahir askerlerin arasına dalar yedi yüz - sekiz yüz kişiyi
daha saf dışı bırakır. Bu sırada Zühre, Tahir’e yalvararak
teslim olmasını ister. Tahir, Zühre’yi kıramaz ve teslim olur
(Türkmen 1998: 65).”
Tahir’in ikinci defa güç gösterisinde bulunması, kadın kılığında son anda Zühre’nin düğününe yetişip onunla kaçma planı
yapmasına bağlı olarak karşımıza çıkmaktadır. Tahir, kadın kılığında Zühre’yle hamama gider. Bir Arap köle, kadın kılığındaki
Tahir’i tanıyıp padişaha haber verir. Hamamın etrafı padişahın
askerleri tarafından kuşatılır. Tahir, kadın kıyafetinde olduğu
için bu sefer yanında palası yoktur. Buna rağmen sille tokat dövüşerek birkaç asker devirip birinin kılıcını alıp beş yüz, altı yüz
kadar askeri öldürür. Askerler, kementle Tahir’i yakalamayı başarırlar (Türkmen 1998: 77).
Tahir’in sevdiği kızın babasının askerleriyle olan mücadelesi, Közüyke ile Karatı-Kağan arasında geçen mücadele ile
örtüşmektedir.
III.9. Verilen Zor Görevleri Başarma ve Zafer
Kan Turalı boyunda, Kan Turalı’nın Selcen Hatun’un kalınlığı olan üç canavarla savaşmak zorunda olması, destanlarda
karşımıza çıkan bahadırın tüm rakiplerini eledikten sonra kayınbabasının verdiği zor görevlere talip olmasıyla eşdeğerdir. Kan
Turalı’nın Selcen Hatun’u almak için savaşmak zorunda kaldığı
üç canavar şöyle tasvir edilir:
“Meğer Tarabuzan tekürünün birçok görklü, sevimli kızı
vardı. Sağına, soluna iki koşa yay çekerdi. Attığı ok yere
düşmezdi. O kızın için üç canavar kalınlığı, kaftanlığı vardı. Babası, herkim o üç canavarı bassa, yense, öldürse kızı222
D r. Sal aha d d in B EKK‹
mı ona veririm, diye söz vermişti. Basamasa, başını keserdi.
Böylelikle otuz iki kâfir beyinin oğlunun başı burç bedeninde
kesilip asılmıştı.”
“O üç canavarın biri kağan aslandı, biri kara boğa idi, biri
de kara buğra idi. Bunların her birisi bir ejderha idi (DK
135).”25
Kan Turalı, adları geçen üç canavarla savaşır ve onları yenerek Selcen Hatun’u almaya hak kazanır.
Bamsı Beyrek boyunda, öne sürülen zor görevler, dünürlük
aşamasında karşımıza çıkar. Banı Çiçek’in ağabeyi kız kardeşi
için akla hayale gelmeyecek nesneleri kalın/başlık olarak ister.
Deli Karçar’ın Dede Korkut, aracılığıyla istediği kalın hikâyede
şöyle sıralanır: “Bin buğra getirin ki maya görmemiş ola. Bin de aygır
getirin ki hiç kısrağa aşmamış ola. Bin de koyun görmemiş koç getirin.
Bin de kuyruksuz, kulaksız köpek getirin. Bin de iri pire getirin …
(DK s. 61)” Bamsı Beyrek, Dede Korkut’un da yardımıyla istenen kalını temin eder.
Âşık Garip hikâyesinde de kahramanın zor göreve koşulması kalın/başlık motifine bağlı olarak karşımıza çıkmaktadır. Garip, Şah Senem’i bulduktan sonra annesini Hoca Sinan’a dünürcü
gönderip ondan Şah Senem’i kendisine istemesini söyler. Hoca
Sinan, kızı vermeyi kabul eder ancak Garip’in ödeyemeyeceği
kadar başlık ister. Garip, istenen başlık parasını temin edebilmek için kızın babasından yedi yıl mühlet ister ve gurbete çıkar
(Türkmen 1995: 20).
25 Burada geçen “üç canavar kalınlığı kaftan”la ilgili olarak Kemal Abdullah şöyle bir açıklama getirmektedir: “Üç canavar kalınlığında kaftan! Tefekkürün hür ve mutlu uçuşunun doğal
estetik neticesi! Selcan Hatun’u koruyan, ona ulaşmak için yenilmeleri gereken üç canavar, kızı
oğlandan ayıran üç kaftana dönüşür. Selcen Hatun’a sahip olmanın zorluğu, yani bu soyut bilinmezlik, üç vahşi hayvanın timsalinde gerçeğe dönüştürülür. Belki de yazı daha sonraları, kahramanın sevdiği kıza kavuşması için üç kalın kaftana ve elbiseye benzetilen engelin yeterli olmadığını
görmüştür. ‘Elbise’ motifi, diğer bir destanımız olan ‘Kerem ile Aslı’ destanında tekrar edilince artık
engelin muhtevası değiştirilir; mistik unsurlardan, Aslı’nın elbisesindeki düğmelerin kendi kendine
bağlanmasından istifade edilir. Üç canavar ve bu canavarların kaftana dönüşerek Kan Turalı’yı
Selcen Hatun’dan uzak tutması, Kan Turalı’nın bu ağır ölüm-kalım yolundan geçmesi, bakir ve
esrarlı bir dünyanın güzel serabı gibi uzaklarda kalır (1997: 197).”
223
Destanlaan Evlilikler
Tahir ile Zühre hikâyesinde, sevgililerin kavuşmasına engel
olan başlık sadece bir varyantta geçer. Zühre’nin padişah olan babası Tahir’den ödeyemeyeceği kadar başlık ister (Türkmen 1998:
42). Tahir de bu istenen parayı kazanmak için gurbete çıkar.
Kerem ile Aslı hikâyesinde başlığa bağlı bir zor görev söz
konusu değildir. Daha önce de belirttiğimiz gibi bu iki sevgilinin kavuşmalarının önündeki en büyük engel din farkıdır.
III.10. Memlekete Dönüş ve Düğün
Destanlarda gördüğümüz kahramanın eşini alarak memleketine dönüşü sırasında yaşanan olaylar, halk hikâyelerimizde sık
rastlanılan bir durum değildir. Bu konuda da destanlarımıza en
yakın olan metin yine Kan Turalı boyudur.
Kan Turalı, Selcen Hatun’u almak için üç canavarla savaşır
ve onları yener. Selcen Hatun’un babası, iki sevgiliyi gerdeğe sokar. Kan Turalı, “Yer gibi kertileyim; toprak gibi savrulayım; kılıcıma
doğranayım; okuma sancılayım; oğlum doğmasın; doğarsa on güne varmasın, bey babamın, kadın anamın yüzünü görmeden bu gerdeğe girersem
(DK s. 148-149).” der ve eşini alarak yola çıkar. Dönüş yolunda
uykusu gelen Kan Turalı, yatıp uyur. Selcen Hatun, “Beni sevenler çoktur, ansızın at sürüp gelmesinler, tutup yiğidimi öldürmesinler;
akça yüzlü ben gelini yakalayıp atamın, anamın evine iletmesinler (DK
s. 149).” diye düşünüp zırhını giyinir ve yüksekçe bir yere çıkarak etrafı gözetlemeye başlar. Bu arada tekür de kızı verdiğine
pişman olup “içleri kara donlu, dıştan gök-demirli” altı yüz asker
seçerek Kan Turalı ve Selcen Hatun’u bulmak üzere yola çıkartır.
Selcen Hatun, düşmanın geldiğini görür ve Kan Turalı’ya haber
verir. Kan Turalı arı sudan abdest alıp iki rekât namaz kılar ve adı
görklü Muhammed’e salâvat getirip düşmana hücum eder. Selcen
Hatun da eşinin yanında kâfirle savaşa girişir.26 Nihayetinde, düş26 Selcen Hatun’un kocasıyla birlikte düşmanla savaşması ile Toolay-Mooray’ın zehirlenerek öldürülen müstakbel eşi Han-Mirgen’i diriltmeye çalışması arasında büyük benzerlik
vardır.
224
D r. Sal aha d d in B EKK‹
manı yenerek yollarına devam ederler. Memlekete ulaştıklarında “gök-ala görklü çimene” çadır dikip attan aygır, deveden buğra,
koyundan koç kurban edip tüm Oğuz beylerini ağırlarlar. Kan
Turalı, “altınlıca günlüğü”nü dikip gerdeğe girer (DK s. 158).
Bamsı Beyrek boyunda Kan Turalı’da olduğu gibi bir memlekete dönüş yolculuğu yoktur. Beyrek’in otuz dokuz yiğidiyle
aynı anda kırk gün kırk gece düğün yapması ve murat alıp murat
vermesi söz konusudur.
Kerem ile Aslı, Tahir ile Zühre ve Âşık Garip hikâyelerinde
egzogami evlilik söz konusu olmadığı için memlekete dönüş yolculuğu da bulunmamaktadır.
Âşık Garip hikâyesi mutlu sonla bittiği için düğünden bahsedebiliriz. Âşık Garip, Şah Velet’le evlendirilmek üzere olan sevgilisinin düğününe son anda yetişir. Orada eski arkadaşlarından yardım
görür. Kendisi Şah Senem’le, rakibi Şah Velet de -düğün masraflarına karşılık- kız kardeşiyle evlendirilir (Türkmen 1995: 26).
Kerem ile Aslı hikâyesinde kahramanlar, tüm engellemelere
rağmen evlenirler. Bu evliliğe baştan beri karşı olan Keşiş, Aslı’yı
Kerem’e vermek zorunda kalır ancak gerdek gecesi giymesi için
Aslı’ya sihirli bir elbise diktirir. Gerdek gecesi sihirli elbiselerin
düğmelerini çözemeyen Kerem, alev alıp yanar. Aslı da Kerem’in
küllerinden tutuşup yanar (Duymaz 2001: 72).
Kerem ile Aslı’nın kavuşamamalarını Ali Duymaz şöyle yorumlar:
“…halk hikâyelerimizin çoğu mutlu sonla biterken Kerem ile
Aslı’nın aslî karakterini trajik sonucun ve bilhassa yanma
motifinin teşkil etmesi de sembolik bir anlam taşımaktadır.
Zira bu hikâyede, bilhassa teşekkül ettiği devir düşünülürse
aşkın değil, dinin galip gelmesi son derece normal karşılanmalıdır. Dinin çok kuvvetli olduğu zaman ve coğrafyada
teşekkül eden bu hikâyenin başka türlü bitmesi herhalde düşünülemezdi (2001: 76).”
225
Destanlaan Evlilikler
Tahir ile Zühre hikâyesinin finalinde iki durum karşımıza çıkar. Zühre’nin düğününe son günde yetişen Tahir, kadın
kıyafeti giyerek düğüne gider ve Zühre ile buluşur. Arap kölenin padişaha haber vermesi üzerine Tahir yakalanır. Padişah,
eğer Zühre’nin adını anmadan üç kıtalık bir şiir söylerse Tahir’i
affedeceğini söyler. Tahir, ilk iki kıtada padişahı över, üçüncü
kıtada Zühre ortaya çıkar. Zühre’yi gören Tahir, dayanamayıp
onun ismini anar. Bunu işiten padişah, Tahir’in başının vurulmasını emreder. Tahir, cellâtlardan iki rekât namaz kılmak için
izin ister ve namazda canını alması için Allah’a dua eder. Tahir’in
duası kabul olur ve orada ölür (Türkmen 1998: 77). Tahir’in öldüğü veya öldürüldüğü varyantlarda Zühre de kendi canına kıyar
(Türkmen 1998: 85).
Tahir ile Zühre’nin kavuştuklarını anlatan varyantlarda,
Tahir’e yardımcı olan birtakım kimseler vardır. Bir başka ülkenin padişahının kızı Tahir’e âşık olur. Zühre’nin kendisinden
güzel olduğunu görünce iki sevgilinin kavuşmalarına yardımcı
olur. Bir başka kavuşma da rakibin kendi kılıcıyla kendi başını kesmesi sonucu gerçekleşir. Sevgililerin kavuşmasında Hızır
da olağanüstü bir kişilik olarak karşımıza çıkar (Türkmen 1998:
84).
226
D r. Sal aha d d in B EKK‹
SONUÇ
Çalışmalarımız sırasında, bu kitapta incelemeye tabi tutulan destanların dışında Türkiye Türkçesine aktarılmayı bekleyen
onlarca destanın varlığından haberdar olduk. Söz konusu destanların Türkiye Türkçesine kazandırılması özelde destan araştırmaları genelde ise, Türklük Bilimi açısından çok faydalı olacaktır.
Yayımlanacak destanların bu çalışmada ortaya koyduğumuz genel tabloya katkı sağlayacağı muhakkak olmakla birlikte temel
yorumlarımızı değiştirmeyeceği kanaatindeyiz.
Anadolu coğrafyasının dışında kalan Türk illerinde vücut
bulmuş destanlara karşı 1990’lı yıllardan itibaren başlayan ilginin, günümüzde de artarak devam ettiği gözlenmektedir. Ne
yazık ki, bu sahada eser veren araştırıcıların sayısı, bizi memnun edecek derecede değildir. Durum böyle olmakla birlikte az
sayıda araştırmacının hatırı sayılır bir ölçekte eser verdikleri de
görülmektedir. Yapılan çalışmalar, doğal olarak metin neşri şeklinde olmaktadır. Bir yandan metin neşirleri devam ettirilirken
öte yandan yayımlanan destan metinleri üzerinde ayrıntılı incelemelerin yapılması zamanı gelmiştir. Bu düşünceden hareketle
böyle bir çalışma hazırlanmıştır.
Çalışmamızın “1. Bölümü”nde tanıttığımız -Altay (26 destan), Tuva (16 destan), Hakas (9 destan) ve Şor (15 destan) olmak üzere- toplam altmış altı destandan otuz dokuzunda evlilik
konusu işlenmiştir. Alplara özgü olan bu evliliği, kısaca epik
başkahramanın kendisine uygun eşi bulup belli bir mücadeleden sonra onunla evlenebilmesi olarak tanımlayabiliriz. Belli bir
konu kalıplaşmasıyla karşımıza çıkan kahramanın evliliği meselesi, incelediğimiz destan metinlerine göre on iki başlık altında
tasnif edilerek tahlilleri yapılmıştır.
227
Destanlaan Evlilikler
Joseph Campbell (2000), halk anlatılarındaki kahramanın macerasını, dünyanın yıllık hareketi olarak tanımladığı
“monomit”in erginlenme ayinlerinde tekrar edilen “ayrılmaerginlenme-dönüş” biçimindeki çekirdek yapısının bir taklidi olarak değerlendirir. Anlatı dünyasındaki kahramanın, kendini gerçekleştirme sürecinde, aşinası olduğu yerden uzaklaşması ve hiç
tanımadığı bir ortamda değişik sınamalardan geçerek yeniden
aslî yurduna dönmesi anlamına gelen erginlenme sürecinde, evliliğin önemli bir yeri vardır. Bu erginlenme süreci “ayrılma / yola
çıkış” ile başlar. On iki başlık halinde tespit ettiğimiz kahramanın evlilik macerasının başlaması anlamına gelen, “1. Evlenme
isteğinin dile getirilmesi ve kız hakkında bilgi alma”, “2. Evlenme yolculuğuna çıkma” ve “3. Yolculuğun engellenmesi” süreci
“ayrılma / yola çıkış” aşamasıdır. Kahramanın erginlenme süreci,
“4. Yolculuk sırasında karşılaşılan engeller”, “5. Açık ve gizli rakipler”, “6. Kahramanın yardımcıları”, “7. Müstakbel eşin memleketine şahsiyeti gizleyerek girme”, “8. Dünürlüğün dile getirilmesi”, “9. Rakiplerle mücadele” ve “10. Verilen zor görevleri
başarma ve zafer” başlıkları altında çok uzun bir zaman dilimine
yayılan bir dizi macerayı bünyesinde bulundurur. Kahramanın,
erginlenmesinin tamamlandığı anlamına gelen aşama ise “11.
Memlekete dönüş ve düğün”dür. Bazı destanlarda (Kozın-Erkeş,
Ösküs-Uul, Közüyke, Ton-Araçlın-Haan gibi) erginlenmenin
tamamlanmadığı anlamına gelen “12. Evlilik sonrası verilen zor
görevler” ile yeni bir süreç başlar. Ölöştöy, Katan-Kökşin [i]le
Katan-Mergen, Erke-Koo gibi destanlarda ise bu süreç, “13. Evlilik sonrası eşin kaçırılması”yla yeniden başa döner. Kahraman
her halükarda bu süreci, yani evlilik aşamasını (Közüyke destanı
hariç) başarıyla tamamlar.
Evlilik konusu, incelediğimiz bazı destanların ana teması olup evliliğin gerçekleşmesiyle destanlar tamamlanmaktadır
(Ösküs-Uul, Delikanlı Destanı gibi). Ana temanın evlilik olmadığı destanlarda ise, evlilik yeni konulara geçişi sağlayan bir köp228
D r. Sal aha d d in B EKK‹
rü fonksiyonundadır (Maaday-Kara, Alday-Buuçu Destanı gibi).
Bazı destanlarda üç kuşağın (dede ‘Ölöştöy’, oğul ‘Erkin-Koo’,
torun ‘Kan-Mergen’) evlilik macerası bir arada verilmektedir.
Alplara mahsus evliliğin işlenmediği destanlarda da kahramanların bir vesileyle evli olduklarından bahsedilmektedir.
Evlilik konusunun işlendiği destanlarda, evlenme yolculuğuna çıkan kahramanların hemen hepsi hedeflerine ulaşmakta ve
uğruna sefere çıktıkları kızlarla evlenmektedirler. Sadece Közüyke destanında, farklı bir durum söz konusudur. Kızı Bayan’ın
Közüyke’yle evlenmesini hazmedemeyen baba Karatı-Kağan,
hile ile damadını öldürür. Üç gün boyunca eşini diriltmeye çalışan Bayan, başarılı olamayınca yüreğine bıçak saplamak suretiyle
intihar eder.
İncelemiş olduğumuz destanlarda egzogami (dıştan evlenme) ile monogami (tek eşlilik) evlilik biçimleri idealize edilmektedir. Çalışmamızda yer alan tüm destanlarda egzogami evlilik
türü işlenmektedir. Polijini (çok eşlilik) evlilik türüne ise, yalnızca beş destanda (Katan-Kökşin [i]le Katan-Mergen, BoktuKiriş Bora-Şeeley, Arı-Haan, Ay-Huucın ve Alıp-Manaş) rastlıyoruz. Burada da evlenilen kızların hepsi, kahramanın soyunun
dışından olan kimselerdir.
Destanlarda, kahramanların evlilik yaşları konusunda tam
bir bilgi bulunmamaktadır. “Belli bir yaşa gelince” veya “er yaşına gelince” ibareleri sıkça tekrarlanır. Belli bir yaş ibaresini,
kahramanın sefere çıkacak yetkinliğe ulaştığı zaman olarak kabul edebiliriz. Belli bir yaşın bulunmayışı, arkaik destanların
yapısıyla da doğrudan ilgili olsa gerek. Çünkü bu destanlarda,
olağanüstü doğum, çok kısa sürede büyüme ve doğar doğmaz
kahramanın sefere çıkma arzusu taşıması karakteristiktir.
Destanların başlangıcında, erkek kahramanların anne ve
babası -çoban, avcı vs.- toplumun sıradan insanları gibi tasvir
edilmektedir. Bazı destanlarda ise kahramanlar, kimsesiz kişiler
229
Destanlaan Evlilikler
olarak doğar ve büyürler. Onların han sıfatını almaları evlendikten sonra olur.
İncelediğimiz metinler içinde kadının, başkahraman olduğu destanlar da vardır (Altın-Arığ, Altın-Taycı, Ay-Huucın,
Huban-Arığ gibi). Bu destanlar, konuları ve kahramanlarının
karakterleri yönünden başkahramanı erkek olan destanlardan çok
farklı değildir. Merkezde kadın kahramanın bulunması, destanı
yaratan toplumda kadının aktif bir rol aldığının göstergesidir.
Anne, abla veya eş olarak karşımıza çıkan kadınlar, çoğu zaman
kahramana yol gösteren, onu uyaran bir konumda olup kahramandan daha akıllı olarak tasvir edilirler. Destanlarımızda kadın
karakterlerin çokluğu ve faal olmaları, erkek kahramanın varlığını gölgede bırakacak kadar değildir. Destanlardaki kadın konusu
ayrı bir çalışmayla ele alınacak kadar önemlidir.
Evlenilecek kızların nasıl olması gerektiği ve özellikleri,
destanlarda geniş olarak yer bulur. Kızlar söz konusu olduğunda,
üzerinde durulan husus, kızın memleketi ile kimin kızı veya kız
kardeşi olduğudur. Kızların ay ve güneş gibi parlak yüzlü olmalarından bahsedilir. Bazı destanlarda, kızların bilimli/bilgili
kişi (Arı-Haan ve Arzılan-Kara-Attıg Çeçen-Kara-Möge destanlarında olduğu gibi) oluşları bir özellik olarak ön plana çıkarılır.
Evlenilecek kızların sosyal statüsü ve bakirelikleri konusunda da
fazla bilgi yoktur. Çünkü kızlar, Ay-Kağan, Gün-Kağan veya
Üç-Kurbustan’ın çocukları olarak tanrısal bir kökene sahiptirler.
Bir geçiş eseri olarak ele aldığımız “Kanlı Koca Oğlu Kan Turalı Boyu”nda, kızın nasıl olması gerektiği, bir bahadırda bulunması gereken özellikler sayılarak verilir. Halk hikâyelerinde ise,
kahramanlar bir av sırasında veya rüyada gördükleri kızlara âşık
olurlar. Beşik kertmesi evliliğin söz konusu olduğu hikâyelerde,
kız, doğuştan güzel addedilir.
Destan kahramanlarının rakipleri, onlar, bazen binlerle ifade
edilir. Rakiplerin sayıca çok -Altay’ın altmış kağanı, yeryüzünün
230
D r. Sal aha d d in B EKK‹
yetmiş kağanı- ve başka dünyalara (yeraltı veya gökyüzü) mensup olarak gösterilmeleri kahramanın, bahadırlığını anlatmak
için kullanılan destanlara özgü mübalağa hususiyetleri olarak
düşünülebilir.
Destanlarda, kahramandan evlilik sonrası birtakım zor görevlerin yerine getirilmesinin istenmesi, kahramanın yeniden evlilik sınavlarına tabi tutulması anlamına gelir. Halk hikâyelerinde
kahramanlar ya evlenerek mutlu bir hayat yaşarlar ya da âşık oldukları kızlara kavuşamadan ölürler.
Destanlarımızda, günümüz Anadolu düğün gelenekleri ve
evlenme usulleri çerçevesinde değerlendireceğimiz birtakım unsurlar bulunmaktadır: Beşik kertme, dünür olma, çeyiz, başlık/
kalın vs. Çalışmamızda bu hususlara yer yer değinilmiştir. Bu
konuda yapılacak etnolojik çalışmaların ortaya çok güzel sonuçlar çıkaracağı muhakkaktır.
Destanlarda, evlilik için yolculuğa çıkmak, erkek kahramanlara özgü bir eylemdir. Evlenilecek olan kız/kızlar, daha çok
edilgen bir tavır sergileyerek evleneceği erkeğin gelip kendisini
bulmasını bekler. Halk hikâyelerinde de kızın tavrı değişmemektedir.
Halk hikâyelerinde, destanlarda gördüğümüz şekliyle rakiplerle girişilen bir mücadeleden söz etmek mümkün değildir.
Halk hikâyelerinin temelini aşk konusu oluşturduğu için kahramanlık, güç-kuvvet gösterileri çok arka planda kalmıştır. İlgili başlık altında da incelediğimiz gibi halk hikâyelerinde rakiplerin ortaya çıkması, âşığın gurbette olduğu zamana rastlar.
Hikâyelerde, rakipler, çoğu zaman karşı karşıya bile gelmezler.
Birtakım entrikalarla kızı elde etmeye çalışmaları söz konusudur.
Destan kahramanının rakiplerle mücadelesi, bahadırın kahramanlığını ortaya çıkarmaya yönelik bir hareketken, hikâyelerde,
kahramanın karşılaştığı güçlükler, onun âşıklığının, sadakatinin
sınanmasına yöneliktir.
231
Destanlaan Evlilikler
Anadolu’da aşk konulu halk hikâyelerinin ortaya çıkmasında, bu mahsullerin teşekkül ve gelişme aşamasında tarihî ve
coğrafî şartlara bağlı olarak halk arasında yaşayan efsane, masal
ve destan motifleri ile İran mesnevi/hikâyelerinin etkili olduğu
yaygınlık kazanmış bir görüştür.
Yaptığımız çalışma sonucunda, halk hikâyelerinde işlenen
aşk ve evlenme temasının Türklerin İslam kültürü dairesine girmesinden ve İran etkisinden önce de sözlü gelenekte, “alplara
mahsus evlilik” olarak yaygın bir şekilde yaşatıldığı ve günümüze kadar taşındığı görülmektedir.
Tahkiye esasına bağlı halk anlatılarının eş zamanlı ve art zamanlı gelişimleri dikkate alınarak destanların halk hikâyelerine
kaynaklık ettiği bilgisine ulaşılmıştır. Bu bilgi çerçevesinde arkaik karakterli Altay, Tuva, Hakas ve Şor destanlarının Dede
Korkut üzerinden halk hikâyelerimize ulaştığı ve özellikle
bu çalışmada ele alınan evlilik temasının birçok yönden halk
hikâyelerimize kaynaklık ettiği görülmektedir.
Dede Korkut boylarından Kanlı Koca Oğlu Kan Turalı Boyunun arkaik karakteri haiz olan destanlara; Kam Büre Bey Oğlu
Bamsı Beyrek Boyunun ise aşk konulu halk hikâyelerine daha
yakın durduğu tespit edilmiştir.
Kahramanların karakterleri söz konusu olduğunda da, benzer durumlar gözlenmektedir. Destanlarda evlenecekleri kızlar
uğruna zaman zaman göksel varlıklarla mücadele eden kahramanların alplığı ön plana çıkarılırken, bu durum, Kan Turalı’nın
şahsında alp-âşık; Bamsı Beyrek, Âşık Garip, Kerem ve Tahir’in
şahsında âşık tipine dönüşmüştür. Kahraman tipindeki bu dönüşüm, destanlardaki alplara mahsus evlilik temasının zamanla
âşıklara mahsus bir şekle dönüştüğünü göstermektedir.
232
EKLER: İNCELENEN DESTAN ve
HİKÂYELERİN ÖZETLERİ
D r. Sal aha d d in B EKK‹
1. Ak-Biy Destanının Özeti
Altın-Targa’yla evli olan Ak-Biy, yaşlılık çağına ulaşmış
ama çocuğu olmamıştır. Bu duruma üzülen Ak-Biy, gidip Tanrı Üç-Kurbustan’dan çocuk ister. Ak-Biy’in dileğini kabul eden
Üç-Kurbustan, ona yakında bir çocuk sahibi olacağını, fakat çocuğun er yaşına gelene kadar ayağının toprağa basmaması gerektiğini söyler. Ak-Biy, bir çocuk sahibi olur. Fakat çocuğun ayağı
toprağa değer ve çocuk ölür.
Ak-Biy, Üç-Kurbustan’a çıkar durumu anlatıp tekrar çocuk ister. Üç-Kurbustan, ona bir çocuk daha bağışlayacağını, bu
çocuğun da sudan uzak tutulması gerektiğini söyler. Bu çocuk
da asılı bulunan içki kazanına düşüp ölür. Ak-Biy, tekrar ÜçKurbustan’a çıkarak üçüncü kez çocuk ister. Üç-Kurbustan, ona
bir evlat daha bağışlar. Çocuğun çok zor durumda kalmadıkça
kendi adını ağzına almamasını ancak zor durumda adını anmasını söyler. Aksi takdirde bu çocuk da ölecektir.
Üç-Kurbustan’ın Ak-Biy’e bağışladığı çocuğa bir ihtiyar
gelerek Altın-Koo adını verir. Altın-Koo, belli bir yaşa gelince annesi ve babasına evlenmek istediğini söyler. Annesi, kutsal
kitaba bakarak oğlunun kaderinde Kağan Cüs-Kezer’in tek kız
kardeşiyle evlenmek olduğunun yazıldığını görür. Bunu oğluna söyleyince Altın-Koo yola çıkar. Cüs-Kezer’in yurduna gelen
Altın-Koo, Cüz-Kezer’in kız kardeşini evlendirmek için yarışlar düzenlediğini görür. Altın-Koo bir dilenciye, atı ise kötü bir
taya dönüşerek Cüs-Kezer’in yaptığı yarışlara dâhil olur.
Yapılan yarışları kazanan Altın-Koo, Cüs-Kezer’in kız kardeşiyle evlenmeye hak kazanır. Cüs-Kezer, Altın-Koo’nun şerefine verdiği yemekte onu zehirleyip kız kardeşini Kalcu-Mize adlı
bahadırla evlendirmek ister. Zehirlenen Altın-Koo, zehri kusarak
ölümden kurtulur. Altın-Koo ile Kalcu-Mize arasında bir savaş
başlar. Altın-Koo, çok zor durumda kalınca atı Ak-Sur’un hatırlatmasıyla Tanrı Üç-Kurbustan’ın adını anıp ondan yardım ister.
235
Destanlaan Evlilikler
Tanrı Üç-Kurbustan, onunla atına gökten ilaçla birlikte yay ve ok
indirir. Atı Ak-Sur ve Altın-Koo ilaçları içince eski hâllerinden
on kat daha iyi ve güçlü olurlar. Altın-Koo, tanrının gönderdiği
oku atarak Kalcu-Mize ve ordusunu öldürür. Kalcu-Mize’nin öldüğünü gören Cüs-Kezer, servetinin yarısını Altın-Koo’ya göndermeye karar verir. Yurduna dönen Altın-Koo, annesinin AltınÇeçek adı verilen bir kız çocuğu doğurduğunu görür. Altın-Koo,
babasının yurdunda yemek yiyip dinlenirken Cüs-Kezer, yüz
deveye yüklediği altın, gümüş ile hayvanlarının ve halkının yarısıyla birlikte kız kardeşini alıp getirir. Altın-Koo, Cüs-Kezer’in
kendi yurduna girmesini istemez. Fakat anne-babasının ve kız
kardeşinin yalvarmalarına dayanamaz. Cüs-Kezer’e izin verir. On
yıl süren bir şölenle Altın-Koo evlenir.
Bu arada, Altın-Koo’nun ölen iki ağabeyi Çımalan-Koo ile
Temene-Koo Erlik’in yanındadır. Onlar Erlik’ten Altın-Koo’yu
da yanlarına getirmesini isterler. Erlik, yeraltından Altın-Koo’ya
savaşçı gönderir. Altın-Koo, Erlik’in askerlerini kırar. Bunun
üzerine Erlik, Üç-Kurbustan’a gidip Altın-Koo’nun canını istemeye karar verir. Altın-Koo’nun eşi bu durumu sezip kocasını
uyarır. Altın-Koo, hemen Üç-Kurbustan’a çıkar. Eğilip dua ederek canını Erlik’e vermemesi için yalvarır.
Üç-Kurbustan, kendisinden Altın-Koo’nun canını isteyen
Erlik’ten kızıl saplı kamçısını alır. Karşılığında ona at ve balta
verir. Baltayla atın alnına vurursa atın daha da güçleneceğini söyler. Altın-Koo yeraltına iner. Erlik baltayla vurunca atı ölür. O
günden sonra Erlik ve Üç-Kurbustan görüşmez olurlar.
2. Ak-Kağan Destanının Özeti
Üç nesildir yaşıyor olmasına rağmen Ak-Kağan’ın çocuğu
olmamıştır. Ak-Kağan’ın hanımı Altın-Arıg, her zaman olduğu gibi Ak-Kağan’ın ava çıkmasını ister. Ak-Kağan avda iken
Altın-Arıg bir oğlan ve bir kız doğurur. Bu çocuklar belli bir
yaşa gelince ulu bir ihtiyar gelip kıza ak kızıl atlı Altın-Tana,
oğlana ak kır atlı Altın-Taycı adını verir ve ortadan kaybolur.
236
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Evlenme çağına gelen Altın-Taycı’ya kardeşi Altın-Tana,
Altın-Kağan’ın kızı Altın-Sabak’ın evlilik yarışlarının başladığını söyleyerek kardeşinin sefere çıkmasını ister. Bu söz üzerine
Altın-Taycı, altın gümüş zırhını giyinip yola çıkar. Kısa sürede
Altın-Kağan’ın memleketine ulaşır. Oraya vardığında büyük bir
kalabalığın toplanmış olduğunu görür.
Altın Taycı, bu kalabalığın yanına gelip atını at direğine
bağlayacağı sırada, atların ortasında ak tüylü bir atın tüm atları
bir köşeye sıkıştırmış olduğunu görür. Atını bağlayıp altın otağa
girer. İhtiyar Altın-Kağan, Altın-Taycı’yı karşılar. O sırada kırk
odanın dibinde altın gümüş elbise giyen tayga gibi yiğit biri oturmuş aş-yemek yemektedir. Bu yiğit ak tüylü ata binen ÇargınTayçı’dır. Çargın-Tayçı, yemeğini yer yemez, Altın-Taycı’nın iki
yakasını toplayıp bozkıra çıkarır ve aralarında büyük bir dövüş
başlar. Yedi günün sonunda Altın-Taycı, Çargın-Tayçı’yı öldürür. Daha sonra oraya gelen ne kadar yiğit varsa kılıcıyla bir yana
vurduğunda altmışını diğer yana vurduğunda yetmişini ortadan
kaldırır ve tek başına kalır. Altın-Kağan’ın altın otağına dönüp.
“Hey Altın Kağan, Altın-Sabak kızını getir. Gönlüm çekerse alırım, gönlüm çekmezse yerli kişi yerinde kalır” der. Bunu duyan
Altın-Kağan, Altın-Sabak kızını çağırtır. Altın-Sabak’ı ipekler arasında gören Altın-Taycı’nın aklı başından gider. İhtiyar
Altın-Kağan, Altın-Taycı ile Altın-Sabak’ın başlarını birleştirir.
Dokuz gün süren bir toy düzenlenir.
Altın-Taycı, eşini alıp evine döndüğünde ablası AltınTana’nın obada olmadığını görür. Buna rağmen yüzüğe çevirdiği
eşini gerçek haline dönüştürür ve toya geçilir. Ak-Kağan hemen
hizmetçilerine kırk aygırın kısrağını toy için kurban etmelerini
emreder. Uzakta yaşayanlara elçi gönderip, yakın yerde yaşayanlara bağırıp düğüne davet ederler.
Kaynana Altın-Arığ, Altın-Sabak’ı kırk oda dibine götürüp
yedi ayrı beliğini çözüp iki ayrı belik olarak tekrar örer. Burada
da yedi gün boyunca eğlenip dokuz gün boyunca toy yaparlar.
237
Destanlaan Evlilikler
Düğünden sonra Altın-Taycı, kardeşi Altın-Tana’yı aramak için yola çıkar. Yolda kekeme Kök-Kağan ile girdiği kavgada Altın-Taycı ölür. Kolazı-Kağan’ın çocuğu Pokay-Sarıg
analı Kara-Purba kız, Altın-Taycı’nın intikamını almak için
Kök-Kağan ile vuruşmaya girer ve onu öldürür. Kara-Purba,
Altın-Taycı’nın yağmalanmış malının peşinden giderken AltınSabak’la karşılaşır. Altın-Sabak bir oğlan doğurmuştur. Çocuğa
Aba-Kulak adı verilir.
Aba-Kulak, belli bir yaşa gelince halasını bulmak için yola
çıkar. Yolda, kargış yetmez kara kocakarı ile karşılaşır. Kara kocakarı, ona evleneceği kişinin Ak-Salgın’ın kızı Ay-Sabak olduğunu söyleyerek peşinden gitmesini öğütler.
Aba-Kulak, Ay-Sabak’ı bulmak için yola çıkar. Yolda, müstakbel kayınpederi Ak-Salgın ile karşılaşır. Ak-Salgın ona, “AkSabak kızım seni bulamayıp bu ak dünyanın her tarafını gezdi.
Şimdi nereye gittiğini alttaki iblisler bilmez, üst dünyanın yiğitleri bilmez.” diyerek Ak-Sabak’ın nerde olduğunu bilmediğini
söyler. Aba-Kulak, üç gün burada kaldıktan sonra tekrar yola
çıkar. Yolda Kağan-Mergen ile dövüşen ablası Kara-Purba ile
karşılaşır. Kara-Purba’nın yerine kendisi geçip Kağan-Mergen’i
öldürür ve yoluna devam eder. Yolda Eres-Tayçı ile karşılaşır ve
onunla kan kardeşi olur.
Aba-Kulak tekrar yola çıkar. Yolda inek gibi kara taşın
yanına yaklaştığında kara taşın altında ak bit ile kara bitin savaştıklarını görür. Altın kamçısı ile ikisini ayırmak için sıkıca
vurur. Ak bit ile kara bit ortadan kaybolur. Aba-Kulak’ın aklı
başından gider. Kendine geldiğinde bu ak bit ile kara bitin kendir belikli büyük ve küçük iki kız olduklarını görür. Bu iki kız,
Aba-Kulak’ı yemek için kendi yerlerine çekmişlerdir.
Aba-Kulak’ın atı, sahibini kurtarmak için yardım aramaya
çıkar. Eres-Tayçı’yı bulur ve durumu anlatır. Eres-Taycı, Aba
Kulak’ı kendir belikli büyük ve küçük iki kız kardeşin elinden
kurtarır.
238
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Aba-Kulak, yoluna devam ederek Kök-Kartıga’nın memleketine ulaşır. Kök-Kartıga, orta sesle bağırıp Aba-Kulak’ı korkutmak ister. Bu bağırmayı Ay-Sabak duyar ve Kök-Kartıga ile
Aba-Kulak’ın bulunduğu yere gelir. Aba-Kulak, Ay-Sabak kızın
güzelliğini görünce aklı başından gider. Kök-Talay, Aba-Kulak
ile Ay-Sabak’ın başlarını birleştirir. Üç, beş gün süren bir toydan
sonra Aba-Kulak, aldığı eşi Ay-Sabak’ı altın yüzüğe dönüştürüp
cebine kor ve memleketine döner. Memleketinde dokuz gün boyunca toy düzenleyip halkı ağırlar.
Ulu toy bittikten sonra Aba-Kulak, halası Altın-Tana’yı
bulmak için Kök-Kartıga’ya uğrayıp ondan yardım ister. KökKartıga ile birlikte yola çıkarlar. Yolda ak kula at ile karşılaşırlar. Bu atı Kara-Kılış kaçırmış ve doksan dokuz yarışa sokmuştur. Şimdi ise yüzüncü yarışa sokmak üzeredir. Ak kula at, AltınTana’nın ak kızıl atının nerede olduğunu söyler. Aba-Kulak ile
Kök-Kartığa, Altın-Tana’yı bulmak için atın gösterdiği istikamete doğru yol alırlar.
3. Alday-Buuçu Destanının Özeti
Hüürtün-Kızıl taygada yaşayan, Uzun-Say-Kuv adlı eşi ve
sayısız at sürüleri olan Alday-Buuçu, çocuğunun olmamasından
şikâyetçidir. Kutsal kara kitabına baktıktan sonra değerli hediyelerle Hüürtün-Kızıl tayganın güney yamacındaki bir mağarada
yaşayan Açıtı-Lama’ya gider ve derdinin çaresini sorar. Lama’nın
verdiği ilacı üç gece boyunca karısına içiren Alday-Buuçu’nun bir
süre sonra çocuğu olur. Çocuk bir yaşına gelir gelmez avlanmak
istediğini söyleyip babasından ok ve yay ister. Kısa sürede usta
bir avcı olur. Çocuk belli bir yaşa gelince babasının yılkısından
üzerine hiç kimseyi bindirmeyen vahşi atı yakalamayı başarır.
Çocuğun bu başarısından sonra Alday-Buuçu, rakı ve et hazırlatıp büyük bir toy düzenler. Toya gelen halktan oğluna ve
atına uygun bir ad vermelerini ister. Fakat halk arasından uygun
bir ad veren çıkmaz. Toy dağılmak üzereyken dokuz yüz doksan
239
Destanlaan Evlilikler
dokuz yaşında yaşlı bir kadın gelir ve çocuğa Han-Şilgi atlı HanBuuday adını verir.
Alday-Buuçu, usta bir avcı ve binici olan oğlu Han-Buuday’ı
evlendirmeyi düşünür. Kutsal kitabından oğlunu evlendireceği kişinin Han-Kurbustu’nun en küçük kızı olduğunu öğrenir.
Alday-Buuçu’nun atı Çeeren-Demiçi, yukarı dünyaya, göğün
üçüncü katına çıkarak Han-Kurbustu’nun kızını kaçırır ve düzenlenen toyla kız, Han-Buuday ile evlendirilir. Kız, her gece
üç kere ortadan kaybolur ve lama olmak istediği anlaşılınca da
geldiği yere, yani yukarı dünyaya geri gönderilir.
Oğlunu yeniden evlendirmek isteyen Alday-Buuçu’nun aklına gençken yoldaşı olan ve gelecekte doğacak çocukları için söz
kestiği Uzun-Sarıg-Haan gelir. Oğluna bu durumdan bahseder.
Han-Buuday, vaktiyle kendisine söz kesilen kızı almak için yerle göğün birleştiği yerdeki Uzun-Sarıg-Haan’nın memleketine
doğru yola çıkar. Babası, oğlunun yanına yoldaş olmaları için
yukarı dünyadan Tölee-Şınar ile Belee-Şınar’ı davet eder. HanBuuday, iki kardeş ve üç yüz kişilik bir ordu ile sefere çıkar.
Alday-Buuçu, ayrıca oğluna bu yolculuk sırasında kullanabileceği bir dürbün ile yedi ok verir.
