2021 yılında sanat tarihçi, arkeolog ve restoratörden oluşan on dört ekip üyesi yer almıştır. 1 S... more 2021 yılında sanat tarihçi, arkeolog ve restoratörden oluşan on dört ekip üyesi yer almıştır. 1 Silifke Kalesi'ndeki çalışmalar; temizlik, kazı, belgeleme ve geçici koruma aşamaları olmak üzere dört bölüm halinde yapılmıştır. 2017 yılında başlanan restorasyon projesi kapsamında gerekli görülen alanlarda 2021 Ocak-Haziran ayları arasında restorasyon amacı ile kazı çalışmaları yapılmıştır. 2021 yılında Haziran-Aralık aylarında ise hem restorasyon amacı ile kazı hem de arkeolojik kazılar sürdürülmüştür. 2021 yılı kazı dönemlerinde Kültür ve Turizm Bakanlığı, Türk Tarih Kurumu, Mersin Büyükşehir Belediyesi ve Medcem destek vermiştir. Kazı Başkanlığı olarak kazımıza destek veren tüm kurumlara teşekkür ederiz (Resim: 1-Resim: 2) 2.SİLİFKE KALESİ RESTORASYON PROJESİ KAPSAMINDA YAPILAN ARKEOLOJİK ÇALIŞMALAR Restorasyon Çalışmaları Bu yıl içerisinde 2. Etap projesine devam edilmiş, proje kapsamında gerekli görülen alanlarda kazı, sonrasında ise restorasyon çalışmaları yapılmıştır. Silifke kalesinin doğu bölümünde yer alan A-19 tonozlu mekânı, kalenin güney yönünde, hisarpeçe bölümünün üzerinde yer alan, A11-A13-A14-A15-17 nolu burç ve bu burçları birbirine bağlayan sur duvarlarının restorasyonu tamamlanmış gerekli görülen alanlarda kazı ve temizlik çalışmaları gerçekleştirilmiştir. Kalenin güney yönünde yer alan A13 Burcunun hem iç bölümü hem de giriş kemerinin restorasyonu, kalenin doğu yönünde yer alan, A-19 tonozlu mekânın tonozu, doğu ve batı iç duvarı, 4 giriş kapılarının restorasyonu tamamlanmıştır. A19 tonozlu mekân ile A20 burcu arasında yer alan
Ministry of Culture and Tourism of the Republic of Türkiye, 2023
Cousin'dan farklı olarak Gerga'da yer alan Karia tipi çeşmeleri mezar olarak tanımlamış ve naisko... more Cousin'dan farklı olarak Gerga'da yer alan Karia tipi çeşmeleri mezar olarak tanımlamış ve naiskosu olasılıkla kentin kurucu kahramanına ait bir tapınak-mezar olarak adlandırmıştır 4. Gerga hakkından diğer bilgileri G. Bean 5 , W. Held 6 , A. Diler 7 ve F. Işık'ın 8 aktarımlarından edinmekteyiz. W. Held, Gerga Kome kutsal alanı hakkında araştırmalar yürütmüş ve sonuçlarını kapsamlı olarak yayınlamıştır. Bu çalışma dışında alanla ilgili bilgilerimizi sınırlıdır. Bu nedenle alanda tespit ve belgeleme çalışmaları yürütülmüştür. Gerga Kome kutsal alanında yürütülen çalışmalarda öncelik kutsal alanın etrafını çevreleyen kaya yazıtlarının tespit edilmesi ve söz konusu yazıtların kutsal alanındaki varlığını anlamaya yönelik olarak planlanmıştır. Bu kapsamda önceki çalışmalarda yayınlanan ve yeni yayınlanmış kaya yazıtlarının belgeleme işlemleri tamamlanmış ve dijital haritaya konumları işlenmiştir (Resim: 10). Naiskosun doğusunda yürütülen çalışmalarda bir kaya yazıtı tespit edilmiştir (Resim: 11). Söz konusu yazıt yayınlanan önceki çalışmalarda farklı bir veri sunması açısından önemlidir. Yazıt ana kayanın batı cephesinde yer almaktadır. Ana kayanın yüksekliği 3,40 m. olarak ölçülmüştür. Batı cephesinin genişliği 2,38 m., doğu cephesinin genişliği 1,75 m., güney cephesinin genişliği 5,75 m., kuzey cephesinin genişliği ise 4,87 m.'dir. Alanda devam eden çalışmalarda on iki adet kaya yazıtı tespit edilmiş yazıtlarda ΓΕΡΓΑΣ-ΓΕΡΓΑ-ΓΕΡΓΑ KWMH ifadeleri yer almaktadır. Gerga Kome kutsal alanında yürütülen çalışmalarda alanın kuzeyinde yer alan cadde, duvar, stel, sütun başlıkları ve Karia tipi çeşmede belgeleme çalışmaları yürütülmüş ve alanda tespit edilen kültür varlıkları dijital kent planına işlenmiştir 9 .
Stratejik ve Sosyal Araştırmalar Dergisi (SSAD), 2023
Silifke Castle was built on the Hajj and trade route in a strategic location where the connection... more Silifke Castle was built on the Hajj and trade route in a strategic location where the connection between Anatolia and Cyprus was established. For that reason, it has preserved its importance since the early ages and different states dominated the castle. Silifke came under Roman rule after the Ptolemaic Dynasty of Egypt and the Seleucid Empire. It remained within the borders of the Eastern Roman Empire after the division of the Roman Empire. The castle was built in the Roman era, it is possible to understand that from the foundation stones of the walls and some structures in the castle. After the Roman era, the castle came under the Byzantine rule and then changed hands between the Armenians and Knights Hospitaller for a short time. It came under the rule of the Kingdom of Cyprus at the end of the 13th century, the Karamanids in the middle of the 14th century, and lastly the Ottoman Empire at the end of the 15th century. The economic and political structure in Silifke and its surrounding collapsed substantially as a result of revolts that broke out at the end of the 16th century. The only safe place for the people and the merchants was the castle in that situation, and the castle had preserved that feature until the end of the 19th century. The castle was abandoned after that time. The castle which was defeated by time and weather conditions was worn and destroyed, and the settlement inside the castle remained under a pile of stones and soil.
Syria has the most beautiful works of art and architecture in world history. Palmyra, Apamea, Ale... more Syria has the most beautiful works of art and architecture in world history. Palmyra, Apamea, Aleppo, Damascus, Hama, Homs, Bosra, Latakia and Tartus have been important settlements in the history of civilization since the First Age. Many historical artefacts especially the findings from excavations and research in the region, are exhibited in the museums of Damascus, Aleppo, Hama, and Raqqa. In this article, the works that could be exhibited in the museums of Aleppo, Hama, and Raqqa in the pre-war period (before 2011) are reviewed. The sarcophagus of Huseyin b. Hasan al-Shukri, architectural plastic with lion relief, the mihrab of the Madrasa Halawiye, sun patterned luster bowl, ceramic pots, architectural plastic with Mamluk coat of arms, inscription piece of Sultan Kayıtbay and war tools from the National Museum of Aleppo; the minbar of the Great Mosque of Hama from the Hama Museum and plaster decorations of the Great Mosque of Raqqa from the Raqqa Museum will be introduced. These artefacts are among the most precious examples of their era. The mihrab, especially, and the other works in the National Museum of Aleppo, the minbar in the Hama Museum, and plaster decorations of the Great Mosque Raqqa are very precious works of the Seljuk, Zengid, Ayyubid, and Mamluk eras.
Her hakkı saklıdır. Yazanndan ve yayınevinden yazılı izin alınmaksızın bu kitabın fotokopi veya d... more Her hakkı saklıdır. Yazanndan ve yayınevinden yazılı izin alınmaksızın bu kitabın fotokopi veya diğer yollarla kısmen veya tamamen çoğaltılması, basılması ve yayınlanması yasaktır. Aksine davranış, 5846 sayılı Fikir ve Sonat Eserleri Kanunu gereğince, 5 yıla kadar hapis ve adli para cezaları ile fotokopi ve basım aletlerine el konulmasını gerektirir.
Öz: Burana (Balasagun), V-XI yüzyıllar arasında İpekyolu'nun önemli şehirlerinden biri olmuştur. ... more Öz: Burana (Balasagun), V-XI yüzyıllar arasında İpekyolu'nun önemli şehirlerinden biri olmuştur. Şehir X. yüzyılda, Karahanlıların hâkimiyetine geçtikten sonra, Orta Çağ Türk-İslam kent dokusuna uygun olarak yeniden inşa edilmiştir. Buna göre; etrafı surla tahkim edilmiş dış kale, şehristanda Cuma Camisi, pazar yerleri, mahalleleri ve mahalle camileri, medreseleri, türbeleri, hamamları, dükkânları, sivil konutları ile iç kaleden oluşan bir kent olduğu anlaşılmaktadır. Karahanlı dönemi Orta Çağ Türk-İslam şehir dokusunu yansıtan ilk örnek olması açısından Burana (Balasagun) şehri oldukça önemlidir. Şehrin Cuma Camisi'nin minaresi olan Burana Minaresi, mahalle camisi olan Burana Cami ayrıca I, II ve III no.lu türbelerde XIX ve XX. yüzyılda sondaj çalışmaları yapılmıştır. Kısmı tamir de geçiren bu yapılar plan, süsleme ve İslami dönem kent dokusunu yansıtması açısından öncü yapılardır. 1976 yılında Kırgız Hükümeti tarafından Burana (Balasagun) şehri ören yeri olarak devlet korumasına alınmış, burası Açık Hava Müzesi özelliği kazanmıştır. Başta şehirdeki eserler olmak üzere çevredeki müzelik eserler burada sergilenmektedir. Eserler arasında; Burana Minaresi (Cuma Camisi'nin minaresi), Burana (Mahalle) Camisi ayrıca I, II ve III no.lu türbeler, petroglifler, balballar ile İslami dönem mezar taşları yer almaktadır. Bu makalede ilk Türk-İslam devleti olan Karahanlıların başkenti Burana (Balasagun) şehri ve içindeki eserler kent dokusu bağlamında ele alınmıştır.
