Papers by Hacı Murat Terzi
Avrasya Uluslararası Araştırmalar Dergisi, 2021
Tarih boyunca insan ve çevre ilişkisi mekân ile açıklanmaya çalışılmıştır. Sosyolojik ve çevresel... more Tarih boyunca insan ve çevre ilişkisi mekân ile açıklanmaya çalışılmıştır. Sosyolojik ve çevresel şartlar temelde bireyi şekillendirirken mekân, bu etkileşim içerisinde en önemli ve en belirleyici unsur olmuştur. Nitekim çevre, insan ve toplum ilişkilerini düşünsel ve kültürel imgelerle yoğrulmuş olan mekân kavramından ayrıca düşünmek mümkün değildir. Tarih boyunca hem bireysel hem de ortak yaşam alanları inşa edilirken bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde mekân üzerinden kültür ve kimlik inşası süreci içerisine girilmiştir. Bu çalışmada mekân ve toplum ilişkisinden hareketle, sosyalist kentleşme modelinin ne olduğu, bu alandaki çalışmaların tarihsel gelişimi incelenmiştir. Sosyalist kent kuramlarından yola çıkılarak sosyalist kentleşmenin en önemli uygulama alanı olan Sovyetler Birliği'nde sosyal kent anlayışının bir ürünü olan komün evler (Sosyal Konutlar) incelenmiştir. Sovyet döneminde insanlar komün evlerde yıllarca ortak yaşam sürmek mecburiyetinde bırakılmışlardır. Bu ortak yaşam evleri, zamanla kültür ve kimliği etkilemiş; aile hayatı ve ahlaki değerleri yeniden kurgulanmış yeni tip insan ve toplum modeli olan Sovyet İnsanının (Homo Sovieticus) ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Bu çalışmada, İnsan tabiatını, ihtiyaçlarını ve toplumsal değerleri dikkate almadan tasarlanan ve insanları biyolojik varlıklar olarak eşitleyen bir anlayışı yansıtan sosyalist konut modelinin ahlaki değerlere ve günümüz aile hayatına olan etkileri incelenecektir.
Tarih boyunca insan ve çevre ilişkisi mekân ile açıklanmaya çalışılmıştır. Sosyolojik ve çevresel... more Tarih boyunca insan ve çevre ilişkisi mekân ile açıklanmaya çalışılmıştır. Sosyolojik ve çevresel şartlar temelde bireyi şekillendirirken mekân, bu etkileşim içerisinde en önemli ve en belirleyici unsur olmuştur. Nitekim çevre, insan ve toplum ilişkilerini düşünsel ve kültürel imgelerle yoğrulmuş olan mekân kavramından ayrıca düşünmek mümkün değildir. Tarih boyunca hem bireysel hem de ortak yaşam alanları inşa edilirken bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde mekân üzerinden kültür ve kimlik inşası süreci içerisine girilmiştir.
Bu çalışmada mekân ve toplum ilişkisinden hareketle, sosyalist kentleşme modelinin ne olduğu, bu alandaki çalışmaların tarihsel gelişimi incelenmiştir. Sosyalist kent kuramlarından yola çıkılarak sosyalist kentleşmenin en önemli uygulama alanı olan Sovyetler Birliği’nde sosyal kent anlayışının bir ürünü olan komün evler (Sosyal Konutlar) incelenmiştir.
Sovyet döneminde insanlar komün evlerde yıllarca ortak yaşam sürmek mecburiyetinde bırakılmışlardır. Bu ortak yaşam evleri, zamanla kültür ve kimliği etkilemiş; aile hayatı ve ahlaki değerleri yeniden kurgulanmış yeni tip insan ve toplum modeli olan Sovyet İnsanının (Homo Sovieticus) ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
Bu çalışmada, İnsan tabiatını, ihtiyaçlarını ve toplumsal değerleri dikkate almadan tasarlanan ve insanları biyolojik varlıklar olarak eşitleyen bir anlayışı yansıtan sosyalist konut modelinin ahlaki değerlere ve günümüz aile hayatına olan etkileri incelenecektir.