Yolculuk sırasında Han-Buuday ve arkadaşlarının yolu Albıs ve Şulbus hanların memleketine uğrar. Albıs ve Şulbus hanlar
Han-Buuday ve yoldaşlarını öldürmek için zehirli yiyecek ve içecek hazırlamışlardır. Tölee-Şınar ve Belee-Şınar, Han-Buuday’ı
yiyeceklerin zehirli olduğu konusunda uyarırlar. Han-Buuday,
yiyeceklerden yemez fakat ocakta pişen kaymaklı sütten bir miktar içerek zehirlenir. Arkadaşlarının çabaları sonucunda ölümden
kurtulur. Tölee-Şınar ve Belee-Şınar kardeşler, Han-Buuday’ı denilenleri dinlemediği için terk etmek isterler. Han-Buuday onları bir şekilde ikna edip yoluna devam eder.
Han-Buuday, aydınlık dünyadan karanlık dünyaya iner ve
karşısına biri ağaç kabuğundan, diğeri kıldan yapılmış iki köprü
240
D r. Sal aha d d in B EKK‹
çıkar. Arkadaşlarının tavsiyesi üzerine kıl köprüden geçer. Bahadır,
yeraltına yaptığı yolculuğu sırasında tuhaf hallerde bulunan çeşitli
insanlarla karşılaşır ve atı sayesinde bu insanların önceki hayatlarında işledikleri suçlardan dolayı karanlık dünyada, bu şekilde tuhaf göründüklerini öğrenir. Han-Buuday, biraz ilerleyince karanlık
dünyanın hükümdarı Erlik-Lovun’un altın sarayına ulaşır.
Bahadır, Erlik-Lovun’un mekânından geçip giderken kendini fark ettirmemek için çeşitli hayvanların şekline girer fakat
her defasında Erlik tarafından tanınır. Karanlık dünyadan çıkıp
zehirli kara denize gelen bahadır, atının tavsiyesi üzerine iki dağı
denize atıp geçit yaparak denizi aşar. Daha sonra da karşısına
göğe uzanan ulu bir kaya çıkar ve onu da atının yardımıyla aşmayı başarır. Yolculuğu sürerken kendisini ok ve yayla vurmak
isteyen üç kardeşe rastlar ve onları kamçısıyla öldürür. Uzaklaşıp
giderken bir yurtta tek başına yaşayan bir kadına rastlar. Kadın
kendi sütünden yaptığı yiyecekle beslediği Han-Buuday’dan öldürdüğü oğullarıyla sütkardeşi olduğunu söyleyerek onları diriltmesini ister. Bahadır ise dönüş yolunda diriltebileceğini söyleyip
yola koyulmak ister. Yaşlı kadın Han-Buuday’a gideceği yerde
nelerle karşılaşabileceğini ve orada nasıl davranması gerektiğini
anlatarak ipekten bir mendil verir.
Han-Buuday, Uzun-Sarıg-Haan’ın obasına varır ve orada
düzenlenen yarışmalara katılır. Bütün yarışları kazanıp hanın
verdiği zor görevleri de yerine getirerek hanın kızını alıp memleketine döner ve düğün yapılır.
Bir gece Han-Buuday, uyandığında karısını yanında göremez. Karısı Erlik-Lovun-Haan tarafından kaçırılmıştır. Bunun
üzerine Erlik-Lovun-Haan’a gider fakat Erlik-Lovun-Haan’ın bağırması sonucu ölür. Aradan otuz-kırk yıl geçer ve Alday-Buuçu
kaybolan oğlu ve gelinini aramaya çıkar. Alday-Buuçu’dan korkan Erlik-Lovun-Haan, gelinini Alday-Buuçu’ya geri verir ve gelin de ölmüş olan kocası Han-Buuday’ı diriltir.
241
Destanlaan Evlilikler
Han-Buuday, bir av dönüşü obasının yağmalandığını görür.
Hemen yola düşer ve yolda yaralanmış olan kardeşleri ile babasını bulup iyileştirir. Baba-oğul, Albıs, Şulbus hanlara karşı mücadeleye girişirler ve onları yenerler. Bütün halkı ve malı-mülkü
alarak obalarına dönerler.
Dag-İrgek, Alday-Buuçu’nun iyice yaşlanmasından istifade
ederek onun obasını yağmalamayı düşünür. Karşı karşıya gelen
yaşlı Alday-Buuçu ile Dag-İrgek arasındaki mücadele, AldayBuuçu’nun Dag-İrgek’i öldürmesiyle sonuçlanır.
4. Alıp-Manaş Destanının Özeti
Baybarak bahadırın Alıp-Manaş adını verecekleri bir oğlu
dünyaya gelir. Alıp-Manaş büyüyüp yiğit bir delikanlı olunca
onu Kırgız-Kaanı’nın kızı Kümüjek-Aru’yla evlendirirler.
Bir gün Alıp-Manaş, kutsal kitabından uzaklarda, yerle
göğün birleştiği yerde Ak-Kaan’ın ere vermediği dünya güzeli
Erke-Karakçı kızına dünür olan altmış yiğidi öldürdüğünü okur
ve hem kızı hem de ölen yiğitlerin intikamını almak için AkKaan’ın ülkesine gitmek ister. Annesi, babası ve eşi KümüjekAru, Alıp-Manaş’a Ak-Kaan’ın ülkesine gitmemesi için çok yalvarırlar fakat yolculuğa çıkmasına engel olamazlar.
Alıp-Manaş, Ak-Kaan’ın ülkesine giderken karşısına büyük
bir nehir çıkar. Bahadır, atıyla nehri geçmeye çalışır, fakat başaramaz. Nehrin kıyısında ihtiyar bir gemici görür. İhtiyar gemiciden kendisini karşı kıyıya geçirmesini ister. İhtiyar, suyun
ortasına ulaştıklarında Alıp-Manaş’a bu sudan çok sayıda yiğidi
karşı tarafa geçirdiğini ancak dönen olmadığını söyleyerek bahadırı vazgeçirmeye çalışır. Alıp-Manaş, ihtiyara dokuz köşeli
bakır okunu bırakarak “ölüp ölmediğimi bu oka bakarak anlarsın” deyip atına biner ve yoluna devam eder. Bahadırın atı da
bu yolculuğun tehlikeli olduğunu söyler ve sahibini terk ederek
gökyüzüne yıldız olup çıkar.
242
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Alıp-Manaş, uzun ve meşakkatli bir yolculuktan sonra AkKağan’ın memleketine ulaşır. Çok yorulduğu için varır varmaz
uyuyup kalır. Uyuyan bahadırı, Ak-Kaan’ın çobanları görür ve
gidip kağanlarına haber verirler. Ak-Kaan, Alıp-Manaş’ın yanına gök boğalı yedi başlı Celbegen’i gönderir. Celbegen, AlıpManaş’a karşı çok sayıda askeriyle birlikte altmış pehlivanını ve
yetmiş bahadırını gönderir. Gelen askerler, doksan kulaç derinliğinde bir çukur kazarak Alıp-Manaş’ı içine atarlar. Bahadırın
uzunluğu altmış kulaç olan kılıcıyla demirden bir dağ gibi olan
yayını götüremeyip orada bırakırlar.
Alıp-Manaş, atıldığı kuyuda dokuz ay boyunca uyur. Uyandığında elleri ve kollarının bağlanmış halde bir çukurun içinde yattığını görür. Tesadüfen bulunduğu çukura gelen biz kazı
yakalar ve kazın kanadına mektup yazarak ailesine gönderir.
Kaz, Alıp-Manaş’ın bir kuyuda hapsedilmiş olduğunu ailesine
haber verir. Ailesi, Alıp-Manaş’ın arkadaşı Ak-Köbön’ü çağırtarak ondan oğullarına yardım etmesini isterler. Ak-Köbön gider fakat kendisine selam göndermediği için Alıp-Manaş’a kızar. Alıp-Manaş’ı çıkarmadığı gibi çukurun ağzını taş ile örter.
Ak-Kaan’ın öldürdüğü yiğitlerden birinin kemiklerini götürüp
göstererek Alıp-Manaş’ın öldürülmüş olduğunu söyler. Niyeti,
Alıp-Manaş’ın genç ve güzel karısı Kümüjek-Aru ile evlenmektir. Kayınbaba Baybarak da gelinini ona vermek ister.
Bu arada Alıp-Manaş’ın atı gökyüzünden uçup gelir ve bahadırı kurtarmaya çalışır. Kurtaramayınca da yine uçup “Kutsal
Ağaç”ın dibine gidip rüyaya yatar. Rüyasında sahibini kurtarmanın yolunu öğrenir ve gelip onu kurtarır. Alıp-Manaş, zindandan
kurtulduktan sonra zalim Ak-Kaan’ı ve kızını öldürerek memleketine döner.
Bu sırada Ak-Köbön ile Kümüjek-Aru’nun düğünü yapılmaktadır. Alıp-Manaş, düğün yerine ihtiyar kel bir çoban kı243
Destanlaan Evlilikler
lığına girerek gider. Yolda kendisine yardım eden bilge gemiciden Ak-Köbön’ün yaptıklarını öğrenir. Düğün yerinde karısı
Kümüjek-Aru ile atışır. Birbirlerini bu şekilde tanırlar. AkKöben de gelenin Alıp-Manaş olduğunu anlar ve turna kılığına
girerek çadırın bacasından kaçmaya çalışır. Alıp-Manaş gerçek
haline dönerek onu okuyla vurur. Alıp-Manaş, zalim Ak-Kaan’ı
ve kötü niyetli Ak-Köbön’ü acımadan öldürdüğü için emsalsiz
bir toy düzenler.
5. Altın-Arığ Destanının Özeti
Ak denizin kıyısında halkın yaşadığı büyük köy kurulmuştur. Köyün ortasında hanın güzel ve beyaz evi vardır. Evin önündeki direğe ak yeleli Ak-Boz at bağlanmıştır. Güzel ve beyaz
evde halkın hanı-beyi, yetiştirilen hayvanların sahibi Picen-Arığ
yaşamaktadır.
Bu güzel yurdun gerçek hanı Alp-Han ve hanımı Ak-ÖlenArığ, ömrünün son yıllarında dünyaya gelen oğullarını yetiştiremeden öldükleri için Picen-Arığ, altı yaşındaki Han-Çibetey’i
yetiştirmekle görevlendirilmiştir. Çocuk büyüyünceye kadar
ülkenin hanı Picen-Arığ olacaktır. Ancak başkasının çocuğunu
büyütmekle, bir şey kazanamayacağını, ülkeye han olamayacağını düşünerek, Huu-İney’in koruması altındaki Kirim Dağı’nda
ak kayanın içinde doğum zamanlarını bekleyen Altın-Arığ ile
atı Ak-Boz’u ve altı yaşındaki Alp-Han’ın oğlu Han-Çibetey’i
başlarını kesmek suretiyle öldürür.
Picen-Arığ, hanların giyindiği altın yakalı elbiseyi giyinip,
hanların kullandığı altın bastonu elinde tutarak, halkın hanıbeyi olur. Bir gün ala kuzgunu tutsak edip kara kuzgunu, evlenmek istediği Alp-Saaday’a gönderir. Kara kuzgunu, üç gün içinde dönmediği takdirde eşi ala kuzgunu öldüreceğini söyleyerek
tehdit eder. Üç gün sonra dönen kara kuzgun, üç gün içerisinde,
çirkin ve güçlü Alp-Saaday’ın geleceği haberini getirir. Üç gün
sonra Alp-Saaday gelir. Picen-Arığ, Alp-Saaday’dan kendisiyle
244
D r. Sal aha d d in B EKK‹
evlenmesini ister. İlk önce bu isteği reddeden Alp-Saaday daha
sonra kabul eder. Üç gün üç gece süren düğünden sonra PicenArığ, halkını ve hayvanları zorla toplayıp Alp-Saaday’ın ülkesine
götürür.
Onlar böylece yollarına devam ederken, Altay dağının üzerinde peyda olan üç kulaç boyunda bir bozkurt, güzel yurdunun
viran olduğunu, ocaklarının yıkıldığını, bacalarının tütmediğini
görür. Bozkurt uluyarak, şekil değiştirip Huu-İney (Kuğu Hanım) adlı bir kadın suretine dönüşür. Altay dağına tekrar çıktığında bir yiğidin ona “anne” diye seslendiğini duyar. Huu-İney,
biraz düşününce bu yiğidin, oğlu olduğunu hatırlar. Huu-İney
oğluyla birlikte Kirim Dağı’nın zirvesindeki Ak kayaya gider.
Huu-İney, hayvan gibi sesler çıkararak, kuş gibi öterek, Ak kayanın kapısının açılmasını sağlar. Ak kayanın içinde, İcen-Arığ
ve Picen-Arığ tarafından başları kesilmiş olan Çibetey-Han ile
Altın-Arığ ve atı Ak-Boz’u görür. Huu-İney, kendi hayatı pahasına Altın-Arığ’ı, atını ve Çibetey-Han’ı diriltir. Altın-Arığ,
Çibetey-Han ve Ak-Boz, Ak kayadan çıkarlar. Huu-İney kayanın içinde kalır. Çok geçmeden Ak kaya parçalanır. Kaya parçalanmadan önce, Huu-İney, Alp-Han’ın altı yaşında öksüz kalan oğluna kim olduğunu anlattıktan sonra, ona Kara-Kula atlı
Çibetey-Han adını verir. Oğlu, Hulatay’a, yaşça küçük olsa da
Çibetey-Han’a saygı göstermesi gerektiğini, çünkü onun ülkenin gerçek hanı olduğunu söyler. Alp-Saaday’ın ülkesine giderek Picen-Arığ ile İcen-Arığ’ı öldürmelerini, halkı ve hayvanları
yurda geri getirmelerini de vasiyet eder.
Altın-Arığ, Çibetey-Han ve Hulatay birlikte yola çıkarlar.
Yolda Altın-Arığ, Hulatay’ı kandırıp Çibetey-Han’ı öldürtür.
Daha sonra Alp-Saaday’ın memleketine ulaşan Altın-Arığ ve
Hulatay, Picen-Arığ ve İcen-Arığ tarafından ağırlanır.
Han-Hulatay, Alp-Saaday, Picen-Arığ ve İcen-Arığ’ı öldürüp halkını kurtarır. Dönüş yolunda, öldürdüğü Han-Çibetey’i
dirilterek yoluna devam eder.
245
Destanlaan Evlilikler
Han-Hulatay, Çibetey-Han’ı Altın-Arığ’ın Altay dağında kalarak hayvanlara bakması, köye inmemesi konusunda ikna
eder. Altın-Arığ, Altay dağında kalır. Hulatay ile Han-Çibetey,
halkı ile beraber mutlu ve huzurlu bir hayat sürmeye başlarlar.
Çibetey-Han, deniz kıyısında yaşayan, dokuz kulaç boyunda, bükülmez kanatlı Han-Pozırah atlı Alp-Han-Kız’la Hulatay
ise, Pora-Han’ın kızı Pora-Ninci ile evlenir.
Hulatay ile Çibetey’in hanımları bebek beklemektedirler.
Han-Çibetey ile Hulatay, yağma için sefere çıkarlar. Onlar başkalarının yurdunu talan edip dönerken, Altay dağının üzerinden baktıklarında kendi yurtlarının da başkaları tarafından talan
edildiğini görürler. Sürülüp götürülen halkı ve hayvanları kurtarmak üzere yola koyulurlar. Hulatay ve Çibetey, önce tapınağa
sonra kalın bir ağacın gövdesine kendilerinin peşinden geldikleri
takdirde onları takip etsinler diye doğacak çocuklarına hitaben
notlar bırakırlar.
Çibetey-Han ile Hulatay, Kara dağda altı alp ile savaşırlar. Bu arada Pora-Ninci, çocuğunu dünyaya getirir. Annesinin
adını taşıyan Hulatay’ın oğlu, babasını aramak üzere yola çıkar.
Yolda, tapınakta ve ağaç gövdesindeki yazıları görüp okuyarak
Çibetey-Han ile Hulatay’ın düşmanlarla savaştıkları yere ulaşır.
Altın-Arığ’ın da kara yüzlü, kara taş gibi gözlü düşmanlarla savaşmakta olduğunu görür. Çocuk, Pora-Ninci’nin oğlunu öldürmek zorunda kalır.
Altın-Arığ, çift tırnaklı mitolojik yaratık olan düşmanı ve
diğer altı alpı öldürdükten sonra, Kara-Han’ın ülkesini ÇibeteyHan ile Alp-Han-Kız’ın oğluna verir. Ayrıca çocuğa Kanlı-Kılıç
adını vererek güneyde Parlak Dağı’nın eteklerinde yaşayan, AyParlak-Han’ın kızı Parlak-Tana ile evlenmesinin uygun olacağını
da söyler.
Bükülmez kanatlı Han-Pozırah atlı Kanlı-Kılıç, ParlakTana’yı görmek üzere, Ay-Parlak-Han’ın sarayına gider. Burada,
246
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Altın-Arığ gibi kendiliğinden yaratılmış Ay-Kara-Taş adlı bir
alpla karşılaşır. Ay-Kara-Taş, onlara Altın-Arığ ile evlenmek istediğini söyler. Kanlı-Kılıç, yerin altından gelen bu alpı halası
Altın-Arığ’a lâyık görmediği için öfkelenir. Halası Altın-Arığ,
haddini bildirmek için Ay-Kara-Taş ile savaşır ve onu öldürür.
Altın-Arığ, Kanlı-Kılıç’ın düğününde sarhoş olup şarkı söylemeğe başlar. Sarhoşken, yaşlı bir kadının sorusu üzerine, kendisinin halkı için acı çekmek üzere yaratıldığını, ruhunun bedenin
dışında Ak Tasxıl Dağı’nın zirvesindeki altın kayada bulunan altın tüylü, iki başlı guguk kuşunda olduğunu söyler. Olağanüstü
güç ve özelliklere sahip olan kahraman kız, Altın-Arığ’ın sırrı
böylece ortaya çıkar. Bu sırrı öğrenen Pora-Ninci, yılan derisinden yapılmış canlı, uçan halısına oturarak Altın Kaya’ya ulaşır ve
guguk kuşunu yakalar. Pora-Ninci, guguk kuşunun bir başını
koparınca Ak-Boz ölür ve cesedi kızıl kum hâlini gelir. İkinci
başını koparınca Altın-Arığ’ın ak kanı etrafa saçılır ve kemikleri
beyaz kum yığınına dönüşür. Pora-Ninci, yılan derisine bürünüp
canlı, uçan halısına binerek uçup gider.
Kanlı-Kılıç’ın yurdunda bir yıldan beri savaş olmaktadır. Hulatay ve Çibetey ölmüşlerdir. Kanlı-Kılıç, gece gündüz
Altın-Arığ halasının dönmeyişine ağlamaktadır. Alp-Han-Kız
da görümcesinin dönmemesinden endişelenerek bükülmez kanatlı Han-Pozırah adlı atına binerek Altın-Arığ’ı aramaya çıkar.
Alp-Han-Kız, iz sürerek Ak kayanın yakınına kadar gider. Orada
kızıl ve beyaz kum yığınını görür ve durumu anlayarak ağlamaya
başlar. O sırada ak sakallı ve ak saçlı bir ihtiyar, kum yığınlarının
içinden Altın-Arığ’ın topuk kemiği ile Ak-Boz’un toynağına ait
küçük bir kemik bulur. Bastonuyla Altın-Arığ’ın topuğuna üç
defa vurunca, bir alp ortaya çıkar. Bastonuyla Ak-Boz’un toynağına üç defa dokununca, ak tavşana benzeyen bir at ortaya çıkar.
Bu alp ve at, Altın-Arığ ile Ak-Boz’un neslinden gelmektedir.
Yaşlı adam, alpı, Taptaan-Mirgen, atını ise Ak-Oy olarak adlandırır. Ayrıca Taptaan-Mirgen’e yurdunu yeniden tanzim etmesi
için bir de sarı kuşak verir.
247
Destanlaan Evlilikler
Alp-Han-Kız ile Taptaan-Mergen, Altın-Arığ’ın son olarak
savaştığı yere gelirler. Burada, Ay-Mirgen’in evine misafir olurlar. Ay-Mirgen’in Altın-Nakış adlı bir kız kardeşi vardır. AltınArığ hayatta iken bir gün Altın-Nakış, yenilmekte olan babası
için Altın-Arığ’dan yardım istemiş ve yardım ettiği takdirde
ömür boyu ona minnet duyarak hizmet edeceğini vaat etmiş kızdır. Alp-Han-Kız, Altın-Arığ’a verdiği sözü hatırlatarak ondan
Taptaan-Mirgen ile evlenmesini ister. Altın-Nakış, bu teklifi kabul eder ve yurtlarına gitmek üzere yola çıkarlar.
Taptaan-Mirgen, yaşlı adamın kendisine verdiği sarı kuşakla
yurdu düşmanlardan temizler. Alp-Han-Kız, bengi su ile ölenleri
diriltir, sönen ateşi yeniden yakar. Dirilen Han-Çibetey, halkını
ve hayvanlarını alarak yurduna geri döner. Alp-Han-Kız, halası
Altın-Arığ için üzülen oğlu Kanlı-Kılıç’a olup biteni anlatır. Bu
sırada, Taptaan-Mirgen, Pora-Ninci’yi kayışla yakalar. Onu ateşte yakarak külünü göğe savurur.
Tüm kötüler cezalandırıldıktan sonra Tibet-Han yurduna döner. Düğün, dernek kurulur, Kanlı-Kılıç ile Parlak-Tana,
Taptaan-Mirgen ile de Altın-Nakış evlenirler. Hulatay, ak düşünceli, iyi niyetli Han-Saçak ile hayatını birleştirir. Halk mutlu
ve huzurludur. Kanlı-Kılıç’ın han olmasına karar verilir. Artık
lâzım olmaz diye, savaş aletlerini bir kenara atıp atları serbest
bırakırlar.
6. Altın-Ergek Destanının Özeti
Kimsesiz bir şekilde memleketinde huzurlu ve mutlu yaşayan Altın-Ergek, Agay-Taacı ile Kögöy-Taacı kardeşlerden
memleketlerini ele geçiren mal ve davarlarını sürüp götüren aynı
zamanda kız kardeşleri Altın-Küskü’yü esir eden Şeytan CerTekpenek’e karşı yardım isteklerini içeren bir mektup alır.
Altın-Ergek, hazırlanıp yola çıkar. Uzun mücadelelerden
sonra Cer-Tekpenek’i öldürür ve yardım isteyen halkla birlikte Altın-Küskü’yü de kurtarır. Altın-Ergek’in gönlü Altın248
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Küskü’ye düşer. Memleketine döndüğünde altmış bahadırı, yetmiş yüce pehlivanı altmış kulaçlık bir ak mektupla Agay-Taacı
ile Kögöy-Taacı’nın memleketine Altın-Küskü’ye dünür olmaları için gönderir. Mektubu alan Altın-Küskü, Altın-Ergek’in
evlenme teklifini kabul eder.
Ağabeyleri, Altın-Küskü’nün çeyizini hazırlayıp yolcu ederler. Altın-Ergek, Altın-Küskü’yü beklerken altmış masa donattırır, yetmiş çeşit içki hazırlattırır. Altın-Küskü gelince büyük
bir toyla onunla evlenir.
7. Altın-Sırık Destanının Özeti
Altı nesildir yaşayan Altın-Kağan ile eşi Altın-Arıg’ın henüz
çocukları olmamıştır. Altın-Kağan’ın çocuğunun olmamasından
ve yaşlılığından istifade eden Kağan-Salğın, Altın-Kağan’ın ülkesini ele geçirmeye gelir. Altı yıl süren bir savaşın ardından
Altın-Kağan, Kağan-Salğın’ı yener.
Belli bir zaman sonra Kola-Sarığ aynı amaçla Altın-Kağan’ın
ülkesine gelir. Altın-Kağan, Kola-Sarığ’ı da yener.
Daha sonra üç yaratıcının katına çıkarak onlardan bir çocuk
diler. Üç yaratıcı, ona kendi obasına dönmesini söyler. Bu arada
adı Altın-Sırık olan bir çocuk yaratıp Altın-Kağan’a gönderirler.
Belli bir yaşa gelen Altın-Sırık’a arkadaşı Altın-Şappa evli
olup olmadığını eğer evli değilse kız kardeşi Altın-Torgu ile evlenebileceğini söyler. Onu elli sözle ikna edip altmış sözle kandırır ve ablası Altın-Torgu ile evlenmeye razı eder.
Bu arada Altın-Şappa, eniştesi Altın-Sırık’a, kendisinin evleneceği kişinin de “dokuz yaratıcının en küçük kızı” olduğunu
söyler. Altın-Sırık memleketine döndüğünde dokuz gün süren
bir toy düzenler.
Altın-Şappa ile Altın-Sırık, bir süre sonra yüce dokuz yaratıcının Altın-Torkuy kızlarının evlilik yarışlarını başlatmak için
249
Destanlaan Evlilikler
“dokuz tüylü gök ok”u fırlatmak üzere olduklarını öğrenirler.
Altın-Sırık ve Altın-Şappa birlikte yola çıkarlar. Dokuz tüylü
gök ok, dokuz yaratıcı tarafından fırlatılır ve oku yakalamak üzere iki at (ak kır ile ak kızıl at) peşinden gider. Altın-Sırık’ın atı
oku getirip sahibine verir. Altın-Şappa ile Altın-Sırık, oku alıp
dokuz yaratıcıya götürürler. Altın-Şappa ile Altın-Torkuy’u evlendirirler. Bu arada dokuz yaratıcı Altın-Sırık’a bahadırlık gücünün artması için bir yumurta verir. Dokuz yaratıcı, daha sonra
Kün-Kağan’ın yerinde yapılacak olan yarışlarda Erlik-Kağan’ın
çocukları Ton-Molat ve Çaş-Molat ile savaşmalarını söyler. Zamanı gelince iki yiğit Ton-Molat ve Çaş-Molat ile savaşmak için
yola çıkarlar. Çaş-Molat ile Altın-Şappa, Ton-Molat’la da AltınSırık amansız bir savaşa girişirler. Bu savaşın sonunda AltınŞappa ölür. Altın-Sırık onu alarak memleketine götürür ve altın
çamın altına defneder.
Altın-Sırık memleketine döndüğünde anne ve babasının ölmüş olduğunu eşi Altın-Torgu’nun onları altın tabut ile defnettiğini öğrenir. Altın-Sırık, yeryüzünün tek kağanı olarak mutlu
bir şekilde yaşar.
8. Altın-Taycı Destanının Özeti
Yeryüzünün oluştuğu zamanda Ak Nehrin kenarında yaşayan Ak-Han, tanrılar tarafından yasaklanan yere gittiği için orada taş kesilmiştir. Ak-Han’ın eşi Ayazın-Arığ, Altın-Taycı ve adı
konulmamış çocuğunu görümcesi Altın-Arığ’a bırakarak kocasını kurtarmak için yasak yere gider ve o da taş kesilir. Altın-Taycı
ve adı konulmamış çocuk, halaları tarafından yetiştirilir. AltınTaycı, han olmaktan hoşlanmayan, gece gündüz içki içip gezen
biri olarak yaşar. Altın-Arığ, bu duruma çok üzülür.
Altın-Taycı, halasından habersiz Tibet-Han’ın kızı TibenArığ için düzenlenen yarışlara katılmak üzere memleketinden
ayrılır. Kısa sürede Tibet-Han’ın memleketine ulaşır. Kız için
gelenler arasında dostu Alp-Hırçotay da vardır.
250
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Altın-Taycı, at yarışı sırasında rakiplerden Kara-Moos ve kız
kardeşi Kara-Ninci’yi öldürür ve yarışı kazanır. Alp-Hırçotay ile
Tibet-Han’ın huzuruna çıkan Altın-Taycı, yarışı Alp-Hırçotay’ın
kazandığını söyleyerek Han’dan toyu başlatmasını isteyip kendisi de memleketine döner.
Altın-Arığ, memleketine dönen Altın-Taycı’nın yerine kardeşi adı konulmamış çocuğa Ay-Mirgen adını vererek onu han
yapar.
Bir müddet sonra Tazı-Möke, Altın-Taycı’ya gelerek Demir
Dağ’ın tepesinde bulunan melez ağacı bugüne kadar kimsenin
eğemediğini söyler. Altın-Taycı, Demir Dağ’a gidip melez ağacı
eğer. Burada yeniden karşısına çıkan Kara-Ninci ve Kara-Moos’la
savaşmak zorunda kalan Altın-Taycı, bu savaşın sonunda ölür.
Ölüm haberini alan Altın-Arığ gelerek yeğenini diriltir.
Belli bir zaman sonra Altın-Arığ, yeğeni Altın-Taycı’ya
Alp-Küreldey’in kızı Han-Sabah için sefere çıkmasını söyler.
Kız için düzenlenen yarışlardan biri Kızıl Zirve altında, Kızıl
Orman’da yaşayan kızıl geyiğin kırk çatal boynuzunu getirmektir. Altın-Taycı, uzun bir mücadeleden sonra geyiğin boynuzunu
getirmeyi başarır. Daha sonra Tozı-Möke ve ablası Tolay-Arığ’la
güreşen Altın-Taycı onlara yenilir. Yardıma gelen Altın-Arığ,
Tozı-Möke ve ablası Tolay-Arığ’ı öldürür. Altın-Taycı ve AltınArığ, Alp-Küreldey’e gidip kızı Han-Sabah’ı isterler. Kızı alıp
memleketlerine döndüklerinde büyük bir toy düzenlenir. HanSabah, bir kız çocuğu doğurur. Çocuğa Han-Tolay-Arığ adını
verirler.
Bu arada Çarıh-Han’ın oğlu Çarıh-Köök, Altın-Arığ’a talip
olur ve düğünleri yapılır.
Altın-Taycı, mutlu bir şekilde yaşarken dostu AlpHırçotay’ın yerinde büyük bir savaşın olduğunu ve bu savaşta
dostunun öldürüldüğünü öğrenip hemen yola çıkar. Uzun zaman
babasından haber alamayan Han-Tolay-Arığ da babasını aramak
251
Destanlaan Evlilikler
için yola çıkar. Közer-Han’ın yerinde babasını ölmüş olarak bulur. Babasının cesedini alarak memleketine götürür. Han-Sabah,
kocasını diriltecek şeyin bengi su olduğunu söyler. Bu su, kızıl
kum çölü ile ateş ovasında bulunmaktadır. Han-Tolay-Arığ, vakit kaybetmeden yola çıkar. Uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra bengi suyu getirir. Getirilen suyun birazıyla bedenini yıkayıp
birazını içirerek Altın-Taycı’yı diriltmeyi başarırlar.
9. Aran-Taycı Destanının Özeti
Kök bora atlı Kök-Kağan, yetmiş yaşına eşi de seksen yaşına ulaşmış ama çocukları olmamıştır. Kök-Kağan, dostu AltınMökö’yü öldürüp onun eşiyle evlenmek ister ve bu düşüncesini
gerçekleştirmek için yola çıkar. Kendisi seferde iken eşi bir çocuk
doğurur ve bu çocuk Çılan-Mongus tarafından yeraltına kaçırılır.
Altın-Mökö, ne amaçla geldiğini bildiği dostu Kök-Kağan’a çocuğunun Çılan-Mongus tarafından yeraltına kaçırıldığını söyler.
Altın-Mökö, Kök-Kağan’ın çocuğunu Çılan-Mongus’un elinden
kurtarmak için yeraltına iner. Çılan-Mongus, Altın-Mökö’yü öldüreceği sırada Aran-Taycı ortaya çıkar. Uzun bir mücadeleden
sonra Çılan-Mongus’u öldürür ve yeraltında esir edilmiş olan halkı kurtararak babası Kök-Kağan’ın yurduna gelir. Altın-Mökö
de kendi memleketine döner.
Kök-Kağan ile oğlu Aran-Tancı altın at kazığında bir ok
bulurlar. Okta, Çılan-Mongus’un yurdundan gelen iki ŞoyunTas’ın Altın-Mökö’yü öldürmek üzere olduğu yazılıdır. AranTaycı, hiç vakit kaybetmeden Altın-Mökö’nün yardımına koşar
ve iki Şoyun-Tas’ı öldürür. Altın-Mökö’nün eşi Aydan-Arığ’ı gören Aran-Taycı, can dostum olmasa onu öldürüp karısını alırdım
diye aklından geçirir. Aran-Taycı’nın düşüncesini okuyan kadın,
“çocuğumla akransın, beni nasıl almayı düşünürsün” diyerek
Aran-Taycı’yı utandırır.
Bir müddet sonra da Yedi Başlı Celbegen, Altın-Mökö’yü
öldürmeye gelir. Yine Aran-Taycı, Altın-Mökö’nün yardımına
252
D r. Sal aha d d in B EKK‹
koşar ve Celbegen’i öldürüp dostunu kurtarır. Aran-Taycı, bir
türlü Aydan-Arığ’ı aklından çıkaramaz. Bunu sezen Aydan-Arıg,
“Ulu kağan, kadın almaz, kız alır. Buradan ötede otuz göğün
ardında yedi yiğit var. Bu yedi yiğidin Oçı-Karakçın adlı kız
kardeşleri güzeldir. Sen git onu al.” der.
Aran-Taycı ile Altın-Mökö, Oçı-Karakçın için yola çıkarlar.
Altın-Mökö, yolda korkup geri döner. Aran-Taycı, tek başına yoluna devam eder ve Oçı-Karakçın’ı bulur. Oçı-Karakçın, AranTaycı’ya Sarı-Altın adlı yiğidin kendisini istemeye geldiğini,
yedi yiğit ağabeyinin de kendisini ona vereceklerini söyler.
Aran-Taycı, yedi yiğidin yanlarına giderek kız kardeşlerine dünür olur. Yedi kardeş, “Öleni yere girsin, kalanı kızı alsın” diyerek iki talibin kız için yarışmasını/vuruşmasını isterler.
Aran-Taycı, yedi gün süren bir mücadelenin sonunda Sarı-Altın’ı
ortadan kaldırır. Kız kardeşlerini vermek istemeyen yedi yiğit
kardeş, yedisi birden Aran-Taycı’ya saldırırlar. Aran-Taycı, yedi
gün boyunca yedi yiğitle dövüşür ve onları da öldürür. Daha sonra Oçı-Karakçın’ı alarak memleketine döner.
10. Arı-Haan Destanının Özeti
Çok eski çağlarda, başı ak taygalı, önü sarı yalçın kayalı bir
ırmağın ortasındaki kayanın üzerinde yetişen yalnız bodur ağacın gövdesindeki parmak başı kadar bir ur büyür ve o urdan altın
başlı, gümüş göğüslü bir oğlan çocuğu dünyaya gelir. Belli bir
zaman doğduğu ağacın yanında yaşayan oğlan, anne ve babasının
Uspun adlı denizdeki yer iyesi olduğunu düşünüp ona seslenir.
Nereden geldiği bilinmeyen bir ses, oğlana nehir yatağındaki
Kalpak kaya altında yurt tutmasını ve orada dünyanın kara-ala
kurdu ile cihanın kızıl-ala kurdunu yiyerek ömür sürmesini söyler.
Kalpak kaya altını yuva tutarak yaşamaya başlayan oğlan,
kuyruğu ve yelesi yere değen, gelip geçen kuşların sırtını gagalayıp yaraladığı bir tay görür ve onu kuşlardan kurtarır. Tay,
253
Destanlaan Evlilikler
çocuktan kendisine binmesini ister ve onu bir ulu ak tayganın
önündeki yalçın ak kaya önüne götürür. Tay, gökten inen anasını
emmeye başlayınca oğlan da gidip atı emer ve emdikçe semirir,
güneşte sararan, gölgede kararan katı derisi dökülüverir. Gökten inen at, oğlana bu tay senin atındır der ve kendisinin ölüm
vaktinin geldiğini söyleyerek defnedileceği yeri çocuğa gösterir.
Çocuk, gösterilen ak uçurumun oradaki mağaraya girdiğinde at
koşumları görür ve onları alarak atını eyerler. Ayrıca mağarada bulunan elbiseleri de kendisi giyer. At, ölmeden önce oğlana
kutsal bir kitap verip adının Arı-Haan olduğunu söyler.
Bir müddet sonra Arı-Haan, Kurbustu-Haan’ın üst âlemden
indirdiği kalabalık halkla karşılaşır. Atın verdiği kutsal kitaptan
Arı-Haan, kalabalık halk arasında doksan atın koşup da dolanamadığı süslü, güzel ak otağ içerisinde altın prensesin yaşadığını
öğrenir. Otağa giren Arı-Haan, bir kağan gibi karşılanır ve altın prensesle evlenir. Altın prenses, Arı-Haan’a bin kara devenin başı, acımasız kara buğranın kaybolmasının üzerinden üç yıl
geçtiğini, onu aramak için yola çıkması gerektiğini söyler. Prenses, hamile olduğunu, doğacak olan oğullarına bir gelin bulması
gerektiğini de ilave eder. Arı-Haan, gelin olabilecek kızı nereden bulabileceğini sorduğunda da ulu kızıl tayga yurtlu UlugHaan’ın obasında bulabileceğini, kara buğrayı da kalın olarak
götürebileceğini söyler.
Arı-Haan, bin kara samur derisini atına yükleyip yola çıkar.
Arı-Haan, buzullu ala tayga üzerine çıkıp acımasız kara buğra
ile kel sarı buğranın kapışmasına şahit olur. Bahadır, buğraların kapışmasını seyrederken dümdüz güney taraftan üç güneş
gibi gelen kel sarı buğranın sahibini görür. Arı-Haan, adı ŞaraMelçen-Haan olan bu kişiyle kapışır ve çetin kapışma sonucunda
onu yener. Şara-Melçen-Haan, bağışlanmasını diler ve Arı-Haan
ile dost olmak ister. İki bahadır dost olur ve yollarına devam
ederler.
254
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Arı-Haan, bir müddet sonra ikiz kardeşlere rast gelir ve onlarla birlikle yoluna devam eder. Ulug-Haan’ın obasına gelen
bahadır, otağa girip de kim olduğu sorulduğunda yitirdiği dişi
devesini aradığını söyler. Bahadırın söylediği sözler, onun UlugHaan’ın kızını almak için geldiğine yorulur. O sırada erler de
Ulug-Haan’ın kızını almak için düzenlenecek olan yarış için toplanmışlardır. İlk yarış olan güreşi Arı-Haan kazanır. İkinci yarış
olan at yarışını da Er-Sayın-Ulaatı’nın bindiği Arı-Haan’ın atı
Er-Sarıg kazanır. Üçüncü yarış olan ok atma yarışını da kazanan
Arı-Haan, Ulug-Haan’ın kızını oğluna alma hakkını elde eder.
Ulug-Haan, kızının toyunu yapıp çeyizini hazırlayarak Arı-Haan
ile kızını yolcu eder.
Obasına dönmek için yola koyulan Arı-Haan, yanındakileri gönderip kendisi Şara-Melçen-Haan’ın obasına gelir. ŞaraMelçen-Haan, onu yaralayıp bir çukurun içine atar. Çukurun
üzerini de kara taş ile kapatır. Arı-Haan’ın oğlu için aldığı kız
da Şara-Melçen tarafından kaçırılır. Bu sırada Arı-Haan’ın karısı
bir oğlan doğurur.
Oğlan belli bir yaşa gelince annesinden babasının başına
neler geldiğini sorar. Annesi de olan biteni anlatır. Çocuk hemen babasını kurtarmak için yola çıkmak ister. Annesi üst ve alt
âlemden çağırttığı ustalara oğlunun silahlarını yaptırır. Anne,
oğluna altmış kulaç altın ipini vererek binlerce yılkı arasından
kendisine at yakalamasını söyler. Oğlan, binlerce yılkı içerisinden akıtmalı kan kızıl tayı yakalayıp anasına getirir. Üzerine
koşum takımları geçirilen tay, akıtmalı Han-Şilgi at oluverir.
Hazırlanan elbiselerle silahları giyinip kuşanan oğlan da erden
ziyade, çamdan uzun bir bahadır oluverir. Oğlanın annesi altın
prenses, halkını oğluna iyi bir ad vermeleri için toplar. Halk arasından kimse çıkıp çocuğa ad vermeye cesaret edemez. O sırada
kara tilki derisi börklü, eli asalı bir dede gelir ve oğlana HanŞilgi atlı Han-Sayın-Hovugun adını verir.
255
Destanlaan Evlilikler
Yola çıkan Han-Sayın-Hovugun, babasının atının izini takip
etmeye başlar. Yolda babasının atıyla karşılaşır ve kim olduğunu
soran ata kendisini tanıtır. At, oğlana, babasının başından geçenleri anlatıp kendisini beklemekte olduğunu söyler. Babasının
atıldığı çukurun yanına gelen Han-Sayın-Hovugun bir eliyle taşı
fırlatıp atar ve henüz ölmemiş olan babasını çukurdan çıkarır.
Dizini bileyli baltaya kestiren baba, atının terkisindeki ak matara içindeki em-derman otunu yiyerek iyileşir. İyileşen Arı-Haan,
Şara-Melçen-Haan’ın obasına gelerek onu öldürür. Kaçırılan gelinin yanı sıra, Şara-Melçen-Haan’ın malını mülkünü sürüp obasına getirir. Obada büyük bir toy düzenlenir.
11. Arzılan-Kara Attıg Çeçen-Kara Möge Destanının
Özeti
Çok eski zamanlarda Şil-Tayga ile Şilen-Tayga’nın eteğini
yurt tutan Dalay-Baybın-Han’ın kavminden altmış-yetmiş yaşlarında yoksul bir karı koca vardır. Alaaday adındaki yaşlı kadın,
bir gece rüyasında gençleştiğini görür ve çok geçmeden bir çocuğa gebe kalır. Kadın, zamanı gelince altın belli, gümüş göğüslü
bir erkek çocuk doğurur.
Üç yaşına gelen çocuk, bir gün oyun oynarken sıçanları görür. Babasından bunların avlanıp yenildiğini öğrenir ve onları
taşla avlamaya başlar. Cesur bir yiğit olan çocuk, zamanla tekekoçkar, sığın-geyik avlamaya başlar. Babası, oğlunun taşla avlanmasını uygun bulmaz ve yay-ok yaptırması için gerekli malzemeleri öğrenip oğluna söyler.
Oğlan babasının tavsiyesi üzerine Hüren-Kızıl taygaya gider
ve istenilen ağaçları kökünden söküp ustaya getirir. Daha sonra
aynı taygada yaşayan yetmiş dağ keçisinin derisini soyup getirir.