Selçuk Üniversitesi Selçuklu Araştırmaları Dergisi, 2021
Silifke Akkale, Akdeniz bölgesinde, Mersin ilinin Silifke ilçesine bağlı bir mahalle olan Taşucu'... more Silifke Akkale, Akdeniz bölgesinde, Mersin ilinin Silifke ilçesine bağlı bir mahalle olan Taşucu'ndadır. Stratejik konumundan dolayı bölgede, Antik Çağlardan itibaren birçok medeniyet tarafından hâkimiyet kurulmuş, 1571'de Kıbrıs'ın fethinin ardından özellikle Silifke ve Taşucu'nun önemi artmıştır. Silifke Kalesi'nin limana uzak olması sebebiyle, limana yakın bir yerde yeni bir kale inşa edilmesi uygun görülmüştür. Böylece Karamanlı bir mimar tarafından, hem limanın hem de yol güvenliğinin kontrol edilebileceği bir noktada kale yapımına başlanmıştır. Orta Çağ'ın hac ve ticaret yolu üzerinde bulunan, günümüzde olduğu gibi Kıbrıs'la bağlantının sağlandığı Taşucu Körfezinde inşa edilen Akkale, bölgedeki kale mimarisiyle Osmanlının savunma mimarisindeki anlayışının sentezlendiği bir eser olarak önem arz etmektedir. Osmanlı Devletinin Kıbrıs'ı fethinin ardından Taşucu Körfezi'nde yaptırdığı kale limanın topoğrafik konumuna uygun olarak inşa edilmiştir. Dörtgen planlı olan kale iki bölümden oluşmakta ve limanın güvenliğini sağlamaktadır. Liman kalesi olan Akkale'nin birinci bölümünde askerlerin kaldığı koğuş, yatakhane, toplantı salonu gibi mekânlar ile ibadet mekânı, su yapıları; ikinci bölümde ise değerli malların muhafaza edilerek korunduğu bölümler bulunmaktadır. İkinci bölüm birinci bölümden surla ayrılmış ve bu iki bölüm arasındaki bağlantı bir kapı ile sağlanmaktadır. Limanın
Şam Ulusal Müze, Suriye'deki en eski kültürel miras kurumudur. Müzede; Mari, Ebla, Ugarit gibi ön... more Şam Ulusal Müze, Suriye'deki en eski kültürel miras kurumudur. Müzede; Mari, Ebla, Ugarit gibi önemli arkeolojik alanlardan çıkarılan buluntular, çivi yazılı tabletler, Dura-Europos Sinagogu, Roma Dönemi mozaikleri, Palmyra'dan getirilen eserler, tekstiller, Kasr-el Hayır-el Garbi freskleri, seramik, cam, maden, ahşap, taş, yazma eserler ile XVIII. yüzyıla ait geleneksel Şam evi örneği, Suriye-Arap dünyası ve diğer ülkelerden sanatçıların çağdaş eserleri yer almaktadır. Müzenin bahçesinde taş eserler sergilenmektedir. Bunlar antik dönemden Osmanlının sonuna kadarki döneme ait mimari plastikler, kitabeler ve steller gibi eserleri kapsamaktadır. Özellikle Eyyubi ve Memluklu Dönemleri'ne ait taş vakfiye ve yapı kitabeleri sergilenmektedir.
Özet: Güneydoğu Anadolu Bölgesi sınırları içerisinde kalan Siverek, Fırat-Dicle nehirleri arasınd... more Özet: Güneydoğu Anadolu Bölgesi sınırları içerisinde kalan Siverek, Fırat-Dicle nehirleri arasında, dünyanın en eski yerleşim yeri Mezopotamya coğrafyasındadır. Hz. Ömer zamanında İslam topraklarına katılan kent o zamandan günümüze kadar ki süreçte bölgeye hâkim olan devletlere ait çok eseri topraklarında barındırmaktadır. Bu eserler arasında tarihi vesika niteliğindeki mezar taşları, damgalar bulunmaktadır; bunlar Türk Sanatında önemli bir yere sahiptir.
I.Uluslararası Türk-İslam Mezar Taşları Kongresi Bildiriler Kitabı, 2018
Mezar taşları; dönemin üslup özelliklerinin taşa işlenmesiyle, bunların üzerinde yer alan her bir... more Mezar taşları; dönemin üslup özelliklerinin taşa işlenmesiyle, bunların üzerinde yer alan her bir motife yüklenen derin manasıyla, karakteristik ve yerel özellikleriyle oluşan çeşitli formlarıyla Türk Sanatında önemli bir yere sahiptir. Akşehir; Roma döneminde "Philomelium" (bal sevenler) adıyla anılmış olup Bizans, Selçuklu, Beylikler, Osmanlı dönemlerinde iskân görmüştür. Mezar taşları açısından oldukça zengin olan kentte ve civarındaki köylerde farklı dönemlere ait Türk-İslam mezar taşları bulunmaktadır. Iğdelik, Çöğürlük, Arablar, Öksürük Taşı, Kerpiçlik, Çayboyu, Hıdırlık gibi mezarlıklar; Ulu Cami, Güdük Minare gibi camiler; Taceddin, Yağlıdede gibi türbeler ve civardaki köyler dahil olmak üzere pek çok tarihi mezar taşı ya mevcut yapıların onarımında ya da yeni açılan mezarların iç duvarlarında kullanılmak üzere veya çalınmak suretiyle yok olmaktadır. Seyyid Mahmud Hayrani Türbesi etrafındaki mezarlık kaldırılmış, kurtarılabilen mezar taşları Seyyid Mahmud Hayrani Türbesine ve Taş Medreseye götürülmüştür. Nasreddin Hoca Türbesinin de içinde yer aldığı kabristanda bulunan mezar taşlarının da büyük çoğunluğu yeni definler esnasında kullanılmakta, yerinden sökülmekte, harap olmaktadır. Bu mezar taşlarının bir kısmı mezarlık girişinde, diğer bir kısmı da Taş Medresede sergilenmektedir (Fotoğraf No.1-3). Bu çalışmada; Akşehir Nasreddin Hoca Mezarlığında bulunan yirmi iki adet mezar taşı dönem, tipoloji, form, malzeme, dil, yazı çeşidi, teknik ve tezyinat açısından incelenmiş ve Anadolu'daki benzer örneklerle karşılaştırılarak Türk mezar taşları içerisindeki yeri ve önemi tespit edilmiştir.
ÖZ Tarih boyunca Anadolu'da şehirleri, stratejik yerleri korumak ve yol güvenliğini sağlamak için... more ÖZ Tarih boyunca Anadolu'da şehirleri, stratejik yerleri korumak ve yol güvenliğini sağlamak için askeri yapılar inşa edilmiştir. Roma ve Bizans döneminde doğudan gelen Pers ve İslam ordularının taarruzuna karşı pek çok kale yapılmıştır. Akdeniz bölgesinin Kudüs'e giden hac yolu üzerinde yer alması, senede birkaç kere ürün alınabilen verimli topraklara sahip olması ve Anadolu'nun içlerine bağlantının buradan geçen yol hatlarıyla sağlanması ayrıca başta Kıbrıs olmak üzere Mısır ve büyük denizlere açılan güvenli limanlarının bulunması bölgenin farklı devletlerce mücadelesine sebep olmuştur. Buradaki yol hatlarının güvenliğini sağlamak için de İlk çağdan itibaren savunma yapıları buralarda önem kazanmıştır. Özellikle Bizans İmparatorluğu, İslam saldırılarını (Emevi ve Abbasi) önlemek için sınır boyları tahkim etmiş, kavşak noktalara kaleler kurmuş ve ileri karakol olarak tasarlanmış savunma yapıları inşa etmiştir. Dağlık Kilikya'ya yerleşen Ermeniler burada prenslikler oluşturmuştur. Elbistan savaşından (1277) sonra bölgede Memlüklü hâkimiyetinin ağırlık kazanması Kilikya Ermeni Krallığını olumsuz etkilemiştir. 1375 yılında Memlüklerin Sis'i (Kozan) ele geçirmesiyle bu krallık son bulmuş ve bundan sonra bölgede Memlüklere bağlı Ramazanoğlu Beyliği varlığını sürdürmüştür. Memlüklü Devleti bölgenin güvenliğini sağlamak için başta Kozan olmak üzere kaleler inşa etmiş ve var olan pek çok kale bu dönemde tamir edilmiş ya da yenilenmiştir. Orta Toroslarda yer alan, günümüzde Mersin il sınırı içerisindeki Sinap kaleleri de bu özelliği gösteren savunma yapılarıdır. Mersin'in Çamlıyayla ilçesi ve Çandır köyü yakınında, Tarsus-Ulukışla arasındaki kuzey yol güzergâhında inşa edilen Sinap kaleleri sınırda, düşman hücumlarını önlemek amacıyla inşa edilmiş garnizon kaleleridir. Garnizon kaleleri sınır hattını, yol güzergâhlarını ya da stratejik öneme sahip bir beldeyi korumak için inşa edilmiş askeri yapılardır. Araştırma ve incelememiz sonunda Anadolu'da bugüne kadar varlığını bildiğimiz tek ikiz kale olma vasfına sahip olan Sinap kaleleri ele alınmıştır. Çalışmamızda, Türkiye'nin bu tek ikiz kalesi malzeme, teknik, süsleme açısından değerlendirilmiş ve aynı çağdaki diğer kalelerle karşılaştırılarak kalelerin dönemlemesi yapılmıştır. Böylece; Ortaçağın bu önemli ikiz kalesinin Memlüklü döneminde yenilenerek kullanıldığı ortaya çıkarılmıştır. Military structures have been built to protect cities and strategic locations and to ensure the road safety in Anatolia throughout the history. Many castles have been built against the attack of Persian and Islamic armies from the east during the Roman and Byzantine periods. There are couple of reasons that many states struggled for the region: it was located on the Hajj route of the Mediterranean region to Jerusalem, had fertile lands that can be harvested several times in a year, provided the connection to the interiors of Anatolia through road lines, and had safe harbors opening to Cyprus, Egypt, and big seas. Defensive structures have gained importance there since the first age to ensure