Anahtar Kelimeler: Komün Evler, Kentleşme, Sosyal Konut, Kültür ve Kimlik Sosyolojisi, Homo Sovieticus, Mekân Sosyolojisi
İDİL - URAL BÖLGESİNDE YAŞAYAN TATAR TÜRKLERİNİN TOPLUMSAL YAPISI İLE KÜLTÜR VE AİDİYET SORUNSALI, 2020
Toplumsal yapıyı anlayabilmek için “kültürel bellek” ve “toplumsal değişim” kavramlarının izini s... more Toplumsal yapıyı anlayabilmek için “kültürel bellek” ve “toplumsal değişim” kavramlarının izini sürmek gerekmektedir. Sosyokültürel bir ürün olan toplumsal hafıza ile bağımlı/bağımsız değişkenlerden oluşan ve karmaşık bir süreç içerisinde şekillenen toplumsal değişim kavramlarının her biri tarihsel özellik arz eder. Bu bağlamda toplumsal hafızanın ve değişimin bir bütünü olarak ortaya çıkan toplumsal yapı, nesiller boyunca toplanan bilgi ve birikiminin tarihsel süreç içerisinde çeşitli değişimlere uğrayarak sürekli hatırlanışı olarak tanımlanabilir. İdil Ural bölgesinde yaşayan Tatar Türkleri kendi tarihleri boyunca aynı coğrafyayı paylaştıkları toplumlarla birlikte yaşamanın yollarını aramışlardır. Etnik kimliklerin çeşitliliği ve beraberinde getirdiği çatışmaların en yoğun olduğu dönemlerde bile Tatar Türklerinin birlikte yaşam arayışı devam ederken Tatar Türk toplumsal yapısının ve kültürünün muhafazası için çeşitli mücadele ve savaşlar da verilmiştir. Özellikle bu coğrafyada toplumlar, bazen kaynaştırılarak bazen de ayrıştırılarak çeşitli suni ve politik coğrafi sınırlar içerisinde azınlık kimliklere dönüştürülmüşler, çoğu zaman bir problem nazarıyla bakılan siyasi enstrümana dönüşmüşlerdir. Günümüz Rusya Federasyonu içerisinde Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte tüm federasyonda olduğu gibi İdil-Ural bölgesinde de yeniden gündeme gelen kültür ve aidiyet arayışları, Rusya içerisinde hem nüfus hem de nüfuz olarak önemli bir yer teşkil eden Tatar-Türk milletini de etkilemiştir. Bu çalışma ile bölgede yüzlerce yıldır farklı toplumlarla kesintisiz etkileşim sonucu demografik ve toplumsal değişim içerisinde olan TatarTürk kültür ve kimliğinin araştırılması amaçlanmıştır. İdil-Ural bölgesinde yaşayan Tatar-Türk kültür ve kimliğinin araştırıldığı bu çalışma nitel veri toplama yöntemleri kullanılarak hazırlanmıştır.
Public Diplomacy which continues to increase its importance alongside traditional diplomacy, beco... more Public Diplomacy which continues to increase its importance alongside traditional diplomacy, become essential part of foreign policy of states. There are many activities in this content carried by governmental and nongovernmental institutions to gain consent of people. The article first defines the concept of public diplomacy in its diverse angles, then discusses the scholarship programs as they are considered important part of this emerging phenomenon. In this context, different countries' scholarship programs and their implementations in Turkic Council member states will be analyzed. Turkic Council member countries' scholarships programs, particularly Turkiye Scholarships will also be assessed. The views of students who benefited from this program, which also be evaluated in terms of educational sociology will be shared. This article tries to compare scholarship programs of external powers and member states. Effectiveness of member states' scholarship programs, if any, on development of bilateral and multilateral relations will be questioned. Analyses will be on country and regional level. Possibility of creating new exchange programs for Turkic Council member states will be evaluated. Suggestions will be made for such program's structure that are suitable to regional conditions and considering similar programs implemented by different actors. The aim of the study is to raise awareness about the development of relations through scholarship programs and to contribute to the development of joint exchange programs.
Conference Presentations by Hacı Murat Terzi
Türkiye’nin Büyük Öğrenci Projesi, 2016
Bu araştırma, ilk defa 1992 yılında uygulanmaya başlanan ve günümüze kadar akraba ve komşu ülkele... more Bu araştırma, ilk defa 1992 yılında uygulanmaya başlanan ve günümüze kadar akraba ve komşu ülkelerden Türkiye’ye yükseköğretim görmek üzere burslu öğrenci getiren Büyük Öğrenci Projesi’nin öncelikle etkinliğini, verimliliğini değerlendirmek ve projenin tanıtımına katkı sağlamak amacıyla gerçekleştirilmiştir.
Araştırmada, Büyük Öğrenci Projesi kapsamında Türkiye’ye yükseköğrenim için gelen öğrencilerin niyet mektupları ve bu öğrencilere yönelik yapılan anket çalışmalarından yararlanılmıştır. Ayrıca çalışmada mülakat değerlendirmelerine yer verilmiştir. Çalışmanın başında öğrenci değişim programlarının kısa tarihçesi, öğrenci değişim programının
dünyadaki uygulamaları incelenmiştir. Büyük Öğrenci Projesi’nin mevcut durumu ve koordinatör kurum görevinden bahsedilmiştir. Yabancı öğrencilerin niyet mektupları incelenirken Türkiye algıları irdelenmiştir. Çalışmanın sonunda ise öğrenci seçme ve yerleştirme süreci ile öğretim sürecinde yaşanan sorunlara değinilmiş ve bu sorunlara cevap aranmıştır.
Çalışmanın, biraz duygusal, biraz da tarihi sorumlulukların yerine getirilmesi düşünceleriyle ortaya çıkan ve daha sonradan Türkiye’nin eğitim alanındaki bir dış politika enstrümanına dönüşen Büyük Öğrenci Projesi’nin hedefleri ve ulaşılan noktanın tespiti açısından yararlı olacağı düşünülmektedir.