Göğün kapkara kuşunu aramaya giden oğlan, yolda ak boğasına
ak söğüt yükleyen ak başlı, ak sakallı bir ihtiyara rastlar ve ondan
aradığı şeyin Kan-Kara taygada olduğunu öğrenir. Denilen yere
giden ve karakuşun üst âlemden gelip konmasını bekleyen oğlan,
256
D r. Sal aha d d in B EKK‹
gelen güzel sesli kuşun tüyünden alabilmek için onun kuyruğundan tutar. Karakuş, oğlanla konuşur ve kendi tüyünden beş tüyü
koparıp ona verir. Oğlan, daha sonra, yetmiş kazanın demirini
getirip ustaya verir. Usta, vınlaması bir günlük yerden duyulan
büyülü katı kara yayla demir kara oku yapıp oğlana verir. Oğlanın ok ve yayla obasına döndüğü sırada zayıf kara kısrak, bir tay
doğurur.
Günün birinde Çeleedey-Ata, oğluyla Dalay-Baybın-Han’ın
huzuruna çıkar ve oğluna ad vermesini ister. Halk arasından
kimse ad vermeye yanaşmaz. Bu sırada ak başlı bir ihtiyar çıkarak
oğlana Arzılan-Kara atlı Çeçen-Kara-Möge adını verir.
Bir müddet sonra Çeçen-Kara-Möge, anne ve babasından
kendisine eş olabilecek birisini nereden bulabileceğini sorar.
Anası, kendisine eş olabilecek kızın, tam kuzey yönünde, büyük
tayganın bel tarafını yurt tutan Uzun-Sarıg-Han’ın kızı NarınDangına olduğunu söyler. Bahadır, hemen hazırlanıp yola çıkar.
Çeçen-Kara-Möge, yolda, Uzun-Sarıg-Han’ın kızını almak için
ordusuyla birlikte giden fakat alamadan geri dönen Han-Ügey
ile karşılaşır. Han-Ügey’den ayrılan bahadır, karşısına çıkan iki
kurdu takip edip öldürür. Daha sonra yolda Kalçan-Kara Attıg
Han adlı biriyle karşılaşır. Karşılaştığı kişi, kızı kendisinin aldığını söyleyip oradan uzaklaşır. Bu kişiyi takip eden bahadır, atının tavsiyesi üzerine atını yapağılı kara taycığa, kendisini de sarı
keçe kepenekli sefil oğlana dönüştürüp ilerlemeye devam eder.
Yolda yaşlı bir adama rastlar. Yaşlı adam bahadıra karşılaşacağı
engeller konusunda bilgi verir. Bahadır önüne çıkan tüm engelleri aşar ve yolda Uzun-Sarıg-Han’a rastlar. Uzun-Sarıg-Han’ı
takip ederek onun obasına ulaşır.
Hanın çadırına girdiğinde dede, nine ve üstü başı yırtık sarı
bir kadınla karşılaşır. Oğlan, çadırda kara tütün gibi yemekten
yer ve orada uyuyup kalır. Rüyasında dökük kara çadırın parlak
bir otağa dönüştüğünü görür. Aradığı Narın-Dangına’nın kılık
257
Destanlaan Evlilikler
değiştirip dede ile ninenin yanında yırtık çadırda yaşadığını anlar. Onunla konuşmak isterken yeniden uyanır ve uyandığında
çadırın eski halini aldığını görür. Akşam olunca aynı şeyleri bir
kez daha yaşar. Gece uyanıp yatan prensesin yanına varır ve işin
aslını sorar. Kız, bugüne kadar kendisini kimsenin görmediğini, ilk görenin kendisi olduğunu ve Demir-Kırlıg-Han’nın kendisini istediğini söyler. Oğlanın iki üç gündür kızın çadırında
kaldığını öğrenen han, onu huzuruna getirtir ve kim olduğunu
sorar. Bahadır, kendisini kaybolan deveyi arayan bir çoban olarak
tanıtır. Kağan, oğlanın söylediği sözlerin ne anlama geldiğini
anlar ve daha önce kızını isteyen Demir-Kırlıg ile anlaşması gerektiğini söyler. Kağan, bahadıra çeşitli yarışlar düzenleyeceğini
ve yarışları kazananın kızını alacağını bildirir. Düzenlenen yarışlardan ilk ikisini bahadır kazanır. At yarışını da atına daha önce
karşılaştığı ihtiyarı bindirerek kazanan bahadır, at üzerinde ölüp
kalan yaşlı adamı Narın-Dangına’ya götürür. Narın-Dangına, ölmüş adamı sihirle diriltir.
Düzenlenen yarışta iki rakip karşı karşıya gelir. Uzun bir
mücadele sonunda bahadır, Demir-Kırlıg-Han’ı bir çukura hapsetmeyi başarır. Uzun-Sarıg-Han, kızını bahadıra vermek zorunda kalır, fakat üç gün konaklamasını ister. Üçüncü gün han,
bahadırdan dümdüz kuzey tarafta, yerle göğün birleştiği yerin
ötesindeki Çeerendey kocakarının demir değneğini getirmesini ister. Bahadır, sabah erkenden yola koyulur ve yolda dürbünle etrafı gözetlerken bozkır ortasındaki Dag-Möge’yi görür.
Bahadır, atını boğumlu kır dikenine, kendisini de salkım yele
dönüştürüp Dag-Möge’nin yanına gelir. Onu kürek kemiğinin arasındaki parmak başı kadar beninden vurur. “Daha sonra
Dağ-Möge ile kapışan bahadır, yenilmek üzereyken atı durumu
Narın-Dangına’ya düş göstererek bildirir. Narın-Dangına, bahadıra sihir vasıtasıyla üç-dört yaşındaki boğanın gücünü verir ve
Çeçen-Kara, Dag-Möge’nin üstesinden gelir.
Yoluna devam eden bahadır, atını yapağılı taya, kendisini
de sefil oğlana çevirerek Çeerendey kocakarının obasına gelir.
258
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Obada yaşlı bir adamdan Çeerendey kocakarının değneğini nasıl
elde edebileceğini öğrenir. Dokuz kat cam ev içindeki değneğin
bahadır tarafından çalınması üzerine yaşlı kadın askerlerini onun
peşinden gönderir. Zor durumda kalan bahadır, durumu düşünde gören Narın-Dangına sayesinde kurtulur ve istenilen değneği
Uzun-Sarıg Han’a getirir. Han, kızını ve damadını yolcu eder.
Memleketine döndüklerinde Narın-Dangına, bahadırın anne ve
babasını sihirle on beş yaşındaki gençlere çevirir.
Bir müddet sonra Dalay-Baybın-Han, Çeçen-Kara’dan demir ağızlı kara mağarada yaşayan üç iblisle savaşıp onları yok
etmesini ister. Bahadır, ertesi gün yola çıkar, üç iblisten ikisini
öldürür, diğeri altın başlı ördek olup göğe uçup gider. Olayın
üzerinden çok geçmeden ineklerin arasından bir kel kara buzağı
ortaya çıkar. Narın-Dangına, düşünde vaktiyle ördeğe dönüşen
iblisin obasında kel kara buzağı olarak dünyaya geldiğini görür.
Durumdan haberdar olan bahadır, tekrar ördek biçimine giren
iblisle mücadele eder fakat iblis tarafından beli koparılarak öldürülür. Narın-Dangına, öldürülen bahadırını şifalı otlarla diriltmeyi başarır.
Tekrar dirilen bahadır, boynundaki altın iple gökte uçan ördek biçimindeki iblisin peşine düşer ve onu yakalayıp öldürür.
Fakat iblisin içinden on bin iblis çıkar. Bahadır, iblisleri öldürdükçe çoğaldıklarını görür ve Narın-Dangına’nın fark etmesiyle
iblisin üç kat demir kızıllığının kesiştiği yerden okuyla vurur.
Bunun üzerine bütün iblisler ölüverir. İblisleri öldüren bahadır
ve karısı obalarına dönüp huzur içinde yaşarlar.
Bir gün atını serbest bırakıp uykuya dalan Çeçen-Kara’nın
üzerine Hüler-Möge gelir. Babadır, kendisine meydan okuyan
Hüler-Möge ile ertesi gün güreşir ve onu yener. Yenilen HülerMöge, bahadırdan bağışlanmasını dileyip dost olmak istediğini
söyler. Demir yalayıp ant içen Hüler-Möge ile Çeçen-Kara dost
olup obaya gelirler.
259
Destanlaan Evlilikler
Narın-Dangına, Hüler-Möge’ye eş olabilecek kızın HünHan’ın kızı Hümüs-Dangına olduğunu söyler. Yola çıkan iki bahadır, yolda karşılaştıkları yaşlı karı kocadan prensesin altın gölde, dokuz kat cam otağda yaşadığını öğrenirler. Hüler-Möge göl
kıyısında kalır, Çeçen-Kara, hanın yanına gider. Göl içindeki kız,
rüyasında iki bahadırın geldiğini görür ve hizmetkârına onlardan
birisini yanına getirmesini söyler. Hizmetkâr Hüler-Möge’yi kızın yanına götürür. Hüler-Möge ile Hümüs-Dangına dokuz kat
cam otağda yaşamaya başlar. Hanın yanına varan Çeçen-Kara, ondan kızını Hüler-Möge’ye ister. Han, iki bahadırın kendi obasını
da koruyabileceğini düşünerek kızını verip toyunu yapar. Ertesi
gün, Hüler-Möge, karısı Hümüs-Dangına’yı bileyi taşına çevirir ve Çeçen-Kara’yla birlikte yola koyulur. Obaya geldiklerinde
dokuz gün boyunca toy yapılır. Çeçen-Kara bahadır, ülkesinin
kuzey tarafının korunması işini Hüler-Möge’ye bırakıp, kendisi
güney tarafa yerleşir.
12. Âşık Garip Hikâyesinin Özeti*1
Çok eski zamanlarda Tebriz’de malının hesabını bilmeyen
tek çocuk sahibi Hoca Maksut yaşamaktadır. Bir gün hastalanan
Hoca Maksut, ölümünün yaklaştığını düşünür. Tanıdıklarını,
akrabalarını çağırarak onlardan çocuğunun mirasyediler eline
düşmemesi için gerekenleri yapacaklarına dair söz alır ve çok
geçmeden de ölür.
Babasının ölümünden sonra bir bezirgân, çocuğun önceki
ismini kaldırıp babasının ismiyle yaşamasının daha iyi olacağını
söyler. Çocuk da söyleneni kabul eder.
O dönemde Tebriz’de yaşayan beş mirasyedi Hoca Maksut’un
öldüğünü öğrenip gelir çocuğu bulurlar. Çocuğu kandırıp babasından kalan malını yemeye başlarlar. Beş mirasyedi bir buçuk
yıl içinde çocuğun ne kadar malı varsa hepsini yiyip tüketirler.
*
Bu özet, Fikret Türkmen’in “Âşık Garip Hikâyesi (Ankara, 1995)” adlı kitabının 113195. sayfaları arasında bulanan “Destân-ı Hikâyet-i Maksud” adlı metinden oluşturulmuştur.
260
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Beş parasız kalan çocuk, annesi tarafından bir kazancının yanına çırak olarak verilir. Bir gün kazancının yanında duran çocuk, ertesi gün bir terziye çırak verilir. Orada da tutunamayan
çocuk bir kahvede saz çalan âşıkları görür ve onlardan birinin yanında çırak olur. Altı ay sonra bir Berat Kandili’nde abdest alıp
namaz kıldıktan sonra uykuya dalan çocuk, rüyasında pîr elinden
Hoca Sinan’ın kızı Şah Senem aşkına bade içer. Aynı bade Şah
Senem’e de içirilir.
Çocuk, annesi ve kız kardeşini yanına alıp Şah Senem’in
yaşadığı Tiflis’e doğru yola çıkar. Tiflis’te Canım Hoca adında
birinin evinde konuk olurlar. Canım Hoca, çocuğu alıp birçok
âşığın fasıl yaptığı Deli Mehmet’in kahvesine götürür. Çocuk,
Deli Mehmet’in kahvesinde çalıp çığırırken kahveye yakın bir
yerde oturan Hoca Sinan, çocuğun sesini duyar ve o kahveye gelir. Çocuğun sesini Şah Senem de duymuştur. Mecliste bulunan
usta âşıklar, çocuğa Garip mahlasını verirler.
Hoca Sinan, Âşık Garip’i çalıp söylemesi için köşküne davet
eder. Şah Senem, köşke gelecek olan Garip’i daha yakından görebilmek için köşkün penceresinden bahçeye bakan bir kafes açar.
Garip, bahçeye geldiğinde iki âşık uzaktan da olsa birbirlerini
görürler.
Bu arada Canım Hoca’nın eşi Garip’in annesini evden kovar.
Âşık Garip, Hoca Sinan’dan kendilerini yanına almasını ister.
Hoca Sinan, annesi ve kız kardeşiyle birlikte Âşık Garip’i konağına alır.
Bu arada iki âşık Şah Senem ile Garip, görüşüp konuşurlar.
Şah Senem, Garip’ten annesini göndererek kendisini istemesini
ister. Ertesi gün Garip’in annesi Şah Senem’i istemek üzere Hoca
Sinan’a gider. Hoca Sinan kırk kese akçe karşılığında kızını vereceğini söyler. Garip, istenen parayı temin etmek için gurbete
çıkmak ister. Şah Senem, babasından gizli kırk kese akçeyi temin
edip Garip’e vermek ister. Aynı şekilde kahve sahibi Deli Meh261
Destanlaan Evlilikler
met de kırk kese akçeyi temin edebileceğini söyleyip Garip’in
gurbete çıkmasını istemez. Garip, yapılan iki teklifi de kabul
etmez. Garip, gurbete çıkmadan sevgilisiyle köşkün bahçesinde
buluşur. Şah Senem, Garip’in gurbete çıkmasını istemez. Garip,
sevgilisi, annesi, kız kardeşi ve dostlarıyla vedalaşıp yola çıkar.
Garip, önce Erzurum’a daha sonra da Halep’e gider. Halep’te
Baba Yusuf’un kahvesine ortak olup orada çalıp söylemeye başlar. Garip’in ünü kısa sürede Halep paşasına ulaşır. Paşa, ona konağında bir yer verip geceleri kendisine fasıl yapmasını ister.
Bu arada Hoca Sinan’ın amcası oğlu Şah Velet, babasından
Şah Senem’i ister. Hoca Sinan, benim malım kadar mal getirirsen
veririm der. Bunun üzerine zaten bezirgân olan Şah Velet, ticaret
için Halep’e gelir. Halep’te Şah Velet ile karşılaşan Âşık Garip
bir mektup yazarak ondan mektup ile birkaç hediyelik eşyayı annesine götürmesini ister. Şah Velet, yolda mektubu okur ve kendi nişanlısına yazıldığını görünce çok kızar. Yanında bulunan
Kel Oğlan, mektupla Âşık Garip’in vaktiyle kendisine hediye
ettiği gömleği kana bulayarak Garip’in ölüm haberini annesine
ulaştırır. Şah Senem’e de Garip’in öldüğü söylenir. Şah Senem,
ölüm haberini getirenin Şah Velet olduğunu öğrenince Garip’in
hayatta olduğunu anlar. Bu şekilde Şah Senem’e sahip olamayacağını anlayan Şah Velet, hile ile onunla nikâhlanır.
Şah Senem, Garip’ten haber almak için gelip geçen kervanlarla söyleşir. Şah Senem, bezirgânlardan birine bir mühür ile tas
vererek gittiği her yerde Senem aşkına şerbet dağıtmasını ve tasa
kim sahip çıkarsa ona halini arz etmesini söyler.
Bezirgân, Erzurum, Hint, Yemen ve Şam’ı dolaşıp her yerde
Senem aşkına şerbet dağıtır ama tasa sahip çıkan olmaz. Bezirgân,
Halep’e ulaştığında aynı şekilde Garip’e de şerbet ikram eder.
Garip, şerbet ikram edilen tasın ve içindeki mührün kendisinin
olduğunu görür. Bezirgândan Şah Senem, annesi ve kız kardeşi
hakkında bilgi alır. Şah Senem’in Şah Velet’le nişanlandığını öğ262
D r. Sal aha d d in B EKK‹
renince Halep paşasından izin isteyip hemen yola çıkmak ister.
Paşa ona bir at vererek uğurlar.
Garip, Tiflis yolunda birçok engelle karşılaşır. Önce atı çatlayıp ölür. Yaya olarak yoluna devam eden Garip’in bu sefer de
karşısına geçit yeri olmayan bir nehir çıkar. Hızır, yardıma gelerek Garip’i kısa sürede Tiflis’e ulaştırır.
Tiflis’e gelen Garip, pınar başında karalara bürünmüş kız
kardeşiyle karşılaşır fakat kız kardeşi Garip’i tanımaz. Kız kardeşine Garip’in çırağı olduğunu söyleyip kendisini annesine götürmesini söyler. Annesinin yanına giden Garip, oradan duvara
astığı sazını alarak dokuzuncu gününe giren Şah Senem’in düğününe gider. Orada kendisini Garip’in çırağı olarak tanıtır. Yakın
dostlarından Deli Mehmet hariç hiç kimse Garip’i tanıyamaz.
Garip, düğünde çalıp söylemeye başlayınca Şah Senem, onun
sevgilisi olduğunu anlar. Garip, Şah Velet’in düğün masraflarına karşılık kız kardeşiyle evlenebileceğini söyler. Şah Velet de
kabul eder. Daha sonra kırk gün kırk gece sürecek Garip’le Şah
Senem’in düğünü başlar. İki âşık murat alıp murat verirler.
13. Ay-Huucın Destanının Özeti
Yeryüzünde dağların, nehirlerin, göllerin oluştuğu zamanda, Hanım Irmakla Hanım Zirvenin birleştiği yerde Kız-Han ve
küçük kardeşi Han-Mirgen yaşamaktadır. Bir gün Sarı-Han’ın
kızını almak isteyen fakat babası razı olmadığı için evden ayrılmış olan Kün-Tönis-Han, Kız-Han’ın evine misafir olur.
Buradan da Kara-Han ile Bora-Han’ın memleketlerine, onların
Bora-Ninci ve Kara-Ninci adındaki güzel kızlarını görmeye gidecektir. Kün-Tönis-Han, Han-Mirgen’e birlikte gitmelerini ve
hangi kız güzelse onu Han-Mirgen’in almasını teklif eder. HanMirgen’in gitmesine Kız-Han razı olmaz. Kız-Han razı olmayınca Kün-Han dönüp gider.
Bir gün Han-Kız, Han-Mirgen’i hayvanlara bakması için
dağa gönderir. Han-Mirgen, Hanım Zirvenin üzerine çıktığında
263
Destanlaan Evlilikler
Ala-Kula aygıra, kulağı kuyruğu olmayan bir bozkurdun yanaştığını görür. Yayını, okunu çıkarıp bozkurda fırlatır. Bozkurt,
yaralanmasına rağmen kaçmaya başlar. Han-Mirgen, bozkurdun gittiği yerde belki bir kadın bulurum diye yaralı kurdun
peşine düşer. Han-Mirgen, uzun süredir takip ettiğ bozkurdun
yattığını görür. Kurdun yanına vardığında, kurt ayağa kalkar ve
kapışırlar. Han-Mirgen, kurdu öldürüp atına yükler ve ablasına
götürür.
Kurdu öldürdükten sonra ablasından alacağı kızın memleketini ve kim olduğunu sorar. Kız-Han, çok uzaklarda yaşayan
boz atlı Alp-Han-Kız’ın Han-Mirgen’in alacağı kişi olduğunu
söyler.
Yola çıkan Han-Mirgen, fazla geçmeden yurdunu talan etmeye gelen Alp-Han-Kız ve askerleriyle karşılaşır. Amansız bir
mücadelen sonra Han-Mirgen, Alp-Han-Kız’ı yenerek boz atının
kuyruğuna bağlayıp memleketine doğru yola çıkar.
Han-Mirgen, evine döndüğünde ablasının yanında küçük
bir kız görür. Kızın, kendisine kardeş olarak ala kula aygırla ala
kula kısraktan doğmuş olan Ay-Huucın olduğunu öğrenir. Bir
müddet sonra Han-Mirgen ile Alp-Han-Kız’ın düğünü yapılır.
Ay-Huucın, “kendi etimi yiyemem” diyerek düğüne katılmaz.
Bir zaman sonra Ay-Huucın, Kün-Han oğlu Kün-TönisHan’ın Hıyğa-Çiçen tarafından öldürüldüğünü, Kün-Han babasının ona yardım edemediğini, iki Kirit kuşunun ölü dirilten otu
aramak için yola çıktığını kendisinin de onlara yardım etmesi
gerektiğini söyleyerek yola çıkar.
Kızıl konur atlı Hıyğa-Çiçen’le Ay-Huucın Hanım Zirve
üzerinde kapışırlar. Dokuz yıllık kapışmadan sonra Ay-Huucın,
Hıyğa-Çiçen’i yenerek memleketine döner.
Han-Mirgen’in karısı Alp-Han-Kız, aslında Tanrı’nın HanMirgen için yazdığı kadının kendisi olmadığını, o kadının Kün-
264
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Han kızı Kün-Arığ olduğunu söyler. Han-Mirgen, Kün-Arığ’ı
almak üzere hazırlanıp yola çıkar. Bu arada ablası Kız-Han’ın
ölüm vakti gelmiştir. Ölmeden önce ülkesini Ay-Huucın’a emanet eder. Ay-Huucın, Kız-Han’ı ak kayanın yanına gömer. Dönüş yolunda Ak-Çibek-Arığ’a rastlar. O, ağabeyi Han-Mirgen’e
eş olması için Ak-Arığ’ı yanında getirmiştir.
Bir müddet sonra Han-Kız’ın doğum zamanı gelir. AkÇibek-Arığ doğum yaptıracak kadın aramaya çıkar. Gece karanlığında hiç kimseyi bulamaz. Obanın en sonunda ışığı yanan
bir ev görür. Orada, gözü görmeyen bir kadınla, küçük bir kız
çocuğu vardır. Yaşlı kadın önce doğuma gitmeye razı olmasa da
küçük kızın yalvarmasıyla yola çıkar. Eve geldiklerinde yaşlı kadın bir köpeğin doğurduğunu görür. Köpeğin iki yavrusunu alarak koynuna sokar. İçeri girdiklerinde Han-Kız’ın bir erkek bir
kız çocuğu doğurduğunu görür. Yaşlı kadın, köpek yavrularıyla
çocukları değiştirir ve aceleyle oradan uzaklaşır. Yaşlı kadın ile
çocuk kendi şekillerine dönüşüp yeraltına inerler. Bunlardan biri
Kara-Ninci, diğeri Bora-Ninci’dir.
Han-Mirgen, Kün-Tönis-Han ve Kün-Han’ın kızı KünArığ ile birlikte eve döner. Ak-Çibek-Arığ, utanıp yorganın altına gizlenir. Han-Mirgen, yorganı çektiğinde Ak-Çibek-Arığ
ortaya çıkar. Han-Mirgen, Han-Kız’dan bu kızın kim olduğunu
sorar. Han-Kız, kardeşin Ay-Huucın’ın senin için getirdiği kız
Ay-Çibeğ-Arığ der.
Han-Mirgen, ablasının öldüğünü çocuklarının da kaçırıldığını öğrenir. Kün-Tönis-Han’la çocuklarını aramaya çıkar. Yeraltına inilecek yere geldiklerinde Kün-Tönis-Han korkarak geri
döner. Han-Mirgen, tek başına yeraltına iner. Han-Mirgen, bir
köpek şekline dönüşür ve kaçırılan kızını ve oğlunu bulur. Onları
yüzüğe çevirip kendi bedenine saklayarak oradan uzaklaşır. Yolda
kendisine yardıma gelen Ay-Huucın ile karşılaşır. Ay-Huucın,
kardeşine bir tane de görünmezlerden eş almasını söyler. Han-
265
Destanlaan Evlilikler
Mirgen, bu teklifi kabul etmez. Memleketlerine döndüklerinde
Han-Çibek-Arığ ile Kün-Arığ’ın düğününü yaparlar.
Düğünden sonra Ay-Huucın, oğlana ak kır atlı Altın-Teek,
kıza ak kula atlı Altın-Arığ adını verir.
Bir zaman sonra Ay-Huucın, kardeşi Altın-Arığ’ı yanına alarak yola çıkar. Altı yıl sonra bunların düşman eline düştüklerine
dair haber gelir. Altın-Teek, hazırlanıp yola çıkar. Düşmanları
yenip memleketlerine dönerken Çalat-Han’ın evine uğrar. Evde
Çalat-Han’ın karısı Çarıh-Tana, iki çocuğu Çalay-Puruhan ve
Çaas-Han vardır. Ay-Huucın, güzel kız Çalay-Paruhan’ı AltınTeek kardeşine ister. Çalay-Puruhan’ı alıp evlerine dönerler.
Çalay-Puruhan ile Altın-Teek’in düğünlerini kendi yurtlarında
yaparlar.
14. Aytünüke Destanının Özeti
Kara dağın koltuğunda, kara denizin kıyısında yaşayan ihtiyar Kara-Kaan’ın kendisi gibi yaşlı olan eşi bir erkek çocuk
dünyaya getirir. Kara-Kaan, doğan çocuğuna beşik yapmak ve
ona yedirecek bir şeyler bulmak için ava çıkar. Av dönüşü aygırlı
sürü içerisinde de yeni doğmuş bir tayın olduğunu görür. Avladığı hayvanlardan bir şölen düzenleyerek çocuğunun doğumunu
kutlamak üzere çevredeki halkı davet eder. Bu arada eşi bir de
kız çocuğu doğurur. Şölenin sonunda bir ihtiyar çıkarak erkek
çocuğa Aytünüke kıza ise Kaspak adını verir.
Aytünüke belli bir yaşa gelince anne ve babasına evleneceği
bir kız bulmak üzere yola çıkacağını söyler. Babası kimin kızı
için sefere çıkmak istediğini sorar. Aytünüke, o, yolda belli olur
diyerek vakit kaybetmeden yola koyulur.
Yolda, Er-Şokşılan ile Baçır-Kara bahadırlar tarafından öldürülmek üzere olan Ak-Bökö bahadırı onların elinden kurtarır.
Ak-Bökö’nün daveti üzerine hediyesini hazırlayıp Altın-Kaan’ın
memleketine doğru yola koyuluverir. Kısa sürede Altın-Kaan’ın
266
D r. Sal aha d d in B EKK‹
memleketine ulaşır. Altın-Kaan’ın sorusu üzerine eş bulmak için
sefere çıktığını söyler. Bunun üzerine Altın-Kaan, Altın-Tana
adında bir kızının olduğunu söyler ve eğer kızım da kabul ederse
onunla evlenebilirsin der. Altın-Tana, Aytünüke’nin teklifini kabul eder ve evlenirler. Bir müddet orada kalıp aldığı eşi ve kaynı
Altın-Koo ile birlikte memleketine döner.
Memleketine döndüğünde obasının Sarı-Kaan tarafından
yağmalanmış olduğunu görür ve hemen Altın-Koo ile yola çıkar.
Kılık değiştirerek Sarı-Kaan’ın çadırına girerler. Sarı-Kaan, onlara Kara-Kaan’ın Kaspak adlı kızını bir türlü ele geçiremediğini
söyler. Aytünüke, biz buluruz diyerek Sarı-Kaan’ın çadırından
çıkıp babasının tutulduğu yere gelir ve onlara misafir olur.
Daha sonra kız kardeşi Kaspak’ı bulmak için yola çıkar. Kısa
sürede kız kardeşini bulur. Aytünüke, Altın-Koo ve Kaspak birlikte Sarı-Kaan’ın memleketine gelip esir edilmiş olan babası ve
halkını kurtarır. Daha sonra eşi ve çocuklarını sağ bırakıp SarıKaan’ı öldürür. Kendi memleketlerine döndüklerinde kız kardeşi Kaspak ile kaynı Altın-Koo’yu evlendirir.
15. Bayan-Toolay Destanının Özeti
Çok eskiden malı başından aşmış, çoluğu çocuğu olmayan
Bayan-Toolay, Ak-Hem denilen ulu taygada yaşamaktadır. Bir
gün hayvanlarını kontrol etmek için Ak-Hem taygaya çıkan
Bayan-Toolay, evine döndüğünde yaşlı eşinin bir oğlan doğurduğunu görür.
Bayan-Toolay, evinde oğluyla vakit geçirirken KaratıHaan’ın adamları gelip yurduna yerleşir. Karatı-Haan, BayanToolay’ın hayvanlarının çok olduğunu görünce onu öldürüp
hayvanlarını ele geçirmeyi düşünür. Bir hizmetçisini göndererek
Bayan-Toolay’ı çadırına davet eder ve zehirli içki ile onu öldürür.
Bayan-Toolay’ın eşini kendisine alıp çocuğunu da çoban yapar.
Bir kuzgun gelerek çocuğun durumunu sorar. Ardından
kötü görünüşlü bir tay gelerek çocuğa yardım edeceğini söyler.
267
Destanlaan Evlilikler
Çocuk, yanına kötü bir kuzu alıp gelen taya biner. Tay çocuğu
bir kayanın bulunduğu yere getirir. Çocuk kayanın kapısını bulup içeri girdiğinde bahadırlık elbiseleri ile ok, yay ve at koşumları görür. Bulduğu elbiseleri giyip tayı da eyerler. Tay, çocuğa
adının Sagaan-Toolay olduğunu söyler.
Adını alan bahadır, yola çıkar. Yolda bir ihtiyara rastlar. İhtiyar, nereye gittiğini sorduğunda, “Kök-Hevenk kayınbabamdan yüzyıllık emanetimi almaya gidiyorum.” der. İhtiyar, bunları duyunca hızla oradan uzaklaşır. Çünkü Kök-Hevenk-Han
kendisidir. Sagaan-Toolay, atının ikazıyla ihtiyarı takip eder ve
hanın memleketine ulaşır. Kök-Hevenk-Han’ın yurdunda göğe
uzanan demirden bir kule görür. Kuleye odun, su taşıyanlara katılıp oraya giren Sagaan-Toolay, aydan güzel, güneşten parlak bir
kızla karşılaşır. Atı, bahadıra bu kızın evleneceği kız olduğunu
söyler. Bunun üzerine, Sagaan-Toolay, hana giderek kızını ister.
Han, kızını alabilmesi için düzenlenecek yarışlarda başarılı olması gerektiğini söyler.
İlk yarış at yarıştırmaktır. Bu yarışa Kök-Hevenk-Han kendi atıyla katılır. Bir hizmetkârını atına bindirir. Sagaan-Toolay,
atına bindirecek kimseyi bulamaz. O da iki torba kum yükleyerek atını tek başına yarışa sokar. Yarışı Sagaan-Toolay’ın atı
kazanır.
Ertesi gün Sagaan-Toolay, orada bulunan rakiplerinden Gök
oğlu Demir-Möge ile güreşir. Demir-Möge’yi yenen bahadır kızı
alarak memleketine doğru yola çıkar. Kök-Hevenk-Han, malının ve halkının yarısını kızına çeyiz olarak verir.
Sagaan-Toolay, bir av dönüşü eşinin kaçırılmış olduğunu
görür. At direğinde karısının bıraktığı pusulayı bulur ve onun
Amırga-Kara-Moos tarafından kaçırılmış olduğunu öğrenir.
Hemen eşini bulmak için yola çıkan Sagaan-Toolay, AmırgaKara-Moos’un bulunduğu yere gelir. Bu arada eşi de AmırgaKara-Moos’u zehirli içki ile uytmuştur. Sagaan-Toolay, uzun bir
268
D r. Sal aha d d in B EKK‹
aramadan sonra Amırga-Kara-Moos’un canının nerede olduğunu
öğrenir ve onu öldürmeyi başarır.
16. Boktu-Kiriş Bora-Şeeley Destanının Özeti
Kara-Hem nehrinin kenarında yaşamlarını sürdüren yoksul
mu yoksul yaşlı bir karı kocanın üç kızı vardır. Bu kızlar, yaşlı
ana babalarını beslemek için yiyecek toplamaya gittikleri bir gün
çadırlarına döndüklerinde ana ve babalarını yiyen Kara-Mangıs
ile karşılaşırlar. Kara-Mangıs, kızlara kendisi için yiyecek getirmelerini söyler. Kızlar yiyecek getirdikçe daha fazlasını ister.
Bunun üzerine kızlar, yiyecek toplamak bahanesiyle uzaklara
kaçarlar. Arkalarına düşen Kara-Mangıs’tan küçük kız kardeşin
kurnazlığıyla kurtulurlar. Kızlar, bir ağacın tepesine çıkıp orada
sabahlarlar ve ağacın altına gelen üç şehzade tarafından bulunarak Bay-Karatı-Haan’ın obasına götürülürler. Karatı-Haan, bu
kızları oğulları ile evlendirir.
Ava çıkan oğlanların karıları obada kalır ve en küçük kız, bir
oğlan bir de kız doğurur. Ablaları doğum yapan kardeşlerini kıskanıp doğurduğu çocukları alıp nehre atarlar. Çocukların yerine
de iki köpek eniği bırakırlar. Avdan dönen şehzadelerden en küçük kızla evli olanı, karısının köpek eniği doğurduğunu görünce
karısının gözlerini çıkarır, kolunu ve bacağını keserek yaşlı bir
kadının yanına bırakıp obasıyla birlikte göç eder.
Kız ve kocakarı, büyük kızlar tarafından denize atılan çocukları bulur ve yetiştirirler. Oğlan, avlanmasını öğrenir, kız da
tıpkı annesi gibi çok maharetli biri haline gelir. Güçlü kuvvetli
bir alp haline gelen oğlan, anasının gözünü, kolunu ve ayağını yiyen hayvanlardan hesap sorar ve onların gözünü, kolunu ve
ayağını getirip annesine takar, böylece yarım olan annesi tekrar
organlarına kavuşmuş olur. Oğlan, bir mağarada bahadırlık elbiseleri ile kullanabileceği silahlar bulur. Ayrıca binilmemiş bir at
da tutup ehlileştirir.
Çocuğa Boktu-Kiriş adı verilir. Anasından, babasının kim
olduğunu ve başından geçenleri öğrenen Boktu-Kiriş, babası ve
269
Destanlaan Evlilikler
dedesinin obasına doğru yola koyulur. Yolda, Buga-Kara-Möge
(tepegöz) ile karşılaşır ve uzun bir mücadeleden sonra onu öldürür. Atının tavsiyesi üzerine öldürdüğü tepegözü yakar ve küllerini savurur. Bahadır, dedesi Karatı-Haan’ın obasına yaklaştığı
bir yerde uyuyup kalır ve üzerine gelen Karatı-Haan’ın askerleri
tarafından öldürülmek istenir. Fakat atılan oklar oğlanın bedenine işlemez, vurulan kılıçlar tenini kesmez. Karatı-Haan’ın bütün ordusunu kırdığı sırada Karatı-Haan gelir ve delikanlının
Boktu-Kiriş olduğunu öğrenince oğlana onun dedesi olduğunu
söyler. Boktu-Kiriş, Karatı-Haan’ın obasına gelir. Burada karşılaştığı teyzeleri kendisinden af diler fakat Boktu-Kiriş onları
affetmez. Boktu-Kiriş, Karatı-Haan’ın obasını bütün halkı ve
malıyla birlikte alıp kendi obasına göçürür.
Bir av dönüşü obasının yağmalandığını ve halkının esir edildiğini görür. Obasını yağmalayan ve akrabalarını tutsak eden
Amırga-Kara-Moos’un peşine düşen Boktu-Kiriş, yolda kelebeğe dönüşen kız kardeşiyle karşılaşır ve daha sonra Amırga-KaraMoos ile girdiği mücadeleyi kazanır.
Boktu-Kiriş’in kız kardeşi Bora-Şeeley, sönen ateşi yakmak
için gidip bir ihtiyar kılığındaki Amırga-Kara-Moos’tan ateş alıp
gelir. Amırga-Kara-Moos, kızın çadırına gelir ve kanını emerek
onu öldürür. Avdan dönen Boktu-Kiriş, kardeşinin ölüsünü bulur. Boktu-Kiriş, kız kardeşinin kılığına girerek Amırga-KaraMoos’u bulup öldürür. Kendi çadırına dönüp kız kardeşini çeşitli
ilaçlarla diriltmeyi başarır.
Bora-Şeeley, gördüğü bir rüya üzerine ağabeyi Boktu-Kiriş’e
her ne olursa olsun çadırdan çıkmamasını, aksi halde öleceğini
söyler. Birkaç gün çadırda kalan Boktu-Kiriş, dışarı çıkar ve
atından düşüp ölür. Kız kardeşi, ağabeyini bir kaya mezara defneder.
Bir süre sonra Bora-Şeeley, gökte uçan üç kuşun kardeşinin
adını söylediklerini duyar. Kuşlar, üç göğün üstündeki üç âlemin
270
D r. Sal aha d d in B EKK‹
hakanının kızlarıdır. Kız, kuşlardan birini vurur ve kuşun üzerindeki “üç göğün üstündeki üç kağanın kızları için düzenlenecek yarışa Boktu-Kiriş’in de davetli olduğu” yazısını okuyarak
ağabeyinin kılığına girip kızlar için yarışmaya üç göğün üstüne
yolculuğa çıkar. Üç göğün üstüne vardığında düzenlenen yarışlara iştirak eder ve üç kağanın kızını da almaya hak kazanır. BoraŞeeley, üç kağanın kızları ile orta âleme döner ve kaya içerisine
defettiği ağabeyini mezardan çıkararak çadırına getirip yatağına
yatırır. Daha sonra da yaşadığı olayları anlattığı bir mektup bırakarak boz tavşana dönüşüp ormanın içine kaçar. Getirilen kızlar
tarafından diriltilen Boktu-Kiriş, halkıyla birlikte ormana kaçmış olan kız kardeşini bulur ve orada ona bir ev yapar. Yakaladığı avlardan bir kısmını gizli gizli kardeşine götürür. BoktuKiriş’in karıları, kocalarını takip ederek kızın çadırına gelirler ve
onu hileyle öldürürler. Boktu-Kiriş, kardeşini bir ak deve üzerine yükler ve bırakıverir. Ak deve, yaşlı ve yoksul bir adam olan
Bıdaakay-Taraakay-Ata tarafından bulunur ve Bora-Şeeley, yaşlı
adamın çadırında yaşamaya başlar.
Karatı-Haan’ın oğlu Kara-Büdegey, Bıdaakay-Taraakay
Ata’nın yaşadığı yere gelir. Çadıra girince Bora-Şeeley’i görür
ve onun güzelliğine hayran kalır. Kara-Büdegey, kızla evlenmek
ister. Babası Karatı-Haan, Bıdaakay-Taraakay Ata’ya birçok zor
görev vererek onu sınar. Bıdaakay-Taraakay, verilen zor görevleri Bora-Şeeley’in yardımıyla yerine getirir. Karatı-Haan, BoraŞeeley’in çok zeki biri olduğunu anlar ve Bıdaakay-Taraakay’a at
kafasınca altın, kurt kafasınca gümüş başlık verip kızı ister.
Üç gün sonra ihtiyar Bıdaakay-Taraakay, Bora-Şeeley’i damadın obasına götürür. Düğünden sonra Bora-Şeeley hayvanları
otlatır. Han, kızın (kıza han tarafından Çeçen-Urug adı verilmiştir) ne kadar akıllı ve zeki olduğunu tekrar tekrar dener. Kızın
zekâsına ve güzelliğine hayran kalan Karatı-Haan, oğlunu öldürüp gelinini elde etmek ister. Bora-Şeeley, aklı sayesinde kayınbabasını bu düşüncesinden vazgeçirir.
271
Destanlaan Evlilikler
Çeçen-Urug (Bora-Şeeley), bir erkek çocuk doğurur. Belli
bir yaşa gelen çocuk, Öjeeti-Haan’ın obasında düzenlenen ok
atma yarışına katılır. Orada kim olduğunu söylediğinde, hâlâ kız
kardeşi Bora-Şeeley’i arayan Boktu-Kiriş bunu duyar ve çocuğun kendi yeğeni olduğunu anlar. Bora-Şeeley’in çadırına gelen
Boktu-Kiriş kendisini tanıtır. Karatı-Haan, bir toy düzenleyerek torununa ad verilmesini ister. Gelen halk arasından kimse ad
vermek için ortaya çıkmaz. Bora-Şeeley’in önerisi üzerine BoktuKiriş, yeğenine ad verir. Boktu-Kiriş, obasına gitmek için yola
koyulur, oraya vardığında obasının yağmalanmış olduğunu görür. Obasını yağmalayan Çargıraa-Kar-Maadır’ın peşine düşen
Boktu-Kiriş, onu bulup öldürerek yurduna döner.
Bir av dönüşü obasının yine yağmalanmış olduğunu görür. Yağmacıların peşi sıra gider fakat bu sefer başarılı olamayıp
derin bir çukur içine hapsedilir. Kız kardeşine haber verilmesi
üzerine yeğeni gelir ve dayısını atıldığı derin çukurdan çıkarır.
Karatı-Haan, büyük bir toy düzenler ve bu toy sırasında içip
esriyen Bora-Şeeley, ağabeyine kendisini öldürenlerin yengeleri
olduğunu söyler. Bunun üzerine Boktu-Kiriş, kızları üç göğün
üstündeki âleme geri gönderir. Bütün bu yaşananları atlatan
Boktu-Kiriş ve kardeşi Bora-Şeeley, mutlu ve huzurlu bir hayat
sürmeye başlarlar.
17. Boydon-Kökşin Destanının Özeti
Boydon-Kökşin adında bir oğlu ve Boydon-Koo adında bir
kızı olan Ak-Kaan, Ak nehrin kenarında yaşamaktadır. Ak-Kaan,
bir gün Şeytan Celbegen’in memleketini yağmalamaya geldiğini
görür ve karşısına çıkıp onunla savaşmaya başlar. Başarılı olamayacağını anlayınca eşi Ermen-Çeçen’e çocukları Celbegen’den
kurtarmak için onları saklamak gerektiğini söyler. Çocuklarını
Kara dağa çıkarıp yetmiş dallı kavağın altındaki Yassı kayaya
bırakırlar. Celbegen gelip Ak-Kaan ile karısını yutar ama çocuklara ulaşamaz.