the safety of the road lines. The Byzantine Empire, in particular, fortified the borderlines, built the castles at intersections and defensive structures designed as outposts to prevent Islamic attacks form Umayyads and Abbasids. The Armenians who settled in the Mountainous Cilicia established the principalities in the region. After the Elbistan War (1277), the dominance of the Mamluk Empire gained weight in the region and had a negative impact on the Armenian Kingdom of Cilicia. When the Mamluks conquered Sis (Kozan) in 1375, the Kingdom came to an end, and after that time, the Ramazanoglu Principality of the Mamluks started to exist in the region. The Mamluk Empire built castles, especially the Kozan Castle, and many existing castles were repaired or renovated during this period in order to ensure the security of the region. The Sinap Castles, which are located in the Central Taurus within the boundaries of Mersin today, are defensive structures showing this feature. The Sinap Castles, which are built on the northern road between Tarsus and Ulukışla near Çamlıyayla district and Çandır village of Mersin, are the post castles to prevent enemy attacks. The post castles are military structures built to protect the borderline, road routes or a strategically important town. In this study, The Sinap Castles, which qualify as the only twin castles of the Anatolia known until now according to our research, are discussed. These unique twin castles of Turkey have been evaluated in terms of the material, technique and decoration and the periodization of the castles has been made by comparing with the other castles of the same age. So; it is found out that these important twin castles of the Middle Age are renovated during the Mamluk period and used. Keywords: Sinap, Castle, Fortification, Memluks, Armenian, Cilicia, Middle Age
Belekler Friday Mosque, which is located in Belekler Village of Ilgın District of Konya, is a rec... more Belekler Friday Mosque, which is located in Belekler Village of Ilgın District of Konya, is a rectangular planned construction covered with hipped roof inclined in four directions and without epigraph and foundation. A rectangular shaped room for Qur'an Course is located in the base in the west of mosque. The mosque is dated between the end of 18th century and the beginning of 19th century with reference to the plan, interior cover system and decoration features. The mosque which is classified as the wooden posts and wooden ceilings mosque has the wooden mihrab, minbar, gathering-place and ambo. These mihrab, minbar and ambo in the sanctuary area were adorned with S/C scrolls, floral and geometric motifs in accordance with the adornment characteristics of the Westernization period of the Ottoman Empire. Constructions with the wooden posts and ceilings, the mudbrick and the plastered main wall and covered with the externally flat or hipped roof are preferred particularly in the villages of Ilgın, Aksehir, Kadınhanı, Beyşehir and Seydişehir. Belekler Friday Mosque of Ilgın is one of the best examples of wooden posts and wooden ceilings mosques in Konya. Belekler Friday Mosque of Ilgın is a construction that keeps the adornment characteristics of the Westernization period of the Ottoman Empire in 18th-19th centuries and the tradition of the wooden posts and wooden ceilings mosques that have been used from the Central Asia period to the present day together. Thus; it is a unique construction that combines the tradition and the innovation.
Kuşadası Kültürel ve Tarihi Mirası Koruma Derneği, 2019
Antik dönemde Neopolis, Bizans döneminde Ania, Ortaçağ’da Venedikliler ve Cenevizliler zamanında ... more Antik dönemde Neopolis, Bizans döneminde Ania, Ortaçağ’da Venedikliler ve Cenevizliler zamanında Scalanova-Yeni İskele, günümüzde Kuşadası adıyla anılan şehir Anadolu’nun Akdeniz’e açılan limanlarındandır. Kuşadası’nın bir yerleşim yeri olarak ortaya çıkması 1608’li yıllarda Öküz Mehmed Paşa’ya verilmesiyle başlamıştır. Öküz Mehmed Paşa Kuşadası’nı Osmanlının kale- şehir yerleşim yeri olarak imar etmiştir. Kuşadası Kalesi, Öküz Mehmet Paşa tarafından 1613-1620’li yıllarda yapılmıştır. Limananın gerisinde, arazinin topoğrafik konumuna göre inşa edilen kale genel hatlarıyla dörtgen planlıdır. Kale limanın önünde, liman kalesi olarak ve kervansarayla birlikte inşa edilmiştir. Kervansarayın giriş kapısı aynı zamanda kaleye girişi sağlamaktadır. Kalenin kuzey surlarından bir parça, 200 m uzunluğunda ve beş payandayla tahkim edilmiş doğu surların tamamı, güneydoğu köşede altıgen planlı ve üç katlı burç, güney surlarından giriş burcu, batı surlarından ise Deniz Sokak ile Menekşe Sokağın kesiştiği yönde güneybatı sur parçasının bir kısmı günümüzde mevcuttur. 1613 yılında inşa edilen Kale Camisi; kare planlı olup üzeri tek kubbeyle örtülü harim mekanı, üç gözlü son cemaat yeri ve sonradan eklenen kütüphaneden oluşmaktadır. Cami günümüzde ibadete açıktır. Kuşadası Kalesi dörtgen planı, üç giriş kapısı, kervansarayın savunma yapısının bir parçası olması, kale camisiyle Osmanlı döneminde limanın gerisinde inşa edilen bölgedeki önemli Türk eserlerinden biridir.
Diyarbakir had been under the rule of different religions, cultures and states and It continued t... more Diyarbakir had been under the rule of different religions, cultures and states and It continued to be the area of interest of civilizations during each period of the history. Christianity and Islam in this city are two important religions prevailing. Romans, Parthians, Sassanids and Byzantine were dominant states of the region during pre-Islamic period. Islamic conquest in Diyarbakir took place in the course of Hz. Omar period. After the rule of Hulefâ-i Râşidîn, the Umayyads took over the administration. Diyarbakir was under their rule during that period. Abbasid period inscriptions are common in the region and seen as among one of the most common periods about inscriptions in Diyarbakir. Şeyhoğulları, Hamdanîs, Büveyîs are also among the ruling states in Diyarbakır. Mervanids were the leading dynasties with regards to their their services and domination of the region. The Great Seljuk State which was undoubtedly one of the largest state in Turkish and Islamic history and the states that were subject to it, Syrian Seljuks and Anatolian Seljuks; İnaloğulları, Nisânoğulları, Artukoğulları; Akkoyunlu and Ottoman Empire dominated Diyarbakır. In Diyarbakir, during Pre-Islamic and Islamic periods, constructions, repair and reconstruction continued uninterruptedly, that is why, Diyarbakir is a valuable treasure not only in respect to its old-history but also in terms of general history and Turkish history. Particularly during the Artukoğluları, a major public works were carried out on the castle walls. "Ulu Beden" (The great body) and "Yedi Kardesh" (the Seven Brothers) bastions (towers) were built and the walls were repaired during this period. "Ulu Beden" (The great body) and "Yedi Kardesh" (the Seven Brothers) bastions are masterpieces of Turkish art. There is an inner castle at the northeast end of the city, which has two main roads intersecting north-south and east-west intersect at the center, four main gates and secret passageways connected to these roads, which have been demolished or rebuilt with new buildings. Diyarbakir Castle, which was built in accordance with the topography of the land and fortified with 82 bastions, has a rectangular plan with rounded corners. In a part of the walls of Diyarbakır Castle, between 1930-1932, there were various demolitions. Approximately 200 m of the area around Harput Gate was destroyed by dynamite because it prevented air from entering the city. Albert Gabriel, who came to the city in 1932, convinced the authorities that the destruction was a mistake and prepared publications containing extensive information, documents, photographs and drawings about the walls. The walls have been repaired since the 1940s.