BİR KÜLTÜR DİPLOMASİSİ ELÇİSİ OLARAK DEDE KORKUT / DEDE KORKUT AS A CULTURAL DIPLOMACY AMBASSADOR , 2020
Binlerce yıllık Türk kültürünün bilgi ve birikiminin taşıyıcısı olan ve ayrıca Türk dünyasının or... more Binlerce yıllık Türk kültürünün bilgi ve birikiminin taşıyıcısı olan ve ayrıca Türk dünyasının ortak mirası olan Dede Korkut / Korkut Ata, bütün dünyada Türklüğün en önemli simgelerinden biridir. Ayrıca günümüzde Türk dünyasının “bilge atası” Dede Korkut, tüm insanlığa mâl olarak UNESCO'nun İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsili Listesi'nde de yer almaktadır. Hakkında yeterince tarihî bilgi olmamasına karşın, zamanla toplum tarafından bilgeliğin ve irfanın sembolü olarak kabul edilen Dede Korkut özellikle Oğuz Türklerinin eski destanlarında yüceltip kutsallaştırılmış; bozkır hayatının gelenek ve töresini çok iyi bilen, Türk toplumsal yaşantısının koruyucusu yarı mitolojik bir bilgedir ve Türklerin en eski destanı olan Dede Korkut Kitabı'ndaki hikayelerin anlatıcısı halk şairi / ozandır. Dede Korkut hikayelerinde güzel ve hikmetli sözlerin yanında Türklerin tarihine ait rivayetler, zamanın yöneticileri hakkında methiyeler, Türk sosyal yapısına (Türk boylarının savaşları, barışları, aile ve eğitim yapısı) ve töresine ait pek çok konu işlenmiştir. Hikayelerin özünde ise, iyiye övgü, kötüye eleştiri, üstün ahlak, erdem ve karakter sağlamlığına vurgu yapılır. Cesaretin, merhametin, dayanışmanın, dürüstlüğün övüldüğü hikâyelerde aile bağlarının önemine değinilmiştir. Dede Korkut Hikâyelerinde yer alan Türk toplumuna ait bu sosyolojik betimlemeler günümüzde pek çok araştırmaya konu olmuş, özellikle Türk kültürel değerlerinin sonraki nesillere aktarımında kaynaklık etmiştir. Hikâyelerde Dede Korkut’un kendisi, bazen büyük bir halk ozanı, bazen şaman kâhini bazen de bir Müslüman Türk velisi olarak tanıtılmıştır. Dede Korkut’un kimliği veya gerçekliği her ne olursa olsun Türklerin İslam’ı kabulü sürecinde kültürel değişime paralel olarak içinde bulunduğu toplumun bozulma gözlenen alanlarına veya kesinlikle dokunulmaması gereken toplumsal hususlara mercek tuttuğu ve belirli bir misyon çerçevesi içerisinde hareket ettiği kesindir. Buradan hareketle Dede Korkut ve hikayelerini, günümüz “Kültürel Diplomasi” kavramı çerçevesinde ele aldığımızda İstimalet Siyaseti (kalpleri ısındırma, cezbetme, meylettirme, gönül alma gibi amaçlar taşıyan faaliyetler) içerisinde değerlendirmek mümkündür.
RUS ORTODOKS KİMLİK OLUŞUMUNDA AYASOFYA / HAGIA SOPHIA IN THE FORMATION OF RUSSIAN ORTHODOX IDENTITY , 2021
“Ayasofya, Rus inancının beşiğidir; Rusya’ya
Ortodoksluğun ışığı bu mabetten saçılmıştır.”
Arhima... more “Ayasofya, Rus inancının beşiğidir; Rusya’ya
Ortodoksluğun ışığı bu mabetten saçılmıştır.”
Arhimandrit Augustin
ÖZET
İnanç, gelenek, değerler, görgü kuralları gibi kavramlar toplumların ortak kimliğini oluşturan
karmaşık yapılardan bazılarıdır. Milli ve dini kimlik bireyin olduğu kadar toplumların da yaşam biçimini belirleyen en önemli unsurlardandır. Rusların tarihinde de kimlik ve din ilişkisi kültürel değerlerin üretimi ve aktarılmasında olduğu gibi toplum ile iç/dış siyaset ilişkisi açısından çok önemli fonksiyonlar üstlendiği görülmektedir. Nitekim Rus ulusçuluğunun en temel ilkeleri Ortodoksluk, otokrasi ve ulustur.
988 yılında Kiev Rusya’nın prensi Vladimir’in, Bizanslı misyonerler aracılığıyla paganizmi terk ederek Hıristiyanlığı benimsemesi ve bu inancı resmi din hâline getirmesiyle başlayan süreç günümüzde Ortodoks inancın Rus kimliğinin ayrılmaz parçası olmasına vesile olmuştur.