272
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Celbegen’den kurtulan çocuklar, sığınacak yer ararken bir
kağanın obasına gelirler. Kağan, bu çocukların Celbegen’den
kaçtıklarını öğrenince onları hemen obasından kovar. Çocuklar
tekrar yola çıktıklarında yanlışlıkla Celbegen’in evine gelirler.
Orasının Celbegen’in evi olduğunu anlayınca hemen uzaklaşmak
için koşmaya başlarlar. Celbegen, gök boğasıyla onları takip eder.
İki çocuk suya atlayıp yüzmeye başlar. Celbegen, onları takip etmeyi bırakıp evine döner.
Celbegen, Bir zaman sonra tekrar çocukları takip etmeye
başlar. Bu arada Kök-Çookır adlı at ortaya çıkarak çocuklara yardımcı olur. Çocuklar tekrar yassı kayanın bulunduğu yere gelirler.
Boydon-Kökşin, kız kardeşini orada bırakıp Tenek-Bökö bahadıra giderek ondan yardım ister. Tenek-Bökö, Celbegen’i öldürmeyi başarır. Celbegen’in oğlu Kan-Saralday, Tenek-Bökö’den intikam almak için gelir. Tenek-Bökö ile Boydon-Kökşin bir olup
Kan-Saralday’ı ortadan kaldırırlar. Boydon-Kökşin, Tenek-Bökö
bahadırın kız kardeşi Kız-Kaan’la evlenir.
Boydon-Kökşin, kız kardeşi Boydon-Koo’yu bulmak için yola
çıkar ve onu Yassı kayada yarı ölü bir şekilde bulup iyileştirir.
Bir gün Ak-Kaan’ın oğlu Altın-Çarkas, Boydon-Koo’ya dünür gelir. Boydon-Kökşin, kararı kardeşine bırakır. Boydon-Koo,
Altın-Çarkas’ın teklifini kabul eder ve düğünleri yapılır.
Boydon-Kökşin, yeni evlileri memleketlerine yolcu ettikten
sonra ava çıkar. Avda, Celbegen’den kaçarken sığınmak istediği
fakat kağanı tarafından kovulduğu yere gelir ve içinde intikam
duyguları kabarır. Damadı Altın-Çarkas ile dostu Tenek-Bökö’yi
yardıma çağırıp kendisine yardım etmeyen Temene-Koo’yu ortadan kaldırır.
18. Delikanlı Destanının Özeti
Çok eskiden anası ve atası olmayan bir çocuk, dul kalan
yengesi tarafından yetiştirilir. Çocuk, bir at bulur ve ona biner.
273
Destanlaan Evlilikler
Yolda ağaç üzerinde bulunan bir ihtiyar ona seslenerek adının
Aymanıs olduğunu söyler.
Aymanıs doğmadan Çek-Pergen denen yiğit, vergi ödemediği için babasını öldürüp malını ve halkını alıp esir etmiştir.
Uzun süre malsız, davarsız yaşayan Aymanıs, halkını, malını ve
davarını bulmak için sefere çıkar.
Aymanıs, çok geçmeden babasını öldürüp halkını esir alan
Çek-Pergen'i bulur. Çek-Pergen, delikanlıya malını ve halkını
alıp gidebileceğini söyler. Delikanlı intikam almadan dönmeyeceğini söyler. Bunun üzerine Çek-Pergen, kız kardeşimi al,
barışalım der. Aymanıs, kabul etmez ve Çek-Pergen’e saldırır.
Uzun süren dövüşte üstün gelen olmaz. Çek-Pergen'in kız kardeşi Aymanıs’a varacağını söyler ve kavga biter. Aymanıs, kızı
görünce ona gönlü düşer ve evlenirler.
Çek-Pergen, Aymanıs'a sen evlendin benim kadınım yok
bana Kağan-Kıs'ı iste der. Çek-Pergen ve Aymanıs, KağanKıs’a dünür olurlar. Kağan-Kıs, Çek-Pergen’le evlenmeyi kabul
etmez. Çek-Pergen, bunun üzerine kız ile yedi yıl sürecek bir
güreşe başlar ve yedi yılın sonunda yenilir. Kızla güreşe tutuşan
Aymanıs da yenilir. Dinlenmiş olan Çek-Pergen tekrar kızla güreşmeye başlar ve onu üçüncü yılın sonunda yenmeyi başarır. Kız
da evlenmeye razı olur.
Bir zaman sonra Altın-Ergek adlı bahadır, Aymanıs’a gelerek, “Bana sözlenen kadını sen aldın, seni öldürüp kadınımı
alacağım.” der. Aralarında yaman bir kavga başlar. Çek-Pergen,
Aymanıs’a yardıma gelir. Altın-Ergek ile girdiği kavganın üçüncü yılında başarılı olamaz ve öldürülür. Aymanıs, tekrar AltınErgek’le kavgaya tutuşur. Gücü tam tükenmek üzere iken iki
sarıncı gelip sarınladıklarında Altın-Ergek ve atı taş kesilir.
Aymanıs’ın halkından birileri gelerek Çek-Pergen’i diriltirler.
274
D r. Sal aha d d in B EKK‹
19. Erke-Koo Destanının Özeti
Yaşlı bir kağan olan Ar-Aspak çocuk sahibi olamamıştır ve
bu duruma çok üzülmektedir. Ava çıktığı bir gün kutsal kayın
ağacının dibinde yedi gün boyunca uyuyakalır. Uyandığında kaderine ve yurduna lânet okuyarak evine döner.
Ar-Aspak’ın bedduası kendine döner. Evinin bulunduğu
yere geldiğinde yurdunun iki Ak-Kaan tarafından yağmalandığını görür. Yağmacılar, geride sadece Ar-Aspak’ın annesine ait demir bir yüksükle babasına ait bir çakmak taşı bırakmıştır. Yüksükten bir kız çocuğu, çakmak taşından ise zayıf, kötü bir tay ile
bir erkek çocuğu çıkar. Ar-Aspak, erkek çocuğa Erke-Koo adını
verir. Yiyecek hiçbir şeyleri olmayan iki çocuk, bir şeyler bulmak
ümidiyle yola çıkarlar. Yolda Erke-Koo’nun atı ölür, kendisi de
baygın düşer. Kız ise, sığınabilecek bir ev aramak üzere yoluna
devam eder.
Baygın düşen Erke-Koo, bir süre sonra kendine gelir. Yoldan
geçen avcılardan yemek için et ister, ancak avcılar ona yiyecek
vermezler. Kögüdey-Mergen adlı bir yiğit, Erke-Koo’yu bulup
kendi yurduna getirir. Erke-Koo, Kögüdey-Mergen’in yanında
kısa bir sürede serpilir, güçlü bir delikanlı olur. Kendine güveni
artan Erke-Koo, Kögüdey-Mergen’in düşmanı olan tanrının oğlu
Temir-Kize ile savaşır ve onu öldürür. Bir süre daha KögüdeyMergen’in yanında kalan Erke-Koo, kıyafet değiştirerek yeniden
yola çıkar. Kendisi dilenci kılığına girer, atını da uyuz bir taya
dönüştürür. Yolda daha önce kendilerinden yiyecek isteyip de
alamadığı avcıları tek tek öldürür. Erke-Koo, daha sonra babasının evini yağmalayan Ak-Kaanların yurduna gelir. İkisini de öldürerek esir edilen anne ve babasıyla birlikte halkını da kurtarıp
yeniden yeryüzüne çıkarır.
Erke-Koo, evlenebileceği bir eş aramak üzere yola çıkar.
Tarlan-Koo’nun yurduna bir dilenci kılığında girer. TarlanKoo’nun, kızı Altın-Tana’yı evlendirmek için düzenlediği yarış275
Destanlaan Evlilikler
lara katılır. Bu yarışları kazanır ve Altın-Tana’yı alarak yurduna
döner.
Evine döndüğünde halkının düşman zulmüne uğradığını
gören Erke-Koo, halkını kurtarmak için eşini yeryüzünde bırakıp yeraltına iner. Halkını kurtarıp geri döndüğünde, bu defa da
eşinin kaçırılmış olduğunu görür. Tüm aramalarına rağmen eşini
bulamaz. Rüyasında eşinin Kara-Kökşin tarafından kaçırıldığını
görür. Bunun üzerine eşine ulaşır, onu kurtarır ve geri döner.
Erke-Koo, kız kardeşinin Erke-Möndür adındaki çocuğunun bir yolculuğa çıktığını ve geri dönmediğini öğrenir. Onu,
Ereldey-Kaan ile savaşırken bulur ve savaşta ona yardım ederek düşmanını alt etmesini sağlar. Dönüş yolunda KögüdeyMergen’in yurduna gelirler. Kögüdey-Mergen’in kızının kaçırıldığını öğrenen Erke-Koo, Kögüdey-Mergen’le yeraltına inip
Erlik’in elinden kızı kurtarırlar. Memleketlerine dönüp huzur
içinde yaşarlar.
20. Han-Mirgen Destanının Özeti
Altında küçüğü, üstünde büyüğü olmayan kimsesiz HanMirgen uzun zamandır Ay-Arığ’la evlidir fakat çocukları olmamıştır.
Han-Mirgen, eşiyle mutlu bir şekilde yaşarken Küreldey’den
bir elçi gelir. Küreldey’in kendisi Sarı-Han’ın kızı Salaaçın-Arığ
için yapılan yarışlara katılmak için Sarığ-Han’ın ülkesine doğru
yola çıkmıştır. Elçisini de bu yarışlarda kendisine yardımcı olması için Han-Mirgen’e gönderir.
Uzunca bir zaman Han-Mirgen, yolculuğa çıkıp çıkmamakta tereddüt eder. Eşinin ikazı üzerine hazırlanıp yola çıkan HanMirgen, bir süre sonra zengin Sarığ-Han’ın memleketine ulaşır.
Orada yarış için gelen bahadırların atlarını görür ve çok etkilenir. Bir zaman sonra Sarığ-Han, neden yarışları başlatmıyor diye
bahadırlar arasında homurdanmalar başlar.
276
D r. Sal aha d d in B EKK‹
İlk yarış olan at yarışını Han-Mirgen’in atı kazanır. Daha
sonra Han-Mirgen, Üzüm-Molat’la dokuz yıl sürecek bir savaşa
girişir. Üzüm-Molat’ın kız kardeşi Üzüm-Çarçah bir yılana dönüşüp Han-Mirgen’in bir koltuğunun altından girip diğerinden
çıkar. Han-Mirgen, ağır yaralanır. O sırada bir kız güzeli, gelip Han-Mirgen’i iyileştirmeye çalışır fakat başarılı olamaz. Bu
arada Alp-Küreldey, Salaaçın-Arığ kızı alıp düğüne başlamıştır.
Kız güzeli Toolay-Mooray, Küreldey’e giderek yardım ister. Küreldey, o gelmese de ben Salaaçın-Arığ’ı alırdım diyerek yardıma
gitmez.
Toolay-Mooray, Han-Mirgen’i atına yükleyerek memleketine doğru yola çıkarır. Han-Mirgen’in memleketinde uzun zaman bekler. Onu diriltecek nesneleri bulamaz. Bu arada ToolayMooray, gökyüzünde uçuşan ala kazların kendi aralarındaki konuşmalarını duyar ve Han-Mirgen’i nasıl diriltebileceğini öğrenir. Han-Mirgen, Çalat-Han’da bulunan üç köşeli altın örtü ile
diriltilebilirmiş.
Toolay-Arığ, anılan nesneyi getirmek için Çalay-Puruhhan’ın
yanına gider. Çalay-Puruhhan, kızı Toolay-Mooray’ın istediği
nesneleri Toolay-Arığ ile gönderir. Toolay-Mooray, annesinin
gönderdiği ipek örtü ve altın kamçı ile Han-Mirgen’i diriltilir.
Toolay-Mooray, kendine gelen Han-Mirgen’e yurdunun talan
edildiğini, ayrıca tanrının emretmediği kızla (Ay-Arığ) evlendiğini de söyler.
Han-Mirgen dirilince ili, halkı tekrar yurduna döner. Bu
arada Altın-Çüs adlı bir oğlu olduğunu da öğrenir. Ay-Arığ adlı
hanımı ise yeraltına inmiştir. Han-Mirgen ile kendisini kurtaran Toolay-Mooray’ın düğününü yaparlar. Bir zaman sonra da
Toolay-Arığ ile Altın-Çüs’ün düğünü yapılır.
Mutlu ve huzurlu yaşarlarken düşman saldırısına uğrarlar.
Altın-Çüs, tek başına düşmanla savaşmaya başlar. Han-Mirgen,
oğluna yardıma gider ve orada Ot-Han’la karşılaşır. Onlar sa277
Destanlaan Evlilikler
vaşırken evde Toolay-Arığ bir erkek ve bir kız çocuk dünyaya
getirir. Toolay-Mooray, bu çocukları atın heybesinin gözlerine
koyarak attan, çocukları Ot-Han’dan korumak için kendi annesinin yurduna götürmesini ister. Ata, yolda karşılaşabileceği
muhtemel tehlikeler konusunda bilgiler de verir. At, çocukları
Çalay-Puruhhan’ın memleketine ulaştırır.
Çalay-Puruhhan, çocukları kabul etmez. At, çocukları alıp
kilitli Ak Kaya’ya getirir. Sihir sözüyle kayanın kapısını açar
ve çocukları kayanın içinde bulunan taş yatağa koyup yorganla
üzerlerini örter. Bu arada çocukları arayan Ot-Han’ın atının nal
sesleri duyulur. Ot-Han, ne kadar uğraşsa da kayanın içindeki
çocuklara ulaşmaz ve dönüp gider.
İki ihtiyar ortaya çıkarak ata, çocukları neden buraya getirdiğini sorar. Daha sonra erkek çocuğa Çaas-Han, kıza ise HaanArığ adını verir. Kız güzeli çocukları orada bırakarak döner.
Çaas-Han, kız kardeşi Haan-Arığ’ı babasının yurduna gönderir. Kendisi de halkını bulmak için yeraltına iner. Kısa bir
sürede Ot-Han’ın yerine ulaşır. Ot-Han’la amansız bir dövüşe
başlar. Uzun bir mücadeleden sonra Ot-Han’ı yener ve halkını
kurtarır. Memleketine döndüğünde Toolay-Arığ ve Moolay-Arığ
tarafından karşılanır.
Haan-Arığ, Çaas-Han’a evlenmesi gerektiğini söyler ve kalkıp
annelerinin yanına giderler. Anneleri, onları babaları Han-Mirgen’e
gönderir. Han-Mirgen, Kilin nehrinin kenarında tek başına halkını yöneten Kilin-Arığ adlı kızın Çaas-Han’a tanrının yazdığı kız
olduğunu söyler. Çaas-Han, ailesiyle vedalaşıp yola çıkar.
Kendisinden önce Ay-Arığ’dan olan Ala-Picir kardeşi gelip
Kilin-Arığ’ı nehrin dibine götürür. Çaas-Han, nehrin yolunu tutar. Bir balığa dönüşüp nehre dalar. Çaas-Han, Ay-Arığ’ın bulunduğu yere gelince üvey kardeşleri onu öldürmek ister. AyArığ buna mani olur. Nihayetinde Çaas-Han ile Kilin-Arığ’ın
düğünleri yapılır.
278
D r. Sal aha d d in B EKK‹
21. Huban-Arığ Destanının Özeti
Yeryüzünde ilk ağaçların yeşerip ilk suların akmaya başladığı çağlarda, kara karlı zirvenin eteğinde yaşlı, kara doru atlı
Hara-Han ile eşi Hıyan-Arığ çocuksuz olarak yaşamaktadırlar.
Hara-Han’ın yanında üstün yaratılışlı altın tüylü bir ak köpek
bulunmaktadır. Bu köpek, iki kez doğup iki kez ölmüştür. Bu son
yaratılışıdır ve o yurttan ayrılalı altı ay geçmiştir. Hara-Han’ın,
Han-Hartıga adında kötü huylu bir de kardeşi vardır. O, kötü
huyundan dolayı ıssız bir yerde yaşamaya mecbur edilmiştir.
Hara-Han, kırk yıllığına yeraltına hapsettiği kırk memeli,
kırk oğullu, kırk kızlı Hıtay-Arığ’ı serbest bırakmak üzere yeraltına iner. Orada dokuz davullu Tolgay kamla karşılaşır. Kam
Tolgay, Hara-Han’a yolda başına gelecekler konusunda bilgi
verir. Hara-Han, yeraltına indiğinde altın tüylü ak köpeğinin
kendisinden önce oraya ulaşmış olduğunu görür. Hıtay-Arığ’ı
bağladığı yerden çözer ve serbest bırakır. Hıtay-Arığ, intikam
alacağını söyleyip Hara-Han’a saldırır. Üzen-Arığ, ablası HıtayArığ’a yardıma gelir. Hara-Han, dokuzuncu günde Hıtay-Arığ’ı
öldürür. Bunun üzereine kırk kız çocuğu ortaya çıkarak HaraHan’a saldırırlar. Altın tüylü ak köpek, Hara-Han’a yardıma
gelir ve kırk kızı ortadan kaldırır. Daha sonra yeraltında, kötü
düşünceli alplar yaratılmasın diye Hıtay-Arığ’ın yurdunu ateşe
verip tamamen ortadan kaldırırlar.
Hara-Han, memleketine döndüğünde kendi yurdunda kırk
yıl sürecek bir savaşın hazırlıklarının yapıldığını görür. Kırk yıl
sürecek savaşı hemen bitirmek için gereksiz yere kanlı okunu kullanır. Sonra da kendi okunu yakalamak için onun peşinden gider.
Yolda kardeşi Han-Hartıga’ya uğrar. Orada Hara-Martha adında
bir yeğeni olduğunu öğrenir. Hara-Han, kendisi için hazırlanan
yemek masasına baktığında ipek örtüden altın tüylü köpeği ile
bir kız çocuğunun, fırlattığı okun peşinden gitmekte olduklarını
görür. Han-Hartıga, kardeşine bu kızın kendi çocuğu Huban-
279
Destanlaan Evlilikler
Arığ olduğunu söyler. Huban-Arığ’la eş zamanlı bir kızın daha
doğduğunu ve adının Kök-Nincil olduğunu da ekler.
Hara-Han ve Han-Hartıga iki kardeş ava çıkarlar. Avda, ala
boğayla karşılaşan Hara-Han, ondan yeğeni Hara-Martha tarafından zehirlenip öldürüleceğini öğrenir. Av dönüşü Hara-Martha
hazırladığı zehirli içkileri amcası Hara-Han’a ikram eder. Ala
boğanın sözlerini hatırlayan Hara-Han, kıza göstermeden içkileri
yere döker ve zehirlenmekten kurtulur. Hara-Han, göstermeden
kadehlerin yerlerini değiştirerek yeğenini ortadan kaldırır.
Bu arada Huban-Arığ ile Kök-Nincil kanlı okun peşinden
gidip altın tüylü köpeğin de yardımıyla onu yakalayarak HaraHan’a getirirler. Hara-Han ve kızı Huban-Arığ, memleketlerine döndüklerinde yurtlarının yağmalanmış olduğunu görürler.
Hıyan-Arığ, götürülmeden önce durumu anlatan bir mektup yazarak bırakmıştır. Mektubu bulan Hara-Han, obasının iki kardeş
Kök-Molat ile Kögetey-Mirgen tarafından yağmalanmış olduğunu öğrenir.
Hara-Han, Huban-Arığ ve Kök-Nincil üçü birlikte hemen
yola çıkarlar. Kök-Molat ile Kögetey-Mirgen’in yolda hastalanan
ve zayıf düşen insanları ağaç dallarına asıp arık düşen hayvanları
ise düştükleri yerde öldürerek ilerlediklerini görünce çok üzülürler. Çok geçmeden düşmanlarına yetişen Hara-Han, onlarla amansız bir mücadeleye girişir fakat başarılı olamayıp ölür. Kök-Nincil,
Kök-Molat’ı, Huban-Arığ da Kögetey-Mirgen’i öldürmeyi başarır.
Huban-Arığ, ne kadar uğraşsa da babasını diriltemez. Cesedini atına yükleyip memleketine getirir ve defneder. Çok geçmeden henüz
dönmemiş olan altın tüylü köpeği bulmak üzere yola çıkar. Ölüler
diyarına götürülmüş olan köpeği bulur ve elli hile ile oradan çıkarmayı başarır. Çeşitli ilaçlarla köpeği diriltir. Bu köpeğin son yaratılışıdır. Bu olaylardan sonra Huban-Arığ, halkının hanı olur.
Huban-Arığ, han olduktan sonra, “engin dünyanın üstünde,
kara toprağın altında” kendisine denk yiğidin olmadığını herkese duyurur. Bu sözler tanrının hoşuna gitmez.
280
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Bu arada Hıyan-Arığ, Ay-Mirgen ile Kün-Mirgen kardeşlerin Huban-Arığ ile Kök-Nincil’e dünür geleceklerini söyler. İki
kız onlarla savaşmak için yola çıkarlar. Uzun bir dövüşten sonra onları öldürüp memleketlerine dönerken Hırçotay-Mirgen’in
yurduna uğrarlar. Hırçotay’ın elinde esir olan Sarığ-Han’ın kızı
Sarığ-Nincil’i kurtarıp memleketine uğurlarlar.
Bu arada Kök-Nincil’in memleketi, Hara-Müke tarafından
yağmalanır. Huban-Arığ, Kök-Nincil ile gidip Hara-Müke’yi
öldürür ve kendi yurduna döner.
Kaybolan altın tüylü köpeği bulmak üzere tekrar sefere çıkan Huban-Arığ, bir toyun yapıldığı Gri Işık ülkesine iner. Bu
ülkenin hanı Pora-Han’dır. Onun kötü düşünceli Pora-Salgın
adında bir oğlu, Pora-Nincil adında da bir kızı vardır.
HubanArığ’ın bu toya geldiğini öğrenen Sarığ-Tamcıl, onu
eş olarak almak düşüncesiyle Gri Işık ülkesine gelir. Evlenmemek
üzere yaratılmış olan Huban-Arığ, ancak benim ölümle evlenebilirsin diyerek Sarığ-Tamcıl ile kavgaya tutuşur. Sarığ-Tamcıl’ı
öldüren Huban-Arığ, oradan ayrılıp Sarığ-Teek’in memleketine
geçer. Sarığ-Teek, evlenmek istediği Huban-Arığ’ın kendi isteğiyle memleketine gelmesine çok memnun olur. Evlenmek için
yaratılmamış olan Huban-Arığ, Sarığ-Teek’i de öldürür. SarığTeek’in intikamını almak üzere gelen Salaçın-Arığ’ı da öldürür
ve memleketine döner.
Ölüm vakti yaklaşmış olan annesi Hıyan-Arığ, HubanArığ’a kendisini babasının yanına gömmesini vasiyet eder. Bu
arada görünmez bir şey geceleri gelip Huban-Arığ’ın malını,
halkını çalmaktadır. Huban-Arığ, çok geçmeden bu görünmez
şeyin kendisiyle evlenmek isteyen güçlü yaratılmış Ah-Molat olduğunu öğrenir ve onu öldürmek üzere yola çıkar. Ah-Molat’ın
tüm hilelerini boşa çıkarıp onu öldürmeyi başarır, malını ve halkını kurtarır. Ah-Molat’ın atı ak pora, ortaya çıkarak intikam
alacak birini bulup döneceğini söyler. Altın tüylü ak köpek, atın
281
Destanlaan Evlilikler
ardından gider. Huban-Arığ, memleketine döndüğünde annesinin ölmüş olduğunu öğrenir.
Kimsesiz kalan Huban-Arığ, üzüntüsünü dağıtmak için
atalarının avlandığı yerlere ava çıkar. Avda bir ihtiyara rastlar.
İhtiyar, Kök-Nincil’den toy daveti alacağını ve bu toya şeytan
kılığında gitmesi gerektiğini söyler. Huban-Arığ, bu ihtiyarın
dedesi Altın-Kris olduğunu öğrenir. Evine döndüğünde KökNincil’in Sarığ-Sayın’la evleneceği düğüne davet edildiğini yazan bir mektup alır ve toya kaltılmak üzere yola çıkar. Düğüne
son anda yetişir. Altın tüylü köpek gelerek yurdunun yağmalandığını haber verir. Hemen ata yurduna dönen Huban-Arığ,
memleketinin Kök-Molat ile Kögetey-Mirgen tarafından yağmalanmış olduğunu öğrenir ve onların peşine düşer. Kök-Molat,
kardeşi Kögetey-Mirgen’i Huban-Arığ’la evlendirebilmek için
bu işi yapmıştır.
Huban-Arığ, altın tüylü köpek ve çıplak üçgen çocuğun yardımıyla iki kardeşi öldürür. Bu olaylar gelişirken Kök-Molat’ın
hanımı, yeni doğan çocuğunu Huban-Arığ’dan kurtarmak için
Buz denizinin ötesinde yaşayan babası Pus-Han’ın memleketine
kaçırır. Huban-Arığ, onların peşinden gidip geç doğan çocuk ile
annesini öldürüp memleketine döner.
Huban-Arığ, memleketine döndüğünde halkını ve malını
artmış olarak görür. Bu arada bir at gelerek Altın-Kris’in iki çocuğunun alp çağına ulaşmadan kırk kat yeraltına götürüldüğünü
söyler ve yardım ister. İki çocuğu kaçıran Hara-Moos’la savaşmak için yeraltına inen Huban-Arığ, Hara-Moos başta olmak
üzere orada bulunan meme emen çocuklar dâhil herkesi öldürür.
Bu arada ortaya çıkan ayı tüylü Hara-Alp da çok yorulmuş olan
Huban-Arığ’ı öldürür. Yeraltına kaçırılmış olan Altın-Kris’in
çocukları Ah-Ölen ile Kök-Ölen ne kadar uğraşsalar da HubanArığ’ı diriltemezler. Onu orada bırakıp memleketlerine dönerler.
Ah-Ölen, Altın-Han’ın kızı Altın-Sabah ile Kök-Ölen, öksüz
282
D r. Sal aha d d in B EKK‹
büyüyen Altın-Harlık ile evlenip alt ve orta dünyanın hâkimi
olarak yaşamaya başlarlar.
22. Kağan-Argo Ablalı Kağan-Mergen Destanının Özeti
Kağan-Mergen, ablası Kağan-Argo ile birlikte yaşamaktadır. Ablası Kağan-Kara tarafından kaçırılır. Kağan-Mergen ablasını kurtarmak için yola çıkar. Kağan-Kara’yı öldürür ve ablasını kurtarır. Daha sonra Kağan-Kara’nın çadırına gider. Orada
Kağan-Mergen’i, Kağan-Kara’nın eşleri karşılar. Bahadır, onları
öldürmez fakat öç almayacaklarına dair söz alır. Bu arada KağanKara’nın doğan güneşe benzeyen kız kardeşini görür. Atasını öldürmeseydim bu kıza dünür olur, alırdım. Atasını öldürdüğüm
kızı almak bana yakışmaz diye düşünür. Kağan-Mergen, arkadaşı
Kara-Kılış’a gönlüne hoş geldiyse Kağan-Kara’nın kız kardeşini
alıp götür der. Kara-Kılış, hangi kızı verirsen onu alırım diye
cevap verir. Kağan-Mergen, Kara-Kılış ile Kağan-Kara’nın kız
kardeşinin başlarını birleştirir. Bitmek tükenmek bilmeyen kız
toyu yapılır.
Uzun bir zaman sonra Kağan-Mergen, ablasından evlenebileceği bir kızın olup olmadığını sorar. Ablası, Yiğit Şaday’ın
Altın-Kök adlı kızından bahsederek Altın-Kök için yarışların
başladığını da ekler. Kağan-Mergen, hemen hazırlanıp yola çıkar.
Hiçbir engelle karşılaşmadan Yiğit Şaday’ın memleketine ulaşır.
Oraya ulaştığında yiğitlerin kırlangıç gibi oynaşıp karınca gibi
kaynaştığını görür. “Bazı kahramanlar, atlarını bağlamaya altın
kazık yetmediğinden onları gür çalılara götürüp bağlamışlar.”
Bozkır gibi sırtlı, kaya kadar omuzlu yiğitler orta yerde gezinip
dolaşmaktadırlar. Kağan-Mergen bu yiğitler arasında dolaşan
Tos-Mergen’i görür.
Yeraltından Kara-Şebeldey de Kağan-Mergen’i bulmak
için gelen bir kızdır. Kara-Şebeldey, Kağan-Mergen’e gelip benim varacağım kişisin, der. Kağan-Mergen, “seni almaktansa
mühür gözümü mühürlerim, yuvarlak başımı yuvarlarım” di283
Destanlaan Evlilikler
yerek Şebeldey’i reddeder. Kağan-Mergen ile Şebeldey arasında
amansız bir kavga başlar. Yedi günün sonunda Şebeldey, KağanMergen’i kendi yurduna, yeraltına sürükler ve onunla evlenir.
Kağan-Mergen’in Şebeldey’den bir oğlu olur. Adını ŞaygınMergen kor.
Şaygın-Mergen’in talan için yeryüzüne çıktığı bir zamanda
Kara-Kılış adlı bahadır gelerek Kara-Şebeldey’i öldürür. KağanMergen’e yüzüğe çevirip yanında getirdiği Altın-Kök’ü gösterir.
Sonra hep birlikte yeryüzüne çıkarlar. Memleketlerine ulaştıklarında Kağan-Mergen ile Altın-Kök’ün düğünleri yapılır.
Altın-Som adlı bahadır Kağan-Mergen’e gelerek ondan ablasını ister. Kağan-Mergen, Kağan-Argo küçüğüm olsaydı, sağ
kolumla tutup verirdim. Ulu kişiyi benim vermem yakışmaz.
Gidip Kağan-Argo ablama sorayım. Varırım derse aşını içeyim,
varmam derse o zaman içmem, der. Kağan-Mergen, ablasına
Altın-Som’la evlenmek isteyip istemediğini sorar. Kağan-Argo,
Altın-Som’la evlenmeyi kabul eder. Toyları yapılır. Altın-Som
eşi Kağan-Argo’yu alarak memleketine döner.
23. Kağan-Kes Destanının Özeti
Büyüten atasını, doğurup emziren anasını bilmeyen KağanKes yalnız yaşamaktadır. Bir gün Altın-Kartıga'nın karısı AltınKök gelerek hiç evden çıkmayan Kağan-Kes'e Ak-Kağan kızı
Altın-Suçu için sefere çıkması gerektiğini söyler.
Bunun üzerine Kağan-Kes, yola çıkar ve kısa sürede AkKağan'ın memleketine ulaşır. Altın-Suçu benim alacağım kızdır
diyerek dünür olduğunu söyler. Bu sözleri duyan bir yiğit: “Hey,
Kağan-Kes, dokuz yıl boyunca kısır kısrağı çekip dokuz yıl boyunca dokuz tulum rakı taşıyıp da senin için nişanlanmadım!
Benim nişanlıma nasıl talip olursun.” der.
Bu arada, bir ihtiyarın yardım isteyen acı feryatları duyulur. Kağan-Kes, dokuz gün boyunca dövüşüp ihtiyarı kurtarır.
284
D r. Sal aha d d in B EKK‹
O ihtiyar, kendisini bu yolculuğa çıkaran Altın-Kök'ün kocası
Altın-Kartıga’dır. Başka dövüş, yarış olmadan Ak-Kağan, kızını
Kağan-Kes'e verir. Kağan-Kes aldığı Altın-Suçu’yu bir yüzüğe
çevirip cebine kor ve memleketine döner. Memlekette dokuz gün
süren muhteşem bir düğün yapılır.
Mutlu bir şekilde yaşarlarken Altın-Kartıga’nın sıkıntıda
olduğu haberi gelir. Kağan-Kes hemen hazırlanıp yola çıkar.
Altın-Suçu, eşi Kağan-Kes’i bindiği at konusunda uyarır. Çünkü
bindiği at, “kamçı vurulmaz at” olarak yaratılan özel bir attır.
Kağan-Kes, dostu Altın-Kartığa’nın durumunu merak etmekte olduğundan atını kamçılar. Bir an önce Altın-Kartığa’nın
memleketine ulaşmak istemektedir. Kamçılanan at Kağan-Kes’i
bu dünyanın dışında “yarım ayın çaldığı, yarım güneşin aydınlattığı” bir yere götürür ve ortadan kaybolur. Kağan-Kes, orada
Çılaş-Kara-Oğlan’la karşılaşır. Onunla birlikte kaybolan atı bulmak için Kara-Kağan’ın memleketine gelirler. Orada bulamayınca Kara-Kartığa’nın obasına gitmek üzere yola çıkarlar. Her
gittikleri yerde birçok kimse ile savaşmak zorunda kalırlar. Nihayet Altın-Kartığa’nın memleketine ulaşırlar. Bir zaman sonra
Kağan-Kes kendi yurduna döner.
Kağan-Kes, dostu Altın-Kartığa’yı kurtaramadığı için tekrar sefere çıkar. Altın-Kartığa’yı esir eden Kara-Kazan’la savaşa
başlar. Kırk yıl süren dövüşün ardından bir çocuk gelerek KağanKes’e yardım eder. Altın-Kartığa dostunu kurtaran Kağan-Kes,
memleketine döndüğünde kendisine yardıma gelen yiğidin kim
olduğunu eşi Altın-Suçu’dan sorar. Altın-Suçu, o delikanlının
kendisi seferde iken doğan oğlu olduğunu ve adının da ÇaştanPergen olduğunu söyler.
Daha sonra Kağan-Kes, oğlunun dünür olup da alamadığı
kızı elde etmek üzere sefere çıkar. Yeraltı güçleriyle birçok savaştan sonra kamçı vurulmaz atı bularak memleketine döner.
285
Destanlaan Evlilikler
24. Kam Büre Bey Oğlu Bamsı Beyrek Boyunun Özeti
Kamgan oğlu Han Bayındır, bir gün İç Oğuz ve Dış Oğuz
beylerine büyük bir ziyafet verir. Bay Büre Bey de orada hazır
bulunmaktadır. Bay Büre’nin bir ara ağladığı görülür. Sorduklarında oğlu olmadığı için ağladığını söyler. Beyler, Kam Büre
Bey’in oğlu olması için dua ederler. Bay Bican adındaki bir bey
de kızı olsun diye dua ister, onun için de dua ederler. O da kızı
olursa Kam Büre’nin oğlu ile beşik kertme nişanlı yapacağını
vaat eder.
Bir zaman sonra Kam Büre Bey’in bir oğlu, Bay Bican Bey’in
de bir kızı olur. Kam Büre Bey, bezirgânlarını oğluna armağanlar almak üzere Rum iline gönderir. Aradan on beş sene geçer.
Çocuk delikanlı olur. Bir gün av dolayısıyla babasının tavlasına
gelir. Bu sırada İstanbul’dan çocuk için bir at, bir yay bir gürz
alıp dönmekte olan bezirgânlar da Kara Dervent ağzına gelip konaklarlar. Evnük Kalesi’nin kâfirleri bunlara saldırarak mallarını
yağmalarlar. Bezirgânlardan biri Oğuz’a kaçarken önüne çıkan
tavlada gördüğü yiğitten yardım ister. O yiğit, kâfirleri yakalayıp malı kurtarır. Önce yiğit, sonra bezirgânlar Kam Büre Bey’in
evine gelirler. Çocuk baş kesip kan döktüğü için Dede Korkut
gelip ona Bamsı Beyrek adını verir.
Bu vesile ile düzenlenen av sırasında Bamsı Beyrek tesadüfen beşik kertmesi Banı Çiçek’le karşılaşır. Onunla ok atar, at
koşturur, güreş tutar. Üçünde de kızı yener ve yendiği kızın Banı
Çiçek olduğunu anlayınca ona bir yüzük takarak oradan ayrılıp
babasının yanına gelir.
Bamsı Beyrek, av dönüşü babasına gelerek evlenmek istediğini dile getirir. Babası da Banı Çiçek’in kendisine uygun bir eş
olacağını söyler. Fakat kızın Deli Karçar adında bir kardeşi vardır
ve kız kardeşini isteyen herkesi öldürmektedir. Deli Karçar’dan
kız kardeşini istemek üzere Dede Korkut’u dünür olarak gönderirler. Uzun bir mücadele sonunda Deli Karçar, bin at, bin deve,
286
D r. Sal aha d d in B EKK‹
bin koç, bin köpek ve bin pire karşılığında kız kardeşini vermeye
razı olur.
Deli Karçar’ın istediği başlık temin edilir ve düğüne geçilir.
Beyrek’in gerdeğe gireceği gece Bayburt Hisarı’nın beyi yedi yüz
kâfirle gelerek Beyrek’i ve otuz dokuz yiğidini tutsak eder.
Bu olayın üzerinden on altı yıl geçtiği halde Beyrek’ten bir
haber alınamaz. Deli Karçar, Bayındır Han’a başvurarak Beyrek’in
diri haberini getirene hediyeler, ölü haberini getirene ise kız kardeşini vereceğini söyler. Yalancı oğlu Yalancuk, Beyrek’in vaktiyle kendisine vermiş olduğu gömleği kana bulaştırarak onun
öldüğü haberini getirir. Bu haber üzerine Banı Çiçek’i almak için
küçük düğününü yapar, büyük düğün için gün belirler.
Bu sırada Bay Büre Bey, bezirgânlarını Beyrek’i aramaları
için gönderir. Bezirgânlar, Beyrek’i Bayburt’ta bulup onu durumdan haberdar ederler. Beyrek, kendisine âşık olan Bayburt
Beyi’nin kızının yardımıyla hapsedildiği zindandan kurtulur ve
Oğuz iline doğru yola çıkar. Yolda atı Boz Aygır’la karşılaşır.
Daha sonra düğüne giden bir ozanla karşılaşır, atını vererek ozanın kopuzunu alır ve Banı Çiçek’in düğününe varır. Deli bir ozan
kıyafetinde düğüne dâhil olur. Kız kardeşleri dâhil Beyrek’i tanıyan çıkmaz. Beyrek, kadınlar topluluğunun bulunduğu yere gelerek Banı Çiçek’le söyleşir böylece kimliği ortaya çıkar. Yalancı
oğlu Yalancuk, kaçarak bir sazlığa sığınır. Beyrek, Yalancı oğlu
Yalancuk’u affeder. Beyrek’i gerdeğe koymak isterler. Beyrek,
Bayburt Hisarı’nda esir olan arkadaşlarını kurtarmadan gerdeğe
girmek istemez.
Oğuz beyleri Bayburt Hisarı üzerine yürürler. Kâfirin kilisesini yıkıp cami yapar, keşişlerini öldürüp ezan okuturlar. Esir
edilmiş olan otuz dokuz yiğit ile Bayburt Beyi’nin kızını da alarak Oğuz iline dönerler. Kırk gün kırk gece toy düğün olur. Dedem Korkut gelip şadlık eyler.
287
Destanlaan Evlilikler
25. Kan-Ceeren Attu Kan-Altın Destanının Özeti
Tanrı Ülgen’in kızı Boodoy-Koo ile evli olan Kan-Altın,
yurdunda huzurlu yaşamaktadır. Ülgen-Biy, damadına düğün
hediyesi olarak ölüyü diriltebilen, hayvanı çoğaltabilen, sönen
ateşi yakabilen altın ve gümüş iki kaval vermiştir.
Kan-Altın yeraltından kendisiyle savaşmak için çıkan şeytanları durdurmak için, kavallarını yanına alarak yola çıkar.
Erlik-Biy’e giden yolda sırasıyla Cer-Cenes ve Kan-Kapçıkay’ı
yener. Bir süre sonra kutsal kitabına bakan Kan-Altın, yurdundan ayrılalı altı yıldan fazla bir zamanın geçtiğini görür.
Yoluna devam eden Kan-Altın, sönmüş ateşini yakamayan
ihtiyar bir kadının ateşini yakarak onun kavurup verdiği nohutu yer. İhtiyar kadının gösterdiği yoldan gidince Erlik’in kızı
Abram-Moos’un sarayına ulaşır. Atının tavsiyesiyle Erlik’in
kızının verdiği yemekleri de yer. Onun peşinden gelen kadın,
Kan-Altın’a boğa başlı sopa verir. Sopayı alan Kan-Altın tekrar
yurduna döner.
Yurduna dönen Kan-Altın, üçüncü gökten gelen bir ses
duyar. İki dağ zirvesine iki kişi iner. Sağdaki zirveye inen ÖlöÇookır attır. Soldaki zirveye inen ise Kan-Altın’ın eşi AltınÇaçak’tır. Eşi, Kan-Altın’a yurdunda her şeyin sağ ve esen olduğunu fakat kara gölden çıkan bir arpanın ektikleri bütün tahılı
yok ettiğini; dağdan inen azgın bir geyikle tavşan ve bir kartalın
da bütün hayvanlarını dağıttığını söyler. Kan-Altın sefere çıkarak yurduna felaket getiren tavşanı bulur. Tavşan, kendisinin Cebelek tarafından bu iş için gönderildiğini söyler. Kan-Altın, af
dileyen ve zarar vermeyeceğini söyleyen tavşanı serbest bırakır.
Yurduna zarar veren geyiği de bulan Kan-Altın, onu da tavşan
gibi affederek memleketine döner.
26. Kangıvay-Mergen Destanının Özeti
Çok varlıklı olan Kangıvay-Mergen, tek başına rahat bir şekilde yaşamaktadır. Vakit geçirmek için de geyik avlar. Kangıvay288
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Mergen’in bütün işlerine ağabeyi Aksagalday-Sayın-Havıtçı bakmaktadır. Bir gün Aksagalday-Sayın-Havıçı, en yüksek dağın
tepesine çıkar ve Kangıvay-Mergen’in develerini görür. Bu deve
sürülerine doğru yabancı bir deve koşup gelir. Bu kötü bir olayın
habercisidir. Hızla Kangıvay-Mergen’in obasına giderek durumu haber verir. Fakat Kangıvay-Mergen, kendi gücüne güvenerek ağabeyinin düşman saldırısı ile ilgili sözlerine aldırış etmez.