2021 yılında sanat tarihçi, arkeolog ve restoratörden oluşan on dört ekip üyesi yer almıştır. 1 S... more 2021 yılında sanat tarihçi, arkeolog ve restoratörden oluşan on dört ekip üyesi yer almıştır. 1 Silifke Kalesi'ndeki çalışmalar; temizlik, kazı, belgeleme ve geçici koruma aşamaları olmak üzere dört bölüm halinde yapılmıştır. 2017 yılında başlanan restorasyon projesi kapsamında gerekli görülen alanlarda 2021 Ocak-Haziran ayları arasında restorasyon amacı ile kazı çalışmaları yapılmıştır. 2021 yılında Haziran-Aralık aylarında ise hem restorasyon amacı ile kazı hem de arkeolojik kazılar sürdürülmüştür. 2021 yılı kazı dönemlerinde Kültür ve Turizm Bakanlığı, Türk Tarih Kurumu, Mersin Büyükşehir Belediyesi ve Medcem destek vermiştir. Kazı Başkanlığı olarak kazımıza destek veren tüm kurumlara teşekkür ederiz (Resim: 1-Resim: 2) 2.SİLİFKE KALESİ RESTORASYON PROJESİ KAPSAMINDA YAPILAN ARKEOLOJİK ÇALIŞMALAR Restorasyon Çalışmaları Bu yıl içerisinde 2. Etap projesine devam edilmiş, proje kapsamında gerekli görülen alanlarda kazı, sonrasında ise restorasyon çalışmaları yapılmıştır. Silifke kalesinin doğu bölümünde yer alan A-19 tonozlu mekânı, kalenin güney yönünde, hisarpeçe bölümünün üzerinde yer alan, A11-A13-A14-A15-17 nolu burç ve bu burçları birbirine bağlayan sur duvarlarının restorasyonu tamamlanmış gerekli görülen alanlarda kazı ve temizlik çalışmaları gerçekleştirilmiştir. Kalenin güney yönünde yer alan A13 Burcunun hem iç bölümü hem de giriş kemerinin restorasyonu, kalenin doğu yönünde yer alan, A-19 tonozlu mekânın tonozu, doğu ve batı iç duvarı, 4 giriş kapılarının restorasyonu tamamlanmıştır. A19 tonozlu mekân ile A20 burcu arasında yer alan
Ministry of Culture and Tourism of the Republic of Türkiye, 2023
Cousin'dan farklı olarak Gerga'da yer alan Karia tipi çeşmeleri mezar olarak tanımlamış ve naisko... more Cousin'dan farklı olarak Gerga'da yer alan Karia tipi çeşmeleri mezar olarak tanımlamış ve naiskosu olasılıkla kentin kurucu kahramanına ait bir tapınak-mezar olarak adlandırmıştır 4. Gerga hakkından diğer bilgileri G. Bean 5 , W. Held 6 , A. Diler 7 ve F. Işık'ın 8 aktarımlarından edinmekteyiz. W. Held, Gerga Kome kutsal alanı hakkında araştırmalar yürütmüş ve sonuçlarını kapsamlı olarak yayınlamıştır. Bu çalışma dışında alanla ilgili bilgilerimizi sınırlıdır. Bu nedenle alanda tespit ve belgeleme çalışmaları yürütülmüştür. Gerga Kome kutsal alanında yürütülen çalışmalarda öncelik kutsal alanın etrafını çevreleyen kaya yazıtlarının tespit edilmesi ve söz konusu yazıtların kutsal alanındaki varlığını anlamaya yönelik olarak planlanmıştır. Bu kapsamda önceki çalışmalarda yayınlanan ve yeni yayınlanmış kaya yazıtlarının belgeleme işlemleri tamamlanmış ve dijital haritaya konumları işlenmiştir (Resim: 10). Naiskosun doğusunda yürütülen çalışmalarda bir kaya yazıtı tespit edilmiştir (Resim: 11). Söz konusu yazıt yayınlanan önceki çalışmalarda farklı bir veri sunması açısından önemlidir. Yazıt ana kayanın batı cephesinde yer almaktadır. Ana kayanın yüksekliği 3,40 m. olarak ölçülmüştür. Batı cephesinin genişliği 2,38 m., doğu cephesinin genişliği 1,75 m., güney cephesinin genişliği 5,75 m., kuzey cephesinin genişliği ise 4,87 m.'dir. Alanda devam eden çalışmalarda on iki adet kaya yazıtı tespit edilmiş yazıtlarda ΓΕΡΓΑΣ-ΓΕΡΓΑ-ΓΕΡΓΑ KWMH ifadeleri yer almaktadır. Gerga Kome kutsal alanında yürütülen çalışmalarda alanın kuzeyinde yer alan cadde, duvar, stel, sütun başlıkları ve Karia tipi çeşmede belgeleme çalışmaları yürütülmüş ve alanda tespit edilen kültür varlıkları dijital kent planına işlenmiştir 9 .
Stratejik ve Sosyal Araştırmalar Dergisi (SSAD), 2023
Silifke Castle was built on the Hajj and trade route in a strategic location where the connection... more Silifke Castle was built on the Hajj and trade route in a strategic location where the connection between Anatolia and Cyprus was established. For that reason, it has preserved its importance since the early ages and different states dominated the castle. Silifke came under Roman rule after the Ptolemaic Dynasty of Egypt and the Seleucid Empire. It remained within the borders of the Eastern Roman Empire after the division of the Roman Empire. The castle was built in the Roman era, it is possible to understand that from the foundation stones of the walls and some structures in the castle. After the Roman era, the castle came under the Byzantine rule and then changed hands between the Armenians and Knights Hospitaller for a short time. It came under the rule of the Kingdom of Cyprus at the end of the 13th century, the Karamanids in the middle of the 14th century, and lastly the Ottoman Empire at the end of the 15th century. The economic and political structure in Silifke and its surrounding collapsed substantially as a result of revolts that broke out at the end of the 16th century. The only safe place for the people and the merchants was the castle in that situation, and the castle had preserved that feature until the end of the 19th century. The castle was abandoned after that time. The castle which was defeated by time and weather conditions was worn and destroyed, and the settlement inside the castle remained under a pile of stones and soil.
Syria has the most beautiful works of art and architecture in world history. Palmyra, Apamea, Ale... more Syria has the most beautiful works of art and architecture in world history. Palmyra, Apamea, Aleppo, Damascus, Hama, Homs, Bosra, Latakia and Tartus have been important settlements in the history of civilization since the First Age. Many historical artefacts especially the findings from excavations and research in the region, are exhibited in the museums of Damascus, Aleppo, Hama, and Raqqa. In this article, the works that could be exhibited in the museums of Aleppo, Hama, and Raqqa in the pre-war period (before 2011) are reviewed. The sarcophagus of Huseyin b. Hasan al-Shukri, architectural plastic with lion relief, the mihrab of the Madrasa Halawiye, sun patterned luster bowl, ceramic pots, architectural plastic with Mamluk coat of arms, inscription piece of Sultan Kayıtbay and war tools from the National Museum of Aleppo; the minbar of the Great Mosque of Hama from the Hama Museum and plaster decorations of the Great Mosque of Raqqa from the Raqqa Museum will be introduced. These artefacts are among the most precious examples of their era. The mihrab, especially, and the other works in the National Museum of Aleppo, the minbar in the Hama Museum, and plaster decorations of the Great Mosque Raqqa are very precious works of the Seljuk, Zengid, Ayyubid, and Mamluk eras.
Her hakkı saklıdır. Yazanndan ve yayınevinden yazılı izin alınmaksızın bu kitabın fotokopi veya d... more Her hakkı saklıdır. Yazanndan ve yayınevinden yazılı izin alınmaksızın bu kitabın fotokopi veya diğer yollarla kısmen veya tamamen çoğaltılması, basılması ve yayınlanması yasaktır. Aksine davranış, 5846 sayılı Fikir ve Sonat Eserleri Kanunu gereğince, 5 yıla kadar hapis ve adli para cezaları ile fotokopi ve basım aletlerine el konulmasını gerektirir.
Öz: Burana (Balasagun), V-XI yüzyıllar arasında İpekyolu'nun önemli şehirlerinden biri olmuştur. ... more Öz: Burana (Balasagun), V-XI yüzyıllar arasında İpekyolu'nun önemli şehirlerinden biri olmuştur. Şehir X. yüzyılda, Karahanlıların hâkimiyetine geçtikten sonra, Orta Çağ Türk-İslam kent dokusuna uygun olarak yeniden inşa edilmiştir. Buna göre; etrafı surla tahkim edilmiş dış kale, şehristanda Cuma Camisi, pazar yerleri, mahalleleri ve mahalle camileri, medreseleri, türbeleri, hamamları, dükkânları, sivil konutları ile iç kaleden oluşan bir kent olduğu anlaşılmaktadır. Karahanlı dönemi Orta Çağ Türk-İslam şehir dokusunu yansıtan ilk örnek olması açısından Burana (Balasagun) şehri oldukça önemlidir. Şehrin Cuma Camisi'nin minaresi olan Burana Minaresi, mahalle camisi olan Burana Cami ayrıca I, II ve III no.lu türbelerde XIX ve XX. yüzyılda sondaj çalışmaları yapılmıştır. Kısmı tamir de geçiren bu yapılar plan, süsleme ve İslami dönem kent dokusunu yansıtması açısından öncü yapılardır. 1976 yılında Kırgız Hükümeti tarafından Burana (Balasagun) şehri ören yeri olarak devlet korumasına alınmış, burası Açık Hava Müzesi özelliği kazanmıştır. Başta şehirdeki eserler olmak üzere çevredeki müzelik eserler burada sergilenmektedir. Eserler arasında; Burana Minaresi (Cuma Camisi'nin minaresi), Burana (Mahalle) Camisi ayrıca I, II ve III no.lu türbeler, petroglifler, balballar ile İslami dönem mezar taşları yer almaktadır. Bu makalede ilk Türk-İslam devleti olan Karahanlıların başkenti Burana (Balasagun) şehri ve içindeki eserler kent dokusu bağlamında ele alınmıştır.
Selçuk Üniversitesi Selçuklu Araştırmaları Dergisi, 2021
Silifke Akkale, Akdeniz bölgesinde, Mersin ilinin Silifke ilçesine bağlı bir mahalle olan Taşucu'... more Silifke Akkale, Akdeniz bölgesinde, Mersin ilinin Silifke ilçesine bağlı bir mahalle olan Taşucu'ndadır. Stratejik konumundan dolayı bölgede, Antik Çağlardan itibaren birçok medeniyet tarafından hâkimiyet kurulmuş, 1571'de Kıbrıs'ın fethinin ardından özellikle Silifke ve Taşucu'nun önemi artmıştır. Silifke Kalesi'nin limana uzak olması sebebiyle, limana yakın bir yerde yeni bir kale inşa edilmesi uygun görülmüştür. Böylece Karamanlı bir mimar tarafından, hem limanın hem de yol güvenliğinin kontrol edilebileceği bir noktada kale yapımına başlanmıştır. Orta Çağ'ın hac ve ticaret yolu üzerinde bulunan, günümüzde olduğu gibi Kıbrıs'la bağlantının sağlandığı Taşucu Körfezinde inşa edilen Akkale, bölgedeki kale mimarisiyle Osmanlının savunma mimarisindeki anlayışının sentezlendiği bir eser olarak önem arz etmektedir. Osmanlı Devletinin Kıbrıs'ı fethinin ardından Taşucu Körfezi'nde yaptırdığı kale limanın topoğrafik konumuna uygun olarak inşa edilmiştir. Dörtgen planlı olan kale iki bölümden oluşmakta ve limanın güvenliğini sağlamaktadır. Liman kalesi olan Akkale'nin birinci bölümünde askerlerin kaldığı koğuş, yatakhane, toplantı salonu gibi mekânlar ile ibadet mekânı, su yapıları; ikinci bölümde ise değerli malların muhafaza edilerek korunduğu bölümler bulunmaktadır. İkinci bölüm birinci bölümden surla ayrılmış ve bu iki bölüm arasındaki bağlantı bir kapı ile sağlanmaktadır. Limanın
Şam Ulusal Müze, Suriye'deki en eski kültürel miras kurumudur. Müzede; Mari, Ebla, Ugarit gibi ön... more Şam Ulusal Müze, Suriye'deki en eski kültürel miras kurumudur. Müzede; Mari, Ebla, Ugarit gibi önemli arkeolojik alanlardan çıkarılan buluntular, çivi yazılı tabletler, Dura-Europos Sinagogu, Roma Dönemi mozaikleri, Palmyra'dan getirilen eserler, tekstiller, Kasr-el Hayır-el Garbi freskleri, seramik, cam, maden, ahşap, taş, yazma eserler ile XVIII. yüzyıla ait geleneksel Şam evi örneği, Suriye-Arap dünyası ve diğer ülkelerden sanatçıların çağdaş eserleri yer almaktadır. Müzenin bahçesinde taş eserler sergilenmektedir. Bunlar antik dönemden Osmanlının sonuna kadarki döneme ait mimari plastikler, kitabeler ve steller gibi eserleri kapsamaktadır. Özellikle Eyyubi ve Memluklu Dönemleri'ne ait taş vakfiye ve yapı kitabeleri sergilenmektedir.