Ruslar hem politik hem de kültürel açıdan Doğu Roma İmparatorluğu’nun hinterlandında yer almış ve aynı zamanda Hıristiyanlığı İstanbul Kilisesi’nden öğrenmişlerdir. Buna bağlı olarak Rusların Katolik Batı dünyası ile ilişkileri genellikle karşıt pozisyonda olmuştur. Doğu Roma
İmparatorluğu’nun çökmesi sonucu ortaya çıkan boşluğu “Üçüncü Roma” fikri ile doldurmaya çalışan Rus yöneticiler, SSCB dönemi hariç olmak üzere tüm tarihleri boyunca Ortodoksluk vurgusuyla ulusal kimliği oluşturmayı temel politikaları olarak görmüşlerdir.
Ayasofya hem Müslümanlar hem de Ortodoksluğu seçen Hıristiyan halklar için en önemli ibadet yerlerinden biri olmuştur. Bununla birlikte Ayasofya kendi tarihi boyunca yalnızca iki büyük semavi dinin mabedi olmamış aynı zamanda siyasi ve sosyal hayatının önemli bir parçası, fetih ve hakimiyetlerin sembolü olmuştur. İstanbul’u ele geçirme ve Ayasofya’ya haç dikme düşüncesi Rus yöneticilerinin hayalini süslemiştir. Rusya’da İstanbul için “Çargrad” ifadeleri kullanılmış, veliaht prenslere Konstantin isimleri konulmuştur. Ortodoks hacıların Rusya’dan kutsal topraklara giden deniz yolundaki ilk durağı İstanbul ve Ayasofya olmuştur. Nitekim Rus seyyah ve Ortodoks hacılara ait tarihi seyahatnameler ve gezi notları Ayasofya ile ilgili pek çok değerli bilgiler içermektedir. Bunun yanında Ayasofya’nın Ortodoks Rus kimliği açısından önemi, milli kimlik sorunları ile ilgili yazılan eserlere konu edilmiştir. 2020 yılında ise Ayasofya’nın müzeden camiye dönüştürülerek
ibadete açılması, Rusya yönetimi tarafından “Türkiye’nin iç meselesi” olarak nitelendirilirken, Rus Ortodoks Kilisesi, bu hadiseyi "Orta Çağ'a dönüş" olarak tanımlamıştır.
Anahtar Kelimeler: Rus, Ortodoks, Kimlik Sosyolojisi, Ayasofya
TÜRK KÜLTÜR VE KİMLİK OLUŞUMUNDA İSTİMALET SİYASETİ VE HOCA AHMET YESEVİ’NİN ROLÜ / THE ROLE OF ISTIMALET POLICY AND KHOJA AHMAD YASAWI ON THE FORMATION OF TURKISH CULTURE AND IDENTITY, 2021
Din, kültürün ayrılmaz ögelerindendir. Dini inanç ve ahlaki değerler, bireyin içinde bulunduğu to... more Din, kültürün ayrılmaz ögelerindendir. Dini inanç ve ahlaki değerler, bireyin içinde bulunduğu topluma aidiyetini artırır ve bireyleri birbirlerine yaklaştırarak toplumsal düzenin oluşturulmasına yardımcı olur. Hoca Ahmet Yesevi’nin de özellikle Divan-ı Hikmet’i ile Türkistan bölgesinde ağırlıklı olmak üzere Anadolu ve Balkan Türklerini etkilerken “Kolaylaştırınız zorlaştırmayınız, müjdeleyiniz nefret ettirmeyiniz” hadisinden ilhamla Türklere İslam'ı kolaylaştırarak benimsettiği görülmektedir. Yesevi’nin dini yaşam ve tasavvufi anlayışla ortaya koyduğu manevi ruh, Türkler arasında uzun süre etkili olmuş ve kaybolmadan günümüze kadar ulaşmıştır. Ahmet Yesevi, İslâm'ı yeni kabul etmiş Türk topluluklarına dinin irfan yönünü tanıtırken Arapça ve Farsçayı çok iyi bilmesine rağmen toplumun kültürel hassasiyetlerini önceleyerek eserlerini Türkçe vermiştir. Ahmet Yesevi’nin öğrencilerini/gönüllülerini Asya içlerine, Anadolu’ya, Balkanlara ve dahi Avrupa’nın Doğusuna kadar gönderdiği bilinmektedir. Dolayısıyla öğretileri hem siyasi hem de kültürel sınırlar ötesinde başkaca topluluklar arasında talim edilmiştir. Ahmet Yesevi, Türkler arasında tasavvuf kültürünün yaygınlaşması ve ortak bir din kültürünün oluşmasının temelini oluştururken İslam’ın kılıç gücüyle değil, istimalet (gönül kazanma) yoluyla yayılmasına vesile olmuştur. Nitekim aynı dönemlerde Moğollar da büyük bir imparatorluk kurmuş ama devletleri sadece kılıç gücüne dayalı olduğu için kısa ömürlü olmuştur. Hoca Ahmet Yesevi Türk töresi ile İslam dini arasında ikilem yaşayan toplumun aidiyet sorununu pratik ilkeler ve ahlaki değerler çerçevesi içerisinde ele alarak bireyin toplumla olan münasebetlerini şekillendiren yeni bir kimlik inşa etmiştir. Aynı