Kangıvay-Mergen, devesini tutup götürmeye çalışan adamın yolunu kesmeye çalışır. Adama iyice yaklaşıp atının yularını eliyle
çekip kendi bacağına üç kez dolar. Dağ gibi görünen adam, HanKüçü’dür. Han-Küçü, Kangıvay-Mergen’e meydan okur. Kahramanlar, dövüşmeye başlarlar ve sonuçta Kangıvay-Mergen galip
gelir. Bahadır, yendiği kahramanın malına mülküne el koymak
için düşmanının yurduna doğru yola koyulur. Han-Küçü’nün
obasına yaklaştığında şekil değiştirip çok zayıf, güçsüz bir oğlancık olur. Yolda rastladığı çobanlardan birisi, Han-Küçü’nün
otağının yerini gösterir. Kangıvay-Mergen, Han-Küçü’nün üç
karısının bulunduğu obaya girer. Orada Han-Küçü’nün en büyük karısı Avıkay-Sarala ile yaşamaya başlar.
Bu arada Kangıvay-Mergen’in obasında Karan-Çüzün
yenge tarafından sevilmeyen Kangıvay-Mergen’in kız kardeşi
Torgun-Çüzün sıkıntı çekmektedir. Aksagalday-Sayın-Havıtçı,
Kangıvay-Mergen’i aramaya gider. Avıkay-Sarala’nın evinde
onu bulup kız kardeşinin içinde bulunduğu sıkıntıları anlatır.
Kangıvay-Mergen, ağabeyini dinleyip evinin yolunu tutar. Bu
arada yabancı bir ülkeden Torgun-Çüzün’ü istemek için dört
kardeş gelir. Kangıvay-Mergen, onlardan biriyle kız kardeşinin
evlenmesine razı olur. Bir süre sonra bütün halk tarafından uğurlanan Kangıvay-Mergen, çeyizini hazırlayıp kardeşi TorgunÇüzün’ü evleneceği adamın ülkesine götürür. Kangıvay-Mergen,
dört kardeşten birinde çokça içer. Bunun üzerine kız kardeşi,
döndüğünde obasında onun başına bir iş gelebileceğini, bu nedenle bir daha bu kadar içmemesi gerektiğini söyler.
289
Destanlaan Evlilikler
Bu arada karısı Karan-Çüzün, çukurdan Han-Küçü’yü çıkarıp onunla zevk eder. Karısının amacı, kocasını ve onun ağabeyini yok etmektir. Aksagalday-Sayın-Havıtçı, konuşulanları
duyup orayı terk eder. Karısı ve Han-Küçü, Kangıvay-Mergen’i
kaya üzerinden denize atıp Han-Küçü’nün ülkesine giderler.
Kangıvay-Mergen, kız kardeşinin kayınbiraderleri sayesinde
ölümden kurtulur.
Kangıvay-Mergen ile Aksagalday-Sayın-Havıtçı’yı, dört kardeş kendi obalarına götürürler. Torgun-Çüzün’ün isteği üzerine,
dört kardeş Kangıvay-Mergen için Tavın ve Tajı adlı kardeşlerin
Tungulak-Sagaan-Dangın adlı kız kardeşini istemeye giderler.
Tavın ve Tajı kardeşlerin memleketine gelip ak otağına girip dünür geldiklerini söylerler. Tavın ve Tajı kardeşler belli bir başlık
karşılığında kız kardeşlerini vermeye razı olurlar ve hep birlikte
Kangıvay-Mergen’in memleketine giderler.
Bir gün Kangıvay-Mergen, yolda uyuyan bir delikanlıyı görüp ona ok atar. Bu delikanlı, Kangıvay-Mergen ile TungulakSagaan kadının oğullarıdır. Adı, Han-Türü-Maadır’dır. HanTürü, az kalsın Kangıvay-Mergen’i boğacak olur. Babasının ve
kardeşlerinin obasına geldiğinde Han-Türü, Kangıvay-Mergen’in
saç kuyruğunu keser. Kangıvay-Mergen, Han-Küçü’den intikam
almayı kendisine bir borç sayar. Onun topraklarına girip kafasını
kamçı ile gövdesinden ayırır. Karan-Çüzün kadınını bacaklarından iki ata bağlayıp öldürür. Bütün malını, mülkünü alıp dört
kardeşin obasına döner. Esir ettiği kadınları, dört kardeşe eş yapar. Kendisine ise, Han-Küçü’nün en küçük karısı Aktan-Kara
kadını alır.
27. Kanlı Koca Oğlu Kan Turalı Boyu’nun Özeti
Oğuz zamanında Kanlı Koca adında bir beyin Kan Turalı
adında bir oğlu vardır. Kan Turalı, en az kendisi kadar güçlü bir
kızla evlenmek istediğini söyler. Önce Kan Turalı, daha sonra
da babası Kan Turalı’ya uygun bir eş bulmak için İç Oğuz ve
290
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Dış Oğuz’u gezerler. Fakat uygun bir eş bulamazlar. Kanlı Koca,
oğluna layık kız ararken Trabzon’a gelir.
Trabzon tekürünün Selcen Hatun adındaki kızının Kan
Turalı’ya layık bir eş olacağını düşünür. Ancak Selcen Hatun’un
babası kızını almak isteyen kişilerin üç canavarla savaşmasını ve onları öldürmesini şart koşmuştur. Bunlar: Kağan aslan,
kara boğa ve kara buğradır. Otuz iki kâfir beyinin oğlu, Selcen
Hatun’un uğruna mücadeleye girişmiş ama daha ilk canavar boğaya yenildikleri için başları vurularak kale burcuna asılmıştır.
Kanlı Koca, bunları görür, yurduna döner ve oğlu Kan
Turalı’ya hünerin varsa Selcen Hatun’u alırsın der. Kan Turalı,
kırk yiğidini de yanına alarak Trabzon’a gelir ve Selcen Hatun’a
dünür olur. İlk önce boğayla mücadele eden Kan Turalı, boğayı
kısa sürede öldürür. Tekür kızını vermek ister. Tekürün kardeşinin oğlu “Canavarlar başı aslandır, aslanla da oyun göstersin
daha sonra kızı verelim.” der. Kan Turalı, aslanı da yener. Tekür,
yine kızını vermek ister. Tekürün kardeşinin oğlu, “Canavarlar
başı devedir, onunla da oyununu oynasın.” der. Kan Turalı, deveyi de öldürür. Tekür, kırk otağ diktirerek Kan Turalı ve Selcen
Hatun’u gerdeğe koymak ister. Kan Turalı, bu teklifi kabul etmeyip Selcen Hatun’u alarak memleketine doğru yola koyulur.
Oğuz ili sınırına yaklaştıklarında Kan Turalı, kırk yiğidini
babasına müjdeci olarak gönderir. Bu arada iki sevgili bir yerde
konaklarlar. Çok yorgun olan Kan Turalı, uykuya dalar. Selcen
Hatun, arkalarından birilerinin geleceğini hesap ederek uyumaz
ve savaş zırhını giyinerek yüksekçe bir yere çıkıp nöbet bekler.
Tekür, kızını Kan Turalı’ya verdiğine pişman olur ve arkalarından altı yüz askerini onları yakalamaları için gönderir.
Düşmanın gelmesi üzerine Selcen Hatun, Kan Turalı’yı
uyandırır ve ikisi birlikte gelenlerle savaşmaya başlarlar. Bir süre
sonra Selcen Hatun, kâfirlerin yenildiğini sanarak savaş meydanını terk eder. Bu arada çocuklarını karşılamaya gelen Kanlı Koca
291
Destanlaan Evlilikler
ve karısıyla karşılaşır. Kan Turalı’nın dönmediğini öğrenen Selcen Hatun, yeniden savaş alanına döner. Bu arada Kan Turalı,
bir derede sıkıştırılmış, atı vurulmuş kendisi de gözkapağından
yaralanmıştır. Selcen Hatun, hemen yardıma koşar, düşmanı dağıtır, Kan Turalı’yı da terkisine alarak oradan uzaklaşır. Kan Turalı, kendisini kurtaranın Selcen Hatun olduğunu önce anlamaz.
Yolda, Kan Turalı, Selcen Hatun’un kendisini kurtardığını söyleyerek övüneceğini düşünür ve onu öldürmek ister. Bu düşüncesini Selcen Hatun’a da söyler. Selcen Hatun, Kan Turalı’yı bu
düşüncesinden tatlılıkla vazgeçirmeye çalışır. Başaramayınca kızar ve dövüşmeye hazır olduğunu söyler. Karşılıklı iki tepeye çıkıp birbirlerine ok atarlar. Selcen Hatun, temrensiz bir okla Kan
Turalı’yı yoklar. Selcen Hatun’dan çekinen Kan Turalı, kendisini
denediğini söyleyerek Selcen Hatun’u kucaklar ve barışırlar.
Kan Turalı ile Selcen Hatun tekrar yola çıkıp Oğuz iline
varırlar. Düğünleri yapılır. Dedem Korkut gelir şadlık çalıp destanlar söyler.
28. Kara-Kuzgun Destanının Özeti
Besleyen babalarını, emziren annelerini tanımayan iki kardeş
Altın-Arığ ile Ay Kara atlı Kara-Kuzgun birlikte yaşamaktadır.
Bir gün Altın-Arığ, kendisine iki kişinin dünür geleceğini söyler. Çok geçmeden Sarı-Taycı ile Hlanır-Taycı hediyeleriyle gelip Altın-Arığ’a dünür olurlar. Kara-Kuzgun, kız kardeşini istemeye gelen bahadırları dokuz katlı demir tapınağın sahibi dokuz
kardeşe göndererek onlardan kız kardeşini istemelerini söyler.
Sarı-Taycı, dokuz kardeş tarafından öldürülür. Hlanır-Taycı ise
dokuz kardeşin altısını öldürdükten sonra karşısına çıkan Üzüt
kızı Üzen-Arığ’la vuruşmaya başlar.
Bu arada Kara-Kuzgun, ablası Altın-Arığ’dan evlenebileceği birinin olup olmadığını sorar. Altın-Arığ, Altın-Han’ın
kızı Han-Kız’ın kendisine uygun bir eş olacağını söyler. KaraKuzgun, Han-Kız’ı bulmak için yola çıkar. Kızın memleketine
292
D r. Sal aha d d in B EKK‹
yaklaştıklarında kahraman, atını ak bir ota kendisini de sivrisineğe dönüştürür. Kara-Kuzgun, kızın sarayına girecek delik
bulamayınca dumana dönüşüp saraya girer. Kendi şekline dönüp
kız ile konuşacağı sırada kız ortadan kaybolur. Kara-Kuzgun’un
atı kaybolan kızı bulur. Kara-Kuzgun, kızdan kendisiyle evlenmesini ister. Kız, babamın altın kitabında yazılıysa evlenirim,
der. Kitaba baktıklarında çok önceden beşik kertmesi yapıldıklarını öğrenirler. Kara-Kuzgun, Han-Kız’ı alarak meleketine döner. Dönüş yolunda Altın-Arığ’ı Hlanır-Taycı’nın cesedi başında
beklerken bulurlar. Kara-Kuzgun, Han-Kız’dan Hlanır-Taycı’yı
diriltmesini ister. Dirilen Hlanır-Taycı ile Altın-Arığ’ın düğünü
yapılır. Hlanır-Taycı, eşini alarak memleketine döner. Bu arada Kara-Kuzgun ile Han-Kız’ın düğününe geçilir. Kısa bir süre
sonra Kara-Kuzgun, eniştesi ve kız kardeşinin kırk bahadırın eline düştüğünü öğrenir ve onları kurtarmak üzere yola çıkar.
Yolda, yaşlı bir kadın, Kara-Kuzgun’a karşılaşacağı engeller
hakkında bilgi verir. Kara-Kuzgun, eniştesini kurtarıp memleketine döndüğünde eşinin iki çocuk doğurmuş olduğunu görür.
Han-Kız, doğurduğu çocuklardan erkek olana Altın-Saraçı, kıza
ise Han-Çiçekey adını verir.
Altın-Saraçı, Timir-Pirgen, Tilti-Pirgen, Kara-Mool ve
Kara-Küye adlı dört kardeş tarafından kaçırılan kız kardeşi HanÇiçekey’i kurtarmak için yola çıkar. Kız kardeşini, dört kardeşten
kurtarıp memleketine dönerken şekil değiştirip Kara-Molat’ın
obasına uğrar. Orada Altın-Sas adlı kızla karşılaşır. Kız, AltınSaraçı’ya Kara-Molat’ı öldürürsen seninle evlenirim der. AltınSaraçı, Kara-Molat’ı öldürüp Sarı-Han’ın kızı Altın-Sas’ı alarak
obasına doğru yola koyulur. Memleketine döndüklerinde AltınSas ile Altın-Saraçı’nın düğünleri yapılır.
Kara-Han’ın kızları, kendilerini zorla alıp götürmek isteyen
Han-Hırçotay’a karşı yardım istemek üzere Altın-Saraçı’ya gelirler. Altın-Saraçı, Han-Hırçotay’ı öldürüp memketine dönerken
293
Destanlaan Evlilikler
bir dağ başında ölür. Altın-Sas, kocasının cesedini bulup diriltmeye çalışır ama başaramaz. Bu arada hamile olan Altın-Sas,
bir çocuk doğurur. Çocuk daha mukozası üzerinde iken ortadan
kaybolur.
Mukozalı çıplak çocuk, Üzen-Arığ’la karşılaşır ve onunla evlenmek zorunda kalır. Orada Kara-Alp ile savaşır ve onu öldürür.
Babasının intikamını almak için yeraltına iner. Yeraltında babasını bulup diriltir ve memleketlerine doğru yola çıkarlar. Memleketlerine döndüklerinde büyük bir toyla çocuğa Han-Saraçı adı
verilir.
Bir müddet sonra Han-Saraçı, annesinden evlenebileceği
uygun bir kız olup olmadığını sorar. Annesi, çok sayıda talibi olan Sarı-Salgın’ın kızı Sarı-Marha’nın alacağı kız olduğunu
söyler. Han-Saraçı, vakit kaybetmeden yola çıkar. Kısa sürede
Sarı-Salgın’ın memleketine ulaşır. Sarı-Salgın, gök kutsalı altın
sincabı yakalayana kızını vereceğini ilan eder. Han-Saraçı, sincabı yakalamayı başarır. Daha sonra rakiplerinden Kümüs-Tik ile
güreşe tutuşur ve onu da yener. Daha başka rakiplerle de mücadele eden Han-Saraçı, tüm rakiplerini ortadan kaldırır ve SarıSalgın’dan kızını ister. Sarı-Salgın, kızına küçük bir düğün yapıp
Han-Saraçı ile kızını yolcu eder. Han-Saraçı ile Sarı-Marha’nın
büyük düğünleri Kara-Kuzgun’un memleketinde yapılır.
29. Kara-Taacı-Kıs Destanının Özeti
Kara-Taacı, güzel dağın koltuğunda, gök nehrin yakasında,
kabukla örtülmüş evinde, yetmiş çatal boynuzu, yetmiş kulaç
kuyruğu olan kara keçisiyle tek başına yaşamaktadır.
Sadu-Kağan’ın emrini yerine getirip dönmekte olan TemirBökö adlı bahadır, Kara-Taacı kıza misafir olur ve onun lezzetli
yemeklerinden yer.
Sadu-Kağan’ın yurduna dönen Temir-Bökö, artık kağana
hizmet etmeyeceğini, gidip çok lezzetli yemekler yapan Kara-
294
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Taacı ile evleneceğini söyler. Temir-Bökö’nün sözlerini işiten
Sadu-Kağan da ondan gizli gidip Kara-Taacı’ya misafir olur, yemeğini yer. Memleketine dönen Sadu-Kağan, genç kızı ele geçirip kendisine aşçı yapmak için adamlarını yanına alarak kıza
saldırır.
Sadu Kağan’ın askerleriyle Kara-Taacı arasında amansız bir
savaş başlar. Yapılan savaşta, kağanın ordusunda bulunan TemirBökö, kendi ordusuna karşı Kara-Taacı’nın yanında yer alır. İkisi birlikte kağanın askerlerini yenerler. Savaştan galip çıkan iki
genç evlenip mutluluk içinde yaşarlar.
30. Katan-Kökşin [i]le Katan Mergen Destanının Özeti
Katan-Mergen ile Katan-Kökşin adlarında iki oğlu olan
Katan-Kuuçın ve eşi Ak-Baş, memleketlerinde huzur içinde yaşamaktadır. Katan-Kökşin, kendisine bir eş bulmak için yolculuğa çıkmak ister. Babası, oğlu Katan-Kökşin’i de yanına alarak
Ak-Kaan’ın kızı Altın-Sırga’ya dünür olmak üzere yola çıkar.
Ak-Kaan’ın yurduna yaklaştıklarında Katan-Kökşin altı geyik avlar. Baba oğul geyikleri yerler. Katan-Kuuçın, uykuya dalar. Rüyasında Karatı-Kaan’ın oğlu Kara-Kıdat’ın Ak-Kaan’ın
yurdunu yağmalayıp halkını esir edip kızını da almak için ordusuyla geldiğini görür. Katan-Kuuçın’ın rüyası gerçek olur. KaratıKaan’ın alpları Ak-Kaan’ın ordusunu kırıp geçirir. Katan-Kuuçın
ile Katan-Kökşin onlara karşı saldırıya geçerler. Dört atın ve dört
bahadırın çarpışmasından yeryüzü sallanır. Onların sesi, gökyüzündeki Üç-Kurbustan’a, yeraltındaki Bos-Erlik’e ulaşır. Bu arada
Katan-Kökşin, babası ve ağabeyine yardıma gelir. Yapılan savaştan Katan-Kökşin ile Katan-Mergen galip çıkar. Fakat babaları
savaşta ölür. İki kardeş Altın-Sırga’yı alıp yurtlarına döner. Dokuz
yıl sürecek olan toy başlar. Dokuz yılın sonunda Katan-Kökşin,
babasının kutsal kitabına bakınca Karatı-Kaan’ın halkının başsız
kaldığını görür. Gidip onları kendi halkına ve hayvanlarına katmaya karar verir. Kardeşi Katan-Mergen buna karşı çıkar.
295
Destanlaan Evlilikler
Avlanmaya çıkan Katan-Kökşin, kutsal kavak ağacının altında uyur. Rüyasında Altın-Tana adlı çok güzel bir kız görür.
Uyanan Katan-Kökşin, hemen geri döner. Döndüğünde annesinin ölmüş olduğunu öğrenir. Aradan uzun bir zaman geçmesine rağmen Katan-Kökşin, rüyasında gördüğü Altın-Tana’yı
unutamaz. Eşi Altın-Sırga’nın ve kardeşi Katan-Mergen’in karşı
çıkmasına rağmen, Altın-Tana’yı aramaya gider. Katan-Kökşin,
Altın-Tana’yı bulup yurduna getirir. Bu arada Katan-Mergen,
ağabeyiyle birlikte yaşayamayacağını söyleyip Küler-Kaan’ın
kızı Kümüjek-Aru ile evlenmek için yurttan ayrılır.
Katan-Mergen, Küler-Kaan’ın yurduna gelir. Burada saygıyla karşılanır. Halkı da onun peşinden gelir. Kümüjek-Aru ile
evlenen Katan-Mergen dokuz yıl düğün yapar.
Katan-Kökşin, Altın-Tana’yı alıp yurduna döndüğünde
Eki-Toş adlı kardeşlerin obasını yağmalayıp eşi Altın-Sırga’yı
kaçırdıklarını öğrenir. Altın-Tana’yı yurtta bırakıp Eki-Toş’un
yurduna yönelir. Eki-Toş ile girdiği mücadelede Katan-Kökşin,
yenilmek üzereyken atı Kara-Küren uçarak Katan-Mergen’in
yanına gidip durumu anlatır. Katan-Mergen yardıma gitmek
istemese de Kara-Küren atı onu ikna eder. Ağabeyine yardıma
giden Katan-Mergen ağabeyinin öldüğünü görür. Eki-Toş’u öldüren Katan-Mergen yaptığı ilaçlar ve getirdiği kaynak sularıyla
ağabeyini diriltir.
Bu alaylar devam ederken Caan-Toş’un karısı, Altın-Sırga’yı
alıp Koo-Şilti’nin memleketine kaçırır. Katan-Kökşin, eşini
kurtarmak için yeraltına Koo-Şilti ile savaşmaya gider. KatanKökşin, Koo-Şilti’ye yenilmek üzere iken kardeşi Katan-Mergen,
yine yardıma gelir ve Koo-Şilti’yi öldürür. Katan-Kökşin, eşiyle birlikte esir edilmiş olan altmış gelini alıp yeryüzüne çıkarır.
Memleketlerine döndüklerinde büyük bir şölen düzenlenir.
296
D r. Sal aha d d in B EKK‹
31. Kerem ile Aslı Hikâyesinin Özeti**
Kerem, bir şah, han veya bey oğludur. Aslı'nın babası da bu
beyin yanında vezir, hazinedar, saraydar gibi bir görevlidir. Yani
her iki aile de siyasî, sosyal ve iktisadî açıdan güçlüdür. Aileler
arasında idarî bir yakınlık bulunmasına rağmen dinî, millî ve
sosyal bir farklılık mevcuttur. Her iki ailenin de siyasî ve iktisadî
güçlerine rağmen çocukları olmamaktadır. Kahramanların doğumu kutsal kişilerin yardımıyla veya onların verdiği olağanüstü
elmayla gerçekleşir. Kerem ile Aslı'nın doğumlarından önce birbirleriyle evlendirileceklerine dair aileler arasında beşik kertme
veya söz kesme vardır.
Kerem'in ve bazı varyantlarda da Aslı'nın eğitimleri anlatılır. Ancak bu eğitim hayat karşısında gerekli asgarî bilgileri
edinmekten ibaret görünmektedir.
Aslı'nın babası doğumdan sonra kızının başına bir felaket
geleceğini kestirip başka bir yere yerleştiği için Kerem ile Aslı
birbirlerini görmeden büyürler.
Kerem ile Aslı'nın birbirlerine âşık olmaları görüşerek gerçekleşir. Bazı varyantlarda görülen rüyada bâde içme motifi ise
oldukça zayıftır. Kerem, av peşinden girdiği bahçede Aslı'yı
görüp âşık olur, birbirlerine mahlâs ve yadigâr verirler. Kerem
burada saz çalıp şiir söyleme yeteneği de kazanır. Kerem ile Aslı
nişanlanırlar. Ancak Aslı'nın babası din farkı sebebiyle bir gece
kızını alıp kaçar. Böylece hikâyenin önemli kısmı başlamış olur.
Kerem, babasının ve annesinin karşı çıkmasına rağmen gurbete çıkar ve Aslı'nın peşinden diyar diyar dolaşır. Bu arada başına çeşitli olaylar gelir. Canlı cansız varlıklara ve gördüğü herkese
Aslı'yı soran Kerem'e gerek halktan kimseler, gerekse padişahlar
ve beyler yardımcı olurlar.
**
Bu özet, Ali Duymaz’ın “İncil ile Furkan Arasında Bir Aşkın Hikâyesi: Kerem İle Aslı
(2004a: 131-150)” adlı makalesinden iktibas edilmiştir.
297
Destanlaan Evlilikler
Kerem'i Aslı'yla ilk buluşacağı yer olan Erzurum'a Hızır
ulaştırır. Kerem, Aslı'yı Erzurum'da hamamdan çıkan kızlar ve
kadınlar arasında görür. Ancak Aslı ondan kaçar ve ailesiyle birlikte Erzurum'u terk ederler. Kerem, Erzurum’dan Kayseri’ye
kadar Aslı’yı takip eder. Bu yolculukta Kerem'in tasavvufî sayılabilecek bazı kerametleri görülür: Kendini misafir etmeyen
köye beddua ederek harap etme; ırmaklarla, dağlarla, ceylanla,
turnalarla ve kuru kafayla deyişme gibi.
Kerem, Aslı'yla ikinci defa Kayseri'de buluşur. Hırsızlık
suçlamasıyla idam edileceği zaman Hak âşıklığı imtihanını başarıp tam Aslı'yla evlenecekken Keşiş, yine kızını alıp kaçar. Burada yer alan otuz iki dişini çektirme motifi de hikâyenin orijinal
motiflerinden biridir.
Kerem'in üçüncü yolculuğu Kayseri-Halep arasında gerçekleşir. Bu yolculukta da Kerem herkesten yardım görür.
Kerem ile Aslı hikâyesinin en karakteristik yönlerinden birisi sonuç bölümüdür. Bu bölümde Kerem ile Aslı’nın yanarak
ölmeleri anlatılmaktadır. Kerem, Aslı'yı varyantlara göre değişmelerle birlikte Halep, Kayseri veya İstanbul’da bulur. Kerem,
sevgilisi Aslı'nın başka bir Ermeni genciyle evlenmesinden bir
gün önce buraya gelmektedir. Tıpkı Odise’nin dönüşü, Bamsı
Beyrek’in tutsaklıktan kurtulup Banı Çiçek’in düğününe yetişmesi veya Âşık Garip hikâyesinde olduğu gibi. Burada Kerem'e
şehrin idarecileri ile halk yardım eder. Keşiş, Aslı'yı Kerem'e
vermek mecburiyetinde kalır, ancak gerdek gecesi giymesi için
Aslı'ya sihirli bir elbise diktirir. Gerdek gecesi sihirli elbisenin
düğmelerini çözemeyen Kerem, alev alıp yanar. Aslı da Kerem'in
küllerinden tutuşup yanar. İdare adamları Keşiş ile karısını öldürterek cezalandırırlar. Kerem ile Aslı defnedildikten sonra
Sofu'ya düğün yapılır.
32. Kozın-Erkeş Destanının Özeti
On denizin kavşağında kapanla av avlayan yalnız bir atı
olan, vücudu yaşlanmış, eti-kanı çekilmiş, ölüverse naaşını kal298
D r. Sal aha d d in B EKK‹
dıracak yakın samimi dostu olmayan; yaşayacak olsa sözünü tutacak çocukları olmayan Ak-Bökö ve eşi Ak-Baş yaşamaktadır.
Ateşin yanından uzaklaşmadan odun, su getirmeyi birbirlerinden bekliyorlarmış. Güz mevsiminde güzel bir şafak vakti ihtiyar
Ak-Bökö uykudan uyandığında yaşlı eşi Ak-Baş’ın keçe kundağa
sarılı bir bebekle oturduğunu görür.
Çocuğa kundak yapmak için tilki; çorba yapmak için geyik
avlamaya çıkar ve yedi gün sonra döner. Oğluna kızıl konır atlı
Kozın-Erkeş adını verir ve o esnada düşüp ölür.
Kozın-Erkeş, sayılı günler içinde er olur. Bir av esnasında
babasının arkadaşı Baçıkay-Kara bahadır ile karşılaşır. BaçıkayKara, birçok silah yüklediği kızıl konır atla gelmiştir. KozınErkeş, atın üzerindeki elbiseleri giyinip silahlarını kuşanır ve ava
çıkar. Av dönüşü Bilgelik kitabını alıp okuduğunda evleneceği
kişinin Karatı-Kağan’ın kızı Bayım-Sur olduğunu öğrenir ve kızı
bulmak için yola çıkmak ister. Annesi, Kozın-Erkeş’in yolculuğa
çıkmasına çeşitli hayvanların şekline girerek engel olmaya çalışır
fakat başarılı olamaz.
Kozın-Erkeş, Karatı-Kağan’ın memleketine ulaştığında kağanın çobanı Kodur-Uul ile karşılaşır. Kodur-Uul, Ceti-Sabar
kardeşlerin Bayım-Sur’a dünür geldiklerini söyler. Kozın-Erkeş
ve atı şekil değiştirip öylece Karatı-Kağan’ın düğün yaptığı yere
gelirler. Altın paltolu boy başkanları bir yerde; kötü paltolu yoksullar başka bir yerde toplanmışlardır. Altmış yerde çadır kurulmuş, altmış kazanda et kaynatılmış, atın iyisini yarıştırıp erin
güçlüsünü güreştiriyorlarmış. Genç gelinler kojon söyleyip genç
oğullar kopuz çalıyormuş. Böylece düğünün son aşamasına gelinmiş.
Karatı-Kağan, tam kızını vereceği sırada Kodur-Uul araya
girerek Bayım-Sur’un, evleneceği kişiyi sevdiğini kanıtlaması
için birkaç deneme yapılması gerektiğini söyler. Kodur-Uul’un
teklifi üzerine üç yaşındaki koyunun kuyruğunu Bayım-Sur’un
299
Destanlaan Evlilikler
eline verirler. Bayım-Sur ak sarayın kapısının önüne gelir. Orada toplanmış olan tüm insanlar, birer birer ak saraya girip teker
teker çıkarlar. Bu çıkanlar arasında Kodur-Uul ile Ceti-Sabar
da vardır. Bayım-Sur elindeki kuyrukla hiçbirine vurmaz. CetiSabar, neden kendisine vurmadığını sorup söylenerek oradan ayrılır. Ak sarayda yalnızca yedi başlı Celbegen ile tastarakay kılığındaki Kozın-Erkeş kalmıştır. Saraydan en son Kozın-Erkeş
çıkar ve Bayım-Sur elindeki koyun kuyruğu ile Kozın-Erkeş’in
sırtına vurur. Orada toplanmış olan tüm halk bunu görüp şaşırır.
Karatı-Kağan, kızım hata yaptı diyerek orada bulunan herkesin
tekrar ak saraya girip çıkmasını emreder.
Toplananlar tekrar saraya girip birer birer çıkarlar. Kız, çıkanların hiçbirine elindeki koyun kuyruğu ile vurmaz. En son
çıkan tastarakay kılığındaki Kozın-Erkeş’in sırtına birkaç defa
vurarak seçimini yapar. Kız için düzenlenen sıçrama yarışını da
kazanan Kozın-Erkeş, Bayım-Sur’u alarak kaçırır.
Karatı-Kağan, tüm adamlarını onların arkasından gönderir.
Adamları eli boş dönünce damadını memleketine getirip hile ile
onu ortadan kaldırmayı planlar. Adamlarını göndererek damadını memleketine davet eder. Bu davetin sonunun kötü olacağını
sezen Bayım-Sur, eşini karşılaşacağı tehlikeler konusunda uyarır.
Kozın-Erkeş, eşinin tüm uyarılarına rağmen kendisine sunulan zehirli içkiyi içer. Karatı-Kağan ve Ceti-Sabar, Kozın Erkeş’i
bir demir sandığa kapatıp ateşe atarlar. Eşi Bayım-Sur, yeraltından sıçan şeklinde gelip yeni yeni ısınmakta olan sandığa girer.
Ağzında getirdiği suyu Kozın-Erkeş’in yüzüne serper. Kozın Erkeş uyanır ve sandığı parçalayıp buhar gibi ortadan kaybolur.
Ceti-Sabar kardeşler Bayım-Sur’u almaktan vazgeçip tüm
verdiklerini (kalın) alarak memleketlerine dönerler.
Bayım-Sur, kocasını bulması için Kodur-Uul’dan yardım
ister. Kodur-Uul da Bayım-Sur’u gizliden gizliye sevmektedir.
300
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Karatı-Kağan’dan çekindiği için bu durumu gizlemiştir. KodurUul, Kozın-Erkeş’i yedi yolun kavşağında atının terini soğuturken bulur. Hemen Karatı-Kağan’a haber vermek için geri döner.
Karatı-Kağan, Kodur-Uul ile askerlerini Kozın-Erkeş’in üzerine
gönderir. Kodur-Uul, Kozın-Erkeş’e eşin Bayım-Sur ölmeni istedi. O yüzden babasının askerleriyle beni gönderdi diyerek yalan
söyler. Kozın-Erkeş, madem Bayım-Sur beni istemiyor o zaman
beni öldür, der ve Kodur-Uul’a karşı koymaz. Kodur-Uul, Kozın
Erkeş’i öldürmüş olmanın mutluluğuyla Karatı Kağan’ın yurduna döner.
Bir hile olduğunu sezen Bayım-Sur, Kodur-Uul’u ikna ederek Kozın-Erkeş’in cesedinin bulunduğu yeri öğrenir. Bayım Sur,
Kodur-Uul’a doksan arşınlık bir mezar kazmasını, kazdırdıktan
sonra da yeraltı suyundan bir kadeh getirmesini ister. BayımSur’a âşık olan Kodur-Uul kızın istediğini yapmak için bir halatla doksan arşınlık çukura/mezara iner. Bayım-Sur, Kodur-Uul’un
indiği halatı keser ve toprakla üzerini örter. Daha sonra Kozın’ın
kemiklerini yıkayıp bir araya getirir ama onu diriltmeye gücü
yetmez. Günlerce uğraşır gözyaşı döker. Nihayet, sarı saplı sihirli bıçakla Kozın’ı diriltmeyi başarır. Memleketlerine dönüp
mutlu bir şekilde yaşarlar.
33. Kögüdey-Kökşin [i]le Boodoy-Koo Destanının Özeti
Anne ve babaları olmayan iki kardeş Kögüdey-Kökşin ile kız
kardeşi Boodoy-Koo birlikte yaşamaktadırlar. Ağabey KögüdeyKökşin, halkını kız kardeşine emanet ederek ava çıkar. Çıkmadan önce hayvanların başı boz kısrağı öldürmemesini, yanan ateşlerini de söndürmemesini tembihler.
Boodoy-Koo, ağabeyinin sözünü dinlemeyerek yanan ateşi
söndürür, sürülerin başı olan kısrağı da öldürür. Sönen ateşi yeniden yakmak için ateş almak üzere yeraltına Celbegen’in yanına
iner. Celbegen, bir kızıl iple büyü yapıp Boodoy-Koo’yu öldürür.
301
Destanlaan Evlilikler
Kögüdey-Kökşin, avdan döndüğünde kardeşinin boynundaki kızıl ipi koparır, ormanın ardıcı, kırın çalısıyla Celbegen’in
kirini (büyüsünü) temizler. Boodoy-Koo eskisinden on kat daha
iyi olarak ayağa kalkar.
Huzurlu ve mutlu yaşayan Kögüdey-Kökşin aniden ölür.
Boodoy-Koo, Karatı-Kağan’ın kızı için düzenlediği yetmiş
yıllık şölene katılmak için altmış, yetmiş kişinin oraya toplandığını öğrenir. Kendisi de Kök-Boro’nun kuyruğundan altı kılı
koparıp altı ata dönüştürerek düzenlenen yarışlara ağabeyinin
yerine katılmak için Karatı-Kağan’ın memleketine gelir. Evlilik
yarışlarının yapıldığı yere Boodoy-Koo’nun düşmanı Celbegen
de gelmiştir.
Kağanın düzenlediği tüm yarışları kazanan Boodoy-Koo,
kızı alarak memleketine doğru yola çıkar. Belli bir mesafeden
sonra Boodoy-Koo, Kara-Taacı kıza izimi takip ederek memleketime gel. Ben önden gidip düğün hazırlığı yapacağım, der.
Memleketine gelir gelmez ölen ağabeyinin cesedini çıkarır savaş
giysilerini giyindirip atını eyerler. Sarayın ateşini yakıp başından
geçen olayları da eyerin kaşına yazarak halkını toplayıp gelecek
gelini karşılamalarını söyler. Kendisi de bir boz tavşana dönüşüp
sık ormanda kaybolur.
Kara-Taacı, geldiğinde onu karşılayıp saraya alırlar. KaraTaacı, Kögüdey-Kökşin’in uyuduğunu sanıp yedi gün boyunca
başında bekler. Öldüğünü sekizinci günün sonunda ancak anlar.
Güneş’i ve Ay’ı indirip Kögüdey-Kökşin’in yüreğini ısıtarak onu
diriltmeyi başarır.
34. Kökin-Erkey Destanının Özeti
Kerçelen-Bökö’nün tek oğlu Temir-Koo atlı Kökin-Erkey,
Erkin-Koo adlı kız kardeşiyle kilim gibi güzel dağın koltuğunda, görklü yeraltı suyunun kıyısında yaşamaktadır. Orta yaşına
ulaşan Kökin-Erkey, henüz evlenmemiştir.
302
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Kökin-Erkey’in kıymetli atı Temir-Koo, sahibine evlenmediği ve eğlencelere katılmadığı için sitem eder. Kökin-Erkey de
atına sinirlenerek onu kovar. Kendisi de başka bir atla ava çıkar.
Av dönüşü kız kardeşi Erkin-Koo’yu evde bulamayınca onu aramaya çıkar.
Dağ taş gezerek kız kardeşini arayan Kökin-Erkey, babasının arkadaşı Ak-Kağan’ın yurduna gelir. Kendisinden önce buraya gelen atı Temir-Koo, kağanın kızı için düzenlenen yarışlara
katılmış ve hepsini kazanmıştır. Kerçelen-Bökö, Kökin-Erkey’e
yarışları kazanan atın sahibi olup olmadığını eğer sahibi ise kızı
ile evlenebileceğini söyler. Kökin-Erkey kıza göz ucuyla bile
bakmadan tekrar kız kardeşini aramak üzere yola çıkar.
Kökin-Erkey’in yolu bu sefer Boro-Teltey’in yurduna düşer.
Boro-Teltey de kızını evlendirmek için yarışlar düzenlemiştir.
Buradaki yarışları da Kökin-Erkey’in atı Temir-Çookır kazanmıştır. Fakat Kökin-Erkey buradaki kızla da evlenmeyip yoluna
devam eder.
Her yeri dolaşıp bir türlü kız kardeşini bulamayan KökinErkey, atını ve kendisini öldürmek ister. Bindiği atı Kök-Çookır’ı
öldürmek üzereyken kovduğu atı Temir-Çookır gelir ve kız kardeşini Sokor-Kağan’ın yeraltına kaçırdığını söyler. Bunun üzerine Kökin-Erkey hızla yeraltına yönelir. Yeraltına inen deliğin
ağzına ulaştığında kız kardeşini seven Ançı-Mergen ile karşılaşır.
İkisi birlikte yeraltına inerler.
Yeraltına inen yiğitler, buradaki düşmanlarını yenerek
Erkin-Koo’yu ve yerüstünden zorla getirilmiş olan insanları kurtarırlar. Dönüşte Kerçelen-Bökö ve Ak-Kağan’ın kızlarını da
yanlarına alırlar. Temir-Çookır da onlara katılır. Hep birlikte
Kökin-Erkey’in yurduna gelip mutlu, huzurlu yaşamaya başlarlar.
303
Destanlaan Evlilikler
35. Közüyke Destanının Özeti
Ana Altay’da Kara dağın dibinde Karatı-Kağan, Ak dağın
dibinde Ak-Kağan yaşamaktadır. Bu iki dost birlikte ava çıkarlar. Uzun süre hiçbir şey avlayamazlar. Sonra iki değişik yöne av
bulmak için yönelirler. İkisi de farklı yerlerde doğurmak üzere
olan bir geyiğe oklarını doğrulturlar. Bu geyikler, Ak-Kağan’a
eşinin oğlan doğurmak üzere, Karatı-Kağan’a da eşinin kız (gereksiz) doğurmak üzere olduğunu söylerler. Bu iki dost, geyikleri avlamaktan vazgeçip evlerine dönerken yolda karşılaşırlar ve
birbirlerine başlarından geçeni anlatırlar. Altay’ın geyikleri boş
konuşmaz deyip doğacak çocuklarını beşik kertmesi yapmaya karar verirler.
Memleketlerine döndüklerinde geyiklerin söylediği şekilde
eşlerinin doğum yapmış olduklarını öğrenirler. Ak-Kağan’ın çocuğuna Közüyke, Karatı-Kağan’ın kızına Bayan adını verirler.
Bir toy düzenleyip çocukları beşik kertmesi yaparlar. Bu toy
esnasında beklenmedik bir şekilde Ak-Kağan, atından düşerek
ölür. Bu olay üzerine Erke-Tana’nın çocuğunu iyi yetiştiremeyeceğini düşünen Karatı-Kağan, verdiği sözden vazgeçer ve ailesini
alıp başka bir yere göçer.
Belli bir zaman sonra Közüyke akranlarıyla aşık oynarken
onlardan Bayan adında bir beşik kertmesinin olduğunu öğrenir.
Közüyke, annesine gelerek Bayan adlı bir kızın olup olmadığını
sorar. Annesi Erke-Tana da olan biteni tek tek anlatır. Közüyke,
hemen yola çıkmak ister ama ne atı ne de silahı vardır. Annesi
kendisine ad veren Aksagal adlı ihtiyara gitmesini öğütler. Aksagal, Közüyke’ye atını nasıl bulabileceğini söyler. Atını ve silahlarını elde eden Közüyke, yola çıkmak için annesinden izin
istemeye gelir. Annesi daha çok genç olduğunu söyleyerek sefere
çıkmasını istemez. Közüyke, annesini dinlemeyip hazırlık yapmaya başlar. Oğluna mani olamayan Erke-Tana, yoldaki muhtemel tehlikelerden söz ederek oğlunu vazgeçirmeye çalışır fakat
başarılı olamaz.
304
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Közüyke’nin yolda karşılaştığı ilk engel, iğrenç dişli bir
kurttur. Közüyke, okuyla kurdu avlar, derisini yüzüp yanına alarak yoluna devam eder. Daha sonra sineğin geçemeyeceği kadar
sık bir orman, geçidi olmayan deniz ve aşıt yeri bulunmayan bir
dağla karşılaşır. Közüyke sırasıyla kara kuzgun, karga, saksağan,
turna, kaz ve ağaçkakandan dağ ile denizin geçit yerini sorar.
Hiçbiri cevap veremez. Saksağan, bu dağın öte yanında KaratıKağan’ın yaşadığını ve kızı Bayan’ı Sanıskan-Bay’ın oğlunun
alıp götüreceği günün yaklaştığını haber verir.
Közüyke, atının yardımıyla denizi ve dağı aşar. Bayan için
yapılan düğüne son anda dâhil olur. Bayan’ın altmış altı kilitli
bir sandığa hapsedilmiş olduğunu öğrenir. Onu bulunduğu sandıktan çıkarır ve alıp memleketine götürür.
Karatı-Kağan ile dünürü Sanıskan-Bay, Közüyke’yi bir hile
ile ortadan kaldırmak isterler. Onu davet edip zehirlemeyi planlarlar. Bayan, eşi Közüyke’yi babasının kuracağı tuzaklar konusunda uyarır.
Közüyke, kayınbabasının davet ettiği sofraya oturur. Saksağan, Karatı-Kağan’ın hazırlamış olduğu zehirli et ve içkinin
yerini değiştirir. Tuzağı kuranlar kendi tuzaklarına düşer ölürler.