Özet: Güneydoğu Anadolu Bölgesi sınırları içerisinde kalan Siverek, Fırat-Dicle nehirleri arasınd... more Özet: Güneydoğu Anadolu Bölgesi sınırları içerisinde kalan Siverek, Fırat-Dicle nehirleri arasında, dünyanın en eski yerleşim yeri Mezopotamya coğrafyasındadır. Hz. Ömer zamanında İslam topraklarına katılan kent o zamandan günümüze kadar ki süreçte bölgeye hâkim olan devletlere ait çok eseri topraklarında barındırmaktadır. Bu eserler arasında tarihi vesika niteliğindeki mezar taşları, damgalar bulunmaktadır; bunlar Türk Sanatında önemli bir yere sahiptir.
I.Uluslararası Türk-İslam Mezar Taşları Kongresi Bildiriler Kitabı, 2018
Mezar taşları; dönemin üslup özelliklerinin taşa işlenmesiyle, bunların üzerinde yer alan her bir... more Mezar taşları; dönemin üslup özelliklerinin taşa işlenmesiyle, bunların üzerinde yer alan her bir motife yüklenen derin manasıyla, karakteristik ve yerel özellikleriyle oluşan çeşitli formlarıyla Türk Sanatında önemli bir yere sahiptir. Akşehir; Roma döneminde "Philomelium" (bal sevenler) adıyla anılmış olup Bizans, Selçuklu, Beylikler, Osmanlı dönemlerinde iskân görmüştür. Mezar taşları açısından oldukça zengin olan kentte ve civarındaki köylerde farklı dönemlere ait Türk-İslam mezar taşları bulunmaktadır. Iğdelik, Çöğürlük, Arablar, Öksürük Taşı, Kerpiçlik, Çayboyu, Hıdırlık gibi mezarlıklar; Ulu Cami, Güdük Minare gibi camiler; Taceddin, Yağlıdede gibi türbeler ve civardaki köyler dahil olmak üzere pek çok tarihi mezar taşı ya mevcut yapıların onarımında ya da yeni açılan mezarların iç duvarlarında kullanılmak üzere veya çalınmak suretiyle yok olmaktadır. Seyyid Mahmud Hayrani Türbesi etrafındaki mezarlık kaldırılmış, kurtarılabilen mezar taşları Seyyid Mahmud Hayrani Türbesine ve Taş Medreseye götürülmüştür. Nasreddin Hoca Türbesinin de içinde yer aldığı kabristanda bulunan mezar taşlarının da büyük çoğunluğu yeni definler esnasında kullanılmakta, yerinden sökülmekte, harap olmaktadır. Bu mezar taşlarının bir kısmı mezarlık girişinde, diğer bir kısmı da Taş Medresede sergilenmektedir (Fotoğraf No.1-3). Bu çalışmada; Akşehir Nasreddin Hoca Mezarlığında bulunan yirmi iki adet mezar taşı dönem, tipoloji, form, malzeme, dil, yazı çeşidi, teknik ve tezyinat açısından incelenmiş ve Anadolu'daki benzer örneklerle karşılaştırılarak Türk mezar taşları içerisindeki yeri ve önemi tespit edilmiştir.
ÖZ Tarih boyunca Anadolu'da şehirleri, stratejik yerleri korumak ve yol güvenliğini sağlamak için... more ÖZ Tarih boyunca Anadolu'da şehirleri, stratejik yerleri korumak ve yol güvenliğini sağlamak için askeri yapılar inşa edilmiştir. Roma ve Bizans döneminde doğudan gelen Pers ve İslam ordularının taarruzuna karşı pek çok kale yapılmıştır. Akdeniz bölgesinin Kudüs'e giden hac yolu üzerinde yer alması, senede birkaç kere ürün alınabilen verimli topraklara sahip olması ve Anadolu'nun içlerine bağlantının buradan geçen yol hatlarıyla sağlanması ayrıca başta Kıbrıs olmak üzere Mısır ve büyük denizlere açılan güvenli limanlarının bulunması bölgenin farklı devletlerce mücadelesine sebep olmuştur. Buradaki yol hatlarının güvenliğini sağlamak için de İlk çağdan itibaren savunma yapıları buralarda önem kazanmıştır. Özellikle Bizans İmparatorluğu, İslam saldırılarını (Emevi ve Abbasi) önlemek için sınır boyları tahkim etmiş, kavşak noktalara kaleler kurmuş ve ileri karakol olarak tasarlanmış savunma yapıları inşa etmiştir. Dağlık Kilikya'ya yerleşen Ermeniler burada prenslikler oluşturmuştur. Elbistan savaşından (1277) sonra bölgede Memlüklü hâkimiyetinin ağırlık kazanması Kilikya Ermeni Krallığını olumsuz etkilemiştir. 1375 yılında Memlüklerin Sis'i (Kozan) ele geçirmesiyle bu krallık son bulmuş ve bundan sonra bölgede Memlüklere bağlı Ramazanoğlu Beyliği varlığını sürdürmüştür. Memlüklü Devleti bölgenin güvenliğini sağlamak için başta Kozan olmak üzere kaleler inşa etmiş ve var olan pek çok kale bu dönemde tamir edilmiş ya da yenilenmiştir. Orta Toroslarda yer alan, günümüzde Mersin il sınırı içerisindeki Sinap kaleleri de bu özelliği gösteren savunma yapılarıdır. Mersin'in Çamlıyayla ilçesi ve Çandır köyü yakınında, Tarsus-Ulukışla arasındaki kuzey yol güzergâhında inşa edilen Sinap kaleleri sınırda, düşman hücumlarını önlemek amacıyla inşa edilmiş garnizon kaleleridir. Garnizon kaleleri sınır hattını, yol güzergâhlarını ya da stratejik öneme sahip bir beldeyi korumak için inşa edilmiş askeri yapılardır. Araştırma ve incelememiz sonunda Anadolu'da bugüne kadar varlığını bildiğimiz tek ikiz kale olma vasfına sahip olan Sinap kaleleri ele alınmıştır. Çalışmamızda, Türkiye'nin bu tek ikiz kalesi malzeme, teknik, süsleme açısından değerlendirilmiş ve aynı çağdaki diğer kalelerle karşılaştırılarak kalelerin dönemlemesi yapılmıştır. Böylece; Ortaçağın bu önemli ikiz kalesinin Memlüklü döneminde yenilenerek kullanıldığı ortaya çıkarılmıştır. Military structures have been built to protect cities and strategic locations and to ensure the road safety in Anatolia throughout the history. Many castles have been built against the attack of Persian and Islamic armies from the east during the Roman and Byzantine periods. There are couple of reasons that many states struggled for the region: it was located on the Hajj route of the Mediterranean region to Jerusalem, had fertile lands that can be harvested several times in a year, provided the connection to the interiors of Anatolia through road lines, and had safe harbors opening to Cyprus, Egypt, and big seas. Defensive structures have gained importance there since the first age to ensure the safety of the road lines. The Byzantine Empire, in particular, fortified the borderlines, built the castles at intersections and defensive structures designed as outposts to prevent Islamic attacks form Umayyads and Abbasids. The Armenians who settled in the Mountainous Cilicia established the principalities in the region. After the Elbistan War (1277), the dominance of the Mamluk Empire gained weight in the region and had a negative impact on the Armenian Kingdom of Cilicia. When the Mamluks conquered Sis (Kozan) in 1375, the Kingdom came to an end, and after that time, the Ramazanoglu Principality of the Mamluks started to exist in the region. The Mamluk Empire built castles, especially the Kozan Castle, and many existing castles were repaired or renovated during this period in order to ensure the security of the region. The Sinap Castles, which are located in the Central Taurus within the boundaries of Mersin today, are defensive structures showing this feature. The Sinap Castles, which are built on the northern road between Tarsus and Ulukışla near Çamlıyayla district and Çandır village of Mersin, are the post castles to prevent enemy attacks. The post castles are military structures built to protect the borderline, road routes or a strategically important town. In this study, The Sinap Castles, which qualify as the only twin castles of the Anatolia known until now according to our research, are discussed. These unique twin castles of Turkey have been evaluated in terms of the material, technique and decoration and the periodization of the castles has been made by comparing with the other castles of the same age. So; it is found out that these important twin castles of the Middle Age are renovated during the Mamluk period and used. Keywords: Sinap, Castle, Fortification, Memluks, Armenian, Cilicia, Middle Age
Belekler Friday Mosque, which is located in Belekler Village of Ilgın District of Konya, is a rec... more Belekler Friday Mosque, which is located in Belekler Village of Ilgın District of Konya, is a rectangular planned construction covered with hipped roof inclined in four directions and without epigraph and foundation. A rectangular shaped room for Qur'an Course is located in the base in the west of mosque. The mosque is dated between the end of 18th century and the beginning of 19th century with reference to the plan, interior cover system and decoration features. The mosque which is classified as the wooden posts and wooden ceilings mosque has the wooden mihrab, minbar, gathering-place and ambo. These mihrab, minbar and ambo in the sanctuary area were adorned with S/C scrolls, floral and geometric motifs in accordance with the adornment characteristics of the Westernization period of the Ottoman Empire. Constructions with the wooden posts and ceilings, the mudbrick and the plastered main wall and covered with the externally flat or hipped roof are preferred particularly in the villages of Ilgın, Aksehir, Kadınhanı, Beyşehir and Seydişehir. Belekler Friday Mosque of Ilgın is one of the best examples of wooden posts and wooden ceilings mosques in Konya. Belekler Friday Mosque of Ilgın is a construction that keeps the adornment characteristics of the Westernization period of the Ottoman Empire in 18th-19th centuries and the tradition of the wooden posts and wooden ceilings mosques that have been used from the Central Asia period to the present day together. Thus; it is a unique construction that combines the tradition and the innovation.