zamanda bu yeni kimliğin, Fars ve Arap kültürü egemen olan yönetim ve siyasetle ilişkilerinde aracı kurum sayılabilecek tasavvuf halkası içerisinde temsilini de güçlendirmiştir. Zira binlerce yıllık Türk kültürü, töresi, bilgi ve birikimiyle birlikte sayısız devlet kurmuş ve kendi kendilerini yönetebilme becerisini elde edebilmiş olan hem Türkistan hem de Anadolu Türkleri, bu yöntemle İslamlaşmanın kendilerini devlet yönetiminin dışında tutmasına izin vermemiştir. Buradan hareketle Hoca Ahmet Yesevi ve öğretilerinin İslam dininin Türk halkları arasında hızla yayılmasına, İslam’ın Türk kültür ve toplumsal yapı içerisine dinin anlam ve işlevleriyle ilgili konuların derç edilmesine katkısı inkâr edilemeyecek düzeyde büyüktür. Bu çalışmada Türk kültür ve kimlik oluşumunda istimalet siyasetinin, hoşgörünün ve Hoca Ahmet Yesevi’nin rolü incelenirken, din-toplum ve siyaset ilişkileri sosyolojik bir bakış açısıyla tahlil edilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Türk Kültürü, Kimlik, Din Sosyolojisi, İstimalet Siyaseti, Hoca Ahmet Yesevi, Hoşgörü
TÜRKİYE - RUSYA İLİŞKİLERİNDE ENERJİ VE KÜLTÜREL DİPLOMASİ PRATİĞİ OLARAK AKKUYU NÜKLEER GÜÇ SANTRALİ / As a Practice of Energy and Cultural Diplomacy: Akkuyu Nuclear Power Plant in Turkish-Russian Relations, 2021
Sanayi devrimiyle birlikte yoğun bir şekilde kullanılmaya başlayan enerji, modern toplumların en ... more Sanayi devrimiyle birlikte yoğun bir şekilde kullanılmaya başlayan enerji, modern toplumların en önemli yaşam kaynaklarından biri haline gelmiştir. Kömürle başlayan enerji diplomasisinin serüveni petrol, doğalgaz, nükleer, yenilenebilir kaynaklarla birlikte devam etmektedir. Toplumların değişen enerji ihtiyaçları diğer toplumlarla olan ilişkileri belirlemeye ve dolayısıyla kültürel diplomasinin gelişmesine yol açmıştır.
Nitekim yabancı ülkelere giderek eğitim-öğretim görme faaliyeti; insanlar, toplumlar ve ülkeler arasındaki ilişkilerin dini, ekonomik, siyasi ya da kültürel boyutlarını yüzyıllardır derinden etkilemektedir.
Bu çalışmada Rusya ile Türkiye arasında enerji politikalarında değişen dengelerin kültürel diplomasiye yansımaları ele alınacaktır. Özellikle Türkiye’nin nükleer teknolojiye erişimi için ilk adım niteliğinde olan Akkuyu nükleer santrali projesi ile Rusya’dan enerji alanında teknoloji transferinin yanında nükleer alanda eğitim için gönderilen Türk öğrenciler ile nükleer tesisin inşası için Türkiye’ye gelen Rus personelin toplumsal etkileşimleri değerlendirilecektir.
Book Reviews by Hacı Murat Terzi
Bozkırın ruhunu en iyi yansıtan bir ülkeden söz ediyoruz… Eşi ve benzeri olmayan bir ülkeMoğolist... more Bozkırın ruhunu en iyi yansıtan bir ülkeden söz ediyoruz… Eşi ve benzeri olmayan bir ülkeMoğolistan…
Bozkırın hiçlik ve sonsuzluk hissiyle başıboş koşan atlar bir araya geldiğinde insan, kendini başka bir dünyada buluyor…
Bir yer vardığınızda, bir tarafınızda Gobi çölünün uçsuz bucaksız sarısı diğer yanınız ise bozkırın yeşili…
Rusya’daki ırkçılığın ana hedefinde, Orta Asya ve Kafkasya’da yaşayan farklı kültürlerin insanlar... more Rusya’daki ırkçılığın ana hedefinde, Orta Asya ve Kafkasya’da yaşayan farklı kültürlerin insanları var. Çoğunluğu Müslüman kültürden gelen bu insanlar, aşırı milliyetçilerin saldırıları ile karşı karşıya… Rus ırkçılar, bu insanları neden hedef aldıklarını bile söyleyemiyorlar, yalnız, saldırıyorlar…
Geniş halk yığınlarının, özelikle Rus köylüsünün yoksul, perişan durumu onu çok üzüyordu. Bütün s... more Geniş halk yığınlarının, özelikle Rus köylüsünün yoksul, perişan durumu onu çok üzüyordu. Bütün servetini köylülere dağıttı, her haliyle onlar gibi yaşamaya başladı. Kaba saba giyiniyor, giydiği her elbiseyi kendisi dikiyordu. Değişmeyen tek tarafı bıkıp usanmadan yazmasıydı.