Közüyke, onları yeraltı suyuyla diriltir ve memleketine dönmek
üzere yola çıkar. Karatı-Kağan zehirli okla Közüyke’yi dizkapağının arkasından vurur. Közüyke, bu haldeyken evine gitmek istemez. Saksağanı eşine göndererek kendisine ilaç yollamasını ister. Saksağan, Karatı-Kağan tarafından yakalanır ve Közüyke’nin
bulunduğu yeri söylemek zorunda kalır. Karatı-Kağan ve dünürü askerlerini alıp Közüyke’yi öldürmek üzere yola çıkarlar. Tüm
askerleri öldüren Közüyke’nin kendisi de daha önceden almış
olduğu yaradan ölür. Eşi Bayan, gelip iki gün boyunca başında
ağıt söyler ama Közüyke’yi diriltemez. Kendisi de dokuz başlı
bıçağını yüreğine saplamak suretiyle intihar eder.
Karatı-Kagan ile Sanıskan-Bay gelip Közüyke’yle Bayan’ın
ölmüş olduklarını görürler. Onların cesetlerini birbirlerinden
305
Destanlaan Evlilikler
uzak yerlere taşırlar ama iki ceset de büyük birer kayaya dönüşerek iki büyük kuş gibi yine yan yana gelirler.
36. Maaday-Kara Destanının Özeti
Destanın giriş kısmında yaşlı bahadır Maaday-Kara’nın
ülkesinde refah ve huzur içerisindeki yaşayışı tasvir edilmektedir. Çok sayıda halkı, mal-davarı ve yılkısı vardır. Ay altında
yay gibi uzanan ala dağa ‘ata’ diyen, Güneş altında yay gibi uzanan kuzey ormanlarına ‘ana’ diyen Maaday-Kara’nın ülkesinde
kışın kar yağmaz, yazın ise sağanak yağmur bulunmaz. Bu haliyle Maaday-Kara’nın memleketinde sulh ve sükûn hüküm sürmektedir. Maaday-Kara’nın ülkesinde refah ve huzurun simgesi
Tanrı Üç-Kurbustan tarafından yaratılmış olan bir ölümsüz ağaç
(demir kavak) vardır. Bu ölçüme gelmez devasa ağacın ortadaki
dalları üzerinde iki benzer kara kartal tünemekte ve düşman bahadırın gelme ihtimali olan yolu beklemektedir. Ağacın altında
zincire vurulmuş Azar ile Kazar adlı köpekler ise kahramanın
memleketini düşman bahadırlardan ve yeraltının kötü güçlerinden korumak için oradadırlar. Ancak güçlü bahadır Maaday-Kara
yaşlanmış, kuzgun karası saçları ağarmış, keskin kılıç gibi olan
dişleri ince dallar gibi kırılmış, tan yıldızı gibi parlayan gözlerinin feri sönmüştür. Artık Maaday-Kara ölüme yaklaşmış, atı ise
kesimlik olmuştur.
Yaşlı bahadır Maaday-Kara uzun bir uykuya yatmıştır. Bu
arada otlaklardaki mal-davar sahipsiz bir şekilde dört tarafa yayılmış, halk ise ortalıklarda görünmemektedir. Memlekette olağan dışı hadiseler zuhur etmiştir. Yaşlılığından istifade ile KaraKula-Kağan, Maaday-Kara’nın ülkesini yağmalamaya gelmektedir. Karısı Altın-Targa, Maaday-Kara’yı uykusundan uyandırır.
Maaday-Kara bahadır kıyafetini giyip dört bir tarafa dağılmış
olan halkını ve hayvanlarını geri getirmek için yola çıkar.
Soyunu sürdürecek çocuğu olmadığına üzülen Maaday-Kara
evine dönünce karısının bir erkek çocuk doğurduğunu öğrenir.
306
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Maaday-Kara, olağanüstü özellikler gösteren çocuğunu alarak
kayın ağaçlarıyla kaplı dağa götürür. Oğluna beşik hazırlar, beslenmesi için de gerekli tertibatı alır. “Eğer ölürsen kemiklerin
burada kalsın, başına saç veren Bay-Altay yardımcın olsun, baldırına et veren sık yapraklı kayın ağacı sana kut versin.” diyerek
oğlunu ormana terk eder.
Kara-Kula-Kağan, yeryüzünün yetmiş kağanını, Altay'ın
altmış kağanını yenerek Maaday-Kara’nın ülkesine ulaşır.
Maaday-Kara ve halkını esir alıp yurduna doğru yola çıkar.
Maaday-Kara’nın ülkesinin simgesi olan “At Çakı”yı devirmek
ister, başaramaz. Çocuğun bulunduğu dağa çıkmak ister, olağanüstü güçler buna engel olur.
Kara-Kula-Kağan’ın götürmekte olduğu sürülerin içinden
bir boz kısrak kaçıp Altay’ın yolunu tutar. Kara-Kula-Kağan,
kaçan bu boz kısrağın peşine düşer. Altay’ı altı kez dolaşır, yeryüzünü yedi kez dolaşır ama boz kısrağı bir türlü yakalayamaz.
Boz kısrak yeryüzündeki yedi engeli aşarak Maaday-Kara’nın
memleketine sığınır. Kara-Kula-Kağan, bunun üzerine kurtlara
ve kuzgunlara boz kısrağı yakalayıp yemeleri için emir verir ve
bitkin bir halde kendi yurduna döner.
Kara-Kula Kağan’ı, eşi ve aynı zamanda yeraltı dünyasının
hâkimi Erlik-Bey’in kızı olan Abram-Moos Kara-Taacı karşılar
ve sağlığıyla ilgilenir.
Maaday-Kara’nın ülkesine dönmüş olan boz kısrak, gök bir
ineğe dönüşür. Gök ineğin böğürmesiyle Altay’ın ruhu, yaşlı bir
kadın suretinde ortaya çıkar. Bir zaman sonra yaşlı kadın ormana
terk edilmiş olan çocuğu, iki yaşında olarak bulur. Çocuğu korumaya alan yaşlı kadın, gök ineğin sütüyle onu besler. Ona ok
ve yay yapar. Çocuk, kuş, tavşan ve maral avlayarak yaşlı kadına
getirir. Boz kısrağı yakalayıp yemek için görevlendirilen kurtları
ve kuzgunları da öldüren çocuk, artık kim olduğunu sorgulamaya başlar. Altay’ın ruhu olan kadın, çocuğa annesinin ve baba307
Destanlaan Evlilikler
sının nerede olduğunu söyler. Yaşlı kadın, yeraltından bir atın
çekip çıkardığı arabadaki bahadırlık elbiselerini çocuğa giydirir
ve adının Kögüdey-Mergen olduğunu söyler. Gök inek de koyu
kır bir ata dönüşür.
Adını ve atını alan Kögüdey-Mergen, Kara-Kula-Kağan’ın
ülkesine doğru yola çıkar. Karşılaştığı ilk engel Erlik-Bey’in elçileri olan iki benzer kara bahadırdır. Yedi yolun kavşağında nöbet tutmaktadırlar ve gelen geçeni yok etmektedirler. KögüdeyMergen, atının yardımıyla bu ilk engeli geçer. Bahadırın karşılaştığı ikinci engel alt tarafı Toybodım ırmağına, üst tarafı mavi
kayalıklara uzanan zehirli sarı denizdir. Geçit yeri olmayan bu
denizi Kögüdey-Mergen atının bir yıllık mesafeden hız almasıyla
geçmeyi başarır.
Kögüdey-Mergen’in karşılaştığı üçüncü engel ise açılıp kapanan iki dağdır. Kögüdey-Mergen, biraz dinlendikten sonra
yine atının maharetiyle bu engeli de geçmeyi başarır ve KaraKula-Kağan’ın ülkesine babasının esir edildiği yere ulaşır. Burasını, ay ve güneş ışığı olmayan dünyayı, Kara-Kula-Kağan’ın
bulunmadığı zamanlarda Erlik-Bey’in kızı Abram-Moos KaraTaacı yönetmektedir. Olağanüstü güçlere sahip olan AbramMoos Kara-Taacı, Kögüdey-Mergen’in Kara-Kula-Kağan’ı yeneceğini bilmekte ve genç bahadır ile evlenmek istemektedir.
Böylelikle yeryüzünde kalacaktır.
Kendisi keten giysili tastarakaya, atı da torbok şekline dönüşen Kögüdey-Mergen, Kara-Kula-Kağan’ın ülkesine gelip anne
ve babasıyla görüşür. Kögüdey-Mergen, Abram-Moos KaraTaacı’nın bindiği kara boğa ile deve sürüsünün başı olan deveyi
öldürür. Etler pişerken dinlenmek için uzanır. Annesi ve babası
iki kürek kemiği arasındaki benlerden bu tastarakayın kim olduğunu anlayıp ağlarlar. Kögüdey-Mergen, kim olduğunu açıklayarak, onları kurtarmaya geldiğini söyler. Babasının ısrarı üzerine Kögüdey-Mergen, yedi sarı lamadan Kara-Kula-Kağan’ın
308
D r. Sal aha d d in B EKK‹
ruhunun nerede olduğunu öğrenip ele geçirdikten sonra tekrar
dönmek üzere oradan ayrılır.
Kögüdey-Mergen, yedi sarı lamadan Kara-Kula-Kağan’ın
ruhunun üç kuşak göğün derinliklerindeki üç maraldan birinin
karnında altın kutu içinde iki bıldırcın yavrusu şeklinde saklı
olduğunu öğrenir.
Üç maralın yavrusu altmış çatal boynuzlu andalba ise yeryüzündedir. Kögüdey-Mergen ve atı, alageyik şekline girerek
andalbanın yardımını ve üç maralın gökyüzünden yere inmelerini sağlarlar. Kögüdey-Mergen bir okla ortanca maralın karnını
yarar ve altın kutu yere düşer. Kutuyu kırıp bıldırcın yavrularını
ele geçiren Kögüdey-Mergen, tekrar Kara-Kula-Kağan’ın ülkesine doğru yola çıkar.
Bu arada Kara-Kula-Kağan hastalanmıştır. Neden hastalandığını öğrenmek için yeraltından kam Tordoor’u getirtip
şaman töreni yaptırır. Kögüdey-Mergen boz bir sıçana dönerek
tören yapılan yere girer. Daha sonra kara bir ayıya dönüşerek
kam Tordoor’un kafasını parçalar. Tekrar kendi kılığına dönen
Kögüdey-Mergen ele geçirdiği bıldırcın yavrularını öldürerek
önce Kara-Kula-Kağan’ın atını sonra da kendisini öldürür.
Tutsak edilmiş halkını kurtaran Kögüdey-Mergen, ErlikBey’in kızı ile halkının yeraltına gönderilmesini emreder. Yeryüzüne alışmış olan Abram-Moos Kara-Taacı, Kögüdey-Mergen’e
yeryüzünde kalmak istediğini söyler. Kögüdey-Mergen bunu
reddeder ancak Abram-Moos Kara-Taacı yedi gün içinde intikam alacağını söyleyerek yeraltına iner.
Kögüdey-Mergen, yurduna dönmek için yola çıkar. ErlikBey’in kızı bir büyü ile Kögüdey-Mergen’in atını takatten düşürür. Kögüdey-Mergen sadık atını bırakıp al donlu bir ata biner.
Al donlu at da Kögüdey-Mergen’i alarak Erlik-Bey’in kızına götürür. Erlik-Bey’in kızı onu alaylı bir şekilde karşılar ve ruhuyla
birlikte yaşayacağını söyler. Kögüdey-Mergen’in atı dört kanatlı
309
Destanlaan Evlilikler
kara bir kartal şeklinde gelir ve Kögüdey-Mergen’i kurtarır. Onu
süt gölüne batırıp çıkararak iyileşmesini sağlar.
Kögüdey-Mergen memleketine döner. Hayat, huzur içinde
devam ederken Kögüdey-Mergen, babasına evlenmek istediğini söyler. Babası da birçok talibi olan Ay-Kağan’ın kızı AltınKüskü’yü önerir.
Kögüdey-Mergen bahadır kıyafetini giyinir, atını hazırlar ve
yola çıkar. Yolda kendisine bu evlilik sınavında yardımcı olacak
tıpatıp kendisine benzeyen altı kişi ile karşılaşır. Onlarla birlikte
Ay-Kağan’ın ülkesine gider. Altın-Küskü’yü istemek için ErlikBey’in oğlu Kuvakayçı ile kız kardeşi Abram-Moos Kara-Taacı
da oraya gelmiştir.
Ay-Kağan, kızını vereceği bahadırı seçmek için birçok zor
yarış düzenler. Bunların hepsini Kögüdey-Mergen kazanır. Bunun üzerine Erlik-Bey’in kızı, Altın-Küskü’yü alarak yeraltına
götürür ve ihtiyar karı şekline sokar. Kögüdey-Mergen, atının
yardımıyla Altın-Küskü’yü bulur ve babasına getirir. Ay-Kağan,
Kögüdey-Mergen’den memleketine dönmeden önce yeri sırtında taşıyan iki balinanın kanadını ve bir ayı yakalayıp getirmesini ister. Bu iki zor görevi de başaran Kögüdey-Mergen, AltınKüskü’yü alarak memleketine döner.
Altay’a gelince düğün yapılır. Huzurlu bir şekilde yaşarlarken Altay’ın huzur ve refah sembolü olan sık yapraklı bay-terek
batıya eğilir. Bunun anlamı ölüm demektir. Kögüdey-Mergen’in
annesi ile babası ölür. Kögüdey-Mergen ne kadar uğraşsa da annesi ile babasını diriltemez.
Kögüdey-Mergen, Erlik-Bey’den intikam almak için atını
ters eyerleyerek yeraltı dünyasına iner. Dünyada suç işlemiş olan
insanların orada nasıl cezalandırıldıklarını görür. Erlik-Bey ile
karşılaşıp onu yakalar ve kara kömüre çevirerek öldürür. Okuyla Erlik-Bey’in adamlarını da öldürerek kötülük yapmış olanları
orada bırakıp iyileri yanına alarak Altay’a döner.
310
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Altay’a dönen Kögüdey-Mergen’in sürüleri çoğalmış, halkı
artmıştır. Halkına bütün düşmanları yendiğini, artık huzur içerisinde yaşayabileceklerini söyleyerek eşi Altın-Küskü ile birlikte yıldız olup göğe yükselir.
37. Malçı-Mergen Destanının Özeti
Destan kahramanı Malçı-Mergen, Aybıçı-Bay adlı bir zenginin yanında çobanlık yapmaktadır. Malçı-Mergen, bir gün
Aybıçı-Bay’dan yıpranmış olan ayakkabılarını yenilemesini ister. Aybıçı-Bay, buna kızar ve Malçı’nın ayaklarını kırdırtır ve
oradan başka bir yere göç eder. Maçlı-Mergen de arkalarından
sürünerek onları takip etmeye çalışır.
Bir fare gelerek Malçı-Mergen’in kırık ayağını kemirmek
ister. Malçı-Mergen, farenin ayaklarını kırarak onu yeşil otların üzerine atar. Fare, düştüğü yerdeki otlardan yiyerek iyileşir.
Bunu gören Malçı-Mergen de aynı yere sürünür ve otları koparıp
kırık ayaklarına sürer. Bir anda iyileşen Malçı-Mergen, AybıçıBay’ı takip eder. Yol alırken kızına düğün yapmakta olan ArslanKağan’ın yurduna ulaşır. Eğlenceye katılan Malçı-Mergen burada şarkı söyler. Herkes onun sesine hayran olur. Arslan-Kağan’ın
kızı Ak-Şankı, Malçı-Mergen’le evlenmek ister. Buna öfkelenen
Arslan-Kağan her ikisini de yurdundan kovar.
Malçı-Mergen’le Ak-Şankı başka bir yere yerleşir. Bir gün
Malçı-Mergen eşini babasından at istemeye gönderir. Ak-Şankı
babasından at isteyince, babası kara dağda kara bir aygırı olduğunu Malçı-Mergen’in onu tutabilirse alabileceğini söyler.
Malçı-Mergen, bahsedilen atı tutar. At kendisini tutabilecek kadar yiğit olduğu için Malçı-Mergen’e silahlar ve savaş giysileri
vererek onun atı olmayı kabul eder.
Artık tam bir bahadır olan Malçı-Mergen, ava çıkan altı
bacanağına rastlar. Hiç avlanamamış altı bacanağına, avladığı
hayvanların etlerinden vererek kaynatasına götürmelerini söyler.
Kendisi de avların karınlarını alarak evine döner. Hayvanların
311
Destanlaan Evlilikler
karınlarını pişiren eşi, yemeğin bir kısmını babasına götürür.
Babası kızının getirdiği yemekleri çok beğenir. Bir taraftan da
Malçı-Mergen’in gücünden korkar. Onu ortadan kaldırmak için
çare düşünür.
Damadını yok etmek isteyen Arslan-Kağan, bir adamını
göndererek onu davet eder ve Gök denizin kıyısındaki gök boğayı tutup getirmesini ister. Malçı-Mergen, boğayı tutup getirir
ve kaynatasının at direğine bağlar. Damadını öldürmeyi başaramayan Arslan-Kağan, bu sefer de Malçı-Mergen’i evine davet
ederek zehirlemeyi düşünür. Atı sayesinde zehirlenmekten kurtulan Malçı-Mergen, kaynatasını, altı bacanağını ve o sırada orada bulunan Aybıçı-Bay’ı zehirleyerek onlardan intikamını alır ve
evine döner.
38. Möge-Sagaan-Toolay Destanının Özeti
Möge-Sagaan-Toolay’ın Möge-Bayan-Toolay adında bir
oğlu vardır. Onun kutsal sarı bir atı ve bir kısrak boyu kadar oku
vardır. Möge-Sagaan-Toolay, Möge-Bayan-Talay’a eskiden arkadaş olduğu Koldu-Burgan’ı çağırarak ona kendi mallarının iyilerinden vermesini söyler. Möge-Bayan-Talay, Koldu-Burgan’ı
davet edip getirdiği sırada Möge-Sagaan-Toolay iyice kötüleşir
ve ölür. Koldu-Burgan, Möge-Bayan-Talay’ın verdiği hediyelerden sadece kutsal sarı atı alır ve memleketine doğru yola çıkar.
Möge-Bayan-Talay evine dönerek uykuya yatar. Karısı Say-Kuu,
düşmanın geldiğini haber verir. Düşmanlarıyla savaşmaya hazırlanan Möge-Bayan-Talay’a karısı gelerek gebe olduğunu ve eğer
savaştan dönemeyecek olursa çocuğa ne ad verelim diye sorar.
Möge-Bayan-Talay, çocuğunun erkek olursa Kara-Kögel, kız
olursa Handı-Seren olarak isimlendirilmesini ister. Ardından
düşmanlarının bulunduğu Bora-Tey’e gider. Möge-Bayan-Talay,
orada, düşmanları Ak-Haan ve Kadın-Kara kardeşlerin attığı oklarla öldürülür. Ak-Haan ve Kadın-Kara kardeşler, Möge-BayanTalay’ın yurdunu yağmalayıp halkını ve mallarını alarak memleketlerine dönerler. Ancak Say-Kuu’yu ele geçiremezler.
312
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Say-Kuu, susuz bir yerde tek başına bir erkek çocuk doğurur. Çocuk, doğumundan iki gün sonra annesini tanır, üçüncü
gün yürümeye başlar. Ardından etrafta bulunan hayvanlar dikkatini çeker. Annesinden onlar hakkında bilgi ister. Annesi, oğluna
hayvanları tek tek tanıtır. Çocuk, her gün bu hayvanlardan onlarca öldürerek, ağaç kabuğundan yapılmış evde barınmakta olan
annesine getirir. Annesi ona, ormanda kutsal bir yer bulunduğunu ve oraya gitmemesi gerektiğini söyler. Fakat oğlan, merakını
yenemeyerek oraya gider. Ormanda çok büyük bir canavarla karşılaşır. Bu canavarın boynuzlarında, daha önce öldürdüğü insanların kemikleri bulunmaktadır. Oğlan, yayını gerip bıraktığında
canavar bir sarı geyiğe dönüşerek ölür. Çocuk, avının karnını yardığında Moğollar ve Tuvalar oradan çıkarak kaçarlar. Kaçarken
oğlana dua ederler. Oğlan daha sonra avının böbreğini yer, bir
budunu da keserek annesine götürür. Annesi, çocuğa av esnasında bir ihtiyara rast gelirse onu öldürmemesini söyler.
Çocuk bir gün avlanırken bir karartı görür ve bu karartının
annesinin kendisine daha önce bahsettiği ihtiyar olduğunu anlar.
O ihtiyar, çocuğun Aldın-Aas adlı dedesidir. Ona nereye gittiğini sorar. İhtiyar, Malçın-Ege-Han’ın kraliçesini almaya gittiğini söyler. Oğlan, annesinden izin alarak dedesiyle birlikte yola
çıkar. İhtiyar, her gördüğü tepede konaklar ve gelip geçenleri
dikkatle inceler. Gelip geçenlerin ya kulakları kopuktur ya da
el ve ayakları kesiktir. Bu kimseler, Malçın-Ege-Han’ın kraliçesini almaya gidenlerdir. Ege-Han’ın kuşları tarafından saldırıya
uğradıklarından bu hâle gelmiştirler. İhtiyar Aldın-Aas, korkarak geri dönmek ister, ancak oğlan yola devam etmeye kararlıdır.
İhtiyar, babasının eşyalarını oğlana verip saçlarını keserek ona
Kara-Kögel adını kor.
Kara-Kögel, Malçın-Ege-Han’ın kızını bulmak için yola devam eder. Yolda karşılaştığı kuşları tek tek öldürür. Sık ormanları, okuyla yarıp geçer. Geniş ırmaktan, yalçın kayadan geçerken
atı ona akıl verir. Oğlan, sonunda Malçın-Ege-Han’ın obasına
313
Destanlaan Evlilikler
ulaşır. Han, ona nereden geldiğini, kim olduğunu sorduğunda
oğlan, “Möge-Şaagan-Toolay babalı Möge-Bayan-Talay anneli
Kara-Kögel” olduğunu söyler. Malçın-Ege-Han, kızı için çeşitli yarışlar düzenlemektedir. Kara-Kögel de bu yarışlara katılır.
Önce ok atma, daha sonra koşu yarışı yapılır. Kara-Kögel, bu
yarışları çeşitli engellemelere rağmen kazanır. At yarışını da kazandıktan sonra sırasıyla Biçe-Kara, Ortun-Kara, Ulug-Kara ve
Sırlıg-Möge’yi güreşte alt eder. Sonra ateş boynuzlu boğa ve iki
yavrulu boz ayıyla güreşir. Bütün mücadeleleri kazandıktan sonra kızı almaya hak kazanır. Kayınbabası kızını vermek için kalın
ister. Kara-Kögel de Arzılan-Kıskıl adlı atını verip kızı alır. Atı
karanlık bir yere korlar. Kaynanası Kara-Kögel’i sarhoş eder. Sarhoş hâldeyken kendisine saldıran altmış pehlivanı savurup atar.
Kara-Kögel “Gök-babam, Yer-anam” diye bağırdığında taş gibi
dolu yağıp Malçın-Ege-Han’ın malının ve halkının yarısını yok
eder. Kara-Kögel kendisine geldiğinde, hatasını anlar ve yeniden dua eder. Bu şekilde ölenlerin yarısı geri gelir. Malçın-EgeHan’ın küçük oğlu, Arzılan-Kıskıl’ın kapatıldığı yerde oldukça
zayıfladığını görür. Ona acır, çözerek sulamaya götürmek ister.
Bu esnada Arzılan-Kıskıl çocuğun elinden kaçarak Kara-Kögel
ve altın kraliçeye ulaşır.
Kara-Kögel, memleketine döndüğünde bıraktığı yağların
ve etlerin azaldığını görür. Kara-Kögel, annesinden babasının
kimler tarafından ve ne şekilde öldürüldüğünü öğrenir ve yola
çıkar. Dokuz katlı, camdan bir eve gelerek o evin içinde bir ceset
bulur. Atının dışkısından ve sidiğinden yaptığı karışımla onu
diriltmeye çalışır, ancak başaramaz. Oradan ayrılıp kutsal boz tepenin yanına geldiğinde babasının cesediyle karşılaşır. Yaptığı
ilaçlarla babasını diriltir. Babasını obayı beklemesi için geri gönderir. Kendisi, babasının intikamını almak üzere düşmanlarının
yurduna doğru yola koyulur.
Önce babasının sürüleri ve onları otlatan çobanlarla karşılaşır. Onlara Ak-Haan ve Kadın-Kara’nın yurtlarını sorar. Oraya
314
D r. Sal aha d d in B EKK‹
varınca Ak-Haan ve Kadın-Kara’ya meydan okur. Düşmanlar,
karşılıklı ok atarak savaşmaya karar verirler. Önce Ak-Haan ve
Kadın-Kara oklarını fırlatırlar. Bu oklar Kara-Kögel’in göğsünde parçalanır. Kara-Kögel, iki düşmanını orada öldürür. Halkını
ve mallarını toplayıp yurduna geri döner. Ak-Haan’ın kadınını
getirip dedesi Aldın-Aas’a verir. Kendisi de getirdiği altın kraliçe ile evlenip mutlu bir şekilde yaşamaya başlar.
39. Ölöştöy Destanının Özeti
Monıs-Kaan, Kara dağın yamacındaki sarayında eşi KasManday ile yaşamaktadır. Her ikisi de zalim ve huysuz olmalarına
rağmen, çocukları Er-Bökö ve gelinleri Altın-Sırga iyi kalpli ve
merhametlidir. Bir gün Monıs-Kaan, tebaasından Ösküs-Uul’u
yanına çağırarak ona “Ölöştöy” adını verir. Ölöştöy’ü Kara dağın
eteklerine bırakarak orada çobanlık yapmasını emreder. Ölöştöy,
yıllarca Monıs-Kaan için çobanlık eder. Yaşı yirmi beşe vardığında, Monıs-Kaan’a gelip ondan kendisi için bir eş ister. MonısKaan, Ölöştöy’e hakaretler ederek huzurundan kovar. Ölöştöy,
otuz yaşına gelince Monıs-Kaan’ın kapısını bir daha çalar, ancak
yine aynı cevabı alır. Hayvanlarının yanına dönen Ölöştöy, avlanmakta olan Ak-Bökö ile tanışır. Ak-Bökö kaybettiği piposu için
ondan yardım ister. Ölöştöy, ona kendi piposunu hediye eder.
Monıs-Kaan, kızı Altın-Topçı’yı Kara-Bökö-Kaan’ın oğlu
Temir-Bökö’yle nişanlar. Altın-Topçı, Temir-Bökö’nün obasına
gitmeden önce kendi memleketini daha yakından tanımak için
babasından bir yıl dolaşmak için izin ister. Monıs-Kaan, kızının
isteğini kabul edip yanına dört bahadır ve on iki hizmetçi kız
katarak yola çıkarır.
Yolculuğa çıkan Altın-Topçı, adını duymuş olduğu
Ölöştöy’ü görmek ister. Ölöştöy’ün eşinin olmamasına üzülen
Altın-Topçı, yanındaki on iki kızdan birini Ölöştöy’le evlendirmek istese de kızların hiçbiri buna razı olmaz. Kendisi orada
kalıp Ölöştüy’le evlenir, beraberinde gelen kişileri de babasının
yanına gönderir.
315
Destanlaan Evlilikler
Ölöştöy ve Altın-Topçı, Monıs-Kaan’ın kendilerine zarar
vermek isteyeceğini düşünerek Şibee-Kuyak adlı yere gitmeye
karar verirler. Şibee-Kuyak’a geldiklerinde yaşlı bir çiftle karşılaşırlar. Yaşlı çift, bunları, içerisinde az sayıda av hayvanının yaşadığı büyükçe bir kayanın içine saklar. Ölöştöy ile Altın-Topçı
atlarıyla birlikte dört kısrağı da yanlarına alarak kayanın içine
girerler.
Bu arada Altın-Topçı’ya refakat edenler durumu MonısKaan’a bildirirler. Monıs-Kaan, Ölöştöy ile Altın-Topçı’yı bulabilmek için Kara-Kaan’dan yardım ister. Kara-Kaan, kamı
Kubakayçı’yı gönderir. Kam Kubakayçı, Ölöştöy’ün saklandığı
yeri bulur fakat kayaya ulaşamaz.
Aradan belli bir zaman geçer. Ölöştöy ile Altın-Topçı’nın
bir elinde yada taşı, diğer elinde kan tutan bir erkek çocukları
doğar. Doğan çocuk, iki günde anne, üç günde baba der. Bir
ay içinde konuşup, koşmaya başlar. Bu arada kısrakların biri de
yavrular. Çocuk üç yaşına gelince sığınaktan çıkmak ister. İki
ihtiyar, çocuğa atını ve savaş giysilerini verip adının Erkin-Koo
olduğunu söylerler. Çocuklarının ad ve at atmasıyla Ölöştöy ailesi sığınaktan gün yüzüne çıkar.
Ölöştöy ve Altın-Topçı yolda gördükleri güzel bir yerde
kayın ağacından sekiz köşeli bir yurt yapıp yerleşirler. Zaman
geçer, Monıs-Kaan’ın dört bahadırı gelip onları bulur. Onları
alıp Monıs-Kaan’a götürmek isterler. Erkin-Koo, kırk gün sonra
kağanlarının yanına geleceğini söyleyerek, dört bahadırı korkutup kaçırır. Ölöştöy ve ailesinin bulunduğu haberini alan MonısKaan askerlerini toplayıp torununun gelmesini bekler. ErkinKoo, kırk gün sonra dedesi Monıs-Kaan’ın yurduna gelir. Önce
dayısıyla yengesinin evine girip onlarla sohbet eder. Daha sonra
dedesi Monıs-Kaan’ı bulup annesinin çeyizini alarak memleketine döner.
Ölüm vaktinin geldiğini anlayan Ölöştöy, ölmeden önce
oğlu için Ak-Bökö’nün kızı Caraa-Çeçen’e dünür olur ve söz ke316
D r. Sal aha d d in B EKK‹
serek memleketine döner. Döndükten kısa bir süre sonra da hastalanıp ölür.
Erkin-Koo, babasını defnettikten sonra avlanmaya çıkar.
O gittikten sonra kaynatası Ak-Bökö, bir saksağanla mektup
gönderir. Mektupta, yeraltındaki Erlik’in Caraa-Çeçen’i yanına,
yeraltına indirmek istediği, Erkin-Koo’nun hemen gelip CaraaÇeçen’i götürmesi gerektiği yazılıdır. Aylar sonra Erkin-Koo avdan döner. Annesi, Ak-Kaan’dan gelen mektubu oğluna göstermez. Anne-oğul halkla birlikte eğlencedeyken Caraa-Çeçen’den
bir mektup daha gelir. Gönderdiği mektupta Caraa-Çeçen,
Erkin-Koo’ya kendisini Erlik’ten kurtarmasını yazmıştır. Annesi göndermek istemese de, Erkin-Koo nişanlısını kurtarmak için
yeraltına inmek üzere yola çıkar.
Erkin-Koo yoldayken annesi tilki ve tavşan kılığına girip
oğluna engel olmaya çalışır. Bu engelleri aşan Erkin-Koo, AkBökö’nün yurduna ulaşır. Burada Caraa-Çeçen’in annesi ErmenÇeçen’den akıl alır. Ermen-Çeçen damadının karnını doyurup,
içkisini içirir. İçinde sinek bulunan bir kabı, Erkin-Koo’ya vererek onu uğurlar.
Erkin-Koo, yolda kendisinden ip isteyen yedi kız, kuşak
isteyen beş delikanlı ve göz isteyen kuzgunları atlatır. Erlik’in
gönderdiği iki yılanı ve Sokar-Kara ile atını da öldürerek Erlik’e
ulaşır.
Erlik’in yeraltındaki yurduna gelen Erkin-Koo, Erlik’in bahadırı Şulmus-Kara ile kavgaya girer. Onlar kavga ederken Erlik’in
yaptığı büyü Ermen-Çeçen’in kap içinde verdiği sinekler sayesinde Erkin-Koo’ya tesir etmez. Erkin-Koo, Erlik’in yiğidi ŞulmusKara’yı öldürdükten sonra Caraa-Çeçen’i kurtararak evine dönmek
üzere yola çıkar. Yolda giderken kendilerinden ip isteyen yedi kız
için Sokar-Kara’nın damarını, kuşak isteyen beş delikanlı için gök
boğanın ve iki yılanın derisini, kuzgunlar içinse gözlerini alır. Bu
aldıklarını onlara vererek yoluna devam eder.
317
Destanlaan Evlilikler
Evine dönen Erkin-Koo, Caraa-Çeçen ile evlenir. Fakat
Caraa-Çeçen, Erlik’in ona yaptığı büyünün tesiriyle ErkinKoo’yu bir fırsatını bulup öldürür. Bu arada Caraa-Çeçen bir
erkek çocuk doğurur. Bu çocuğa Kan-Mergen adı verilir. KanMergen büyüyüp bir yiğit olur. Annesini görmek için Erlik’in
yanına yeraltına iner. Burada annesi Caraa-Çeçen’in keyif içinde
yaşamakta olduğunu görür. Erlik, Kan-Mergen’i oğlu gibi benimser. Caraa-Çeçen ise eşini öldürmekle hata yaptığını oğluna
itiraf eder. Kan-Mergen, Erlik’in güvenini kazandığı için engelleri zorlanmadan aşarak yeryüzüne çıkıp kemikleri dağılmış olan
babasının cesedini bulup onu diriltir.
Monıs-Kaan, torunları Kan-Mergen ile Erkin-Koo’yu öldürmek için onları sarayına çağırır. Kan-Mergen ile Erkin-Koo daha
ereken davranarak Monıs-Kaan’ı öldürürler.
Kan-Mergen kendine eş aramak için yolculuğa çıkar. Yolculukta Togus-Süme adlı dokuz erkek kardeşin tek kız kardeşi
olan Ak-Koo ile tanışır ve onunla evlenmek ister. Ak-Koo, ağabeylerini ikna eder. Ağabeyleri Ak-Koo’ya altın bir halı, bakır
bir kazan, bir kamçı ve sadakla ok verip Kan-Mergen ile gönderirler. Ak-Koo ile Kaan-Mergen uçan halıya binerek yurtlarına
dönerler.
40. Ösküs-Uul Destanının Özeti
Ösküs-Uul coşkun akan derin bir nehrin kıyısında, ottan yapılmış evinde kimsesiz, bineceği atı olmayan, ürüyecek köpeği
bulunmayan biri olarak yaşamaktadır.
Bülütiy-Sadu-Kağan’ın yurdunu yağmalamaya giden
Karatı-Kağan, bir gün çok sayıdaki ordusuyla Ösküs-Uul’un
yaşadığı nehrin kenarına gelir. Ösküs-Uul’dan elbise, aş ve mal
karşılığında ordusunu karşı tarafa geçirmesini ister. Ösküs-Uul,
istenileni yapar ama Karatı-Kağan verdiği sözü tutmaz. ÖsküsUul, aynı şekilde yaşamaya devam eder.
318
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Karatı-Kağan, yer üstünde yaşayan tüm kağanları yenmiş
ve yurtlarını yağmalamış olarak tekrar nehrin kenarına gelir.
Ösküs-Uul’a aynı şeyleri vaat ederek ordusunu karşıya geçirttirir.
Karatı-Kağan, Ösküs Uul’a vaad ettiklerini vermez ama ona nehirdeki altın sırlı balığı tutabilirse yeraltındaki Talay-Kağan’ın
ona birçok şey teklif edeceğini; kendisine teklif edilen malları
değil de bir köşede, beze sarılı olarak duran köpek ölüsünü almasını öğütler.
Ösküs-Uul, Karatı-Kağan’ın söylediklerini gerçekleştirmek
için hırçın akan nehre oltasını atar ve beklemeye başlar. Kısa sürede altın sırlı balığı tutar. Balıkla beraber Talay-Kağan da su
yüzüne çıkar. Ösküs-Uul, Talay-Kağan nehre dalmak üzere iken
atının kuyruğundan yakalar ve onunla birlikte nehre dalar.
Talay-Kağan, Ösküs-Uul için yetmiş çeşit yiyecekten oluşan
bir masa donattırır ve ona birçok değerli şey hediye etmek ister.
Ösküs-Uul, Talay-Kağan’ın verdiği değerli hiçbir şeyi almaz.
Yalnızca yedi kat ketene sarılı köpek cesedini ister. İstediğini
alan Ösküs-Uul, dokuz gün yüzdükten sonra evine gelir.
Memleketinde olağanüstü hadiseler vuku bulur. Ösküs-Uul,
olağanüstü hadiselerin vuku bulmasından pişman bir şekilde
ölmüş köpeğin cesedine yaslanıp uyur. Yedi gün sonra uyandığında karşısında çok güzel bir kız görür. Bu kız, köpek cesedi
olarak evine getirdiği Talay-Kağan’nın Altın-Küskü adlı kızıdır.
Altın-Küskü ile evlenen Ösküs-Uul, mutlu bir şekilde yaşarken
gözü doymaz Karatı-Kağan, Altın-Küskü’nün güzelliğini duyar
ve onu kendisine eş yapmak ister.
Ösküs-Uul, avda iken Karatı-Kağan gelir ve Altın-Küskü’ye
kocasını misafir etmek istediğini söyler. Hile ile onu ortadan kaldırmak istemektedir. Ösküs-Uul, Karatı-Kağan’ın davetini kabul eder ve yola çıkar. Eşi Altın Küskü, Ösküs-Uul’u muhtemel
tehlikeler konusunda uyarır.
Karatı-Kağan, Ösküs-Uul’a eşi karşılığında ilk olarak saklambaç oynamayı teklif eder. Her seferinde Ösküs-Uul’u deği319
Destanlaan Evlilikler
şik nesnelere çeviren Altın Küskü, Ösküs-Uul’un bulunmasını
engeller. Olağanüstü bilgisiyle de Karatı-Kağan’ın bulunmasını
sağlar.
Karatı-Kağan, ikinci olarak büyük bir vadiyi ipekle kaplama
ve yüce dağa kadar her tarafa altın saçma yarışına Ösküs-Uul’u
davet eder. Bu yarışı da Ösküs-Uul kazanır.
Karatı-Kağan, son olarak Ösküs-Uul’a boğa güreştirmeyi
teklif eder. Ösküs-Uul’un güreştirecek boğası yoktur. AltınKüskü, eşini, babası Talay-Kağan’a bir boğa getirmesi için gönderir. Talay-Kağan, Gök ineğin yavrulama zamanın geldiğini
eğer buzağı erkek olursa onu alıp götürebileceğini söyler. Gök
inek, bir erkek buzağı doğurur. Ösküs-Uul, plasentası yırtılmamış buzağıyı alıp Karatı-Kağan’ın yanına gelir. Gök buzağıyı
herkes, hayretle seyreder. Karatı-Kağan, buzağıyı ateşe attırır.
Buzağı ateşe atılınca ortalığa boz bir sis yayılır ve yedi gün, dokuz gün boyunca dağılmaz. Sis dağıldığında Karatı-Kağan’ın
memleketi ve adamlarının yanmış oldukları görülür.
41. Şulmus-Şunı Destanının Özeti
Kaldan-Kaan, Altın-Tana adlı eşi, Ayana adlı kızı ve
Şulmus-Şunı adlı oğluyla mutlu bir şekilde yaşamaktadır. Bir
gün Şulmus-Şunı anne ve babasına Cepten-Kaan’ın kızı TemeneKoo ile evlenmek istediğini söyler. Babası Kaldan-Kaan oraya gidenin geri dönmediğini söyleyerek oğlunu göndermek istemez.
Fakat Şulmus-Şunı, Temene-Koo ile evlenmek için yola çıkar.
Şulmus-Şunı, Cepten-Kaan’ın yurduna gelir. Cepten-Kaan,
eğer altı zirvenin kavşağındaki altın direği getirirse, ona TemeneKoo’yu vereceğini söyler. Direğin olduğu yere gidince ŞulmusŞunı’nın atı, direğin tamamıyla ateşten olduğunu söyler. Onu,
dağın içinde yaşayan yılanı öldürüp derisini zırh yaptığı takdirde götürebileceklerini söyler. Atının dediklerini yapan ŞulmusŞunı, direği alıp Cepten-Kaan’a götürür. Bu durumdan korkan
Cepten-Kaan, Şulmus-Şunı’dan direği hemen geri götürmesini
ister. Şulmus-Şunı bu isteği yerine getirir.
320
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Cepten-Kaan ikinci olarak, Şulmus-Şunı’dan Tanrı ÜçKurbustan’ın iki gözünün ortasında duran kadeh büyüklüğündeki beni getirmesini ister. Şulmus-Şunı gidip Üç-Kurbustan’ın
benini kılıcıyla kesip alır. Çok sinirlenen Üç-Kurbustan, ŞulmusŞunı’nın ardından üç şeytan gönderir. Şulmus-Şunı, şeytanların
ikisini öldürür. Üçüncü şeytan ise gebe bir canlının içinde saklanır. Yurduna dönen Şulmus-Şunı, bütün gebe hayvanları öldürse
de şeytanı bulamaz. Yalnızca hamile olan ablası kalır. Babası,
oğlunun hamile olan ablası Ayana’yı öldüreceğini anlayınca, oğlunu içirip sarhoş eder. Adamlarına iki elini arkadan bağlatıp iki
gözünü köpek gözü, iki omzunu da köpek omzu ile değiştirtir.
Ayağına da doksan pud demir bağlayıp Şulmus-Şunı’yı bir kuyuya attırır.
Uzunca bir zaman Şulmus-Şunı, Karcın adlı ihtiyarın yardımıyla hayatta kalıp ondan yeryüzünde neler olduğunu öğrenir.
Bu arada Cepten-Kaan, Şulmus-Şunı’nın hayatta olup olmadığını öğrenmek için babası Kaldan-Kaan’ı birçok bilmecemsi sınamadan geçirir. Kaldan-Kaan, her seferinde Karcın adlı ihtiyar
kadının Şulmus-Şunı’dan getirdiği akılla Cepten-Kaan’ın sınamalarından başarıyla geçer. Cepten-Kaan, son olarak KaldanKaan’a çekmesi için yüz çentikli bir yay gönderir. Yayı çekemeyen Kaldan-Kaan, kendisine yardım etmesi için Şulmus-Şunı’yı
attığı kuyudan çıkartır.