Kuşadası Kültürel ve Tarihi Mirası Koruma Derneği, 2019
Antik dönemde Neopolis, Bizans döneminde Ania, Ortaçağ’da Venedikliler ve Cenevizliler zamanında ... more Antik dönemde Neopolis, Bizans döneminde Ania, Ortaçağ’da Venedikliler ve Cenevizliler zamanında Scalanova-Yeni İskele, günümüzde Kuşadası adıyla anılan şehir Anadolu’nun Akdeniz’e açılan limanlarındandır. Kuşadası’nın bir yerleşim yeri olarak ortaya çıkması 1608’li yıllarda Öküz Mehmed Paşa’ya verilmesiyle başlamıştır. Öküz Mehmed Paşa Kuşadası’nı Osmanlının kale- şehir yerleşim yeri olarak imar etmiştir. Kuşadası Kalesi, Öküz Mehmet Paşa tarafından 1613-1620’li yıllarda yapılmıştır. Limananın gerisinde, arazinin topoğrafik konumuna göre inşa edilen kale genel hatlarıyla dörtgen planlıdır. Kale limanın önünde, liman kalesi olarak ve kervansarayla birlikte inşa edilmiştir. Kervansarayın giriş kapısı aynı zamanda kaleye girişi sağlamaktadır. Kalenin kuzey surlarından bir parça, 200 m uzunluğunda ve beş payandayla tahkim edilmiş doğu surların tamamı, güneydoğu köşede altıgen planlı ve üç katlı burç, güney surlarından giriş burcu, batı surlarından ise Deniz Sokak ile Menekşe Sokağın kesiştiği yönde güneybatı sur parçasının bir kısmı günümüzde mevcuttur. 1613 yılında inşa edilen Kale Camisi; kare planlı olup üzeri tek kubbeyle örtülü harim mekanı, üç gözlü son cemaat yeri ve sonradan eklenen kütüphaneden oluşmaktadır. Cami günümüzde ibadete açıktır. Kuşadası Kalesi dörtgen planı, üç giriş kapısı, kervansarayın savunma yapısının bir parçası olması, kale camisiyle Osmanlı döneminde limanın gerisinde inşa edilen bölgedeki önemli Türk eserlerinden biridir.
Diyarbakir had been under the rule of different religions, cultures and states and It continued t... more Diyarbakir had been under the rule of different religions, cultures and states and It continued to be the area of interest of civilizations during each period of the history. Christianity and Islam in this city are two important religions prevailing. Romans, Parthians, Sassanids and Byzantine were dominant states of the region during pre-Islamic period. Islamic conquest in Diyarbakir took place in the course of Hz. Omar period. After the rule of Hulefâ-i Râşidîn, the Umayyads took over the administration. Diyarbakir was under their rule during that period. Abbasid period inscriptions are common in the region and seen as among one of the most common periods about inscriptions in Diyarbakir. Şeyhoğulları, Hamdanîs, Büveyîs are also among the ruling states in Diyarbakır. Mervanids were the leading dynasties with regards to their their services and domination of the region. The Great Seljuk State which was undoubtedly one of the largest state in Turkish and Islamic history and the states that were subject to it, Syrian Seljuks and Anatolian Seljuks; İnaloğulları, Nisânoğulları, Artukoğulları; Akkoyunlu and Ottoman Empire dominated Diyarbakır. In Diyarbakir, during Pre-Islamic and Islamic periods, constructions, repair and reconstruction continued uninterruptedly, that is why, Diyarbakir is a valuable treasure not only in respect to its old-history but also in terms of general history and Turkish history. Particularly during the Artukoğluları, a major public works were carried out on the castle walls. "Ulu Beden" (The great body) and "Yedi Kardesh" (the Seven Brothers) bastions (towers) were built and the walls were repaired during this period. "Ulu Beden" (The great body) and "Yedi Kardesh" (the Seven Brothers) bastions are masterpieces of Turkish art. There is an inner castle at the northeast end of the city, which has two main roads intersecting north-south and east-west intersect at the center, four main gates and secret passageways connected to these roads, which have been demolished or rebuilt with new buildings. Diyarbakir Castle, which was built in accordance with the topography of the land and fortified with 82 bastions, has a rectangular plan with rounded corners. In a part of the walls of Diyarbakır Castle, between 1930-1932, there were various demolitions. Approximately 200 m of the area around Harput Gate was destroyed by dynamite because it prevented air from entering the city. Albert Gabriel, who came to the city in 1932, convinced the authorities that the destruction was a mistake and prepared publications containing extensive information, documents, photographs and drawings about the walls. The walls have been repaired since the 1940s.
Müzelerinde araştırmalar yapılmış ve benzer örnekler tespit edilerek, değerlendirme bölümünde örn... more Müzelerinde araştırmalar yapılmış ve benzer örnekler tespit edilerek, değerlendirme bölümünde örneklerle sunulmuştur. 2. ANADOLU SELÇUKLU DÖNEMİNE KADAR SERAMİK KANDİLLERİN GELİŞİMİ KANDİL sözcüğü Latince "candela" sözcüğünden gelmektedir. Yunancada "ışık" anlamını taşıyan bu kelime, Latincede "aydınlatan, parlayan" anlamındadır 4. Kandil, Roma Çağında "Lychnus, Enius, Lucilus, Lucretius, Virgilius" diye adlandırılmış, Grekçe "Lukhnos" sözcüğü kullanılmıştır 5. Türkçede kullandığımız "kandil" sözcüğü Latince kökenli olup halk arasında "çıra, çerağ, çırağ" olarak da kullanılagelmiştir 6. Anadolu'nun bazı kesimleri kandil için "ışıklık" 7 , Araplar ise "sirac" 8 bunun yanında "kındil" sözcüğünü kullanmışlardır 9. Yaşadıkları mekânları aydınlatma ihtiyacı, insanların ilk çağlardan bu yana ihtiyaç duyduğu gereksinimlerin başında gelmektedir. Ateşin bulunmasının ardından ilk olarak meşale, yapay aydınlatma aracı olarak kullanılmıştır. Kandiller, ilkel haliyle taştan ve deniz kabuğundan yapılmış, içerisinde çıra ve mumun yer aldığı kaplardır (Foto. 1-2) 10. Kandillerin elde taşınabilen, kulplu ve düz dipli, kulpsuz, birden çok emzikli, ayaklı, tavana asılmak suretiyle kullanılan asma kandil, kubbe ortasına asılan top kandil gibi çeşitleri mevcuttur (Foto. 3-5). Ayrıca kandiller masa üzerinde veya niş içerisine yerleştirilerek de kullanılmıştır 11. Form olarak genelde; ortasında yağ doldurmak için bir delik, bir yanında fitil deliği, diğer yanında yatay ya da dikey yerleştirilmiş bir kulptan oluşmaktadır. Üstü açık olan hazne bölümü genellikle yuvarlaktır. Bazı örneklerde kandilin hazne kısmında birden fazla delik bulunmaktadır. İkinci delikler daha küçük 3
Foto.15a-İspanya Cordoba (Endülüs Emevileri X.Yüzyıl) Foto.15b-Kırgızistan Burana Müzesi (X-XII. ... more Foto.15a-İspanya Cordoba (Endülüs Emevileri X.Yüzyıl) Foto.15b-Kırgızistan Burana Müzesi (X-XII. Yüzyıl) (A. Boran'dan) Anadolu'da yapılan arkeolojik kazılarda ele geçen kandil örnekleri Selçuklu, Beylikler ve Osmanlı döneminde kandil kullanımına yönelik önemli veriler sunmaktadır. Bu kandiller seramik, metal ve camdan olup elde taşınan yahut asma kandillerden oluşmaktadır. Seramik kandil örneklerinin çoğu turkuaz, yeşil, hardal sarısı, siyah, lacivert renkte sırlı veya sırsız; açık ve kapalı hazneli; düz dipli, kaideli veya tablalıdır ayrıca çeşitli formda gövde, kulp, ağız, boyun ve fitile sahiptir (Foto.17b). Bunun yansıra metal malzemeden, döküm tekniğinde yapılan kandiller kaideli, tek veya daha fazla fitil deliğine sahip, üzerinde kabartma, kazıma tekniğinde yapılan Arapça yazı, mühür veya figürlü süslemenin (çoğunlukla kuş motifi) bulunduğu örneklerdir. Serbest üfleme tekniğiyle yapılan cam kandil örnekleri ise genel hatlarıyla gövde, ağız, boyun parçalarından meydana gelmekte ve kulpları aletle biçimlendirilmektedir. Memlükler döneminde de kandil kullanımının yaygın olduğu görülmektedir. Selçuklu-Beylikler döneminden farklı formda ve çoğunlukla cam malzemeden; tabanı bilezik şeklinde-ayaklı kaide, şişkin gövde ve konik yükselen boyun kısmından oluşmaktadır. Üzeri yazı, motif ve değerli taşlarla bezeli olabilen bu kandiller, gövde kısmında bulunan üç küçük kulp ve buna bağlı zincirlerle asılmaktadır (Foto17c). Osmanlıda pişmiş toprak seramik (çini), metal, cam kandil kullanımı XIX. yüzyılın sonuna kadar devam etmiştir (Foto.18a-c). Osmanlıların Sur-ı Hümayunlarında mahyacılar binlerce kandil tedarik eder ve bunlardan mühr-i Süleyman, kalyon gibi motifler oluştururdu. 9 XVII. yüzyıldan sonra sarayın değişen ihtiyaçlarına bağlı olarak Ehl-i Hiref teşkilatında kandilciler ve farklı zanaat alanında üretim yapan yeni bölükler oluşturulmuştur. Cerağciyanlar; "Cemâat-i Çerağciyân-ı Hâssa" olarak defterlere kaydedilen bölüğe mensup zanaatçılar, sarayın kandil ve kandil içerisine yerleştirilecek malzemenin üretiminden sorumlu olan guruplardır. 10 Foto.17b-Ahlat Müzesi (Selçuklu Dönemi) (M. Top'tan) 9