Uploads
Papers by Hacı Murat Terzi
Bu çalışmada mekân ve toplum ilişkisinden hareketle, sosyalist kentleşme modelinin ne olduğu, bu alandaki çalışmaların tarihsel gelişimi incelenmiştir. Sosyalist kent kuramlarından yola çıkılarak sosyalist kentleşmenin en önemli uygulama alanı olan Sovyetler Birliği’nde sosyal kent anlayışının bir ürünü olan komün evler (Sosyal Konutlar) incelenmiştir.
Sovyet döneminde insanlar komün evlerde yıllarca ortak yaşam sürmek mecburiyetinde bırakılmışlardır. Bu ortak yaşam evleri, zamanla kültür ve kimliği etkilemiş; aile hayatı ve ahlaki değerleri yeniden kurgulanmış yeni tip insan ve toplum modeli olan Sovyet İnsanının (Homo Sovieticus) ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
Bu çalışmada, İnsan tabiatını, ihtiyaçlarını ve toplumsal değerleri dikkate almadan tasarlanan ve insanları biyolojik varlıklar olarak eşitleyen bir anlayışı yansıtan sosyalist konut modelinin ahlaki değerlere ve günümüz aile hayatına olan etkileri incelenecektir.
Anahtar Kelimeler: Komün Evler, Kentleşme, Sosyal Konut, Kültür ve Kimlik Sosyolojisi, Homo Sovieticus, Mekân Sosyolojisi
Conference Presentations by Hacı Murat Terzi
Araştırmada, Büyük Öğrenci Projesi kapsamında Türkiye’ye yükseköğrenim için gelen öğrencilerin niyet mektupları ve bu öğrencilere yönelik yapılan anket çalışmalarından yararlanılmıştır. Ayrıca çalışmada mülakat değerlendirmelerine yer verilmiştir. Çalışmanın başında öğrenci değişim programlarının kısa tarihçesi, öğrenci değişim programının
dünyadaki uygulamaları incelenmiştir. Büyük Öğrenci Projesi’nin mevcut durumu ve koordinatör kurum görevinden bahsedilmiştir. Yabancı öğrencilerin niyet mektupları incelenirken Türkiye algıları irdelenmiştir. Çalışmanın sonunda ise öğrenci seçme ve yerleştirme süreci ile öğretim sürecinde yaşanan sorunlara değinilmiş ve bu sorunlara cevap aranmıştır.
Çalışmanın, biraz duygusal, biraz da tarihi sorumlulukların yerine getirilmesi düşünceleriyle ortaya çıkan ve daha sonradan Türkiye’nin eğitim alanındaki bir dış politika enstrümanına dönüşen Büyük Öğrenci Projesi’nin hedefleri ve ulaşılan noktanın tespiti açısından yararlı olacağı düşünülmektedir.
Ortodoksluğun ışığı bu mabetten saçılmıştır.”
Arhimandrit Augustin
ÖZET
İnanç, gelenek, değerler, görgü kuralları gibi kavramlar toplumların ortak kimliğini oluşturan
karmaşık yapılardan bazılarıdır. Milli ve dini kimlik bireyin olduğu kadar toplumların da yaşam biçimini belirleyen en önemli unsurlardandır. Rusların tarihinde de kimlik ve din ilişkisi kültürel değerlerin üretimi ve aktarılmasında olduğu gibi toplum ile iç/dış siyaset ilişkisi açısından çok önemli fonksiyonlar üstlendiği görülmektedir. Nitekim Rus ulusçuluğunun en temel ilkeleri Ortodoksluk, otokrasi ve ulustur.
988 yılında Kiev Rusya’nın prensi Vladimir’in, Bizanslı misyonerler aracılığıyla paganizmi terk ederek Hıristiyanlığı benimsemesi ve bu inancı resmi din hâline getirmesiyle başlayan süreç günümüzde Ortodoks inancın Rus kimliğinin ayrılmaz parçası olmasına vesile olmuştur.
Ruslar hem politik hem de kültürel açıdan Doğu Roma İmparatorluğu’nun hinterlandında yer almış ve aynı zamanda Hıristiyanlığı İstanbul Kilisesi’nden öğrenmişlerdir. Buna bağlı olarak Rusların Katolik Batı dünyası ile ilişkileri genellikle karşıt pozisyonda olmuştur. Doğu Roma
İmparatorluğu’nun çökmesi sonucu ortaya çıkan boşluğu “Üçüncü Roma” fikri ile doldurmaya çalışan Rus yöneticiler, SSCB dönemi hariç olmak üzere tüm tarihleri boyunca Ortodoksluk vurgusuyla ulusal kimliği oluşturmayı temel politikaları olarak görmüşlerdir.