Cepten-Kaan’ın gönderdiği yayı çeken Şulmus-Şunı, CeptenKaan ile savaşmaya gider ve onu öldürür. Cepten-Kaan’ın sarayına giren Şulmus-Şunı, aldığı eşi Temene-Koo’yu orada bulamaz.
Cepten-Kaan’ın karısı, Temene-Koo’yu kendi yurduna gönderdiğini söyler. Şulmus-Şunı, kuyuda iken eşi Temene-Koo, Tanrı
Üç-Kurbustan’a giderek yaşayacağı bir yer ve biraz halk istemiş
Tanrı Üç-Kurbustan da bu isteğini kabul etmiştir. Yurduna
dönen Şulmus-Şunı, Temene-Koo’yu bulmak için Tanrı ÜçKurbustan’ın katına çıkar. Şulmus-Şunı, Temene-Koo’yu bulur
fakat Temene-Koo’nun Tanrıya verdiği söz yüzünden bir araya
gelemezler.
321
Destanlaan Evlilikler
Kaldan-Kaan’ın kızı Ayana hastalanır. Kamlar onu iyileştiremez. Ayana ölür. Çok üzülen Kaldan-Kaan, kamlarına Erlik’i
çağırtır. Yeryüzüne çıkan Erlik, öfkelenip Kaldan-Kaan’ı da yeraltına götürür.
Şulmus-Şunı, bir ihtiyar kılığında Temene-Koo’nun sarayına gider. Beş gün boyunca şiddetli soğuk indirerek bütün yılanları öldürür. Böylelikle Temene-Koo’nun Tanrıya verdiği söz
bozulmuş olur. Her ikisi mutlu ve huzurlu bir şekilde yaşarlar.
42. Tahir İle Zühre Hikâyesinin Özeti***3
Eski zamanlarda malı, mülkü ve şöhreti yerinde olan bir padişahın çocuğu olmaz. Vezirinin derdi de aynıdır. Padişah, bir
gün kıyafet değiştirerek vezirini de yanına alır çarşı pazar dolaşmaya çıkar. Yolda bir dervişe rastlar. Bu derviş, padişah ve
vezirinin gönlünden geçenleri bilir. Cebinden bir elma çıkarıp
ikiye bölerek yarısını padişaha, yarısını da vezirine verir. Padişaha bir kızının, vezire ise bir oğlunun olacağını söyler. Derviş,
ayrıca doğacak çocuklardan kıza Zühre, oğlana da Tahir ismini
koymalarını ve evlenme yaşına gelince birbirleriyle evlendirmelerini tembih ederek ortadan kaybolur.
Sarayına dönen padişah ve veziri elmayı ikiye bölüp hanımlarıyla yerler. Zamanı gelince padişahın bir kızı vezirin ise bir
oğlu olur. Dervişin istediği gibi kıza Zühre, oğlana Tahir adını
verirler.
Tahir ve Zühre beraber büyür, beraber okula giderler. Birbirlerini kardeş olarak bilirler. On yaşına bastıklarında Zühre, Tahir’e âşık olur. Kardeş olmadıklarını öğrenince Tahir de
Zühre’ye âşık olur. Zühre’nin babasının bir akarsu kenarında,
Hint ve Rum ustaları tarafından yapılmış olan bahçesinde iki
âşık gizlice buluşmaya başlar.
***
Bu özet, Fikret Türkmen’in “Tahir ile Zühre (Ankara, 1998)” adlı kitabının 209-248.
sayfaları arasında bulanan metinden oluşturulmuştur.
322
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Bu arada Tahir, bir ustadan saz çalmayı öğrenir. Zühre de
saz çalan bir kadın bularak Tahir’den geri kalmaz.
Günler böyle geçerken iki sevgili, on beş yaşına girer. Padişahın Arap kölesi, Tahir ile Zühre’nin birbirlerini sevdiklerini
öğrenir ve gider durumu Zühre’nin annesine anlatır. Baba, bu
habere inanmaz fakat iki genci takip ettirir. Aralarında aşk olduğunu öğrenince onları evlendirmek ister. Padişahın karısı buna
rıza göstermez. Padişaha sihir yaptırarak onun Tahir’den soğumasını sağlar. Böylelikle padişah, Tahir ile Zühre’nin görüşmelerini yasaklar.
Ayrılığa daha fazla dayanamayan Zühre, babasına bir saray yaptırtır ve dadısı ile oraya yerleşir. Bir gün Tahir, bahçenin yakınından geçerken Zühre’yi görür ve söyleşirler. Tahir’le
Zühre’yi birlikte gören Arap köle hemen padişaha koşar ve iki
genç, suçüstü yakalanır.
Bu duruma çok kızan padişah, Tahir’in öldürülmesini emreder. Vezirlerinin araya girmesiyle Tahir’i Mardin’e sürgüne gönderir. Mardin’e sürülen Tahir’in yaktığı acıklı türküler ve şiirler
elden ele dolaşarak bütün ülkede söylenmeye başlar. Tahir’in
sürgüne gönderilmesinin üzerinden yedi yıl geçmiştir. Tahir’in
aşkıyla Zühre de türküler söylemektedir.
Yolu Mardin’e uğrayan bir kervanın içinde bulunan Keloğlan, Tahir’in orada olduğunu öğrenir ve gelip Zühre’ye haber verir.
Bu arada zindanda bulunan Tahir de kurtulmak için dua
eder. Duası kabul olur ve bir yatsı namazından sonra Hz. Hızır,
içeri girer, Tahir’i göz açıp kapayana kadar Zühre’nin köşküne
ulaştırır. Zühre, Tahir’i ilk başta tanıyamaz sonradan sevgilisi
olduğunu anlar. Tahir ile Zühre’nin görüştüklerini öğrenen Arap
köle yine durumu padişaha haber verir. Padişah da adamlarını
göndererek Tahir’i yakalatır. Yakalanan Tahir, padişahın emriyle
bir sandığa konularak Şat Suyu’na bırakılır.
323
Destanlaan Evlilikler
Olanlara çok üzülen Zühre, Şat Suyu’nun kenarında sarayı
bulunan Göl padişahının kızlarına bir mektup yazarak sevgilisini kurtarmalarını ister. Sandığı gören Göl padişahının kızları,
Tahir’i kurtarır ve saraya getirirler. Göl padişahının üç kızının
da gönlü Tahir’e düşer. Üç kızın kıskançlıkları yüzünden öldürülebileceğini düşünen Tahir, buradan kaçarak bir çeşme başına
gelir. Burada rastladığı derviş, Tahir’i çabucak Zühre’nin memleketine ulaştırır.
Bütün bu hadiseler olurken Zühre de bir padişahın oğluna verilmiş, düğün hazırlıkları yapılmaktadır. Zühre’nin dadısı,
olanları gizlice Tahir’e haber verir. Kıyafet değiştirip düğün evine gelen Tahir, Zühre ile karşılıklı türküler söyler. Arap köle,
olanları öğrenir ve padişaha haber verir. Tahir, yakalanıp padişahın huzuruna getirilir. Padişah, çevresindekilerin araya girmesiyle Tahir’in Zühre’nin adını anmadan üç türkü söylemesi halinde
affedeceğini söyler. Tahir, iki türküyü Zühre’yi anmadan söyler.
Üçüncü türküyü söylerken Zühre görünür ve Tahir, kendini tutamayıp onu anar. Bunun üzerine padişah, Tahir’in boynunun
vurulmasını emreder. Kurtulma ümidi kalmayan Tahir, cellât
elinde can vermeyi istemez. Allah’a dua ederek ölmeyi ister, duası kabul olur. Zühre de Allah’a yalvarır ve o da ruhunu teslim
eder. Bütün bu hadiselere kendisinin sebep olduğunu anlayan
Arap köle de kendisini öldürür.
Yediden yetmişe herkes Tahir ve Zühre için gözyaşı döker.
Mezarlar yaptırılır. Aradan bir müddet geçince Tahir’in mezarında kırmızı, Zühre’nin mezarında ise beyaz bir gül biter. Arap
kölenin mezarında da bir karaçalı bitip kırmızı gülle beyaz gülün
arasına girerek kavuşmalarına engel olur.
43. Temene-Koo Destanının Özeti
Kara nehrin yakasında, Kara dağın koltuğunda, yüz dallı
ölümsüz kavağın bulunduğu yerde, kuş kirazı ağacından alaçıklı, çalı çırpı yataklı Ölön-Bagay ile Bargaa-Bagay yaşamaktadır.
324
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Ölön-Bagay öldükten sonra anne Bargaa-Bagay sandığından çıkardığı bir kese altını oğluna vererek bulduğu yerden iyi giysi ve
yiyecek alıp dönmesini söyler. Çocuk, ilk seferinde ala bir köpek
alarak evine döner. Bu duruma annesi çok sinirlenir. Anne bu sefer
oğluna bir kese gümüş vererek tekrar gönderir. Çocuk, bu sefer de
bir ala kedi alarak eve döner. Anne Bargaa-Bagay, “Ala köpek atın,
ala kedi yoldaşın olsun” deyip çocuğunu evden kovar.
Çocuk, sayısız nehir geçip sayısız dağ aştığında iki başlı bir
kartalın genç bir delikanlıyı tutmuş sürüklemekte olduğunu görür. Kara taşla çift başlı kartalı öldürür ve çocuğu kurtarır. Çocuğun kurtardığı bahadır, Ay-Kağan’ın kızını almak için yola
çıkan Sarı-Kağan’ın oğlu Erke-Möndür’dür. Erke-Möndür, bir
mektup yazarak çocuğa verir ve babasına gitmesini söyler. Babasının vereceği hediyeleri kabul etmemesini sadece sandığın dibindeki altın yüzüğü almasını öğütler.
Çocuk, Sarı-Kağan’ın memleketine ulaşır. Sarı-Kağan, gelen
çocuğa “Binecek atın Tepkir-Ceren, senin adın Temene-Koo olsun.” der. Sarı-Kağan, daha sonra oğlunun isteğini yerine getirip
sihirli altın yüzüğü Temene-Koo’ya verir.
Memleketine dönen Temene-Koo, sihirli yüzüğün yardımıyla yok yerden altın saray, yok yerden halk ve yok yerden hayvan
çıkartır. Annesi Bargaa-Bagay ile olan huzursuzluğu unutur ve
bir zaman sonra evlenme isteğini dile getirir: “Hayvanın vahşisi
tüylü yaratılmış, insanın kendisi eşli yaratılmış, Karatı-Kağan’ın
kızı Kara-Taacı’ya dünür olacağım.” der ve yola çıkar. KaratıKağan’ın memleketine varınca kızına dünür geldiğini söyler. Kızını vermek istemeyen Karatı-Kağan, Temene-Koo’dan taş sarayın yakınında akıp duran nehre köprü yapmasını ister. TemeneKoo, sihirli yüzük yardımıyla istenen köprüyü kurar.
Bunun üzerine Karatı-Kağan, malının ve halkının yarısını
bölüp kızıyla birlikte Temene-Koo’ya verir. Temene-Koo ve aldığı eşi Altın-Taacı birlikte yola çıkarlar.
325
Destanlaan Evlilikler
Karatı-Kağan, Temene Koo’nun kendisini altın yüzük sayesinde alt ettiğini düşünür. İntikam almak için kartalla haber
gönderip memleketine çağırır. Temene-Koo’dan yurdun etrafını
eyerli atın geçemeyeceği kadar sık demir çitle çevirmesini ister.
Buna ek olarak taş sarayın yanına kapısından bir kişinin zor sığacağı bir de demir zindan yapmasını söyler.
Karatı-Kağan ve eşi, demir çit ve zindan yapıldıktan sonra Temene-Koo’yu sert içki ile sarhoş edip, sihirli yüzüğü ele
geçirirler. Temene-Koo’yu zindana, atını da demir çitler arasına
hapsederler.
Karatı-Kağan, oğullarını göndererek kızını ve kaynanasını
getirmelerini söyler. Çocuklar gidip kardeşlerini getirir. Yedi
gün sonra kendine gelen Temene-Koo, içki yüzünden düştüğü
duruma çok üzülür. Daha önce altın ve gümüşle aldığı ala köpek
ve ala kedi gelip zindandaki Temene-Koo ile çitteki atı besleyip
onların tekrar güç kazanmalarını sağlarlar. Bir yolunu bulup altın yüzüğü ele geçirerek zindandaki Temene Koo’ya ulaştırırlar.
Sihir yoluyla atıldığı zindandan kurtulan Temene-Koo, kara düşünceli Karatı-Kağan ile eşini yok eder ve karısını alarak memleketine döner.
44. Ton-Aralçın-Haan Destanının Özeti
Eski zamanlarda altmış bir çatal boynuzu olan Bora-Hülük
atlı Ton-Aralçın, zengin ama kimsesi olmayan biri olarak sekiz
tunç donlu atları olan on beşten fazla lanetli kardeşle arkadaşlık yapmaktadır. Günün birinde sihirli dua kitabını okurken,
on beşten fazla lanetli kardeşlerden ayrılması gerektiğini görür.
Bundan dolayı Ton-Aralçın, altı aşıdı aşıp, atlı nehri geçerek başka bir yere göçer.
On beşten fazla lanetli kardeşler, ne yapacaklarını bilemeyip, Açıtı-Bahşı’ya giderek akıl danışırlar. Açıtı-Bahşı onlara her
atıldığında bir şeyler yakalayıp getiren altmış kulaç uzunluğunda bir kement verir. Bu kemendin yardımıyla iyi yaşamaya de326
D r. Sal aha d d in B EKK‹
vam ederler. Günün birinde Arzaytı’nın güney tarafında iken,
kementle altın kraliçe yakalayıp, onu Açıtı-Bahşı’ya vermek için
yola çıkarlar. Bu arada onları merak edip gelen Ton-Aralçın’a
rastlarlar.
Ton-Aralçın, on beşten fazla lanetli kardeşlerin hepsini evlendirmek vaadiyle Kurbustu-Haan’ın kraliçesi Toolay-Çeçen
kızı, onların elinden alır ve evlenir. Ton-Aralçın, dostlarına verdiği sözü yerine getirip hepsini evlendirerek onlara yaşayabilecekleri kadar da mal verir.
Ton-Aralçın’ın Toolay-Çeçen ile evlendiğini öğrenen kızıl
rütbeli beyi, onu yanına çağırır ve Şulbustay’ın ülkesindeki savaşı
bastırması için gönderir. Beyin bir oyun peşinde olduğunu sezen
Toolay-Çeçen, eşinin oraya gitmesini istemez. Ton-Aralçın’ın,
Şulbustay’ın ülkesine gitmesinin üçüncü gününde kızıl rütbeli beyi gelip Toolay-Çeçen’i ele geçirmek ister. Toolay-Çeçen,
bir not bırakarak üst dünyaya doğru yola çıkar. Yola çıktığında
Açıtı-Bahşı’ya uğrayıp ona da notla birlikte bileziğini bırakır.
Ton-Aralçın, Şulbustay’ın ülkesine ulaşıp, yüzlerce askeri
zekice ortadan kaldırır. Geri gelirken, uzun sakallı bir ihtiyara
rastlar. O ihtiyar, Ton-Aralçın’a hiçbir şeye üzülmeyip AçıtıBahşı’ya gitmesi gerektiğini söyleyerek ortadan kaybolur. TonAralçın, obasına uğramadan Açıtı-Bahşı’ya gider ve her şeyi
öğrenir. Ton-Aralçın, Toolay-Çeçen kraliçenin ilk yakalandığı
yere gelerek onu bulur. Orada Toolay-Çeçen, Ton-Aralçın’a olup
bitenleri anlatır. Sonra babasının çok sinirli ve güçlü olduğunu;
kendisini takip etmeyip anne ve babasını kurtarmaya gitmesi
gerektiğini söyleyerek üst dünyaya çıkar. Ton-Aralçın, eşinin
peşinden üst dünyaya çıkarak, yolunu kesen iki iri yarı köpeği,
iki Haan-Hereti kuşu, iki azı dişleri kılçıklı ak buğrayı ve sıcak
kızıl kişiyi kendi gücü ve aklıyla yenerek, Toolay-Çeçen kraliçenin evine gelir.
Burada Kurbustu-Haan’ın gönderdiği yıldırımlardan kurtulmayı başarır. Kurbustu-Haan, Ton-Aralçın’ı ortadan kaldır327
Destanlaan Evlilikler
mak için ona değişik, tehlikeli görevler verir. Alt dünyadaki
Adıgır-Kara-Mangıs’ı yenmesini ister. Adıgır-Mangıs’ı yenince
Hüler-Magnıs’ı öldürmeye gönderir. Sonunda Kurbustu-Haan,
Ton-Aralçın’a kızını vermeye razı olur. Malından mal, eşyalarından eşya vererek onu kızıyla kendi ülkesine gönderir. TonAralçın yurduna geldikten sonra gidip düşmanlarını öldürür. Bir
süre sonra babası ve annesi ölür. Yolda karşılaştığı bir ihtiyarın
yardımıyla anne ve babasını defnedip normal hayatına döner.
328
D r. Sal aha d d in B EKK‹
KAYNAKÇA
A. İncelenen Eserler
Ak-Biy Destanı, hzl. İbrahim Dilek, Altay Destanları 3, TDK Yayınları,
Ankara, 2007, s. 370–405.
Ak-Kağan Destanı, hzl. Metin Ergun, Şor Kahramanlık Destanları, Akçağ
Yayınları, Ankara, 2006, s. 153-213.
Alday-Buuçu Destanı, hzl. Metin Ergun-Mehmet Aça, Tıva Destanları 1,
Akçağ Yayınları, Ankara, 2004, s. 211–288.
Alıp-Manaş Destanı, hzl. Metin Ergun, Altay Türkleri’nin Kahramanlık
Destanı Alıp Manaş, Cemre Yayınları, Konya, 1997.
Altın-Arığ Destanı, hzl. Fatma Özkan, Bilig Yayınları, Ankara, 1997.
Altın-Ergek Destanı, hzl. İbrahim Dilek, Altay Destanları 2, TDK Yayınları, Ankara, 2007, s. 446–464.
Altın-Sırık Destanı, hzl. Metin Ergun, Şor Kahramanlık Destanları, Akçağ
Yayınları, Ankara, 2006, s. 229–301.
Altın-Taycı Destanı, hzl. Ercan Demir, Hakas Kahramanlık Destanlarından
Altın Taycı: İnceleme-Metin-Aktarma, Yüzüncü Yıl Ü. Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Van, 2001 (yayımlanmamış yüksek lisans tezi).
Aran-Taycı Destanı, hzl. Metin Ergun, Şor Kahramanlık Destanları, Akçağ
Yayınları, Ankara, 2006, s. 302–315.
Arı-Haan Destanı, hzl. Metin Ergun-Mehmet Aça, Tıva Destanları 2, Akçağ Yayınları, Ankara, 2005, s. 225–272.
Arzılan-Kara Attıg Çeçen-Kara-Möge Destanı, hzl. Metin Ergun-Mehmet
Aça, Tıva Destanları 2, Akçağ Yayınları, Ankara, 2005, s. 273–344.
Ay-Huucın Destanı, hzl. Ekrem Arıkoğlu, Hakas Destanları 1, TDK Yayınları, Ankara, 2007, s. 374–729.
Aytünüke Destanı, hzl. İbrahim Dilek, Başlangıcından Günümüze Kadar
Türkiye Dışındaki Türk Edebiyatları Antolojisi, C. 24 (Altay Edebiyatı),
Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2003, s. 44-66.
Boktu-Kiriş Bora-Şeeley Destanı, hzl. Metin Ergun-Mehmet Aça, Tıva
Destanları 1, Akçağ Yayınları, Ankara, 2004, s. 289–471.
Boydon-Kökşin Destanı, hzl. İbrahim Dilek, Başlangıcından Günümüze Kadar Türkiye Dışındaki Türk Edebiyatları Antolojisi, C. 24 (Altay Edebiyatı), Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2003, s. 23-44.
Bayan-Toolay Destanı, hzl. Ekrem Arıkoğlu-Buyan Borbaanay, Tuva Destanları, TDK Yayınları, Ankara, 2007, s. 475–525.
329
Destanlaan Evlilikler
Delikanlı Destanı, hzl. Metin Ergun, Şor Kahramanlık Destanları, Akçağ
Yayınları, Ankara, 2006, s. 466-474.
Erke-Koo Destanı, hzl. İbrahim Dilek, Altay Destanları 3, TDK Yayınları,
Ankara, 2007, s. 32–67.
Han-Mirgen Destanı, hzl. Ümmügülsüm Macit, Hakas Kahramanlık Destanlarından Han Migren: İnceleme-Metin-Aktarma, Yüzüncü Yıl Ü.
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Van, 1999 (yayımlanmamış yüksek lisans
tezi).
Huban-Arığ Destanı, hzl. Timur B. Davletov, Huban Arığ Hakas Türklerinin Kahramanlık Destanı, TÜRKSOY, Ankara, 2006.
Kan-Ceeren Attu Kan-Altın Destanı, hzl. İbrahim Dilek, Altay Destanları
II, TDK Yayınları, Ankara, 2007, s. 343–393.
Kağan-Argo Ablalı Kağan-Mergen Destanı, hzl. Metin Ergun, Şor Kahramanlık Destanları, Akçağ Yayınları, Ankara, 2006, s. 326-384.
Kögüdey-Kökşin [i]le Boodoy-Koo Destanı, hzl. İbrahim Dilek, Altay
Destanları 2, TDK Yayınları, Ankara, 2007, s. 426–445.
Kağan-Kes Destanı, hzl. Metin Ergun, Şor Kahramanlık Destanları, Akçağ
Yayınları, Ankara, 2006, s. 385-420.
Katan-Kökşin [i]le Katan Mergen Destanı, hzl. İbrahim Dilek, Altay Destanları 3, TDK Yayınları, Ankara, 2007, s. 260–321.
Kangıvay-Mergen Destanı, hzl. Metin Ergun-Mehmet Aça, Tıva Destanları 1, Akçağ Yayınları, Ankara, 2004, s. 473–521.
Kara-Kuzgun Destanı, hzl. Ali Ilgın, Hakas Destanları 2, TDK Yayınları,
Ankara, 2008.
Kozın-Erkeş Destanı, hzl. İbrahim Dilek, Altay Destanları 1, TDK Yayınları, Ankara, 2002, s. 252–305.
Kökin-Erkey Destanı, hzl. İbrahim Dilek, Altay Destanları 1, TDK Yayınları, Ankara, 2002, s. 172–199.
Közüyke Destanı, hzl. İbrahim Dilek, Altay Destanları 1, TDK Yayınları,
Ankara, 2002, s. 306–362.
Kara-Taacı Kıs Destanı, hzl. İbrahim Dilek, Altay Destanları 2, TDK Yayınları, Ankara, 2007, s. 415–425.
Maaday-Kara Destanı, hzl. Salahaddin Bekki, Manas Yayınları, Elazığ,
2007.
Malçı-Mergen Destanı, hzl. İbrahim Dilek, Altay Destanları 1, TDK Yayınları, Ankara, 2002, s. 229–251.
Möge-Sagaan-Toolay Destanı, hzl. Ekrem Arıkoğlu-Buyan Borbaanay,
Tuva Destanları, TDK Yayınları, Ankara, 2007, s. 40–206.
330
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Ölöştöy Destanı, hzl. İbrahim Dilek, Altay Destanları 3, TDK Yayınları,
Ankara, 2007, s. 68–259.
Ösküs-Uul Destanı, hzl. İbrahim Dilek, Altay Destanları 2, TDK Yayınları, Ankara, 2007, s. 136–216.
Şulmus-Şunı Destanı, hzl. İbrahim Dilek, Altay Destanları 3, TDK Yayınları, Ankara, 2007, s. 322–369.
Ton-Araçlın-Haan Destanı, hzl. Ekrem Arıkoğlu-Buyan Borbaanay, Tuva
Destanları, TDK Yayınları, Ankara, 2007, s. 287–349.
Temene-Koo Destanı, hzl. İbrahim Dilek, Altay Destanları 2, TDK Yayınları, Ankara, 2007, s. 394–414.
B. Faydalanılan Kaynaklar
ABDULLAH, Kemal (1997), Gizli Dede Korkut, akt. Ali Duymaz, İstanbul: Ötüken Neşriyat.
AÇA, Mehmet (1998), Kozı Körpeş-Bayan Sulu Destanı Üzerinde Mukayeseli
Bir Araştırma, Konya: Selçuk Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü (yayımlanmamış doktora tezi, 3 cilt).
________ (2000a), “‘Köne Epos’ (Arkaik Destan) Kavramı ve Türk Halk
Hikâyelerindeki ‘Âşıklara Mahsus Evlilik’ Konusunun Kaynaklarından ‘Alplara Mahsus Evlilik’”, Millî Folklor, S. 47 (Güz), s. 11-22.
________ (2000b), “Türk Destancılık Geleneğine Bütüncül Yaklaşabilme ve Alp Kavramı Üzerine Bazı Yeni Yaklaşım Denemeleri”, Millî
Folklor, S. 48 (Kış), s. 5-17.
________ (2002), “Şor Türkleri ve Sözlü Edebiyatı”, Türkler Ansiklopedisi,
C. 20, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, s. 760-771.
ALPTEKİN, Ali Berat (1997), Halk Hikâyelerinin Motif Yapısı, Ankara:
Akçağ Yayınları.
________ (1999), Kirmanşah Hikâyesi, Ankara: Akçağ Yayınları.
ANADOL, Sinan (2000), “Telli Duvaklı Toy”, Atlas (Aylık Coğrafya ve
Keşif Dergisi), S. 92 (Kasım), s. 74-83.
ARIKOĞLU, Ekrem (2002), “Tuva’nın XX. Asır Siyasî Tarihi”, Türkler
Ansiklopedisi, C. 20, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, s. 173-179.
________ (2003), Başlangıcından Günümüze Kadar Türkiye Dışındaki Türk
Edebiyatları Antolojisi / Hakas Edebiyatı, C. 25, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları.
331
Destanlaan Evlilikler
________ (2007), Hakas Destanları 1, Ankara: TDK Yayınları.
ARIKOĞLU, Ekrem-Borbaanay, Buyan (2007), Tuva Destanları, Ankara:
TDK Yayınları.
ASLAN, Ensar (1990), Halk Hikâyeleri İnceleme Yöntemleri: Yaralı Mahmut
Hikâyesi Üzerinde Bir İnceleme, [Diyarbakır]: Dicle Ü. Eğitim Fakültesi Yayınları.
ATAR, Fahrettin (2007), “Nikâh”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, C. 33, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, s. 112-117.
AYVA, Sevil (2002), “Türk Kültüründe Gelinler ve Ocak”, Anayurttan
Atayurda Türk Dünyası Dergisi, S. 23, s. 59-68.
BAŞGÖZ, İlhan (1986), “Hikâye Anlatan Âşık ve Dinleyicisi / Değişik
Dinleyici Kitlelerinin Hikâye Anlatımına Etkisini İnceleyen Bir Deneme”, Folklor Yazıları, İstanbul: Adam Yayınları, s. 49-123.
BANG, W.- G. R. Arat (1987), “Oğuz Kağan Destanı”, Reşid Rahmeti
Arat, Makaleler C I, hzl. Osman Fikri Sertkaya, Ankara: Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, s. 605-672.
BAYAT, Fuzuli (2006), Oğuz Destan Dünyası / Oğuznamelerin Tarihî, Mitolojik Kökenleri ve Teşekkülü, İstanbul: Ötüken Neşriyat.
BEKKİ, Salahaddin (1996), “Altay Kayçıları ve Topşuur”, Türk Kültürü,
S. 398, s. 56-60.
________ (2001), Altay-Türk Destanı Maaday-Kara / İnceleme-Metin, Erzurum: Atatürk Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü (yayımlanmamış doktora
tezi).
________ (2002), “Altay-Türk Destancılık Geleneği ve Maaday-Kara
Destanı”, Türkler Ansiklopedisi, C. 3, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları,
s. 569-579.
________ (2003), “Merkez Simgeciliği ve At Çakı”, Folklor/Edebiyat, S.
35, s. 181-184.
________ (2004), “Türk Halk Anlatılarında Ölüm Ruhu Motifi”, Millî
Folklor, S. 62 (Yaz), s. 53-66.
________ (2008), Maaday-Kara Destanı, Elazığ: Manas Yayınları.
BİLECİK, Fahrünnisa (1995), “Orta Asya Destanlarında Bir Evlilik Türü”,
Bozkırdan Bağımsızlığa Manas, Yay. hzl. Emine Gürsoy-Naskali, Ankara: TDK Yayınları, s. 234-240.
BORATAV, Pertev Naili (1988), Halk Hikâyeleri ve Halk Hikâyeciliği, İstanbul: Adam Yayınları.
332
D r. Sal aha d d in B EKK‹
BORATAV, Pertev Naili-Fıratlı, Halil Vedat (1943), İzahlı Halk Şiiri Antolojisi, Ankara: Maarif Matbaası.
BOYRAZ, Şeref (2008), “Sözlü Anlatıların Sürekliliği Üzerine Düşünceler”, Folklor/Edebiyat, S. 54, s. 105-118.
CEMİLOĞLU, Mustafa (1997), “Azerbaycan ve Anadolu Halk
Hikâyelerinde Kahramanların Âşık Olması ile İlgili Motifler ve Bunların Yapısı”, Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi, S. 3 (Bahar), s.
62-91.
CAMPBELL, Joseph (2000), Kahramanın Sonsuz Yolculuğu, çev. Sabri Gürses, İstanbul: Kabalcı Yayınları.
ÇETİN-YÜCEL, Ayşe (2003), Kazakistan Sahası Halk Hikâyeciliği Geleneği, Ankara: Gündüz Eğitim ve Yayıncılık.
ÇOBANOĞLU, Özkul (2003), Türk Dünyası Epik Destan Geleneği, Ankara:
Akçağ Yayınları.
ÇUDOYAKOV, A. İ. (2007), Şor Destanı İncelemeleri, çev. Caşteğin Turgunbayer, Ankara: TDK Yayınları.
DAVLETOV, Timur B. (2006), Huban Arığ: Hakas Türklerinin Kahramanlık Destanı, Ankara: TÜRKSOY Yayınları.
DEMİR, Ercan (2001), Hakas Kahramanlık Destanlarından Altın Taycı:
İnceleme-Metin-Aktarma, Van: Yüzüncü Yıl Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü (yayımlanmamış yüksek lisans tezi).
DEMİR, Sıddık (1993), Türk Âşık Edebiyatının 20. YY. Mümessillerinden
Afşinli Derdiçok, Ankara: Alıç Okul Yayınları.
DİLEK, İbrahim (1997), “Altay-Türk Kayçılık Geleneği ile Türkiye’deki
Âşık Tarzı Şiir Geleneği Arasındaki Benzerlikler”, Sibirya Araştırmaları, Yay. hzl. Emine Gürsoy-Naskali, İstanbul: Simurg Yayınları, s.
195-201.
________ (1998), “Altay-Türk Kayçılık Geleneği ve Kayçı N. U. Ulagaşev”, Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi, S. 5 (Bahar), s. 309-360.
________ (2002a), “Altay Türkleri Edebiyatı Tarihi”, Türkler Ansiklopedisi, C. 20, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, s. 149-159.
________ (2002b), Altay Destanları 1, Ankara: TDK Yayınları.
________ (2007a), Altay Destanları 2, Ankara: TDK Yayınları.
________ (2007b), Altay Destanları 3, Ankara: TDK Yayınları.
DOĞAN, Ahmet (2008), Dönüşüm Sürecindeki İnsanın Sembolik Seyahati ve
Hüsn ü Aşk Örneği, Elazığ: Fırat Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü (yayımlanmamış doktora tezi).
333
Destanlaan Evlilikler
DUYMAZ, Ali (1997), “Türk Halk Hikâyelerinde Ortak ve Benzer Şiirler
ile Bunların Kaynakları Meselesi”, V. Milletlerarası Türk Halk Kültürü
Kongresi Halk Edebiyatı Seksiyon Bildirileri I, Ankara: Kültür Bakanlığı
Yayınları, s. 211-223.
________ (1999), “Kan Turalı Boyundaki Bazı Motif ve Unsurlar Üzerine”, Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi, S. 8 (Güz), s. 360-386.
________ (2001), Kerem ile Aslı Hikâyesi Üzerinde Mukayeseli Bir Araştırma, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.
________ (2004a), “İncil ile Furkan Arasında Bir Aşkın Hikâyesi: Kerem
İle Aslı”, Doğu Batı, S. 26 (Şubat-Mart-Nisan), s. 131-150.
________ (2004b), “Dede Korkut Kitabı’nda Alplığa Geçiş ve Topluma
Katılma Törenleri Üzerine Bir Değerlendirme”, Türk Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten [1988/I], s. 39-50.
________ (2008), “Türk Folklorunda Dış Ruh Tasarımı”, Bilig (Türk
Dünyası Sosyal Bilimler Dergisi), S. 45 (Bahar), s. 1-22.
EKİCİ, Metin (1995), Dede Korkut Hikâyeleri Tesiri ile Teşekkül Eden Halk
Hikâyeleri, Ankara: AKM Yayınları.
________ (2006), “Türk Sözlü Geleneğinde Anlatıcılar ve Anlatmalar
Arasındaki İlişkiye Art Zamanlı (Diyakronik) ve Eş Zamanlı (Senkronik) Bir Bakış”, Mitten Meddaha Türk Halk Anlatıları Uluslararası
Sempozyum Bildirileri, Ankara: Gazi Ü. Türk Halkbilimi Araştırma ve
Uygulama Merkezi Yayınları, s. 83-89.
EKREM, Mehmet Ali (1995), “Marko Polo Gözü ile Orta Asya (Türkistan) Türklerinin Gelenek ve Görenekleri”, İpek Yolu Uluslararası Halk
Edebiyatı Sempozyumu Bildirileri, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları,
s.157-162.
ELÇİN, Şükrü (1986), Halk Edebiyatına Giriş, Ankara: Kültür ve Turizm
Bakanlığı Yayınları.
ERCİLASUN, A. Bican (1985), “Başlangıcından XIII. Yüzyıla Kadar
Türk Nazmı ve Nesri”, Başlangıcından Günümüze Kadar Büyük Türk
Klâsikleri, C. 1, İstanbul: Ötüken-Söğüt Yayınları, s. 3-180.
ERDENTUĞ, Nermin (1973), “Türkiye’nin Karadeniz Bölgesinde Evlenme
Görenekleri ve Törenleri III”, Antropoloji Dergisi, S. 6 (1971-1972),
s. 1-27.
________ (1977), Sosyal Âdet ve Gelenekler, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.
334
D r. Sal aha d d in B EKK‹
ERGİN, Muharrem (1995), Orhun Abideleri, İstanbul: Boğaziçi Yayınları.
ERGUN, Metin (1993), “Hakas Haycıları ve Haycılık Sanatı”, Millî Folklor, S. 19 (Güz), s. 23-26.
________ (1995), “Mukayeseli Türk Dünyası Folklor Araştırmalarında
Karşılaşılabilecek Bazı Problemler”, Millî Folklor, S. 27 (Güz), s. 1416.
________ (1997a), Altay Türkleri’nin Kahramanlık Destanı Alıp Manaş,
Konya: Cemre Yayınları.
________ (1997b), Türk Dünyası Efsanelerinde Değişme Motifi 1. Cilt İnceleme, Ankara: TDK Yayınları.
________ (2006), Şor Kahramanlık Destanları, Ankara: Akçağ Yayınları.
ERGUN, Metin-Aça, Mehmet (2004), Tıva Kahramanlık Destanları 1, Ankara: Akçağ Yayınları.
ERGUN, Metin-Aça, Mehmet (2005), Tıva Kahramanlık Destanları 2, Ankara: Akçağ Yayınları.
ERGUN, Pervin (2004), “Altay Destanlarında ve Anadolu Masallarında
Tastarakay-Keloğlan”, Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi, S. 18
(Yaz), s. 37-45.
ERÖZ, Mehmet-Güler, Ali (1998), Türk Ailesi, hzl. Alev Kâhya Birgül,
Ankara: AKM Yayınları.
GÖKYAY, Orhan Şaik (1976), Dede Korkut Hikâyeleri, İstanbul: Kültür
Bakanlığı Yayınları.
GÖNEN, Sinan (2006), “Dede Korkut Hikâyeleri’nden Günümüze Yansıyan Evlilik Âdetleri”, Millî Folklor, S. 69 (Bahar), s. 62-71.
GREENE, Thomas (1998), “Epik Normlar”, çev. F. Gülay Mirzaoğlu,
Milli Folklor, S. 38 (Yaz), s. 129-135.
GRIMAL, Pierre (1997), Mitoloji Sözlüğü Yunan ve Roma, çev. Sevgi Tamgüç, İstanbul: Sosyal Yayınları.
GÜNAY, Umay (1992), Türkiye’de Âşık Tarzı Şiir Geleneği ve Rüya Motifi,
Ankara: Akçağ Yayınları.
GÜLENSOY, Tuncer (2002), Manas Destanı / Türkiye Türkçesi İle, Ankara:
Akçağ Yayınları.
GÜRSOY-NASKALİ, Emine (1995), “Destanın Tarifi”, Türk Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten [1992], Ankara: TDK Yayınları, s. 1-7.
HATTO, T. Arthur (1995), “Manas’ın Evliliği, Ölümü ve Tekrar Hayata
Dönüşü: Ondokuzuncu Yüzyılın Ortalarına Ait Bir Kırgız Destan Şi-
335
Destanlaan Evlilikler
iri”, çev. Ergin Köylüceli, Manas Destanı Üzerinde İncelemeler / Çeviriler
I, Yay. hzl. Fikret Türkmen, Ankara: TDK Yayınları, s. 5-36.
HAVİLAND, A. William (2002), Kültürel Antropoloji, çev. Hüsamettin
İnaç-Seda Çiftçi, İstanbul: Kaknüs Yayınları.
HINÇER, İhsan (1974), “Türklerde Başlık ve Mehir”, I. Uluslararası Türk
Folklor Semineri Bildirileri, Ankara: Millî Folklor Araştırma Dairesi
Yayınları, s. 391-397.
ILGIN, Ali (2008), Hakas Destanları 2 / Kara Kuzgun, Ankara: TDK Yayınları.
İBRAYEV, Şakir (1998), Destanın Yapısı / Kazak Destanlarında İnsan, Zaman ve Mekân, akt. Ali Abbas Çınar, Ankara: AKM Yayınları.
İNAN, Abdülkadir (1998), “Türk Düğünlerinde Exogamie İzleri”, Makaleler ve İncelemeler, C. 1, Ankara: TTK Yayınları, s. 341-349.
KAPICI, Kerime (2005), Türk Kültüründe Evlenme, Sakarya: Sakarya Ü.
Sosyal Bilimler Enstitüsü (yayımlanmamış yüksek lisans tezi).
KAYA, Doğan (1993), Mahmut ile Nigâr Hikâyesi Üzerine Karşılaştırmalı
Bir Araştırma, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.
KIDIRBAYEVA, Burul-Muratoy[v], Abdıkerim (1998), “Alplara Mahsus
Evlilik”, akt. Mehmet Aça, Millî Folklor, S. 37 (Bahar), s. 78-84.
KİLLİ, Gülsüm (2000), “Altın-Ergek Destanı: Şor Varyantı”, Kök Sosyal ve
Stratejik Araştırmalar Dergisi, C. 2, S. 2 (Güz), s. 169-190.
KÖPRÜLÜ, M. Fuat (1989), “Türkler’de Halk Hikâyeciliğine Âit Maddeler -Meddahlar-”, Edebiyat Araştırmaları 1, İstanbul: Ötüken Neşriyat, s. 361-412.
KÖROĞLU, Halık (1998). “Kitab-ı Dedem Korkud Ne Zaman ve Kim
Tarafından Yazılmıştır”, çev. Süleyman Kayıpov-Bekir Oğuzbaşaran,
Dede Korkut Bilgi Şöleni-Bildiriler, hzl. Hüseyin Karadağ, Van: Yüzüncü Yıl Ü. Yayınları, s. 19-23.
KÖSE, Nerin (1997 a), “Kızcibek Destanı ve Türk Halk Hikâyeleri”,
Araştırmalar II, Ankara: Millî Folklor Yayınları, s. 37-58.
________ (1997 b), “Kococaş Destanı ile Manas, Dede Korkut, Orhun
Yazıtları ve Türk Halk Hikâyeleri Arasındaki Paralellikler”, Araştırmalar II, Ankara: Millî Folklor Yayınları, s. 77-89.
________ (1998), “Kırgız Destanları ile Türk Halk Hikâyelerinin Yapı ve
Motif Bakımından Karşılaştırılması”, Araştırmalar III, Ankara: Millî
Folklor Yayınları, s. 127-154.
336
D r. Sal aha d d in B EKK‹
MACİT, Ümmügülsüm (1999), Hakas Kahramanlık Destanlarından Han
Migren: İnceleme-Metin-Aktarma, Van: Yüzüncü Yıl Ü. Sosyal Bilimler
Enstitüsü (yayımlanmamış yüksek lisans tezi).
MAHİR, Behçet [Anlatan] (1973), Köroğlu Destanı, drl. Mehmet KaplanMehmet Akalın-Muhan Bali, Ankara: Atatürk Ü. Yayınları.
MELETİNSKY, E. M. (1963), Proishojdeye geroiçegogo eposa [Kahramanlık
Destanlarının Teşekkülü], Moskva.
OLRIK, Axel (1994), “Halk Anlatılarının Epik Kuralları”, Millî Folklor,
S. 23 (Güz), s. 2-5.
________ (1994), “Halk Anlatılarının Epik Kuralları-II”, Millî Folklor,
S. 24 (Kış), s. 4-6.
ORUS-OOL, S. M. (2007), “Ön Söz (Ege Çüül)”, çev. Ekrem ArıkoğluBuyan Borbaanay, Tuva Destanları, Ankara: TDK Yayınları, s. 1523.
OY, Aydın (1960), “Dede Korkut Kitabında Kahramanların Evlenmeleri”, Türk Dili (Dil ve Edebiyat Dergisi), S. 105 (Haziran), s. 460-462.