Silifke Kalesi, Göksu Irmağı’nın kenarında zengin su kaynakları, geniş ve verimli ovası, Doğu Akd... more Silifke Kalesi, Göksu Irmağı’nın kenarında zengin su kaynakları, geniş ve verimli ovası, Doğu Akdeniz havzasının kontrolü için uygun ve stratejik bir konumdaki Silifke Kalesi’nde yerleşim ilk çağdan itibaren görülmektedir. Ortaçağ’ın en önemli kalelerinden biri olan Silifke Kalesi’nde 2010 yılında Bakanlar Kurulu Kararı ile kazı çalışmaları izni çıkmış ve 2011 yılından itibaren kesintisiz olarak şahsımın başkanlığında ve Türkiye’nin pek çok üniversitesinden bilim insanı, araştırmacı, yüksek lisans ve stajyer öğrencinin katıldığı kazı devam etmektedir. 2019 yılından itibaren 27.02.2019 tarih ve E.180926 sayılı kararıyla 12 ay sürecek 20 kazı arasına alınmış olup bu tarihten itibaren 12 ay kazı çalışması yürütülmektedir. Kazı çalışmalarında arazinin yapısına göre şekillenmiş, oval planlı, iç içe iki savunma hattından en dışta hendek sonra hisar peçe (savunma hattı) ve gerisinde surların yer aldığı, kayalık tepeye hâkim bir noktada inşa edilmiştir. Kale arazi şartlarının zorluklarını mimariyle birleştirerek, savunma mimarisinin Akdeniz bölgesindeki önemli bir örneğini sunmaktadır. Bölgenin tarihsel gelişiminin kaleye yansıdığı ve Roma, Bizans, Karamanoğlu ve Osmanlı Devleti ait kültür katmanı tespit edilmiştir. Bu kültür katmanlarından özellikle Osmanlı Devleti zamanında kale içi ve hisarpeçe bölümleri yeniden imar edilerek Osmanlı dönemi kale- kenti halini almıştır. Ayrıca kazının farklı katmanlarda ortaya çıkarılan mimari plastikler, seramik, madeni, cam, taş, kemik ve ahşap buluntuların her bir parçası bölgenin kültür hazineleridir. Silifke Kalesi kazılarının kazının farklı katmanlarında ortaya çıkarılan mimari plastikler, seramik, madeni, cam, taş, kemik, ahşap olmak üzere kazıdan çıkan eserler “Silifke Kalesi Kazı Buluntuları (2011-2020)” isimli kitap olarak hazırlanmıştır. Birlikte hazırladığımız bu kitabın yazarı Sayın Dr. Öğr. Üyesi Razan Aykaç’a teşekkür ederim. Bu buluntular; eseri yapan usta ve kullanan kişiyle bir bağ kurmamıza, onların duygularını anlamamıza ve bunu günümüz insanlarıyla paylaşmamıza olanak sağlar. Ayrıca o dönemin toplumsal beğenisini, kullandıkları teknolojiyi, toplumlar arasındaki alışverişi ve dayanışmayı ya da farklı beğenileri ile etkileşim unsurlarını bizlere anlatmaktadır.
İnsanoğlu ilk çağlardan itibaren korunma amacıyla yaşadıkları yerlerin etrafını duvarlarla çevirm... more İnsanoğlu ilk çağlardan itibaren korunma amacıyla yaşadıkları yerlerin etrafını duvarlarla çevirmiştir. Sonra topluluklar bir arada yaşamaya başlayınca güvenlikleri için bu alanların etrafına da duvarlar örmüş ve böylece kalelerin temelleri atılmıştır. Helenistik dönemden sonra kentler genelde savunma ve askeri gücün göstergesi olarak surlarla tahkim edilmiştir. Kale; stratejik bir yeri, geçidi korumak, düşmandan korunmak ve güvenliği sağlamak amacıyla yapılan, kalın ve yüksek duvarlı, burçlu, mazgallı yapı şeklinde tanımlanmaktadır. Kaleler bölge, dönem, topoğrafya ve yapı malzemesinden dolayı farklı plan ve mimari özellikler göstermesine rağmen genel hatlarıyla aynıdır. Anadolu’da inşa edilen kaleler zaman içerisinde farklı kültürler tarafından sağlamlaştırılarak ve eklemeler yapılarak kullanılmaya devam etmiş veya yeniden inşa edilmiştir. Farklı medeniyetlere ait izler taşları okuyunca ayırt edilebilmektedir. İlk zamanlarda korunma, barınma, güvenlik ya da güç göstergesi amacıyla inşa edilen kaleler zamanla toplumun yönetim, askeri, dini ve ekonomik merkezi olmuştur. Kaleler savaş anında yönetim sınıfı ile halkın mal ve can güvenliğini korumak için sığınılan ve bölgenin en son düşman eline geçtiği yerdir. Kalenin alınması demek, o şehrin veya bölgenin fethedilmesi demektir. Kitabımızda ele aldığımız Silifke Kalesi oldukça stratejik bir konuma sahip olup Kale-Kent özelliği taşımaktadır. 2011-2017 yıllarında yapılan ve devam eden kazılarla gün yüzüne çıkarılan Silifke Kalesi hazırladığımız bu çalışmamızla bilim dünyasına ve gelecek kuşaklara tanıtılacaktır.
ilgin.bel.tr 17 Hayatı son bulan insanlar her toplumda aileleri, yakınları veya dostları tarafınd... more ilgin.bel.tr 17 Hayatı son bulan insanlar her toplumda aileleri, yakınları veya dostları tarafından kendilerine özgü defin usulleri ile son yolculuklarına uğurlanmışlardır. Bu defin işlemleri kimi bölgede yakılarak, kimi bölgede yırtıcı hayvanlara parçalatılarak ve en yaygın şekli ile toprağa gömülerek yapılmaktadır. Türkler İslamiyet'i kabul edişlerinden ve Orta Asya'dan Anadolu'ya geliş tarihlerinden günümüze kadar ölülerini toprağa gömmüşlerdir. Mezarların üzerine orada yatan kişinin kim olduğunu belirtmek amacıyla da taş dikmişlerdir. Arapça ziyaret kökünden gelen ve ziyaret mekânı olarak kullanılan "mezar" kelimesi, üzeri açık veya taş, mermer gibi malzemeden yapılmış bir kapakla örtülü, ölünün gömüldüğü yer anlamında kullanılmaktadır. Arapçadan gelen "kabir" kelimesi ise "ölünün toprağa gömüldüğü yer" demektir. Kabrin baş ve ayak taşlarına "şahide" adı verilmektedir. Şahidelerin üzerinde gömülen kişiye ait kimlik bilgileri, hayattayken taşıdığı unvanlar, mesleği, vefat sebebi, çeşitli ayet, hadis, şiir, dua ve temenniler dönemin sanatsal beğenisine göre yazılır. Mezarlıklar; tarih ve tarihteki şahsiyetlerle ilgili önemli bilgileri ihtiva etmektedir. Bulundukları bölgede, bir zamanlar orada yaşayan toplumlara ait tapu senedi mesabesindedir. Bu sebeple düşman tarafından işgal edilen ülkelerde eski mezarlıklar hemen tahrip edilmiştir. Anadolu'da Moğollar, Balkanlar'da Hıristiyanlar aynı şeyleri yapmıştır. Eğer bugün Selçuklu tarihi ve önemli şahsiyetleriyle ilgili çok az bilgiye sahipsek, bunun en önemli sebeplerinden birisi; tarihî kabir taşlarının yok edilmesi yada korunamamasından kaynaklanmaktadır. Asırlardır ayakta kalan Selçuklu ve Osmanlı'dan bize intikal eden tarihî eserlerin yanında mevcut olan hazirelerin hemen hemen tamamı, kabristanların da büyük bir bölümü yok olmuş, kabir taşlarından pek azı günümüze ulaşabilmiştir. Günümüze gelebilenler de ya lâğımlarda kanalizasyonlara kapak taşı olarak ya da yol inşaatlarında kullanılmak suretiyle bir dönem bilinçsizce kullanılmıştır. Yapmış olduğumuz bu çalışma; Yüzey Araştırması kapsamında gerçekleştirilmiş olup Ilgın ve köylerini (mahalle) kapsamaktadır. Bu araştırmalar sonunda Ilgın
Uploads
Papers by Razan Aykaç
Homs, Bosra, Latakia and Tartus have been important settlements in the history of civilization since the First Age. Many
historical artefacts especially the findings from excavations and research in the region, are exhibited in the museums of
Damascus, Aleppo, Hama, and Raqqa. In this article, the works that could be exhibited in the museums of Aleppo, Hama,
and Raqqa in the pre-war period (before 2011) are reviewed. The sarcophagus of Huseyin b. Hasan al-Shukri, architectural
plastic with lion relief, the mihrab of the Madrasa Halawiye, sun patterned luster bowl, ceramic pots, architectural plastic
with Mamluk coat of arms, inscription piece of Sultan Kayıtbay and war tools from the National Museum of Aleppo; the
minbar of the Great Mosque of Hama from the Hama Museum and plaster decorations of the Great Mosque of Raqqa
from the Raqqa Museum will be introduced. These artefacts are among the most precious examples of their era. The
mihrab, especially, and the other works in the National Museum of Aleppo, the minbar in the Hama Museum, and plaster
decorations of the Great Mosque Raqqa are very precious works of the Seljuk, Zengid, Ayyubid, and Mamluk eras.