Ayasofya hem Müslümanlar hem de Ortodoksluğu seçen Hıristiyan halklar için en önemli ibadet yerlerinden biri olmuştur. Bununla birlikte Ayasofya kendi tarihi boyunca yalnızca iki büyük semavi dinin mabedi olmamış aynı zamanda siyasi ve sosyal hayatının önemli bir parçası, fetih ve hakimiyetlerin sembolü olmuştur. İstanbul’u ele geçirme ve Ayasofya’ya haç dikme düşüncesi Rus yöneticilerinin hayalini süslemiştir. Rusya’da İstanbul için “Çargrad” ifadeleri kullanılmış, veliaht prenslere Konstantin isimleri konulmuştur. Ortodoks hacıların Rusya’dan kutsal topraklara giden deniz yolundaki ilk durağı İstanbul ve Ayasofya olmuştur. Nitekim Rus seyyah ve Ortodoks hacılara ait tarihi seyahatnameler ve gezi notları Ayasofya ile ilgili pek çok değerli bilgiler içermektedir. Bunun yanında Ayasofya’nın Ortodoks Rus kimliği açısından önemi, milli kimlik sorunları ile ilgili yazılan eserlere konu edilmiştir. 2020 yılında ise Ayasofya’nın müzeden camiye dönüştürülerek
ibadete açılması, Rusya yönetimi tarafından “Türkiye’nin iç meselesi” olarak nitelendirilirken, Rus Ortodoks Kilisesi, bu hadiseyi "Orta Çağ'a dönüş" olarak tanımlamıştır.
Anahtar Kelimeler: Rus, Ortodoks, Kimlik Sosyolojisi, Ayasofya
Anahtar Kelimeler: Türk Kültürü, Kimlik, Din Sosyolojisi, İstimalet Siyaseti, Hoca Ahmet Yesevi, Hoşgörü
Nitekim yabancı ülkelere giderek eğitim-öğretim görme faaliyeti; insanlar, toplumlar ve ülkeler arasındaki ilişkilerin dini, ekonomik, siyasi ya da kültürel boyutlarını yüzyıllardır derinden etkilemektedir.
Bu çalışmada Rusya ile Türkiye arasında enerji politikalarında değişen dengelerin kültürel diplomasiye yansımaları ele alınacaktır. Özellikle Türkiye’nin nükleer teknolojiye erişimi için ilk adım niteliğinde olan Akkuyu nükleer santrali projesi ile Rusya’dan enerji alanında teknoloji transferinin yanında nükleer alanda eğitim için gönderilen Türk öğrenciler ile nükleer tesisin inşası için Türkiye’ye gelen Rus personelin toplumsal etkileşimleri değerlendirilecektir.
Book Reviews by Hacı Murat Terzi
Bozkırın hiçlik ve sonsuzluk hissiyle başıboş koşan atlar bir araya geldiğinde insan, kendini başka bir dünyada buluyor…
Bir yer vardığınızda, bir tarafınızda Gobi çölünün uçsuz bucaksız sarısı diğer yanınız ise bozkırın yeşili…
Bu çalışmada mekân ve toplum ilişkisinden hareketle, sosyalist kentleşme modelinin ne olduğu, bu alandaki çalışmaların tarihsel gelişimi incelenmiştir. Sosyalist kent kuramlarından yola çıkılarak sosyalist kentleşmenin en önemli uygulama alanı olan Sovyetler Birliği’nde sosyal kent anlayışının bir ürünü olan komün evler (Sosyal Konutlar) incelenmiştir.
Sovyet döneminde insanlar komün evlerde yıllarca ortak yaşam sürmek mecburiyetinde bırakılmışlardır. Bu ortak yaşam evleri, zamanla kültür ve kimliği etkilemiş; aile hayatı ve ahlaki değerleri yeniden kurgulanmış yeni tip insan ve toplum modeli olan Sovyet İnsanının (Homo Sovieticus) ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
Bu çalışmada, İnsan tabiatını, ihtiyaçlarını ve toplumsal değerleri dikkate almadan tasarlanan ve insanları biyolojik varlıklar olarak eşitleyen bir anlayışı yansıtan sosyalist konut modelinin ahlaki değerlere ve günümüz aile hayatına olan etkileri incelenecektir.
Anahtar Kelimeler: Komün Evler, Kentleşme, Sosyal Konut, Kültür ve Kimlik Sosyolojisi, Homo Sovieticus, Mekân Sosyolojisi
Araştırmada, Büyük Öğrenci Projesi kapsamında Türkiye’ye yükseköğrenim için gelen öğrencilerin niyet mektupları ve bu öğrencilere yönelik yapılan anket çalışmalarından yararlanılmıştır. Ayrıca çalışmada mülakat değerlendirmelerine yer verilmiştir. Çalışmanın başında öğrenci değişim programlarının kısa tarihçesi, öğrenci değişim programının
dünyadaki uygulamaları incelenmiştir. Büyük Öğrenci Projesi’nin mevcut durumu ve koordinatör kurum görevinden bahsedilmiştir. Yabancı öğrencilerin niyet mektupları incelenirken Türkiye algıları irdelenmiştir. Çalışmanın sonunda ise öğrenci seçme ve yerleştirme süreci ile öğretim sürecinde yaşanan sorunlara değinilmiş ve bu sorunlara cevap aranmıştır.
Çalışmanın, biraz duygusal, biraz da tarihi sorumlulukların yerine getirilmesi düşünceleriyle ortaya çıkan ve daha sonradan Türkiye’nin eğitim alanındaki bir dış politika enstrümanına dönüşen Büyük Öğrenci Projesi’nin hedefleri ve ulaşılan noktanın tespiti açısından yararlı olacağı düşünülmektedir.