ÖGEL, Bahaeddin (1995), Türk Mitolojisi / Kaynakları ve Açıklamaları ile
Destanlar, C. 2, Ankara: TTK Yayınları.
ÖRNEK, Sedat Veyis (1971), Etnoloji Sözlüğü, Ankara: Ankara Ü. DTCF
Yayınları.
ÖZKAN, Fatma (1997), Altın Arığ Destanı, Ankara: Bilig Yayınları.
ÖZKAN, Tuba (2006), Bey Böyrek Anlatılarının Kahramanın Yolculuğu Açısından İncelenmesi, Ankara: Gazi Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü (yayımlanmamış yüksek lisans tezi).
ÖZKAN, Tuba Saltık (2009), “Kahramanın Yolculuğu Bağlamında Bamsı
Beyrek ve Erginlenme Süreci”, Millî Folklor, S. 81 (Bahar), s. 27-33.
PROPP, V. Ja. (1987), Masalların Yapısı ve İncelenmesi, çev. Hüseyin Gümüş, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları.
POLAT, Kemal (2003), Kırgızlar’da Doğum, Evlenme ve Ölüm Fenomenleri,
Erzurum: Atatürk Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü (yayımlanmamış
doktora tezi).
PUHOV, İ. V. (1973), “Altayskiy narodnıy geroiçeskiy epos [Altay Kahramanlık Eposu]”, Maaday-Kara, Altayskiy geroiçeskiy epos, Moskva, s.
8-60.
PUSTOGAÇEV, Y. A. (1997), “Altay ve Altaylılar”, Sibirya Araştırmaları,
Yay. hzl. Emine Gürsoy-Naskali, İstanbul: Simurg Yayınları, s. 283287.
337
Destanlaan Evlilikler
RADLOFF, Wilhelm (1999), “Ay-Tolızı Destanı”, Türklerin Kökleri Dilleri ve Halk Edebiyatı II, hzl. Mehmet Hengirmen vd., Ankara: EKAV
Yayınları, s. 201-255.
RAGLAN, Lord (1998), “Geleneksel Kahraman”, çev. Metin Ekici, Milli
Folklor, S. 37 (Bahar), s. 126-138.
Rakip Maddesi (1990), Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, C. 7, İstanbul:
Dergâh Yayınları, s. 274-275.
REICHL, Karl (2002), Türk Boylarının Destanları / Gelenekler, Şekiller, Şiir
Yapısı, çev. Metin Ekici, Ankara: TDK Yayınları.
SAĞOL, Gülden (1995), “Manas Destanında Evlilik Geleneği”, Bozkırdan
Bağımsızlığa Manas, Yay. hzl. Emine Gürsoy-Naskali, Ankara: TDK
Yayınları, s. 224-233.
SAKAOĞLU, Saim (1994), “Göktürk Yazıtları İle Anadolu-Türk Folklorundaki Paralellikler Üzerine”, Türk Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten
[1990], s. 155-166.
________ (1998), “Bey Böyrek Hikâyesindeki Kıyafet Değiştirme Motifi ile Diğer Bazı Motiflerin Anadolu Masallarında Görülmesi”, Türk
Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten [1994], s. 129-139.
SEVER, Mustafa (2003), “Masallarda Dış Can (Canın Beden Dışında Saklanması)”, Millî Folklor, S. 60 (Kış), s. 161-164.
SEYİDOĞLU, Bilge (1995), “Manas Destanında Giriş Merasimleri”, Bozkırdan Bağımsızlığa Manas, Yay. hzl. Emine Gürsoy-Naskali, Ankara:
TDK Yayınları, s. 1-8.
SİPAHİOĞLU, S. Hülya (1998), “Manas Destanı’nda Evlenme Âdetleri ve
Günümüze Akisleri”, Folkloristik Prof. Dr. Dursun Yıldırım Armağanı,
Yay. hzl. Metin Özarslan-Özkul Çobanoğlu, Ankara: [Türkiye Diyanet Vakfı Yayın Matbaacılık ve Ticaret İşletmesi], s. 439-448.
SOMUNCUOĞLU, Anar (2002a), “Altay Cumhuriyeti”, Türkler Ansiklopedisi, C. 20, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, s. 141-148.
________ (2002b), “Tuva (Tıva) Cumhuriyeti”, Türkler Ansiklopedisi, C.
20, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, s. 160-172.
SPIES, Otto (1941), Türk Halk Kitapları, çev. Behçet Gönül, İstanbul:
Eminönü Halkevi Neşriyatı.
TEKİN, Talât (1988), Orhun Yazıtları, Ankara: TDK Yayınları.
TEZCAN, Mahmut (1997), Kültürel Antropoloji, Ankara: Kültür Bakanlığı
Yayınları.
338
D r. Sal aha d d in B EKK‹
________ (1998), “Türk Evlenme ve Düğün Gelenekleri Modeli”, Türk
Halk Kültürü Araştırmaları 1997, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, s. 219-230.
TOGAN, Zeki Velidî (1982), Oğuz Destanı: Reşideddin Oğuznâmesi, Tercüme ve Tahlili, hzl. Tuncer Baykara, İstanbul: Enderun Kitabevi.
TÜRKMEN, Fikret (1995), Âşık Garip Hikâyesi: İnceleme-Metin, Ankara:
Akçağ Yayınları.
________ (1998), Tahir ile Zühre: İnceleme-Metin, Ankara: AKM Yayınları.
________ (2005), “Er Töştük Destanındaki Stereotip Motiflerin Analizi”,
Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, C. 6, S. 1, s. 235-239.
VELİYEV, B. E. (1985), Azerbaycan Folkloru, Bakı: Maarif Neşriyyatı.
YILDIZ, Naciye (1995), Manas Destanı (W. Radloff) ve Kırgız Kültürü ile
İlgili Tespit ve Tahliller, Ankara: TDK Yayınları.
YILMAZ, Mehmet (1999), Manas Destanı’nın Epik Kurallara Göre İncelenmesi / Sagımbay Orozbakov Varyantı 1. Cilt, Erzurum: Atatürk Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü (yayımlanmamış doktora tezi).
ZAHİDOĞLU Vahid-Bekki, Salahaddin (2002), “A. N. Samoyloviç
(1880-1938) ve ‘Altay Türklerinde Kadınlara Özgü Kelimeler’ Adlı
Makalesi”, Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi, S. 13 (Bahar), s. 155166.
339
DİZİN
D r. Sal aha d d in B EKK‹
A. İ. Çodoyakov, 30
A. L. Koptelov, 18
Aba-Kulak, 53, 79, 80, 91, 92,
99, 167, 238, 239
Abdıkerim Moratoy[v], 47
Abdülkadir İnan, 48
Abram-Moos, 106, 107, 112,
113, 151, 186, 288, 307, 308,
309, 310
Abram-Moos Kara-Taacı, 106,
107, 112, 113, 151, 186, 307,
308, 309, 310
Açıtı-Bahşı, 184, 185, 326, 327
Açıtı-Lama, 239
Adıgır-Kara-Mangıs, 185, 186,
328
Agay-Taacı, 64, 248, 249
Ağın, 38
Ahmet Doğan, 29
Ah-Molat, 281
Ah-Ölen, 282
Ak Tasxıl Dağı, 247
Ak-Arığ, 265
Ak-Baş, 295, 299
Ak-Biy, 22, 32, 37, 50, 64, 88,
105, 114, 121, 148, 160, 161,
205, 235
Ak-Biy Destanı, 235
Ak-Bökö, 76, 84, 85, 125, 187,
266, 299, 315, 316, 317
Ak-Çibek-Arığ, 34, 172, 265
343
Ak-Haan, 312, 314, 315
Ak-Hem, 75, 267
Ak-Kaan, 63, 218, 242, 243,
244, 272, 273, 275, 295, 317
Ak-Kağan, 26, 35, 39, 45, 53,
59, 76, 77, 79, 86, 87, 90,
91, 93, 94, 99, 105, 111, 113,
116, 129, 135, 138, 150, 151,
160, 166, 174, 209, 215, 236,
237, 284, 285, 303, 304
Ak-Kağan Destanı, 236
Ak-Koo, 62, 85, 104, 121, 170,
318
Ak-Köbön, 39, 150, 151, 215,
218, 243, 244
Ak-Sabak, 238
Aksagal, 78, 105, 304
Aksagalday-Sayın-Havıtçı, 289,
290
Ak-Şankı, 181, 311
Aktan-Kara, 290
Alaaday, 68, 87, 256
Ala-Picir, 278
Alday-Buuçu, 41, 45, 52, 78,
86, 109, 114, 119, 127, 133,
136, 139, 148, 229, 239, 240,
241, 242
Alday-Buuçu Destanı, 229,
239
Aldın-Aas, 68, 87, 313, 315
Alıp-Manaş, 32, 35, 39, 76, 86,
87, 105, 111, 150, 151, 194,
Destanlaan Evlilikler
199, 200, 208, 215, 218, 229,
242, 243, 244
Alıp-Manaş Destanı, 242
Ali Berat Alptekin, 193, 197,
202
Ali Duymaz, 28, 196, 199, 202,
213, 225, 297
Ali Ilgın, 25
Alpamıs, 28
Alpamış, 28
Alpamışa, 28
Alp-Han, 244, 245
Alp-Han-Kız, 34, 52, 70, 129,
146, 147, 171, 172, 221, 246,
247, 248, 264
Alp-Hırçotay, 250, 251
Alp-Küreldey, 115, 116, 132,
134, 142, 165, 251, 277
Alp-Saaday, 71, 72, 100, 244,
245
Altay, 16, 18, 19, 20, 21, 22, 23,
24, 27, 30, 33, 52, 54, 56, 59,
60, 63, 64, 66, 76, 77, 83, 85,
103, 105, 108, 113, 119, 124,
126, 135, 145, 148, 154, 158,
161, 176, 178, 179, 181, 188,
196, 200, 232, 245, 246, 304,
307, 310, 311
Altay-kiji, 21
Altay-Yenisey, 49
Altın Arığ, 28, 115, 173, 174,
247
344
Altın Bitiğ, 60
Altın Pırkan, 19
Altın-Arığ, 25, 32, 70, 71, 72,
73, 79, 81, 90, 115, 116, 123,
129, 142, 147, 165, 205, 221,
230, 237, 244, 245, 246, 247,
248, 250, 251, 266, 292, 293
Altın-Arığ Destanı, 25, 244
Altın-Çarkas, 123, 273
Altın-Çeçek, 236
Altın-Çüs, 25, 101, 277
Altın-Ergek Destanı, 248
Altın-Han, 282, 292
Altın-Harlık, 283
Altın-Kaan, 266, 267
Altın-Kağan, 81, 89, 90, 116,
161, 166, 167, 205, 237, 249
Altın-Kartıga, 79, 90, 129, 284,
285
Altın-Koo, 37, 64, 88, 105, 114,
121, 135, 144, 148, 149, 160,
235, 236, 267
Altın-Kök, 51, 79, 90, 117, 129,
175, 283, 284, 285
Altın-Kris, 282
Altın-Küskü, 44, 60, 64, 82,
106, 123, 126, 151, 152, 158,
161, 170, 179, 180, 186, 248,
249, 310, 311, 319, 320
Altın-Mökö, 80, 92, 93, 252,
253
Altın-Nakış, 248
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Altın-Priste, 53
Altın-Sabah, 282
Altın-Sabak, 53, 166, 167, 174,
237, 238
Altın-Saraçı, 74, 293
Altın-Sas, 74, 94, 131, 293, 294
Altın-Sırga, 32, 33, 62, 63, 87,
104, 105, 113, 114, 160, 169,
188, 189, 190, 295, 296, 315
Altın-Sırık, 26, 32, 81, 205,
249, 250
Altın-Sırık Destanı, 249
Altın-Som, 130, 146, 166, 284
Altın-Suçu, 90, 129, 166, 173,
284, 285
Altın-Şappa, 81, 82, 249, 250
Altın-Taacı, 325
Altın-Tana, 32, 33, 63, 79, 80,
90, 104, 105, 116, 121, 126,
133, 144, 145, 154, 156, 161,
176, 188, 190, 236, 237, 238,
239, 267, 275, 276, 296, 320
Altın-Targa, 235, 306
Altın-Taycı, 32, 53, 73, 79, 97,
115, 116, 132, 134, 142, 165,
166, 167, 173, 174, 230, 236,
237, 238, 250, 251, 252
Altın-Taycı Destanı, 250
Altın-Teek, 266
Altın-Topçı, 44, 62, 76, 84, 85,
95, 97, 98, 99, 102, 103, 124,
125, 126, 187, 188, 315, 316
345
Altın-Torgu, 81, 249, 250
Amırga-Kara-Moos, 268, 269,
270
Ançı-Mergen, 94, 303
Aran-Taycı, 26, 32, 52, 80, 92,
93, 129, 130, 252, 253
Aran-Taycı Destanı, 252
Ar-Aspak, 275
Arı-Haan, 24, 32, 41, 65, 95,
112, 119, 120, 122, 128, 134,
137, 138, 141, 164, 165, 171,
229, 230, 253, 254, 255, 256
Arı-Haan Destanı, 253
arkaik destan, 17, 20, 27, 199,
217, 229
Arslan-Kağan, 145, 181, 212,
311, 312
Artur T. Hatto, 27
Arzılan-Kara, 44, 134, 141,
159, 256, 257
Arzılan-Kıskıl, 88, 314
Aslı, 36, 196, 205, 209, 211,
213, 214, 216, 220, 223, 225,
297, 298
Âşık Afşinli Derdiçok, 212
Âşık Garip, 35, 36, 45, 194,
197, 198, 200, 201, 203, 204,
210, 213, 215, 216, 218, 220,
223, 225, 232, 260, 261, 262,
298
Âşık Garip Hikâyesi, 260
Avıkay-Sarala, 289
Destanlaan Evlilikler
Axel Olrik, 54
Ay Möke, 19
Ay Sutra, 60
Ayana, 320, 321, 322
Ay-Arığ, 94, 276, 277, 278
Ayazın-Arığ, 250
Aybıçı-Bay, 311, 312
Ay-Çarıh-Han, 90
Aydın Oy, 28, 48
Ay-Huucın, 25, 32, 34, 35, 52,
68, 70, 129, 146, 171, 172,
221, 229, 230, 263, 264, 265,
266
Ay-Huucın Destanı, 263
Ay-Kağan, 59, 60, 61, 82, 83,
93, 94, 113, 132, 135, 148,
151, 152, 153, 158, 230, 310,
325
Ay-Kara-Taş, 90, 247
Aymanıs, 274
Ay-Mirgen, 248, 251, 281
Ay-Parlak-Han, 246
Ay-Sabak, 80, 91, 92, 238, 239
Ayşe Yücel Çetin, 18
Ay-Tolızı destanı, 53
Aytünüke, 32, 66, 89, 90, 161,
266, 267
Aytünüke Destanı, 266
Baba Yusuf, 262
Baçıkay-Kara, 299
Baçır-Kara, 89, 90, 266
346
bahadırlık masalı, 18
baldızla evlenme, 38
Bamsı Beyrek, 27, 28, 29, 35,
41, 45, 48, 200, 201, 203,
205, 206, 208, 212, 214, 215,
217, 218, 219, 220, 221, 223,
225, 232, 286, 298
Banı Çiçek, 35, 41, 45, 48, 205,
206, 214, 215, 217, 218, 219,
221, 223, 286, 287, 298
Bargaa-Bagay, 61, 324, 325
Başkurtlar, 49
başlık, 27, 40, 44, 45, 70, 78, 82,
118, 127, 128, 146, 147, 151,
162, 209, 210, 218, 220, 223,
224, 227, 228, 231, 271, 287,
290
başlık parası, 45, 210, 218, 223
Bay Bican Bey, 41, 48, 205,
206, 286
Bayan, 45, 77, 78, 85, 105, 108,
109, 121, 149, 181, 182, 198,
199, 209, 229, 304, 305
Bayan-Toolay, 24, 75, 87, 114,
127, 133, 139, 267
Bayan-Toolay destanı, 75, 87,
114, 127, 133, 139
Baybarak, 39, 150, 215, 242,
243
Bayburt, 35, 215, 287
Bayburt Hisarı, 35, 287
Bayım-Sur, 60, 143, 144, 148,
177, 178, 299, 300, 301
D r. Sal aha d d in B EKK‹
bel kuda, 40, 41
Belee-Şınar, 240
berder, 42, 43
beşik kertmesi, 40, 41, 45, 77,
78, 85, 86, 105, 108, 121,
149, 181, 204, 209, 215, 220,
286, 293, 304
Bey Böyrek, 29, 200, 201
Bıdaakay-Taraakay, 58, 66, 67,
128, 271
Biçe-Kara, 114, 141, 314
Bilge Kağan Abidesi, 43
Bilge Seyidoğlu, 27
Bilgelik Kitabı, 60
Boktu-Kiriş, 24, 32, 33, 34, 35,
58, 66, 96, 114, 119, 136,
137, 139, 140, 141, 163, 164,
217, 229, 269, 270, 271, 272
Boodoy-Koo, 22, 96, 113, 118,
133, 158, 159, 288, 301, 302
Bora-Han, 68, 263
Bora-Hülük, 185, 326
Bora-Ninci, 69, 263, 265
Bora-Şeeley, 24, 32, 33, 34, 44,
58, 66, 67, 96, 114, 119, 128,
136, 139, 146, 163, 170, 217,
229, 269, 270, 271, 272
Bora-Tey, 312
Boro-Teltey, 93, 303
Boydon-Koo, 123, 272, 273
Boydon-Kökşin, 23, 123, 272,
273
347
Boydon-Kökşin Destanı, 272
Budizm, 52
Buga-Kara-Möge, 270
Burhanizm, 52
Burul Kıdırbayeva, 47
Buryat Özerk Cumhuriyeti, 23
Buyan Borbaanay, 24, 57
Bülütiy-Sadu-Kağan, 318
Caan-Toş, 114, 189, 190, 296
Cakıp, 38, 39, 51
Canım Hoca, 261
Caraa-Çeçen, 62, 76, 84, 102,
103, 108, 113, 124, 125, 169,
186, 187, 188, 316, 317, 318
Celbegen, 80, 112, 113, 144,
148, 243, 252, 253, 272, 273,
300, 301, 302
Cengiz Han, 21
Cepten-Kaan, 61, 320, 321
Cer-Cenes, 288
Cer-Tekpenek, 64, 248
Ceti-Sabar, 144, 148, 177, 299,
300
Cungarya, 21
Cüs-Kezer, 64, 105, 121, 135,
148, 149, 160, 235, 236
Çaas-Han, 266, 278
Çalat-Han, 266, 277
Çalay-Puruhhan, 277, 278
Çalkandı, 21
çapraz yeğen/kuzen evliliği, 37
Destanlaan Evlilikler
Çargın-Tayçı, 237
Çargıraa-Kar-Maadır, 272
Çarıh-Han, 251
Çarıh-Köök, 251
Çarık-Tana, 90
Çaş-Molat, 250
Çaştan-Pergen, 285
Çeçen-Kara, 157, 256, 258, 259,
260
Çeçen-Kara-Möge, 32, 44, 67,
68, 87, 105, 106, 110, 111,
122, 128, 134, 141, 148, 157,
159, 162, 230, 257
Çeçen-Urug, 271, 272
Çeeren-Demiçi, 240
Çeerendey, 157, 258, 259
Çek-Pergen, 53, 274
Çeleedey-Ata, 257
Çılan-Mongus, 252
Çılaş-Kara-Oğlan, 285
Çilbigen, 74, 119, 134, 142,
176
Çin, 20, 48
Dag-İrgek, 242
Dag-Möge, 258
Dağlık Altay Özerk Cumhuriyeti, 20, 21
Dalay-Baybın-Han, 256, 257,
259
Dede Korkut, 27, 28, 29, 37,
41, 45, 48, 194, 196, 198,
348
199, 200, 201, 202, 219, 223,
232, 286
Dede Korkut Hikâyeleri, 29,
200, 202
Deli Dumrul, 48
Deli Karçar, 45, 214, 223, 286,
287
Deli Mehmet, 218, 261, 263
Delikanlı, 26, 53, 228, 273, 274
Delikanlı Destanı, 228, 273
Demir-Möge, 44, 112, 114, 127,
133, 136, 139, 145, 162, 268
Destân-ı Hikâyet-i Maksud,
260
dezmal kaçırması, 42
Dış Oğuz, 210, 286, 291
dıştan evlenme, 40, 229
Doğan Kaya, 202
dünürcülük, 41
E. M. Meletinskiy, 18
Ebley, 28
egzogami, 17, 28, 35, 40, 48, 49,
50, 225, 229
Eki-Toş, 114, 188, 189, 190,
296
Ekrem Arıkoğlu, 24, 25, 57
Elazığ, 22, 38
Emine Gürsoy-Naskali, 19, 21
endogami, 40, 48
Ensar Aslan, 202
Er Töştük, 28, 30, 199
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Er-Bökö, 62, 85, 98, 99, 315
Ercan Demir, 25
Erdal Şahin, 25
Eres-Tayçı, 91, 238
erginlenme, 29, 228
Erke-Karakçı, 35, 76, 86, 105,
151, 242
Erke-Koo, 89, 114, 121, 133,
136, 144, 145, 161, 190, 191,
228, 275, 276
Erke-Koo Destanı, 275
Erke-Möndür, 61, 276, 325
Erke-Tana, 77, 86, 105, 304
Erkin-Koo, 62, 75, 84, 85, 94,
95, 99, 102, 103, 104, 107,
108, 113, 124, 126, 160, 169,
187, 188, 229, 302, 303, 316,
317, 318
Ermen-Çeçen, 76, 121, 125,
150, 272, 317
Ermeni, 298
Er-Sarıg, 255
Er-Sayın-Ulaatı, 95, 118, 119,
134, 255
Er-Sogotoh, 28
Er-Şokşılan, 89, 90, 266
Ertabıldı, 198
Erzurum, 262, 298
Evnük Kalesi, 286
Fatma Özkan, 25
Fikret Türkmen, 15, 22, 30,
349
197, 198, 201, 202, 260, 322
Fransızca, 17
Fuat Köprülü, 193, 196, 197
Fuzuli Bayat, 16, 30
Göroğlu, 28
Gülden Sağol, 28
Gülsüm Killi, 26, 27, 30
Güney Sibirya, 20, 25, 30, 198
Haan-Arığ, 278
Hakas, 16, 18, 20, 23, 24, 25,
52, 54, 56, 227, 232
Hakas Cumhuriyeti, 20, 23, 24
Hakkaba, 38
Halep, 36, 215, 262, 263, 298
Halık Köroğlu, 201
Hamit Zübeyr Koşay, 49
Han Bayındır, 286
Han-Buuday, 44, 45, 52, 53, 78,
86, 109, 110, 114, 119, 127,
128, 133, 136, 139, 148, 170,
182, 183, 240, 241, 242
Han-Çibetey, 244, 245, 246,
248
Han-Çiçekey, 74, 293
Handı-Seren, 312
Han-Hartıga, 279, 280
Han-Hulatay, 245, 246
Han-Kız, 52, 69, 74, 123, 130,
131, 147, 167, 186, 221, 263,
265, 292, 293
Han-Kurbustu, 240
Destanlaan Evlilikler
Han-Küçü, 289, 290
Han-Mirgen, 34, 35, 52, 53, 68,
69, 70, 94, 100, 101, 129,
135, 143, 146, 171, 172, 221,
224, 263, 264, 265, 276, 277,
278
Han-Mirgen Destanı, 276
Han-Sabah, 166, 173, 251, 252
Han-Saçak, 248
Han-Saraçı, 74, 94, 117, 119,
131, 132, 134, 142, 167, 175,
176, 294
Han-Sayın-Hovugun, 165, 171,
255, 256
Han-Şilgi, 24, 45, 105, 110, 127,
134, 139, 165, 183, 240, 255
Han-Türü, 290
Han-Ügey, 105, 106, 257
Hara-Alp, 282
Hara-Han, 279, 280
Hara-Martha, 279, 280
Hara-Moos, 282
Hara-Müke, 281
Hasan Köprülü, 38
Hıtay-Arığ, 279
Hıyan-Arığ, 279, 280, 281
Hıyğa-Çiçen, 264
Hızır, 204, 211, 216, 226, 263,
298, 323
Hint, 210, 262, 322
Hintçe, 60
350
Hlanır-Taycı, 292, 293
Hoca Maksut, 260
Hoca Sinan, 223, 261, 262
Huban-Arığ, 230, 279, 280,
281, 282
Huban-Arığ Destanı, 279
Huu-İney, 32, 71, 244, 245
Hüler-Möge, 44, 68, 114, 128,
137, 159, 259, 260
Hülya S. Sipahioğlu, 28
Hümüs-Dangına, 44, 68, 128,
159, 160, 260
Hüsn ü Aşk mesnevisi, 29
İ. V. Puhov, 16, 18, 200
İbrahim Dilek, 22, 23, 196
İcen-Arığ, 71, 72, 245
iç güveyi, 43, 157
İç Oğuz, 210, 286, 290
içten evlenme, 40
İgnácz Kunos, 193
İlhan Başgöz, 195
İstanbul, 21, 25, 29, 30, 286,
298
Joseph Campbell, 29, 228
Kaan-Mergen, 318
kaçışma, 41, 42
Kadın-Kara, 312, 314, 315
Kağan-Argo, 26, 32, 50, 51, 80,
93, 116, 130, 146, 166, 283,
284
Kağan-Argo Ablalı KağanMergen Destanı, 283
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Kağan-Kara, 51, 283
Kağan-Kes, 26, 32, 79, 90, 129,
166, 173, 284, 285
Kağan-Kes Destanı, 284
Kağan-Kıs, 53, 274
Kağan-Mergen, 26, 32, 50, 51,
80, 91, 93, 116, 117, 130,
146, 166, 175, 238, 283, 284
Kağan-Salğın, 249
Kahramanın Sonsuz Yolcuğu,
29
Kalcu-Mize, 114, 148, 149, 160,
235, 236
Kaldan-Kaan, 320, 321, 322
Kalevala, 20
kalın, 43, 44, 45, 70, 82, 113,
122, 124, 128, 155, 160, 166,
175, 177, 223, 231, 246, 254,
300, 314
Kam Büre Bey, 41, 48, 205,
206, 232, 286
Kam Büre Bey Oğlu Bamsı
Beyrek Boyu, 232, 286
Kan Turalı, 27, 28, 37, 45, 48,
200, 201, 203, 206, 207, 208,
210, 212, 214, 216, 217, 219,
220, 221, 222, 223, 224, 225,
230, 232, 290, 291, 292
Kan Turalı Boyu, 28, 200, 230,
232, 290
Kan-Altın, 22, 288
Kan-Ceeren Attu Kan-Altın
Destanı, 288
351
Kandehar, 36
Kangıvay-Mergen, 24, 32, 44,
77, 127, 145, 162, 288, 289,
290
Kangıvay-Mergen Destanı, 288
Kanıkey, 27, 39
Kan-Kapçıkay, 22, 288
Kan-Kara, 256
Kanlı Koca, 28, 200, 206, 207,
210, 230, 232, 290, 291
Kanlı Koca oğlu Kan Turalı,
28
Kanlı-Kılıç, 72, 90, 246, 247,
248
Kara Batır, 213
Kara Budak, 37, 48
Kara Dervent, 286
Kara Gâvur, 213
Kara Tıgan Han, 19
Kara-Alp, 294
Kara-Bökö-Kaan, 315
Kara-Büdegey, 66, 271
Kara-Han, 37, 68, 246, 263,
293
Kara-Hem, 269
Kara-Kaan, 266, 267, 316
Kara-Kartığa, 285
Kara-Kazan, 285
Kara-Kıdat, 87, 113, 135, 138,
295
Destanlaan Evlilikler
Kara-Kılış, 51, 117, 239, 283,
284
Kara-Kögel, 88, 122, 134, 138,
141, 142, 312, 313, 314, 315
Kara-Kökşin, 191, 276
Kara-Kula-Kağan, 307, 308,
309
Kara-Kuzgun, 73, 74, 94, 117,
119, 123, 130, 131, 134, 142,
167, 176, 186, 292, 293, 294
Kara-Kuzgun Destanı, 292
Kara-Küye, 293
Kara-Mangıs, 269
Kara-Molat, 293
Kara-Mool, 293
Kara-Ninci, 69, 172, 251, 263,
265
Kara-Purba, 91, 238
Kara-Şebeldey, 112, 116, 117,
283, 284
Kara-Taacı, 22, 64, 65, 107,
159, 294, 295, 302, 309, 325
Kara-Taacı-Kıs, 294
Kara-Taacı-Kıs Destanı, 294
Karatı-Kaan, 295
Karatı-Kağan, 45, 60, 65, 77,
78, 87, 89, 113, 119, 121,
124, 133, 135, 138, 143, 144,
148, 149, 158, 159, 177, 178,
179, 180, 181, 182, 209, 213,
222, 229, 299, 300, 301, 302,
304, 305, 318, 319, 320, 325,
352
326
Karcın, 155, 156, 321
Kas-Manday, 61, 62, 315
Katan-Kökşin, 22, 32, 33, 35,
63, 87, 104, 105, 113, 114,
119, 126, 135, 138, 160, 170,
186, 188, 189, 190, 228, 229,
295, 296
Katan-Kuuçın, 63, 87, 119,
135, 138, 295
kay şörçek, 26
Kaygusuz Abdal, 212
kayınbiraderle evlenme, 38
Kayseri, 298
Kazakistan, 18, 20
Kazaklar, 49
Kazan Han, 37, 48
keloğlan, 119
Kemal Abdullah, 223
Kerçelen-Bökö, 302, 303
Kerem, 35, 36, 196, 200, 203,
205, 209, 210, 211, 212, 213,
214, 216, 220, 223, 224, 225,
232, 297, 298
Kerem ile Aslı, 35, 36, 200, 203,
205, 209, 210, 211, 213, 216,
220, 223, 224, 225, 297, 298
Kerem ile Aslı Hikâyesi, 297
Kırgız, 21, 27, 35, 76, 198
Kırgızistan, 40
Kırgızlar, 48
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Kırıkkale, 28
kız kaçırma, 41
Kızcibek Destanı, 198
Kız-Han, 34, 52, 68, 69, 70,
171, 263, 264, 265
Kız-Kaan, 273
Kilin-Arığ, 278
Kirim Dağı, 32, 71, 244, 245
Kococaş Destanı, 198
Kocoçaş, 28
Kodur-Uul, 60, 113, 119, 121,
143, 144, 148, 177, 178, 213,
299, 300, 301
Kola-Sarığ, 249
Kolazı-Kağan, 238
Koldu-Burgan, 312
Koo-Şilti, 114, 190, 296
Kozın-Erkeş, 22, 32, 60, 83,
101, 113, 119, 121, 143, 144,
148, 177, 178, 213, 228, 298,
299, 300, 301
Kozın-Erkeş Destanı, 298
Kögetey-Mirgen, 280, 282
Kögöy-Taacı, 248, 249
Kögüdey-Kökşin, 22, 96, 113,
118, 119, 133, 158, 159, 301,
302
Kögüdey-Kökşin [i]le BoodoyKoo Destanı, 301
Kögüdey-Mergen, 28, 44, 50,
51, 59, 60, 82, 83, 106, 107,
113, 118, 120, 123, 132, 135,
353
148, 151, 152, 153, 169, 275,
276, 308, 309, 310, 311
Kök Türk Kağanlığı, 21
Kök Türkler, 48
Kök-Boro, 114, 302
Kök-Hevenk, 268
Kökin-Erkey, 22, 32, 59, 74, 75,
93, 94, 302, 303
Kökin-Erkey Destanı, 302
Kök-Kağan, 238, 252
Kök-Kartıga, 91, 92, 239
Kök-Molat, 280, 282
Kök-Nincil, 280, 281, 282
Kök-Ölen, 282
köne epos, 20
Köroğlu, 17, 29, 42, 119, 194,
195, 196, 197
Közer-Han, 252
Közüyke, 22, 41, 45, 54, 77, 78,
85, 86, 105, 108, 109, 121,
149, 181, 182, 209, 210, 222,
228, 229, 304, 305
Kurbustu-Haan, 254, 327, 328
Kutsal Altın Kitap, 60
Kutsal Kara Kitap, 60
Kutsal Sarı Kitap, 60
Kuvakayçı, 44, 113, 148, 186,
310
Kuzıykürpes, 28
Küler-Kaan, 296
kültürel antropoloji, 31
Destanlaan Evlilikler
Kümüjek-Aru, 35, 218, 242,
243, 244, 296
Kümüs-Tik, 142, 294
Kün-Arığ, 35, 52, 172, 265,
266
Kün-Han, 34, 35, 52, 68, 70,
172, 263, 264, 265
Kün-Mirgen, 281
Kün-Tönis-Han, 263, 265
Küreldey, 53, 73, 94, 100, 115,
135, 143, 276, 277
Kür-Han, 37
Küz-Han, 37
L. P. Patapov, 18
levirat, 38, 39, 40
leviratus, 28
Lord Raglan, 54
M. H. Tehmasib, 197
M. Öcal Oğuz, 29
Maaday-Kara, 16, 18, 20, 21,
22, 32, 44, 50, 59, 60, 82, 83,
84, 106, 113, 118, 120, 123,
132, 135, 147, 151, 158, 186,
194, 198, 229, 306, 307
Maaday-Kara Destanı, 16, 306
Malçı-Mergen, 22, 145, 181,
311, 312
Malçı-Mergen Destanı, 311
Malçın-Ege-Han, 313, 314
Manas, 17, 22, 27, 28, 38, 39,
51, 194, 196, 198
354
Manas Destanı, 27
Mardin, 37, 48, 210, 212, 323
Mehmet Aça, 20, 23, 30, 47,
199, 201
Mehmet Eröz, 49
Mehmet Köprülü, 38
Mendi-Bay, 39
Metin Ekici, 194, 195, 201, 202
Metin Ergun, 21, 23, 26, 30, 31,
198
Moğolistan, 20, 23
Monıs-Kaan, 125, 126, 169,
315, 316, 318
monogami, 32, 229
monomit, 228
Möge-Bayan-Talay, 312, 314
Möge-Bayan-Toolay, 312
Möge-Sagaan-Toolay, 26, 32,
41, 68, 75, 87, 114, 122, 127,
133, 134, 138, 139, 141, 162,
312
N. K. Dmitriev, 18
Naciye Yıldız, 28
Narın-Dangına, 68, 110, 122,
134, 148, 157, 162, 257, 258,
259, 260
Nerin Köse, 198
Nermin Erdentuğ, 39, 48
Nevzat Kösoğlu, 15
nımak, 26
Northrop Frye, 19
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Oçı-Karakçın, 52, 92, 129, 130,
253
Odise, 298
Oedipus, 49
Oğuz Kağan, 17, 28, 30, 37, 53,
196
Or-Han, 37
Ortun-Kara, 115, 314
Ot-Han, 277, 278
Otto Spies, 201
oturakalma, 42
Öjeeti-Haan, 272
Ölön-Bagay, 324, 325
Ölöştöy, 22, 32, 43, 44, 58, 61,
62, 75, 76, 84, 85, 95, 97, 98,
99, 102, 104, 107, 111, 113,
121, 124, 125, 126, 157, 160,
170, 186, 188, 228, 229, 315,
316
Ölöştöy Destanı, 315
Ösküs-Uul, 22, 61, 65, 66, 89,
161, 179, 180, 228, 315, 318,
319, 320
Ösküs-Uul Destanı, 318
Özbek, 36
Özkul Çobanoğlu, 28, 56
paralel yeğen/kuzen evliliği, 37
Parlak Dağı, 246
Parlak-Tana, 246, 248
Pazvant Karaçor, 213
Pertev Naili Boratav, 193, 195
355
Picen-Arığ, 70, 71, 72, 244,
245
Pokay-Sarıg, 238
poliandri, 32
polijini, 32, 36
Pora-Han, 246, 281
Pora-Ninci, 147, 172, 246, 247,
248
Pora-Salgın, 281
Reşideddin, 37
romans, 19
Rum, 210, 286, 322
Rusça, 18
Rusya, 20, 21, 23
Rusya Federasyonu, 20, 23
S. E. Malov, 18
S. M. Orus-Ool, 56, 57
S. S. Surazakov, 27
Sabri Gürses, 29
Sadu-Kağan, 65, 294, 295
Sagaan-Toolay, 268
Sagımbay Orozbakov, 38
Saim Sakaoğlu, 43
Salaaçın-Arığ, 276, 277
Salim Köprülü, 38
Samançay, 38
Samra Bitiğ, 60
Sanıksan-Bay, 121, 181
Sarı-Altın, 130, 253
Sarığ-Han, 276, 281
Destanlaan Evlilikler
Sarığ-Nincil, 281
Sarığ-Sayın, 282
Sarığ-Tamcıl, 281
Sarığ-Teek, 281
Sarı-Han, 68, 94, 135, 143, 263,
276, 293
Sarı-Kaan, 267
Sarı-Kağan, 61, 153, 325
Sarı-Marha, 175, 294
Sarı-Salgın, 131, 132, 134, 142,
294
Sarı-Taycı, 73, 292
Say-Kuu, 312, 313
Selcen Hatun, 45, 206, 207,
210, 212, 214, 219, 221, 222,
223, 224, 291, 292
Semetey, 28
Sırlıg-Möge, 115, 142, 314
Sibirya/Sayan-Altay, 16
Sigmund Freud, 49
Sinan Gönen, 29
Sofu, 209, 211, 214, 216, 298
Sokar-Kara, 317
Sokor-Kağan, 303
sororat, 38
Suksagal Han, 19
Şaday, 81, 93, 117, 283
Şah Senem, 45, 210, 213, 215,
218, 220, 223, 225, 261, 262,
263
Şah Velet, 213, 215, 218, 225,
356
262, 263
Şah Yusuf, 201
Şakir İbrayev, 18, 54, 56
Şam, 262
şamanizm, 20
Şara-Melçen-Haan, 95, 254,
255, 256
Şaygın-Mergen, 117, 284
Şeref Boyraz, 196
Şibee-Kuyak, 98, 316
Şil Tayga, 256
Şilen Tayga, 256
Şor, 16, 18, 25, 26, 30, 31, 53,
54, 56, 227, 232
Şoyun-Tas, 80, 252
Şulbustay, 184, 327
Şulmus-Kara, 108, 317
Şulmus-Şunı, 32, 61, 154, 155,
156, 320, 321, 322
Şulmus-Şunı Destanı, 320
Şükrü Elçin, 196
Tahir, 35, 36, 41, 45, 194, 198,
200, 203, 204, 210, 212, 213,
215, 216, 218, 219, 220, 221,
222, 224, 225, 226, 232, 322,
323, 324
Tahir ile Zühre, 35, 36, 41, 45,
194, 198, 200, 203, 204, 210,
212, 213, 215, 216, 220, 221,
224, 225, 226, 322, 323
Tahir İle Zühre Hikâyesi, 322
D r. Sal aha d d in B EKK‹
Talay-Kağan, 89, 161, 179, 180,
319, 320
Tanrı Ülgen, 288
Taptaan-Mirgen, 247, 248
Tarançı, 36
Tarlan-Koo, 121, 136, 144, 275
tastarakay, 119, 120, 121, 122,
135, 144, 148, 149, 217, 300
Tavın ve Tajı kardeşler, 127,
163, 290
taygeldi, 42
Tazı-Möke, 251
Tebriz, 260
Telengit, 21
Teleüt, 21
Temene-Koo, 22, 32, 61, 84,
124, 153, 156, 157, 159, 178,
179, 236, 273, 320, 321, 322,
324, 325, 326
Temene-Koo Destanı, 324
Temir-Bökö, 44, 64, 65, 97,
124, 294, 295, 315
Temir-Çookır, 59, 74, 75, 93,
303
Temir-Kize, 275
Temir-Koo, 302, 303
Tenek-Bökö, 107, 149, 160,
273
Tepkir-Ceren, 325
Thomas Greene, 19
Tibet-Han, 248, 250, 251
357
Tiflis, 218, 261, 263
Tilti-Pirgen, 293
Timir-Pirgen, 293
Timur B. Davletov, 25
Tobol, 36
Tolay-Arığ, 116, 142, 251
Ton-Aralçın, 42, 184, 185, 186,
326, 327, 328
Ton-Molat, 250
Toolay-Çeçen, 42, 184, 185,
327
Toolay-Mooray, 53, 100, 101,
143, 224, 277, 278
Tordoor, 309
Torgun-Çüzün, 127, 145, 162,
289, 290
Tos-Mergen, 283
Tozı-Möke, 116, 142, 251
Tölee-Şınar, 86, 109, 119, 133,
134, 240
Trabzon, 45, 48, 210, 291
Tuba, 21, 29
Tuba Özkan, 29
Tungulak-Sagaan-Dangın, 290
Tuva, 16, 18, 20, 23, 24, 30, 54,
56, 57, 227, 232
Tuva Cumhuriyeti, 20, 23, 24
Türkistan, 20, 36, 198, 201
Türkmen, 36, 193, 197, 198,
202, 203, 204, 210, 212, 213,
215, 216, 218, 219, 220, 222,
Destanlaan Evlilikler
223, 224, 225, 226
Ulug-Haan, 120, 122, 128, 137,
164, 255
Ulug-Kara, 314
Ural Batır, 28
Uygur, 21, 38, 60
Uygurlar, 48
Uzun-Sarıg-Haan, 240, 241
Uzun-Say-Kuv, 239
Üç-Kurbustan, 33, 64, 126,
138, 149, 154, 156, 189, 205,
230, 235, 236, 295, 306, 321
Ülgen-Biy, 288
Ümmügülsüm Macit, 25
358
Üzen-Arığ, 279, 292, 294
Üzüm-Çarçah, 53, 100, 143,
277
Üzüm-Molat, 277
V. M. Jirmunskiy, 18
Vladimir Ja. Propp, 54
Yalancı oğlu Yalancuk, 214,
215, 217, 287
Yemen, 210, 262
Zühre, 36, 41, 45, 198, 204,
210, 212, 213, 215, 218, 219,
220, 221, 222, 224, 226, 322,
323, 324
D r. Sal aha d d in B EKK‹
359
Destanlaan Evlilikler
360