Military structures have been built to protect cities and strategic locations and to ensure the road safety in Anatolia throughout the history. Many castles have been built against the attack of Persian and Islamic armies from the east during the Roman and Byzantine periods.
There are couple of reasons that many states struggled for the region: it was located on the Hajj route of the Mediterranean region to Jerusalem, had fertile lands that can be harvested several times in a year, provided the connection to the interiors of Anatolia through road lines, and had safe harbors opening to Cyprus, Egypt, and big seas. Defensive structures have gained importance there since the first age to ensure the safety of the road lines.
The Byzantine Empire, in particular, fortified the borderlines, built the castles at intersections and defensive structures designed as outposts to prevent Islamic attacks form Umayyads and Abbasids. The Armenians who settled in the Mountainous Cilicia established the principalities in the region. After the Elbistan War (1277), the dominance of the Mamluk Empire gained weight in the region and had a negative impact on the Armenian Kingdom of Cilicia. When the Mamluks conquered Sis (Kozan) in 1375, the Kingdom came to an end, and after that time, the Ramazanoglu Principality of the Mamluks started to exist in the region. The Mamluk Empire built castles, especially the Kozan Castle, and many existing castles were repaired or renovated during this period in order to ensure the security of the region. The Sinap Castles, which are located in the Central Taurus within the boundaries of Mersin today, are defensive structures showing this feature.
The Sinap Castles, which are built on the northern road between Tarsus and Ulukışla near Çamlıyayla district and Çandır village of Mersin, are the post castles to prevent enemy attacks. The post castles are military structures built to protect the borderline, road routes or a strategically important town.
In this study, The Sinap Castles, which qualify as the only twin castles of the Anatolia known until now according to our research, are discussed. These unique twin castles of Turkey have been evaluated in terms of the material, technique and decoration and the periodization of the castles has been made by comparing with the other castles of the same age. So; it is found out that these important twin castles of the Middle Age are renovated during the Mamluk period and used.
Keywords: Sinap, Castle, Fortification, Memluks, Armenian, Cilicia, Middle Age
Constructions with the wooden posts and ceilings, the mudbrick and the plastered main wall and covered with the externally flat or hipped roof are preferred particularly in the villages of Ilgın, Aksehir, Kadınhanı, Beyşehir and Seydişehir. Belekler Friday Mosque of Ilgın is one of the best examples of wooden posts and wooden ceilings mosques in Konya.
Belekler Friday Mosque of Ilgın is a construction that keeps the adornment characteristics of the Westernization period of the Ottoman Empire in 18th-19th centuries and the tradition of the wooden posts and wooden ceilings mosques that have been used from the Central Asia period to the present day together. Thus; it is a unique construction that combines the tradition and the innovation.
Kuşadası Kalesi, Öküz Mehmet Paşa tarafından 1613-1620’li yıllarda yapılmıştır. Limananın gerisinde, arazinin topoğrafik konumuna göre inşa edilen kale genel hatlarıyla dörtgen planlıdır. Kale limanın önünde, liman kalesi olarak ve kervansarayla birlikte inşa edilmiştir. Kervansarayın giriş kapısı aynı zamanda kaleye girişi sağlamaktadır. Kalenin kuzey surlarından bir parça, 200 m uzunluğunda ve beş payandayla tahkim edilmiş doğu surların tamamı, güneydoğu köşede altıgen planlı ve üç katlı burç, güney surlarından giriş burcu, batı surlarından ise Deniz Sokak ile Menekşe Sokağın kesiştiği yönde güneybatı sur parçasının bir kısmı günümüzde mevcuttur.
1613 yılında inşa edilen Kale Camisi; kare planlı olup üzeri tek kubbeyle örtülü harim mekanı, üç gözlü son cemaat yeri ve sonradan eklenen kütüphaneden oluşmaktadır. Cami günümüzde ibadete açıktır.
Kuşadası Kalesi dörtgen planı, üç giriş kapısı, kervansarayın savunma yapısının bir parçası olması, kale camisiyle Osmanlı döneminde limanın gerisinde inşa edilen bölgedeki önemli Türk eserlerinden biridir.
Homs, Bosra, Latakia and Tartus have been important settlements in the history of civilization since the First Age. Many
historical artefacts especially the findings from excavations and research in the region, are exhibited in the museums of
Damascus, Aleppo, Hama, and Raqqa. In this article, the works that could be exhibited in the museums of Aleppo, Hama,
and Raqqa in the pre-war period (before 2011) are reviewed. The sarcophagus of Huseyin b. Hasan al-Shukri, architectural
plastic with lion relief, the mihrab of the Madrasa Halawiye, sun patterned luster bowl, ceramic pots, architectural plastic
with Mamluk coat of arms, inscription piece of Sultan Kayıtbay and war tools from the National Museum of Aleppo; the
minbar of the Great Mosque of Hama from the Hama Museum and plaster decorations of the Great Mosque of Raqqa
from the Raqqa Museum will be introduced. These artefacts are among the most precious examples of their era. The
mihrab, especially, and the other works in the National Museum of Aleppo, the minbar in the Hama Museum, and plaster
decorations of the Great Mosque Raqqa are very precious works of the Seljuk, Zengid, Ayyubid, and Mamluk eras.
Military structures have been built to protect cities and strategic locations and to ensure the road safety in Anatolia throughout the history. Many castles have been built against the attack of Persian and Islamic armies from the east during the Roman and Byzantine periods.
There are couple of reasons that many states struggled for the region: it was located on the Hajj route of the Mediterranean region to Jerusalem, had fertile lands that can be harvested several times in a year, provided the connection to the interiors of Anatolia through road lines, and had safe harbors opening to Cyprus, Egypt, and big seas. Defensive structures have gained importance there since the first age to ensure the safety of the road lines.
The Byzantine Empire, in particular, fortified the borderlines, built the castles at intersections and defensive structures designed as outposts to prevent Islamic attacks form Umayyads and Abbasids. The Armenians who settled in the Mountainous Cilicia established the principalities in the region. After the Elbistan War (1277), the dominance of the Mamluk Empire gained weight in the region and had a negative impact on the Armenian Kingdom of Cilicia. When the Mamluks conquered Sis (Kozan) in 1375, the Kingdom came to an end, and after that time, the Ramazanoglu Principality of the Mamluks started to exist in the region. The Mamluk Empire built castles, especially the Kozan Castle, and many existing castles were repaired or renovated during this period in order to ensure the security of the region. The Sinap Castles, which are located in the Central Taurus within the boundaries of Mersin today, are defensive structures showing this feature.
The Sinap Castles, which are built on the northern road between Tarsus and Ulukışla near Çamlıyayla district and Çandır village of Mersin, are the post castles to prevent enemy attacks. The post castles are military structures built to protect the borderline, road routes or a strategically important town.
In this study, The Sinap Castles, which qualify as the only twin castles of the Anatolia known until now according to our research, are discussed. These unique twin castles of Turkey have been evaluated in terms of the material, technique and decoration and the periodization of the castles has been made by comparing with the other castles of the same age. So; it is found out that these important twin castles of the Middle Age are renovated during the Mamluk period and used.
Keywords: Sinap, Castle, Fortification, Memluks, Armenian, Cilicia, Middle Age
Constructions with the wooden posts and ceilings, the mudbrick and the plastered main wall and covered with the externally flat or hipped roof are preferred particularly in the villages of Ilgın, Aksehir, Kadınhanı, Beyşehir and Seydişehir. Belekler Friday Mosque of Ilgın is one of the best examples of wooden posts and wooden ceilings mosques in Konya.
Belekler Friday Mosque of Ilgın is a construction that keeps the adornment characteristics of the Westernization period of the Ottoman Empire in 18th-19th centuries and the tradition of the wooden posts and wooden ceilings mosques that have been used from the Central Asia period to the present day together. Thus; it is a unique construction that combines the tradition and the innovation.
Kuşadası Kalesi, Öküz Mehmet Paşa tarafından 1613-1620’li yıllarda yapılmıştır. Limananın gerisinde, arazinin topoğrafik konumuna göre inşa edilen kale genel hatlarıyla dörtgen planlıdır. Kale limanın önünde, liman kalesi olarak ve kervansarayla birlikte inşa edilmiştir. Kervansarayın giriş kapısı aynı zamanda kaleye girişi sağlamaktadır. Kalenin kuzey surlarından bir parça, 200 m uzunluğunda ve beş payandayla tahkim edilmiş doğu surların tamamı, güneydoğu köşede altıgen planlı ve üç katlı burç, güney surlarından giriş burcu, batı surlarından ise Deniz Sokak ile Menekşe Sokağın kesiştiği yönde güneybatı sur parçasının bir kısmı günümüzde mevcuttur.
1613 yılında inşa edilen Kale Camisi; kare planlı olup üzeri tek kubbeyle örtülü harim mekanı, üç gözlü son cemaat yeri ve sonradan eklenen kütüphaneden oluşmaktadır. Cami günümüzde ibadete açıktır.
Kuşadası Kalesi dörtgen planı, üç giriş kapısı, kervansarayın savunma yapısının bir parçası olması, kale camisiyle Osmanlı döneminde limanın gerisinde inşa edilen bölgedeki önemli Türk eserlerinden biridir.