Ortodoksluğun ışığı bu mabetten saçılmıştır.”
Arhimandrit Augustin
ÖZET
İnanç, gelenek, değerler, görgü kuralları gibi kavramlar toplumların ortak kimliğini oluşturan
karmaşık yapılardan bazılarıdır. Milli ve dini kimlik bireyin olduğu kadar toplumların da yaşam biçimini belirleyen en önemli unsurlardandır. Rusların tarihinde de kimlik ve din ilişkisi kültürel değerlerin üretimi ve aktarılmasında olduğu gibi toplum ile iç/dış siyaset ilişkisi açısından çok önemli fonksiyonlar üstlendiği görülmektedir. Nitekim Rus ulusçuluğunun en temel ilkeleri Ortodoksluk, otokrasi ve ulustur.
988 yılında Kiev Rusya’nın prensi Vladimir’in, Bizanslı misyonerler aracılığıyla paganizmi terk ederek Hıristiyanlığı benimsemesi ve bu inancı resmi din hâline getirmesiyle başlayan süreç günümüzde Ortodoks inancın Rus kimliğinin ayrılmaz parçası olmasına vesile olmuştur.
Ruslar hem politik hem de kültürel açıdan Doğu Roma İmparatorluğu’nun hinterlandında yer almış ve aynı zamanda Hıristiyanlığı İstanbul Kilisesi’nden öğrenmişlerdir. Buna bağlı olarak Rusların Katolik Batı dünyası ile ilişkileri genellikle karşıt pozisyonda olmuştur. Doğu Roma
İmparatorluğu’nun çökmesi sonucu ortaya çıkan boşluğu “Üçüncü Roma” fikri ile doldurmaya çalışan Rus yöneticiler, SSCB dönemi hariç olmak üzere tüm tarihleri boyunca Ortodoksluk vurgusuyla ulusal kimliği oluşturmayı temel politikaları olarak görmüşlerdir.
Ayasofya hem Müslümanlar hem de Ortodoksluğu seçen Hıristiyan halklar için en önemli ibadet yerlerinden biri olmuştur. Bununla birlikte Ayasofya kendi tarihi boyunca yalnızca iki büyük semavi dinin mabedi olmamış aynı zamanda siyasi ve sosyal hayatının önemli bir parçası, fetih ve hakimiyetlerin sembolü olmuştur. İstanbul’u ele geçirme ve Ayasofya’ya haç dikme düşüncesi Rus yöneticilerinin hayalini süslemiştir. Rusya’da İstanbul için “Çargrad” ifadeleri kullanılmış, veliaht prenslere Konstantin isimleri konulmuştur. Ortodoks hacıların Rusya’dan kutsal topraklara giden deniz yolundaki ilk durağı İstanbul ve Ayasofya olmuştur. Nitekim Rus seyyah ve Ortodoks hacılara ait tarihi seyahatnameler ve gezi notları Ayasofya ile ilgili pek çok değerli bilgiler içermektedir. Bunun yanında Ayasofya’nın Ortodoks Rus kimliği açısından önemi, milli kimlik sorunları ile ilgili yazılan eserlere konu edilmiştir. 2020 yılında ise Ayasofya’nın müzeden camiye dönüştürülerek
ibadete açılması, Rusya yönetimi tarafından “Türkiye’nin iç meselesi” olarak nitelendirilirken, Rus Ortodoks Kilisesi, bu hadiseyi "Orta Çağ'a dönüş" olarak tanımlamıştır.
Anahtar Kelimeler: Rus, Ortodoks, Kimlik Sosyolojisi, Ayasofya
Anahtar Kelimeler: Türk Kültürü, Kimlik, Din Sosyolojisi, İstimalet Siyaseti, Hoca Ahmet Yesevi, Hoşgörü
Nitekim yabancı ülkelere giderek eğitim-öğretim görme faaliyeti; insanlar, toplumlar ve ülkeler arasındaki ilişkilerin dini, ekonomik, siyasi ya da kültürel boyutlarını yüzyıllardır derinden etkilemektedir.
Bu çalışmada Rusya ile Türkiye arasında enerji politikalarında değişen dengelerin kültürel diplomasiye yansımaları ele alınacaktır. Özellikle Türkiye’nin nükleer teknolojiye erişimi için ilk adım niteliğinde olan Akkuyu nükleer santrali projesi ile Rusya’dan enerji alanında teknoloji transferinin yanında nükleer alanda eğitim için gönderilen Türk öğrenciler ile nükleer tesisin inşası için Türkiye’ye gelen Rus personelin toplumsal etkileşimleri değerlendirilecektir.
Bozkırın hiçlik ve sonsuzluk hissiyle başıboş koşan atlar bir araya geldiğinde insan, kendini başka bir dünyada buluyor…
Bir yer vardığınızda, bir tarafınızda Gobi çölünün uçsuz bucaksız sarısı diğer yanınız ise bozkırın yeşili…